ADALET HABERLERİ

ADALET HABERLERİ

Hukuk Genel Kurulu'nun 2023/330 E., 2023/1283 K. sayılı kararı

Hukuk Genel Kurulu'nun 2023/330 E., 2023/1283 K. sayılı kararı
3 Okunma

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 20.12.2023 tarihli, 2023/330 E., 2023/1283 K. sayılı kararı

T.C.

Yargıtay

Hukuk Genel Kurulu

2023/330 E., 2023/1283 K.

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : Yargıtay 4. Hukuk Dairesi (İlk Derece Mahkemesi Sıfatıyla)

SAYISI : 2021/34 E., 2022/69 K.

KARAR : Davanın esastan reddine

1. Taraflar arasındaki tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 4. Hukuk Dairesince davanın esastan reddine karar verilmiştir.

2. Karar davacı tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği düşünüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi

4. Davacı dava dilekçesinde; boşandığı eşinin müşterek çocuklarına şiddet uyguladığı gerekçesiyle şikayetçi olduğunu, çocukların beyanı alınırken boşanma davasında eşinin avukatlığını yapan Av. ... ...’nün kardeşi Av. ... ...’in müşterek çocukların vekili sıfatıyla yer alarak çocukların ifadelerini kendisi aleyhine yönlendirmeye çalıştığını, bunun meslek kurallarına aykırı olduğunu, Av. ... ... hakkında şikayetçi olduğunu, ihbar olunanlardan Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürü ... tarafından “Müştekinin eski eşinin boşanma sırasında avukatlığını yapan Av. ... ...’nün kardeşi olmasının soruşturma kapsamında görev almasına engel teşkil etmeyeceği ve mağdur küçükleri yönlendirmeye çalıştığına dair müştekinin soyut iddiası dışında delil bulunmadığı” gerekçesiyle soruşturma izni verilmesine yer olmadığı düşüncesiyle makam oluruna sunulduğunu, bunun üzerine soruşturma izni verilmediğini, idare mahkemesine bakanlık olurunun iptali için dava açtığını, Ankara 8. İdare Mahkemesince “olayda baro tarafından görevlendirilerek çocukların ifadelerine katılan avukatın küçükleri yönlendirmeye çalıştığı ve görevini kötüye kullandığına dair iddia dışında delil bulunmadığı, davacının eski eşinin boşanma davası sırasında avukatlığını yapan ... ...’nün kardeşi olmasının söz konusu soruşturma kapsamında görev almasına engel teşkil etmeyeceği, bu nedenle şikayet edilen avukatın eylemlerinin muahezeyi gerektirmediği kanaatine varılmış olup soruşturma izni verilmemesine ilişkin dava konusu işlemde hukuka aykırılık görülmemiştir” şeklindeki gerekçe ile davanın reddine karar verildiğini, istinaf başvurusu üzerine Ankara Bölge İdare Mahkemesi 3. İdari Dava Dairesince istinaf başvurusunun reddine kesin olarak karar verildiğini, avukatın resmî olarak görevlendirilmesine ilişkin bir belge sunulmadığını, boşanma davasındaki eşinin avukatının kardeşi ve iş ortağı olduğunun görmezden gelindiğini, somut deliller sunulmuş olmasına rağmen suçluyu kayırmaya yönelik kararlar verildiğini, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 46/1-(c), (d) ve (e) maddelerindeki koşulların oluştuğunu ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 1.000,00 TL maddi ve 20.000,00 TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş, yargılama sırasında kendisini vekille temsil ettirmiştir.

Davalı Cevabı

5. Davalı ... vekili cevap dilekçesinde; davanın süresinde açılmadığını, sorumluluğu ispatlayacak yeterli delil sunulmadığını, hâkimin yargılama yetkisini kullanmış olması nedeniyle Devletin sorumlu tutulmasının mümkün olmadığını, 6100 sayılı Kanun’un 46 ncı maddesindeki şartların oluşmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

Özel Daire Kararı

6. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 04.10.2022 tarihli ve 2021/34 Esas, 2022/69 Karar sayılı kararı ile;

“…Hakimlerin verdikleri kararlardan dolayı ilke olarak sorumlu tutulmayacakları esas olmakla birlikte, hakimin bağımsızlığı kadar tarafsızlığını da teminat altına almak amacıyla hukuki sorumluluğunun tespiti özel bir usule tabi tutulmuştur. Kanunun öngördüğü sorumluluk sebepleri sınırlı sayılmıştır (numerus clausus) ve bunların varlığının kabul edilebilmesi için hakimlerin genel olarak kasıtlı veya ağır kusurlu tutum ve davranışlarının varlığı gerekmektedir. Hakimin sorumluluğu nedeniyle dava açılabilmesi için kanunda sayılan sebeplerin varlığı gerekmekte olup, kanunda sayılmayan sebeplerden dolayı tazminat davası açılamaz. Bu tür davalarda davacı, hakimin yargılama faaliyetinin 6100 sayılı HMK'nın 46.maddesinde sayılan sebeplerden birisine girdiğini, yani hakim tarafından hukuka aykırı (haksız) yargısal işlem/eylem yapıldığını, hakimin ağır kusuru veya kastı olduğunu, bundan dolayı zarar gördüğünü ve hakimin davranışıyla zarar arasındaki illiyet (nedensellik) bağının varlığını ispatla yükümlüdür. (... Ejder, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Şerhi, 2.cilt, madde 34-125, Ankara 2021, s. 1532,1560,1637) Hakimlerin yargılama faaliyetinden dolayı devlet aleyhine açılan eldeki tazminat davasında davaya dayanak yapılan olgular özetle; Giresun Aile Mahkemesi'nde görülen boşanma davasında, yine istinaf ve temyiz incelemeleri sırasında dosya kapsamına ve delillere uymayan hukuka aykırı kararlar verildiği, yargılamanın yenilenmesi talebinin ve hakimin reddi taleplerinin reddedildiği, bütün süreçte hukuka aykırı kararlar verildiği, bu nedenle maddi ve manevi zarara uğranıldığı iddiasıdır. 6100 sayılı HMK'nın 46.maddesinde sayılan sebeplere bakıldığında bu sebeplerin tamamının nitelikleri gereği hukuka aykırılık taşıdığı ve hakimin ağır kusuruna (hatta kastına) dayalı olduğu (örneğin; taraf tutma, duruşma tutanağında yazılı olmayan sebeple karar verme, menfaat karşılığı karar verme, kanuna açık aykırılık, adalet dağıtmaktan kaçınma, duruşma tutanağını tahrif vs.) görülmektedir. (... Ejder, a.g.e, s.1556)

Hakimin takdir yetkisi kapsamında kalan delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanmasına ilişkin hususlar tazminata konu edilemez. Çünkü HMK'nın 46.maddesindeki koşullar hakimin takdir yetkisinin ötesinde kasıt veya kasta yakın ağır kusur hallerinde başka türlü yorumlanması mümkün olmayan hukuk kurallarının yanlış uygulanması söz konusu olduğunda oluşabilecektir. Somut olayda HMK'nın 46.maddesindeki koşullardan hiçbirisi gerçekleşmemiştir. Davacı, HMK'nın 46.maddede sayılan sınırlı hukuki sorumluluk nedenlerinin eldeki davada gerçekleştiğini kanıtlayamamıştır. Hal böyle olunca davanın reddine karar vermek gerekmiştir.

Öte yandan HMK’nın 49. maddesi uyarınca, davanın esastan reddi halinde disiplin para cezasına hükmedilmesi gerektiğinden, bu konuda dava konusu olayın gelişim biçimi ve dosyaya yansıyan olgular göz önünde bulundurulmuş, 2.000,00 TL disiplin para cezasının verilmesinin uygun olacağı değerlendirilerek aşağıdaki hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM: Yukarıda gösterilen nedenlerle;

1-HMK'nun 46. maddesindeki şartlar oluşmadığından davanın esastan reddine,

2-HMK'nun 49.maddesine göre takdiren 2.000,00 TL disiplin para cezasının davacıdan tahsiline ve hazineye gelir kaydedilmesine,

3-Alınması gereken 80,70 TL maktu karar ve ilam harcının peşin alınan 358,62 TL'den mahsubuna, kalan 277,92 TL'nin istek halinde davacıya iadesine,

4-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Ücret Tarifesi uyarınca reddedilen maddi tazminat davası yönünden 1.000,00 TL; reddedilen manevi tazminat yönünden 17.800,00 TL olmak üzere toplam 18.800,00 TL avukatlık ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,

5-Yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,…” karar verilmiştir.

Kararın Temyizi

7. Özel Daire kararı davacı tarafından temyiz edilmiştir.

II. ÖN SORUN

8. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesinden önce, Özel Daire kararının davacı vekiline 20.12.2022 tarihinde tebliğ edildiği ve davacının temyiz dilekçesini UYAP üzerinden 04.01.2023 tarihinde elektronik imza ile imzaladığı gözetildiğinde davacının temyiz başvurusunun süresinde olup olmadığı hususu ön sorun olarak tartışılmış ve değerlendirilmiştir.

III. GEREKÇE

9. Öncelikle konuyla ilgili kavramlar ve yasal düzenlemeler üzerinde kısaca durulmasında fayda bulunmaktadır.

10. Süre; bir yükümlülüğün yerine getirilmesi ya da bir işlemin yapılması için yasa, yargıç ya da ilgili kişi tarafından belirlenen zaman olarak tanımlanabilir (Türk Hukuk Kurumu: Türk Hukuk Lûgatı, Yetkin Yayınları, Ankara 2021, Cilt I, s. 1029).

11. Bir davanın açılmasıyla başlayan yargılama faaliyetinde sonuca en kısa zamanda ulaşılması için mahkeme ve taraflarca yapılması gereken belirli işlemler vardır ve her işlemin belli bir zaman aralığında yapılması gerekmektedir. Usul hükümleri ile de kanuni bir değer kazanan bu zaman aralıklarına “süre” denilmektedir. Böylece usul işlemlerinin yapılması zamansal olarak tarafların ya da mahkemenin arzusuna ve inisiyatifine bırakılmamış olmaktadır.

12. Bir uyuşmazlık mahkemeye taşınmış olmakla kamu alanına, toplumun da çıkarını ilgilendiren bir platforma aktarılmış olmaktadır. Bu nedenle bir davanın makul sürede sona erdirilmesinde en az taraflar kadar toplumun da yararı bulunmaktadır.

13. Şu hâlde süreye ilişkin normların kabulüyle medeni usul hukukunda gerçekleştirilmek istenen amaçlar; adaletin bir an önce sağlanması, keyfiliğin önlenmesi, mahkemenin aynı işle uzun süre meşgul olmasının, başka ifadeyle diğer dava ve işlere yeterince zaman ayıramaz duruma düşürülmesinin önlenmesi, uluslar üstü ve ulusal nitelikteki emredici normlar uyarınca davanın makul sürede sonuçlandırılmasının sağlanması, yargılamanın belli bir düzen ve kestirilebilir bir zamansallıkla yürütülmesi, başka bir anlatımla yargılamanın adil şekilde yapılmasının sağlanması olarak özetlenebilir.

14. Sürelerin önemli bir kısmı taraflar için konulmuş sürelerdir. Tarafların ilgili işlemleri belirlenen süreler içerisinde yapmaları gerekir. Süresi içinde yapılmayan işlemlerin tekrar yapılması mümkün olmayıp süreye uymayan taraf aleyhine sonuç doğurur. Taraflar için öngörülen süreler kanunda belirtilen süreler ve hâkim tarafından tayin edilen süreler olmak üzere iki grupta toplanabilir. Kanunda belirtilen süreler, kanun tarafından öngörülmüş sürelerdir. Cevap süresi, istinaf ve temyiz süresi gibi. Bu süreler kesindir ve bir işlemin kanuni süresi içinde yapılıp yapılmadığı mahkemece resen gözetilir. Hâkimin tespit ettiği süreler ise kural olarak kesin değildir.

15. Nitekim “Sürelerin belirlenmesi” başlıklı 6100 sayılı Kanun'un 90 ıncı maddesi;

“(1) Süreler, kanunda belirtilir veya hâkim tarafından tespit edilir. Kanunda belirtilen istisnai durumlar dışında, hâkim kanundaki süreleri artıramaz veya eksiltemez.” şeklindedir.

16. Yukarıda da belirtildiği üzere hâkim tarafından sürenin belirlenebildiği durumlar var ise de kanunda belirlenen süreler üzerinde hâkimin tasarruf yetkisi bulunmamaktadır. 6100 sayılı Kanun'un “Kesin süre” başlıklı 94 üncü maddesinin birinci fıkrasında "Kanunun belirlediği süreler kesindir." denilmek suretiyle bu hususa vurgu yapılmıştır.

17. Bu aşamada istinaf ve temyize ilişkin yasal düzenlemelerin açıklanmasında yarar vardır.

18. Bölge adliye mahkemeleri 20.07. 2016 tarihinde faaliyete geçmiş olup, bu tarihten itibaren 6100 sayılı Kanun’un istinaf ve temyize ilişkin hükümleri uygulanmaya başlanmıştır.

19. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun istinaf yoluna başvurulabilen kararları düzenleyen 341 inci maddesi;

“(1) (Değişik:22/7/2020-7251/34 md.) İlk derece mahkemelerinin aşağıdaki kararlarına karşı istinaf yoluna başvurulabilir:

a) Nihai kararlar.

b) İhtiyati tedbir ve ihtiyati haciz taleplerinin reddi kararları, karşı tarafın yüzüne karşı verilen ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz kararları, karşı tarafın yokluğunda verilen ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz kararlarına karşı yapılan itiraz üzerine verilen kararlar.…” düzenlemesini içermektedir.

20. Aynı Kanun’un 361 inci maddesinde ise;

"(1) Bölge adliye mahkemesi hukuk dairelerinden verilen temyizi kabil nihai kararlar ile hakem kararlarının iptali talebi üzerine verilen kararlara karşı tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde temyiz yoluna başvurulabilir…” şeklinde bir düzenlemeye yer verilmiştir.

21. 2797 sayılı Yargıtay Kanunu’nun 02.01.2017 tarihli ve 680 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile değiştirilen (08.03.2018 tarihli ve 7072 sayılı Kanun ile kanun hükmü olarak kabul edilen) “Hukuk ve Ceza Genel Kurullarının görevleri” başlıklı 15 inci maddesinin üçüncü fıkrasında;

“İlk derece mahkemesi olarak ilgili dairelerce verilen hükümlerin temyiz yoluyla incelemesini yapmak” hükmü yer almaktadır.

22. Bu hükümde Özel Dairelerce ilk derece mahkemesi sıfatıyla verilen kararlara karşı temyiz yoluna başvurulabileceği ve Hukuk Genel Kurulunun bu kararları temyiz yoluyla inceleyeceği belirtilmektedir.

23. Yargıtay ilgili hukuk dairesinin tazminat davası sonucunda vermiş olduğu kararlara karşı temyiz yoluna başvurulabilir; temyiz incelemesi, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca yapılır (Kuru, B.: İstinaf Sistemine Göre Yazılmış Medenî Usul Hukuku, 2. Baskı, Kasım 2018, s. 645).

24. Özel Dairelerce ilk derece mahkemesi sıfatıyla verilen kararlara karşı temyiz yoluna başvurulabileceği bu şekilde belirlendikten sonra davacının temyiz isteminin süresinde olup olmadığına gelince; 6100 sayılı Kanun’un “Temyiz dilekçesinin verilmesi” başlıklı 365 inci maddesinde “(1) Temyiz dilekçesi, kararı veren bölge adliye mahkemesi hukuk dairesine veya Yargıtayın bozması üzerine hüküm veren ilk derece mahkemesine yahut temyiz edenin bulunduğu yer bölge adliye mahkemesi hukuk dairesine veya ilk derece mahkemesine verilebilir.

(2) Temyiz dilekçesi, kararı veren mahkemeden başka bir mahkemeye verilmişse temyiz defterine kaydolunur ve durum derhâl kararı temyiz edilen mahkemeye bildirilir.

(3) Temyiz edene ücretsiz bir alındı belgesi verilir.” hükmü düzenlenmiştir.

25. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 366 ncı maddesinin yollaması ile temyiz yolunda da uygulanan aynı Kanun’un 343 üncü maddesinde de “(1) İstinaf dilekçesi, kararı veren mahkemeye veya başka bir yer mahkemesine verilebilir. İstinaf dilekçesi hangi mahkemeye verilmişse, o mahkemece bölge adliye mahkemesi başvuru defterine kaydolunur ve başvurana ücretsiz bir alındı belgesi verilir.

(2) Kararı veren mahkemeden başka bir mahkemeye verilmiş olan istinaf dilekçesi, bu mahkemece yukarıdaki fıkraya göre işlem yapıldıktan sonra kararı veren mahkemeye örnekleriyle birlikte gönderilir. Bu durum derhâl mahkemesine bildirilir.

(3) İstinaf yoluna başvurma tarihi konusunda 118 inci madde hükmü uygulanır…” düzenlemesi bulunmaktadır.

26. Bu aşamada 6100 sayılı Kanun'un 118 inci maddesinin incelenmesi gerekmekte olup bu madde;

“(1) Dava, dava dilekçesinin kaydedildiği tarihte açılmış sayılır. Dava dilekçesine davalı sayısı kadar örnek eklenir.

(2) Dava dilekçesinin kaydına ilişkin usul ve esaslar yönetmelikte belirlenir.” hükmünü haizdir.

27. 6100 sayılı Kanun'un 445 inci maddesi ise;

“(1) Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP), adalet hizmetlerinin elektronik ortamda yürütülmesi amacıyla oluşturulan bilişim sistemidir. Dava ve diğer yargılama işlemlerinin elektronik ortamda gerçekleştirildiği hâllerde UYAP kullanılarak veriler kaydedilir ve saklanır.

(2) Elektronik ortamda, güvenli elektronik imza kullanılarak dava açılabilir, harç ve avans ödenebilir, dava dosyaları incelenebilir. Bu Kanun kapsamında fizikî olarak hazırlanması öngörülen tutanak ve belgeler güvenli elektronik imzayla elektronik ortamda hazırlanabilir ve gönderilebilir. Güvenli elektronik imza ile oluşturulan tutanak ve belgeler ayrıca fizikî olarak gönderilmez, belge örneği aranmaz.

(3) Elektronik ortamdan fizikî örnek çıkartılması gereken hâllerde tutanak veya belgenin aslının aynı olduğu belirtilerek hâkim veya görevlendirdiği yazı işleri müdürü tarafından imzalanır ve mühürlenir.

(4) Elektronik ortamda yapılan işlemlerde süre gün sonunda biter.

(5) Mahkemelerde görülmekte olan dava, çekişmesiz yargı, geçici hukuki koruma ve diğer tüm işlemlerde UYAP’ın kullanılmasına dair usul ve esaslar yönetmelikle düzenlenir.” şeklinde düzenlenmiş olup bu maddeye dayanılarak hazırlanan ve 06.08.2015 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanmak suretiyle yürürlüğe giren Bölge Adliye ve Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Cumhuriyet Başsavcılıkları İdarî ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmelik’in “Kanun yoluna başvuru işlemleri” başlıklı 208 inci maddesinin dördüncü fıkrası “Kanun yolu başvurusu, kanun yolu dilekçesinin kaydedildiği tarihte yapılmış sayılır.” düzenlemesini içermektedir.

28. Somut olayda, Özel Daire kararının davacı vekiline elektronik tebligat yoluyla 20.12.2022 tarihinde tebliğ edildiği, davacı tarafından verilen temyiz dilekçesinin elektronik imza ile imzalanma tarihinin 04.01.2023 olduğu, temyiz harçlarının da aynı gün yatırıldığı, anlaşılmıştır.

29. Yukarıda yapılan açıklamalara göre Özel Daire kararının davacı vekiline 20.12.2022 tarihinde tebliğ edilmesiyle başlayan iki haftalık temyiz süresi 03.01.2023 tarihinde sona ermiş olup, davacının UYAP üzerinden 04.01.2023 tarihinde elektronik imza ile imzaladığı temyiz başvurusunun süresinde olmadığı açıktır.

30. Hâl böyle olunca, temyiz istemi 6100 sayılı Kanun’un 361/1 inci maddesinde düzenlenen iki haftalık süreden sonra yapıldığından davacının temyiz başvurusunun süreden reddine karar vermek gerekmiştir.

IV. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Davacının temyiz başvurusunun 6100 sayılı Kanun'un 366 ncı maddesinin göndermesi ile uygulanması gereken aynı Kanun’un 352 nci maddesi uyarınca süre yönünden REDDİNE,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

20.12.2023 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.

Kaynak:https://www.hukukihaber.net/hukuk-genel-kurulunun-2023330-e-20231283-k-sayili-karari