ADALET HABERLERİ

ADALET HABERLERİ

Hukuk Genel Kurulu'nun 2023/289 E., 2024/297 K. sayılı kararı

Hukuk Genel Kurulu'nun 2023/289 E., 2024/297 K. sayılı kararı
1 Okunma

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 29.05.2024 tarihli, 2023/289 E., 2024/297 K. sayılı kararı

T.C.

Yargıtay

Hukuk Genel Kurulu

2023/289 E., 2024/297 K.

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :İş Mahkemesi

SAYISI : 2022/195 E., 2022/308 K.

KARAR : Davanın reddine

ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 11.04.2022 tarihli ve

2022/2666 Esas, 2022/5334 Karar sayılı BOZMA kararı

Taraflar arasındaki Kurum işleminin iptali ve tespit davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir.

Kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 10. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, İlk Derece Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı vekili; müvekkilinin sigortalı çalışmasının denetmen raporuna istinaden davalı Kurum tarafından iptal edilmesi üzerine aylığının kesildiğini ancak yapılan denetimin hukuka aykırı olduğunu zira müvekkilinin fiili çalışmasının bulunduğunu, ayrıca müvekkiline haciz yapılacağı söylenerek bir takım belgeler imzalatıldığını ve aylık iptali neticesinde çıkarılan borcun daha önce ödenen yurt dışı borçlanma bedelinden hukuka aykırı olarak mahsup edildiğini ileri sürerek aylığın kesilmesi ve borçlanma bedelinin mahsubuna yönelik Kurum işleminin iptaline, müvekkiline yeniden yaşlılık aylığı bağlanmasına ve ödenmemiş aylıkların yasal faizi ile ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP

Davalı vekili; davacının fiilen çalışmadığının denetmen raporu ile tespit edildiğini, davacının da fiilen çalışmadığı için Kuruma verdiği dilekçe ile yurt dışı borçlanma talebinden vazgeçerek ve ödediği meblağın yersiz ödeme borcuna mahsup edilmesini talep ettiğini, talep gereği mahsup yapıldığını, 1964 doğumlu olup yurt dışında yaşayan birinin imzaladığı belgenin içeriğini bilmediğini iddia etmesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin 14.07.2020 tarihli ve 2020/108 Esas, 2020/137 Karar sayılı kararı ile; davacının 01.09.2019 tarihli dilekçe ile yurt dışı borçlanma talebinden vazgeçtiğini ve yurt dışı borçlanması için yapmış olduğu ödemenin yersiz ödeme borcuna mahsup edilmesini talep ettiği, talebi gereği Kurum tarafından mahsup işlemi yapıldığı, 5510 sayılı Kanun’un 59 uncu maddesi uyarınca Kurumun denetim ve kontrol ile görevlendirilmiş memurları tarafından düzenlenen tutanakların aksi sabit oluncaya kadar geçerli olduğu ve aynı Kanun’un 96 ncı maddesinde Kurum tarafından yapılan yersiz ödemelerin geri alınacağının düzenlendiği, davalı Kurum işleminin hukuka uygun olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin 11.01.2022 tarihli ve 2020/1209 Esas, 2022/25 Karar sayılı kararı ile; davacıya yurt dışı borçlanması ile 09.09.2013-16.09.2013 tarihleri arasında 8 gün 5510 sayılı Kanun’un 4/1-(a) maddesi kapsamında çalışması toplamı olan 5208 prim gün sayısı üzerinden 01.12.2015 tarihinden itibaren yaşlılık aylığı bağlandığı, Kurum tarafından düzenlenen 30.12.2016 tarihli rapordaki tespite istinaden davacının sigortalı bildirimlerinin fiili çalışmaya dayanmadığından bahisle iptaline karar verildiği ve yaşlılık aylığı şartlarını sağlamadığından aylığı kesilerek yapılan ödemelerin borç tahakkuk ettirildiği, davacının 01.09.2019 tarihli dilekçe ile yurt dışı hizmet borçlanmasından vazgeçtiğini ve yurt dışı borçlanmasına ilişkin ödemenin yersiz ödeme borcuna mahsup edilmesini talep etmesi üzerine Kurumun 02.10.2019 tarihinde mahsup işlemini yaptığı, davacının yurt dışı borçlanmasından vazgeçtiğine ilişkin beyanı doğrultusunda yurt dışı borçlanmasının iptal edilmesine yönelik Kurum işlemi yerinde olduğu gibi Kurumun 5510 sayılı Kanun’un 59 uncu maddesi uyarınca denetim yapma hakkının bulunduğu, yurt dışı borçlanmasının iptali üzerine davacının sigortalılığının da bulunmadığı mahkeme kararının usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

A. Bozma Kararı

1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;

"...Davanın yasal dayanağı 506 sayılı Kanunun 79. ve 5510 sayılı Kanunun 86/9. maddesidir. 506 sayılı Kanunun 6. maddesinde ifade edildiği üzere, “sigortalı olmak hak ve yükümünden kaçınılamaz ve vazgeçilemez.” Anayasal haklar arasında yer alan sosyal güvenliğin yaşama geçirilmesindeki etkisi gözetildiğinde, sigortalı konumunda geçen çalışma sürelerinin saptanmasına ilişkin davaların, kamu düzenine ilişkin olması nedeni ile özel bir duyarlılık ve özenle yürütülmesi zorunludur. Bu bağlamda, hak kayıplarının ve gerçeğe aykırı sigortalılık süresi edinme durumlarının önlenmesi, temel insan haklarından olan sosyal güvenlik hakkının korunabilmesi için, bu tür davalarda tarafların gösterdiği kanıtlarla yetinilmeyip, gerek görüldüğünde resen araştırma yapılarak kanıt toplanması gerektiği özellikle göz önünde bulundurulmalıdır.

İnceleme konusu dosyada; davacıya 01.11.2015 tarihinden itibaren 506 sayılı Yasanın geçici 81/B-b maddesi gereğince 5208 gün üzerinden yaşlılık aylığı bağlandığı, davacının 25.11.1982-04.05.1997 tarihleri arasında yurtdışı borçlanması yaptığı, 09.09.2013-16.09.2013 tarihleri arasında ise Çalışkan Eğitim....Ltd.Şti.'den bildiriminin olduğu, Kurumun 30.12.2016 tarihli raporu ile davacının Çalışkan Eğitim ...Ltd.Şti. İş yerinde geçen 8 günlük çalışmasının fiili ve gerçek olmadığı tespit edildiğinden bu çalışmaların ve dolayısıyla aylık bağlama şartları oluşmadığından aylığının da iptal edilerek yersiz ödeme çıkartıldığı anlaşılmaktadır. Diğer yandan davacı 30.09.2019 tarihli dilekçesi ile yurtdışı hizmet borçlanmasından vazgeçtiğini, yatırmış olduğu miktarın yersiz ödemeye mahsup edilmesini talep etmiş, Kurum tarafından mahsup işleminin yapıldığı davacıya bildirilmiştir. Mahkemece davacının talebi üzerine mahsup işleminin yapıldığı, bu nedenle kurum işleminin yerinde olduğu kanaatiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Somut dosyada; Mahkemece, Kurum tarafından tahsis ve iptale konu edilen çalışmanın fiili ve gerçek olup olmadığı araştırılmalı, çalışmanın gerçek ve fiili olmadığının tespiti halinde 4/1-a dışında sigortalılık durumu araştırılarak bu durumda tahsis koşullarının oluşup oluşmadığı değerlendirilip, sonucuna göre karar verilmelidir.

Mahkemece, yukarıda belirtilen hukuki ve maddi olgular göz önünde bulundurulmaksızın eksik inceleme ve araştırma sonucu yazılı şekilde karar verilmiş olması, usûl ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.

O hâlde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesinin istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin kararı kaldırılarak İlk Derece Mahkemesince verilen hüküm bozulmalıdır..." gerekçesiyle karar bozulmuştur.

B. İlk Derece Mahkemesince Verilen Direnme Kararı

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; önceki gerekçe tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.

VI. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Direnme kararına karşı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davacı vekili, sigortalının kısa süreli çalışmasına ilişkin yalnızca yurda giriş çıkış kayıtlarına ilişkin denetim yapılabileceğinin Genelge ile düzenlendiğini, davacının fiilen çalıştığını, iradesinin baskı altına alınarak bir takım belgeler imzalatılması neticesinde ödeme yaptığını ileri sürerek kararın bozulmasını talep etmiştir.

C. Uyuşmazlık

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; Kurum denetim raporu üzerine 5510 sayılı Kanun’un 4/1-a kapsamında geçen hizmeti ve buna bağlı olarak yaşlılık aylığı iptal edilerek yapılan ödemeler adına borç çıkarılan davacının, yurt dışı borçlanmasından vazgeçtiğine ve tahakkuk ettirilen yersiz ödeme borcunun yurt dışı borçlanma bedelinden mahsup edilmesine ilişkin dilekçesine istinaden Kurumca yapılan iptal ve mahsup işlemlerinin yerinde olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilen somut olayda; mahkemece yapılan araştırma ve incelemenin yeterli olup olmadığı; buradan varılacak sonuca göre iptal edilen çalışmanın fiili ve gerçek olup olmadığının araştırılması ve fiili ve gerçek olmadığının tespiti hâlinde de 4/1-a dışındaki sigortalılık durumu araştırılarak tahsis koşullarının buna göre değerlendirilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

D. Gerekçe

1. İlgili Hukuk

5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun (5510 sayılı Kanun) geçici 7 nci maddesinin birinci fıkrası ile 86 ncı maddesinin dokuzuncu fıkrası.

2. Değerlendirme

1. Öncelikle konuya ilişkin yasal düzenlemeler üzerinde kısaca durulmasında fayda bulunmaktadır.

2. Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun geçici 7 nci maddesinin birinci fıkrasında, “Bu Kanunun yürürlük tarihine kadar 17/07/1964 tarihli ve 506 sayılı, 02/09/1971 tarihli ve 1479 sayılı, 17/10/1983 tarihli ve 2925 sayılı, bu Kanunla mülga 17/10/1983 tarihli ve 2926 sayılı, 08/06/1949 tarihli ve 5434 sayılı Kanunlar ile 17/07/1964 tarihli ve 506 sayılı Kanun’un Geçici 20'inci maddesine göre sandıklara tabi sigortalılık başlangıçları ile hizmet süreleri, fiili hizmet süresi zammı, itibari hizmet süreleri, borçlandırılan ve ihya edilen süreler ve sigortalılık süreleri tabi oldukları Kanun hükümlerine göre değerlendirilirler” yönünde düzenleme bulunmaktadır.

3. Bu durumda 01.10.2008 tarihinden sonraki dönem bakımından 5510 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanması gerekmekte olup uyuşmazlık konusu dönem dikkate alındığında davanın yasal dayanağı 5510 sayılı Kanun hükümleridir. 5510 sayılı Kanun'un 86 ncı maddesinin dokuzuncu fıkrasında, “Aylık prim ve hizmet belgesi veya muhtasar ve prim hizmet beyannamesi işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları Kurumca tespit edilemeyen sigortalılar, çalıştıklarını hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak beş yıl içerisinde iş mahkemesine başvurarak, alacakları ilam ile ispatlayabilirlerse, bunların mahkeme kararında belirtilen aylık kazanç toplamları ile prim ödeme gün sayıları dikkate alınır.” hükmüne yer verilmiştir.

4. Öncelikle ifade etmek gerekir ki, 5510 sayılı Kanun’un 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında sigortalı niteliğini kazanmanın koşulları başlıca üç başlık altında toplanmaktadır. Bunlar, çalışma ilişkisinin kural olarak hizmet sözleşmesine dayanması, işin işverene ait işyerinde ya da işyerinden sayılan yerlerde iş organizasyonu içerisinde yapılması, çalışanın 5510 sayılı Kanun’un 6 ncı maddesinde belirtilen istisnalardan olmaması şeklinde sıralanabilir. Sigortalı olabilmek için bu koşulların bir arada bulunması zorunludur.

5. Dolayısıyla sigortalı olarak çalışabilmenin temel koşulu, hizmet sözleşmesine dayalı çalışmanın bulunmasıdır. Bu anlamda bir sözleşme, hizmet sözleşmesi olarak kabul edilmediğinde sigortalılıktan da söz edilmesi de mümkün olmayacaktır.

6. Öte yandan Kanun'da öngörülen koşulların oluşmasıyla birlikte çalıştırılanlar, kendiliğinden sigortalı sayılırlar. Ancak bu kimselerin ayrıca Kanunda sayılan istisnalara girmemesi gerekir. Çalıştırılanların başka hiçbir işleme gerek kalmaksızın sigortalı niteliğini kazanmaları 5510 sayılı Kanun’un 4 ve 92 nci maddeleri gereğidir.

7. Ne var ki, sigortalılığın oluşumu için fiili çalışma olgusunun varlığı zorunludur. Fiili ve gerçek bir çalışmanın varlığı tespit edilmediği sürece sigortalılıktan söz edilemez.

8. Gelinen bu noktada fiili çalışmanın varlığının hangi kanıt ve olgularla belirleneceği konusu üzerinde durulmalıdır.

9. Sosyal güvenlik hukukunun hem kamu hukuku hem de özel hukuk alanında kalan özellikleri dikkate alındığında özellikle hizmet tespiti davalarında kendiliğinden araştırma ilkesinin ağır bastığı görülür. Gerçekten de hizmet tespiti davaları, taraflarca hazırlama ilkesi kapsamı dışında olup kendiliğinden araştırma ilkesi uygulandığından bu tür davalarda ispat yükü bir tarafa yükletilemez.

10. Çalışma olgusu her türlü delille ispatlanabileceğinden bu davalarda işyerinde tutulması gerekli dosyalar ile Kurumdaki belge ve kanıtlardan yararlanılmalı, ücret bordroları getirtilmeli, müfettiş raporları olup olmadığı araştırılmalı, mümkün oldukça tespiti istenen dönemde işyerinin yönetici ve görevlileri, işyerinde çalışan öteki kişiler ile o işyerine komşu ve yakın işyerlerinde, tarafları veya işyerini bilen veya bilebilecek durumda olanlar kolluk aracılığıyla araştırılarak saptanmalı, sigortalının hangi işte hangi süre ile çalıştığı, çalışmanın konusu, sürekli, kesintili, mevsimlik mi olduğu, başlangıç ve bitiş tarihleri ve alınan ücret konularında beyanları alınarak tanıkların sözleri değerlendirilirken bunların inandırıcılığı üzerinde durulmalı, verdikleri bilgilere nasıl vakıf oldukları, işveren ve işçiyle, işyeriyle ilişkileri, bazen uzun yılları kapsayan bilgilerin insan hafızasında yıllarca eksiksiz nasıl taşınabileceği düşünülmeli, beyanları diğer yan delillerle desteklenmelidir.

11. Bu amaçla tanıkların hizmet tespiti istenen tarihte işyeri veya komşu işyeri sigortalısı ya da işvereni olup olmadıkları araştırılmalı, davalı Kurumdan bu kişilerin belirtilen tarihte sigortalılık bildirimlerinin hangi işyerinden yapılmış olduğu da sorularak elde edilen bilgilerin beyanlarında belirttikleri olgularla örtüşüp örtüşmediği de irdelenmeli, işyerinin kapsamı ve kapasitesi ile niteliği bu beyanlar çerçevesinde kontrol edilmelidir.

12. Diğer taraftan bu davalarda işverenin çalışma olgusunu kabulü ya da reddinin tek başına hukuki bir sonuç doğurmayacağı da göz önünde tutulmalıdır.

13. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 07.10.2020 tarihli ve 2018/21-1021 Esas, 2020/743 Karar; 27.05.2021 tarihli ve 2017/(21)10-2130 Esas, 2021/640 Karar ile 09.11.2022 tarihli ve 2021/(21)10-553 Esas, 2022/1475 Karar sayılı kararlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir.

14. Somut olayda 09.09.2013-16.09.2013 tarihleri arasında 8 gün 5510 sayılı Kanun'un 4/1-(a) maddesi kapsamında 1414764 sicil numaralı işyerinden hizmeti bildirilen davacıya 25.11.1982- 04.05.1997 tarihleri arasına mal edilen yurt dışı hizmet borçlanması ile birlikte toplam 5208 prim gün sayısı üzerinden 19.11.2015 tarihli tahsis talebine istinaden 01.12.2015 tarihinden itibaren yaşlılık aylığı bağlandığı, sosyal güvenlik denetmeni tarafından düzenlenen 30.12.2016 tarihli durum tespit raporunda davacının hizmetinin bildirildiği 1414764 sicil numaralı Çalışkan Eğitim ve Danışmanlık Ltd. Şti. işyerinin sahte işyeri olduğu ve yapılan sigortalı bildirimlerin fiili çalışmaya dayanmadığı yönündeki tespit üzerine davacının 5510 sayılı Kanun'un 4/1-(a) maddesi kapsamındaki 8 günlük çalışması iptal edilerek yaşlılık aylığının başlangıçtan itibaren kesilerek 01.12.2015-26.09.2019 tarihleri arasında ödenen aylıklar toplamının borç tahakkuk ettirildiği, davacının 01.09.2019 tarihli dilekçesi ile yurt dışı hizmet borçlanmasından vazgeçtiğini ve yurt dışı borçlanmasına ilişkin ödemenin yersiz ödeme borcuna mahsup edilmesine ilişkin talebi üzerine Kurum tarafından 02.10.2019 tarihinde mahsup işlemi yapıldığı, davacı vekili tarafından borçlanma bedelinin yersiz ödeme borcundan mahsubuna ilişkin dilekçenin sehven hazırlandığı belirtilerek Kurum işleminin iptali istemiyle yaptığı başvurunun reddedilmesi üzerine iptal edilen çalışmaların fiili olduğu da iddia edilmek suretiyle eldeki davanın açıldığı, Mahkemece tensip tutanağı ile Kurum kayıtlarının celbine karar verilip 10.07.2020 tarihinde ön inceleme duruşması yapılıp aynı gün tahkikat duruşması ifa edilerek davacının 01.09.2019 tarihli dilekçesine istinaden yapılan işlemlerin yerinde olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.

15. Şu hâlde yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; iptal edilen çalışmaların fiili olup olmadığının yaşlılık aylığı koşullarının yerine getirilip getirilmediğinin belirlenmesi yönünden önem arz ettiği gözetildiğinde yaşlılık aylığı tahsisinde esas alınan ve Kurum tarafından iptal edilen çalışmaların fiili ve gerçek olup olmadığının tespit edilmesi, gerçek ve fiili olmadığının tespiti hâlinde ise 5510 sayılı Kanun'un 4/1-a maddesi dışındaki sigortalılık durumu da araştırılmak suretiyle tahsis koşullarının oluşup oluşmadığı değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken davacının bu yöndeki talebiyle ilgili hiçbir araştırma ve inceleme yapılmadan yazılı gerekçe ile verilen direnme kararı usul ve yasaya uygun bulunmamıştır.

16. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki hükümde direnilmesi doğru olmamıştır.

17. O hâlde direnme kararı bozulmalıdır.

VII. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Kanun'un 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Dosyanın 6100 sayılı Kanun'un 373 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca İlk Derece Mahkemesine, karardan bir örneğin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

29.05.2024 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.

Kaynak:https://www.hukukihaber.net/hukuk-genel-kurulunun-2023289-e-2024297-k-sayili-karari