ADALET HABERLERİ

Hukuk Genel Kurulu’nun 2023/1157 E., 2025/72 K. sayılı kararı

Hukuk Genel Kurulu’nun 2023/1157 E., 2025/72 K. sayılı kararı
1 Okunma

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 19.02.2025 tarihli, 2023/1157 E., 2025/72 K. sayılı kararı

T.C.

Yargıtay

Hukuk Genel Kurulu

2023/1157 E., 2025/72 K.

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi

SAYISI : 2023/1642 E., 2023/1127 K.

ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 28.11.2022 tarihli ve

2022/12444 Esas, 2022/15674 Karar sayılı BOZMA kararı

Taraflar arasındaki tasarrufun iptali davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.

Kararın davalı ... vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi hükmü kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın ön koşul yokluğundan reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne verildikten ve temyiz incelemesi sırasında duruşmanın düzenlendiği 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 369. maddesinin direnme kararının temyizini kapsamadığı, direnmenin düzenlendiği aynı Kanun’un 373. maddesinde ise duruşmaya yer verilmediği gözetildiğinde direnme kararlarının temyiz incelemesinde duruşma yapılamayacağı kabul edilerek temyiz eden davacı vekilinin duruşma isteminin reddine karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin Antalya 14. İcra Müdürlüğünün 2018/11573 takip sayılı dosyasında davalı borçlu ...'dan alacaklı olduğunu, icra takibine başlanılmadan önce davalı borçlunun Antalya ili, ... ilçesi, ... Mahallesi 124 ada 1 parsel P Blok Zemin katta yer alan dubleks dairenin bağlı olduğu kooperatif hissesini davalı kızı ...'a devrettiğini ve bu dairenin tapu kaydının ... adına oluşturulduğunu, bu devir işleminin alacaklıdan mal kaçırma kastı ve kötüniyetle yapıldığını ileri sürerek tasarrufun icra dosyasındaki alacağı karşılayacak oranda iptali ile dosya üzerinde satış ve tahsil yetkisi tanınmasına karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP

1. Davalı ... cevap dilekçesinde; 2013 yılının Eylül ve Ekim aylarında eşinin arkadaşı olan davacıya evi satmak istediğini, davacıyı ikna ettiklerini ve anlaştıklarını, o dönemde oturduğu evin tapusu çıkmadığından tapu verilince davacıya devretme konusunda anlaştıklarını ve Aralık ayında satış sözleşmesi imzaladıklarını, davacının kendisine 200.000,00 TL ödediğini, kendisinin de davacıya senet verdiğini, maddi durumlarının kötüye gitmesi üzerine kooperatif borçlarını ödemek için hissesini kızı ...’e satmak zorunda kaldığını, kızının satış parasını ödediğini, hisse devri nedeniyle tapunun davalı kızı adına tescil edildiğini, devirden sonra da kooperatifin aidatlarını ödediğini, kendisi ve eşinin de oturmasına izin verdiğini, davacıya olan borçlarını ödeyemeyecek durumda olduklarını belirterek davanın reddini savunmuştur.

2. Davalı ... cevap dilekçesinde; davalı ...’nin annesi olduğunu, babasının işlerinin kötü gitmesi nedeniyle ödeyemedikleri kooperatif aidatlarının kendisi tarafından ödendiği, daha sonra yine aidatların ödenmemesi üzerine kooperatifin davalı annesi hakkında üyelikten çıkarma kararı verdiğini, annesinin de borçların ödemesi karşılığı Kooperatif hissesini kendisine devrettiğini, kooperatif yönetim kurulu kararı ile üyeliğe kabul edildiğini, gidecek bir yerleri olmayan anne ve babasının taşınmazda oturmasına müsaade ettiğini, bu işlemde muvazaa bulunmadığını, davacı ile davalı arasında ekonomik ilişki olmasının mümkün bulunmadığını, davacının taşınmaz için 200.000,00 TL ödediğini iddia etse de, 2013 yılı itibarı ile kooperatif hisse değerinin 70.000,00-75.000,00 TL civarında olduğunu, davacının ekonomik durumunun bu parayı ödemeye müsait olmadığını, davalı annesine kendi anne ve babasından miras yoluyla kalan malvarlığı bulunduğundan aciz koşulunun oluşmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesince tensip tutanağı ile munzam zarar nedeniyle açılan dava tefrik edilmiş, 27.09.2019 tarihli ve 2018/525 Esas, 2019/408 Karar sayılı kararı ile; kooperatif üyeliğinin borçlu tarafından kızı ...'a devrinin bir tasarruf işlemi olduğu, takip dayanağı olan bononun düzenlenme tarihinin 06.12.2013 olduğu, kooperatif üyeliğinin davalı ...’e devrinin ise 01.07.2015 tarihinde gerçekleştiği, icra takibinin 17.10.2018 tarihinde başlatıldığı, borçlunun malvarlığının bulunmadığına dair haciz tutanağının geçici aciz vesikası niteliğinde olduğu, dolayısıyla 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun (2004 sayılı Kanun, İİK) 280. maddesindeki dava koşullarının gerçekleştiği, zira borçlunun üçüncü kişi konumundaki davalı ...’in annesi olduğu, üçüncü kişinin borçlunun aciz hâlini ve zarar verme kastını bilebilecek konumda olduğu, borçlunun 2015'deki devre karşın 2017 yılında yapılan tahsisden sonra tasarruf konusu evin su ve elektrik aboneliklerini de alarak daireyi kullanmaya devam ettiği gerekçesiyle; davanın kabulü ile Antalya ili, ... ilçesi, ... Mahallesi, 124 ada, 1 parsel, P blok zemin kat 1 numaralı bağımsız bölümün kooperatif üyelik hakkının davalı ... adına tahsisine, daha sonra bu bağımsız bölümün bir ferdileşmeyle 27.11.2017'de onun adına tesciline ilişkin tasarrufun iptaline ve davacı alacaklıya dava konusu bağımsız bölüm üzerinde icra dosyasındaki asıl alacak ve eklentilerini karşılayacak şekilde cebri icra yetkisi verilmesine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı ... vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin 11.06.2021 tarihli ve 2019/2225 Esas, 2021/1031 Karar sayılı kararıyla; davalılar arasında usul ve füru ilişkisi bulunduğundan kooperatif hisse devrine ilişkin tasarruf İİK'nın 278/3-1 maddesi uyarınca bağışlama hükmünde olup devir davacının alacağının doğumundan sonra gerçekleştiği için hisse devrine ilişkin tasarrufun iptali gerekir ise de; davalı ... tarafından, davacı ile davalı annesi arasındaki borç ilişkisinin muvazaalı olduğu iddia edildiğinden bu hususun da değerlendirilmesi gerektiği, davacının davalı borçlu ...’nin eşiyle arkadaş ve aile dostu olduğu, davalı borçlunun yapı kooperatifine eşi vasıtasıyla üye olduğu ve aidatların eşi tarafından ödendiği, her iki davalı arasında usul ve füru ilişkisi bulunmasından dolayı davalı ...'un anne ve babasının ekonomik durumlarının kötü ve borçlarını ödeyemez durumda olduğunu bilmesine rağmen, aynı şekilde borçlu ve eşinin aile dostu olan davacının da davalı borçlu ve eşinin ekonomik durumlarına vakıf olması gerektiği, davacının davalı borçlu ve eşinin ekonomik durumunu bilmesine ve davalı tarafın borçları nedeniyle kooperatifin tasfiyesi veya ferdileşme aşamasında üçüncü kişi alacaklılar tarafından kooperatif hissesine veya ferdileşme sonucu tapu kaydı oluşan taşınmaza haciz işlemi yapılması ihtimal dahilinde olmasına rağmen henüz tapu kaydı oluşmayan inşası bitmiş yapıya karşılık gelen kooperatif hissesini biriken ve ileride oluşacak kooperatif borçlarını satış bedelinden mahsup etmek suretiyle kooperatif onayı ile devralması gerekirken bu yolda herhangi bir işlem yapmadığı, bedelini tam olarak ödediği taşınmazı hiçbir zorunluluğu olmamasına rağmen bedelsiz olarak dört yıl süre ile borçlunun kullanıma bıraktığı, teminat olarak alınan bononun vade tarihi ile tapuda ferdileşme tarihlerinin birbirine çok yakın olduğu, bankadan satım bedeli olarak çekildiği iddia olunan para miktarı ile satım bedelinin birbiriyle uyumsuz olduğu, taşınmaz devir sözleşmesinde taraflarla herhangi bir şekilde menfaat ilişkisi bulunmayan tanık imzasının bulunmadığı, sözleşmeyi tanık olarak imzalayan ... ile ...'ın davalı borçlunun eşi ve oğlu olmasından dolayı davalı ...'un elinden geri alınması sonucunu doğuracak işlemden menfaatleri bulunduğu dikkate alındığında, davacının davalı borçludan gerçek bir alacağının olmadığı 06.12.2013 tarihli satış sözleşmesi ile aynı tarihli takibe dayanak bononun davalı üçüncü kişi ... aleyhine danışıklı düzenlendiği kanaatine ulaşıldığından davanın ön koşul yokluğundan reddine karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle; davalı ...’un istinaf isteminin kabulü ile mahkeme kararı kaldırılarak yeniden hüküm kurulmak suretiyle tasarrufun iptali davasının ön koşul yokluğu nedeniyle reddine karar verilmiştir.

V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

A. Bozma Kararı

1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;

"...1-Dava İİK’nun 277 ve devamı maddeleri gereğince açılmış tasarrufun iptali istemine ilişkindir.

İcra ve İflas Kanununun 277 ve izleyen maddelerinde düzenlenen tasarrufun iptali davalarında amaç, borçlunun haciz ya da iflasından önce yaptığı ve aslında geçerli olan bazı tasarrufların geçersiz ya da "iyiniyet kurallarına aykırılık" nedeniyle alacaklıya karşı sonuçsuz kalmasını ve dolayısıyla o mal üzerinden cebri icraya devamla alacağın tahsilini sağlamaktır. Bu özelliği nedeniyle iptal davasının dinlenebilmesi için, öncelikle davacının borçludaki alacağının gerçek olması, tasarrufta bulunan kişinin de gerçekten borçlu olması gerekir. Bu nedenle iptal davasında davalı 3.kişi aciz belgesine bağlanan alacağın gerçekte olmadığını savunabilir ve ispat edebilir.

Bölge Adliye Mahkemesince; borçlu ve eşinin aile dostu olan davacının davalı borçlu ve eşinin ekonomik durumlarına vakıf olması gerektiği, davacının davalı borçlu ve eşinin ekonomik durumunu bilmesine ve davalı tarafın borçları nedeniyle kooperatifin tasfiyesi veya ferdileşme aşamasında üçüncü kişi alacaklılar tarafından kooperatif hissesine veya ferdileşme sonucu tapu kaydı oluşan taşınmaza haciz işlemi yapılması ihtimal dahilinde olmasına rağmen, henüz tapu kaydı oluşmayan inşası bitmiş yapıya karşılık gelen kooperatif hissesini, biriken ve ileride oluşacak kooperatif borçlarını satış bedelinden mahsup etmek suretiyle kooperatif onayı ile devralması gerekirken, bu yolda herhangi bir işlem yapmadığı, bedelini tam olarak ödediği taşınmazı hiçbir zorunluluğu olmamasına rağmen bedelsiz olarak 4 yıl süre ile borçlunun kullanıma bıraktığı, davacı tarafından teminat olarak alınan bononun vade tarihi ile tapuda ferdileşme tarihlerinin birbirine çok yakın olduğu, bankadan satım bedeli olarak çekildiği iddia olanan para miktarı ile satım bedelinin uyumsuz olduğu dikkate alındığında, davacının davalı borçludan gerçek bir alacağı olmadığı, 06/12/2013 tarihli satış sözleşmesi ile aynı tarihli takibe dayanak bononun davalı üçüncü kişi ... aleyhine danışıklı düzenlendiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmişse de varılan sonuç, dosya kapsamı ve mevcut delil durumuna uygun düşmemektedir.

Davacının davalı borçlu ...’dan olan alacağına dair hakkında başlattığı Antalya 14.İcra Müdürlüğü’nün 2018/11573 esas sayılı dosyasında takip dayanağı olarak 06/12/2013 düzenleme ve 30/10/2017 vade tarihli 200.000,00 TL bedelli bono sunulduğu, takibin 17/10/2018 tarihinde başlatıldığı, ödeme emrinin 24/10/2018 tarihinde davalı borçluya dava konusu taşınmazda tebliğ edildiği, takibin itiraz edilmeden kesinleştiği ve 13/11/2018 tarihinde yine aynı dava konusu taşınmazda haciz yapıldığı, davacı ile davalı borçlunun ve eşinin aile dostu olduğu, davalı borçlu ve eşinin ekonomik olarak zor durumda bulunduğu için dava konusu taşınmazın(inşası bitmiş henüz tapusu olmayan kooperatif hissesi bulunan) davacıya devredilmesi konusunda senedin düzenlendiği 06/12/2013 tarihinde aralarında sözleşme düzenledikleri, bu sözleşmeye göre; hakkı satıcı ...’ye ait olan S.S.Avcılar Arsa ve Konut Kooperatifinin ... nolu konutu üyelik hak sonucu verilecek olan tapulu konutun 200.000,00 TL karşılığında davacı ...’e devri konusunda anlaştıkları, 200.000,00 TL’nin elden nakit teslim edildiği, satıcı ...’nin konutun tapusunu kooperatiften en geç 4 yıl içinde kooperatifin tüm borçları ödenmiş şekilde alacağı ve tapuyu alıcı ...’e devredeceği, satıcı ...’nin tapu çıkana kadar konutta oturmaya devam edeceği, alıcının da bu süreçte kira almayacağı, satıcının da bu süreçteki tüm kooperatif üyelik aidatlarını ödeyeceği, karşılığında 200.000,00 TL’lik bono alındığı belirtilmiş olup, davacı taraf dosyaya bonoya konu olan bu miktarın elden verildiğini ispat için sözleşmenin ve bononun düzenlendiği 06/12/2013 tarihinde Vakıfbank A.Ş. hesabından 310.500,00 TL para çektiğine dair dekont sunmuştur. Aynı gün bu miktar paranın kendisi tarafından çekildiği anlaşıldığından, artık bonoya konu 200.000,00 TL’nin sözleşme kapsamına göre davalı borçlu ...’a verilen para olduğunun ve böylece davacının icra takibine konu alacağının gerçek olduğunun kabulü gerekirken Bölge Adliye Mahkemesince yazılı olduğu üzere hüküm tesisi doğru görülmemiştir.

2-Tasarrufun iptali davalarının dinlenebilmesi için, davacının borçludaki alacağının gerçek olması, borçlu hakkındaki icra takibinin kesinleşmiş olması, iptali istenen tasarrufun takip konusu borçtan sonra yapılmış olması ve borçlu hakkında alınmış kesin veya geçici aciz belgesinin (...nun 277 md) bulunması gerekir. Bu ön koşulların bulunması halinde ise ...nun 278, 279 ve 280.maddelerinde yazılı iptal şartlarının bulunup bulunmadığı araştırılmalıdır. Özellikle ...nun 278.maddesinde akdin yapıldığı sırada kendi verdiği şeyin değerine göre borçlunun ivaz olarak pek aşağı bir fiyat kabul ettiği ve yasanın bağışlama hükmünde olarak iptale tâbi tuttuğu tasarrufların iptali gerektiğinden mahkemece ivazlar arasında fark bulunup bulunmadığı incelenmelidir. Aynı maddede sayılan akrabalık derecesi vs. araştırılmalıdır. Keza ...nun 280.maddesinde malvarlığı borçlarına yetmeyen bir borçlunun alacaklılarına zarar vermek kastıyla yaptığı tüm işlemler, borçlunun içinde bulunduğu mali durumu ve zarar verme kastının işlemin diğer tarafınca bilindiği veya bilinmesini gerektiren açık emarelerin bulunduğu hallerde tasarrufun iptal edileceği hususu düzenlendiğinden yapılan işlemde mal kaçırma kastı irdelenmelidir. Öte yandan ...nun 279.maddesinde de iptal nedenleri sayılmış olup bu maddede yazılan iptal nedenlerinin gerçekleşip gerçekleşmediği de takdir olunmalıdır.

Somut olayda, dava konusu edilen taşınmazın daha önce kooperatif hissesi olup, davalı borçlu ...’ın 01/07/2015 tarihinde bu kooperatif hissesini aktif ve pasifiyle birlikte davalı 3.kişi ...’a devrettiği, devrettikten sonra da kooperatif aidat borçlarının davalı ... tarafından ödendiği anlaşılmaktadır. Davalı ...’un, davalı borçlu ...’ın kızı olduğunun, 27/11/2017 tarihinde taşınmazın ferdileşmesinin ... adına yapılmasına rağmen taşınmazda davalı borçlu ...’ın oturmaya devam ettiğinin, davalı ... tarafından davalı borçlu ... aleyhine taşınmazdan tahliye ihtarnamesinin davacının icra takibini başlatmasından ve eldeki davanın açılmasından sonra 19/12/2018 tarihinde düzenlendiğinin anlaşılmasına göre, davalı 3.kişi ...’un İİK'nun 280/1 maddesi kapsamında borçlunun durumunu ve amacını bilebilecek kişilerden olduğu anlaşıldığından, tasarrufun 01/07/2015 tarihinde kooperatif hissesi devrine ilişkin olduğu gözetilerek bu tarih itibariyle taşınmazın değeri belirlenerek bu miktarla ve davacının alacak ve ferileriyle sınırlı olmak üzere davanın kabulü ile tasarrufun iptaline karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu üzere karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır..." gerekçesiyle karar bozulmuştur.

B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile önceki karar gerekçesi genişletilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.

VI. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davacı vekili; tasarrufun iptali davası için gerekli olan tüm koşullar gerçekleşmiş olmasına rağmen hatalı inceleme ve çelişkili gerekçe ile direnme kararı verildiğini ileri sürerek hükmün bozulmasına karar verilmesini talep etmiştir.

C. Uyuşmazlık

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; tasarrufun iptali davalarının dinlenebilmesi için, davacının borçludaki alacağının gerçek olmasına ilişkin koşulun somut olayda bulunup bulunmadığı, takip konusu alacağın muvazaalı olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre İİK’nın 280. maddesi uyarınca tasarrufun iptali koşullarının oluşup oluşmadığı noktasında toplanmaktadır.

D. Gerekçe

1. İlgili Hukuk

İcra ve İflas Kanunu'nun 277 vd. maddeleri

2. Değerlendirme

1. Uyuşmazlığın çözümü için konu ile ilgili kavramların ve yasal düzenlemelerin incelenmesinde fayda bulunmaktadır.

2. İcra ve İflas Kanunu'nun 277 vd. madderinde yer alan düzenlemeler karşısında tasarrufun iptali davası; “Borçlunun alacaklısını zarara uğratmak kastıyla mal varlığından çıkarmış olduğu, mal ve hakların veya bunların yerine geçen değerlerin tasarruftan zarar gören alacaklının alacağını elde etmesi amacıyla dava açarak tekrar borçlunun mal varlığına geçmesini sağlayan bir dava,” kısaca "borçlunun alacaklılarından mal kaçırmak için yaptığı tasarruflarını, alacaklının alacağı ile sınırlı olarak hükümsüzleştirmeye yönelik bir dava" şeklinde tanımlanabilir. İptal davasının amacı bir alacağı ödememek için, mal varlığını azaltıcı veya artışını önleyici nitelikte, borçlu tarafından yapılan bir taraflı hukuki işlemler ve fiillerle, borçlunun amacını bilen veya bilmesi gereken kişilerle yaptığı tüm hukuki işlemleri, alacaklının alacağı ile sınırlı olarak hükümsüz sayarak işlem konusu mal veya hakkı hâlen borçluya aitmiş gibi, cebrî icra yolu ile alacaklının alacağını almasına olanak sağlamaktır (Ali Güneren, İcra ve İflas Hukukunda Tasarrufun İptali Davaları, Ankara 2012, s: 39, 40).

3. İcra ve İflas Kanunu'nun 278, 279 ve 280. maddelerinde düzenlenen ve iptal davasının konusunu teşkil eden tasarruflar genel olarak üç grupta toplanmıştır. Bunlar; karşılıksız (ivazsız) yapılan tasarruflar, aciz hâlinde iken ve bundan ötürü yapılan tasarruflar ve olağan durumlarda borçlunun yapmayacağı işlemlerle mal varlığında eksiltme yaratan tasarruflardır. Ancak, bu maddelerde iptal edilebilecek bütün tasarruflar tahdidi olarak sayılmış değildir. Kanun iptale tâbi bazı tasarruflar için genel bir tanımlama yaparak hangi tasarrufların iptale tâbi olduğu hususunun tayinini hâkimin takdirine bırakmıştır ( 2004 sayılı Kanun md. 281). Dava dilekçesinde İİK'nın 278, 279 ve 280. maddelerinden hangisine istinaden iptal istendiğinin belirtilmesi de zorunlu değildir. Hatta bu maddelerden biri gösterilmiş olsa bile mahkeme bununla bağlı olmayıp, diğer maddelerden birine dayanarak iptal kararı verebilir. Bu ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 25.11.1987 tarihli ve 1987/15-381 Esas, 1987/ 873 Karar; 14.01.2020 tarihli ve 2019/17-16 Esas, 2020/7 Karar sayılı kararında da açıklanmıştır.

4. Tasarrufun iptali davasının dinlenebilmesi için 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 114. maddesinde düzenlenen ve bütün davalar için geçerlilik taşıyan genel dava şartları yanında bir takım özel dava şartlarının varlığı da aranmaktadır. HMK'nın 114/2. maddesinde "Diğer kanunlarda yer alan dava şartlarına ilişkin hükümler saklıdır." denilmek suretiyle bazı münferit davalarda özel bir takım dava şartlarının öngörüldüğü kanuni düzenlemelerin varlığına da işaret edilmiştir. Açılan tasarrufun iptali davasında taraf oluşumu gerçekleşmişse, hâkim, öncelikle, dava koşullarının (şartları) varlığını kendiliğinden inceler. Çünkü, iptal davasının esasına girilebilmesi için dava koşullarının bulunması gerekir. İlk önce, mahkemeye ilişkin dava koşulları, sonra taraflara ilişkin dava koşulları, dava süresinde açılmışsa son olarak dava konusuna ilişkin dava koşulları ve iptal davasına özgü dava koşulları incelenir. Dava koşullarından birisi yoksa mahkemece davanın esasına girilmeden davanın dava şartı yokluğu nedeniyle reddine karar verilir. İptal davasına özgü dava şartları ise, davacının davalı borçluda gerçek bir alacağının bulunması, borçlu hakkında yapılan icra takibinin kesinleşmiş olması, iptal konusu tasarrufun borcun doğumundan sonra yapılmış olması ve borçlu hakkında alınmış bir aciz belgesinin bulunmasıdır. Ne var ki, kesin veya geçici aciz belgesinin varlığı davanın ön koşulu ise de, bunun davanın açılmasından önce alınması zorunlu değildir. Davanın açılmasından sonra alınabileceği gibi temyiz aşamasında ve hatta bozmadan sonra bile alınıp ibraz edilmesi yeterli olur.

5. Yukarıda sayılan bu koşullardan alacaklının borçluda gerçek bir alacağının olması koşulunun irdelenmesi, somut olayın çözümünde önem taşımaktadır.

6. Tasarrufun iptali davalarında amaç, borçlunun haciz yada iflasından önce yaptığı ve aslında geçerli olan bazı tasarrufların geçersiz ya da iyiniyet kurallarına aykırılık nedeniyle alacaklıya karşı sonuçsuz kalmasını ve dolayısıyla o mal üzerinden cebri icraya devamla alacağın tahsilini sağlamaktır. Görüldüğü üzere, iptal davası hukuki niteliği itibariyle, dava konusu malın aynına ilişkin olmayıp, şahsi bir davadır. Bunun doğal sonucu olarak da, dava ve tasarrufa konu mal, devir alanın mal varlığından çıkartılarak borçlunun mal varlığına iade edilmez. Sadece alacaklıya malın bedelinden alacağını alma imkânı sağlar. Bu davada, Kanun'un 277 ve devamı maddelerinde öngörüldüğü gibi borçlunun mevcudunu azaltmaya yönelik tasarrufları iptal ettirilerek, 283. maddesi hükmüne göre de, davanın konusu taşınmaz mal olduğu takdirde, davalı üçüncü şahıs üzerindeki kaydın düzeltilmesine gerek olmadan bu taşınmazın haciz ve satışı istenebilir. Bir başka anlatımla bu dava alacaklıya borçlunun mal kaçırma amacıyla yaptığı tasarrufla ilgili mal üzerinde alacak miktarı ile sınırlı olmak üzere alacağın tahsilini sağlama yetkisini verir. Bu özelliklerin doğal sonucu olarak davanın görülebilirlik şartlarından birisi alacağın varlığı diğer söyleyişle tasarrufta bulunan kişinin borçlu olması, bir diğeri de alacağın aciz vesikasına bağlanmış olmasıdır. Bu özelliği nedeniyle aciz nedenine dayalı tasarrufun iptali davasında davalı üçüncü kişi aciz belgesine dayanan alacağın gerçekte olmadığını iddia ve ispat edebilir. Zira dava şartlarından birisi de tasarrufta bulunan kişinin borçlu olması gereğidir. Eğer tasarrufta bulunanın alacaklıya gerçek bir borcu olmadığı iddia ediliyorsa, bu durumda tasarruf sahibinin öncelikle borçlu sıfatı çözümlenmelidir. Bu nedenledir ki, üçüncü kişi davalının, borcun gerçek olmadığı iddiası ve muvazaanın varlığı yönündeki savunmasının mahkemece öncelikle araştırılmasında zorunluluk vardır. Aksi takdirde, takip alacaklısıyla anlaşarak veya nasıl olsa kendisinin borca batık olması nedeniyle gerekli çabayı göstermeyerek icra takibine itiraz etmeyen, itiraz üzerine durması söz konusu olmayan kambiyo senetlerine dayalı takibe karşı menfi tespit davası açmayan takip borçlusunun bu davranışı karşısında borçludan mal edinen üçüncü kişilerin yargı eliyle zarara uğratılması söz konusu olur ki, bunun kabulüne olanak yoktur. Hatta tasarrufta bulunurken borçlu olmayan kötüniyetli kişilerin malvarlığındaki bir unsuru iyiniyetli üçüncü kişilere devrettikten sonra hileli işbirliği hâlinde olduğu kimselere eski tarihli borç senedi vererek elinden çıkardığı malları iptal davası yoluyla dolaylı olarak geri alması dahi imkân dahiline sokulabilir. Elbette ki bunlar kanunun amaçladığı durumlar değildir. Tasarrufun iptali davalarında alacaklıya alacağını tahsil olanağı sağlanırken bu alacaklının alacağının şeklen varlığının değil, gerçekliğinin amaçlandığını göz ardı etmemek gerekir. Nitekim yukarıda açıklanan bu ilkeler Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 19.06.2002 tarihli ve 2002/15-495 Esas, 2002/528 Karar; 14.04.2004 tarihli ve 2004/15-182 Esas, 2004/220 Karar; 13.10.2010 tarihli ve 2010/17-398 Esas, 2010/497 Karar; 29.02.2012 tarihli ve 2012/17-49 Esas, 2012/114 Karar ve 23.10.2023 tarihli ve 2013/17-224 Esas, 2013/1478 Karar sayılı kararlarında da benimsenmiştir. Sonuç olarak tasarrufun iptali davasının görülebilirlik şartlarından biri olan “alacağın varlığının gerçek olması” hususunun araştırılmasında zorunluluk bulunmaktadır.

7. Yukarıda açıklanan bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacının 17.10.2018 tarihinde başlamış olduğu icra takibinin dayanağı olarak icra dosyasına 06.12.2013 düzenleme ve 30.10.2017 vade tarihli 200.000,00 TL bedelli bonoyu sunduğu, ödeme emrinin 24.10.2018 tarihinde davalı borçluya dava konusu taşınmazda tebliğ edildiği, takibin itiraz edilmeden kesinleştiği, 13.11.2018 tarihinde yine aynı dava konusu taşınmazda haciz yapıldığı, davacı ile davalı borçlu ve eşinin aile dostu olduğu, davalı ...'in de davalı borçlunun kızı olduğu, takibe dayanak senedin 06.12.2013 tarihli satış sözleşmesi gereğince verildiğinin iddia edildiği hususlarında bir uyuşmazlık bulunmamaktadır.

8. Bölge Adliye Mahkemesince; borçlu ve eşinin aile dostu olan davacının davalı borçlu ve eşinin ekonomik durumlarına vakıf olması gerektiği, İİK'nın 280. maddesindeki koşullar gerçekleşmiş ise de davacının bedelini tam olarak ödediği taşınmazı hiçbir zorunluluğu olmamasına rağmen bedelsiz olarak dört yıl süre ile borçlunun kullanıma bıraktığı, davacı tarafından teminat olarak alınan bononun vade tarihi ile tapuda ferdileşme tarihlerinin birbirine çok yakın olduğu, bankadan satım bedeli olarak çekildiği iddia olanan para miktarı ile satım bedelinin uyumsuz olduğu satış sözleşmesi ile aynı tarihli takibe dayanak bononun davalı üçüncü kişi ... aleyhine danışıklı düzenlendiği sonucuna varılmıştır.

9. Dosya kapsamında yer alan 06.12.2013 tarihli satış sözleşmesine göre; davacı ile davalı ...'nin, S.S. Avcılar Arsa ve Konut Kooperatifinde ... No.lu konutta davalı Emineye ait üyelik hakkı ve ferdileşme sonucu oluşacak tapunun 200.000,00 TL karşılığında davacıya devri konusunda anlaştıkları, bedelin elden nakit teslim edildiği, satıcı ...’nin konutun tapusunu kooperatiften en geç dört yıl içinde kooperatifin tüm borçları ödenmiş şekilde alacağı ve tapuyu alıcı davacıya devredeceği, satıcı ...’nin tapu çıkana kadar konutta oturmaya devam edeceği, alıcının bu süreçte kira almayacağı, satıcının da bu süreçteki tüm kooperatif üyelik aidatlarını ödeyeceği, karşılığında 200.000,00 TL’lik bono alındığı belirtilmiştir. Mahkemece dinlenen sözleşme tanıkları borçlunun beyanı ile uyumlu olarak satış sözleşmesi ve bononun huzurlarında düzenlendiğini, bedelin davacı yanca ödendiğini, imzaların kendilerine ait olduğunu doğrulamışlardır. Öte yandan davacı taraf bonoya konu olan tutarın elden ödendiğini ispat için sözleşme ve bononun düzenlendiği 06.12.2013 tarihinde banka hesabından satış bedelinin üstünde 310.500,00 TL para çekildiğine dair dekont sunmuştur. Bu durumda aynı gün bu miktar paranın davacı tarafından çekildiği anlaşıldığından, artık bonoya konu 200.000,00 TL’nin sözleşme kapsamına göre davalı borçlu ...’a verilen para olduğu ve böylece davacının icra takibine konu alacağının gerçek olduğunun kabulü gerekmektedir. Dolayısıyla, davalı üçüncü kişinin bonoya dayalı alacağın muvazaalı olduğu yönündeki iddiasını kanıtlayamadığı, tasarrufun iptali davasının görülebilirlik şartlarından biri olan “alacağın varlığının gerçek olması” hususunun eldeki davada gerçekleştiği kabul edilmelidir.

10. İcra ve İflas Kanunu'nun 280/1. maddesinde; malvarlığı borçlarına yetmeyen borçlunun alacaklılarına zarar verme kastıyla yaptığı tüm işlemler, borçlunun içinde bulunduğu malî durumun ve zarar verme kastının, işlemin diğer tarafınca bilindiği veya bilinmesini gerektiren açık emarelerin bulunduğu hâllerde iptal edilebileceği, işlemin gerçekleştiği tarihten itibaren beş yıl içinde borçlu aleyhine haciz veya iflas yoluyla takipte bulunulmuş olmasını, üçüncü kişinin borçlunun karı veya kocası, usul veya füruu ile üçüncü dereceye kadar kan veya sıhri hısımı, evlat edineni veya evlatlığı ise borçlunun durumunu bildiğinin kabul olunacağı, bunun hilafını üçüncü kişinin ancak 279. maddenin son fıkrasında yazılı "Bu tasarruflardan istifade eden kimse borçlunun hal ve vaziyetini bilmediğini ispat eylerse iptal davası dinlenmez." hükmüne göre ispat edebileceği düzenlenmiştir.

11. Somut olayda, dava konusu edilen taşınmazın daha önce kooperatif hissesi olup, davalı borçlu ...’ın kooperatif üyeliğinden çıkarma kararı kesinleşmeden 01.07.2015 tarihinde kooperatif hissesini aktif ve pasifiyle birlikte davalı üçüncü kişi ...’a devrettiği, devirrden sonra da aidat borçlarının davalı ... tarafından ödendiği, 27.11.2017 tarihinde ferdileşme sonucunda ... adına tescil edilmesine rağmen taşınmazda davalı borçlunun 2017 yılındaki tahsisten de sonra evin elektrik ve su aboneliklerini üzerine alarak oturmaya devam ettiği, davalı ... tarafından davalı borçlu ... aleyhine taşınmazdan tahliyesi için ihtarname gönderilmiş ise de ihtarın icra takibi başlatıldıktan ve eldeki dava açıldıktan sonra 19.12.2018 tarihinde çekildiği gibi davalı ... İİK'nın 280/1 maddesi kapsamında borçlunun durumunu ve amacını bilebilecek kişilerdendir. Dolayısıyla 01.07.2015 tarihinde kooperatif hissesi devrine ilişkin tasarruf tarihi itibariyle taşınmazın değeri belirlenerek bu miktarla ve davacının alacak ve ferileriyle sınırlı olmak üzere davanın kabulü ile tasarrufun iptaline karar verilmesi gerekmektedir.

12. Hâl böyle olunca Bölge Adliye Mahkemesince önceki kararda direnilmesi doğru olmadığından, hükmün Özel Daire bozma kararında belirtilen nedenlerle bozulması gerekmiştir.

VII. KARAR

Açıklanan sebeplerle,

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Kanun’un 371. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Dosyanın 6100 sayılı Kanun'un 373. maddesinin 2. fıkrası uyarınca kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

19.02.2025 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.

Kaynak:https://www.hukukihaber.net/hukuk-genel-kurulunun-20231157-e-202572-k-sayili-karari