Hukuk Genel Kurulu'nun 2023/1043 E., 2024/537 K. sayılı kararı

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 06.11.2024 tarihli, 2023/1043 E., 2024/537 K. sayılı kararı
T.C.
Yargıtay
Hukuk Genel Kurulu
2023/1043 E., 2024/537 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2022/44 E., 2022/140 K.
KARAR : Davanın kabulüne
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay (Kapatılan) 23. Hukuk Dairesinin 21.12.2020 tarihli ve
2018/1348 Esas, 2020/4405 Karar sayılı BOZMA kararı
Taraflar arasındaki kooperatif üyeliğinden ihraç kararının iptali isteminden dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararın davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Kapatılan 23. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, İlk Derece Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin, davalı kooperatifin 711 nolu ortağı ve kurucu üyesi olduğunu, ancak kooperatif yönetim kurulunun 17.07.2009 tarihli, 607 sayılı kararıyla aidat borcunu ödemediği ve kooperatifte çalıştıracağı aracın ruhsatını vermediği gerekçesiyle müvekkilinin Kanun’a, ana sözleşmeye ve Yargıtay uygulamalarına aykırı şekilde ortaklıktan çıkarıldığını, parasal yükümlülüklerin yerine getirilmesi konusunda davalı kooperatifin iki haklı ihtar gönderme şartını yerine getirmeden ihraç kararı verdiğini, haksız ve usule aykırı olarak verilen ihraç kararının müvekkiline tebliğ edilmediğini ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla müvekkilinin ortaklıktan çıkarılmasına (üyeliğinin düşürülmesine) dair davalı kooperatif yönetim kurulunun 17.07.2009 tarihli işleminin iptaline karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacının kooperatif ana sözleşmesinin 14/2 nci maddesi gereğince parasal yükümlülüklerini yerine getirmediğini, 14/1 inci ve 10/3 üncü maddelerini ihlâl ederek taşıyıcılığı bilfiil meslek edinmiş esnaf olmak şartını kaybettiğini ve kamyonculuk yapmayarak başka işlerle uğraştığını, 14/1 inci ve 10/5 inci maddelerine aykırı şekilde kooperatifin amacına uygun motorlu aracı bulunmadığı için ortaklıktan çıkarıldığını, iki ihtar şartının sadece ana sözleşmenin 14/2 nci maddesindeki parasal yükümlülüklerini yerine getirmeyenler için gerekli olduğunu, ana sözleşmenin 10/3 üncü ve 10/5 inci maddelerinin ihlâli hâlinde iki ihtar şartının bulunmadığını, ana sözleşmenin 10 uncu maddesindeki tek bir şartı kaybeden ortağın üyelikten çıkarılacağını, davacının ise 10/3 üncü ve 10/5 inci maddelerindeki iki şartı da kaybettiğini, davacının ortaklıktan çıkarılmasının 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu (1163 sayılı Kanun) ve kooperatif ana sözleşmesine uygun olduğunu, üyelik şartlarını yeniden sağlayan ve çalışmak isteyenlerin tekrar ortaklığa kabul edildiğini, davacının kooperatife üye olmak için başvuru yapmadan dava açmasının kötüniyetli olduğunu gösterdiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 08.06.2017 tarihli ve 2016/243 Esas, 2017/190 Karar sayılı kararıyla; davalı kooperatif tarafından davacıya aidat ödemesi için süre verilmediği, davacı araç sahibi olmadığı hâlde ihraç kararından önce kooperatifçe makul bir süre verilerek araç alması gerektiğine dair temerrüde düşürülmediği, davalı kooperatifin 1163 sayılı Kanun’a ve kooperatif ana sözleşmesine riayet etmeden ihraç kararı verdiği ve verilen kararın davacıya noter vasıtasıyla tebliğ edilmediği, bu hâliyle kooperatif yönetim kurulunun davacı hakkında verdiği ihraç kararının 1163 sayılı Kanun’a ve ana sözleşmeye aykırılık teşkil ettiği ve açılan davanın haklı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne, davacının üyelikten çıkarılmasına ilişkin 17.07.2009 tarihli, 607 sayılı kararın iptaline karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 06.03.2018 tarihli ve 2017/1639 Esas, 2018/315 Karar sayılı kararıyla; somut olayda iptali istenen 17.07.2009 tarihli ihraç kararının ana sözleşmenin 14 üncü maddesi uyarınca davacıya tebliğ edildiğine ilişkin davalı kooperatif tarafından herhangi bir delil sunulmadığı gibi davacının da tebligat yapılmadığını iddia ettiği dikkate alındığında davanın yasal süresi içinde açıldığının kabulü gerektiği, tebliğ edilmeyen ihraç kararına karşı 2016 yılında açılan eldeki davanın kötüniyetle açıldığı ya da davacının ortaklık haklarından zımnen vazgeçtiği veya ihraç kararını benimsediği anlamına gelmeyeceği, öte yandan davanın açılmasıyla üyelikten ihraç kararı kesinleşmediğinden davacının üyeliğinin devam ettiği ve üyelik için tekrar kooperatife müracaat etmesine gerek olmadığı, 1163 sayılı Kanun’un 27 nci maddesi ile kooperatif ana sözleşmesinin 14/2 nci maddesine göre parasal yükümlülüklerini yerine getirmeyen ortağın ihracı için davalı kooperatif tarafından iki haklı ihtar gönderilmesi, ihtarların usulüne uygun olarak tebliğ edilmesi ve gönderilen ihtarlarda süre verilmesi gerektiği, ayrıca Yargıtayın yerleşik içtihatlarına göre davacıya kooperatifin amacına uygun motorlu ticari aracı bulunması için makul süre içeren ihtarnamenin gönderilmesi gerektiği, zira araç sahibi olunmamasının üyenin ortaklık sıfatını hemen kaybetmesine neden olmayacağı, ortağın yeniden araç sahibi olma veya ortaklığı devretme imkânına sahip olduğu, bu nedenle ortağa uygun bir süre içinde araç sahibi olması yönünde ihtar gönderilmesinin ve bu şartı yerine getirmediği takdirde ihracına karar verilmesinin hayatın olağan akışına, iyiniyet kurallarına ve kooperatifin amacına uygun düşeceği, davalı kooperatifin 17.07.2009 tarihli ihraç kararında davacıya ihtarname gönderildiği belirtilmiş ise de, iddiasını ispatlamakla yükümlü olan davalının gerek parasal yükümlülüklerin yerine getirilmesi gerekse nakliye aracı sahibi olunması yönünde davacıya ihtarname gönderdiğine ve gönderilen ihtarnamenin usulüne uygun tebliğ edildiğine dair herhangi bir delil sunmadığı, diğer taraftan davalı kooperatifin 10.05.2017 tarihli yazı cevabında davacı ile aynı durumda olduğu hâlde üyeliği iptal edilmeyen başka ortakların bulunduğunun belirtildiği, bu durumun ortaklar arasındaki eşitlik ilkesine uygun bulunmadığı, dolayısıyla İlk Derece Mahkemesince ihraç kararının iptaline ilişkin verilen kararın usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay Kapatılan 23. Hukuk Dairesinin 21.12.2020 tarihli ve 2018/1348 Esas, 2020/4405 Karar sayılı kararı ile,
“…Dava, davalı kooperatif ortaklığından çıkarılmaya ilişkin kararın iptali istemine ilişkindir.
Kooperatif ortağının, aidat yükümlülüğü bulunan bir kooperatifte, uzun süre kooperatife uğramaması, aidat borcunun bulunup bulunmadığını takip etmemesi, üyeliğinin sona erdiğini zımnen kabul ettiği, diğer anlatımla üyelik haklarından zımnen vazgeçtiği, eylemli olarak ortaklıktan çıkma iradesini yansıttığı anlamına gelir. Böyle bir ortağın açtığı davanın TMK'nın 2. maddesinde öngörülen iyiniyet kuralına aykırı davrandığı ilke olarak kabul edilmelidir.
Bu durumda mahkemece, davacıya noter kanalı ile ihtar çekip, aidat borcunu ödemesi için yasada belirtilen mehlin verilmediği ve 17.07.2009 tarihli ihraç kararının, usulüne uygun şekilde tebliğ edilmediği belirtilmiş ise de, o tarihten bu yana davacının aidat yükümlülüğü bulunan kooperatife aidat ödemediği, kooperatife uzun süre uğramadığı, aidat borcunun bulunup bulunmadığını takip etmediği anlaşıldığından davacının ihraç kararını zımnen kabul ettiği, üyelik haklarından zımnen vazgeçtiği ve ortaklıktan çıkma iradesini bu şekilde ortaya koyduğu, davanın bu nedenle TMK'nın 2. maddesinde öngörülen iyiniyet kuralına aykırı olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmamış, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
B. İlk Derece Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; ilk hükümdeki gerekçe aynen tekrarlanmak suretiyle ve dosyada davacının kötüniyetli olduğuna dair somut bir delil bulunmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davalı vekili, davacının aidat ödemediği ve kooperatife uzun süre uğramadığı gibi aidat borcunun bulunup bulunmadığını da takip etmediği, bu şekilde ihraç kararını zımnen kabul eden, üyelik haklarından zımnen vazgeçen ve ortaklıktan çıkma iradesini ortaya koyan davacının iyiniyet ve dürüstlük kurallarına aykırı olarak açtığı davanın reddedilmesi gerekirken kabulüne karar verilmesinin doğru olmadığını, iki ihtar şartının sadece parasal yükümlülüklerini yerine getirmeyen ortaklar için düzenlendiğini, ana sözleşmenin 10 uncu maddesinin üçüncü ve beşinci bendine göre kooperatifin amacına uygun motorlu taşıtı bulundurmak ve taşıyıcılığı bilfiil meslek edinmiş esnaf olmak şartlarının kaybedilmesi hâlinde ise üyeye ihtar edilmesinin zorunlu olmadığını, ortaklık şartlarını yeniden sağlayan ve çalışmak isteyenlerin tekrar kooperatife üye olarak kabul edildiğini, davacının kooperatife üye olmak için başvuru yapmadan dava açmasının kötüniyetli olduğunu gösterdiğini belirterek direnme kararının bozulmasını talep etmiştir.
C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; dosya kapsamı ve toplanan delillere göre, davacının kooperatif üyeliğinden ihraç kararını zımnen kabul eden, üyelik haklarından zımnen vazgeçen, eylemli olarak üyelikten çıkma iradesini ortaya koyan ortak olarak kabul edilip edilmeyeceği, buradan varılacak sonuca göre somut olayda davacının dava hakkını 4721 sayılı Kanun’un 2 nci maddesinde düzenlenen dürüstlük kuralına aykırı şekilde kullanıp kullanmadığı noktasında toplanmaktadır.
D. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
1. 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu'nun 1 inci, 4 üncü, 10 uncu, 14 üncü, 16 ncı, 23 üncü ve 27 nci maddeleri
2. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 2 nci maddesi
2. Değerlendirme
1. Bilindiği üzere 1163 sayılı Kanun’un 1 inci maddesinde kooperatif; “Tüzel kişiliği haiz olmak üzere ortaklarının belirli ekonomik menfaatlerini ve özellikle meslek veya geçimlerine ait ihtiyaçlarını işgücü ve parasal katkılarıyla karşılıklı yardım, dayanışma ve kefalet suretiyle sağlayıp korumak amacıyla gerçek ve tüzel kişiler tarafından kurulan değişir ortaklı ve değişir sermayeli ortaklıklar” şeklinde tanımlanmıştır.
2. Türk Hukuk Lûgatında da kooperatifin Kanun’da düzenlenen tanımı aynen muhafaza edilmiş; kooperatiflerin amaçlarına ve ortaklarının niteliklerine göre “tüketim kooperatifi”, “üretim kooperatifi”, “kredi kooperatifi”, “yapı kooperatifi” gibi çeşitli adlarla çalıştıkları belirtilmiştir (Türk Hukuk Lûgatı, Türk Hukuk Kurumu, Cilt I, Ankara 2021, s. 712).
3. Kooperatiflerde ortaklık sıfatının kazanılması beş hâlde söz konusu olabilir. İlk olarak kooperatifin kuruluşunda kurucu ortaklar, kuruluşun gerçekleşmesiyle ortak sıfatını aslen kazanırlar. Daha sonraki aşamada ise giriş talebinin kabulü yoluyla veya payın bir başkası tarafından devralınmasının yönetim kurulu tarafından kabulüyle ortaklık gerçekleşir. Bir diğer ihtimal olarak ortaklığın taşınmaz mülkiyetine veya bir teşebbüsün işletilmesine bağlandığı durumlarda, taşınmazın veya işletmenin devralınması hâlinde ortaklık sıfatı kazanılır. Son olarak ise ana sözleşmede hüküm bulunması durumunda miras ile kooperatif paydaşlık hakkı kazanılır.
4. Kooperatifler Kanunu’nun “Ortaklığa girme şartları ve ortak sayısı” başlıklı 8 inci maddesine göre; kooperatif ortaklığına girmek için gerçek kişilerin medeni hakları kullanma yeterliliğine sahip olmaları gerekir. Ortak olmak isteyen gerçek ve tüzelkişiler, kooperatif ana sözleşmesi hükümlerini bütün hak ve ödevleriyle birlikte kabul ettiklerini belirten bir yazı ile kooperatif yönetim kuruluna başvururlar. Kooperatif, ortaklarına kendi varlığı dışında şahsi bir sorumluluk veya ek ödemeler yüklüyor ise ortak olmak isteği, bu yükümlerin yazılı olarak kabul edilmesi hâlinde değer taşır. Yönetim Kurulu; ortaklar ile ortak olmak için müracaat edenlerin ana sözleşmede gösterilen ortaklık şartlarını taşıyıp taşımadıklarını araştırmak zorundadır. Yapı kooperatiflerinde konut, işyeri ve ortak sayısı genel kurulca belirlenir. Yönetim Kurulu, genel kurulca kararlaştırılan sayının üzerinde ortak kaydedemez.
5. Kooperatif ortaklarından her biri ortaklık amacı çerçevesinde borç ve yükümlülük altına girerler. Kooperatifler Kanunu’nun 23 üncü maddesine göre ortaklar hak ve vecibelerde eşittirler. Bilindiği gibi “eşitlik” kavramı mutlak ve nispi eşitlik olmak üzere ikiye ayrılır. Ortaklık statüsünden doğan objektif haklara sahip olma ve bunların korunmasını isteme hakkı mutlak eşitlik kapsamındaki haklara örnek gösterilebilecek iken, kooperatif ortaklığına bağlı olarak yararlanma ve maddi menfaat sağlamada ortağın eylemli katkısı ve özverisinin gözetilmesi ise nispi eşitlik ilkesi gereğidir. Bu nedenle, ortaklıktan kaynaklanan borçlarını yerine getiren bir ortağın, eşit durumda bulunduğu diğer ortaklara tanınan haklardan kendisinin de yararlandırılmasını istemeye hakkı vardır.
6. Kooperatif ortakları bakımından geçerli olan ve öğretide "açık kapı ilkesi" olarak kabul edilen ilke uyarınca ortaklık şartlarını taşıyan ve kooperatife ortak olmak isteyen gerçek ve tüzel kişiler kooperatife girmekte serbest olduğu gibi kooperatiften çıkarken de serbesttir. Açık kapı ilkesi kooperatiflere özgün bir nitelik katar ve onu diğer ticaret şirketlerinden ayırır. Ancak bu kural mutlak olarak serbestlik anlamına da gelmemektedir. Zira açık kapı ilkesinin bir uzantısı olup onu tamamlar nitelikte olan "kooperatifin korunması ilkesi" gereğince ortağın kooperatiften çıkışı kooperatife zarar vermemelidir. Kooperatifin korunması ve varlığını sürdürebilmesi için ana sözleşme ile birtakım koruyucu ve sınırlandırıcı hükümler getirilebilir, ancak ana sözleşmeye konulan sınırlandırıcı hükümler hiçbir şekilde ortağın kooperatiften çıkmasını önleyemez ve kooperatiften ayrılmayı da haksız olarak güçleştiremez.
7. Kooperatiflerde ortaklık sıfatını kazanan herkesin, açık kapı ilkesi gereğince kooperatiften çıkma hakkı olduğu gibi ana sözleşmede açıkça belirtilmiş olan nedenlerle ortağın çıkarılmasına (ihracına) karar verilmesi de mümkündür. Bir ortağın ortaklık sıfatı, çıkma hakkının kullanılması suretiyle ortağın kendi isteği üzerine ayrılması (1163 sayılı Kanun m. 10), ortağın ölümü (1163 sayılı Kanun m. 14/I), ortaklık payının başkasına devredilmesi (1163 sayılı Kanun m. 14/III), ortaklık sıfatının bir görev veya hizmetin yerine getirilmesine bağlı olması hâlinde bu görev veya hizmetin sona ermesi (1163 sayılı Kanun m. 15), ortağın kooperatif ana sözleşmesinde gösterilen sebeplerle ortaklıktan çıkarılması (1163 sayılı Kanun m. 16) ve ortağın parasal yükümlülüklerini yerine getirmemesi sebebiyle ihracı (1163 sayılı Kanun m. 27) hâllerinde sona ermektedir.
8. Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 15.02.2023 tarihli ve 2022/6-1054 Esas, 2023/88 Karar sayılı kararında da aynen benimsenmiştir.
9. Kooperatif ortaklığından çıkarılma nedenleri ve esasları ise 1163 sayılı Kanun'un 16 ncı maddesinde düzenlenmiş olup, bu madde gereğince ortaklar ana sözleşmede açıkça gösterilmeyen sebeplerle ortaklıktan çıkarılamazlar. Ortaklıktan çıkarılmaya yönetim kurulunun teklifi ile genel kurulca karar verilir. Ana sözleşme, çıkarılanın genel kurula başvurma hakkı saklı kalmak üzere, bu hususta yönetim kurulunu da yetkili kılabilir. Aynı Kanun'un 16 ncı maddesinin üçüncü fıkrasında ise; çıkarılma kararının gerekçeli olarak tutanağa geçirileceği gibi ortaklar defterine de yazılacağı, kararın onaylı örneğinin çıkarılan ortağa tebliğ edilmek üzere, on gün içinde notere tevdi edileceği, bu ortağın tebliğ tarihinden itibaren üç ay içinde itiraz davası açabileceği, tebliğ edilen kararın, yönetim kurulunca verilmiş ise ortağın üç aylık süre içinde genel kurula da itiraz edebileceği, bu itirazın, ilk toplanacak genel kurula sunulmak üzere, yönetim kuruluna noter aracılığıyla tebliğ ettirilecek bir yazı ile yapılacağı, genel kurula itiraz edildiği takdirde yönetim kurulunun çıkarma kararı aleyhine itiraz davası açılamayacağı, itiraz üzerine genel kurulca verilecek karara karşı itiraz davası hakkının saklı olduğu düzenlenmiştir. Kötü amaçlı olarak ortaklıktan çıkarılmaların önüne geçilmesi ve ortaklıktan ihraç kararlarının iptali üzerine yeniden ortaklığa dönecek olan kişilerin menfaatlerinin korunması ve bu süreçte ortaya çıkabilecek mağduriyetlerin önlenmesi amacıyla da anılan maddenin son fıkrasında haklarındaki çıkarma kararı kesinleşmeyen ortakların yerine yeni ortak alınamayacağı, bu kişilerin ortaklık hak ve yükümlülüklerinin çıkarılma kararı kesinleşinceye kadar devam edeceği hükmüne yer verilmiştir.
10. Tüm bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere bir kooperatif üyesinin hakkındaki ihraç kararının iptali için dava açarak yeniden ortaklığa dönmesi mümkündür. Ancak 4721 sayılı Kanun'un "Dürüst davranma" başlıklı 2 nci maddesinde yer alan;
"...Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır.
Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz..." şeklindeki hüküm ile herkesin haklarını kullanırken ve borçlarını ifa ederken makul ve dürüst bir kimseden beklenilen objektif davranışa uygun biçimde hareket etmekle yükümlü olacağı düzenlenmiştir. Hukuki işlemlerin kurulmasında, yorumlanmasında ve tamamlanmasında dürüst davranma ilkesi oldukça önemlidir. Ayrıca hakkın kötüye kullanılıp kullanılmadığını belirleme noktasında da dürüstlük kuralının önemli bir işlevi bulunmaktadır. Bir başka ifadeyle hakkın kötüye kullanılıp kullanılmadığı belirlenirken somut olayın şartları dürüstlük kuralı dikkate alınarak değerlendirilmektedir.
11. Dürüstlük kuralına veya hakkın kötüye kullanılması yasağına aykırı bir davranış, doğrudan hakkın mevcudiyetini ortadan kaldırdığından bir itiraz teşkil eder. Bu nedenle, dava dosyasındaki bilgi ve belgelerden hâkim, dürüstlük kuralına aykırı, hakkın kötüye kullanılması oluşturan davranışı tespit ediyorsa, ilgili tarafından ileri sürülmemiş olsa bile, kendiliğinden (resen) bunu dikkate almalıdır (Mustafa Dural/Suat Sarı: Türk Özel Hukuku, 13. Baskı İstanbul 2018, s. 261-262).
12. Tüm bu maddi ve hukuki olgular ışığında somut olay değerlendirildiğinde; Yargıtay'ın yerleşik içtihat ve uygulamalarında, aidat yükümlülüğü bulunan bir kooperatifte, ortağın uzun süre kooperatife uğramaması ve aidat borcunun bulunup bulunmadığını takip etmemesi, kooperatifin kuruluş amacına uygun faaliyetini uzun süredir yerine getirmemesi üyeliğinin sona erdiğini zımnen kabul ettiği, başka bir anlatımla üyelik haklarından zımnen vazgeçtiğini benimsediği ve eylemli olarak ortaklıktan çıkma iradesini ortaya koyduğu, böyle bir ortağın açtığı davanın da 4721 sayılı Kanun'un 2 nci maddesinde öngörülen dürüstlük kuralına aykırı olduğu ilke olarak kabul edilmektedir.
13. Eldeki davada davacı yargılamanın hiçbir aşamasında kooperatifle arasında bağlantı bulunduğunu, kooperatife karşı parasal yükümlülüklerini düzenli olarak yerine getirdiğini, kooperatifin amacına uygun biçimde motorlu araca ve taşıyıcılık ruhsatına sahip olup kooperatiften iş istediğini ileri sürmediği gibi davalının üyelerinden aidat toplamayan bir kooperatif olduğunu da iddia etmemiştir. Dosya kapsamında bulunan delil ve belgelerden fiilen kooperatifin hiçbir işine katılmayan davacının hem üyelik haklarından yararlanmadığı hem de kooperatife karşı ortaklıktan kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getirmediği görülmektedir. Şöyle ki; kooperatif yönetim kurulunun 30.07.1996 tarihli kararı ile ortaklığa kabul edilen davacının aidat yükümlülüğü bulunduğu hâlde aidat ödemediği, ortaklıktan kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getirerek kooperatifin amacına uygun motorlu aracı edinmediği veya başka şekilde davalı kooperatifle hiçbir ilişkiye girmediği, üyeliğinin sadece evrak üzerinde ve "kayden ortak" şeklinde olduğu, davacının üyeliğe kabul edildiği 30.07.1996 tarihinden ortaklıktan çıkarıldığı 17.07.2009 tarihine kadar geçen yaklaşık on üç yıllık süre içinde ve üyelikten ihraç edildiği 17.07.2009 tarihi ile davanın açıldığı 09.06.2016 tarihi arasındaki yedi yıl gibi uzunca bir süre kooperatif ile irtibata geçip hukuki ve fiili olarak ilişki kurmadığı, aidat borcu bulunup bulunmadığını araştırarak takip etmediği anlaşılmaktadır.
14. Bu durumda ihraç kararını zımnen kabul etmiş, üyelik haklarından zımnen vazgeçmiş ve eylemli olarak ortaklıktan çıkma iradesini yansıtmış olan davacının, ortaya koyduğu bu irade karşısında üyelikten ihraç kararının iptali bakımından korunmaya değer hiçbir hukuki menfaati kalmadığını bildiği hâlde dava açmak suretiyle hukuki himaye talep etmiş olması 4721 sayılı Kanun'un 2 nci maddesinde düzenlenen dürüstlük kuralına uygun bulunmamıştır.
15. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; davacının aidat ödeme yükümlülüğünü yerine getirmediği ve kooperatifin amacına uygun motorlu aracı bulundurmadığı gerekçesiyle ihraç edildiği, ancak 1163 sayılı Kanun’un 27 nci maddesi ile kooperatif ana sözleşmesinin 14/2 nci maddesine göre parasal yükümlülüklerini yerine getirmeyen ortağın ihracı için davalı kooperatif tarafından iki haklı ihtar gönderilmesi, ihtarların usulüne uygun olarak tebliğ edilmesi ve gönderilen ihtarlarda süre verilmesi gerektiği hâlde, davalı kooperatif tarafından gerek parasal yükümlülüklerin yerine getirilmesi gerekse nakliye aracı sahibi olunması yönünde davacıya ihtarname gönderildiğine ve usulüne uygun şekilde tebliğ edildiğine dair dosyaya herhangi bir delil ve belgenin sunulmadığı, öte yandan üyelikten ihraç kararının davacıya noter vasıtasıyla tebliğ edilmediği, ayrıca davacı ortak ile aynı durumda olup hakkında ihraç kararı verilmeyen başka üyelerin de bulunduğu, bu durumun da 1163 sayılı Kanun’un 23 üncü maddesinde düzenlenen ortaklar arasındaki eşitlik ilkesine ve 4721 sayılı Kanun'un 2 nci maddesindeki dürüstlük kuralına aykırılık oluşturduğu, açıklanan nedenlerle İlk Derece Mahkemesince verilen direnme kararının doğru olup onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
16. Hâl böyle olunca İlk Derece Mahkemesince önceki kararda direnilmesi doğru olmadığından, hükmün Özel Daire bozma kararında belirtilen nedenlerle bozulması gerekmiştir.
17. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
VII. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Kanun’un 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Dosyanın 6100 sayılı Kanun’un 373 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine,
06.11.2024 tarihinde oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.
"K A R Ş I O Y"
Üyelikten ihraç yetkisi GK'ya aittir. YK'nın yetkisi olduğu ispat edilememiştir.
YK hem aidat borcu nedeniyle temerrüt nedeniyle, hem de kooperatif şartlarını taşımamaktan dolayı davacıyı kooperatiften ihraç etmiştir.
Oysa ihraca ilişkin YK kararında temerrüt için şartlarını taşıyan iki haklı ihtarın bulunduğunu ispat edememiştir. Kooperatif Kanunu 23'e aykırılık vardır.
Ayrıca kooperatif şartlarını taşımadığı gerekçesiyle de ihraca ilişkin ihtarnamenin varlığını ispat edememiştir.
Kooperatif ihraç kararı kesinleşmesi için Noter ihtarı şekil şartıdır. Bu yok. İhtardan sonra 3 ay içerisinde itiraz olmazsa ihraç kesinleşir.
İhraç kesinleşmeden yerine yeni üye alınamaz.
Oysa 13 gün sonraki toplantı ile yeni üye alınmıştır.
Kooperatif kendi kanuni yükümlülüklerini yerine getirmeden davacı üyenin MK 2 uyarınca kooperatife uğramamasını (kanuni zorunluluk yok) ihraç sebebi sayması kanuna, hak ve menfaatler dengesiyle bağdaşmaz.
Onama kararı verilmesi gerekirdi. Çoğunluk görüşüne karşıyım.