Hukuk Genel Kurulu'nun 2023/343 E., 2024/276 K. sayılı kararı

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 22.05.2024 tarihli, 2023/343 E., 2024/276 K. sayılı kararı
T.C.
Yargıtay
Hukuk Genel Kurulu
2023/343 E., 2024/276 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2021/170 E., 2021/455 K.
KARAR : Davanın kabulüne
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 15.10.2009 tarihli ve
2009/9228 Esas, 2009/10211 Karar sayılı BOZMA kararı
1. Taraflar arasındaki tapu iptali ve terkin davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Edremit 1. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 11.05.2010 tarihli ve 2010/139 Esas, 2010/319 Karar sayılı direnme kararı davacı vekilinin temyizi üzerine, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 13.10.2010 tarihli ve 2010/1-506 Esas, 2010/514 Karar sayılı kararı ile usulden bozulmuş, Mahkemece 30.12.2010 tarihli karar ile davanın reddine karar verilmiştir.
2. Kararın taraf vekillerince temyizi üzerine Yargıtay 1. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece 12.06.2012 tarihli karar ile davanın kabulüne karar verilmiştir. Verilen kararın yeniden taraf vekillerince temyizi üzerine bu kez Yargıtay 8. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece 09.01.2020 tarihli ve 2019/32 Esas, 2020/18 Karar sayılı karar ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
3. Kararın davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 8. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, mahkemece Özel Daire bozma kararına uyulmak suretiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
4. Karar davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
5. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği düşünüldü.
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi
6. Davacı vekili dava dilekçesinde; dava konusu 522 ada 6 parsel sayılı taşınmazın 46 m2'lik kısmının, 522 ada 8 parsel sayılı taşınmazın ise tamamının kıyı kenar çizgisi içinde kaldığını, 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının (Anayasa) 43 üncü maddesi ve 3621 sayılı Kıyı Kanunu’nun (3621 sayılı Kanun) 5 inci maddesine göre kıyıların Devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğunu, herkesin eşit ve serbest olarak yararlanabileceğini, bu nedenle söz konusu taşınmazların kıyı kenar çizgisi içinde kalan kısımlarının tapularının iptaline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı
7. Davalı vekili cevap dilekçesinde; 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun (3402 sayılı Kanun) 12 nci maddesinin üçüncü fıkrasında öngörülen on yıllık hak düşürücü sürenin dolduğunu, mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin doğru olmadığını, kıyı kenar şeridinin yasal olarak tespit edildiğini belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemenin Birinci Kararı
8. Edremit 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 12.05.2009 tarihli ve 2007/648 Esas, 2009/295 Karar sayılı kararı ile; dava konusu taşınmazların kadastro tespitinin kesinleştiği tarih ile davanın açıldığı tarih arasında on yıllık hak düşürücü sürenin geçmiş olduğu gerekçesiyle davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar verilmiştir.
Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı
9. Edremit 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
10. Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 15.10.2009 tarihli ve 2009/9228 Esas, 2009/10211 Karar sayılı kararı ile; Mahkemece yapılan keşif sonucu çekişmeli taşınmazların bir bölümü ve tamamının belirlenen kıyı-kenar çizgisine göre kıyıda kaldığı ve dava tarihinde davacı Hazinenin haklı olduğu anlaşılmış ise de yargılama sırasında yürürlüğe giren 5841 sayılı Kanun gereği hak düşürücü süre nedeniyle davanın reddine karar verilmiş olmakla yasal ve yargısal uygulama gereği dava açıldıktan sonra yürürlüğe giren (geçmişe etkili) yeni bir kanun hükmü ya da yeni bir İnançları Birleştirme Kararı gereğince davada haksız çıkan tarafın yargılama giderlerinden sorumlu tutulamayacağı benimsenmiş olmakla davalının tüm yargılama giderlerinden sorumlu tutulması gerekirken aksine karar verilmesinin hatalı olduğu gerekçesi ile karar bozulmuştur.
Direnme Kararı ve Sonraki Yargılama Süreci
11. Edremit 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 11.05.2010 tarihli ve 2010/139 Esas, 2010/319 Karar sayılı kararı ile; önceki karar gerekçesi yanında, 5841 sayılı Kanun ile getirilen değişiklikten öncede on yıllık hak düşürücü süre düzenlemesinin var olduğu, hak düşürücü sürenin uygulanmasına yönelik taşınmaz vasfında bir ayrım yapılmadığı, bu düzenlemenin mera, orman ve kıyı gibi taşınmazlar yönünden uygulanmayacağının Yargıtay içtihatları ile belirlendiği, davanın açıldığı tarih itibariyle davacının davasında haklı olduğu sonucuna ulaşılmasının hakkaniyet ile bağdaşmayacağı, davacı tarafından yapılan bir kamulaştırma işlemi veya ödenen bir tazminat söz konusu olmadığından ve yasal düzenlemede yine Devlet eliyle mülkiyet hakkı olmasına rağmen haklarında dava açılan vatandaşların sorununun çözülmesi amacıyla getirildiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
12. Direnme kararının süresi içinde davacı vekilince temyiz edilmesi üzerine Hukuk Genel Kurulunun 13.10.2010 tarihli ve 2010/1-506 Esas, 2010/514 Karar sayılı kararı ile; direnmenin yargılama giderlerine yönelik olmasına rağmen kısa kararda bu konuda bir hüküm oluşturulmaksızın salt önceki kararda direnilmesine denilmesinin yeterli olmadığı, bu nedenle usulüne uygun şekilde hüküm fıkrası oluşturulması gerektiği gerekçesiyle direnme kararı usulden bozulmuştur.
13. Edremit 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 30.12.2010 tarihli ve 2010/688 Esas, 2010/797 Karar sayılı kararı ile; usule ilişkin bozma kararına uyulmuş ancak Özel Dairenin bozma kararında belirtildiği şekilde değerlendirme yapılmak suretiyle yargılama gideri ve vekâlet ücretinden davalının sorumlu tutulması suretiyle davanın reddine karar verilmiştir.
14. Karar süresi içinde taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
15. Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 13.10.2011 tarihli ve 2011/8307 Esas, 2011/10299 Karar sayılı kararı ile; işin esasına uygulanan 5841 sayılı Kanun’un Anayasa Mahkemesinin 12.05.2011 tarihli 2009/31 Esas, 2011/77 Karar sayılı kararı ile iptal edildiği ve iptal hükmünün 23.07.2011 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdiği, 10.03.1969 tarih ve 1/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçe bölümünde iptal kararlarının kesin şekilde çözüme bağlanmış uyuşmazlıkları etkilemeyeceği ancak henüz anlaşmazlık hâli devam ediyorsa iptalin kapsamına gireceğinin belirtilmesi karşısında eldeki davada hak düşürücü süreden redde ilişkin kurulan kararın Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra doğru olduğunu söylemenin mümkün olmadığı, bu durumda işin esasının 28.11.1997 tarihli ve 5/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararına göre değerlendirilmesi, davanın kısmen veya tamamen kabulü hâlinde de, 19.01.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6099 sayılı Kanun hükümleri de gözetilerek taraf iddiaları doğrultusunda gerekli araştırma ve inceleme yapılmak suretiyle uyuşmazlığın çözüme kavuşturulması gerektiği gerekçesi ile karar bozulmuştur.
16. Edremit 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 12.06.2012 tarihli ve 2012/173 Esas, 2012/383 Karar sayılı kararı ile; bozma kararına uyulmak suretiyle dava konusu taşınmazlardan 522 ada 8 parselin tamamının, 522 ada 6 parselin ise 211 m²’lik kısmının kıyı kenar çizgisi içerisinde kaldığı, her ne kadar mülkiyet hakkı korunması gereken bireysel haklardan ise de toplum menfaatlerine üstünlük tanınması gerektiği, ayrıca mülkiyet hakkı elinden alınan kişinin tazminat hakkı bulunduğu da gözetilmek suretiyle davanın kısmen kabulüne, vekâlet ücreti ve yargılama gideri konusunda ise 3402 sayılı Kanun’un 36/A maddesi gereği yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına, davacı vekili lehine vekâlet ücreti takdirine yer olmadığına karar verilmiştir.
17. Karar süresi içinde taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
18. Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 26.10.2016 tarihli ve 2016/9965 Esas, 2016/14534 Karar sayılı kararı ile; davacı Hazine vekilinin tüm, davalının ise sair temyiz itirazlarının reddine karar verildikten sonra Mahkemece uyulmasına karar verilen bozma kararının gerekleri doğrultusunda inceleme ve araştırma yapılmadığı, çekişme konusu olan 8 parsel sayılı taşınmazın tapu kaydının Hazinenin de taraf olduğu Edremit Sulh Hukuk Mahkemesinin 1955/219 Esas, 1955/327 Karar sayılı tescil ilâmı veya başka bir tescil ilâmı ile hükmen oluşabileceğinin gelen kayıtlardan anlaşıldığı, bu durumda Edremit Sulh Hukuk Mahkemesinin 1955/219 Esas, 1955/327 Karar sayılı kararının eldeki dava bakımından kesin hüküm oluşturabilmesi için tescil hükmüne esas olan kararın verilecek keşif günü ile zemine uygulanması, bilirkişilerden gerekçeli denetime açık rapor alınması, dava konusu yerin tamamının veya bir kısmının karar kapsamında kalıp kalmadığının saptanması, tescil krokisine ait dosyanın bulunduğu yerden getirtilerek keşif sırasında dosya kapsamı göz önünde bulundurularak değerlendirme yapılması, tescil krokisinin uygulanma kabiliyetinin olup olmadığı yönünde görüş istenmesi ondan sonra tescil ilâmının tarafı olan Hazineyi bağlayıp bağlamayacağının düşünülmesi, davanın kısmen veya tamamen kabulü hâlinde de, 19.01.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6099 sayılı Kanun hükümlerinin gözetilmesi suretiyle uyuşmazlığın çözüme kavuşturulması gerektiği gerekçesi ile karar bozulmuştur.
19. Mahkemenin 09.01.2020 tarihli ve 2019/32 Esas, 2020/18 Karar sayılı kararı ile; bozma kararına uyulmak suretiyle dava konusu 522 ada 8 parsel sayılı taşınmaza ilişkin Edremit Sulh Hukuk Mahkemesinin 1955/219 Esas, 1955/327 Karar sayılı kararında tescile yönelik karar verildiği, verilen kararın 02.02.1956 tarihinde kesinleşmesi ile de 6100 sayılı Kanun’un 303 üncü maddesi gereği eldeki dava yönünden kesin hüküm oluştuğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne ve 3402 sayılı Kanun’un 36/A maddesi gereği yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına, davacı vekili lehine ücret takdirine yer olmadığına karar verilmiştir.
20. Karar süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
21. Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 08.12.2020 tarihli ve 2020/2580 Esas, 2020/7985 Karar sayılı kararı ile; Mahkemece uyulan bozma kararının gereklerinin tam olarak yerine getirilmediği, dava konusu taşınmazın kök tapusu olan 11.06.1954 tarihli ve 34 numaralı tapu kaydının oluşumuna esas, Edremit Sulh Hukuk Mahkemesinin 26.12.1955 tarihli ve 1955/219 Esas, 1955/327 Karar sayılı kararında taşınmazın zilyetliği ile ilgili araştırma ve inceleme yapıldığı, eldeki davaya konu kıyı kenar çizgisi ile bir araştırma yapılmadığı dikkate alındığında eldeki dosyaya kesin hüküm teşkil edeceğinin düşünülmesinin hatalı olduğu, bu sebeple Mahkemece dosya içerisinde yer alan bilirkişi raporları da dikkate alınarak, toplanmış ve toplanacak deliller çerçevesinde, davacının talebi hakkında bir karar verilmesi gerekirken hatalı değerlendirme ile davanın kısmen reddine karar verilmesinin yerinde olmadığı gerekçesi ile karar bozulmuştur.
Mahkemenin Altıncı Kararı
22. Edremit 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 16.12.2021 tarihli ve 2021/170 Esas, 2021/455 Karar sayılı kararı ile; bozma kararına uyulmak suretiyle tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde Edremit Sulh Hukuk Mahkemesinin 26.12.1955 tarihli ve 1955/219 Esas, 1955/327 Karar sayılı kararının eldeki dosya yönünden kesin hüküm oluşturmayacağı, dava konusu taşınmazlardan 8 parselin tamamının, 6 parselin ise 15.07.2008 tarihli fen bilirkişisi raporunda yeşil renk ile gösterilen 211 m2’lik kısmının kıyı kenar çizgisi içerisinde kaldığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Kararın Temyizi
23. Karar süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
24. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; 3621 sayılı Kıyı Kanunu uyarınca tapu iptali ve terkin isteğine ilişkin eldeki davada, yargılama devam ederken yürürlüğe giren 25.02.2009 tarihli ve 5841 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun gereğince davanın reddedildiği gözetildiğinde, dava tarihinde davacı Hazinenin dava açmakta haklı olup olmadığı, buradan varılacak sonuca davalının tüm yargılama giderlerinden sorumlu tutulmasının gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
III. ÖN SORUN
25. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesine geçilmeden önce Hukuk Genel Kurulunun usulden bozma kararı sonrasında İlk Derece Mahkemesince Özel Dairenin bozma kararına uyularak ve sonrasında yapılan yargılamada Özel Dairenin diğer bozma kararlarına da uyulmak suretiyle yapılan yargılama sonucu davanın kısmen kabulüne karar verilmesi karşısında, bu karara yönelik temyiz itirazlarının Hukuk Genel Kurulu tarafından mı yoksa Özel Daire tarafından mı yapılması gerektiği ön sorun olarak tartışılıp değerlendirilmiştir.
IV. GEREKÇE
26. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) Geçici 3 üncü maddesi atfıyla uygulanması gereken 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun (1086 sayılı Kanun) 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 429 uncu maddesinin üçüncü fıkrası gereğince mahkemelerce verilen direnme kararlarının temyiz incelemesinin Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca yapılması gerekmektedir. Aynı husus Yargıtay Kanunu’nun 15 inci maddesinde de belirtilmiştir.
27. Bununla birlikte 17.04.2013 tarihli ve 6460 sayılı Kanun ile 1086 sayılı Kanun'un 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanun'la yapılan değişiklikten önceki 429 uncu maddesine eklenen dördüncü fıkra ile davanın esastan reddi veya kabulünü içeren bozmaya uyularak tesis olunan kararın önceki bozmayı ortadan kaldıracak şekilde yeniden bozulması üzerine alt mahkemece verilen kararın temyiz incelemesinin de her hâlde Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca yapılacağı belirtilmiştir. Yapılan bu değişiklikle kanun koyucu tarafından Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna yeni bir görev verilmiş, direnme kararlarının temyiz incelemesinin yanında davanın esastan reddi veya kabulünü içeren bozmaya uyularak tesis olunan kararın önceki bozmayı ortadan kaldıracak şekilde yeniden bozulması üzerine mahkemece verilen kararın temyiz incelemesinin de Yargıtay Hukuk Genel Kurulunda yapılması öngörülmüştür.
28. Öncelikle belirtilmelidir ki, 1086 sayılı Kanun’un 429 uncu maddesinin ikinci fıkrasında (6100 sayılı Kanun 363/2) bozma sonrası mahkemece yapılacak işlemler açıklanmıştır. Buna göre; mahkeme, kendiliğinden tarafları duruşmaya davet edip, dinledikten sonra Yargıtayın bozma kararına uyulup uyulmayacağı hususunda karar verecektir. Yargıtayın bozma kararına uyulmayarak direnme kararı verilmesi hâlinde bu karara yönelik temyiz incelemesi Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca yapılacaktır.
29. Diğer taraftan, direnme kararlarının hukuksal niteliklerinin doğal sonucu ve gereği olarak, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun yapacağı inceleme ve değerlendirme, bozma üzerine mahkemelerce verilmiş direnme kararlarına ve direnilen noktaya münhasır olduğundan, özel olarak bu bakımdan da mahkemenin açıkça ve usulünce direnme ya da uyma kararı vermesi bir zorunluluktur.
30. Bu itibarla bir direnme kararından söz edilebilmesi için, Özel Dairenin bozma kararı ile mahkemenin bozulan ilk hükmü ortadan kalktığından ve geçerliliğini yitirdiğinden, direnme kararında, önceki bozulan hükmün yeniden yazılması ve özellikle önceki bozulmuş olan kararın tekrar edilmesi gerektiği kuşkusuzdur. Mahkeme, eski kararını aynen direnme kararına geçirdikten sonra, sadece eski kararının gerekçesini yasal sınırlarda genişletmek yetkisini haizdir (1086 sayılı Kanun’un 429 uncu maddesinin üçüncü fıkrası). Dolayısıyla gerçek anlamda bir direnme kararının varlığını kabul için; mahkeme, bozma kararından sonra hiçbir inceleme yapmaksızın karar vermeli, sonuçta bozulan ilk kararındaki hükmü oluşturmalı, kararının gerekçesinde de temel olarak ilk kararının gerekçesindeki mantıktan ayrılmamalıdır.
31. Görüldüğü üzere mahkemenin kararına yönelik temyiz incelemesinin Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca yapılabilmesi için ya bu kararın direnme kararı olması ya da davanın esastan reddi veya kabulünü içeren bozmaya uyularak tesis olunan kararın önceki bozmayı ortadan kaldıracak şekilde yeniden bozulması üzerine mahkemece verilen bir karar olması gerekmektedir. Bunlar haricinde mahkemece verilen kararların temyiz incelemesinin Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca yapılması söz konusu değildir.
32. Somut olayda Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun usulden bozma kararı sonrasında mahkemece Özel Dairenin bozma kararına fiilen uyularak davacının dava açıldığı tarihte davasında haklı olduğu gerekçesiyle yargılama gideri ve vekâlet ücretinden davalı sorumlu tutulmak suretiyle davanın reddine karar verilmiştir.
33. Bozmaya uyulmak suretiyle verilen kararın taraf vekillerince temyizi üzerine bu kez Özel Dairece ilk bozma gerekçesine dayanak olan 5841 sayılı Kanun’un Anayasa Mahkemesinin 12.05.2011 tarihli 2009/31 Esas, 2011/77 Karar sayılı kararı ile iptal edildiği, iptal hükmünün de 23.07.2011 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdiği, iptal kararlarının da kesin çözüme bağlanmış uyuşmazlıkları etkilemeyeceği, henüz anlaşmazlık hâli devam ediyorsa iptalin kapsamına gireceği gerekçesiyle davanın reddine ilişkin kurulan kararın iptal kararı sonrası doğru olmadığı ifade edilmiştir. Sonuç itibarıyla söz konusu bozmaya uyularak verilen karar dayanak kanunun iptali sebebiyle bozulmuş ve işin esasının 28.11.1997 tarihli ve 5/3 sayılı İBK’ya göre değerlendirilmesi, bu değerlendirme sonucunda davanın kısmen veya tamamen kabulü hâlinde ise yürürlükte olan 6099 sayılı Kanun hükümleri gözetilerek gerekli araştırma ve inceleme yapılmak suretiyle uyuşmazlığın çözümlenmesinin gerektiği belirtilmiştir.
34. Bu durumda Anayasa Mahkemesinin iptal kararı ile iptal öncesi verilen kararlar kesin çözüme kavuşturulmadığından, mahkemece iptal kararı öncesi verilen kararlara hukuken değer atfedilmesi mümkün değildir. Bu nedenle mahkemece direnme kararı verilmesi doğru görülmemiştir.
35. Öte yandan iptal kararı sebebiyle yapılan bozma sonrası yargılamaya mahkemece devam edilmiş, Özel Dairece birden fazla bozma ve bu bozmalara uyulmak suretiyle verilen kararlar bulunmakta olup en son mahkemece Özel Dairenin 08.12.2020 tarihli bozma kararına uyulmak suretiyle verilen davanın kabulüne ilişkin karar temyiz edilmiştir. Sonuç olarak ortada verilmiş bir direnme kararı bulunmadığından davalı vekilinin bu karara yönelik temyiz itirazlarının Özel Dairece incelenmesi gerekmektedir.
36. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; Hukuk Genel Kurulunun usule ilişkin bozma kararı sonrasında Mahkemenin Özel Daire bozma kararına uyma kararı vermesinin mümkün olmadığı, verilen kararın temyiz incelemesinin Hukuk Genel Kurulunca yapılması gerektiği, Hukuk Genel Kurulunca da ilk direnme kararının bozulmasına ilişkin bozma kararına uygun direnme kararı verilmesi ve bu direnmenin de yine Hukuk Genel Kurulunca denetlenmesi gerektiği gerekçesiyle ön sorunun bulunmadığı ve kararın bu gerekçe ile bozulması gerektiği ileri sürülmüş ise de bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
37. Bu durumda dosya üzerinde Hukuk Genel Kurulu tarafından yapılacak bir işlem bulunmadığından mahkemece verilen karara yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosya Özel Daireye gönderilmelidir.
V. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Hukuk Genel Kurulunun usulden bozma kararı üzerine mahkemece bozma ilâmına fiilen uyularak verilen karara yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,
22.05.2024 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.
"K A R Ş I O Y"
Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Mahkemece, dava konusu taşınmazın kıyı kenar çizgisi içerisinde kaldığından bahisle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Edremit 1.Asliye Hukuk Mahkemesinin 12.05.2009 tarihli ve 2007/648 Esas, 2009/295 Karar sayılı kararı ile hak düşürücü süre nedeniyle davanın reddine ilişkin verilen kararın, Dairemizin 15.10.2009 tarihli ve 2009/9228 Esas, 2009/10211 Karar sayılı kararı ile Mahkemece yapılan keşif sonucu çekişmeli taşınmazların bir bölümü ve tamamının belirlenen kıyı kenar çizgisine göre kıyıda kaldığı ve dava tarihinde davacı Hazinenin haklı olduğu anlaşıldığına ve yargılama sırasında yürürlüğe giren 5841 sayılı Yasa gereğince dava reddedildiğine göre davalının tüm yargılama giderlerinden sorumlu tutulması gerekirken aksine karar verilmesinin isabetsiz olduğu gerekçesiyle bozulmasına karar verilmiştir.
Dairemizin 15.10.2009 tarihli bozma kararına Mahkemece direnilmesi üzerine dosyanın Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna gönderildiği, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca 13.10.2010 tarihli ve 2010/1-506 Esas, 2010/514 Karar sayılı kararı ile Daire bozmasının hükmün masraf kalemine ilişkin olduğu, Mahkemece bu yönde direnilmesine karşın kısa kararda bu konuda hüküm fıkrası oluşturulmadığı, yalnızca önceki kararda direnilmesine denilinmekle yetinildiği, bu nedenle HUMK'nın 388 inci maddesinin açık hükmü gözetilmeksizin yazılı biçimde karar verilmesinin doğru olmadığı gerekçesiyle kararın bozulmasına karar verilmiştir.
Direnme kararının Hukuk Genel Kurulunca bozulmasından sonra Mahkemece 30.12.2010 tarihli ve 2010/688 Esas, 2010/797 Karar sayılı karar ile davanın hak düşürücü süre yönünden reddine karar verilmiş, kararın davacı vekilince temyiz edilmesi üzerine Dairemizin 13.10.2011 tarihli ve 2011/8307 Esas, 2011/10299 Karar sayılı kararı ile işin esasının 28.11.1997 tarihli ve 5/3 sayılı İçtihadi Birleştirme Kararına göre değerlendirilmesi, davanın kısmen veya tamamen kabulü hâlinde 19.01.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6099 sayılı Yasa hükümleri de gözetilerek taraf iddiaları doğrultusunda gerekli araştırma ve inceleme yapılmak suretiyle uyuşmazlığın çözüme kavuşturulması bakımından kararın bozulmasına karar verilmiştir.
Edremit 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 12.06.2012 tarihli ve 2012/173 Esas, 2012/383 Karar sayılı kararı ile davanın kısmen kabulü ile 522 ada 8 parsel sayılı taşınmazın tamamı ve 522 ada 6 parsel sayılı taşınmazın bilirkişi raporunda (B) harfi ile gösterilen 211 m²'lik kısmın kıyı kenar çizgisi içerisinde kaldığından bahisle davanın kabulüne karar verilmiş, buna ilişkin kararın davacı ve davalı vekillerince temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 26.10.2016 tarihli ve 2016/9965 Esas, 2016/14534 Karar sayılı kararı ile dava konusu 522 ada 8 parsel sayılı taşınmazın 11.06.1954 tarihli ve 34 sıra numaralı tapu kaydının hükmen tescil sonucu oluştuğu, hükmen tescile dayanak Hazinenin de taraf olduğu Edremit Sulh Hukuk Mahkemesinin 1955/219 Esas ve 1955/327 Karar sayılı kararı ile tescil ilâmı veya başka bir tescil ilâmı ile hükmen oluşabileceğinin anlaşılmasına karşın hükmün eldeki davaya kesin hüküm oluşturabileceği ve Hazineyi bağlayacağı hususlarının Mahkemece gözardı edilerek karar verilmesi doğru olmadığı gerekçesiyle kararın bozulmasına karar verilmiştir.
Edremit 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 09.01.2020 tarihli ve 2019/32 Esas, 2020/18 Karar sayılı kararı ile 522 ada 8 parsel sayılı taşınmaz yönünden kesin hüküm nedeniyle davanın reddine, 522 ada 6 parsel sayılı taşınmaz yönünden ise 15.07.2008 tarihli bilirkişi raporunda (B) harfi ile ve yeşil renk ile gösterilen 211 m²'lik kısmın kıyı kenar çizgisi içerisinde kaldığından bahisle davanın kabulüne karar verilmiş, buna ilişkin kararın davacı vekilince temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 08.12.2020 tarihli ve 2020/2580 Esas, 2020/7985 Karar sayılı kararı ile her ne kadar Mahkemece, bozmaya uyularak karar verilmiş ise de, bozma gereklerinin tam olarak yerine getirildiğini söyleyebilme olanağının bulunmadığını, şöyle ki dava konusu taşınmazın kök tapusu olan 11.06.1954 tarihli ve 34 numaralı tapu kaydının oluşumuna esas Edremit Sulh Hukuk Mahkemesinin 26.12.1955 tarihli ve 1955/219 Esas, 1955/327 Karar sayılı kararlı incelendiğinde, taşınmazın zilyetliği ile ilgili araştırma ve inceleme yapıldığı, eldeki davaya konu kıyı kenar çizgisi ile ilgili bir araştırma yapılmadığı düşünüldüğünde, eldeki dosyaya kesin hüküm teşkil edeceğinin düşünülmesinin hatalı olduğunu, o hâlde Mahkemece yapılması gereken işin dosya içerisinde yer alan bilirkişi raporları da dikkate alınarak, toplanmış ve toplanacak deliller çerçevesinde, davacının talebi hakkında bir karar vermek olmalı iken, bu hususlar düşünülmeden hatalı değerlendirme ile davanın kısmen reddine karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu gerekçesiyle kararın bozulmasına karar verilmiştir.
Edremit 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 03.01.2022 tarihli ve 2021/170 Esas, 2021/455 Karar sayılı kararı ile taşınmazın zilyetliği ile ilgili araştırma ve inceleme yapıldığı, eldeki davaya konu kıyı kenar çizgisi ile bir araştırma yapılmadığı gerekçesiyle dava konusu taşınmazın kök tapusu olan 11.06.1954 tarihli ve 34 numaralı tapu kaydının oluşumuna esas Edremit Sulh Hukuk Mahkemesinin 26.12.1955 tarihli ve 1955/219 Esas, 1955/327 Karar sayılı kararının eldeki dava yönünden kesin hüküm oluşturmayacağı, çekişme konusu taşınmazların kıyı kenar çizgisi içerisinde kaldığının bilirkişi raporu ile sabit olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş, buna ilişkin karar davalı vekilince temyiz edilmekle 6763 sayılı Kanun'un 43 üncü maddesi ile değişik 6100 sayılı HMK'nın 373 üncü maddesinin beşinci fıkrası gereğince Yargıtay 1. Hukuk Dairesince yapılan incelemede;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca 13.10.2010 tarihli ve 2010/1-506 Esas, 2010/514 Karar sayılı kararı sonrasında Edremit 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 25.05.2010 tarihli ve 2010/139 Esas, 2010/319 Karar sayılı kararın bozulmasına karar verilerek dosyanın Mahkemesine gönderilmesine karar verildiği, sonrasında Mahkemece yapılan yargılama sonucunda davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar verildiği, buna ilişkin kararın denetim ve inceleme yetkisinin Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna ait olduğu anlaşılmakla, dosyanın temyiz incelemesi için Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna gönderilmesine karar verildiği görülmüştür.
Dosyanın geçirmiş olduğu safahatı bu şekilde özetledikten sonra, sayın çoğunluk ile aramızda oluşan uyuşmazlık, nihai kararın incelemesinin Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca mı, yoksa 1.Hukuk Dairesi tarafından mı yapılacağı noktasında toplanmaktadır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca 13.10.2010 tarihli ve 2010/1-506 Esas, 2010/514 Karar sayılı kararı ile ilk derece mahkemesinin direnme kararının usulüne uygun olmadığı, usulünce verilmiş bir direnme kararı bulunmadığı gerekçesiyle bozma yapıldığı anlaşılmaktadır. HGK’nın müstakar uygulamaları ile (…Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 10.04.1992 tarihli ve 1991/7 Esas ve 1992/4 Karar sayılı kararı, YHGK’nın 2023/366 Esas, 2023/530 Karar sayılı 31.5.2023 tarihli, 2023/356 Esas, 2023/524 Karar sayılı 24.5.2023 tarihli v.d.) Mahkemece verilen direnme kararı usule uygun değilse, örneğin yalnız “önceki kararda direnilmesine” diyerek hüküm kurulmuş ve başkaca infaza elverişli bir karar verilmemişse, karar bu nedenle bozulmakta, bunun üzerine mahkemece usulünce denetlenebilir bir direnme hükmü kurulduktan sonra, bu karar HGK tarafından denetlenmektedir. Bilindiği üzere direnme kararı ile, direnme lehine olan taraf için usulü kazanılmış hak doğacağı şüphesizdir. Mahkemenin direnme kararının, HGK tarafından onanması üzerine artık uyuşmazlık esas bakımından sonlandırılacaktır. Zira direnme kararı veren mahkemenin artık yapacağı başkaca bir inceleme kalmamıştır. Gidilebilecek tek kanun yolu (varsa) karar düzeltme yoludur.
Somut uyuşmazlıkta da olduğu gibi, HGK’nın usul bozması üzerine mahkemece, Özel Dairenin direnmeden önceki bozma kararına uyma kararı vermesi mümkün değildir. İlk derece mahkemesinin yapması gereken iş HGK'nın bozması doğrultusunda usulünce direnme kararı oluşturup, denetlenmesi için HGK'ya göndermekten ibarettir. Başkaca bir karar vermesi mümkün değildir. Vermesi hâlinde de bu karar hukuk aleminde yok hükmündedir.
Mahkemelerce ve Yargıtay Özel Dairelerince, HGK tarafından yapılması gereken denetimin gözden kaçırılması sonucunda, ilk direnme kararının bozulmasına ilişkin HGK kararından sonra verilen kararların tamamı yok hükmündedir. Zira direnme üzerine HGK tarafından bu kararın her zaman onanma ihtimâli bulunmaktadır.
Hâl böyle olunca somut uyuşmazlığa ilişkin incelemenin HGK tarafından yapılması ve ilk direnme kararının bozulmasına ilişkin bozma ilâmına uygun direnme kararı verilmesi ve bu direnme kararının da HGK’ca denetlenmesi gerektiği gerekçesiyle bozma kararı verilmesinin uygun olacağı düşüncesiyle, sayın çoğunluğun aksi yöndeki Özel Daireye gönderme kararına katılmıyorum.