ADALET HABERLERİ

ADALET HABERLERİ

Hukuk Genel Kurulu'nun 2023/369 E., 2024/462 K. sayılı kararı

Hukuk Genel Kurulu'nun 2023/369 E., 2024/462 K. sayılı kararı
3 Okunma

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 25.09.2024 tarihli, 2023/369 E., 2024/462 K. sayılı kararı

T.C.

Yargıtay

Hukuk Genel Kurulu

2023/369 E., 2024/462 K.

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi

SAYISI : 2022/143 E., 2022/666 K.

KARAR : Davanın reddine

ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 08.11.2021 tarihli ve

2021/557 Esas, 2021/13675 Karar sayılı BOZMA kararı

Taraflar arasındaki hizmet tespiti davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.

Kararın davalı ve fer'î müdahil Sosyal Güvenlik Kurumu vekilleri tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurularının kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılıp düzeltilerek yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 10. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

Direnme kararı davacı vekilince temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı vekili; müvekkilinin 05.11.2003-29.01.2009 tarihleri arasında davalı şirketin üstlendiği inşaat yapım işlerinde ustabaşılık, şoförlük ve işçilik yaparak kesintisiz çalıştığını ancak çalışmalarının Kuruma eksik bildirildiğini ileri sürerek 05.11.2003-29.01.2009 tarihleri arasında aralıksız geçen ve Kuruma eksik bildirilen sigortalı çalışmalarının tespitine karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP

1. Davalı vekili; müvekkili şirketin inşaat işi yaptığını, taşrada olunmasının yanı sıra soğuk ve yağışlı havalarda da işe zaman zaman ara verildiğini, bu nedenle davacının çalışmalarının Kuruma eksik bildirildiğini, davacının işçilik alacaklarının tahsili istemiyle müvekkili şirket aleyhine açtığı davada çalışmasının kesintili olduğu kabul edilerek hüküm kurulduğunu, sözü edilen kararın taraflar açısından kesin hüküm ve kesin delil niteliği taşıdığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

2. Fer'î müdahil Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK/Kurum) vekili; cevap dilekçesi sunmamış, davanın reddini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin 05.04.2018 tarihli ve 2016/189 Esas, 2018/145 Karar sayılı kararı ile; dosyada ücret bordroları ve puantaj kayıtları bulunmadığından tanık beyanları doğrultusunda değerlendirme yapıldığı, tanık beyanlarına göre davacının Allahdiyen Köyünde, havanın kötü olması hâlinde ise Salihli ilçe merkezinde çalıştığı, inşaat işinin yanı sıra şoförlük de yaptığı ve bu nedenle çalışmasının sezonluk olmayıp yıl boyunca kesintisiz olduğu, 16.01.2018 tarihli bilirkişi raporunun da hükme esas alındığı gerekçesiyle davanın kabulü ile davacının davalı şirket bünyesinde 05.11.2003-29.01.2009 tarihleri arasında asgari ücretle 1796 gün çalıştığı, 1398 gün hizmet süresinin Kuruma bildirildiği, 398 gün hizmet süresinin bildirilmediğinin tespitine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı ve fer'î müdahil Kurum vekilleri istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin 02.10.2020 tarihli ve 2018/1651 Esas, 2020/1313 Karar sayılı kararı ile; davacının talep dönemine ilişkin olarak on üç ayrı işyerinden eksik gün kodu (7) olan bildirimlerin bulunduğu ve Kurumun eksik gün bildirimlerini uyuşmazlık konusu yapmadığı, Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 25.03.2014 tarihli kararı ile onanarak kesinleşen işçilik alacaklarına ilişkin davada kesintisiz kabul edilmeyen hizmet süresine göre hesaplanan kıdem tazminatının hüküm altına alındığı ve bu hükmün kuvvetli delil niteliği taşıdığı, dinlenen tanıkların da inşaat işyerlerindeki çalışmalara hava koşullarına göre ara verildiği şeklinde beyanda bulundukları dikkate alındığında davanın reddine karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle davalı ile fer'î müdahil Kurum vekillerinin istinaf başvurularının kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılıp düzeltilerek yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın reddine karar verilmiştir.

V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

A. Bozma Kararı

1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;

"...İnceleme konusu dosyada; davacının 24.10.2003 ile 29.01.2009 tarihleri arasında davalı iş yerinden ve davalının sözleşme ile iş üstlendiği farklı inşaat işyerlerinden kesintili bildirimleri bulunduğu,eksik gün nedeni puantaj kaydı olarak gösterilmek suretiyle hizmetinin genellikle ayda 30 günün altında bildirildiği, ücret bordroları, ücret pusulaları ve puantaj kayıtlarının dosya kapsamında bulunmadığı anlaşılmaktadır.

Söz konusu çalışmanın inşaat işine ilişkin olduğu, davacının talep döneminde iş yerinde inşaat işinin yanı sıra şoför olarak çalıştığını, bu nedenle çalışmasının sürekli ve kesintisiz olduğunu iddia ettiği, davalı şirketin ise hava koşulları nedeniyle işe ara verilen dönemler olduğunu, davacının sürekli çalışmasının olmadığını, işçilik alacakları dosyasındaki kabulün de davacının çalışmasının kesintili olduğu yönünde olduğunu beyan ettiği anlaşılmaktadır. Mahkemece kurum kayıtları, bordrolar celp edilmiş, bordro tanıkları dinlenmiş ve komşu iş yeri araştırması yapılmış, üstlenilen işlere ilişkin sözleşme dönemleri araştırılmış ise de puantaj kayıtlarının dosyaya celbedilmemiş ve eksik gün bildirimlerinin araştırılmamış olması nedeniyle yapılan inceleme ve araştırma hüküm kurmaya yeterli bulunmamıştır.

Mahkemece, davalı işverenden ücret ödeme bordroları, puantaj kayıtları istenerek, davacının imzasını içeren söz konusu belgeler yönünden, imzanın kendisine aidiyeti sigortalı tarafından kabul edilenler ile inkâr edilip de aidiyeti ehil bilirkişi incelemesiyle saptananlardan, yine sigortalı tarafından hata-hile-ikrah durumu iddia ve ispat edilemeyenler bakımından, işbu yazılı belgelerin aksinin eşdeğerde delillerle ispat edilene kadar geçerli olduğu hususu göz önünde bulundurulmalı; dönem bordrolarında kayıtlı sigortalılar çalışmaların ayda 30 günün altında bildirilmesi yönünden tanık sıfatıyla dinlenilerek ve iş yerinin kapsamı, kapasitesi ve niteliği nazara alınarak, eksik gün bildirimlerin nedeni ve dayanağı araştırıldıktan sonra toplanan tüm kanıtlar birlikte değerlendirilip elde edilecek sonuca göre bir karar verilmelidir.

Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın eksik araştırma ve inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

O hâlde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesinin istinaf başvurusunun kabulüne ilişkin kararı bozulmalıdır..." gerekçesiyle karar bozulmuştur.

B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; işçilik alacaklarının tahsili istemiyle davalı işveren aleyhine açılan davanın yargılaması sonucu verilen kararın gerekçesinde, "Dosyada toplanan tüm deliller, talep, cevap, tanık beyanları, bilirkişi raporu, ıslah dilekçesi ve mahkememizin kabulüne göre, davacının davalı şirket yüklenimindeki inşaatlarda 2003-2009 yılları arasında çalıştığı, dinlenen tanık beyanlarında kış aylarında, yağışlı havalarda işe ara verildiğinin beyan edildiği, davalı işveren şirket tarafından SGK' ya birden fazla işe giriş bildirgesi verildiği, Yargıtay yerleşik içtihatlarında, birden fazla sigortalı işe giriş bildirgesi verilmesinin işçinin çalışmasının sürekli olmayıp kesintili olduğuna karine teşkil ettiği, bu durumun aksinin eş değerde belgelerle ispat edilebileceğinin belirtildiği, bu durumda davacının davalı şirkette geçen hizmet süresinin toplam 4 yıl, 7 ay, 26 gün olduğu tespit edilmiştir." değerlendirmesine yer verilerek 4 yıl, 7 ay, 26 günlük çalışma süresi üzerinden yapılan hesaplama sonucu belirlenen işçilik alacaklarının hüküm altına alındığı ve kararın davacı tarafından temyiz edilmeksizin Yargıtay 9. Hukuk Dairesince onanarak kesinleştiği ancak bozma kararında hizmet süresi yönünden ortaya çıkan kesin hükme hukuksal değer verilmeyip yeni tanıkların belirlenmesi gereğine değinildiği, diğer taraftan Kurumun eksik gün bildirimlerini uyuşmazlık konusu yapmadığı, hava koşullarına göre işe ara verildiğine ilişkin tanık beyanları üzerinde durulmadığı, Kurum tarafından eksik bildirim nedeniyle işlem yapılmayıp eksik gün bildirim kodlarının hizmet döküm cetveline işlenmiş olması hâlinde eksik bildirim kodu bulunan aylar açısından 30 günden az çalışmanın gerçekliği konusunda yasal karinenin varlığından söz edilmesi gerektiği, ayrıca işçilik alacaklarına ilişkin davada kesin hükme dayanak alınan tanık beyanlarının eldeki davada hangi sebeple kanıt değeri taşımadıkları da belirtilmeksizin soyut düzeyde araştırma ve inceleme öngören bozma gereklerine uyulmasının mümkün olmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

VI. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Direnme kararına karşı süresi içinde davacı vekilince temyiz isteminde bulunulmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davacı vekili, işçilik alacaklarının tahsili istemiyle açılan dava ile hizmet tespiti davalarının farklı yargılama usullerine tabi olduğunu, bu davada dinlenen tanıkların ortak anlatımlarına göre müvekkilinin 2003-2009 yılları arasındaki çalışmalarının kesintisiz olduğunu ve davanın kabulüne karar verilmesi gerektiğini ileri sürerek direnme kararının bozulmasını talep etmiştir.

C. Uyuşmazlık

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; 05.11.2003-29.01.2009 tarihleri arasında eksik bildirilen hizmetlerin tespiti istemiyle açılan eldeki davada Bölge Adliye Mahkemesince davanın reddi yönünde verilen kararın isabetli olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre bozma kararında belirtilen araştırma ve incelemeler yapılarak sonucuna göre karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

D. Gerekçe

1. İlgili Hukuk

5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun (5510 sayılı Kanun) geçici 7 nci maddesinin birinci fıkrası ile 86 ncı maddesinin dokuzuncu fıkrası, Mülga 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'nun (506 sayılı Kanun) 79 uncu maddesinin onuncu fıkrası.

2. Değerlendirme

1. Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun geçici 7 nci maddesinin birinci fıkrasında; "Bu Kanunun yürürlük tarihine kadar 17/7/1964 tarihli ve 506 sayılı, 2/9/1971 tarihli ve 1479 sayılı, 17/10/1983 tarihli ve 2925 sayılı, bu Kanunla mülga 17/10/1983 tarihli ve 2926 sayılı, 8/6/1949 tarihli ve 5434 sayılı kanunlar ile 17/7/1964 tarihli ve 506 sayılı Kanunun geçici 20 nci maddesine göre sandıklara tabi sigortalılık başlangıçları ile hizmet süreleri, fiilî hizmet süresi zammı, itibarî hizmet süreleri, borçlandırılan ve ihya edilen süreler ve sigortalılık süreleri tabi oldukları kanun hükümlerine göre değerlendirilir." yönünde düzenleme bulunmaktadır.

2. Bu durumda 01.10.2008 tarihinden önceki döneme ilişkin hizmet tespiti uyuşmazlıklarında mülga 506 sayılı Kanun; bu tarihten sonraki dönem bakımından ise 5510 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanması gerekmektedir.

3. Mülga 506 sayılı Kanun'un 79 uncu maddesinin onuncu fıkrasında "Yönetmelikle tespit edilen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları Kurumca tespit edilemeyen sigortalılar, çalıştıklarını hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içerisinde mahkemeye başvurarak alacakları ilam ile ispatlayabilirlerse, bunların mahkeme kararında belirtilen aylık kazanç toplamları ile prim ödeme gün sayıları nazara alınır." hükmü bulunmaktadır. 5510 sayılı Kanun'un 86 ncı maddesinin dokuzuncu fıkrası da aynı doğrultudadır.

4. Öte yandan 506 sayılı Kanun'un 2 ve 6 ncı maddelerinde öngörülen koşulların oluşmasıyla birlikte çalıştırılanlar, kendiliğinden sigortalı sayılırlar. Ancak, bu kimselerin ayrıca aynı Kanun'un 3 üncü maddesinde sayılan istisnalara girmemesi gerekir. Çalıştırılanların, başka hiçbir işleme gerek kalmaksızın sigortalı niteliğini kazanmaları 506 sayılı Kanun’un 6 ncı maddesinin birinci fıkrasında yer alan açık hüküm gereğidir (5510 sayılı Kanun md. 4 ve 92).

5. Ne var ki sigortalılığın oluşumu için fiili çalışma olgusunun varlığı zorunludur. Fiili ve gerçek bir çalışmanın varlığı tespit edilmediği sürece sigortalılıktan söz edilemez.

6. Gelinen bu noktada fiili çalışmanın varlığının hangi kanıt ve olgularla belirleneceği konusu üzerinde durulmalıdır.

7. Çalışma olgusu her türlü delille ispatlanabileceğinden bu davalarda işyerinde tutulması gerekli dosyalar ile Kurumdaki belge ve kanıtlardan yararlanılmalı, ücret bordroları getirtilmeli, müfettiş raporları olup olmadığı araştırılmalı, mümkün oldukça tespiti istenen dönemde işyerinin yönetici ve görevlileri, işyerinde çalışan öteki kişiler ile o işyerine komşu ve yakın işyerlerinde, tarafları veya işyerini bilen veya bilebilecek durumda olanlar kolluk aracılığıyla araştırılarak saptanmalı, sigortalının hangi işte hangi süre ile çalıştığı, çalışmanın konusu, sürekli, kesintili, mevsimlik mi olduğu, başlangıç ve bitiş tarihleri ve alınan ücret konularında beyanları alınarak tanıkların sözleri değerlendirilirken bunların inandırıcılığı üzerinde durulmalı, verdikleri bilgilere nasıl vakıf oldukları, işveren ve işçiyle, işyeriyle ilişkileri, bazen uzun yılları kapsayan bilgilerin insan hafızasında yıllarca eksiksiz nasıl taşınabileceği düşünülmeli, beyanları diğer yan delillerle desteklenmelidir.

8. Bu amaçla tanıkların hizmet tespiti istenen tarihte işyeri veya komşu işyeri sigortalısı ya da işvereni olup olmadıkları araştırılmalı, davalı Kurumdan, bu kişilerin belirtilen tarihte sigortalılık bildirimlerinin hangi işyerinden yapılmış olduğu da sorularak elde edilen bilgilerin beyanlarında belirttikleri olgularla örtüşüp örtüşmediği de irdelenmeli, işyerinin kapsamı ve kapasitesi ile niteliği bu beyanlar çerçevesinde kontrol edilmelidir.

9. Diğer taraftan bu davalarda işverenin çalışma olgusunu kabulü ya da reddinin tek başına hukuki bir sonuç doğurmayacağı da göz önünde tutulmalıdır.

10. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 27.05.2021 tarihli ve 2017/(21)10-2130 Esas, 2021/640 Karar; 09.11.2022 tarihli ve 2021/(21)10-553 Esas, 2022/1475 Karar ile 07.02.2024 tarihli ve 2023/10-764 Esas, 2024/73 Karar sayılı kararlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir.

11. Öte yandan, hizmet tespiti davaları, sosyal güvenlik mevzuatından kaynaklanan yasal haklardan faydalanmak için açılan, Sosyal Güvenlik Kurumunun da kanuni hasım olarak yer aldığı davalardır. Yasal dayanağını 5510 sayılı Kanun'un 86/9 (506 sayılı Kanun md. 79/10) maddesinden almaktadır. Sosyal güvenlik hukukunun hem kamu hukuku hem de özel hukuk alanında kalan özellikleri dikkate alındığında özellikle hizmet tespiti davalarında kendiliğinden araştırma ilkesinin ağır bastığı görülür. Bu nedenle hâkim, kendiliğinden araştırma yapma yetkisine sahiptir. Bu yetki kapsamında, gerektiğinde tanık ve diğer deliller yoluyla doğrudan gerçeği bulma yükümlülüğü bulunmaktadır.

12. İşçilik alacakları davaları ise 4857 sayılı İş Kanunu'ndan kaynaklanmaktadır. Bu tür davalarda temel olarak tasarruf ilkesi ve taraflarca getirilme ilkesi uygulanmakta olup hâkim delillere kendiliğinden başvuramaz. Kaldı ki, Kurum bu davalarda davalı olarak yer almamaktadır. Bu nedenle davada taraf olmayan Kurum yönünden işçilik alacağı davasında verilen kararın bağlayıcılığı da bulunmamaktadır.

13. Her iki dava türünün, tarafların statüsü, hâkimin delil araştırma bakımından kendiliğinden hareket etmesi, taraf iradelerine atfedilen rol, dava konusu edilen haktan vazgeçilip vazgeçilememesi gibi yönlerden yasal konumları birbirinden tamamen farklıdır. Nitekim bu temel farklar sebebiyle işçilik alacakları davasında verilen karar, hizmet tespiti davasında kuvvetli delil olarak kabul edilmektedir (YHGK 04.05.2016 tarihli ve 2014/21-926 Esas, 2016/582 Karar; 22.02.2017 tarihli ve 2015/22-2709 Esas, 2017/314 Karar; 08.06.2022 tarihli ve 2020/(21)10-280 Esas, 2022/871 Karar).

14. Somut olayda 05.11.2003-29.01.2009 tarihleri arasında davalıya ait işyerinde kesintisiz çalışma iddiası ile Kuruma bildirilmeyen hizmetlerinin tespiti istemiyle açılan eldeki davada davacı adına, davalı işverence on üç ayrı işyerinden eksik gün bildirim nedeni puantaj kaydı gösterilmek suretiyle kısmi bildirim yapıldığı, davacı tarafından davalı işverene karşı işçilik alacaklarının tahsili talebiyle açılan davada alınan bilirkişi raporunda tanıkların yağışlı havalarda ve kış aylarında inşaat işine ara verildiğini beyan ettikleri, birden fazla işe giriş bildirgesinin de kesintili çalışmanın karinesi olduğu, aksinin eş değer belgelerle ispatlanması gerektiği belirtilerek hizmet süresinin Kuruma bildirilen çalışmaların toplanması suretiyle belirlendiği ve buna göre alacak hesabı yapıldığı, Mahkemece bu rapor doğrultusunda davanın kısmen kabulüne karar verildiği, kararın temyiz incelemesinden geçerek kesinleştiği, hizmet tespitine ilişkin eldeki davada ise İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verildiği, davalı ve fer'î müdahil Kurum vekillerinin istinaf başvurusu üzerine Bölge Adliye Mahkemesi tarafından tanıkların kesintili çalışmayı doğruladıkları, kesinleşen alacak davasında dinlenen tanık beyanlarının da aynı doğrultuda olduğu ve alacak davasında çalışmanın kesintili kabul edildiği gerekçesiyle İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılıp düzeltilerek yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın reddine karar verildiği anlaşılmıştır.

15. Mahkemece Kurum kayıtları, dönem bordroları celbedilmiş, bordro tanıkları dinlenerek komşu işyerleri ve üstlenilen işlere ilişkin sözleşme dönemleri araştırılmış ise de ücret bordroları ve puantaj kayıtları getirtilmediği gibi Kuruma yapılan eksik gün bildirimleri de araştırılmamıştır. Bu itibarla verilen karar eksik araştırma ve incelemeye dayanmakta olup davalı işverenden ücret bordroları ve puantaj kayıtları istenerek davacının imzasını içeren sözkonusu belgelerden imzanın kendisine aidiyeti davacı sigortalı tarafından kabul edilenler ile imzası inkar edilip de davacıya aidiyeti ehil bilirkişi marifetiyle tespit edilenler ve yine hata-hile-ikrah durumu iddia ve ispat edilemeyenler yönünden bu belgelerin, aksinin eşdeğer belgelerle ispatlanana kadar geçerli olduğu gözetilerek dönem bordrolarında kayıtlı sigortalılar çalışmaların ayda 30 günün altında bildirilmesi bakımından tanık sıfatıyla dinlenmeli, işyerinin kapsamı, kapasitesi ve niteliği nazara alınarak eksik gün bildirimlerinin nedeni ve dayanağı da araştırıldıktan sonra işçilik alacakları davasında verilen kesinleşmiş kararın kesin hüküm veya kesin delil olmayıp kuvvetli delil teşkil ettiği dikkate alınmak suretiyle tüm deliller birlikte değerlendirilerek elde edilecek sonuca göre karar verilmelidir.

16. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı bozulması gerektiği ileri sürülmüşse de bu görüş, Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

17. Hâl böyle olunca direnme kararı yukarıda açıklanan genişletilmiş gerekçe ve nedenlerden dolayı bozulmalıdır.

VII. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan genişletilmiş gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Kanun'un 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Dosyanın 6100 sayılı Kanun'un 373 üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

25.09.2024 tarihinde yapılan ikinci görüşmede oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.

Kaynak:https://www.hukukihaber.net/hukuk-genel-kurulunun-2023369-e-2024462-k-sayili-karari