Hukuk Genel Kurulu'nun 2023/1141 E., 2025/395 K. sayılı kararı
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 25.06.2025 tarihli, 2023/1141 E., 2025/395 K. sayılı kararı
T.C.
Yargıtay
Hukuk Genel Kurulu
2023/1141 E., 2025/395 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2022/3718 E., 2023/1333 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 10.11.2022 tarihli ve
2022/6862 Esas, 2022/9085 Karar sayılı BOZMA kararı
Taraflar arasında birleştirilerek görülen boşanma davalarından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince her iki davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararın taraf vekillerince istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince davacı-birleşen davalı tarafın istinaf başvurusunun esastan reddine, davalı-birleşen davacı tarafın istinaf başvurunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılması suretiyle yeniden esas hakkında hüküm kurulmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı davacı-birleşen davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. ASIL DAVA
1. Davacı vekili dava dilekçesinde; tarafların 17.10.2019 tarihinde görücü usulü ile evlendiklerini, ortak çocuklarının bulunmadığını, ilk günden itibaren davalının aileler arasında dedikodu yaptığını, kadın eş ve ailesi tarafından müvekkilinin annesinin namusuna yönelik sözler söylendiğini, şiddet içerikli davranışlar sergilediğini, 2020 yılı Haziran ayında eşlerin ailelerinin yaşadığı Kahramanmaraş’a gittiklerinde davalının kayınvalidesine aile bireyleri önünde defalarca "sen orospusun, sen kendine koca arıyorsun, senin canın erkek istiyor" şeklinde hakaret ettiğini, davacının bu davranışları nedeni ile eşler arasında olması gereken sevgi ve saygının oluşmadığını ileri sürerek tarafların boşanmalarına karar verilmesini talep etmiştir.
2. Davalı vekili asıl davaya sunduğu cevap dilekçesinde; tüm iddiaları inkârla, erkeğin eşini evi terk etmesi yönünde tehdit ettiğini, bu yönde müvekkiline psikolojik baskı uyguladığını, eşini isteği dışında babasının evine gönderdiğini belirterek davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
II. BİRLEŞEN DAVA
1. Davalı-birleşen davacı vekili dava dilekçesinde; tarafların 17.10.2019 tarihinde evlendiklerini, evliliğin ilk gününden itibaren taraflar arasında geçimsizlik yaşandığını, erkeğin birlik görevlerini yerine getirmediğini, müvekkilini eve kilitlediğini, güven sarsıcı davranışlarda bulunduğunu, 11.07.2020 tarihinde eşine otobüs bileti alarak ve yanına cep harçlığı dahi vermeyerek zorla babasının evine gönderdiğini ileri sürerek tarafların boşanmalarına, müvekkili yararına 3.000,00 TL tedbir-yoksulluk nafakası ile 50.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
2. Davacı-birleşen davalı vekili birleşen davaya sunduğu cevap dilekçesinde; tüm iddiaları inkârla, karşı tarafın kusurlu davranışları nedeniyle evlilik birliğinin temelinden sarsıldığını belirterek birleşen davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 14.12.2021 tarihli ve 2020/439 Esas, 2021/959 Karar sayılı kararı ile; tarafların 17.10.2019 tarihinde evlendikleri, ortak çocuklarının bulunmadığı, tanık beyanlarına göre kadının yaşanan tartışmalarda kayınvalidesine yönelik "orospu, koca arıyorsun" şeklinde ve çok daha ağır küfür içerikli sözlerle hakaret ettiği, buna karşılık erkeğin de gerekli maddi imkânı sağlamadan eşinin müşterek haneden ayrılmasını istediği, boşanmaya sebep olan olaylarda kadının ağır erkeğin ise az kusurlu olduğu gerekçesiyle her iki davanın da kabulüne, tarafların boşanmalarına, kadın eş yararına 600,00,00 TL tedbir nafakası ödenmesine, ne var ki ağır kusuru nedeniyle kadının tazminat ve nafaka taleplerinin reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekillerince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 21.04.2022 tarihli ve 2022/949 Esas, 2022/1550 Karar sayılı kararı ile; erkeğin istinaf başvurusunun reddine, kadının istinaf talebinin kabulü ile gerçekleşen olaylara göre eşlerin boşanmaya sebep olan olaylarda eşit kusurlu oldukları, böyle olunca yoksulluk nafakası şartlarının gerçekleştiği anlaşılan kadının nafaka talebinin reddedilmesinin hatalı olduğu gerekçesiyle, kadın yararına 15.000,00 TL toptan yoksulluk nafakası ödenmesine karar verilmiştir.
V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekillerince temyiz isteminde bulunulmuştur.
2. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin ilam başlığında tarih ve sayısı belirtilen kararı ile "...1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, davalı-davacı kadının tüm, davacı-davalı erkeğin ise aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.
2-Tüm dosya kapsamı bir bütün olarak değerlendirildiğinde; davalı-davacı kadının, eşinin annesine süregelen şekilde ağır biçimde hakaret ettiği sabit olup, mahkemece davalı-davacı erkeğe yüklenen vakıanın da davalı-davacı kadının bu kusuruna karşı tepkisel nitelikte olduğunun kabulü gerektiğinden erkeğe kusur olarak yüklenilmesi doğru görülmemiştir. Bu nedenle evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına sebep olan olaylarda davalı-davacı kadının tam kusurlu olduğunun kabulü ile tam kusurlu kadın tarafından açılan birleşen davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmeler ile yazılı şekilde kusur belirlemesi yapılması ve birleşen davanın kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
3-Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan mali gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir (TMK m. 175). Tam kusurlu kadın yararına yoksulluk nafakası takdir edilemez. O hâlde, kadının yoksulluk nafakası talebinin reddi gerekirken, yazılı şekilde kabulü doğru bulunmamış, bozmayı gerektirmiştir..." gerekçesiyle karar bozulmuştur.
B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
Bölge Adliye Mahkemesinin ilâm başlığında tarih ve sayısı belirtilen kararı ile önceki kararda yer alan gerekçenin yanında; her ne kadar Yargıtay bozma ilâmında kocaya yüklenen vakıanın "kadının, eşinin annesine süregelen şekilde ağır biçimde ettiği hakaretlere tepki niteliğinde davranış" olduğu gerekçesiyle bu kusurlu davranışın erkeğe yüklenilmesinin doğru olmadığı belirtilmiş ise de, tepki niteliğinde olduğu belirtilen eylemin "erkeğin kadını otobüse bindirip, babasının evine göndermek" şeklinde gerçekleştiği dikkate alındığında bu davranışın gerçekte kadına yönelik şiddet içerdiği ve dolayısıyla erkeğin şiddet içerikli bu eyleminin "tepkisel nitelikte olduğu" kabul edilerek meşrulaştırılmasının doğru olmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Direnme kararına karşı süresi içinde davacı-birleşen davalı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davacı-birleşen davalı vekili temyiz dilekçesinde; boşanmaya sebep olan olaylarda kadın eşin tam kusurlu olduğunu ileri sürerek, Yargıtay bozma ilâmı doğrultusunda hükmün bozulmasına karar verilmesini talep etmiştir.
C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; Türk Medeni Kanunu’nun 166/1-2 maddeleri uyarınca tarafların boşanmalarına karar verilen eldeki davada; boşanmaya sebep olan olaylarda kadın eşin tam kusurlu olup olmadığı, burada varılacak sonuca göre birleşen boşanma davasının reddinin gerekip gerekmediği ve kadın eş yararına aynı Kanun’un 175 ve 176. maddelerinde yazılı yoksulluk nafakası koşullarının oluşup oluşmadığı noktasında toplanmaktadır.
D. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
Türk Medeni Kanunu'nun (4721 sayılı Kanun) 166 ve 174. maddeleri.
2. Değerlendirme
1. Uyuşmazlığın çözümü bakımından ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar görülmektedir.
2. Bilindiği üzere 4721 sayılı Kanun'un "Evlilik birliğinin sarsılması" başlıklı 166. maddesinin 1 ve 2. fıkraları;
"Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir.
Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir" hükmünü taşımaktadır.
3. Genel boşanma sebeplerini düzenleyen ve yukarıya alınan madde hükmü, somutlaştırılmamış veya ayrıntıları ile belirtilmemiş olması nedeniyle evlilik birliğinin sarsılıp sarsılmadığı noktasında hâkime çok geniş takdir hakkı tanımıştır.
4. Söz konusu hüküm uyarınca evlilik birliği, eşler arasında ortak hayatı çekilmez duruma sokacak derecede temelinden sarsılmış olduğu takdirde, eşlerden her biri kural olarak boşanma davası açabilir ise de, Yargıtay içtihatları uyarınca bu hüküm tam kusurlu eşin dava açamayacağı şeklinde yorumlanmaktadır. Çünkü tam kusurlu eşin boşanma davası açması tek taraflı irade ile sistemimize aykırı bir boşanma olgusunu ortaya çıkarır. Boşanmayı elde etmek isteyen kişi karşı tarafın hiçbir eylem ve davranışı söz konusu olmadan, evlilik birliğini, devamı beklenmeyecek derecede temelinden sarsar, sonra da mademki "birlik artık sarsılmıştır" diyerek boşanma doğrultusunda hüküm kurulmasını talep edebilir. Böyle bir düşünce, kimsenin kendi eylemine ve tamamen kendi kusuruna dayanarak bir hak elde edemeyeceği yönündeki temel hukuk ilkesine aykırı düşer (4721 sayılı Kanun md. 2). Nitekim benzer ilkeye Hukuk Genel Kurulu'nun 04.12.2015 tarihli ve 2014/2-594 Esas, 2015/2795 Karar sayılı kararında da değinilmiştir. Bu durumda kusur ilkesine göre genel sebeple (4721 sayılı Kanun md. 166/1) boşanmaya karar verebilmek için davalının az da olsa kusurlu olması gerekir.
5. Boşanma davalarında temyiz incelemesi aşamasının daha sağlıklı yürütülebilmesi amacıyla; her bir davada verilecek olan boşanma kararı, ferileri ve boşanmanın mali sonuçları yönünden yapılacak denetlemeye uygun şekilde, tarafların boşanmaya sebep olan olaylarda gerçekleşen kusurlu davranışları belirtildikten sonra eşlerin kusurluluk durumlarını ise "kusursuz, az kusurlu, eşit kusurlu, ağır kusurlu veya tam kusurlu eş" şeklinde belirlenmesi gerekmektedir. Yargıtay 03.07.1978 tarihli, 5/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararıyla da "kimin daha fazla kusurlu olduğunu tayin hususunda önceden bir ölçü konulamayacağına ve bu hususta bir içtihadı birleştirmeye gidilemeyeceğine" karar vererek her bir boşanma davasında tarafların kusurluluk durumlarının kendine özgü ve o evliliğe münhasır olduğunu kabul etmiştir.
6. Evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı iddiasıyla boşanmayı isteyebilmek için tamamen kusursuz, az kusurlu veya eşit kusurlu (4721 sayılı Kanun md. 166/1) olmaya gerek olmayıp, ağır kusurlu tarafın dahi (4721 sayılı Kanun md. 166/2) dava hakkı vardır. Maddenin 2. fıkrası uyarınca boşanmaya karar verilebilmesi için davalının az da olsa kusurunun varlığı ve bunun belirlenmesi kaçınılmazdır. Tarafların 4721 sayılı Kanun'un 166/2. maddesine göre boşanmalarına karar verilirken dikkat edilmesi gereken husus; az kusurlu durumda olan davalı eşin açılan davaya itiraz hakkı olduğudur. Böyle bir durumda hâkim "ileri sürülen itirazın, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğuna ve ayrıca evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmadığı" kanaatine vardığı takdirde boşanmaya karar verilebilir.
7. Eldeki davaya gelince; tarafların 17.10.2019 tarihinde evlendikleri, ortak çocuklarının bulunmadığı, tanık beyanlarına göre kadının yaşanan tartışmalarda kayınvalidesine yönelik "orospu, koca arıyorsun" şeklinde ve çok daha ağır küfür içerikli sözlerle hakaret ettiği, buna karşılık erkeğin de gerekli maddi imkânı sağlamadan eşinin müşterek haneden ayrılmasını istediği anlaşılmıştır. Gerçekleşen olaylara göre İlk Derece Mahkemesi boşanmaya sebep olan olaylarda kadın eşin ağır kusurlu olduğunu, Bölge Adliye Mahkemesi ise tarafların eşit kusurlu davranışları ile evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına yol açtığını kabul etmiştir. Hükmün temyiz edilmesi üzerine Özel Daire, kadının "eşinin annesine süregelen şekilde ağır biçimde hakaret ettiği sabit olup, mahkemece erkeğe yüklenen vakıanın da kadının bu kusuruna karşı tepkisel nitelikte olduğu" gerekçesiyle erkeğe kusur yüklenemeyeceği, boşanmaya sebep olan olaylarda kadının tam kusurlu olduğu, böyle olunca birleşen boşanma davasının reddi gerektiğini belirterek kararı bozmuştur. Bölge Adliye Mahkemesince verilen direnme kararında ise tepki niteliğinde olduğu belirtilen eylemin "erkeğin kadını otobüse bindirip, babasının evine göndermek" şeklinde gerçekleştiği dikkate alındığında bu davranışın gerçekte kadına yönelik şiddet içerdiği gerekçesine yer vermiştir.
8. Dosya kapsamı bir bütün olarak diğerlendirildiğinde; taraf görücü usulü ile 17.10.2019 tarihinde evlendiği ve erkeğin ... olarak görev yaptığı Samsun ilinde yaşamaya başladıkları, tanık olarak dinlenen erkeğin annesi ..., ablası ... ve eşi ...'ın evlilik birliği hakkında "tarafların Samsun'da yaşamaları nedeniyle orada olan olaylara bizzat şahit olmadıkları, henüz bir haftalık evliyken ...'e ait evde ... ile kayın valide ... arasında tartışma çıktığı, ...'in kayın validesine -orospu, sen ... arıyorsun- dediği, sandalye fırlattığı, bu olay sonrasında evliliğin devam ettiği, eşlerin Samsun'a gittikleri, 2020 yılı haziran ayında tekrar izne geldiklerinde kayın valide ile gelin arasında yine tartışma çıktığı, bu tartışmada da ...'in kayın validesine aynı küfürleri söyledi" şeklinde bizzat görgüye dayalı ifade verdikleri, bu anlatımların aksini kanıtlar nitelikte dosyada delil bulunmadığı anlaşılmıştır. Eşlerin izni bittikten sonra yeniden Samsun'a dönmüşler, 11.07.2020 tarihinde erkek eş tarafından alınan otobüs bileti ile kadın Samsun'dan Kahramanmaraş'a ailesinin yanına gönderilmiştir. Gece tek başına otobüse bindirilen kadın eş, yaklaşık 23.00 sularında babasını, amcasını ve dayısını arayarak "... beni evden kovuyor, otobüse bindirdi, eve gönderdi, hiç param yok, karnım da aç, su alacak bile param yok" dediği, kadının dayısı olan ... olayla ilgili olarak dinlenen diğer tanıklar anne ..., baba ... ve amca ...'ın beyanları ile uyumlu şekilde "...'e telefonu hostese vermesini söylediği, otobüs şoförüyle konuştuğu, ...'in ihtiyacının böylece karşılandığı, sonrasında annesi ile birlikte sabaha karşı otogara gidip ...'i aldıkları" şeklinde beyanda bulunmuştur. Eşler bu ayrılık sonrasında bir araya gelmemişlerdir.
9. Gerçekleşen olaylara göre kayın validesine süregelen şekilde ağır hakaret eden kadının bu kusurlu davranışı karşısında, erkeğin kadını otobüse bindirip ailesinin evine göndermesinin tepki niteliğinde davranış olduğu ve erkeğe kusur olarak yüklenemeyeceği kabul edilmelidir. Boşanmaya sebep olan olaylarda davalı-birleşen davacı kadın eş tam kusurludur. Böyle olunca somut olayda birleşen davanın reddine karar verilmelidir.
10. Diğer yandan 4721 sayılı Kanun'un 175/1. maddesi "Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan malî gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir. Nafaka yükümlüsünün kusuru aranmaz" hükmünü taşımaktadır. Görüldüğü üzere Kanun koyucu; boşanma nedeniyle yoksulluğa düşeceği anlaşılan taraf yararına nafaka ödenmesine karar verilebilmesi için boşanmaya sebep olan olaylarda en azından eşit kusurlu olma şartını aramıştır. Dolayısıyla boşanmaya sebep olan olaylarda ağır veya tam kusurlu olduğu tespit edilen eş yararına yoksulluk nafakası ödenmesine karar verilemez.
11. Hâl böyle olunca Bölge Adliye Mahkemesince tarafların eşit kusurlu olduğunun kabulü ile dosya kapsamına uygun düşmeyen bu kusur belirlemesine bağlı olarak kadın yararına nafaka ödenmesine dair verilen direnme kararının bozulması gerekmiştir.
12. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; taraf ailelerinin köy komşusu oldukları, nüfus kayıtlarına göre 28.07.20** doğumlu kadın ile 10.06.19** doğumlu erkeğin ailelerin isteği ile 17.10.2019 tarihinde evlendikleri, ... olan erkeğin eşi ile birlikte o tarihte görev yaptığı Samsun'a giderek burada yaşamaya başladıkları, eşlerin Samsun'da birlikte geçirdiği on aylık döneme ilişkin tanıkların bilgi sahibi olmadıkları, somut olayda kadın eşin kayın validesine hitaben sarf ettiği sözlerin şüphesiz ki evlilik birliğini sarsan ve birliğin devamını imkânsız kılar nitelikte olduğu, ne var ki tarafların Kahramanmaraş'ta yaşanan bu olay sonrasında birlikte Samsun'a döndükleri ve aradan bir süre geçtikten sonra dosya kapsamı itibariyle sebebin anlaşılmadığı bir nedenle 11.07.2020 tarihinde gece geç saatte erkeğin eşini Bafra'dan otobüse bindirerek kadının Pazarcık'ta yaşayan ailesinin yanına gönderdiği, yanında su alacak parası dahi olmayan kadının gece saatlerinde ailesini arayarak yardım istediği, yolda geçen zaman içerisindeki ihtiyaçlarının otobüs şirketi çalışanlarınca karşılandığı ve sabah saatlerinde kadının ailesine teslim edildiği, sebebi her ne olursa olsun henüz on dokuz yaşında olan ve ev hanımı olması nedeniyle gelirinin bulunmadığı anlaşılan genç bir kadının bu şekilde baba evine gönderilmesinin Türk toplum yapısına uygun bir davranış olmadığı gibi gerçekten de ekonomik ve psikolojik şiddet içerir nitelikte olduğu, gerçekleşen olaylar ve karşılıklı açılan boşanma davaları gözetildiğinde taraflar arasındaki evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı hususunda tereddüt bulunmadığı ancak boşanmaya sebep olan olaylarda aynen İlk Derece Mahkemesince kabul edildiği üzere kadının ağır buna karşılık erkeğin az kusurlu olduğu, erkeğin izni nedeniyle tarafların Kahramanmaraş'ta olduğu anda yaşandığı anlaşılan kavga sonrasında eşini Pazarcık'ta ailesinin yanına bırakma ihtimali varken birlikte Samsun'a gittikten kısa bir süre sonra gece saatinde ve zaruri ihtiyaçlarını karşılaması için dahi para vermeksizin otobüse bindirmesinin tepki niteliğinde davranış olarak kabul edilmesinin mümkün olmadığı, birleşen boşanma davası yönünden 4721 sayılı Kanun'un 166/2. maddesi şartlarının oluştuğu, böyle olunca direnme kararının açıklanan bu değişik gerekçe ile bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de; bu görüş, yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
13. O hâlde, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
14. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
VII. KARAR
Açıklanan sebeple;
Davacı-birleşen davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında açıklanan gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Kanun'un 371. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Dosyanın 6100 sayılı Kanun'un 373. maddesinin 2. fıkrası uyarınca kararı veren Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesine gönderilmesine,
25.06.2025 tarihinde oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.
"K A R Ş I O Y"
1. Bölge Adliye Mahkemesi ile Özel Daire arasındaki temel uyuşmazlık boşanmaya sebep olan olaylarda davacı-birleşen davalı erkekten kaynaklanan kusurlu bir davranışının olup olmadığı, burada varılacak sonuca göre birleşen boşanma davasının kabulünün gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
2. İlk Derece Mahkemesince verilen 14.12.2021 tarihli kararda; tarafların 17.10.2019 tarihinde evlendikleri, ortak çocuklarının bulunmadığı, tanık beyanlarına göre kadının yaşanan tartışmalarda kayınvalidesine yönelik "orospu, koca arıyorsun" şeklinde ve çok daha ağır küfür içerikli sözlerle hakaret ettiği, buna karşılık erkeğin de gerekli maddi imkânı sağlamadan eşinin müşterek haneden ayrılmasını istediği, boşanmaya sebep olan olaylarda kadının ağır erkeğin ise az kusurlu olduğu gerekçesiyle her iki davanın da kabulüne karar verilmiştir.
3. Bölge Adliye Mahkemesince yapılan yargılamada ise, İlk Derece Mahkemesince gerçekleştiği kabul edilen olaylara göre boşanmaya sebep olan olaylarda tarafların eşit kusurlu oldukları, böyle olunca yoksulluk nafakası şartlarının gerçekleştiği anlaşılan kadının nafaka talebinin reddedilmesinin hatalı olduğu gerekçesiyle, kadın yararına toptan yoksulluk nafakası ödenmesine karar verilmiştir.
4. Özel Daire kadının, eşinin annesine süregelen şekilde ağır biçimde hakaret ettiği sabit olup, mahkemece erkeğe yüklenen vakıanın da kadının bu kusuruna karşı tepkisel nitelikte olduğunun kabulü gerektiğinden bahisle, bu kusurlu davranışın erkeğe kusur olarak yüklenilmesinin doğru olmadığı, evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına sebep olan olaylarda kadının tam kusurlu olduğu, böyle olunca tam kusurlu kadın tarafından açılan birleşen davanın reddine karar verilmesi gerekçesiyle hükmü bozmuştur. Özel Dairenin bozma kararı çoğunluk tarafından benimsenmiştir.
5. Çoğunluk görüşüne aşağıda açıklanan nedenlerle katılınmamıştır.
6. Bilindiği üzere, 4721 sayılı Kanun'un "Evlilik birliğinin sarsılması" başlıklı 166. maddesinin 1 ve 2. fıkraları; "Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir.
Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir" hükmünü taşımaktadır.
7. Türk Medeni Kanunu’nun 166. maddesine göre boşanmayı isteyebilmek için tamamen kusursuz, az kusurlu veya eşit kusurlu olmaya gerek olmayıp; ağır kusurlu tarafın dahi dava hakkı vardır. Tarafların 4721 sayılı Kanun'un 166/2. maddesine göre boşanmalarına karar verilirken dikkat edilmesi gereken husus; az kusurlu durumda olan davalı eşin açılan davaya itiraz hakkı olduğudur. Böyle bir durumda hâkim "ileri sürülen itirazın, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğuna ve ayrıca evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmadığı" kanaatine vardığı takdirde boşanmaya karar verilebilir.
8. Somut olayda; taraf ailelerinin köy komşusu oldukları, nüfus kayıtlarına göre 28.07.20** doğumlu kadın ile 10.06.19** doğumlu erkeğin ailelerin isteği ile 17.10.2019 tarihinde evlendikleri, ... olan erkeğin eşi ile birlikte o tarihte görev yaptığı Samsun'a giderek burada yaşamaya başladıkları, eşlerin Samsun'da birlikte geçirdiği sekiz aylık döneme ilişkin tanıkların bilgi sahibi olmadıkları anlaşılmaktadır.
9. Tanık beyanları ile sabit olduğu üzere, taraflar erkeğin iznini geçirmek üzere Haziran 2020 yılında Kahramanmaraş’a gelmişler ve burada yaşanan tartışmada kadının kayınvalidesine hitaben ağır küfürlerde bulunmuştur. Ne var ki bu olaydan sonra eşler birlikte Samsun’a dönmüşler ve evlilik birliği fiilen 11.07.2020 tarihine kadar devam etmiştir. Bu tarihte ise erkeğin eşini otobüse bindirerek Pazarcık’a ailesinin yanına gönderdiği, geceyi tek başına otobüste geçiren kadının babasını, amcasını ve dayısını arayarak "... beni evden kovdu, otobüse bindirdi, eve gönderdi, hiç param yok, karnım da aç, su alacak bile param yok" dediği, kadının ailesi tarafından otobüs çalışanlarından ricada bulunulduğu ve bu kişiler tarafından zaruri ihtiyaçlarının karşılandığı, sabaha karşı annesi ve dayısının otogara gidip kızlarını aldıkları, bu olay sonrasında tarafların bir araya gelmedikleri ve eldeki birleştirilerek görülen boşanma davalarının açıldığı anlaşılmıştır.
10. Kadın eşin kayın validesine hitaben sarf ettiği sözlerin şüphesiz ki evlilik birliğini sarsan ve birliğin devamını imkânsız kılan nitelikte olduğu, ne var ki tarafların Kahramanmaraş'ta yaşanan bu olay sonrasında birlikte Samsun'a döndükleri ve aradan bir süre geçtikten sonra dosya kapsamı itibariyle sebebin anlaşılmadığı bir nedenle 11.07.2020 tarihinde gece geç saatte erkeğin eşini Bafra'dan otobüse bindirerek kadının Pazarcık'ta yaşayan ailesinin yanına gönderdiği, yanında su alacak parası dahi olmayan kadının gece saatlerinde ailesini arayarak yardım istediği, yolda geçen zaman içerisindeki ihtiyaçlarının otobüs şirketi çalışanlarınca karşılandığı ve sabah saatlerinde kadının ailesi tarafından terminalden alındığı, sebebi her ne olursa olsun henüz on dokuz yaşında olan ve ev hanımı olması nedeniyle gelirinin bulunmadığı anlaşılan genç bir kadının bu şekilde baba evine gönderilmesinin Türk toplum yapısına uygun bir davranış olmadığı gibi gerçekten de ekonomik ve psikolojik şiddet içerir nitelikte olduğu, gerçekleşen olaylar ve karşılıklı açılan boşanma davaları gözetildiğinde taraflar arasındaki evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı hususunda tereddüt bulunmadığı, ancak erkeğin davranışının tepki niteliğinde kabul edilerek boşanmaya sebep olan olaylarda kadının tam kusurlu olduğu sonucuna varılması ve bu nedenle birleşen davanın reddine karar verilmesi gerekçesine katılmak mümkün değildir.
11. Boşanmaya sebep olan olaylarda kayın validesine ağır hakaretlerde bulunan kadın ağır, buna karşılık olay anında eşini Kahramanmaraş’ta yaşayan ailesinin yanına bırakma ihtimali varken, bu yolu tercih etmeyip eşi ile birlikte Samsun’a dönen ve kısa süre sonra sebebi toplanan delillerden anlaşılamayan bir nedenle gecenin bir yarısı harçlıksız şekilde henüz on dokuz yaşındaki eşini Samsun’dan otobüse bindirip Kahramanmaraş’a gönderen erkek az kusurludur kusursuz kabul edilmesi mümkün değildir. Somut olayda evlilik birliğinin devamında bir yarar kalmadığı anlaşıldığından, erkeğin açılan davaya itiraz etmesi 4721 sayılı Kanun’un 166/2. maddesinin 1. cümlesi kapsamında değerlendirilemez.
12. Belirtilmesinde yarar gördüğümüz bir diğer husus da, direnme kararında tarafların eşit kusurlu oldukları gerekçesiyle kadın yararına hükmedilen yoksulluk nafakasına ilişkindir. Bilindiği üzere 4721 sayılı Kanun'un 175/1. maddesi "Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan malî gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir. Nafaka yükümlüsünün kusuru aranmaz" hükmünü taşımaktadır. Hükme göre boşanmaya sebep olan olaylarda ağır kusurlu eş yararına yoksulluk nafakasına hükmedilemez. Dolayısıyla eldeki davada; birleşen davanın TMK md. 166/2 uyarınca kabul edilmesi gerektiğini belirttiğimize göre ağır kusurlu kadın yararına yoksulluk nafakası koşullarının oluşmadığı hususu şüphesizdir.
13. Hâl böyle olunca boşanmaya sebep olan olaylarda erkeğin az da olsa kusurlu olduğunun kabulü ile kadın eş tarafından açılan birleşen davanın 4721 sayılı Kanun’un 166/2. maddesi uyarınca kabul edilmesi gerekirken, erkeğin boşanmaya sebep olan olaylarda kusurlu bir davranışının bulunmadığı gerekçesiyle birleşen davanın reddedilmesi gerektiğine dair verilen bozma kararı usul ve yasaya uygun görülmemiştir.
14. Açıklanan nedenlerle Özel Daire kararının, bu değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı bozulması gerektiği görüşünde olduğumuzdan Sayın Çoğunluğun aksi yöndeki görüşüne katılmıyoruz.