ADALET HABERLERİ

ADALET HABERLERİ

Hukuk Genel Kurulu'nun 2022/718 E., 2023/982 K. sayılı kararı

Hukuk Genel Kurulu'nun 2022/718 E., 2023/982 K. sayılı kararı
2 Okunma

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 18.10.2023 tarihli, 2022/718 E., 2023/982 K. sayılı kararı

T.C.

Yargıtay

Hukuk Genel Kurulu

2022/718 E., 2023/982 K.

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi

SAYISI : 2021/286 E., 2021/645 K.

KARAR : Asıl davanın reddine, birleşen davanın kısmen kabulüne

birleşen davada davalı ... vekilleri

ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 14.12.2020 tarihli ve

2019/4296 Esas, 2020/6698 Karar sayılı BOZMA kararı

Taraflar arasında birleştirilerek görülen tazminat ve tapu iptali-tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince tazminata ilişkin asıl davanın kabulüne, birleşen davanın reddine karar verilmiştir.

Kararın asıl ve birleşen davada davacı ... ile asıl ve birleşen davada davalı ... vekilleri tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurularının kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına ve yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle asıl davanın reddine, tapu iptali-tescile ilişkin birleşen davanın ise davalı ... yönünden taraf sıfatı yokluğu nedeniyle usulden reddine, davalı ... yönünden kabulüne karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı asıl ve birleşen davada davacı ... ile birleşen davada davalı ... vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 1. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

Direnme kararı asıl ve birleşen davada davacı ... ile birleşen davada davalı ... vekilleri tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan inceleme sonucunda, temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

1. Davacı vekili asıl dava dilekçesinde; müvekkilinin ... ilçesi, ... mahallesi 179 pafta,1141 ada, 5 parselde kayıtlı 3 No.lu bağımsız bölümdeki ¼ oranındaki miras payının satılması için kardeşi ... ...'e vekâletname verdiğini, aradan uzun süre geçmesine rağmen kardeşinin satışa ilişkin bilgi vermediği gibi hisseyi satmasına karşın bedelini de ödemediğini, davalının vekâlet görevini kötüye kullandığını ileri sürerek hisse bedelinin satış tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

2. Davacı vekili birleşen dava dilekçesinde; asıl davadaki iddiaları yanında, asıl davadaki yargılama sırasında davalı ...'in savunmaları dikkate alındığında taşınmazı diğer davalı ...'e vekâletnamedeki satış yetkisine aykırı hareket etmek suretiyle bedel almaksızın muvazaalı işlemle satış gibi göstererek devrettiğinin anlaşıldığını, vekilin kasıtlı olarak müvekkilinin zararına hareket ettiğini, davalı ...'in de onunla iş ve çıkar birliği içinde olduğunu ileri sürerek tapu iptali ve tescil talebinde bulunmuştur.

II. CEVAP

1. Davalı ... vekili asıl davada cevap dilekçesinde; davanın süresinde açılmadığını, taşınmazın miras yoluyla dört kardeşe kaldığını ve kardeşlerin taşınmazı evi olmayan kardeşlerden ...'e bedelsiz devretme konusunda sözlü anlaşmaya vardıklarını, davacının ise başka yerde ikamet etmesi sebebiyle bu anlaşmaya istinaden müvekkiline vekâletname verdiğini, müvekkilinin de diğer kardeşlerle birlikte işlem yaparak 25.09.2014 tarihinde herhangi bir bedel almaksızın taşınmazdaki kendi payı ile davacının payını devrettiğini, bedelsiz olan devir işleminin davacının bilgisi dahilinde yapıldığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

2. Davalılar vekili birleşen davada cevap dilekçesinde; iddia edildiği gibi muvazaalı bir işlem söz konusu ise bunun tarafının doğrudan davacı olduğundan kendi muvazaasına dayanarak yapılan işlemin iptalini isteyemeyeceği, ayrıca tapuda malik olmayan davalı ... adına bu davanın ikame edilmesinin de mümkün olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin 29.12.2017 tarihli ve 2015/494 Esas, 2017/529 Karar sayılı kararı ile tarafların mirasbırakanından kalan dava konusu taşınmazı ortak iradeleri ile davalı ...'e tapuda satış sureti ile devrettikleri, davacının da hissesini satış yapmak suretiyle devretmesi için davalı ... ...’e vekâletname verdiği, bu hususun tanık beyanları ile kanıtlandığı, verilen vekâlete uygun işlem yapıldığından satış işlemine ilişkin olarak açılan tapu iptali ve tescil isteminin reddi gerektiği, ancak tapuda satış olarak gösterilen hisse devri karşılığında herhangi bir bedel ödenmediğinin gerek dosya içeriği gerekse hisseyi devralan ...'in beyanı ile anlaşıldığı gerekçesiyle asıl davanın kabulüne, birleşen davanın reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde asıl ve birleşen davada davacı ... ile asıl ve birleşen davada davalı ... vekilleri istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin 23.05.2019 tarihli ve 2018/775 Esas, 2019/857 Karar sayılı kararı ile davacının davalılar ve dava dışı kardeşi ile birlikte ¼ oranında miras payına sahip olduğu dava konusu taşınmazdaki miras payını davalı kardeşi ...'e satışını amaçladığından bu yönde işlem yapması için davalı kız kardeşi ...'i vekil tayin ettiği, ancak ...'in vekâlet görevini kötüye kullanarak durumu bilen davalı kardeşi ...'e bedelsiz olarak pay temlikini sağladığı, tapuda işlem satış gösterilmiş ise de gerçekte davacıya ait pay satışının bedelsiz olarak gerçekleştirildiği, davalı ...'in mahkeme içi ikrarında bu hususu doğruladığı, satış sonrası davalı ...'den talep edilen satış bedeli ile keşfen belirlenen değerin birbirine yakın olduğu, davacının davaya konu taşınmazdaki ¼ oranındaki payının bedelsiz olarak davalı ...'e devri yönünde bir iradesinin bulunmadığı gerekçesiyle istinaf başvurularının kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına ve yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle asıl davanın reddine, birleşen davanın davalı ... yönünden sıfat yokluğu nedeniyle usulden reddine, davalı ... yönünden kabulü ile tapu kaydının ¼ pay oranında iptal edilerek davacı adına tesciline karar verilmiştir.

V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

A. Bozma Kararı

1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde asıl ve birleşen davada davacı ... ile birleşen davada davalı ... vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; "....Somut olaya gelince; vekaletin satış amacıyla verilmediği, diğer paydaşlarla birlikte taşınmazın davacıya ait ¼ payının davalı ...’a temliki amacıyla verildiği, vekilin bu iradeye uygun olarak taşınmazdaki davacı ...’in payını davalı ...’a temlik ettiği, aynı resmi senet ile diğer kardeşler ... ve vekil ...’in de kendi paylarını ...’a devrettikleri, nitekim tanık olarak dinlenilen tarafların kardeşi ...’nin de; “... ve ... paylarını ...’a devretme konusunda anlaştıkları, kendisinin de bu durumu kabul ettiği, bunun üzerine ...’in ...’i vekil tayin ettiği, hiç kimsenin temlik nedeniyle bedel almadığı, ...’in vekaletnamenin bu amaç için verildiğini bildiği” yönünde beyanda bulunduğu görülmektedir.

Hal böyle olunca, vekalet görevinin kötüye kullanıldığından bahsedilemeyeceğinden taşınmaz bedelinin de istenemeyeceği gözetilerek asıl davanın ve birleştirilen davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir.

Birleştirilen davada davalı ... vekilinin yerinde görülen temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 371/1-a maddesi uyarınca İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi kararının BOZULMASINA, asıl ve birleştirilen davada davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddine...." gerekçesiyle karar bozulmuştur.

B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; önceki gerekçe tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.

VI. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Direnme kararına karşı süresi içinde asıl ve birleşen davada davacı ... ile birleşen davada davalı ... vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

1. Asıl ve birleşen davada davacı ... vekili; asıl dava yönünden davalıların davanın açılmasına sebebiyet vermesi nedeniyle asıl davada ıslah edilen değer üzerinden davacı lehine vekâlet ücretine ve yargılama giderlerine hükmedilmesi gerekirken davalı lehine vekâlet ücretine hükmedilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, yine birleştirilen davada da davalı ... lehine vekâlet ücreti ve yargılama giderlerine hükmedilmesinin doğru olmadığını, davalıların kötüniyetli olarak birlikte hareket ettiklerini belirterek kararın bozulmasını talep etmiştir.

2. Birleşen davada davalı ... vekili; mirasbırakanlarından intikal eden dava konusu taşınmaz hakkında davacının da aralarında bulunduğu tüm kardeşlerin taşınmazın evi olmayan davalı ...’a devredilmesi konusunda anlaştıklarını, davacının davalı ...'e tapuda devir için vekâletname verdiğini, devir işleminin davacının iradesi doğrultusunda gerçekleştirildiğini, davalı ...'in vekâlet görevini kötüye kullandığı yönünde delil bulunmadığını belirterek kararın bozulmasını talep etmiştir.

C. Uyuşmazlık

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda kardeşler arasında yapılan temlikte davacının bedelsiz devir iradesinin bulunup bulunmadığı, vekâletnamenin bir bedel karşılığında çekişmeli payın devri amacıyla verilip verilmediği, buna göre vekâlet görevinin kötüye kullanılıp kullanılmadığı, buradan varılacak sonuca göre asıl ve birleşen davaların reddine karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

D. Gerekçe

1. İlgili Hukuk

1. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (6098 sayılı Kanun) 502 ilâ 514 üncü maddeleri.

2. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (4721 sayılı Kanun) 2 nci maddesi.

2. Değerlendirme

A-Asıl ve birleşen davada davacı ... vekilinin temyiz talebi yönünden yapılan incelemede;

1.Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesinden önce, Bölge Adliye Mahkemesince direnme kararı öncesinde verilen 23.05.2019 tarihli kararın davacı ... ile davalı ... vekilleri tarafından temyiz edildiği, Özel Dairece davacı ... vekilinin temyiz itirazları reddedilerek kararın davalı ... yararına bozulduğu, direnme kararının da yeniden davacı ... vekili tarafından temyiz edildiği gözetildiğinde, direnme öncesi verilen kararı aynı nedenlere dayalı olarak temyiz eden ve temyiz itirazları reddedilen davacı ... vekilinin direnme kararını temyiz etmekte hukuki yararının bulunup bulunmadığı, bu bağlamda temyiz isteminin reddine karar verilmesinin gerekip gerekmediği hususu tartışılmıştır.

2. Hukuki yarar, dava şartı olduğundan temyiz incelemesi yapılabilmesi için de gerekli bir şarttır.

3. Bölge Adliye Mahkemesince verilen ilk karar davacı ... ile davalı ... vekilleri tarafından temyiz edilmiş ve Özel Dairece davacı ... vekilinin tüm temyiz itirazları reddedilerek karar davalı ... yararına bozulmuştur. Bölge Adliye Mahkemesince verilen direnme kararı yeniden davacı ... ile davalı ... vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.

4. Davacı ... vekilinin Bölge Adliye Mahkemesinin ilk kararına yönelik temyiz itirazları ile direnme kararına yönelik temyiz itirazlarının aynı olduğu görülmektedir. Başka bir deyişle davacı ... vekilinin direnme kararına yönelik temyiz itirazları, Özel Dairece reddedilen daha önceki temyiz itirazlarıdır.

5. Bölge Adliye Mahkemesinin ilk kararını temyiz edip, bu istemi Özel Dairece reddedilen tarafın artık aynı temyiz sebepleri ile direnme kararını temyiz etmekte hukuki yararı bulunmamaktadır. Dolayısıyla davacı ... vekilinin direnme kararını temyizde hukuki yararı yoktur.

6. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında direnme kararının yeni bir karar olduğu, bu nedenle davacı ... vekilinin bu kararı temyiz etmekte hukuki yararı bulunduğu görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

7. O hâlde davacı ... vekilinin direnme kararına yönelik temyiz isteminin hukuki yarar yokluğundan reddine karar verilmelidir.

B-Birleşen davada davalı ... vekilinin temyiz talebi yönünden yapılan incelemede;

1. Dava, vekâlet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı olarak açılmış olup asıl davada tazminat, birleşen davada ise tapu iptali ve tescil talebinde bulunulmuştur.

2. Bilindiği gibi 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Kanun'un 502 nci maddesinin birinci fıkrasında vekâlet sözleşmesi; vekilin vekâlet verenin bir işini görmeyi veya işlemini yapmayı üstlendiği sözleşme olarak tanımlanmıştır. Geniş anlamda bir iş görme sözleşmesi olan vekâlet sözleşmesiyle vekil, kendisine verilen işin ya da işlemin vekâlet verenin irade ve yararına uygun olarak görülmesini, yapılmasını üstlenir.

3. Vekâlet sözleşmesinin tarafları vekâlet veren ile vekildir. Vekâlet veren gerçek veya tüzel kişi olabileceği gibi vekil de gerçek ya da tüzel kişi olabilir. Sözleşmenin konusunu ise herhangi bir hukuki işlem yahut maddi bir eylemin yapılması oluşturabilir. Ancak sözleşmenin geçerli olması için konusunun mümkün olması yanında kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine ve kişilik haklarına aykırı olmaması gerekir.

4. Vekâlet sözleşmesini, 6098 sayılı Kanun'un 40 ilâ 48 inci maddeleri arasında düzenlenen temsil ilişkisi ile karıştırmamak gerekir. Aralarında yakın bir ilgi bulunmakla birlikte vekâlet sözleşmesi ile vekil vekâlet verenin bir işini görmeyi ya da bir işlemini yapmayı borçlanırken, vekâlet veren de onun yaptığı giderleri ve verdiği avansları ödemeyi borçlandığından vekâlet iki taraflı bir sözleşmedir. Temsil yetkisi ise tek taraflı bir hukuki işlemdir. Genel olarak vekâlet, vekil ile vekil eden arasındaki iç ilişkiyi, temsil ise vekil edenin vekil aracılığı ile işlem yaptığı üçüncü kişi ile arasındaki dış ilişkiyi ifade eder.

5. Türk Borçlar Kanunu'nun temsil ve vekâlet ilişkisini düzenleyen hükümlerine göre vekâlet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu ... unsurundan, diğer bir anlatımla vekil edenin yararına ve onun iradesine uygun davranma yükümlülüğünden doğar. Vekâlet sözleşmesi, başkasının işini görmeye ilişkin bir sözleşme olduğundan esas itibariyle işin müvekkilin menfaatine yapılması gerekir. Bu durum iş görme sözleşmesinin doğal bir sonucudur.

6. Nitekim 6098 sayılı Kanun'da sadakat ve özen borcu, vekilin vekâlet verene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve “Şahsen ifa, sadakat ve özen gösterme” başlığını taşıyan 506 ncı maddesinde düzenlenmiştir.

7. Sadakat borcu kavramı, vekilin gerek vekâletin ifası sırasında gerekse sonrasında kendisine duyulan güvene uygun olarak müvekkilinin menfaatlerini sözleşme ile güdülen amaç çerçevesinde koruma ve kendi menfaatini müvekkilinkine tâbi kılma yükümlülüğünü ifade eder. Vekilin iş görme ile hedeflenen sonucun başarılı olması için hayat deneylerine ve işlerin normal akışına göre gerekli girişim ve davranışlarda bulunması, başarılı sonucu engelleyebilecek davranışlardan kaçınması ise özen borcunun konusunu oluşturur. Vekilin özen borcundan ... sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanlarda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır. Bu nedenle vekil üzerine aldığı işi ifa ederken aynı şartlar altında iş gören basiretli, özenli bir vekil gibi hareket etmelidir.

8. Yukarıdaki hükümler uyarınca vekilin, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altında olacağı açıktır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse 6098 sayılı Kanun'un 504 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca görülecek işin niteliğine göre belirlenir. Sözleşmede vekâletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur.

9. Vekil bu yükümlülüğünü yerine getirmediği, özellikle vekâleti kasten vekil edenin zararına, kendisinin veya başka birinin yararına kullandığı takdirde vekâlet görevinin kötüye kullanılması söz konusu olabilir. Dolayısıyla böyle bir durumda vekil eden zararlandırılırken, vekil çok zaman kendisine veya başka bir kimseye çıkar sağlamaktadır. Oysa ki, sadakat ve özen borcunun temel amacı başkası adına iş gören kimsenin yetkisini kötüye kullanma riskini önlemektir. Vekâlet sözleşmesi, ... esasına dayalı bir iş görme edimi ihtiva ettiğinden bu güvenin korunması her şeyden önce 6098 sayılı Kanun'un 506 ncı (818 sayılı Kanun'un 390 ıncı) maddesinin bir gereği olduğu gibi 4721 sayılı Kanun'un 2 nci maddesinde ifadesini bulan dürüstlük kuralının da bir gereğidir.

10. Uygulamada vekâlet görevinin kötüye kullanılması durumlarının, özellikle vekilin satmakla yetkili kılındığı bir taşınmazı rayiç değerine nazaran çok düşük bir bedelle satarak devrettiği hâllerde yoğunlaştığı görülmektedir. Ancak, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 19.12.2019 tarihli ve 2017/1-1272 Esas, 2019/1399 Karar sayılı kararında da vurgulandığı gibi malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekilin, vekâlet sözleşmesinde belirtilen yetkilerin dışına çıkması, vekil edenin talimatına uygun hareket etmemesi ve onun yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapması durumunda değinilen maddeler uyarınca sorumlu olacağı açıktır.

11. Diğer taraftan vekâlet görevinin kötüye kullanılması hâlinde vekilin üçüncü kişilerle yaptığı işlemlerin vekâlet veren açısından bağlayıcı olup olmayacağı sorunu ile de karşılaşılır. Bu durumda, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 sayılı Kanun'un 3 üncü maddesi anlamında iyiniyetli ise yani vekilin vekâlet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil, vekâlet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekâlet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.

12. Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötüniyetli olup vekilin vekâlet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa, vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, 4721 sayılı Kanun'un 2 nci maddesindeki dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu Kanun maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hâkim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötüniyeti teşvik etmek, en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötüniyet korunmamış daima mahkûm edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler de bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 07.12.2011 tarihli ve 2011/14-609 Esas, 2011/744 Karar sayılı kararı).

13. Vekâlet görevi kötüye kullanılmış ve vekille sözleşme yapan kişi vekil ile el ve işbirliği içerisinde ise veya en azından vekâlet görevinin kötüye kullanıldığını biliyor yahut bilmesi gerekiyorsa vekil eden, sözleşmenin feshini, bu bağlamda sözleşmeye göre tapuda intikal yapılmışsa tapunun iptalini her zaman isteyebilir.

14. Diğer taraftan hâkim, taraflar arasında uyuşmazlık konusu olan vakıaların gerçekleşip gerçekleşmediğini kural olarak kendiliğinden araştıramaz. Bir olayın gerçekleşip gerçekleşmediğini taraflar ispat etmelidir. Bir davada ispat yükünün hangi tarafa ait olacağı konusu 4721 sayılı Kanun'un “İspat yükü” başlıklı 6 ncı maddesinde “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür" şeklinde düzenlenmiştir. Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 190 ıncı maddesine göre de “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir”. Açıklanan bu genel hükümler uyarınca vekâlet görevinin kötüye kullanıldığını ispat yükünün bu iddiayı ileri süren davacı tarafa ait olacağı açıktır.

15. Somut olaya gelindiğinde; davacı asıl davada, kız kardeşi davalı ...'e satış konusunda verdiği vekâletnameye istinaden davalı ...'in hissesini sattığını ancak kendisine satış bedelini ödemediğini ileri sürerek hisse bedelinin faiziyle tahsilini talep etmiş, daha sonra vekil ...'in taşınmazdaki davacıya ait hisseyi diğer davalı kardeş ...'e bedelsiz devrettiğini davalı ...'ın ikrar ettiğini, ancak bu devir işleminin de muvazaalı olduğunu ileri sürerek birleşen davada bu defa tapu kaydının iptali ile payı oranında adına tesciline karar verilmesini istemiştir. Davalılar vekili ise taşınmazın ortak mirasbırakandan intikal ettiğini, dört kardeş arasında taşınmazın evi olmayan kardeşlerden ...'e verilmesi konusunda anlaşıldığını, bu anlaşma uyarınca davacı ...'in davalı ...'i vekil tayin ettiğini ve davacının iradesi doğrultusunda taşınmazdaki hissesinin ...'e temlik edildiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

16. Dosya içeriği ve toplanan deliller birlikte değerlendirildiğinde; tarafların mirasbırakan anneleri ... ...'un 31.01.2010 tarihinde ölmesi ile geride mirasçı olarak çocukları ..., ..., ... ve ...’ın kaldığı, dava konusu 3 numaralı bağımsız bölümün mirasbırakana ait iken ölümü ile 22.04.2011 tarihinde adı geçen mirasçılarına intikal ettiği, sonrasında davacının ... Noterliğince düzenlenen 22.09.2014 tarihli, 03884 yevmiye numaralı vekâletname ile İstanbul ili ve mülhakatı hudutları dahilinde bulunan bilumum gayrimenkullerindeki hak ve hisselerini dilediği kişi veya kişilere dilediği bedelle satmak üzere kardeşi ...'e yetki verdiği, vekil tarafından da dava konusu bağımsız bölümde bulunan ¼ oranındaki davacı adına intikal eden miras payının 25.09.2014 tarihli resmî senetle 23.333,33 TL bedel karşılığında davalı ...'e satılarak tapuda devredildiği, aynı resmî senetle vekil ...'in ve diğer kardeş ...’nin de kendi paylarını bizzat davalı ...’a devrettiği ve taşınmaza tek başına davalı ...'ın malik olduğu anlaşılmaktadır.

17. Aynı resmî senetle tapuda satış göstermek suretiyle davalı ...'a devir yapan ... yapılan yargılamada tanık olarak dinlenmiş ve taşınmazın annelerinden miras kaldığını, vekil olan kardeş ...'in davacı ile birlikte miras kalan taşınmazdaki hisselerini erkek kardeşleri ...'a devretme konusunda anlaştıklarını arayarak haber vermeleri üzerine kendisinin de bu devre rıza gösterdiğini belirttiği, bunun üzerine davacının taşınmazdaki hissesinin devrini yapmak üzere davalı ...'e vekâlet verdiğini, davacı kardeş ... dışında üç kardeşin de tapu müdürlüğüne giderek taşınmazdaki hisselerini herhangi bir bedel almaksızın devrettiklerini, davacının payının da bedel alınmaksızın vekil ... tarafından kardeşleri ...'e devredildiğini, davacının da bu durumu bildiğini beyan etmiştir.

18. Sonuç itibarıyla, dört kardeşin annelerinden kendilerine miras kalan bağımsız bölümü kardeşleri davalı ...'e temlik etme konusunda anlaştıkları, davacı ...'in de bu anlaşmaya istinaden payını devretme konusunda davalı ...'e vekâlet verdiği, bu vekâletin satış amaçlı verilmediği dosya kapsamından anlaşılmaktadır. Nitekim vekâlete istinaden satışın yapıldığı resmî senet ile diğer kardeşler ... ve vekil ... de kendi paylarını ...’a devretmiş olup tanık olarak dinlenen ... vekâletin satış amacıyla verilmediğini, davacıya ait payın davalı ...'a temliki amacıyla verildiğini, kendisi de dahil hiç bir kardeşin bedel almadığını doğrulamıştır. Böyle olunca, vekil ...'in vekâlet veren davacı ...'in talimatı dışına çıkarak iradesi dışında işlem yaptığı söylenemez. Dolayısıyla kanunun kendisine yüklediği sadakat ve özen borcuna aykırı davrandığı ya da vekâlet görevini kötüye kullandığından bahsedilemeyeceğinden davacının taşınmazın bedelini veya tapunun iptalini talep etmesi mümkün değildir.

19. Bu durumda, davalı ...'in vekâlet görevini kötüye kullandığı ispat edilememiş olup asıl ve birleşen davaların reddine karar verilmesi gerekirken, Bölge Adliye Mahkemesince yazılı şekilde karar verilmesi isabetli olmamıştır.

20. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında, davacı tarafından satış yapma yönünde verilen vekâletnameye uygun olarak tapu müdürlüğünde de satışa ilişkin resmî senet düzenlendiği, bedelsiz devir yönünde davacının bir iradesinin bulunmadığı, bu nedenle direnme kararının yerinde olduğu ve onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

21. Hâl böyle olunca; Bölge Adliye Mahkemesince önceki kararda direnilmesi doğru olmadığından, hükmün Özel Daire bozma kararında belirtilen nedenlerle bozulması gerekmiştir.

VII. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

I. Asıl ve birleşen davada davacı ... vekilinin direnme kararına yönelik temyiz isteminin hukuki yarar yokluğundan REDDİNE oy çokluğuyla, (2-A)

II. Birleşen davada davalı ... vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Kanun'un 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA oy çokluğuyla, (2-B)

İstek hâlinde temyiz peşin harçlarının yatıranlara ayrı ayrı geri verilmesine,

Dosyanın 6100 sayılı Kanun’un 373 üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

18.10.2023 tarihinde kesin olarak karar verildi.

Kaynak:https://www.hukukihaber.net/hukuk-genel-kurulunun-2022718-e-2023982-k-sayili-karari