Hukuk Genel Kurulu'nun 2023/328 E., 2023/1290 K. sayılı kararı
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 20.12.2023 tarihli, 2023/328 E., 2023/1290 K. sayılı kararı
T.C.
Yargıtay
Hukuk Genel Kurulu
2023/328 E., 2023/1290 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Yargıtay 4. Hukuk Dairesi (İlk Derece Mahkemesi Sıfatıyla)
SAYISI : 2021/86 E., 2022/26 K.
KARAR : Davanın esastan reddine
1. Taraflar arasındaki tazminat davasından dolayı Yargıtay 4. Hukuk Dairesince ilk derece mahkemesi sıfatıyla yapılan yargılama sonunda, davalı ... yönünden davanın esastan reddine, davalı ... aleyhine açılan davanın yargı yolu nedeniyle usulden reddine karar verilmiştir.
2. Karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği düşünüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi
4. Davacı vekili İstanbul 13. Asliye Hukuk Mahkemesine sunduğu dava dilekçesinde; müvekkilinin 19.03.2010–11.01.2012 tarihleri arasında sahibi olduğu ... Alışveriş merkezinde bulunan ... Eczanesine verilen 19.03.2010 tarihli ruhsatın iptali için İstanbul Eczacı Odasının iptal davası açtığını, İstanbul 5. İdare Mahkemesinde görev yapan ihbar olunanlar tarafından 08.07.2011 tarihli ve 2010/627 Esas, 2011/1146 Karar sayılı karar ile ruhsatnamenin iptaline karar verildiğini, kararın davalı Valilik ve yanında müdahil olan davacı tarafından temyiz edildiğini, Danıştay 15. Dairesi tarafından kararın 24.02.2015 tarihinde bozulduğunu, yeniden yapılan yargılama sonunda 20.10.2016 tarihinde ruhsatname verilmesi işleminin hukuka uygun olduğu sonucuna varılarak davanın reddine karar verildiğini, akabinde Danıştaya başvurulması sonucunda kararın onandığını ve bu karara karşı karar düzeltme isteminin de reddedilerek kararın kesinleştiğini, ruhsatnamenin iptaline ilişkin davanın reddi kararının kesinleşmesiyle ilk verilen iptal kararının haksız ve hukuka aykırı olduğunun ortaya çıktığını ve davalılar İstanbul Eczacı Odası ve İdare Mahkemesinin haksız fiil teşkil edecek mevzuata aykırı tutum, iddia ve kararları nedeniyle müvekkilinin mülkiyet ve çalışma hakkının ihlâl edildiğini ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 10.000,00 TL maddi ve 100.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı
5. Davalı ... vekili cevap dilekçesinde; zamanaşımı süresinin dolduğunu, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 46 ncı maddesindeki şartların oluşmadığını, tazminata hükmedilebilmesi için hukuka aykırılığın olması yanında bir zararın oluşması ve kusurun varlığının aranması gerektiğini, olayda bu unsurların hiçbirinin bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
6. Davalı Türk Eczacılar Birliği 1. Bölge İstanbul Ecza Odası vekili cevap dilekçesinde; müvekkilinin bir kamu kuruluşu olarak hukuka aykırı olarak gördüğü işlemlerin iptali talebiyle idareye ve yargı yoluna başvurma hak ve ehliyetine sahip olduğunu, müvekkiline husumet yöneltilemeyeceğini, 6100 sayılı Kanun’un 47 nci maddesi uyarınca görevli mahkemenin Yargıtayın ilgili Dairesi olduğunu, aksi hâlde dahi yetkili mahkemenin Ankara Asliye Hukuk mahkemeleri olduğunu, zamanaşımı süresinin dolduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
7. Fer’î Müdahil ... beyanında; 6100 sayılı Kanun’un 46 ncı maddesindeki sorumluluk şartlarının oluşmadığını, haksız fiil sorumluluğunun hiçbir şekilde söz konusu olamayacağını belirterek davanın reddini savunmuştur.
8. Davanın İstanbul 13. Asliye Hukuk Mahkemesinde açıldığı, anılan mahkemenin 01.06.2021 tarihli ve 2020/307 Esas, 2021/293 Karar sayılı kararı ile görevsizlik kararı verilerek dosya Özel Daireye gönderilmiştir.
Özel Daire Kararı
9. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 05.04.2022 tarihli ve 2021/86 Esas, 2022/26 Karar sayılı kararı ile;
“…Dava, hakimlerin hukuki sorumluluğuna dayalı olarak maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
İstanbul 5. İdare Mahkemesi’nin 2010/627 esas sayılı dosya örneklerinin getirtilerek incelenmiştir.
Dosya kapsamından davanın ilk olarak İstanbul 13. Asliye Hukuk Mahkemesinde görüldüğü, anılan mahkemenin 01/06/2021 gün ve 2020/307 esas 2021/293 karar sayılı ilamı ile görevsizlik kararı verilerek dosya Dairemize geldiği anlaşılmaktadır…….
…….Somut olayda, sorumluluğa dayanak yapılan olgular, davalılar İstanbul Ecza Odası ve İdare Mahkemesinin haksız fiil teşkil edecek mevzuata aykırı tutum, iddia ve kararları nedeniyle mülkiyet ve çalışma hakkının ihlal edildiği iddialarıdır.
Davalılardan kamu kuruluşu olan İstanbul Eczacı Odasının hizmet kusuru nedeniyle tazminat istendiği anlaşılmakla anılan davalı yönünden açılan davanın yargı yolu nedeniyle usulden reddine karar vermek gerekmiştir.
Yargılama faaliyeti sebebiyle ... aleyhine açılan davaya gelince; tazminat istemi, yasa yolları düzenlenmiş bulunan yargısal işlem ve kararlara ilişkindir. Davacının iddiası ve gelişim biçimi itibariyle hukuki süreç işlemiştir. Davacı, HMK 46. maddede sayılan sınırlı hukuki sorumluluk nedenlerinin eldeki davada gerçekleştiğini kanıtlayamamıştır.Hal böyle olunca anılan davalıya yönelik davanın da esastan reddine karar vermek gerekmiştir.
Öte yandan HMK’nun 49. maddesi uyarınca, davanın esastan reddi halinde disiplin para cezasına hükmedilmesi gerektiğinden, bu konuda dava konusu olayın gelişim biçimi ve dosyaya yansıyan olgular göz önünde bulundurulmuş, 1.000,00-TL disiplin para cezasının verilmesinin uygun olacağı değerlendirilerek aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda gösterilen nedenlerle;
1-Davalı hazine aleyhinde açılan davanın HMK'nun 46. maddesindeki şartlar oluşmadığından davanın esastan reddine,
2-Davalı ... aleyhinde açılan davanın yargı yolu nedeniyle usulden reddine,
3-Davalı hazine aleyhinde açılan dava nedeniyle HMK'nun 49.maddesine göre takdiren 1.000,00-TL disiplin para cezasının davacıdan tahsiline ve hazineye gelir kaydedilmesine,
4-Alınması gereken 80,70-TL maktu karar ve ilam harcının peşin alınan 1.878,53-TL'den mahsubuna, kalan 1.797,83-TL'nin istek halinde davacıya iadesine,
5-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Ücret Tarifesi uyarınca maddi ve manevi tazminat talepleri yönünden 7.425,00'er TL olmak üzere 14.850,00-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılardan hazineye verilmesine,
6-Yine karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Ücret Tarifesi uyarınca maddi ve manevi tazminat talepleri yönünden 7.425,00'er TL olmak üzere 14.850,00-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılardan İstanbul Ecza Odası'na verilmesine,
7-Yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,…” karar verilmiştir.
Kararın Temyizi
10. Özel Daire kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. ÖN SORUN
11. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında öncelikle; davacının dava dilekçesinde, fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak 10.000,00 TL maddi ve 100.000,00 TL manevi tazminat talep ettiği, Özel Dairece davanın reddine karar verildiği, kararın verildiği 05.04.2022 tarihinde, temyiz kesinlik sınırının 6100 sayılı Kanun’un 362 nci maddesi gereğince 107.090,00 TL olduğu gözetildiğinde, temyizde kesinlik sınırının belirlenmesinde hükmedilen maddi ve manevi tazminat tutarlarının ayrı ayrı mı yoksa toplamlarının mı dikkate alınması gerektiği, buradan varılacak sonuca göre manevi tazminat miktarı yönünden temyize konu edilen kararın miktar itibari ile temyizi kabil nitelikte olup olmadığı hususu ön sorun olarak tartışılmış ve değerlendirilmiştir.
III. GEREKÇE
Ön Sorun yönünden
12. Ön sorunun çözümü için konu ile ilgili kavramların ve yasal düzenlemelerin incelenmesinde fayda bulunmaktadır.
13. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Davaların yığılması” kenar başlıklı 110 uncu maddesinde;
“Davacı, aynı davalıya karşı olan, birbirinden bağımsız birden fazla asli talebini, aynı dava dilekçesinde ileri sürebilir. Bunun için, birlikte dava edilen taleplerin tamamının aynı yargı çeşidi içinde yer alması ve taleplerin tümü bakımından ortak yetkili bir mahkemenin bulunması şarttır.” hükmüne yer verilmiştir.
14. Gerekçesi açısından bugün de geçerliliğini koruyan 07.02.1945 tarihli ve 1944/19 Esas, 1945/4 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere; dava dilekçesinin talep sonucu bölümünde davacı, neye karar verilmesini (başka bir ifade ile davalının neye mahkûm edilmesini) istediğini açıkça yazar. Şüphesiz talebin birden fazla kalemleri kapsaması hâlinde de davacının talep sonucu, asıl talep ve yardımcı (fer'î) talepler olmak üzere iki bölümden oluşur. Davacının birden fazla davasını aynı dava dilekçesi ile açması hâlinde, bu durum “objektif dava birleşmesi” olarak tanımlanır ve davacının, her davaya ait talep sonucunu açıkça ve ayrı ayrı göstermesi gerekir.
15. Doktrinde objektif dava birleşmesi ya da kümülatif dava yığılması olarak adlandırılan bu kurum, 6100 sayılı Kanun’da “davaların yığılması” terimi benimsenerek düzenlenmiştir. Davaların yığılmasının usul ekonomisine ve çelişkili kararlar verilmesini engellemeye hizmet ettiği kabul edilmektedir.
16. Davacının aynı davalıya karşı olan birbirinden bağımsız birden fazla talebini, aralarında bir derecelendirme ilişkisi yani aslilik-fer'îlik ilişkisi kurmadan aynı dava dilekçesinde ileri sürmesine davaların yığılması denir. Bu dava çeşidinde taleplerin tümü birbirinden bağımsız, eş değer ve aynı derecede öneme sahiptir. Her bir talep farklı edimlerin gerçekleştirilmesine yönelmiştir.
17. Önemle vurgulanmalıdır ki; kesinlik sınırının belirlenmesi kamu düzenindendir ve kesinlik sınırı belirlenirken davanın değeri esas alınır. Davanın değeri ise genel anlamıyla, bir davadaki taleplerin toplamıdır.
18. Birleştirilen davalarda, kesinlik sınırı her dava için ayrı ayrı belirlenir (Kuru B., Hukuk Muhakemeleri Usulü, C.V, İstanbul 2001, s. 4514).
19. İhtiyarî dava arkadaşlığında, kesinlik sınırı her dava arkadaşının davası için ayrı ayrı belirlenir (Kuru, s. 4514).
20. Karşılık davada, kesinlik sınırı asıl dava ve karşılık dava için ayrı ayrı belirlenir (Kuru, s. 4514).
21. Somut olayda davacı aynı olaydan kaynaklanan zarar nedeniyle davalı Hazineye karşı olan birden fazla talebini (maddi ve manevi tazminat) aynı davada birleştirmiştir. Objektif dava birleşmesi olarak adlandırılan bu durumda taleplerin her biri ayrı dava olmakla birlikte, tek bir eylemden kaynaklandığından ve görünüşte tek bir hüküm bulunduğundan temyizde kesinlik sınırının tespiti için temyiz edilen maddi ve manevi tazminat tutarlarının toplamları esas alınmalıdır.
22. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, davanın maddi ve manevi tazminat istemini içerdiği, her iki istemin davaların yığılmasına konu olsa bile, her birinin ayrı dava olma özelliğini yitirmediği, maddi ve manevi tazminat istemlerinin ayrı kalemler olduğu, çoğu zaman tahkikatlarının ve delillerinin toplanma aşamalarında da farklılık bulunduğu, maddi ve manevi tazminata hükmedilebilme koşullarında da farklılık olduğu, maddi ve manevi tazminat taleplerinin iki ayrı dava olduğu, kesinlik sınırının belirlenmesinde maddi ve manevi tazminat miktarlarının ayrı ayrı değerlendirilmesi gerektiği, bu nedenle manevi tazminat talebi yönünden temyize konu edilen kararın miktar itibari ile temyizi kabil nitelikte olmadığı belirtilmişse de, bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından yukarıda açıklanan nedenlerle benimsenmemiştir.
23. Hâl böyle olunca yukarıda belirtilen sebeplerle; aynı olaydan kaynaklanan davalarda temyizde kesinlik sınırının belirlenmesinde maddi ve manevi tazminat istemlerinin toplamlarının dikkate alınması gerektiği, bu nedenle fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak talep edilen ve Özel Dairece reddedilen maddi ve manevi tazminat miktarlarının toplamı göz önünü alındığında, davacı vekili tarafından temyize konu edilen kararın manevi tazminat yönünden de temyizi kabil nitelikte olduğuna oy çokluğuyla karar verilerek ön sorun aşılmış ve işin esasına geçilmiştir.
Esas Yönünden
24. Dava, 6100 sayılı Kanun’un 46 ncı maddesine dayalı tazminat istemine ilişkindir.
25. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 46 ncı maddesinde sorumluluk nedenleri sınırlı olarak sayılmıştır. Anılan maddede “(1) Hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı aşağıdaki sebeplere dayanılarak Devlet aleyhine tazminat davası açılabilir:
a) Kayırma veya taraf tutma yahut taraflardan birine olan kin veya düşmanlık sebebiyle hukuka aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.
b) Sağlanan veya vaat edilen bir menfaat sebebiyle kanuna aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.
c) Farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm verilmiş olması.
ç) Duruşma tutanağında mevcut olmayan bir sebebe dayanılarak hüküm verilmiş olması.
d) Duruşma tutanakları ile hüküm veya kararların değiştirilmiş yahut tahrif edilmiş veya söylenmeyen bir sözün hüküm ya da karara etkili olacak şekilde söylenmiş gibi gösterilmiş ve buna dayanılarak hüküm verilmiş olması.
e) Hakkın yerine getirilmesinden kaçınılmış olması.” düzenlemesi bulunmaktadır.
26. Somut olayda 6100 sayılı Kanun’un 46 ncı maddesinde sınırlı sayıda belirtilen sorumluluk sebeplerinden hiçbiri bulunmadığından ve hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı tazminat şartları oluşmadığından Özel Dairece davanın reddine karar verilmesi yerindedir.
27. Hâl böyle olunca, yapılan açıklamalara, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bilgi ve belgelere, Daire kararında açıklanan gerektirici nedenlere, delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, usul ve yasaya uygun olduğu tespit edilen Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın onanması gerekir.
III. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın ONANMASINA,
Harç peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına,
20.12.2023 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.
"K A R Ş I O Y"
Sayın çoğunluk ile aramızda oluşan uyuşmazlık, 6100 sayılı HMK'nın 110 uncu maddesi kapsamında birden fazla talebin aynı dava dilekçesi ile birlikte dava konusu yapılması, bir başka ifade ile “davaların yığılması” hâlinde kanun yolu denetimi açısından dava değerinin her bir dava için ayrı ayrı mı, yoksa toplam taleplerin mi esas alınacağı noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle ilgili mevzuatın neler olduğuna bakılacaktır.
HMK'nın “İstinaf yoluna başvurulabilen kararlar” başlıklı madde 341- (1) …
(2) Miktar veya değeri üç bin Türk Lirasını geçmeyen malvarlığı davalarına ilişkin kararlar kesindir. (Ek cümle: 24/11/2016-6763/41 md.) Ancak manevi tazminat davalarında verilen kararlara karşı, miktar veya değere bakılmaksızın istinaf yoluna başvurulabilir.
(3) Alacağın bir kısmının dava edilmiş olması durumunda üç bin Türk Liralık kesinlik sınırı alacağın tamamına göre belirlenir. 24/11/2016 tarihli ve 6763 sayılı Kanunun 41 inci maddesi ile bu maddenin ikinci, üçüncü ve dördüncü fıkralarında yer alan “binbeşyüz” ibareleri “üç bin” şeklinde değiştirilmiştir. Anayasa Mahkemesi’nin 24/2/2022 tarihli ve E.:2021/34, K.:2022/21 sayılı Kararı ile bu fıkranın birinci cümlesi “kamulaştırma bedelinin tespitine ilişkin davalar” yönünden iptal edilmiştir.
(4) Alacağın tamamının dava edilmiş olması durumunda, kararda asıl talebinin kabul edilmeyen bölümü üç bin Türk Lirasını geçmeyen taraf, istinaf yoluna başvuramaz.
(5) İlk derece mahkemelerinin diğer kanunlarda temyiz edilebileceği veya haklarında Yargıtaya başvurulabileceği belirtilmiş olup da bölge adliye mahkemelerinin görev alanına giren dava ve işlere ilişkin nihai kararlarına karşı, bölge adliye mahkemelerine başvurulabilir.
“Temyiz edilemeyen kararlar” başlıklı madde 362- (1) Bölge adliye mahkemelerinin aşağıdaki kararları hakkında temyiz yoluna başvurulamaz: a) Miktar veya değeri kırk bin Türk Lirasını (bu tutar dâhil) geçmeyen davalara ilişkin kararlar…..
(2) Birinci fıkranın (a) bendindeki kararlarda alacağın bir kısmının dava edilmiş olması durumunda, kırk bin Türk Liralık kesinlik sınırı alacağın tamamına göre belirlenir. Alacağın tamamının dava edilmiş olması hâlinde, kararda asıl talebinin kabul edilmeyen bölümü kırk bin Türk Lirasını geçmeyen tarafın temyiz hakkı yoktur. Ancak, karşı taraf temyiz yoluna başvurduğu takdirde, diğer taraf da düzenleyeceği cevap dilekçesiyle kararı temyiz edebilir.
“Davaların Yığılması” başlıklı madde 110- (1) Davacı, aynı davalıya karşı olan, birbirinden bağımsız birden fazla asli talebini, aynı dava dilekçesinde ileri sürebilir. Bunun için, birlikte dava edilen taleplerin tamamının aynı yargı çeşidi içinde yer alması ve taleplerin tümü bakımından ortak yetkili bir mahkemenin bulunması şarttır.
HMK Madde 110 Gerekçesi
Bu maddede, Türk hukuk uygulamasında son derece önemli bir yeri bulunan kümülatif dava yığılması Tasarıda benimsenen adıyla “davaların yığılması” kurumu düzenlenmiştir.
Davacının, aynı davalıya karşı olan birbirinden bağımsız birden fazla talebini, aralarında bir derecelendirme ilişkisi yani aslîlik–ferîlik ilişkisi kurmadan aynı dava dilekçesinde ileri sürmesine davaların yığılması denir. Bu dava çeşidinde taleplerin tümü birbirinden bağımsız, eşdeğer ve aynı derecede öneme sahiptir. Her bir talep farklı edimlerin gerçekleştirilmesine yönelmiştir. Görünüşte tek dava, gerçekte ise talep sayısınca dava mevcuttur. Yine, görünüşte tek hüküm, gerçekte ise talep sayısınca hüküm mevcuttur. Mahkeme, taleplerin tümü hakkında ayrı ayrı karar vermek ve bunları hüküm fıkrasında göstermek zorundadır. Mahkemenin, taleplerin tümü hakkında tek ve aynı şekilde karar verme zorunluluğu yoktur. Dava şartları, her bir talep bakımından ayrı ayrı belirlenir. Ayrıca, birlikte ileri sürülen talepler arasında hukukî veya ekonomik bir bağın bulunması da şart değildir.
Davaların yığılmasının varlığı hâlinde, tek müşterek olan husus, delillerin ikâmesi ile tahkikat aşamasıdır. Sözü edilen kurum, son işaret edilen nokta sebebiyle usul ekonomisi ilkesinin gerçekleştirilmesine büyük ölçüde katkıda bulunur.
Maddede ayrıca, davaların yığılmasının yani kümülatif dava yığılmasının koşullarının neler olduğu da gösterilmiştir. Buna göre, davaların yığılmasının yani kümülatif dava yığılmasının ortaya çıkabilmesi için varlığı gereken koşullar şunlardır:
a) Davacının aynı davalıya karşı ileri sürebileceği birden fazla talep olacak,
b) Birlikte ileri sürülen taleplerin tümü aynı yargı çeşidi içinde yer alacak,
c) Talepler arasında bir aslîlik–ferîlik ilişkisi kurulmamış olacak,
ç) Taleplerin tümü bakımından geçerlilik taşıyan bir ortak yetkili mahkeme bulunacak.
7036 sayılı Kanunun
madde 7- (1) İş mahkemelerinde basit yargılama usulü uygulanır. (2) Davaların yığılması hâlinde, her bir talebe ilişkin vakıalar bakımından ispat yükü ve deliller ayrı ayrı değerlendirilir.
Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin M.10…
(4) Manevi tazminat davasının, maddi tazminat veya parayla değerlendirilmesi mümkün diğer taleplerle birlikte açılması durumunda; manevi tazminat açısından avukatlık ücreti ayrı bir kalem olarak hükmedilir.
Yargıtay Hukuk Daireleri örnek kararları:
1. Hukuk Dairesinin; 2022/7148 Esas, 2023/3922 Karar 04.07.2023 tarihli tapu iptal tescil ve ecrimisile ilişkin kararı “muris muvazaası hukuki nedenine dayalı olarak pay oranında açılan tapu iptali-tescil ve ecrimisil davalarında, davacılar arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmayıp ihtiyari dava arkadaşlığı bulunduğundan, dava değerinin davayı açan mirasçı veya mirasçıların her birinin payına isabet eden değer olacağı, ayrıca tapu iptal-tescil ve ecrimisil davalarının ayrı davalar olması nedeniyle temyize esas dava değerinin ayrı ayrı değerlendirileceği açıktır.”
2. Hukuk Dairesinin; 2022/2241 Esas, 2023/1661 Karar 06.04.2023 tarihli mal rejimi ve ziynet eşyasına ilişkin kararı “Somut olayda, davacı-davalı kadının asıl dava dilekçesinde birbirinden bağımsız birden fazla asli talebini, aynı dava dilekçesinde ileri sürerek dava açtığı, diğer bir deyişle davaların yığılması şeklinde davacı-davalı kadının ziynet eşyaları ve mal rejiminin tasfiyesinden kaynaklı iki ayrı bağımsız davasının bulunduğu anlaşılmakla, asıl davada her bir dava için ayrı ayrı vekâlet ücretine hükmedilmesi gerekirken, kabul oranına göre davacı-davalı kadın lehine tek vekâlet ücretine hükmedilmesi de hatalı olmuş, bozmayı gerektirmiştir.”
2. Hukuk Dairesinin; 2014/17431 Esas, 2015/10118 Karar 13.05.2015 tarihli kararı “a-Davacı tarafından açılan boşanma davasının kabulüne, ziynet alacağı talebinin ise reddine karar verilmiş; davacı bu hükmü temyiz etmemiş, hükmün davalı tarafından, boşanma hükmü yönünden temyiz edilmesi üzerine, davacı, temyiz dilekçesine cevabında, ziynet alacağı talebinin reddine ilişkin itirazlarını bildirerek katılma yoluyla temyiz isteğinde bulunmuştur. Ziynet alacağı davası, bağımsız bir dava niteliğindedir. Bağımsız nitelikteki davalardan biri hakkında taraflardan birinin temyizi, o tarafın temyiz etmediği dava yönünden, diğer tarafa katılma yoluyla temyiz hakkı vermez. Davacı, ziynet alacağı davası hakkında verilen hükmü temyiz etmediğine göre, davalının boşanma davasına ilişkin temyizi üzerine, temyize cevabında artık ziynet alacağı davası hakkında kurulan hükme karşı temyiz itirazlarını ileri sürme hakkını kaybetmiştir. Bu sebeple davacının, ziynet alacağı kararına ilişkin katılma yoluyla temyiz isteğinin reddine karar verilmesi gerekmiştir.”
3. Hukuk Dairesinin; 2022/5172 Esas, 2022/6989 Karar sayılı 26.09.2022 tarihli kararı “ Davaların yığılması söz konusu olduğunda, görünüşte tek dava, gerçekte ise talep sayısınca dava mevcuttur. Her bir talep için dava dilekçesinde vakıaların ayrı ayrı belirtilmesi ve ispat edilmesi gerekir. Mahkeme de her bir talep hakkında ayrı ayrı inceleme yapacaktır, taleplerden birinin kabulüne diğerinin ise reddine karar verebilir. Yani, görünüşte tek hüküm, gerçekte ise talep sayısınca hüküm mevcuttur. Mahkeme, taleplerin tümü hakkında ayrı ayrı karar vermek ve bunları hüküm fıkrasında göstermek zorundadır. Mahkemenin, taleplerin tümü hakkında tek ve aynı şekilde karar verme zorunluluğu yoktur. Dava şartları, her bir talep bakımından ayrı ayrı belirlenir (Pekcanıtez Usul, Medeni Usul Hukuku, C. II, İstanbul 2017, s.1093). Davanın değeri ise genel anlamıyla, bir davadaki taleplerin toplamıdır. Somut olayda davacı aynı olaydan kaynaklanan zarar nedeniyle davalılara karşı olan birden fazla talebini (maddi vemanevi tazminat) aynı davada birleştirmiştir. Objektif dava birleşmesi olarak adlandırılan bu durumda taleplerin her biri ayrı dava olmakla birlikte, görünüşte tek bir hüküm bulunduğundan temyizde kesinlik sınırının tespiti için temyiz edilen maddi ve manevi tazminat tutarlarının toplamları esas alınmalıdır.” demektedir.
4. Hukuk Dairesinin; 2021/8172 Esas, 2022/1849 Karar sayılı 08.02.2022 tarihli kararında “ihtiyari dava arkadaşı olan davacıların her birinin destekten yoksun kalma tazminatı talebinde bulunmuş olması, her birinin davasının diğerinden bağımsız olması ve aralarında ihtiyari dava arkadaşlığı bulunanların usul ekonomisi ilkesi dikkate alınarak birlikte dava açtıkları durumda da esasen birden fazla dava olduğu dikkate alınarak her bir davacı yönünden lehine hükmedilen tazminat miktarına göre ayrı ayrı vekalet ücreti verilmesi, gerekirken yazılı şekilde hükmedilen tazminat toplamı üzerinden tek vekalet ücretine hükmedilmesi doğru olmamıştır.”
Yine aynı Dairenin; 2021/23732 Esas, 2022/12941 Karar sayılı 25.10.2022 tarihli kararında “2-Dava, trafik kazasından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
Davacılar arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmadığı, aralarında ihtiyari dava arkadaşlığı bulunanların usul ekonomisi ilkesi dikkate alınarak birlikte dava açtıkları durumda da esasen birden fazla dava olduğu dikkate alınarak her bir davacı yönünden lehine hükmedilen tazminat miktarına göre kendisini vekille temsil ettiren davacı taraf lehine; reddedilen her bir dava yönünden de kendisini vekille temsil ettiren davalı taraf lehine ayrı ayrı vekalet ücreti takdir edilmesi gerekmektedir.
Somut olayda, mahkemece her bir davacı yönünden kabul edilen manevi tazminat tutarları dikkate alınarak kendisini vekille temsil ettiren davacılar yararına ayrı ayrı vekalet ücreti takdiri gerekirken kabul edilen toplam manevi tazminat miktarı üzerinden tek bir vekalet ücretine hükmedilmesi ve reddedilen her bir dava (manevi) yönünden de kendisini vekille temsil ettiren davalı Ceylan Eroğul lehine ayrı ayrı vekalet ücreti takdiri gerekirken reddedilen toplam manevi tazminat miktarı üzerinden tek bir vekalet ücretine hükmedilmesi doğru değil bozma nedeni ise de; bu yanılgıların giderilmesi yargılamanın tekrarını gerektirir nitelikte görülmediğinden, kararın 6100 sayılı HMK'nın 370/2. maddesi uyarınca düzeltilerek onanmasına karar vermek gerekmiştir.”
5. Hukuk Dairesinin; 2023/2048 Esas, 2023/9811 Karar sayılı 26.10.2023 tarihli kararında “Taraflar arasındaki kamulaştırmasız el atılan taşınmaz bedelinin tahsili ve ecrimisil istemine ilişkin davada…
Karar tarihinde yürürlükte bulunan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 362 nci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi gereğince, miktar veya değeri her paydaş için 107.090,00 TL'yi geçmeyen davalara ilişkin olarak Bölge Adliye Mahkemesi kararları kesin olup, bu kararlar aleyhine temyiz yoluna başvurulamaz.
Mahkemece hükmedilen ecrimisil bedeli Bölge Adliye Mahkemesinin karar tarihi itibarıyla kesinlik sınırı olan 107.090,00 TL’nin altında kalmaktadır. Bu nedenle; hükmedilen ecrimisil bedeli yönünden davalı idare vekilinin temyiz dilekçesinin reddine karar vermek gerekmiştir.”
6. Hukuk Dairesinin; 2022/4673 Esas, 2023/3134 Karar sayılı 04.10.2023 tarihli kararında; “Miktar veya değeri kesinlik sınırını geçmeyen davalara ilişkin nihai kararlar, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 362 nci maddesi uyarınca temyiz edilemez. Temyize konu edilen miktarın kesinlik sınırının altında kalması hâlinde anılan Kanunun 366 ncı maddesi atfıyla aynı Kanunun 352 nci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi uyarınca temyiz dilekçesinin reddine karar vermek gerekir.
Dosya içeriğine göre hüküm altına alınan ve davalı vekilince temyize konu edilen maddi tazminat miktarı 90.286,03 TL ve manevi tazminat miktarı 30.000,00 TL olup, maddi ve manevi tazminat taleplerinin aynı dava dilekçesinde ve birlikte ileri sürülmesi halinde dahi davaların yığılması ilkesi gereğince müstakil dava niteliği değişmeyeceğinden her bir talep ayrı ayrı değerlendirilmekle, Bölge Adliye Mahkemesinin karar tarihi itibari ile temyiz kesinlik sınırı olan 107.090,00 TL’ nin altında kalmaktadır.”
7. Hukuk Dairesinin; 2023/8 Esas, 2023/1504 Karar sayılı 14.03.2023 tarihli kararında “Kural olarak ecrimisil davalarında, davacılar arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmadığı, objektif dava birleşmesinin söz konusu olduğu, her bir davacının ayrı ayrı dava açarak ecrimisil talep etme hakkı olduğundan temyiz sınırının her davacı için ayrıca belirlenmesi gerekir.”
8. Hukuk Dairesinin; 2018/12070 Esas, 2020/5407 Karar sayılı 24.09.2020 tarihli kararında “Dava ecrimisil ve alacak istemine ilişkindir.
1. Davalılar vekilinin ecrimisil bedeline ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesinde,
Bilindiği üzere; 1086 sayılı HUMK'un 5219 sayılı Yasa ile değişik 427/2. maddesi uyarınca 01.01.2014 tarihinden itibaren 1.890,00 TL'den az olan davalara ait yerel mahkeme kararlarına karşı temyiz yoluna gidilemeyeceği öngörülmüştür. Karar davalılar vekilince temyiz edilmiş ise de davalılar F. T., M. T. ve Ş. T. aleyhine hükmedilen toplam ecrimisil tutarının (1.645,59 TL) temyiz kesinlik sınırı olan 1.890,00 TL'nin altında kaldığı açıktır.”
10. Hukuk Dairesinin; 2022/9862 Esas, 2023/10020 Karar sayılı 19.10.2023 tarihli kararında “Dava maddi ve manevi tazminat talebine ilişkindir…
1.Miktar veya değeri kesinlik sınırını geçmeyen davalara ilişkin nihai kararlar, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 362 nci maddesi uyarınca temyiz edilemez. Temyize konu edilen miktarın kesinlik sınırının altında kalması hâlinde anılan Kanun’un 366 ncı maddesi atfıyla aynı Kanun’un 352 nci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi uyarınca temyiz dilekçesinin reddine karar vermek gerekir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nu 110 uncu maddesi kapsamında dava yığılması (objektif dava birleşmesi) kapsamında her bir talebin ayrı bir dava olduğu ve ayrı ayrı hüküm ve sonuç doğuracağı açıktır.
2.Dosya içeriğine göre, Bölge Adliye Mahkemesinin 30.03.2022 tarihli kararında davacı lehine 40.000,00 TL manevi tazminata hükmedildiği ve bu tutarın Bölge Adliye Mahkemesi karar tarihi itibari ile kesinlik sınırı olan 107.090 TL’nin altında kaldığı anlaşıldığından, davalının bu kısma yönelik temyiz itirazlarının aşağıdaki şekilde reddine karar verilmiştir….
maddi tazminat talepleriyle ilgili temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenlerin, kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte olmadığı görülmüştür.”
11. Hukuk Dairesinin; 2016/14880 Esas, 2018/6034 Karar sayılı 04.10.2018 tarihli kararında “ Dava, hava taşımacılığından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir…Davacılar, esasen ayrı ayrı dava edebilecekleri ve her biri ayrı bir davaya konu olabilecek maddi ve manevi tazminat taleplerini tek bir dava içerisinde talep etmiştir. Davacıların davalıya karşı ileri sürebileceği farklı istemlerini tek bir davada ileri sürmesi mümkün olup, bu duruma objektif dava birleşmesi denilmektedir. Objektif dava birleşmesi söz konusu olduğunda, yukarıda anılan kanun hükmüyle belirlenen kesinlik sınırının, hükmedilen toplam tutara göre değil, davacı ve talep başına hükmedilen tutara göre belirlenmesi gerekmektedir. Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde, davalı aleyhine kabul edilen ve her bir davacı için ayrı ayrı hükmedilen maddi ve manevi tazminat tutarlarının temyiz kesinlik sınırı altında kaldığı anlaşılmaktadır. Kesin olmayan kararlarının temyiz istemleri hakkında mahkemece bir karar verilebileceği gibi, 01.06.1990 gün, ¾ sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca Yargıtay tarafından da temyiz isteminin reddine karar verilebileceğinden, davalı vekilinin temyiz isteminin reddine karar vermek gerekmiştir.”
HGK'nın; 2019/768 Esas, 2021/361 Karar sayılı 30.03.2021 tarihli kararında “17. Gerekçesi açısından bugün de geçerliliğini koruyan 07.02.1945 tarihli ve 1944/19E.,1945/4 K. sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere; dava dilekçesinin talep sonucu bölümünde davacı, neye karar verilmesini (başka bir ifade ile davalının neye mahkum edilmesini) istediğini açıkça yazar. Kuşkusuz talebin birden fazla kalemleri kapsaması hâlinde de davacının talep sonucu, asıl talep ve yardımcı (fer'i) talepler olmak üzere iki bölümden oluşur. Davacının birden fazla davasını aynı dava dilekçesi ile açması hâlinde, bu durum "objektif dava birleşmesi" olarak tanımlanır ve davacının, her davaya ait talep sonucunu açıkça ve ayrı ayrı göstermesi gerekir (Kılıç, Açıklamalı İçtihatlı Hukuk Muhakemeleri Kanunu, Ankara 2011, C.I, s. 1454).
18. Doktrinde objektif dava birleşmesi ya da kümülatif dava yığılması olarak adlandırılan bu kurum, HMK’da “davaların yığılması” terimi benimsenerek düzenlenmiştir. Davaların yığılmasının usul ekonomisine ve çelişkili kararlar verilmesini engellemeye hizmet ettiği kabul edilmektedir.
19. Davacının aynı davalıya karşı olan birbirinden bağımsız birden fazla talebini, aralarında bir derecelendirme ilişkisi yani aslilik-fer’ilik ilişkisi kurmadan aynı dava dilekçesinde ileri sürmesine davaların yığılması denir. Bu dava çeşidinde taleplerin tümü birbirinden bağımsız, eş değer ve aynı derecede öneme sahiptir. Her bir talep farklı edimlerin gerçekleştirilmesine yönelmiştir.
20. Davaların yığılması söz konusu olduğunda, görünüşte tek dava, gerçekte ise talep sayısınca dava mevcuttur. Her bir talep için dava dilekçesinde vakıaların ayrı ayrı belirtilmesi ve ispat edilmesi gerekir. Mahkeme de her bir talep hakkında ayrı ayrı inceleme yapacaktır, taleplerden birinin kabulüne diğerinin ise reddine karar verebilir. Yani, görünüşte tek hüküm, gerçekte ise talep sayısınca hüküm mevcuttur. Mahkeme, taleplerin tümü hakkında ayrı ayrı karar vermek ve bunları hüküm fıkrasında göstermek zorundadır. Mahkemenin, taleplerin tümü hakkında tek ve aynı şekilde karar verme zorunluluğu yoktur.
Dava şartları, her bir talep bakımından ayrı ayrı belirlenir (Pekcanıtez Usul, Medeni Usul Hukuku, C. II, İstanbul 2017, s.1093 ).
21. Önemle vurgulanmalıdır ki; kesinlik sınırının belirlenmesi kamu düzenindendir ve kesinlik sınırı belirlenirken davanın değeri esas alınır. Davanın değeri ise genel anlamıyla, bir davadaki taleplerin toplamıdır.
22. Birleştirilen davalarda, kesinlik sınırı her dava için ayrı ayrı belirlenir (Kuru B., Hukuk Muhakemeleri Usulü, C.V, İstanbul 2001, s. 4514).
23. İhtiyarî dava arkadaşlığında, kesinlik sınırı her dava arkadaşının davası için ayrı ayrı belirlenir (Kuru, B.; s. 4514).
24. Karşılık davada, kesinlik sınırı asıl dava ve karşılık dava için ayrı ayrı belirlenir (Kuru, B.; s. 4514).
25. Somut olayda davacı aynı olaydan kaynaklanan zarar nedeniyle davalıya karşı olan birden fazla talebini (maddi ve manevi tazminat) aynı davada birleştirmiştir. Objektif dava birleşmesi olarak adlandırılan bu durumda taleplerin her biri ayrı dava olmakla birlikte, görünüşte tek bir hüküm bulunduğundan temyizde kesinlik sınırının tespiti için temyiz edilen maddi ve manevi tazminat tutarlarının toplamları esas alınmalıdır.” demektedir.
Gerek HGK'nın gerekse özel dairelerin kararları doğrultusunda davaların yığılması bakımından kısaca şu sonuçları çıkarabiliriz.
1-Bu dava çeşidinde taleplerin tümü birbirinden bağımsız, eşdeğer ve aynı derecede öneme sahiptir.
2-Görünüşte tek dava, gerçekte ise talep sayısınca dava vardır. Her bir davanın ispat şekli farklı olabilir. Özellikle birden fazla hukuki sebebe dayalı tapu iptal tescil, müdahalenin meni ile birlikte açılan ecrimisil, maddi tazminat ile birlikte açılan manevi tazminat, boşanma ve buna ekli tazminat istekleri v.b.
3-Mahkeme her bir talep hakkında ayrı ayrı karar vermek ve bunları hüküm fıkrasında göstermek zorundadır.
4-Dava şartları her bir talep bakımından ayrı ayrı belirlenir.
5-Tek müşterek husus delillerin ikâmesi ve tahkikat aşamasıdır. Başkaca ortak bir nokta olmak zorunda değildir.
6-Özellikle maddi ve manevi tazminatın birlikte istenmesi hâlinde her bir talep için ayrı ayrı vekâlet ücretine hükmedilmelidir.
7-Manevi tazminat bakımından istinaf incelemesinde değer söz konusu değildir, temyiz incelemesinde ise böyle bir muafiyet bulunmamaktadır.
Yukarıda da belirtildiği üzere gerek Yargıtay özel daireleri, gerekse Hukuk Genel Kurulu, davaların yığılması (objektif dava birleşmesi)na ilişkin kuralları doğru olarak koymuştur. Ne var ki buradan hareketle maddi ve manevi zararlara ilişkin taleplerin aynı dilekçe ile birlikte istenmesi hâlinde, bu talepler bakımından davaların yığılması kabul edilmekle beraber temyiz kesinlik sınırının tespitinde gerek 3. Hukuk Dairesi, gerekse HGK farklı sonuca ulaşmaktadır. Davanın tüm aşamalarında bağımsız bir dava olan herhangi bir talebin, temyiz aşamasında dava değeri esas alındığında bağımsızlığını kabul etmeyerek, birlikte görüldüğü davanın değerine eklemlemenin mantığını anlamak tarafımca mümkünolmamıştır. Ayrıca HGK'nın ilgili kararında sayın çoğunluk bu uygulamanın yasal dayanağını da doyurucu bir şekilde ortaya koyamamıştır. Karar içeriğinde anlatılanların hemen hemen tamamı davaların yığılması ilkesine uygun iken “Davanın değeri ise genel anlamıyla, bir davadaki taleplerin toplamıdır.” şeklindeki cümlenin belirlenen ilkelere uygun düştüğünü söylemek mümkün olmayacaktır.
Diğer yandan, bilindiği ve yukarıda Dairelerce istikrarlı bir şekilde vurgulandığı üzere objektif dava birleşmesinde her bir talep ayrı dava konusu yapılıp ayrı bir dosya ile de takip edilebilecek, gerekirse bu ayrı dosyalar birleştirilecek veya lüzumu hâlinde tefrik edilerek ayrı dosyalar hâlinde görülebilecektir.
Taleplerden her birinin ayrı dosyalar ile dava konusu yapılması hâlinde temyiz kesinlik sınırı talep edilen dava değeri olup, bir başka dosyanın dava değeri ile toplanması mümkün olmadığı gibi, bu dosyaların birleşmesi hâlinde dahi, birleşen her bir dosyanın dava değeri ayrı ayrı ele alınacak ve temyiz kesinlik sınırı buna göre belirlenecektir. Birlikte açılan davaların tefriki hâlinde de aynı kural geçerli olacaktır. Hâl böyle iken aynı dilekçe ile birlikte istenip davaların yığılması kurumuna tâbi olan taleplerden maddi ve manevi talebin dava değerlerinin toplamını esas almak, ilgililer bakımından bir takım eşitsizliklere sebep olacak ve bu da “yargı önünde eşitlik” ilkesine aykırılık teşkil edecektir.
Örneklendirecek olursak;
a- Bir kişinin aynı anda haksız saldırısına uğrayan iki kişiden biri fazlaya ilişkin haklarını saklı tururak 100,00 TL maddi tazminat ile 10.000,00 TL de manevi tazminat istemesi hâlinde bu şahsın talebinin reddi hâlinde temyiz yolu açık olacaktır. Diğer şahıs ise maddi tazminat istemeyerek yalnız 200.000,00 TL manevi tazminat istese ve bu talep reddedilse, temyiz yolu kapalı olacağı için temyiz denetiminden mahrum kalacaktır.
b-Yine bir kişinin saldırısına uğrayan iki kişinin her biri ayrı ayrı dava açarak fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 100,00 TL maddi 10.000,00 TL de manevi tazminat istesinler. Bu şahısların davaları ayrı ayrı mahkemelerde görülsün ve mahkemelerden biri maddi ve manevi tazminata ilişkin davayı tefrik ederek ayrı dosyalar hâline getirip görmek suretiyle maddi tazminatı sonuçlandırıp manevi tazminat bakımından yargılamaya devam etsin. Bu davada maddi tazminat bakımından sonuçlanan dava fazlaya ilişkin haklar saklı tutulduğu için temyiz denetiminden geçecek, manevi tazminata ilişkin dava ise tefrik edilmesi nedeniyle temyiz denetiminden geçemeyecek, temyiz talebi değerden reddedilecektir. Diğer mahkeme ise davaları tefrik etmediği için temyiz aşamasında maddi ve manevi tazminat toplamı esas alınacak, maddi tazminat bakımından fazlaya ilişkin haklar saklı tutulduğu için manevi tazminat talebi de temyiz incelemesine tâbi olacaktır. Malumdur ki bu eşitsizliği, manevi tazminat talebinin reddine ilişkin kararın temyiz isteği, değerden reddedilen davacıya anlatmak mümkün olmayacaktır.
c-Yine aynı şekilde fazlaya ilişkin hakları saklı tutularak 1.000,00'er TL maddi ve 10.000,00'er TL manevi tazminat talep eden ve aynı dilekçe ile birlikte dava açan iki şahsın dosyaları Yargıtaya geldiğinde, davacılardan biri maddi tazminat talebine ilişkin temyiz isteğinden vazgeçse, bu temyiz talebi feragat nedeniyle, manevi tazminat talebine ilişkin temyiz talebi de kesinlik nedeniyle reddedilecek, diğer davacının manevi tazminat isteğine ilişkin temyiz talebi incelenecek, belki de manevi tazminat talebinin reddinin yerinde olmadığı gerekçesiyle bozma yapılabilecektir.
d-Aynı haksız saldırı sonucu aynı davalıya karşı aynı dilekçe ile birlikte dava açan mağdurlardan biri “fazlaya ilişkin haklarım saklı kalmak kaydıyla maddi ve 5.000,00 TL manevi tazminat talep ediyorum” dese, diğeri de maddi tazminattan bahsetmeyerek “50.000,00 TL manevi tazminat istiyorum” dese, her iki davacının da davalarının reddi hâlinde Hukuk Genel Kurulunun bu uygulaması karşısında ilk davalının temyiz talebi kabul edilerek incelenecek, ikinci davacının ise temyiz talebi kesinlik nedeniyle reddedilecektir. Zira davacılar arasında ihtiyarî dava arkadaşlığı vardır. Hele hele temyiz incelemesi hâlinde bir de “ manevi tazminatın kabulü gerekirken” diye bozma yapılması hâlinde davacılar açısından bu çelişkiyi anlatmak hiç mümkün olmayacaktır. Böyle bir durumda olması gereken manevi tazminat açısından her iki davacının talebinin de miktarın temyiz sınırı altında kalması nedeniyle reddi olmalıdır.
Bu örneklerde de görüldüğü üzere yasal düzenlemelerden uzaklaşarak takdiri değerlendirmelerle, temyiz sınırın belirlenmesinde maddi ve manevi taleplerin toplamı esas alınarak temyiz incelemesi yapmak vatandaşların yargı önünde eşitliği ilkesini bozacak yargıya olan güvenini de sarsacaktır.
Taleplerin birlikte değerlendirilmesinin Yargı yolu bakımından güvence olduğu, bu nedenle lehe değerlendirme yapılması gerektiği yönündeki görüşe gelince, bilindiği üzere temel hak ve hürriyetler kanunla sınırlandırılırlar. HMK'nın 341 inci maddesi istinaf kanun yolu bakımından, 362 nci maddesi ise temyiz kanun yolu bakımından sınırlama getirmiştir. Bu yasa maddelerinin Anayasaya aykırılığı da ileri sürülmemiştir. Bir kanun hükmü Anayasa Mahkemesince iptal edilmediği sürece herkese eşit olarak uygulanmalı, davacılar açısından, özellikle kanun yolu denetiminde, kesinlik sınırı açısından takdiri bir uygulama ile eşitsizlik yaratılmamalı, vatandaşın yargıya ve adalete olan ... duygusu sarsılmamalıdır.
Açıklanan bu nedenlerle maddi ve manevi tazminat taleplerinin davaların yığılması kurumu çerçevesinde birlikte ileri sürülmesi hâlinde dahi ayrı ayrı davalar olmaları nedeniyle temyiz kesinlik sınırı bakımından da ayrı ayrı değerlendirilerek manevi tazminata ilişkin temyiz talebinin kesinlik nedeniyle reddedilmesi düşüncesinde olduğumdan Sayın Çoğunluğun aksi yöndeki görüşüne katılmıyorum.