ADALET HABERLERİ

ADALET HABERLERİ

Hukuk Genel Kurulu'nun 2023/259 E., 2023/1347 K. sayılı kararı

Hukuk Genel Kurulu'nun 2023/259 E., 2023/1347 K. sayılı kararı
2 Okunma

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 21.12.2023 tarihli, 2023/259 E., 2023/1347 K. sayılı kararı

T.C.

Yargıtay

Hukuk Genel Kurulu

2023/259 E., 2023/1347 K.

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 28. Hukuk Dairesi

SAYISI : 2022/1941 E., 2022/1696 K.

KARAR : Davanın kısmen kabulüne

ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 28.06.2022 tarihli ve 2022/3725

Esas, 2022/8385 Karar sayılı BOZMA kararı

Taraflar arasındaki işçilik alacağı davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Kararın davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince davalı vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılıp düzeltilerek yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 9. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

Direnme kararı davalı vekilince temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra temyiz incelemesi sırasında duruşmanın düzenlendiği 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 369 uncu maddesinin direnme kararının temyizini kapsamadığı, direnmenin düzenlendiği aynı Kanun’un 373 üncü maddesinde ise duruşmaya yer verilmediği gözetildiğinde direnme kararlarının temyiz incelemesinde duruşma yapılamayacağı kabul edilerek temyiz eden davalı vekilinin duruşma isteğinin reddine karar verilip Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı vekili; müvekkilinin davalıya ait yurt dışında bulunan şantiyelerde depo görevlisi olarak 28.12.2007-02.03.2016 tarihleri arasında kesintisiz ve aralıksız olarak çalıştığını, aylık net 1.500 USD ücret aldığını, ücretinin ilk iki yıl bankadan, daha sonraki dönemde elden ödendiğini, iş sözleşmesinin davalı işveren tarafından hiçbir gerekçe gösterilmeden haksız ve bildirimsiz olarak feshedildiğini, müvekkilinin haftanın 7 günü 07.30-18.00 saatleri arasında çalıştığını, iş yoğunluğuna göre çalışmasının saat 21.00'e kadar devam ettiğini, fazla çalışma, hafta tatili ile ulusal ... ve genel tatil günlerinde çalışmalarının karşılığının ödenmediğini, davalı işverene ait şantiyede yatılı olarak kaldığını, günde üç öğün yemek ve kahvaltının işveren tarafından sağlandığını, yıllık izinlerini kullanmadığını ve karşılığının da ödenmediğini ileri sürerek kıdem ve ihbar tazminatları ile yıllık izin, fazla çalışma, hafta tatili, ulusal ... ve genel tatil ücreti alacaklarının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP

Davalı vekili; müvekkilinin davacının işvereni olmadığını, davanın pasif husumet ehliyeti yokluğundan reddine karar verilmesi gerektiğini, Sosyal Güvenlik Kurumu (Kurum) kayıtlarına göre davacının müvekkili şirkette çalıştığını iddia ettiği tarihlerde başka şirketlerde çalıştığını, davacının iddiasına göre somut olayda yabancılık unsuru bulunduğunu, bu durumda uygulanacak hukukun resen tespit edilmesi gerektiğini, ayrıca dava konusu alacakların zamanaşımına uğradığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin 02.07.2020 tarihli ve 2019/339 Esas, 2020/366 Karar sayılı kararı ile; davacının dava konusu edilen dönemde Kuruma bildirilmiş hizmetinin bulunmadığı, Türkiye İş Kurumuna yazılan müzekkere cevabında taraflar arasında düzenlenmiş yurt dışı hizmet sözleşmesinin mevcut olmadığının bildirildiği, yurt dışı giriş-çıkış kayıtları incelendiğinde 28.12.2007- 02.03.2016 tarihleri arasında davacının yurt dışına giriş çıkış yaptığının görüldüğü, davacı vekili tarafından 01.06.2008 düzenleme tarihli ... Construction Co. yazılı kart örneği ve pasaport kayıtları ile ... Yapı Şirketinin Erbil’de inşaat projelerine ilişkin internet haber çıktılarının dosya içerisine sunulduğu, davacı tanıklarının da davacının yurtdışında davalı şirket bünyesinde çalıştığını doğruladıkları, buna göre davacının 28.12.2007-02.03.2016 tarihleri arasında davalı işyerinde 8 yıl 2 ay 5 gün çalıştığının kabul edildiği, iş sözleşmesinin kıdem ve ihbar tazminatlarına hak kazanamayacak şekilde sona erdiği ile davacının hak ettiği 130 gün yıllık iznin kullanıldığı veya karşılığı ücretin ödendiği hususlarının davalı işveren tarafından ispat edilemediği, tanık anlatımlarına göre davacının haftada 4 gün 08:00-18:00, 2 gün ise 08:00-22:00 saatleri arasında ve dini bayramlar dışında kalan tatil günlerinde çalıştığı, hafta tatilinde çalıştığının ise ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin 23.12.2021 tarihli ve 2020/1794 Esas, 2021/2328 Karar sayılı kararı ile; davacı vekilince dosyaya sunulan 01.06.2008 düzenleme tarihli ... Construction Co. yazılı kart örneği ve pasaport kayıtları, ... Yapı Şirketinin Erbil’de inşaat projelerine ilişkin internet haber çıktıları ile birlikte davacı tarafın çalıştığını belirttiği ... Yapı Şirketi ile davalı şirket arasında organik bağ bulunduğuna dair emsal kararları göz önüne alındığında davalı vekilinin husumet itirazının kabul edilmediği, faiz oranı bakımından ise davalı vekilinin istinaf başvurusunun yerinde olduğu gerekçesiyle davalı vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılıp düzeltilerek yeniden hüküm kurmak suretiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

A. Bozma Kararı

1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine karar verildikten sonra;

"...Somut olayda, davacı davalı Şirketin yurt dışında bulunan şantiyelerinde 28.12.2007-02.03.2016 tarihleri arası kesintisiz olarak olarak çalıştığını iddia etmektedir. Davalı ise cevap dilekçesinde davacının, hiçbir zaman diliminde müvekkili Şirketin çalışanı olmadığını savunmuştur. İlk Derece Mahkemesince davacının yurt dışı giriş çıkış kayıtları, davacı vekilince ibraz edilen 01.06.2008 düzenleme tarihli "... Construction Co." yazılı kart örneği ve tanık beyanlarına göre davacının 28.12.2007-02.03.2016 tarihleri arasında davalı nezdinde çalıştığı kabul edilmiştir. Davalının istinaf başvurusu üzerine Bölge Adliye Mahkemesince yapılan incelemede; davacı vekilince dosyaya sunulan 01.06.2008 düzenleme tarihli "... Construction Co." yazılı kart örneği ve pasaport kayıtları, davalı Şirketin yurt dışı inşaat projelerine ilişkin internet haber çıktıları ile davalı ile dava dışı ... Construction Co. arasında organik bağ bulunduğu hususunun Dairemizce kabul edildiği dava dışı işçilere ait 2 dosyaya atfen davalı vekilinin çalışma olgusuna ilişkin itirazı reddedilmiş ise de davacının 01.06.2008 düzenleme tarihli "... Construction Co." yazılı kart örneğini delilleri arasında bildirmediği gibi 02.07.2020 tarihinde süresinden sonra sunduğu, davacının Sosyal Güvenlik Kurumu kayıtlarına göre iddia edilen dönemde davalı ya da organik bağ kabul edilen dava dışı Şirket tarafından Kuruma bildirilmiş hizmeti bulunmadığı, davacının yurt dışı giriş çıkış kayıtlarına göre 8 yıldan fazla süre ile çalıştığı kabul edilen dönemde 90 kez Irak ülkesine giriş-çıkış yaptığı ancak bu kayıtların tek başına davacının dava dışı organik bağ kabul edilen Şirkette çalıştığını ispatlamayacağı, dinlenen davacı tanıklarının da davalı ya da dava dışı organik bağ kabul edilen Şirket nezdinde çalıştıklarına dair bir kayıt ve belge bulunmadığı anlaşılmış olup davalı ile dava dışı Şirket arasında organik bağ kabulü yönünden yapılan değerlendirmede bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Ne var ki dosya kapsamına göre davacının dava dışı Şirket nezdinde çalışma olgusunu ispatlayamadığı gözetilmeksizin davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlenme ile yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir..." gerekçesiyle karar bozulmuştur.

B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; önceki gerekçeye ilaveten davacı tarafın delil listesinde işyeri kayıtlarına dayandığı, işyeri kayıtları elinde olan davalı tarafça söz konusu kayıtların sunulmadığı, bu durumda davacının elinde bulunan işyerine ilişkin kayıtları dosyaya sunmasının husumete ilişkin bir uyuşmazlığın çözümüne ilişkin olması nedeniyle de süresinden sonra sunulduğundan bahisle dikkate alınmaması gibi bir durumun kabul edilemeyeceği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

VI. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

B. Temyiz Sebepleri

Davalı vekili, davacının dayandığı delillerin süresinde sunulmadığını, çalışma kart örneğinin delil listesinde yer almadığını, kabul anlamına gelmemek ve husumet itirazı baki kalmak kaydıyla sonradan delil sunulamayacağını, bozma kararında belirtilen hususlar yeterince incelenmeden direnme kararı verildiğini, müvekkilinin yurt dışında işyerinin bulunmadığı ve davacının müvekkili bünyesinde çalışmadığı hususlarını ispat ettiklerini, davacının yurt dışına giriş-çıkışlarının bulunmasının müvekkili ile arasında işçi-işveren ilişkisi olduğu anlamına gelmeyeceğini, Kurum kayıtlarında davacının başka işyerlerinden çalışmasının bildirildiğini, bu hususların Bölge Adliye Mahkemesince değerlendirilmediğini, davacının yurt dışında çalışabilmesi için alması gereken çalışma ve oturum izin belgeleri ibraz etmesi gerektiğine dair talepleri ile ilgili araştırma yapılmadığını, hâkimin davaya aydınlatma yükümlülüğüne aykırı hareket edildiğini, tanıkların davacının yurt dışında nerede çalıştığına dair beyanlarının dahi bulunmadığını, uygulanacak hukukun mahkemece resen tespit edilmesi gerektiğini, faize hatalı hükmedildiğini belirterek direnme kararının bozulmasına karar verilmesini talep etmiştir.

C. Uyuşmazlık

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacı vekilinin delil listesinde işyeri kayıtlarına dayandığı basit yargılama usulüne tâbi eldeki davada yargılama aşamasında sunulan 01.06.2008 düzenleme tarihli "... Construction Co.” yazılı kart örneğinin süresinde sunulup sunulmadığı, işyeri kayıtları kapsamında bir delil olarak kabul edilip edilemeyeceği ve husumete ilişkin uyuşmazlığın çözümüne ilişkin olduğundan bahisle dikkate alınmasının gerekip gerekmediği; buradan varılacak sonuca göre davacının davalı ile organik bağ içinde bulunduğu çekişmesiz olan dava dışı şirket nezdinde çalıştığının ispat edilip edilemediği noktasında toplanmaktadır.

D. Gerekçe

1. İlgili Hukuk

1. 4857 sayılı İş Kanunu'nun (4857 sayılı Kanun) 2 ve 8 inci maddeleri.

2. 6100 sayılı Kanun'un 316 ila 322 nci maddeleri.

2. Değerlendirme

1. İş Kanunu'un 2 nci maddesinde bir iş sözleşmesine dayanarak çalışan gerçek kişi işçi; işçi çalıştıran gerçek veya tüzel kişi ile tüzel kişiliği olmayan kurum ve kuruluşlar işveren; işçi ile işveren arasında kurulan ilişki ise iş ilişkisi olarak tanımlanmıştır.

2. İş sözleşmesi ise 4857 sayılı Kanun'un 8 inci maddesinin birinci fıkrasında bir tarafın (işçi) bağımlı olarak iş görmeyi, diğer tarafın (işveren) da ücret ödemeyi üstlenmesinden oluşan sözleşme olarak ifade edilmiştir. Bu tanımdan hareketle iş sözleşmesi ücret, iş görme ve bağımlılık unsurlarından oluşmaktadır.

3. İşçi-işveren ilişkisine dayalı alacak talebinde bulunabilmek için öncelikle iş sözleşmesi kapsamında gerçekleşen ve fiili bir durum olan çalışma olgusunun mevcut olması gerekmektedir. 4857 sayılı Kanun'da çalışma olgusunun ispatı ile ilgili olarak özel bir hüküm bulunmamaktadır. Bu nedenle bu hususun ispatı genel hükümlere tâbidir.

4. Bilindiği üzere 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 6 ncı maddesine göre “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür”.

5. Diğer taraftan 6100 sayılı Kanun'un “İspat yükü” başlığını taşıyan 190 ıncı maddesinde de;

“(1) İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.

(2) Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir.” şeklinde düzenleme mevcuttur. Maddenin birinci fıkrasında, ispat yükünün belirlenmesine ilişkin temel kural vurgulanmıştır. Buna göre, bir vakıaya bağlanan hukukî sonuçtan kendi lehine hak çıkaran taraf ispat yükünü üzerinde taşıyacaktır. İkinci fıkrasında ise karinelerin varlığı hâlinde ispat yükünün nasıl belirleneceği düzenlenmiştir.

6. Çalışma olgusunun varlığını iddia eden işçi, kural olarak bu hususu ispat etmek zorundadır. Fiili bir durum söz konusu olduğundan çalışma olgusu kural olarak her türlü delille ispat edilebilir. Çalışmanın ispatı konusunda, Kurum ve işyeri kayıtları, işyerine giriş çıkışı gösteren belgeler, işyeri iç yazışmaları delil niteliğindedir. İddia edilen çalışma döneminde Kurum kayıtlarındaki işverenlerin araştırılması ve kayden görünen işverenlerle işçi arasında iş görme ediminin yerine getirilip getirilmediği, kaydın ne şekilde oluştuğu araştırılmalıdır.

7. Çalışma olgusuna ilişkin bu genel açıklamalardan sonra gelinen noktada basit yargılama usulüne tâbi eldeki davada delil gösterilmesine ilişkin hükümlerden bahsedilmelidir.

8. Basit yargılama usulünde, dava ve davaya cevap verilmesi yazılı yargılama usulünde olduğu gibi dilekçe ile olur (6100 sayılı Kanun md. 317/1). Cevap süresi, dava dilekçesinin davalıya tebliğinden itibaren iki haftadır. Ancak mahkeme duruma göre bu süre içinde cevap dilekçesi verilmesi zor ise bu süre içinde başvurulmak kaydıyla davalıya bir defaya mahsus olmak ve iki haftayı geçmemek üzere ek bir süre verebilir (6100 sayılı Kanun md. 317/2). Belirtmek gerekir ki, 28.07.2020 tarihli ve 31199 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 7251 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un (7251 sayılı Kanun) 31 inci maddesi ile bu fıkrada yer alan “davalıya, bir defaya mahsus” ibaresi “davalıya, cevap süresinin bitiminden itibaren işlemeye başlamak, bir defaya mahsus olmak” şeklinde değiştirilmiştir.

9. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 317 nci maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca basit yargılama usulünde dava ve cevap dilekçesi dışında cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçesi verilemez. Bu çerçevede taraflar dilekçeleriyle birlikte tüm delillerini açıkça ve hangi vakıanın delili olduğunu da belirterek bildirmek, ellerinde bulunan delillerini dilekçelerine eklemek ve başka yerlerden getirtilecek belge ve dosyalar için de bunların bulunabilmesini sağlayan bilgilere dilekçelerinde yer vermek zorundadırlar (6100 sayılı Kanun md. 318). Dilekçe sayısı, bu yargılama usulünde görülecek işlerin basit olması ve kısa sürede karara bağlanmasını sağlamak amacıyla sınırlandırıldığından birer defa dilekçe vermek durumunda olan tarafların daha dikkatli davranmaları gerekmektedir.

10. Basit yargılama usulünde iddia ve savunmanın genişletilmesi ve değiştirilmesi yasağı, yazılı yargılama usulünden farklı olarak dava açılmasıyla ve cevap dilekçesinin mahkemeye verilmesiyle başlar (6100 sayılı Kanun md. 319).

11. Öte yandan yargılamanın gereksiz yere uzamasının engellenmesi, mahkemenin ve tarafların yargılamada gereken hazırlığı davanın başında yapmasının sağlanması bakımından Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile dilekçelerin verilmesinden sonra ancak tahkikat aşamasından önce gelmek üzere ön inceleme adıyla yeni bir yargılama aşaması kabul edilmiştir.

12. Ön inceleme aşaması (6100 sayılı Kanun md. 140), yargılamada özel bir öneme sahiptir. Bu aşamanın başarısı, esasen bu duruşmaya doğru bir şekilde hazırlanılması ve yapılması gereken işlemlerin mahkemece ve taraflarca doğru bir şekilde yapılmasına bağlıdır (Ejder ..., Hukuk Muhakemeleri Kanunu Şerhi, Ankara, 4. Baskı, 2021, s. 2994 vd.).

13. Ön inceleme, dilekçeler aşaması ile tahkikat aşaması arasında ayrı ve bağımsız bir aşama olacak şekilde beş yargılama aşamasından biri olarak öngörülmüştür. Bu aşamada ilk itirazlar ve dava şartları yönünden dosyanın incelemeye tâbi tutulması ve tarafların uyuşmazlık içerisinde olduğu konular ile anlaştıkları konuların ayrılarak delillerin toplandığı ve değerlendirildiği tahkikat aşamasına eksiksiz ve hazır bir şekilde geçilmesi amaçlanmıştır.

14. Bu çerçevede ön inceleme duruşmasında tahkikat işlemleri değil, tahkikata götüren hazırlık işlemleri yapılır. Tahkikat aşamasından farklı olarak ön inceleme aşamasında işin esasına girilmeyeceğinden kural olarak delillerin incelenmesi söz konusu olmayacaktır. Bu aşamada delillerin toplanması için hazırlık işlemleri yapılacak ve bu sayede dosyanın tekemmül etmesi sağlanacaktır.

15. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Ön inceleme duruşmasına davet” başlıklı 139 uncu maddesi, 7251 sayılı Kanun'un 13 üncü maddesiyle yapılan değişiklikten önceki hâliyle; “(1) Mahkeme, dilekçelerin karşılıklı verilmesinden ve yukarıdaki maddelerde belirtilen incelemeyi tamamladıktan sonra, ön inceleme için bir duruşma günü tespit ederek taraflara bildirir. Çıkarılacak davetiyede, duruşma davetiyesine ve sonuçlarına ilişkin diğer hususlar yanında, taraflara sulh için gerekli hazırlığı yapmaları, duruşmaya sadece taraflardan birinin gelmesi ve yargılamaya devam etmek istemesi durumunda, gelmeyen tarafın yokluğunda yapılan işlemlere itiraz edemeyeceği ve diğer tarafın, onun muvafakati olmadan iddia ve savunmasını genişletebileceği yahut değiştirebileceği ayrıca ihtar edilir.” şeklinde düzenlenmiştir.

16. Ancak 7251 sayılı Kanun’un 13 üncü maddesiyle yapılan değişiklikle anılan madde;

“(1) Mahkeme, dilekçelerin karşılıklı verilmesinden ve yukarıdaki maddelerde belirtilen incelemeyi tamamladıktan sonra, ön inceleme için bir duruşma günü tespit ederek taraflara bildirir. (Değişik cümle:22/7/2020-7251/13 md.) Çıkarılacak davetiyede aşağıdaki hususlar ihtar edilir:

a) Duruşma davetiyesine ve sonuçlarına ilişkin diğer hususlar.

b) Tarafların sulh için gerekli hazırlığı yapmaları.

c) Duruşmaya sadece taraflardan birinin gelmesi ve yargılamaya devam etmek istemesi durumunda gelmeyen tarafın yokluğunda yapılan işlemlere itiraz edemeyeceği.

ç) Davetiyenin tebliğinden itibaren iki haftalık kesin süre içinde tarafların dilekçelerinde gösterdikleri, ancak henüz sunmadıkları belgeleri mahkemeye sunmaları veya başka yerden getirtilecek belgelerin getirtilebilmesi amacıyla gereken açıklamayı yapmaları, bu hususların verilen süre içinde yerine getirilmemesi hâlinde o delile dayanmaktan vazgeçmiş sayılacaklarına karar verileceği.” şeklinde düzenlenmiştir.

17. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 139 uncu maddesinin yeni düzenlemesine bakıldığında dilekçelerin teatisi aşamasının tamamlanması ve tarafların ön inceleme duruşmasına davet edilmesi yine iki farklı aşama olarak korunmaya devam edilmiştir. Fakat değişiklikle birlikte eksik delillerin sunulması ve başka yerden getirtilecek delillere ilişkin açıklama yapılması ihtarının artık ön inceleme duruşması davetiyesi ile birlikte yapılacağı düzenlenmiştir.

18. Basit yargılama usulünde ise 6100 sayılı Kanun'un “Ön inceleme ve tahkikat” başlıklı 320 nci maddesi;

“(1) Mahkeme, mümkün olan hâllerde tarafları duruşmaya davet etmeden dosya üzerinden karar verir.

(2) Daha önce karar verilemeyen hâllerde mahkeme, ilk duruşmada dava şartları ve ilk itirazlarla hak düşürücü süre ve zamanaşımı hakkında tarafları dinler; daha sonra tarafların iddia ve savunmaları çerçevesinde, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları tek tek tespit eder. Uyuşmazlık konularının tespitinden sonra hâkim, tarafları sulhe veya arabuluculuğa teşvik eder. Tarafların sulh olup olmadıkları, sulh olmadıkları takdirde anlaşamadıkları hususların nelerden ibaret olduğu tutanağa yazılır; tutanağın altı hazır bulunan taraflarca imzalanır. Tahkikat bu tutanak esas alınmak suretiyle yürütülür.

(3) Mahkeme, tarafların dinlenmesi, delillerin incelenmesi ve tahkikat işlemlerinin yapılmasını yukarıdaki fıkrada belirtilen duruşma hariç, iki duruşmada tamamlar. Duruşmalar arasındaki süre bir aydan daha uzun olamaz. İşin niteliği gereği bilirkişi incelemesinin uzaması, istinabe yoluyla tahkikat işlemlerinin yürütülmesi gibi zorunlu hâllerde, hâkim gerekçesini belirterek bir aydan sonrası için de duruşma günü belirleyebilir ve ikiden fazla duruşma yapabilir.

(4) Basit yargılama usulüne tabi davalarda, işlemden kaldırılmasına karar verilmiş olan dosya, yenilenmesinden sonra takipsiz bırakılırsa, dava açılmamış sayılır” şeklinde düzenlenmiştir.

19. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 322 nci maddesindeki atıf nedeniyle basit yargılama usulünde de uygulama alanı bulan “Ön İnceleme duruşması” başlıklı 140 ıncı maddesinin 7251 sayılı Kanun'un 14 üncü maddesi ile değiştirilmeden önceki beşinci fıkrasına göre “Ön inceleme duruşmasında, taraflara dilekçelerinde gösterdikleri, ancak henüz sunmadıkları belgeleri mahkemeye sunmaları veya başka yerden getirtilecek belgelerin getirtilebilmesi amacıyla gereken açıklamayı yapmaları için iki haftalık kesin süre verilir. Bu hususların verilen kesin süre içinde tam olarak yerine getirilmemesi hâlinde, o delile dayanmaktan vazgeçilmiş sayılmasına karar verilir.” 7251 sayılı Kanun ile maddenin beşinci fıkrası; “139 uncu madde uyarınca yapılan ihtara rağmen dilekçelerinde gösterdikleri belgeleri sunmayan veya belgelerin getirtilmesi için gerekli açıklamayı yapmayan tarafın bu delillere dayanmaktan vazgeçmiş sayılmasına karar verilir.” şeklinde değiştirilmiştir.

20. Burada vurgulanması gereken husus özellikle 140 ıncı maddede dilekçelerinde gösterdikleri ibaresinin kullanılmış olmasıdır. Maddenin gerekçesinde belirtildiği üzere taraflar, delil olarak dayandıkları belgeleri dilekçelerine ekleyerek vermek ya da başka yerden getirilecekse bunu belirtmek zorundadırlar. Şayet taraflar, bu konuda yapmaları gereken işlemleri eksik bırakmışlarsa tahkikata başlamadan önce taraflara son kez kısa bir süre verilerek bu eksiklikleri tamamlamaları düşünülmüştür. Taraflar bu şanslarını da doğru kullanamazlarsa artık tahkikat mevcut delillerle yürütülecek ve tarafların o delile dayanmaktan vazgeçtikleri kabul edilecektir.

21. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 140 ıncı maddesinin beşinci fıkrası ön inceleme duruşmasında dahi dava ve cevap dilekçesinde gösterilmiş olmayan belgenin ikamesine izin vermemiştir. Zira şekli gerçeği arayan özel hukuk yargılamasında, ilişkinin maddi gerçekliği değil özel hukukun biçtiği kalıplara uygunluğu incelenecektir. Bu kalıbı ispat eden belgeyi delil olarak zikretmeyen tarafın, hak arama özgürlüğünü doğru biçimde kullandığından söz edilemez. Hakkını etkin biçimde kullanma çabasını başlangıçta göstermeyen tarafın, sonradan belgeyi delil olarak kullanmak istemesi, uyuşmazlığın netleşmesini de çözümünü de geciktirecektir. Üstelik böyle bir belgeden dava veya cevap dilekçesinde söz edilmiş olması, uzlaşmayı kolaylaştırabilecekken bu imkân da kaybedilmiş olacaktır. Böyle olunca, uyuşmazlığın süratle çözümlenmesinden beklenen kamu yararı da zarar görecektir. O hâlde, dava ve cevap dilekçelerinde gösterilmemiş olan belge mahiyetindeki delillerin ön inceleme duruşması da dâhil olmak üzere sonradan ikame edilmesi ancak 145 inci maddede belirtilen şartların mevcudiyeti hâlinde mümkündür (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 20.12.2022 tarihli ve 2022/9-24 Esas, 2022/1787 Karar sayılı kararı).

22. Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun sisteminde, hukuki işlemin gerçekleştiği tarihte yürürlükte bulunan 140 ıncı maddenin beşinci fıkrası dikkate alındığında ön inceleme duruşmasında tayin edilen kesin süreye uyulmaması, vazgeçme yaptırımına bağlanarak davayı uzatıcı bu kötüniyetli davranışlar engellenmeye çalışılmıştır. Zira dilekçelere eklenip sunulmamış, daha sonra ön incelemede ek olarak bildirilen süre içinde de verilmemiş delillere, tahkikat içinde kural olarak dayanılamaz. Tahkikatın amacı, kural olarak delil toplamak değil delilleri incelemek ve değerlendirmektir; aksi hâlde tahkikat tamamlanamaz ve yargılama uzar (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 17.02.2022 tarihli ve 2021/(22)9-516 Esas, 2022/151 Karar sayılı kararı).

23. Ancak istisnaen belirli koşulların gerçekleşmesi kaydıyla taraflar gerek ön inceleme gerekse tahkikat aşamasında yeni delil gösterebilme olanağına sahiptirler. Nitekim bu husus, 6100 sayılı Kanun'un “Sonradan delil gösterilmesi” başlığını taşıyan 145 inci maddesinde “(1) Taraflar, Kanunda belirtilen süreden sonra delil gösteremezler. Ancak bir delilin sonradan ileri sürülmesi yargılamayı geciktirme amacı taşımıyorsa veya süresinde ileri sürülememesi ilgili tarafın kusurundan kaynaklanmıyorsa, mahkeme o delilin sonradan gösterilmesine izin verebilir.” şeklinde düzenlenmiştir.

24. Tarafların 6100 sayılı Kanun'da belirtilen süreden sonra delil gösteremeyeceklerine ilişkin kurala getirilen istisnanın, dava ve cevap dilekçelerinde hiç delil bildirmeyen, ön inceleme aşamasında veya çıkarılacak davetiye üzerine delillerini sunmayan veya toplanması için gerekli işlemleri yapmayan tarafın tahkikat aşamasında delil bildirme hakının olduğu şeklinde anlaşılması mümkün değildir.

25. Bu kapsamda delilin sonradan sunulması, o delile daha önceden ulaşılamamasına ya da o delilin varlığı hakkında mazur görülebilir bir bilgisizliğe, bir engellemeye vs. dayanıyorsa mümkündür. Tarafın salt ihmalkârlığı, yeterince araştırmaması, davayı uzatma amacı, davayı önemsememesi, kötü niyeti gibi hususlarla o delili sunmaması hâlinde sonradan delil sunulması kabul edilemez, artık o delilden vazgeçmiş sayılır (Oğuz Atalay, Pekcanıtez Usûl Medeni Usul Hukuku, Cilt II, İstanbul, 15. Bası, 2017, s.1760).

26. Somut olayda, davacı vekili müvekkilinin davalı işverenin yurt dışında bulunan şantiyelerinde 28.12.2007-02.03.2016 tarihleri arasında çalıştığını ileri sürmüş, davalı vekili ise davacının hiçbir zaman müvekkili şirket bünyesinde çalışmadığını, bu nedenle pasif husumet ehliyeti yokluğundan davanın reddi gerektiğini savunmuştur. Davacı vekili dava dilekçesi ekinde sunduğu delil listesinde diğer delilleri yanında müvekkilinin işyerinde ne kadar süre çalıştığını ispatlamak adına işyeri kayıtlarına dayandığını belirtmiştir.

27. İlk Derece Mahkemesince tarafların hazır bulunduğu 17.10.2019 tarihli ön inceleme duruşmasında "...4-Tarafların tüm delillerini bildirmek ve ibrazı gereken delillerini ibraz etmek üzere 3 haftalık kesin süre verilmesine, verilen sürenin son ve kesin süre olduğunun hukuki sonuçları ile birlikte ihtar edilmesine (ihtarat yapıldı)," karar verilmesi üzerine davacı vekili tanık listesi, meslek ve banka bilgilerini, davalı vekili ise tanık listesini sunmuştur. Mahkemece davacının bildirdiği banka bilgileri doğrultusunda yazılan müzekkereye Banka tarafından, bildirilen hesap numarasının başka bir şahsa ait olduğu ve davacının hesabının bulunmadığı şeklinde cevap verilmiştir.

28. Öte yandan dosya içerisinde bulunan Kurum kayıtlarına göre davacının 26.07.2012-08.10.2012 tarihleri arasında 1001673 sicil numaralı ... Doğal Su Kaynakları Oto. İnş. Pet. İth. İhr. Ltd. Şti. işyerinde çalışma kaydının bulunduğu, bu tarihten sonraki çalışmalarının ise 02.09.2016 tarihinden sonra olmak üzere başka işyerlerinde geçtiği görülmüştür.

29. Ayrıca davacının yurt dışında çalıştığını iddia etmesi nedeniyle Türkiye İş Kurumundan davacı ile davalı işveren arasında yapılmış yurt dışı hizmet sözleşmesi bulunup bulunmadığı sorulması üzerine gelen cevabi yazıda yurt dışı hizmet sözleşmesine rastlanılmadığı belirtilmiştir.

30. Yine yurt dışı giriş çıkış kayıtları incelendiğinde, davacının çalışma iddiasında bulunduğu 28.12.2007-02.03.2016 tarihleri arasında Şırnak-Habur ve Mardin-Nusaybin sınır kapılarından 90 kez yurt dışı giriş-çıkış kaydı bulunduğu anlaşılmıştır.

31. Yargılama sırasında dinlenen davacı tanıkları ... ... ve ... ... benzer beyanlarında, davalıya ait işyerinde 2009 yılında işe başladıklarını belirtmekle birlikte davacının 2008 yılında işe başladığını, sigortasız çalıştıklarını, işe girdiklerinde ücretlerinin bir kısmının bankadan, bir kısmının elden ödendiğini, çalışmaya başladıktan 2-3 yıl sonra ise ücretlerini elden aldıklarını, işten ayrıldıklarından bir ay sonra davacının da işten çıkarıldığını ifade etmişler; davalı tanığı ... ... ... ise muhasebe müdürü olarak on yıldan fazla süreden beri davalı işyerinde çalıştığını, idari ve mali işler sorumluluğunun kendisinde olduğunu, davacıyı tanımadığını, davalı şirkette çalışmadığını, şirketin yurt dışında şantiyesinin bulunmadığını beyan etmiştir.

32. İlk Derece Mahkemesince bilirkişi raporu alınmasından sonra davacı vekili 27.06.2020 havale tarihli ve "Esasa ilişkin beyanlarımızın sunulmasından ibarettir." konulu dilekçesinde davacının davalı tarafından Erbil'de yapılan ... Tower'da ve ... Construction şirketinde çalıştığını, davalı ile ... Construction Şirketi arasında organik bağ bulunduğunu belirtmiş, dilekçe ekinde üzerinde "... Construction" ve davacının kimlik bilgilerinin yazılı olduğu ancak herhangi bir imza içermeyen kart örneği, davalı şirketin yurt dışı inşaat projelerine ilişkin internet haber çıktıları ile davalı şirket tarafından verildiği belirtilen diğer kart örneklerini ibraz etmiştir. Bununla birlikte söz konusu delillerin kanuni süre içinde neden ibraz edilmediğine ilişkin herhangi bir açıklama yapılmamıştır.

33. Belirtmek gerekir ki Özel Daire tarafından da davalı şirket ile dava dışı ... Construction Co. arasında organik bağ bulunduğu kabul edildiğinden bu konuda uyuşmazlık bulunmamaktadır. Diğer taraftan davacı vekilince 27.06.2020 havale tarihli dilekçe ekinde üzerinde "... Construction" yazılı kart örneği 6100 sayılı Kanun'da delillerin ibrazı için öngörülen yasal süresi içinde sunulmadığı gibi süresinde sunulamadığına ilişkin herhangi bir gerekçe de ileri sürülmemiştir. Bu nedenle 6100 sayılı Kanun'un 145 inci maddesinde düzenlenen durumların da mevcut olmadığı anlaşılmıştır.

34. Bölge Adliye Mahkemesince somut olayda husumete ilişkin uyuşmazlık söz konusu olduğundan delillerin süresinden sonra sunulduğu gerekçesiyle dikkate alınmamasının kabul edilemeyeceği belirtilmiş ise de husumete ilişkin uyuşmazlık bulunması, delillerin yargılamanın her aşamasında Kanunda belirtilen veya mahkemece verilen kesin sürelere bağlı olmaksızın sunulabilmesi anlamına gelmemektedir.

35. Diğer taraftan üzerinde "... Construction" yazılı kart örneğinin davalı işveren tarafından düzenlemiş bir belge olduğu tespit edilemediğinden işyeri kaydı olarak değerlendirilmesi de mümkün değildir. Ayrıca belirtmek gerekir ki, davacı tanıklarına ait Kurum kayıtları da dikkate alındığında tanıkların davalı işveren yanında çalıştığına dair kanuni süresi içinde sunulmuş bir delil bulunmadığı anlaşıldığından tanık beyanları da çalışma olgusunu kanıtlar nitelikte bulunmamıştır.

36. Açıklanan maddi ve hukuki olgulara göre davacının dava dışı şirkete ait işyerinde çalıştığını ispat edemediği anlaşılmakla davanın reddine karar verilmesi gerekmektedir.

37. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında davacının delil listesinde işyeri kayıtlarına dayandığı, 6100 sayılı Kanun'un 31 ve 145 inci maddeleri kapsamında davacı tarafından sunulan delillerin dikkate alınması gerektiği, davalı ile dava dışı şirket arasında organik bağ bulunduğu hususunda uyuşmazlık bulunmadığı, dosya kapsamındaki tüm deliller birlikte değerlendirildiğinde davacı tarafından çalışma olgusunun ispat edildiği, açıklanan nedenle direnme kararının onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

38. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

39. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

VII. KARAR

Açıklanan sebeple;

Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Kanun'un 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Dosyanın 6100 sayılı Kanun’un 373 üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

21.12.2023 tarihinde yapılan ikinci görüşmede oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.

"K A R Ş I O Y"

Davacı, davalıya ait yurt dışında bulunan şantiyelerde depo görevlisi olarak 28.12.2007-02.03.2016 tarihleri arasında kesintisiz çalıştığını belirterek, ödenmeyen alacaklarının tahsilini talep etmiş, davalı vekili ise, husumetin müvekkiline yöneltilmesinin hatalı olduğunu, davacının işvereni olmadığını, davanın pasif husumet yokluğundan reddi gerektiğini, alacağın zamanaşımına uğradığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesinin davanın kısmen kabulüne ilişkin kararının istinaf edilmesine üzerine Bölge Adliye Mahkemesince davalı vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırmasına ve davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Hükmün davalı vekili tarafından temyizi üzerine, Yargıtay 9. Hukuk Dairesince; davacının 01.06.2008 düzenleme tarihli "... Construction Co." yazılı kart örneğini delilleri arasında bildirmediği gibi 02.07.2020 tarihinde süresinden sonra sunduğu, davacının Sosyal Güvenlik Kurumu kayıtlarına göre iddia edilen dönemde davalı ya da organik bağ kabul edilen dava dışı şirket tarafından Kuruma bildirilmiş hizmeti bulunmadığı, davacının yurt dışı giriş çıkış kayıtlarına göre 8 yıldan fazla süre ile çalıştığı kabul edilen dönemde 90 kez Irak ülkesine giriş-çıkış yaptığı, ancak bu kayıtların tek başına davacının dava dışı organik bağ kabul edilen şirkette çalıştığını ispatlamayacağı, dinlenen davacı tanıklarının da davalı ya da dava dışı organik bağ kabul edilen şirket nezdinde çalıştıklarına dair bir kayıt ve belge bulunmadığı, davalı ile dava dışı şirket arasında organik bağ kabulü yönünden yapılan değerlendirmede isabetsizlik bulunmamakla birlikte, davanın dava dışı şirket nezdinde çalıştığını ispatlayamadığı gözetilmeden, yazılı şekilde karar verilmesinin hatalı olduğu belirtilerek hükmün bozulmasına karar verilmiş, Bölge Adliye Mahkemesince direnme kararı verilmiştir.

Muhakeme hukuku açısından delil, uyuşmazlık konusu olayın gerçekleşip gerçekleşmediği konusunda hakimde kanaat oluşturmaya yarayan ispat araçlarıdır.

Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 187 nci maddesinde tarafların üzerinde anlaşamadıkları ve uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek vakıaların ispatı için delil gösterileceği düzenlenmiştir.

Doktrinde ağırlıklı görüş, iddia ve savunma vakıa ve talep sonucu ile ilişkili iken delillerin vakıaların doğruluğu konusunda sunulan ispat araçları olduğundan yasak kapsamı dışında olduğu, yeni bir vakıa ileri sürülmesi mahiyetinde olmayacak şekilde delil sunulabileceğine yönelik olup, HMK'nın 145 inci maddesine göre de delilin sonradan ileri sürülmesi yargılamayı geciktirme amacı taşımıyorsa mahkeme o delilin sonradan gösterilmesine izin verebilir.

HMK'nın 31 inci maddesinde düzenlenen hâkimin davayı aydınlatma ödevi kapsamında hukuki açıdan belirsiz yahut çelişkili görülen hususlar hakkında taraflara açıklama yaptırılabilir soru sorulabilir, delil gösterilmesi istenebilir.

Davacı vekili ticaret sicil kayıtları ile işyeri kayıtlarına delil olarak dayanmıştır.

Davalı vekili yargılamanın başından beri davalı şirketin yurt dışında şubesi, şantiyesi, işyeri olmadığını savunmuş, husumet itirazında bulunmuştur.

Davacı vekili tarafından sonradan sunulduğu belirtilen işyeri kimlik kart örneği, internet haber çıktıları yeni vakıalara ilişkin olmayıp, iddianın özünü oluşturan davacının davalı şirkette çalıştığına ilişkin olguya yöneliktir. Dava dilekçesindeki temel vakıa çalışma iddiasıdır.

Sonradan sunulduğu belirtilen deliller, bu temel vakıanın ispatına ve davalının husumet itirazının aydınlatılmasına yöneliktir. Davacı vekilinin esasa ilişkin son beyanlarını bildirirken sunulan çalışma kartları, şantiye giriş kartları dava dilekçesinde delil olarak dayanılan işyeri kayıtları bağlamında değerlendirilebileceği gibi, HMK'nın 145 inci maddesi çerçevesinde, davayı uzatma amacının olmaması ve davalının husumet itirazını aydınlatmaya yönelik olması nedeniyle, HMK'nın 31 inci madde uyarınca Mahkeme tarafından delil olarak değerlendirilmesinde usule aykırı bir yön bulunmamaktadır.

Daha önce aynı yerde çalışan iki işçinin açtığı davada da yine davalı şirket işveren olmadığı itirazında bulunmuş Mahkemelerce, davalı şirket ile yurt dışındaki "... Construction" adlı şirket arasında organik bağ olduğu gerekçesiyle verilen kabul kararları Yargıtay 9. Hukuk Dairesince onanmıştır.

Özel Daire bozma kararında davalı şirket ile dava dışı şirket arasında organik bağın kabulünde bir isabetsizlik bulunmadığı belirtilmiştir.

Duruşmada dinlenen tanıklar davacının iddiasını doğrular mahiyette beyanda bulunmuşlardır. Özel Daire, dinlenen davacı tanıklarının davalı ya da dava dışı organik bağ kabul edilen şirket nezdinde çalıştıklarına dair kayıt ve belge bulunmadığını da bozma gerekçesi yapmıştır.

Davacı vekili temyiz dilekçesine tanık ... ...'e ilişkin olarak "... Construcion" şirketi tarafından verilen, davacı için verilen kartın aynı olan bir kimlik kartı ile askerlik erteleme başvurusunun kabul edildiğine yönelik Silopi Askerlik Şubesi Başkanlığının yazısını eklemiş, anılan yazıda tanık ... ...'in adresinin "... Co Çalışma Ofisi Gulan Caddesi Divan Otel yanı" olduğu görülmüştür.

Diğer tanık ... ...'nin ise davalı şirket aleyhine 16.02.2021 tarihinde İstanbul 32. İş Mahkemesine açtığı davada davalı şirketin yine husumet itirazında bulunduğu, Mahkemece davacının iletişim bilgilerinde "... İnşaat" açıklamasının olduğu, hudut kayıtları ve pasaport adres bilgileri gözetilerek davalının husumet itirazına itibar edilmeyerek, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Açıkladığımız nedenlerden dolayı; toplanan deliller, tanık beyanları sonradan ileri sürüldüğü belirtilen kart ve belgelerin yeni bir vakıaya ilişkin olmayıp dava dilekçesindeki temel iddiayı oluşturan davalı şirkette çalışma olgusuna ilişkin olması, davayı geciktirme amacını taşımaması, davalının husumet itirazını açıklama ve aydınlatmaya yönelik olması, dinlenen tanıkların davalı şirketle organik bağı Özel Dairece de kabul edilen dava dışı şirket de çalıştıklarına ilişkin temyiz dilekçesine eklenen belge ve bilgiler, davacının çalıştığını iddia ettiği süre içinde 90 kez Irak'a düzenli giriş çıkışlarının olması bir bütün olarak düşünülüp değerlendirildiğinde davacının Irak'da davalı şirketle organik bağının varlığı kabul edilen şirkette çalıştığının kabulü gerektiği kanaatinde olduğumuzdan çoğunluğun direnme kararının bozulmasına yönelik görüşüne katılmıyoruz.

Kaynak:https://www.hukukihaber.net/hukuk-genel-kurulunun-2023259-e-20231347-k-sayili-karari