ADALET HABERLERİ

ADALET HABERLERİ

Hukuk Genel Kurulu'nun 2023/102 E., 2024/314 K. sayılı kararı

Hukuk Genel Kurulu'nun 2023/102 E., 2024/314 K. sayılı kararı
1 Okunma

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 06.06.2024 tarihli, 2023/102 E., 2024/314 K. sayılı kararı

T.C.

Yargıtay

Hukuk Genel Kurulu

2023/102 E., 2024/314 K.

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

SAYISI : 2022/222 E., 2022/275 K.

KARAR : Davanın kısmen kabulüne

ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 12.11.2018 tarihli ve

2017/1545 Esas, 2018/6935 Karar sayılı BOZMA kararı

1. Taraflar arasındaki maddi ve manevi tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara 17. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar, taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği düşünüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; 30.09.2011 tarihinde meydana gelen hırsızlık olayı nedeniyle müvekkilinin davalı bankanın Ümitköy Şubesinde kiraladığı kasa içinde bulunan çeşitli altın, ziynet eşyaları ile bir miktar nakit parasının çalındığını, gerekli güvenlik önlemlerini almayan davalı bankanın yaşanan olayda ağır kusurlu olduğunu, çalınan eşyaların maddi değerlerinin yanında manevi değerlerinin de bulunduğunu ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 10.000,00 TL maddi ve 30.000,00 TL manevi tazminatın davalı bankadan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı

5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; müvekkilinin tüm güvenlik önlemlerini aldığını, gerekli alarm ve kamera sistemlerini kurduğunu, fakat fail ya da faillerin profesyonelce hareket ettiklerini, tüm bu güvenlik önlemlerini etkisiz hale getirerek hırsızlığı gerçekleştirdiklerini, müvekkilinin yaşanan olayda bir kusurunun bulunmadığını, davacının ilk talebinde kasa mevcudunun 800.000,00 TL olduğunu belirttiğini, ancak daha sonra bankaya keşide ettiği ihtarname ile 199.267,00 TL olarak değiştirdiğini, eldeki davayı da kısmî dava olarak açtığını, bu nedenle davacının kısmî dava açmakta hukuki yararının bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesinin Birinci Kararı

6. Ankara 17. Asliye Hukuk Mahkemesinin 07.05.2013 tarihli ve 2012/188 Esas, 2013/237 Karar sayılı kararı ile; taraflar arasındaki bankacılık hizmet sözleşmesi kapsamında davacıya (1) No.lu kasanın tahsis edilmesi nedeniyle hukuki ilişkinin 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun (4077 sayılı Kanun) kapsamında kaldığı, 4077 sayılı Kanun'un 23 üncü maddesinin bu Kanun'un uygulanmasıyla ilgili her türlü ihtilafa Tüketici Mahkemelerinde bakılacağını öngördüğü, davanın adı geçen Kanun kapsamında kaldığından uyuşmazlığın çözümünün tüketici mahkemelerinin görevine girdiği gerekçesiyle dava dilekçesinin görev yönünden reddine, talep halinde dosyanın görevli ve yetkili Ankara Tüketici Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.

Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı

7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

8. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 09.06.2014 tarihli ve 2014/7822 Esas, 2014/10964 Karar sayılı kararı ile;

“…Dava tarihi itibariyle uygulanması gereken 6762 sayılı TTK’nın 4. maddesi uyarınca Ticaret Kanunu'nda düzenlenmiş olan hususlardan doğan hukuk davaları, mutlak ticari dava sayılır. Ticari davalar, yine davanın açıldığı tarihte yürürlüğe girmiş bulunan HMK'nın göreve dair hükümleri nazara alındığında, anılan kanunun 5/1. maddesi uyarınca, aksine hüküm bulunmadıkça asliye hukuk veya asliye ticaret mahkemesinde görülür. Somut olayda, davacı, davalı bankaya teslim ettiği ziynet eşyası ve nakit paranın iadesini istediğine göre dava bankacılık işleminden kaynaklanmaktadır. Bu itibarla uyuşmazlığın ticari dava niteliğinde bulunmasına, bu davaya Tüketici Mahkemesi tarafından bakılacağına dair ayrıksı bir düzenleme mevcut olmamasına ve işbölümü itirazında bulunulmamış olmasına göre işbu ticari davanın asliye hukuk mahkemesinde görülmesine engel bir hal bulunmamaktadır. O halde, mahkemece davalı banka aleyhine açılan davanın esasına girilmesi gerekirken yazılı şekilde görevsizlik kararı verilmesi doğru olmamış, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir,…” gerekçesiyle hüküm bozulmuştur.

İlk Derece Mahkemesinin İkinci Kararı

9. Ankara 17. Asliye Hukuk Mahkemesinin 26.05.2015 tarihli ve 2014/465 Esas, 2015/305 Karar sayılı kararı ile; dava konusu olayda davacıya atfedilebilecek herhangi bir kusurun bulunmadığı, kusurun gerekli güvenlik tedbir ve önlemlerini almayan davalı bankaya ait olduğu, yapılan soruşturmada suç fail ya da faillerinin tespit edilemediği, her ne kadar davacı vekili tarafından, 05.05.2015 havale tarihli bilirkişi heyeti raporunun sonuç bölümünün birinci bendi gereğince kiralık kasada bulunduğu iddia olunan para, eşya, mücevher ve benzerleri için 02.02.2015 tarihinde ıslah talebinde bulunulmuş ise de, davacı asılın hadisenin hemen sonrası karakolda vermiş olduğu ifadesinde belirtilen para, mücevher ve eşyalar ile ihtarnamede ve dava dilekçesinde belirtilen para, eşya ve mücevherler arasında bariz farklılık bulunduğu, davacı tarafın daha sonra hadisenin verdiği etki ve kiralık kasadaki para, eşya ve mücevherlerin kaydının tutulmaması nedeniyle talebini genişlettiği, nitekim davalı ile benzer durumda bulunan diğer kiralık kasa sahipleri arasında uzlaşma sağlanmasına karşın, davacı tarafla bu konuda uzlaşma sağlanamadığı, davacının ilk ifade ve açıklamalarına itibar edildiği; ayrıca her ne kadar davacı tarafından manevi tazminat talebinde bulunulmuş ise de, davalının davacının kişilik haklarına saldırı niteliğini taşıyabilecek herhangi bir söz veya davranışının bulunmadığı ve eşyaların manevi değerinin bulunduğuna ilişkin herhangi bir belge sunulmadığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile 114.657,20 TL’nin 02.10.2011 tarihinden itibaren yasal faizi ile davalıdan tahsiline, fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiştir.

Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı

10. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.

11. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 30.05.2016 tarihli ve 2015/11113 Esas, 2016/5942 Karar sayılı kararı ile;

“…1-Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacı vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.

2-Dava, davacının davalı banka ile imzaladığı kiralık kasa sözleşmesine dayalı maddi ve manevi tazminat istemlerine ilişkindir. Davacı taraf, iddiasını ispata yönelik tanık beyanına ve birkısım eşyalarını gösteren fotoğraflara delil olarak dayanmıştır. Mahkemece, davacı tarafın karakolda vermiş olduğu beyana itibar edilerek tanık dinlenilmeden ve davacının sosyal ekonomik durumu araştırılmaksızın bilirkişi raporu alınarak yazılı olduğu şekilde karar verilmiştir. O halde mahkemece, taraflar arasındaki sözleşmenin kendine özgü niteliği de nazara alınarak, davacının karakolda vermiş olduğu ifadede belirttiği para ve diğer ziynet eşyalarının tam olarak tespiti açısından, davacının sosyal ve ekonomik durumu araştırılıp, diğer delilleri toplanıp deliller bir bütün olarak değerlendirilip oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi; şayet iddia edilen eşyaların tam olarak tespiti mümkün değilse, gerektiğinde 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 42. ve 43. madde hükümleri de gözetilerek bir karar verilmesi gerekirken sadece davacı beyanına dayalı olarak kısmen kabul kararı verilmesi doğru olmayıp kararın davalı yararına bozulması gerekmiştir.

3-Bozma sebep ve şekline göre davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir,…” gerekçesiyle (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddine, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazının kabulü ile kararın bozulmasına, (3) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına karar verilmiştir.

İlk Derece Mahkemesinin Üçüncü Kararı

12. Ankara 17. Asliye Hukuk Mahkemesinin 31.01.2017 tarihli ve 2016/413 Esas, 2017/22 Karar sayılı kararı ile; davacı asılın karakolda vermiş olduğu ifadesinde kiralık kasada olduğu belirtilen ziynet eşyaları, saat ve benzerlerine ilişkin yeni bir fatura ile edinme biçimine dayanak yeni bir bilgi veya belge sunulmadığı, davacı asılın özellikle kiralık kasadan hırsızlık olayının gerçekleştiği tarihte gerek kendisinin ve gerekse ailesinin ekonomik durumunun yerinde olmadığı, davacı taraf tanığının bu konudaki beyanlarının yetersiz olduğu, davacının kiralık kasada bulunduğunu belirttiği ziynet eşyaları, saat, para ve benzerlerinin sayısı, niteliği, miktarı ve benzeri hususları usulen ve tam olarak ispat edemediği, davacının ifadelerinde çelişkiler bulunduğu, hırsızlık nedeniyle davacı asıla atfedilebilecek herhangi bir kusur bulunmadığı, bu durumda davacı tarafın talep edebileceği tazminat miktarından 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (818 sayılı Kanun) 42 ve 43 üncü maddeleri gereğince takdiren %25 oranında bir indirim yapılmasının hakkaniyete uygun olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, 85.992.90 TL’nin 02.10.2011 tarihinden itibaren 3095 sayılı Kanun’un 1 inci maddesi gereğince işletilecek yasal faizi ile davalıdan tahsiline, fazlaya dair istemin reddine karar verilmiştir.

Özel Dairenin Üçüncü Bozma Kararı

13. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.

14. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 12.11.2018 tarihli ve 2017/1545 Esas, 2018/6935 Karar sayılı kararı ile;

“…1-Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacı vekilinin tüm, davalı vekilinin aşağıdaki bendin dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.

2- Davacı taraf, fazlaya dair haklarını saklı tutarak 10.000,00 TL maddi tazminat isteminde bulunmuş, 09.06.2014 tarih, 2014/7822 E., 2014/10964 K. sayılı bozma ilamından sonra ise 02.02.2015 havale tarihli ıslah dilekçesiyle maddi tazminat talebini 200.683,65 TL’ye çıkarmıştır. Islah tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 6100 sayılı HMK'nın 177. maddesinde ıslahın tahkikatın sona ermesine kadar yapılabileceği düzenlenmiştir. Yine, mülga 1086 sayılı HUMK 84. maddesi de aynı mahiyettedir. Yargıtay İçtihatları Birleştirme Genel Kurulunun 06/05/2016 tarih ve 2015/1 E- 2016/1 K. sayılı kararında da açıklandığı üzere, her ne sebeple verilirse verilsin bozmadan sonra ıslah yapılması mümkün değildir. Bu durumda mahkemece, davacı vekili tarafından bozma sonrası ıslah edilen miktar üzerinden davanın kısmen kabulüne karar verilmesi doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir,…” gerekçesiyle (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin tüm, davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davalı yararına bozulmasına karar verilmiştir.

Direnme Kararı

15. Ankara 17. Asliye Hukuk Mahkemesinin 23.06.2022 tarihli ve 2022/222 Esas, 2022/275 Karar sayılı kararı ile; önceki karar gerekçesi yanında, mahkemece verilen görevsizlik kararının Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 09.06.2014 tarihli ve 2014/7822 Esas, 2014/10964 Karar sayılı kararı ile bozulduğu, mahkemece bozma ilâmına uyulması ve alınan bilirkişi heyeti raporuna istinaden davacı vekili tarafından ıslah talebinde bulunulduğu, bu durumda davacı tarafın mahkemece verilen görevsizlik kararının Yargıtay tarafından bozulması üzerine alınan bilirkişi heyeti raporuna istinaden yapmış olduğu ıslahın 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 177 nci maddesine uygun olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi

16. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

17. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; mahkemece verilen ilk kararın görevsizlik kararı olduğu, bu kararın temyizi üzerine Özel Dairece mahkeme görevli olduğundan ve işin esasının incelenmesi gerektiğinden bahisle bozma kararı verildiği dikkate alındığında bozma kararından sonra mahkemece yapılan tahkikat sonucunda davacı vekilince yapılan 02.02.2015 tarihli ıslahın geçerli bir ıslah olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre mahkemece ilk bozma kararı sonrasında ıslah edilen miktar üzerinden davanın kısmen kabulüne karar verilmesinin yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

18. Uyuşmazlığın çözümü açısından öncelikle konuyla ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar vardır.

19. Kavram olarak ıslah; taraflardan birinin yapmış olduğu usul işleminin tamamen veya kısmen düzeltilmesidir (6100 sayılı Kanun md. 176). Islah müessesesi, davayı değiştirme başka anlatımla iddia ve savunmanın değiştirilmesi veya genişletilmesi yasağını bertaraf eden bir imkândır. Zira bu suretle aslında yasal itiraz ile karşılaşılabilecek olan herhangi bir taraf muamelesi, ıslah kurumu yardımı ile artık itiraza uğramaksızın yapılabilmektedir.

20. Islah, mahkemeye yöneltilen tek taraflı ve açık bir irade beyanı olduğundan yasal şartları yerine getirildiği takdirde karşı tarafın ya da mahkemenin kabulüne bağlı olmaksızın yapılabilir. İddia ve savunmayı değiştirme ya da genişletme sayılmayan hâllerde veya karşı tarafın genişletme ve değiştirmeye rıza gösterdiği hâllerde ıslaha başvurmaya gerek olmadığı açıktır.

21. Islahın konusu tarafların yaptıkları kendi usul işlemleridir. Taraflar ıslahla, dilekçelerinde belirttikleri vakıaları, dava konusunu ve talep sonucunu değiştirebilirler. Islahın amacı yargılama sürecinde şekil ve süreye aykırılık sebebiyle ortaya çıkabilecek maddi hak kayıplarını ortadan kaldırmak olduğundan hak ve alacağı bu sürecin dışında ortadan kaldırmış olan işlemlerin yani maddi hukuk işlemlerinin ıslah yoluyla düzeltilmesi mümkün değildir. Bir başka ifadeyle hakkı sona erdiren maddi hukuk işlemleri, ıslahla düzeltilemez. Feragat, kabul, sulh gibi işlemler velev ki dava içinde yapılsın asıl hakkı ortadan kaldırdıklarından usul işlemi olduğu kadar (davayı etkilediği için usul işlemidir) maddi hukuk işlemi mahiyetini de taşımaktadır ve bu sebeple bu işlemlerin ıslah yoluyla düzeltilmesi mümkün değildir. Çünkü ıslah, yargılama hukukunun şekle ve süreye bağlılığından kaynaklanan zımni hak kayıplarının telafisi için öngörülmüş bir müessesedir. Açık bir irade beyanı ile terk edilen haklar, maddi gerçeğin şekle feda edilmesi gibi bir sonuç doğurmadığı için ıslahın konusu olamaz.

22. Davanın tamamen ıslahı mümkün olduğu gibi kısmen ıslahı da mümkündür. Ancak ıslahın yapılma zamanı 6100 sayılı Kanun’da sınırlandırılmış ve 6100 sayılı Kanun'un“Islahın zamanı ve şekli” başlıklı 177 nci maddesinin 1 inci fıkrasında, tahkikatın sona ermesine kadar ıslahın yapılabileceği düzenlenmiştir. Yine ıslahın sayısı da sınırlandırılmış ve 6100 sayılı Kanun'un 176 ncı maddesinin 2 nci fıkrasında aynı davada tarafların ancak bir kez ıslah yoluna başvurabilecekleri düzenlenmiştir.

23. Diğer taraftan, bozmadan sonra ıslah yapılıp yapılamayacağı hususunda farklı nitelikte Yargıtay kararlarının bulunması sebebiyle içtihadı birleştirme yoluna gidilmiş ve Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 06.05.2016 tarihli ve 2015/1 Esas, 2016/1 Karar sayılı kararı ile; “Dava açıldıktan sonra mevzuunda, sebebinde ve delillerde ve sair hususlarda usule müteallik olmak üzere yapılmış olan yanlışlıkları bir defaya mahsus olmak üzere düzeltmek ve eksiklikleri de tamamlamak imkânını veren ve mahkeme kararına lüzum olmadan tarafların sözlü ve yazılı beyanlarıyla yapılabilen ıslahın; Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun seksen dördüncü maddesinin açık hükmü dairesinde tahkikat ve yargılama bitinceye kadar yapılabilip Yargıtay'ca hüküm bozulduktan sonra bu yoldan faydalanmanın mümkün olamayacağına” ilişkin 04.02.1948 tarihli ve 1944/10 Esas, 1948/3 Karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının değiştirilmesinin gerekmediğine karar verilmiştir.

24. 2797 sayılı Yargıtay Kanunu'nun 45 inci maddesinin 5 inci fıkrası ise “İçtihadı birleştirme kararları benzer hukuki konularda Yargıtay Genel Kurullarını, dairelerini ve adliye mahkemelerini bağlar” şeklindedir.

25. Bununla birlikte 28.07.2020 tarihinde yürürlüğe giren 7251 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un (7251 sayılı Kanun) 18 inci maddesi ile 6100 sayılı Kanun'un 177 nci maddesine eklenen 2 nci fıkrasında “Yargıtayın bozma kararından veya bölge adliye mahkemesinin kaldırma kararından sonra dosya ilk derece mahkemesine gönderildiğinde, ilk derece mahkemesinin tahkikata ilişkin bir işlem yapması hâlinde tahkikat sona erinceye kadar da ıslah yapılabilir. Ancak bozma kararına uymakla ortaya çıkan hukuki durum ortadan kaldırılamaz” hükmüne yer verilmiştir.

26. Bu noktada usul kanunlarında yapılacak değişikliklerin zaman bakımından uygulanması ile ilgili açıklama yapılması faydalı olacaktır.

27. Usul hukuku alanında geçerli temel ilke, yargılamaya ilişkin usul hükümlerinin derhal yürürlüğe girmesidir. Bu ilkenin benimsenmesinin nedeni ise bu kanun hükümlerinin kamu düzeni ile yakından ilgili olduğu, daima eskisinden daha iyi ve amaca en uygun olduğu fikri ile kanun koyucunun, fertlere ait olan hakların yeni usul hükümleri ile daha önce yürürlükte olan kanundan daha iyi ve daha adil bir şekilde korunacağına ilişkin inancıdır.

28. Usul kurallarının zaman bakımından uygulanmasında derhal uygulanırlık kuralı ile birlikte dikkate alınması gereken bir husus da, yeni usul kuralı yürürlüğe girdiğinde ilgili “usul işleminin tamamlanıp tamamlanmadığı”dır.

29. Hemen belirtilmelidir ki dava, dava dilekçesinin mahkemeye verilmesiyle başlayan ve bir kararla (veya hükümle) sonuçlanıncaya kadar devam eden çeşitli usul işlemlerinden ve aşamalarından oluşmaktadır. Yargılama sırasındaki her usul işlemi, ayrı ayrı ele alınıp değerlendirmeye tabi tutulmalıdır.

30. Bir usul işlemi yargılama sırasında yapılmaya başlanıp tamamlandıktan sonra yeni bir usul kuralı yürürlüğe girerse, söz konusu işlem geçerliliğini korur. Başka bir deyişle tamamlanmış usul işlemleri, yeni yürürlüğe giren usul hükmünden (veya kanunundan) etkilenmez. Buna karşın, bir usul işlemine başlanmamış veya başlanmış olup da henüz tamamlanmamış ise yeni usul hükmü (veya kanunu) hemen yürürlüğe gireceğinden etkilenir. Çünkü usule ilişkin kanunlar -tersine bir kural benimsenmediği takdirde- genel olarak hemen etkili olup uygulanırlar (Üstündağ, Saim: Medeni Yargılama Hukuku, Cilt: I, İstanbul 1997, s. 73 ilâ 78).

31. Yapılan açıklama ve ilkelere uygun olarak 6100 sayılı Kanun'un “Zaman bakımından uygulanma” başlığını taşıyan 448/1 inci maddesi de “Bu Kanun hükümleri, tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhâl uygulanır” hükmünü içermektedir. Bu madde hükmüne göre kanunda aksine bir düzenleme getirilmediği takdirde yeni usul hükümlerinin tamamlanmış usul işlemlerine bir etkisi olmayacak, önceki kanuna veya hükümlere göre yapılmış ve tamamlanmış olan işlemler geçerliliğini koruyacaktır. Buna karşın, tamamlanmamış usul işlemleri yeni kanun hükümlerine göre yapılacaktır. Nitekim aynı hususlar Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.03.2021 tarihli ve 2017/4-1397 Esas, 2021/292 Karar ve 22.02.2023 tarihli ve 2022/11-681 Esas, 2023/115 Karar sayılı kararında da vurgulanmıştır.

32. Bu açıklamalar ışığında somut uyuşmazlık değerlendirildiğinde; eldeki dava bankacılık hizmet sözleşmesinden kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkin olup, Mahkemece yapılan ilk yargılama sonucunda; dava dilekçesinin görev yönünden reddine, talep hâlinde dosyanın görevli Ankara Tüketici Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir. Kararın Özel Dairenin 09.06.2014 tarihli kararı ile mahkemenin görevli olduğundan bahisle bozulması üzerine, Mahkemece yapılan ikinci yargılama sonucunda; davacı tarafından sunulan 02.02.2015 tarihli ıslah dilekçesi esas alınarak davanın kısmen kabulüne, 114.657,20 TL’nin yasal faizi ile davalıdan tahsiline, fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiştir. Bu karar Özel Dairenin 30.05.2016 tarihli kararı ile; eksik inceleme nedeniyle bozulmuştur. Mahkemece yapılan üçüncü yargılama sonucunda; davanın kısmen kabulüne, 85.992.90 TL’nin yasal faizi ile davalıdan tahsiline, fazlaya dair istemin reddine karar verilmiştir.

33. İlk bozma kararı sonrasında davacı vekili 02.02.2015 tarihinde ıslah suretiyle talep sonucunu artırmış, Mahkemenin 26.05.2015 tarihli ikinci kararı ile de ıslah edilmiş olan tutar dikkate alınarak maddi tazminat talebi bakımından davanın kabulüne karar verilmiştir. Bu kararın Özel Dairece eksik inceleme nedeniyle bozulması üzerine de, mahkemenin 31.01.2017 tarihli karar ile; davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

34. Belirtmek gerekir ki bozmadan sonra ıslah yapılamayacağına ilişkin Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 06.05.2016 tarihli ve 2015/1 Esas, 2016/1 Karar sayılı kararı, 7251 sayılı Kanun ile 6100 sayılı Kanun'un 177 nci maddesinde yapılan değişikliğin yürürlüğe girdiği 28.07.2020 tarihine kadar geçerlidir ve bu nedenle 2797 sayılı Yargıtay Kanunu'nun 45 inci maddesinin 5 inci fıkrası gereğince tüm mahkemeleri bağlayıcı niteliktedir.

35. Diğer taraftan 28.07.2020 tarihinde yürürlüğe giren 7251 sayılı Kanun ile bozmadan sonra da ıslah yapılabileceğine ilişkin hüküm getirilmiş ise de bu Kanun’un “geriye yürümeme ilkesi” ve ıslah işleminin yapılmakla tamamlanmış usuli işlem teşkil etmesi nedeniyle eldeki davada ıslah tarihi olan 28.07.2016 tarihi itibariyle bu yeni hükmün uygulanamayacağı açıktır.

36. Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 20.04.2021 tarihli ve 2017/3(13)-572 Esas, 2021/518 Karar, 19.10.2021 tarihli ve 2017/3-2281 Esas, 2021/1257 Karar, 26.04.2022 tarihli ve 2020/4-449 Esas, 2022/604 Karar, 22.09.2022 tarihli ve 2021/9-881 Esas, 2022/1135 Karar ve 27.12.2022 tarihli ve 2022/(22)9-668 Esas, 2022/1841 Karar sayılı kararları da aynı yöndedir.

37. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

38. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

IV. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında belirtilen nedenlerle ve 6100 sayılı Kanun'un Geçici 3 üncü maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429 uncu maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Aynı Kanun'un 440 ıncı maddesi gereğince miktar itibariyle karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere,

06.06.2024 tarihinde oy birliğiyle ve kesin olarak karar verildi.

Kaynak:https://www.hukukihaber.net/hukuk-genel-kurulunun-2023102-e-2024314-k-sayili-karari