Hukuk Genel Kurulu'nun 2023/1005 E., 2025/5 K. sayılı kararı

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 05.02.2025 tarihli, 2023/1005 E., 2025/5 K. sayılı kararı
T.C.
Yargıtay
Hukuk Genel Kurulu
2023/1005 E., 2025/5 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2021/574 E., 2022/152 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 19.02.2020 tarihli ve
2020/321 Esas, 2020/685 Karar sayılı BOZMA kararı
1. Taraflar arasında birleştirilerek görülen maddi tazminat davalarından dolayı yapılan yargılama sonunda, Germencik Asliye Hukuk Mahkemesince verilen asıl ve birleşen davanın kısmen kabulüne ilişkin kararın davalılar vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalılar vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Asıl Dava
4. Davacılar vekili dava dilekçesinde; davalının işleteni ve sürücüsü olduğu aracın davacıların desteği ... idaresinde bulunan araca çarpması sonucunda desteğin vefat ettiğini, olayda davalı ...’un 5/8 oranında kusurlu olduğunu, yoldan kaynaklanan kusurun ise 3/8 olduğunu ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 5.000,00 TL maddi tazminat talep etmiş, ıslah dilekçesi ile talebini müvekkili ... için 222.752,14 TL, ... için ise 62.470,55 TL’ye artırmıştır.
5. Davalı ... vekili cevap dilekçesinde; kusur oranı ve tazminat miktarını kabul etmediklerini, ıslah dilekçesinin zamanaşımı süresi dolduktan sonra verildiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Birleşen Dava
6. Davacılar vekili dava dilekçesinde; kazanın meydana gelmesinde yoldan kaynaklanan kusurun 2/8 oranında etkili olduğunun belirlendiğini ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 5.000,00 TL maddi tazminatın davalı ... Müdürlüğünden tahsiline karar verilmesini talep etmiş, ıslah dilekçesi ile talebini müvekkili ... için 222.752,14 TL, ... için ise 62.470,55 TL’ye artırmıştır.
7. Davalı ... vekili cevap dilekçesinde; müvekkiline kusur izafe edilemeyeceğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
İlk Derece Mahkemesinin Birinci Kararı
8. Germencik Asliye Hukuk Mahkemesinin 25.04.2012 tarihli ve 2002/172 Esas, 2012/176 Karar sayılı kararı ile; davanın destekten yoksun kalma nedenine dayalı tazminat davası olduğu, muris ...'nun sevk ve idaresindeki araç ile davalının sevk ve idaresindeki kamyonun 08.12.2001 tarihinde çarpışması sonucu meydana gelen kazada murisin hayatını kaybettiği, ceza mahkemesince alınan bilirkişi raporunda davalı ... Müdürlüğünün 2/8, müteveffanın 2/8 ve davalı ...'un 4/8 oranında kusurlu olduklarının tespit edildiği gerekçesiyle davanın ve birleşen davanın kısmen kabulü ile davacı ... için 62.304,08 TL, ... için ise 13.576,46 TL maddi tazminatın davalı ...’tan, davacı ... için 31.152,04 TL, ... için ise 6.788,23 TL maddi tazminatın davalı ... Müdürlüğünden kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsiline karar verilmiştir.
Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı
9. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuşlardır.
10. Yargıtay (Kapatılan) 17. Hukuk Dairesinin 29.09.2015 tarihli ve 2014/21084 Esas, 2015/9858 Karar sayılı kararı ile;
“…1-Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına, özellikle cenaze ve defin masraflarına ilişkin dava dilekçesinde miktarı ayrıca ve açıkça gösterilip, harcı yatırılarak usulüne uygun biçimde açılmış bir dava olmadığına göre, davacılar vekili ile davalı ... vekilinin aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
2-Dava, trafik kazasından kaynaklanan destekten yoksun kalma tazminatı istemine ilişkindir.
Birleştirilen 2003/351 Esas sayılı dosyada, davalı ... Müdürlüğünün kazanın meydana geldiği karayolundaki bakım ve onarım görevini yerine getirmediğinden dolayı hizmet kusuruna dayalı olarak dava açılmıştır. Kamu hizmeti görmekle yükümlü olan idare, kamu hizmeti sırasında verdiği zararlardan dolayı özel hukuk hükümlerine tabi değildir. Hizmet kusurundan dolayı açılan davaların 2577 sayılı İYUK.' nun 2. maddesi hükmü uyarınca tam yargı davası olarak ikame edilmesi gerekmektedir.
Görev kuralları kamu düzenine ilişkin olup, mahkemece kendiliğinden dikkate alınması zorunludur. O halde, mahkemece yargı yolu bakımından görevsizlik kararı verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiştir.
Bozma kapsamına göre davalı ... Müdürlüğünün sair temyiz itirazlarının incelenmesine gerek görülmemiştir.
3-Karar tarihinde yürürlükte bulunan 6100 Sayılı HMK.'nun 297/1-b maddesinde tarafların ve davaya katılanların kimlikleri ile, TC kimlik numarası, varsa kanuni temsilci ve vekillerinin ad ve soyadları ile adresinin sıra numarası altında açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesinin gerekli olduğu düzenlenmiştir.
Somut olayda; 2002/172 Esas sayılı asıl dava ile birleştirilmesine karar verilen 2003/351 Esas sayılı dava dosyasının karar başlığında gösterilmemesi, yukarıda açıklanan usul hükümlerine aykırılığı nedeniyle doğru olmamıştır.
4-1086 sayılı HUMK'nın 83. maddesi (6100 sayılı HMK m. 176) uyarınca, ıslah, taraflardan birinin yapmış olduğu bir usul işlemini tamamen veya kısmen düzeltilmesidir. Islahın amacı, yargılama süresinde, şekli ve süreye aykırılık sebebi ile ortaya çıkacak maddi hak kayıplarını ortadan kaldırmaktır. Ancak, açık bir irade beyanı ile terk edilen haklar maddi gerçeğin şekle feda edilmesi gibi bir sonuç doğurmadığı için, ıslah konusu olamaz.
Borçlar Kanunu'nun 41. maddesinde (6098 sayılı TBK m. 49) haksız fiil tanımlanmış, 60. maddesinde (TBK m. 72) de haksız fiilden zarar görenin bundan kaynaklanan maddi ve manevi zararın tazmini istemi ile açacağı davaların bağlı olduğu zamanaşımı süreleri özel olarak düzenlenmiştir. BK'nın 60. maddesinde üç türlü zamanaşımı süresi öngörülmüş olup bunlar, zararın ve failin öğrenildiği tarihten itibaren 1 yıllık (TBK m. 72 gereğince 2 yıl) sübjektif ve nispi nitelikteki kısa zamanaşımı süresi, herhalde haksız fiil tarihinden itibaren 10 yıllık objektif ve mutlak nitelikte uzun zamanışımı süresi ile olağan üstü nitelikteki ceza zamanaşımı süresidir (EREN Fikret, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, B. 9, İstanbul 2006, s. 794).
Buna karşılık, özel bir kanun hükmünün, özel olarak zamanaşımı süresi öngördüğü tehlike sorumluluklarında BK m. 60 uygulanmaz. 2918 sayılı KTK'nın 109/I. maddesinde "Motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak 2 yıl ve her halde, kaza gününden başlayarak 10 yıl içinde zamanaşımına uğrar" hükmüne, yine aynı kanunun 109/II. maddesinde ise, "dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğar ve Ceza Kanunu bu fiil için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmüş ise, bu süre maddi tazminat talepleri için de geçerlidir" hükmüne yer verilmiştir.
2918 sayılı Kanunun anılan madde hükmünde, gözden kaçırılmaması gereken husus, ceza kanununda öngörülen daha uzun zamanaşımı süresinin, tazminat talebi ile açılacak davalar için de geçerli olabilmesinin, sadece eylemin Ceza Kanununa göre suç sayılması koşuluna bağlanmış bulunmasıdır. Bu düzenlemenin iki ayrı sonucu bulunmaktadır. Söz konusu yasa hükmü, ceza zamanaşımının uygulanabilmesi için sadece eylemin aynı zamanda bir suç oluşturmasını yeterli görmekte; bunun dışında, fail hakkında mahkumiyet kararıyla sonuçlanmış bir ceza davasının varlığı, hatta böyle bir ceza davasının açılması ya da zarar görenin o davada tazminat yönünden bir talepte bulunmuş olması koşulu aranmamaktadır.
Dahası, söz konusu hükümde, ceza zamanaşımının uygulanması bakımından sürücü ve diğer sorumlular (örneğin işleten) arasında bir ayrım da yapılmamış, böylece kuralın bunların tümü için geçerli olduğu, hepsi için aynı zamanaşımı uygulanacağı öngörülmüştür (HGK'nın 10.10.2001 gün 2001/19-652-705 ve HGK'nın 16.04.2008 gün, 2008/4-326-325 sayılı kararları ile uzamış ceza zamanaşımı benimsenmiştir).
Açıklanan ilkeler ışığında somut olay ele alındığında, desteğin ölümüne neden olan haksız fiil 08.12.2002 tarihinde meydana gelmiş, davacı yan davasını 18.07.2002 tarihinde açmış, ıslah dilekçesi ile talebini ise 25.03.2008 tarihinde arttırmıştır. Davacı yan davasını kısmi dava biçiminde açmış olup bilindiği gibi kısmı talep halinde saklı tutulan kısım, yani dava konusu edilmeyen kısım yönünden zamanaşımı süresi işlemeye devam etmektedir. Dava konusu somut olay yönünden bir kişinin ölümü, bir kişinin de hafif derecede yaralanması ile sonuçlanan kaza tarihi dikkate alındığında 765 sayılı TCK'nın 102/I-4. maddesi uyarınca 5 yıllık zamanaşımı süresi söz konusudur. Yine, KTK'nın 109/I. maddesinde öngörülen “her halde, kaza gününden başlayarak 10 yıl içinde zamanaşımına uğrar” hükmü gözden kaçırılmaması gerekir.
Davacının 25.03.2008 tarihli ıslah dilekçesine karşı, davalı ... vekili tarafından süresinde zamanaşımı defi ileri sürülmesine rağmen, mahkemece olumlu ya da olumsuz bir karar verilmemesi isabetli bulunmamış, kararın bu yönden de bozulması gerekmiştir.
5-Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından vefat edenin yakınlarına bağlanan aylığın niteliği ve bağlanan aylığın rücuya tabi ödemelerden olup olmadığının belirlenmesi zararın tazmininden sorumlu olanların mükerrer ödeme yapmasının önüne geçilmesi ve zarar görenlerin gerçek zararlarının üzerinde sebepsiz zenginleşmemesi için önemlidir.
Sosyal Güvenlik Kurumunun 10.11.2008 tarihli yazısı ile, desteğin ölümü nedeniyle davacılara peşin sermaye değerli gelir bağlandığı bildirilmiş olup, mahkemece davacılara bağlanan gelirin rücuya tabi olmadığı gerekçesiyle tazminattan mahsubu yapılmamıştır.
Mahkemece desteğin eşi ve çocuğu olan davacılara SGK tarafından bağlanan maaşın rücuya tabi olup olmadığının araştırılması, rücuya tabi olduğunun anlaşılması halinde, Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından bildirilen ilk peşin sermaye değerlerinin hesaplanan tazminattan mahsubu ile sonucuna göre karar verilmesi gerekirken hatalı değerlendirme ile hüküm kurulması isabetli olmamıştır.
6-Davalı ... vekilinin, müvekkilinin zorunlu mali sorumluluk sigortacısı tarafından, kaza nedeniyle davacılara ödeme yapılıp yapılmadığının araştırılmasına ilişkin savunması mahkemece değerlendirilmemiştir.
Bu durumda, mahkemece, davalının savunması üzerinde durularak, davalıdan yapılan ödemeye ilişkin kanıtları sorulup, ibraz ettiğinde değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde eksik incelemeye dayalı hüküm tesisi doğru görülmemiştir.
7-Destekten yoksun kalma tazminatı Borçlar Kanunu’nun 45/2. maddesinde (6098 sayılı TBK. md. 53/1-3) düzenlenmiş olup; "Ölüm neticesi olarak diğer kimseler müteveffanın yardımından mahrum kaldıkları takdirde onların bu zararını da tazmin etmek lazım gelir." şeklinde hükme bağlanmıştır.
Yasa metninden de anlaşılacağı gibi destekten yoksun kalma tazminatının konusu, desteğin yitirilmesi nedeniyle yoksun kalınan zarardır. Buradaki amaç, destekten yoksun kalanların desteğin ölümünden önceki yaşamlarındaki sosyal ve ekonomik durumlarının korunmasıdır.
Olaydan sonraki dönemde de, destek olmasa bile, onun zamanındaki gibi aynı şekilde yaşayabilmesi için muhtaç olduğu paranın ödettirilmesidir. Yani haksız bir eylem sonucu desteğini yitiren kimse BK.'nun 45/2. (6098 sayılı TBK. md. 53) maddesine dayanarak uğradığı zararın ödetilmesini isteyebilir.
Davalı, destekten yoksun kalmadan ileri gelen somut zararı gidermek zorundadır. Bu nedenle tazminat hesabından önce zarar tutarını belirlemek gerekir.
Davacılar vekilince; desteğin vefat etmeden önce ... Deniz ürünleri ve ... Su Ürünleri gibi iki işletmenin işletme müdürlüklerini yaptığı, aylık ortalama kazancının 5.000 TL olduğu iddia edilmiş olup; kaza sonrası SGK müfettişince hazırlanan 21.05.2002 tarihli raporda desteğin iki işletmenin müdürü olduğunun tespit edildiği, ... Su Ürünleri Ltd. Şti.'nin yazısında muris...'nin tesis müdürü sıfatıyla çalıştığı ve kaza tarihinde aylık net kazancının 210 TL olduğunun; İzmir Ticaret Odası'nın yazısında, 2001 yılı Kasım ve Aralık ayları itibariyle desteğin pozisyonunda çalışan bir kişinin 1.500-1.600 TL ücret alacağının; tanıkların beyanlarında ise desteğin iki işletmenin müdürü olduğu ve işyeri tarafından bildirilenden daha fazla gelirinin olduğunun bildirildiği anlaşılmaktadır.
Mahkemece, iki ayrı bilirkişi raporu alınmış, ilk raporda; desteğin yaptığı iş, eğitim durumu, piyasa koşulları ve genel yaşam deneyimleri ve ülkemizin ekonomik koşulları esas alınarak asgari ücretin 5 katı gelir elde edeceği kabul edilerek; ikinci raporda ise, ... Su Ürünleri Ltd. Şti.'nin bildirdiği aylık ücret esas alınarak tazminat hesabı yapılmış, mahkemece ikinci bilirkişi raporuna göre karar verilmiştir. Oysa, yukarıda açıklanan dosya kapsamındaki delillerden iki işletmenin müdürlüğünü yapan destek için 28.11.2007 tarihli ilk raporda belirlenen gelirin daha isabetli olduğu bellidir.
Bu itibarla, somut olaya daha uygun olan ve davacılar tarafından itiraza uğramayan 28.11.2007 tarihli bilirkişi raporunda belirlenen gelirin hükme esas alınması gerekirken, diğer rapor benimsenmek suretiyle yazılı olduğu şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.
8-Karar tarihinde yürürlükte bulunan 6100 Sayılı HMK.'nun 297/1-ç maddesine göre, hükümde; yargılama giderleri ile taraflardan alınan avansın harcanmayan kısmının iadesinin açık, şüphe ve terreddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesinin gerekli olduğu düzenlenmiştir.
Mahkemece, yukarıda belirtilen usul hükmüne aykırı olarak, yargılama giderlerinin eksik hesaplanması, dökümünün kararda gösterilmemesi, davacı vekiline depo ettirilen ve harcanmayan 440 TL gider avansının iadesine dair hüküm kurulmaması doğru olmamıştır…” gerekçesi ile karar bozulmuştur.
İlk Derece Mahkemesinin İkinci Kararı
11. Germencik Asliye Hukuk Mahkemesinin 11.10.2017 tarihli ve 2016/255 Esas, 2017/346 Karar sayılı kararı ile; bozma ilamına uyularak ve bilirkişi raporu benimsenerek, davanın kısmen kabulü ile davacı ... için 105.876,07 TL, ... için 25.735,29 TL'nin davalı ...’tan; davacı ... için 55.688,04 TL, ... için 15.617,65 TL'nin davalı ... Müdürlüğünden kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsiline karar verilmiştir.
Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı
12. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalılar vekilleri temyiz isteminde bulunmuşlardır.
13. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 19.02.2020 tarihli ve 2020/321 Esas, 2020/685 Karar sayılı kararı ile;
“…1-Dosyadaki yazılara, mahkemece uyulan bozma kararı gereğince hüküm verilmiş olmasına ve bozmanın kapsamı dışında kalarak kesinleşmiş olan yönlere ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi olanağı bulunmamasına göre davalıların aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları reddedilmelidir.
2- Davalılardan ...'un diğer temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Asıl ve birleşen dava, trafik kazasına bağlı ölüm nedeniyle maddi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, asıl ve birleşen davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalılar tarafından temyiz edilmiştir.
Davacılar vekili; 18/12/2001 tarihinde davalılardan ...’un sürücüsü olduğu aracın davacıların murisi ... idaresinde bulunan araca çarpması sonucu desteğin vefat ettiğini, kazaya, anılan davalının kusuru yanında yoldan kaynaklanan deformasyonun da sebep olduğunu, bu anlamda davalı ...’nün hizmet kusuru bulunduğunu belirterek, müvekkillerinin maddi zararının, kusuru bulunan davalılardan tazmini isteminde bulunmuştur.
Davalılar; davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuşlardır.
Mahkemece; davanın kısmen kabulüne dair verilen ilk kararın taraf vekillerince temyizi üzerine 17. Hukuk Dairesi’nin 29/09/2015 gün 2014/21084 esas ve 2015/9858 karar sayılı ilamı ile diğer sebepler yanında “davacının 25/03/2008 tarihli ıslah dilekçesine karşı, davalı ... vekili tarafından süresinde zamanaşımı defi ileri sürülmesine rağmen, mahkemece olumlu ya da olumsuz bir karar verilmemiş olmasının doğru olmadığı..” gerekçesi ile anılan davalı yararına bozulmuş; bozmaya uyularak yapılan yargılama sonunda belirtilen davalının ıslah zamanaşımı defi reddedilerek asıl ve birleşen davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Islah, iddia ve savunmanın genişletilmesi ve değiştirilmesi yasağının istisnalarından olup taraflardan birinin yapmış olduğu bir usûl işlemini tamamen veya kısmen düzeltmesi olarak tanımlanmaktadır. Islah ile taraflar, dava sebebini, dava konusunu veya talep sonucunu değiştirebilirler. Usûlüne uygun olarak açılmış bir davanın bulunması şartı ile davanın tamamen veya kısmen ıslahı mümkündür.
Dava sebebinin veya dava konusunun değiştirilmesi tamamen ıslah halleridir. (Baki Kuru 4. Cilt s. 3990). Davanın kısmen ıslahında ise, dava dilekçesinden sonraki bir usûl işleminin ıslahı söz konusudur. Gerek doktrinde gerekse Yargıtay uygulamalarında kabul edildiği üzere müddeabihi (dava değerini) arttırma halinde kısmi ıslah söz konusu olup kısmi ıslahta, tamamen ıslahın aksine ıslah tarihine kadar yapılan bütün usul işlemleri yapılmamış sayılmaz. Kısmi ıslah yapıldığı tarihten ileriye dönük olarak hüküm ifade eder.
Zamanaşımı, borcu ortadan kaldıran bir olgu olmayıp, doğmuş ve var olan bir hakkın istenebilirliğini ortadan kaldıran bir savunma aracıdır. Bu nedenle zamanaşımı alacağın varlığını değil, istenebilirliğini ortadan kaldırır. Olay tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı BK.'nun 133. maddesinde zamanaşımını kesen sebepler sayılmış olup bunlardan biri de dava açılmasıdır. Davanın tamamen ıslahında dava baştan beri (dava dilekçesinden itibaren) ıslah edildiği için ıslah edilen kısım içinde davanın açıldığı tarihte zamanaşımı kesilmiş olur.
Kısmi davada ise zamanaşımı yalnızca dava edilen kısım için kesilir. Henüz açılmayan (saklı tutulan) ve daha sonra ıslahla arttırılan bölüm için zamanaşımı işlemeye devam eder.
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 109.maddesi uyarınca motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler, zarar görenin, zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl ve her halde, kaza gününden başlayarak on yıl içinde zamanaşımına uğrar. Dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğar ve ceza kanunu bu fiil için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmüş bulunursa, bu süre, maddi tazminat talepleri için de geçerlidir.
Bu açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında; davaya konu ölüm olayı 18/12/2001 (doğrusu 08.12.2001) tarihinde meydana gelmiş, asıl dava 18/07/2002 tarihinde açılmış, ıslah dilekçesi ise 25/03/2008 tarihinde verilmiştir. Şu durumda ıslah dilekçesinin verildiği tarih itibariyle 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun 109. maddesinde düzenleme altına alınan 2 yıllık zamanaşımı süresi ile 765 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 455/1 ve 102/4 maddeleri uyarınca olayın bağlı olduğu 5 yıllık uzamış ceza zamanaşımı süresi geçmiştir.
Davalılardan ... tarafından ıslaha karşı süresinde zamanaşımı def'i ileri sürüldüğüne göre; davacıların asıl davada ıslah ile arttırılan istemlerinin zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı gerekçe ile yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın davalılardan ... yararına bozulması gerekmiştir.
3-Davalılardan ...'nün diğer temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Davalı ...'nün Harçlar Kanunu 13/j maddesi uyarınca harçtan muaf kurumlardan olmasına karşın harç ile sorumlu tutulmuş olması doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle de davalılardan ... yararına bozulması gerekmiştir.” gerekçesiyle karar oy çokluğuyla bozulmuştur.
Direnme Kararı
14. Germencik Asliye Hukuk Mahkemesinin 02.03.2022 tarihli ve 2021/574 Esas, 2022/152 Karar sayılı kararı ile; dosya kapsamında alınan bilirkişi raporunun davacılar vekiline 06.02.2008 tarihinde tebliğ edildiği, davacılar vekilinin 25.03.2008 tarihinde gerekli harçları yatırarak davasını ıslah ettiği, davacıların ıslah talebine karşı davalı tarafın zamanaşımı def'inde bulunduğu, davacıların zararının maddi tazminat miktarının belirlenmesine ilişkin 28.11.2007 tarihli bilirkişi raporu ile tespit edildiği ve raporun davacı vekiline 06.02.2008 tarihli duruşmada tebliğ edildiği anlaşılmakla bir yıllık zamanaşımı süresinin zararın öğrenildiği 06.02.2008 tarihinden itibaren hesaplanması gerektiği, bu nedenle davacı vekilinin 25.03.2008 tarihinde davayı ıslah ettiği anlaşıldığından ıslaha konu talebin zamanaşımına uğramadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi
15. Direnme kararı süresi içinde davalı ... ile davalı ... vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
16. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda, davalı ... yönünden ıslah dilekçesi ile talep edilen maddi tazminat tutarının zamanaşımına uğrayıp uğramadığı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
17. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikli olarak yasal düzenlemelerin açıklanmasında yarar bulunmaktadır.
18. Bilindiği üzere trafik kazaları bir haksız fiildir. Haksız fiil, kazanın meydana geldiği ve davanın açıldığı tarihte yürürlükte olan mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun (BK) 41. maddesinde tanımlanmış, Kanun'un 60. maddesinde ise haksız fiilden zarar görenin zararının tazmini istemiyle açacağı davaların zamanaşımı süreleri düzenlenmiştir.
19. Belirtilmelidir ki 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) konuya ilişkin 49 ve 72. maddeleri de aynı yönde düzenleme içermektedir. Anılan maddeler ile haksız fiillere uygulanacak üç zamanaşımı süresi belirlenmiştir. Bunlar, zarar görenin zararı ve faili öğrendiği tarihten itibaren başlayacak bir yıllık zamanaşımı; fiilin vukuundan itibaren işleyecek on yıllık zamanaşımı ve fiilin aynı zamanda ceza kanunlarında düzenlenmiş olması hâlinde uygulanacak olan ceza zamanaşımı süreleridir.
20. Haksız fiillerin bir kısmı, sadece hukuk açısından değil, ceza kanunları bakımından da sorumluluğu gerektirir; haksız fiilin faili, yani sorumlusu genellikle daha ağır sonuçları olan ceza kovuşturmasına konu olabileceği sürece, zarar görenin haklarını yitirmesinin kabul edilmesi mümkün değildir.
21. Bu bakımdan haksız eylem aynı zamanda ceza kanunları gereğince bir suç teşkil ediyorsa ve ceza kanunları ya da ceza hükümlerini ihtiva eden sair kanunlar bu eylem için daha uzun bir zamanaşımı süresi tayin etmişse, tazminat davası da ceza davasına ilişkin zamanaşımı süresine tabî olur. Nitekim bu husus 07.12.1955 tarihli ve 17/26 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında da vurgulanmıştır. Buna göre, anılan mevzuat uyarınca ceza zamanaşımı süresinin uygulanabilmesi için öncelikle zarar veren eylemin ceza kanunu veya ceza hükmü taşıyan özel kanunlarda suç olarak düzenlenmesi gerekli olup özel kanunlarda haksız eylem için başka bir zamanaşımı süresi tayin edilmiş olmadıkça, haksız eylemden doğan maddi ve manevi zararların tazmini için açılacak davalarda BK'nın 60. (TBK'nın 72.) maddesinde öngörülen zamanaşımının uygulanması gerekir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 09.10.2013 tarihli ve 2013/4-36 Esas, 2013/1457 Karar sayılı kararı).
22. Özel kanun niteliğinde olan 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun (KTK) 109. maddesinin ilk fıkrasında, yine bir haksız fiil niteliğindeki trafik kazalarından doğan tazminat taleplerinin tabî bulunacağı zamanaşımı süresi yönünden BK'nın 60. maddesindeki düzenlemeden farklı, özel bir hüküm getirilmiştir.
23. Karayolları Trafik Kanunu’nun “Zamanaşımı” başlıklı 109. maddesi;
“...Motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler, zarar görenin, zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl ve herhalde, kaza gününden başlayarak on yıl içinde zamanaşımına uğrar.
Dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğar ve ceza kanunu bu fiil için daha uzun bir zaman aşımı süresi öngörmüş bulunursa, bu süre, maddi tazminat talepleri için de geçerlidir.
Zamanaşımı, tazminat yükümlüsüne karşı kesilirse, sigortacıya karşı da kesilmiş olur.
Sigortacı bakımından kesilen zamanaşımı, tazminat yükümlüsü bakımından da kesilmiş sayılır.
Motorlu araç kazalarında tazminat yükümlülerinin birbirlerine karşı rücu hakları, kendi yükümlülüklerini tam olarak yerine getirdikleri ve rücu edilecek kimseyi öğrendikleri günden başlayarak iki yılda zamanaşımına uğrar.
Diğer hususlarda, genel hükümler uygulanır” hükmünü içermektedir.
24. Buna göre madde ile BK’nın 60. maddesindeki bir yıllık zamanaşımı süresi, trafik kazasından kaynaklanan tazminat davaları yönünden iki yıl olarak düzenlenmiş olup, BK'nın 60. maddesi ile KTK'nın 109/II. maddesi zamanaşımı süresinin başlangıcı yönünden birbiriyle uyumlu olmakla birlikte, zamanaşımı süresi yönünden birbirlerinden ayrılmaktadır.
25. Belirtilmelidir ki KTK'nın 109/2. maddesindeki düzenleme ile ceza kanununda öngörülen daha uzun zamanaşımı süresinin tazminat talebiyle açılacak davalar için de geçerli olabilmesi, sadece eylemin ceza kanunlarına göre suç sayılması koşuluna bağlanmıştır. Zira sonuçta; haksız eylemin cezayı gerektiren bir fiil teşkil etmesi durumunda o fiil için öngörülen ceza zamanaşımı süresi hukuk yargılamasında da uygulanacaktır.
26. Yukarıdaki ilkeler ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davalı ...’un işleteni ve sürücüsü olduğu aracın neden olduğu 08.12.2001 tarihli kaza sonucunda davacıların desteği vefat etmiş olup, kazada başkaca ölen ya da yaralanan bulunmamaktadır. Kaza tarihinde yürürlükte olan 765 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 455/1. ve 102/4. maddelerine göre zamanaşımı süresi beş yıldır. Davaya konu trafik kazası 08.12.2001 tarihinde meydana gelmiş, maddi tazminat istemini içeren dava, fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak, kısmi dava biçiminde 18.07.2002 tarihinde açılmıştır. Yargılama sırasında davacı taraf, 25.03.2008 tarihli ıslah dilekçesiyle maddi tazminat talebini yükseltmiş; davalılardan ... tarafından yasal süresi içinde, ıslah edilen kısma ilişkin olarak zamanaşımı def'i ileri sürülmüştür.
27. Dava, destekten yoksun kalma tazminatına ilişkin olup; trafik kazası sonucu davacıların desteğinin ölümü ile zarar meydana gelmiştir. Olay anında zararın ve tazminat yükümlüsünün öğrenildiği, ölüme bağlı meydana gelen zararın sonradan artmasının veya değişmesinin mümkün olmadığı sonucuna varılmıştır. Olay tarihi olan 08.12.2001 tarihinden itibaren ıslahın yapıldığı 25.03.2008 tarihine kadar davaya konu olay bakımından uygulanması gereken BK'nın 60. maddesindeki bir yıllık, KTK’nın 109. maddesindeki iki yıllık ve TCK'nın 102. maddesindeki beş yıllık ceza zamanaşımı sürelerinin dolduğu, davalı ...’un süresinde zamanaşımı def'ini ileri sürdüğü gözetilerek, bu davalı yönünden asıl davada ıslah edilen kısım için davacı talebinin reddine karar verilmesi gerekirken; hatalı gerekçe ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamıştır.
28. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; hukuk mahkemesince kusur araştırılması yapılmadığı, ceza dosyasında yapılan kusur araştırmalarının ise kusur oranını kesin olarak sonuca bağlamadığı, bu bağlamda davacılar tarafından ıslah tarihinin yapıldığı tarihte bile henüz tazminat yükümlüsünün öğrenilmediği, ıslah edilen miktarın zamanaşımına uğramadığı, bu nedenle direnme kararının onanması gerektiği görüşü ile ileri sürülmüş ise de; bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
29. O hâlde; Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma ilâmına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
30. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
IV. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davalı ... vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
Bozma nedenine göre davalı ... vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun'un 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden on beş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,
05.02.2025 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.