Hukuk Genel Kurulu'nun 2022/697 E., 2023/829 K. sayılı kararı
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 20.09.2023 tarihli, 2022/697 E., 2023/829 K. sayılı kararı
T.C.
Yargıtay
Hukuk Genel Kurulu
2022/697 E., 2023/829 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 19. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2021/3204 E., 2022/407 K.
KARAR : Davanın reddine
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 14.10.2021 tarihli ve
2021/4820 Esas, 2021/10109 Karar sayılı BOZMA kararı
Taraflar arasındaki cezai işlemin iptali davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Bursa 8. Asliye Hukuk Mahkemesince (İlk Derece Mahkemesi) davanın reddine karar verilmiştir.
Kararın her iki vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince verilen ilk karar Özel Dairece usul yönünden bozulmuş, bozmaya uyularak yapılan yargılama sonunda Bölge Adliye Mahkemesi davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, vekâlet ücreti yönünden davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne karar verilmiştir.
Karar davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 3. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesince Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı her iki taraf vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili; müvekkili olan hastanenin davalı Soysal Güvenlik Kurumu Başkanlığı (Kurum-SGK) ile aralarındaki sağlık hizmeti satın alma sözleşmesi çerçevesinde Kurum sigortalılarına hizmet verdiğini, davalının Sayıştayın 2011 yılı denetim raporuna dayanarak müvekkilinin hastalardan alınabilecek ilave ücret tavan fiyatını aşarak ve ilave ücret alınmayacak işlerden de ücret alarak 2011 yılı için sigortalılardan 41.298,95 TL fazladan ücret tahsil ettiği, bu durumun 2013 yılı zeyilnamesine ve 2012 yılı sözleşmesinin 11 inci maddesine aykırı olduğu gerekçesiyle 19.07.2013 tarihli yazı ile müvekkili hakkında 334.375,41 TL cezai işlem uyguladığını, bu işlemin hukuka uygun olmadığını, zira Sayıştay raporu mutlak suretle doğru kabul edilerek bu rapordaki kabuller üzerinden ve doğru/yerinde olup olmadıklarına dair hiçbir araştırma yapılmaksızın cezai işlem uygulandığını oysa bu rapor ihbar kabul edilip hastane kayıtlarının incelenmesi, doğruluklarının denetlenmesi ve gerekirse hastalarla görüşülerek işlem tesis edilmesi gerektiğini, bu yönde bir inceleme yapılmaksızın uygulanan cezai işlemin taraflar arasındaki sözleşmenin denetime ilişkin hükümleri ile Sağlık Uygulama Tebliği (SUT) ve Sağlık Hizmet Sunucularının Denetim Usul ve Esaslarına Dair 2011/42 sayılı Genelge’ye aykırı olduğunu, bu aykırılığın giderilmesi için cezai işleme itiraz edilmiş ise de itirazın Kurum tarafından reddedildiğini, Sayıştay denetim raporu ekinde gönderilen beş yüz altmış hastaya ait kayıtların tek başına sözleşmenin ihlâl edildiğini göstermeye yeterli olmadığını, bu listedeki tarihlerin işlem tarihi mi yoksa tahsilât tarihi mi olduğunun yahut ödenen bedelin hangi borca ilişkin bulunduğunun, hastadan farklı birine ait kredi kartı ile ödeme yapılmış ise kim adına ve ne için ödeme yapıldığının anlaşılamadığını, bu nedenle sadece bu kredi kartı harcama listesine dayanılarak ilave ücretin tavan sınırından fazla alındığına dair işlem tesis edilemeyeceğini, örneğin bazı ödemelerin birden fazla kişi için yapıldığının yahut aynı gün birden fazla branştan hizmet alındığı için katılım payının muayene olunan branş sayısınca alınması gerektiğinin göz ardı edildiğini, bazı hastalarda Kurumca finansmanı sağlanmayan işlemler için para tahsil edildiğini ve bunun 5510 sayılı Sosyal Sigortalar Ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 64 üncü, SUT’un 4.2 nci maddesine uygun olduğunu, bazı hastaların özel tercihlerine bağlı olarak hizmet bedeli alınabildiğini, bu gibi ödemelerin ilave ücret kapsamında sayılamayacağının açık olduğunu, yine bazı hastalar yönünden mükerrer hesaplama yapılıp cezai işlem tesis edildiğini, tüm bu durumların tespit edilebilmesi için listede adı geçen hastaların mahkemece tanık sıfatıyla dinlenmesi gerektiğini, bu suretle ödemelerin ne amaçla yapıldığının ortaya çıkacağını, bilirkişi marifetiyle müvekkilinin muhasebe kayıtları ve hastalara ait evrak incelendiğinde cezai işlemin yersiz olduğunun anlaşılacağını ileri sürerek cezai işlemin iptaline karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı vekili; Sağlık Hizmetleri Daire Başkanlığının 24.07.2012 tarihli yazısı ile Sayıştay raporu çerçevesinde davacı hakkında 2012 yılı sözleşme hükümlerine göre işlem yapılması talimatı verildiğini, Sayıştayın zeyilnameleri dikkate alarak rapor hazırladığını, aksi kanıtlanana kadar Kurum tarafından uygulanan cezai işlemin geçerli olduğunu, cezanın mevzuata aykırılığını ispat yükünün davacı üzerinde bulunduğunu, üstelik cezai işlem sürecinde davacıdan savunma istendiğini ancak davacının iddiasını kanıtlayıcı detaylı işlem ve benzeri döküm içeren fatura ibraz edememesi nedeniyle itirazlarının yerinde görülmediğini, bir kısım hastalar yönünden ise itirazların kabul edildiğini, yani müvekkilinin Sayıştay raporundan başka inceleme yapmadığı iddiasının gerçeği yansıtmadığını, tüm bu sebeplerle müvekkili tarafından uygulanan cezai işlemde hukuka aykırılık bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 23.05.2017 tarihli ve 2013/523 Esas, 2017/216 Karar sayılı kararı ile; 17.01.2017 tarihli bilirkişi raporunda, Sayıştay Denetim Raporunda tespit edilen kredi kartı ödemelerinin mutlak olarak yersiz alınan ek ücret olarak değerlendirilemeyeceği, bununla birlikte davalı Kurumun esas aldığı listeye karşılık olarak sunulan davacı beyanlarının da tümüyle belgelere dayanmadığı, belgelere dayalı olarak kanıtlanan ödemeler düşüldüğünde fazla tahsil edilen ilave ücret miktarının 37.594,97 TL olduğu, bu miktar üzerinden taraflar arasındaki sözleşmenin 11.1.8 maddesi gereği uygulanması gereken cezai şart tutarının da neticeten 344.375,41 TL olması gerektiğinin mütalaa edildiği, yargılama sırasında alınan heyet raporları birbirlerini destekler mahiyette bulunduğundan bilirkişi kurul raporlarına itibar etmek gerektiği, buna göre davacın SUT'a aykırı işlemleri nedeni ile davalı tarafından düzenlenen para cezasında herhangi bir aykırılık olmadığı, ceza miktarının usulsüz olarak yapılan işlemlere uygun ve tavan hesabı kapsamında bulunduğu, raporda eksikliği belirtilen bir kısım hususların ayrıca tekrar araştırılmasına gerek görülmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
IV. İLK İSTİNAF VE SONRASI
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde her iki taraf vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 25.10.2018 tarihli ve 2017/2071 Esas, 2018/1872 Karar sayılı kararı ile; (sadece davacı tarafın istinaf itirazları yönünden bir değerlendirme yapılarak) davacı başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
C. Bozma Kararı
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde her iki taraf vekilinin temyiz isteminde bulunması üzerine Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 24.11.2020 tarihli, 2020/1203 Esas, 2020/7001 Karar sayılı kararıyla; hem davalı hem davacı tarafın başvurusu olmasına rağmen istinaf incelemesinin sadece davacı yönünden yapılmasının hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle davalının istinaf itirazları hakkında karar verilmek üzere (bozma nedenine göre sair yönleri incelemeksizin) hüküm usul yönünden bozulmuştur.
V. İKİNCİ İSTİNAF
Bölge Adliye Mahkemesinin bozma kararına uyarak verdiği 04.03.2021 tarihli ve 2021/74 Esas, 2021/468 Karar sayılı kararı ile; 24.07.2012 tarihli cezai şart yazısında davacı hastanenin 2012 yılı sağlık hizmeti satın alım sözleşmesinin 11.3.6 maddesinde belirtilen hastalardan, belirlenen oranı aşan miktarlarda ilave ücret alındığından bahisle 2011 yılı için toplam 41.298,95 TL ilave ücret alındığı ve 334.375,41 TL tutarında cezai şart uygulandığı, ihtiyati tedbir kararı gereğince cezai şart bedelinin yargılama sonuna kadar durdurulduğu, Mahkemece cezai şarta dayanak Sayıştay raporu ve kurum kayıtlarının celbedildiği, taraflar arasındaki sözleşmenin ihlâl edilip edilmediği ve ihlâl edilmiş ise cezai şart miktarının tespiti için bilirkişi incelemesi yaptırıldığı, rapora itiraz edilmesi üzerine alınan heyet raporunda davalı Kurumun cezai şart bedeli olarak davacıdan talep ettiği miktarın sözleşme ve zeyilname koşullarına uygun olduğunun tespit edildiği, itiraz üzerine alınan 17.01.2017 tarihli farklı bilirkişilerden oluşan heyet raporunda hasta kayıtlarının incelendiği, tarafların itirazları dikkate alınarak sonuç olarak hasta veya hasta yakınlarından kurum mevzuatına aykırı şekilde ilave ücret alınması işleminin daha sonraki fatura dönemlerinde tespit edilmiş olması nedeniyle uygulanan cezai şartın yerinde olduğunun tespit edildiği, her ne kadar ilk bilirkişi raporu farklı ise de diğer heyet raporlarının sonuç itibarıyla birbirini teyit ettiği, davacı tarafın alınan raporların hüküm kurmaya elverişli olmadığı yönündeki itirazı üzerine mahkemece raporlar arasındaki çelişkinin giderilmesi için 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 281 inci maddesi uyarınca bilirkişi heyetinden çelişkiyi gideren bir rapor alınarak karar verildiği, bu nedenle davacının istinaf taleplerinin kabul edilmediği, davalı vekilinin vekâlet ücretine ilişkin istinaf talebi yönünden yapılan incelemede ise davanın reddi kararı nedeniyle davalı lehine nispi vekâlet ücretine hükmedilmesi gerekirken maktu vekâlet ücretine hükmedilmesinin usul ve yasalara aykırı olduğu gerekçesiyle davacının istinaf başvurusunun esastan reddine, davalının istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına, davanın reddine, 31.856,28 TL (nispi) vekâlet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine karar verilmiştir.
VI. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; “…6100 sayılı HMK'nın 266. maddesi hükmüne göre, çözümü özel veya teknik bir bilgiyi gerektiren konularda bilirkişi oy ve görüşünün alınması zorunludur. Genel hayat tecrübesi ve kültürünün sonucu olarak herkes gibi hakimin de bildiği konularda bilirkişi dinlenmesine karar verilemeyeceği gibi, hakimlik mesleğinin gereği olarak hakimin hukuki bilgisi ile çözümleyebileceği konularda da bilirkişi dinlenemez. Her halde seçilecek bilirkişinin mesleği itibarıyla konunun uzmanı olması gerekir.
HMK’nun 281. maddesinde, tarafların, bilirkişi raporunda eksik gördükleri hususların, bilirkişiye tamamlattırılmasını; belirsizlik gösteren hususlar hakkında ise bilirkişinin açıklama yapmasının sağlanmasını veya yeni bilirkişi atanmasını mahkemeden talep edebilecekleri; mahkeme, bilirkişi raporundaki eksiklik yahut belirsizliğin tamamlanması veya açıklığa kavuşturulmasını sağlamak için, bilirkişiden ek rapor alabileceği; ayrıca gerçeğin ortaya çıkması için gerekli görürse, yeni görevlendireceği bilirkişi aracılığıyla, tekrar inceleme yaptırabileceği açıklanmıştır.
Bilirkişiler, raporlarını hazırlarken raporun dayanağı olan somut ve özel nedenleri bilimsel verilere uygun olarak göstermek zorundadır. Bilirkişi raporu aynı zamanda Yargıtay denetimine de elverişli olacak şekilde bilgi ve belgeye dayanan gerekçe ihtiva etmelidir. Ancak bu şekilde hazırlanmış raporun denetimi mümkün olup, hüküm kurmaya dayanak yapılabilir.
Bilirkişi raporu kural olarak hâkimi bağlamaz. Hâkim, raporu serbestçe takdir eder. Hâkim, raporu yeterli görmezse, bilirkişiden ek rapor isteyebileceği gibi gerçeğin ortaya çıkması için önceki bilirkişi veya yeniden seçeceği bilirkişi vasıtasıyla yeniden inceleme de yaptırabilir. Bilirkişi raporları arasındaki çelişki varsa hâkim çelişkiyi gidermeden karar veremez.
Somut uyuşmazlıkta; Sayıştay tarafından 2011 yılında yapılan incelemede davacının SGK mensubu hastaların tedavisi nedeniyle verdiği hizmetler karşılığında hastalardan fazla ilave ücret aldığına dair tespitin Kuruma bildirilmesi neticesinde Kurumca detaylı bir inceleme yapılmadan davacı hakkında cezai işlem uygulanmıştır.
Oysaki Sayıştay denetimi sırasında sadece hastaların kredi kartlarından çekilen miktarlar dikkate alınarak fazla ilave ücret alındığı kanaatine varılmış, alınan ücretlerin hangi hizmetler karşılığında alındığı incelenmemiş, kuruma faturalandırılamayan hizmetlere ilişkin ya da birkaç hasta adına toplu ödeme yapılmış olup olmadığı değerlendirilmemiştir. Her ne kadar mahkemece bilirkişi incelemesi yaptırılmışsa da, alınan raporlarda; kendisinden fazla ilave ücret alındığı iddia olunan her hastanın davacı hastaneden aldığı hizmetler ve yaptığı ödemelerin neye ilişkin olduğu tek tek değerlendirilmeden cezai işlemin yerinde olup olmadığı hususunda bir görüş bildirilmiştir. Davacı tarafça bu hususa yönelik itiraz da bulunulmuşsa da eksik inceleme ile görüş bildirmiş olan raporlara göre karar verildiği anlaşılmıştır.
Mahkemece yapılması gereken; uyuşmazlığa konu 560 hastanın, Kuruma faturalandırılabilen ve faturalandırılamayan, 2011 yılına ilişkin tüm tedavi belgelerinin davacı hastaneden getirtilerek aldıkları hizmet karşılığında fazla ilave ücret ödeyip ödemediklerinin belirlenmesi, ayrıca hastalar dinlenilerek aynı tarihte tedavi gören yakını ve kendisi için toplu ödeme yapıp yapmadığı sorulduktan sonra, toplu ödeme yapanların ödedikleri tüm tedavi hizmetleri yönünden fazla ilave ücret alınıp alınmadığının, taraflar arasındaki sözleşmeler ve ilgili mevzuatta uzman hastane yöneticisi, doktor ve sayıştay denetçisinden oluşan yeni bir bilirkişi heyetinden; tereddüde yer vermeyecek şekilde değerlendirildiği; ayrıntılı, açıklayıcı, hüküm kurmaya elverişli ve Yargıtay denetimine uygun, tarafların itirazlarını karşılayacak şekilde rapor alınarak hüküm kurulması gerekirken, itiraza uğramış, eksik inceleme yapan bilirkişi raporu benimsenerek yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru görülmemiş, kararın bu sebeple bozulması gerekmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; önceki gerekçeye ilâveten, taraflarca getirilme ilkesi gereğince mahkemelerin tarafların somutlaştırma yüküne uygun şekilde göstermediği delilleri toplayamayacağı, dosya kapsamında taraflarca sunulan tüm delillerin toplandığı, gerek dava dilekçesinin deliller bölümünde gerekse delil listesinde davacının tanık deliline dayanmadığı, bir an için aksi düşünülse dahi tanık olarak dinlenmesi gerektiğine işaret edilen onlarca hastanın aradan geçen on yıldan fazla zamandan sonra hastane ödemelerinin detayını hatırlayıp somut olarak miktarlarını açıklamasını beklemenin hayatın olağan akışına aykırı olduğu, bu yöndeki bir incelemenin dosyaya herhangi bir yenilik yahut fayda getirmeyeceği gibi usul ekonomisine de uygun düşmeyeceği, hükme esas alınan bilirkişi raporunda belirtildiği üzere her ne kadar hastalardan tahsil edilen bedellerin mutlak olarak ilave ücretten ibaret olduğu söylenemeyecek ise de davacının aksi yöndeki iddiasını belgelendiremediği, bu nedenle hastalardan alınan ödemeler içinde ilave ücret dışında harcama kalemleri olduğu ispatlanamadığından davanın reddine dair kararda ısrar edilmesi gerektiği belirtilerek direnme kararı verilmiş; davanın reddine ve davalı lehine 5.100,00 TL maktu vekâlet ücretine hükmedilmiştir.
VII. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Direnme kararına karşı süresi içinde her iki taraf vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
1. Davacı vekili; dosya kapsamında yapılan incelemenin yeterli ve hüküm kurmaya elverişli olmadığını, Kurumun herhangi bir inceleme, araştırma, denetim yapmadan davaya konu cezai işlemi tesis etmesinin hukuka aykırı olduğunu, sözleşmeye aykırı davranıldığı iddiasının davalı tarafça ispatlanamadığını, Sayıştay raporu esas alınarak düzenlenen cezai işlem ekinde sunulan CD de yer alan beş yüz altmış kişilik listeden, kimin, kim için, hangi tarihteki hangi işlemin bedelini ödediğinin anlaşılmasının mümkün olmadığını, müvekkilinin tespit edebildiği açık durumların dosyaya sunulduğunu, bunların yanı sıra müvekkilinin somut olarak belgelendirmesinin mümkün olmadığı durumların da mevcut bulunduğunu, böyle bir hâlde ispat yükünün müvekkili üzerinde olduğunu kabul etmenin adalete ve hakkaniyete aykırı olacağını, mahkemenin bilirkişi raporlarını serbestçe takdir etmesi gerektiğini, oysa raporların davalının beyanlarını doğru kabul etme esasına dayalı ve kendilerinin sunduğu itirazlar göz ardı edilerek hazırlandığını, tanık dinletme taleplerinin haklı olduğunu, istinaf mahkemesinin tanık dinlemenin fayda sağlamayacağı yönündeki değerlendirmesinin hukuka uygun olmadığını ileri sürerek direnme kararının bozulmasını istemiştir.
2. Davalı vekili; davanın reddine karar verilmesinde isabetsizlik bulunmamakla birlikte müvekkili lehine nispi vekâlet ücretine hükmedilmesi gerekirken maktu vekâlet ücreti takdir edilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, direnme hükmün bu yönünden düzeltilmesi gerektiğini ileri sürmüştür.
C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; taraflar arasındaki sağlık hizmeti alım sözleşmesi ve SUT hükümleri çerçevesinde davacının haksız şekilde Kurum sigortalılarından ilave ücret tahsil ettiğinden bahisle uygulanan cezai işlemin iptali istemiyle açılan davada, Bölge Adliye Mahkemesince cezai işleme konu ödemelerin sahibi kişilerin/hastaların tanık sıfatıyla dinlenmesinin ve (taraflarca dosyaya sunulanlardan başka) varsa tedavilerine ilişkin belgelerin davacı hastaneden getirtilmesinin mümkün ve gerekli olup olmadığı, hükme esas alınan bilirkişi incelemesinin dosya kapsamında sunulan delillere göre yeterli kabul edilip edilmeyeceği noktasında toplanmaktadır.
D. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
1. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 24, 25, 26, 31, 187, 189, 190, 194, 240, 266, 281, 282 nci maddeleri,
2. 5510 sayılı Sosyal Sigortalar Ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 73, 78 inci maddeleri,
3. 28.08.2008 tarihli, 26981 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Genel Sağlık Sigortası İşlemleri Yönetmeliği’nin 51 inci maddesi.
2. Değerlendirme
a) Uyuşmazlık noktasına yönelik genel açıklamalar
1. Bölge Adliye Mahkemesince somut olayda taraflarca getirilme ilkesinin geçerli olduğu, dosyaya sunulmuş delillerden başka belge toplanmasının mümkün olmadığı, ispat yükü üzerine düşen davacının tanık deliline usulüne uygun şekilde dayanmadığı ve ödemelerde ilave ücret dışında başka alacak kalemi olduğu iddiasına dair belge sunamadığını gözeten bilirkişi raporunun haklı ve yerinde görüldüğü gerekçesine dayanıldığından öncelikle taraflarca getirilme ilkesi, ispat yükü, delil ibrazı, tanık ve bilirkişi incelemesi delili hususları hakkında kısaca açıklamalarda bulunulması, bundan sonra uyuşmazlığın özüne inilerek direnme gerekçesi ve taraf temyiz itirazlarının yerinde olup olmadığının tartışılmasına geçilmesi yerinde olacaktır.
2. Medeni yargılama hukukunun temel ilkelerinden olan “tasarruf ilkesi”ne göre hâkim, iki taraftan birinin talebi olmaksızın, kendiliğinden bir davayı inceleyemez ve karara bağlayamaz (HMK, md. 24).
3. “Taraflarca getirilme ilkesi” de tasarruf ilkesinin doğal bir tamamlayıcısıdır ve iddianın ve savunmanın dayanağı olan vakıaların ve bunların delillerinin yani dava malzemesinin taraflarca mahkemeye bildirilmesi demektir (Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6. Baskı, 2001, C:II, s. 1919). HMK’nın 25 inci maddesinde düzenlenen bu ilkeye göre hâkim kural olarak iki taraftan birinin söylemediği şeyi veya vakıaları kendiliğinden dikkate alamaz, onları hatırlatabilecek davranışlarda dahi bulunamaz ve yine kendiliğinden delil toplayamaz.
4. Bununla birlikte hâkim tarafların sunduğu iddia ve sebeplerde (vakıalarda) müphem ve çelişkili gördüğü takdirde bunlar hakkında taraflardan açıklama isteyebilecektir. Nitekim HMK’nın 31 inci maddesinde bu konu “Hâkimin davayı aydınlatma ödevi” başlığı altında “Hâkim, uyuşmazlığın aydınlatılmasının zorunlu kıldığı durumlarda, maddi veya hukuki açıdan belirsiz yahut çelişkili gördüğü hususlar hakkında, taraflara açıklama yaptırabilir; soru sorabilir; delil gösterilmesini isteyebilir” şeklinde düzenlenmiştir.
5. Tarafın öne sürdüğü vakıaların hukuki nitelendirmesini yapmak hâkime ait ise de taraflarca getirilme ilkesi uyarınca kural olarak taraflarca ileri sürülmeyen vakıaları hâkimin araştırması ve bunların ispatını istemesi mümkün olmadığından sadece taraflarca ileri sürülen ve dayanılan vakıalar, “ispat”ın konusunu oluşturacaktır.
6. İspat, dava konusu edilen bir hakkın ve buna karşı yapılan savunmanın dayandığı vakıaların (olguların) var olup olmadıkları hakkında mahkemeye kanaat verilmesi işlemidir. Taraflar, kanunda belirtilen süre ve usule uygun olarak ispat hakkına sahiptir (HMK, md. 189/1). İspatın konusunu tarafların üzerinde anlaşamadıkları ve uyuşmazlığın çözümüne etkili olabilecek vakıalar oluşturur ve bu vakıaların ispatı için “delil” gösterilir (HMK, md.187/1).
7. Gerek 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 6 ncı maddesindeki “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür” hükmü ve gerekse HMK’nın 190/1 inci maddesindeki “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir” hükmü uyarınca “ispat yükü” üzerine düşen taraf bu iddia ve savunmasını ispata elverişli araçları yani delillerini usule uygun şekilde göstermelidir.
8. Delillerin sunulması ise taraflarca getirilme ilkesine uygun olarak HMK’nın “Dava dilekçesinin içeriği” başlıklı 119/1 inci maddesinin (e) bendinde “Davacının iddiasının dayanağı olan bütün vakıaların sıra numarası altında açık özetleri” nin gösterilmesi gerektiği düzenlenmiştir. Paralel bir düzenleme, “Cevap dilekçesinin içeriği” başlıklı 129/1 inci maddesinde savunma için de öngörülmüştür. Böylece davacı iddiasını, davalı da savunmasını somutlaştırmış olacaktır. Nitekim 194/1 inci maddede tarafların dayandıkları vakıaları, ispata elverişli şekilde somutlaştırma yükü açıkça öngörülmüş, ikinci fıkrada somutlaştırma yükünün delillerle ilişkisi ortaya konulmuş ve tarafların, dayandıkları delilleri ve hangi delilin hangi vakıanın ispatı için gösterildiğini açıkça belirtmek zorunda oldukları düzenlenmiştir.
9. İspat amacıyla taraflar belge ve senede (HMK, md. 199 vd.) dayanabiliceği gibi tanık delilini (HMK, md. 240 vd.) de kullanabilir. Tanık deliline dayanmış olan taraf HMK’nın 240/2 nci maddesine göre tanık dinletmek istediği vakıayı ve dinlenilmesi istenen tanıkların adı ve soyadı ile tebliğe elverişli adreslerini içeren listeyi mahkemeye sunmak zorundadır. Bu listede gösterilmemiş olan kimseler tanık olarak dinlenemez ve ikinci bir liste verilemez.
10. Yine HMK’nın 266/1, 281 inci maddelerindeki düzenlemeler gereğince mahkeme çözümü hukuk dışında özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verebilir. Bu çerçevede alınan bilirkişi raporlarında görülen eksiklik ya da belirsizliğin tamamlanması veya açıklığa kavuşturulması görevi mahkemeye aittir. Mahkemece ihtiyaç duyuluyorsa yine kendiliğinden ya da tarafların itirazı üzerine raporu veren bilirkişilerden ek rapor alınabileceği gibi, yeni bir bilirkişi kurulu oluşturulup tekrar inceleme yaptırılarak rapor da alınabilir. Hâkim, bilirkişinin oy ve görüşünü diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendirir (HMK, md. 282). Bilirkişi incelemesi sonucu alınan görüş bir takdiri delil olduğundan hâkim gerekçelerini açıkça ortaya koymak suretiyle bilirkişi raporunun aksine de karar verebilir (... Atalı/... Ermenek/... ..., Medeni Usul Hukuku, Ankara 2019, s.536). Hâkimin bu konudaki takdir hakkını rasyonel esaslara göre kullanması yeterlidir (İlhan E. Postacıoğlu, Medeni Usul Hukuku, İstanbul 1975, s.655).
11. Uyuşmazlık noktasına temas eden konularla ilgili bu genel açıklamalardan sonra somut olayın özü ile ilgili hükümler, dosyada mevcut deliller ve tarafların temyiz itirazları çerçevesinde direnme kararının incelenmesine geçilmelidir.
b) Davacı vekilinin temyiz itirazları yönünden yapılan inceleme
12. Taraflar arasındaki anlaşmazlık davalı Kurum ile davacı hastane arasındaki sağlık hizmet sözleşmesinin 11.1.8 maddesindeki cezai şart düzenlemesinden kaynaklanmaktadır.
13. Anılan madde ve bu maddeye ilişkin uygulanan zeyilnamede, sağlık hizmet sunucularınca hasta ve yakınlarından Kurum mevzuatına aykırı şekilde ilave ücret alındığının tespiti hâlinde her bir hasta için fazla alınan ücret bedelinin on katı cezai işlem uygulanacağı ancak cezai şart toplamının bir önceki fatura dönemine ait toplam tahakkuk tutarının yüzde yirmisini geçemeyeceği düzenlenmiştir.
14. Dosya kapsamından, Genel Sağlık Sigortası Genel Müdürlüğü Sağlık Hizmetleri Daire Başkanlığının Bursa Sosyal Güvenlik İl Müdürlüğüne gönderdiği 24.07.2012 tarihli talimatı ile 2011 yılı Sosyal Güvenlik Kurumu Sayıştay denetim raporu çerçevesinde davacı hastanenin Kurum sigortalılarından tavan ücretten fazla ve/veya hiç alınmaması gerektiği hâlde ilave ücret aldığının tespit edilmiş olması nedeniyle Kurum ve hastane arasındaki sözleşme hükümlerine göre işlem yapılmasının bildirildiği, davalı Kurumun da 19.07.2013 tarihli işlem ile; davacının 41.298,95 TL fazla tahsilât yaptığı ve bunun on katı olan tutarında cezai işlem uygulanması gerektiğinden bahisle ve değinilen üst sınır gözetilerek 344.375,41 TL ceza uyguladığı anlaşılmaktadır.
15. İptali istenen cezai işlemle ilgili süreç bu şekilde Sayıştay raporu ile başlamıştır.
16. Sayıştay; 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 160 ıncı maddesi ve 6085 sayılı Sayıştay Kanunu çerçevesinde merkezî yönetim bütçesi kapsamındaki kamu idareleri ile sosyal güvenlik kurumlarının bütün gelir ve giderleri ile mallarını Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetlemek ve sorumluların hesap ve işlemlerini kesin hükme bağlamak ve kanunlarla verilen inceleme, denetleme ve hükme bağlama işlerini yapmakla görevlidir ve düzenlilik denetimi sonucunda tesis edilen taslak denetim raporunu ilgili Kuruma ileterek kurumun raporda yer alan önerileri ne ölçüde uyguladığını izler.
17. Dosya içerisinde fiziken bulunmamakla birlikte yargılama sırasında yapılan bilirkişi incelemelerinde değerlendirilen ve taraflar arasında ihtilâfsız olan 2011 yılı Sayıştay Taslak Denetim Raporunun da bu kapsamda hazırlandığı anlaşılmaktadır. Rapordaki tespitler tek başına kamu idarelerini bağlayıcı ve yaptırım uygulamaya esas olacak bir hukuki belge niteliğinde değilse de Kuruma konuyla ilgili inceleme yaparak cevap verme yükümlülüğü yükledikleri açıktır.
18. Bu nedenledir ki Kurum, söz konusu rapor üzerine doğrudan cezai işlem uygulamamış, taraflar arasındaki sağlık hizmet sözleşmesi ve SUT gibi hükümler çerçevesinde inceleme yaparak taraflar arasındaki sözleşmenin 11.3.1 maddesi gereği (27.08.2012 tarihli yazı ile) davacıdan konuyla ilgili savunmasını istemiş, yazı ekinde sözleşmenin ihlâline ilişkin listeyi içeren CD yi tebliğ etmiş, davacının savunmasını (süre uzatım talebinin yerinde görülmesi sonrasında verilen 22.10.2012 tarihli dilekçeyi) aldıktan sonra dava konusu cezai işlemi uygulamıştır. Akabinde davacının 12.08.2013 tarihli dilekçeyle bildirdiği itirazları yine sözleşme hükümleri çerçevesinde ilgili komisyonda incelenmiş, neticeten yerinde görmeyerek reddedilmiştir.
19. Tüm bu süreç nedeniyle davacının aşamalarda ileri sürdüğü, yalnızca Sayıştay raporu esas alınarak işlem yapıldığı, cezai işlem uygulanmasıyla ilgili olarak sürecin işletilmediği, cezanın, uygulanma usulü yönünden hukuka aykırı olduğu yönündeki itirazlarının yargılama sürecinde yerinde görülmediği anlaşılmaktadır.
20. Bu belirlemeden sonra, Sayıştay raporunda ve cezai işlemde genel sağlık sigortalısı ve bakmakla yükümlü olduğu kişilerden fazla ya da tümüyle yersiz şekilde ilâve ücret alındığına işaret edilmiş olduğundan gelinen aşamada “ilave/fark ücret” kavramına kısaca değinilmesi yerinde olacaktır.
21. Bahsi geçen kavramın kapsamı, sınırları ve istisnaları 5510 sayılı Kanun’un 73/2 nci maddesi, 28.08.2008 tarihli Genel Sağlık Sigortası İşlemleri Yönetmeliği’nin 51 inci maddesi ile 25 Mart 2010 tarihli ve yürürlük tarihi itibarıyla somut olayda uygulanması gereken SUT’un 3.3 maddesinde düzenlenmiştir. Bu hükümlere göre; kamu idaresi sağlık hizmeti sunucuları dışındaki vakıf üniversiteleri dâhil sözleşmeli sağlık hizmeti sunucularınca, genel sağlık sigortalısı ve bakmakla yükümlü oldukları kişilerden ilgili komisyonca belirlenen sağlık hizmetleri bedeline ek olarak (sağlık hizmeti sunucularının giderleri ve ürettikleri sağlık hizmetlerinin maliyetleri, yapılan sübvansiyonlar gibi kriterler gözetilmek suretiyle) bu bedellerin iki katına kadar ilave ücret alınabilecektir.
22. Sayıştay raporu üzerine harekete geçen Kurumun, ilgililerin kredi kartlarından fazladan ilave ücret tahsil edilip edilmediği, aradaki farkın gerçekte hukuka, taraflar arasındaki sözleşmeye uygunluğu sonucunu doğuracak bir yanı olup olmadığı, cezai işlemin gerekip gerekmediği yönünde inceleme yaparken, öncelikle davacı hastanenin ödenmesi için kendisine gönderdiği fatura ve eki belgeler çerçevesinde inceleme yapacağı şüphesizdir.
23. Hâl böyle olunca gelinen aşamada sağlık hizmet sunucularınca faturalandırma aşamasında tanzim edilen fatura ve belgelerin neler olduğu üzerinde kısaca durulmalıdır.
24. Sosyal Sigortalar Ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 78 inci maddesinde; Kurum ile sözleşmesi olan tüm sağlık hizmeti sunucularının sağlık hizmeti sunduğu kişilere ait sözleşme hükümlerinde yer verilen bilgileri belirlenen yöntemlere ve süreye uygun biçimde elektronik ortamda veya yazılı olarak Kuruma göndermek zorunda oldukları, bu bilgiler gönderilmeksizin talep edilen sağlık hizmeti bedellerinin bilgiler gönderilinceye kadar ödenmeyeceği hükme bağlanmıştır.
25. Sağlık Uygulama Tebliği’nin 9 uncu maddesinde ise; sağlık hizmet sunucusunun faturalandırma ve ödeme sürecinde tabi olduğu hükümler düzenlenmiş olup buna göre, sunulan hizmete ilişkin bilgiler ile karşılığı ödeme işlemlerinin elektronik ortamda yürütülmesi Medula sistemi üzerinden gerçekleştirilecek (md. 9.1.1), Kurumun sağlık yardımlarından yararlandırılan tüm kişiler için, her ayın başı ile sonu arasında verdikleri sağlık hizmetlerine ilişkin hem kendi sistemleri üzerinden Kurum adına basılı olarak hem de Medula sisteminden elektronik olarak tek bir fatura düzenlenecektir (md. 9.2.1.1).
26. Burada yalnızca hizmetin karşılığı ödeme işlemlerinin değil verilen hizmete ilişkin bilgilerin de faturalandırma sürecinde kayıt altına alınması gerekliliği öngörüldüğünün altı çizilmelidir.
27. Sağlık hizmet sunucuları, yalnızca bu şekilde fatura düzenlemekle yetinemezler; SUT’un 9.3. ve sözleşmenin 6.2.6 maddesi gereği hizmet verdiği hastalara ilişkin “fatura eki belgeleri” tanzim etmek ve en az beş yıl süreyle saklamakla da yükümlüdürler. Nitekim ... Genel Sağlık Sigortası Genel Müdürlüğünün 12.09.2011 tarihli, 2011/592 sayılı Genelgesinin 1/2 nci maddesinde de sağlık hizmeti sunucularının fatura ve eki belgeleri Kurumun ilgili birimine teslim etmeleri zorunluluğuna değinilmiştir.
28. Fatura eki belgelerin ne olacağı SUT’un 9.3.1 maddesinde düzenlenmiş ve “fatura üst yazısı”, “icmal listesi”, “hizmet detay belgesi” ve “diğer belgeler” şeklinde sıralanmıştır. Buna göre davacı hastane; hizmet detay belgesi içerisinde, hastanın kimlik bilgileri ve tanısının yanı sıra işlemlerin (muayene, tetkik, tahlil vb) SUT kodunu, tarihini, tutarını ve “başvuru başına ödeme yapılmasına dâhil olmayan ve SUT ta belirtilen işlemlere ait birim ve puanları” belirtmek zorundadır.
29. Aynı zamanda basiretli bir tacir gibi davranma yükümlülüğü olan davacının; bu hükümlere göre sunduğu sağlık hizmetiyle ilgili olarak ayrıntılı şekilde kayıt tutmak ve gerektiğinde sunulmak üzere saklamakla yükümlü olduğu gözetildiğinde, somut olayda haksız ilâve ücret tahsil edilmediği iddiasını 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 6 ncı, HMK’nın 190 ıncı maddesine göre ispat yükü altında olduğu kabul edilmelidir.
30. Bu tespitten sonra, davacının iddiasını ispat için sunduğu deliller, bunların ispata elverişli olup olmadıkları ve deliller üzerinde yapılan incelemenin, Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık itibarıyla, yeterli kabul edilip edilmeyeceği belirlenmelidir.
31. Yukarıda değinildiği üzere, Sayıştay raporu sonrasında Kurum tarafından savunması istenen davacı, listede bulunan işlemler yönünden kendi kayıtlarında izahını somut belgelerle tespit edebildikleri hususları bildirdiklerini, sair hususlar yönünden ilgililerin ifadesine başvurulması gerektiğini belirtmiş, komisyon incelemesi sonrası Kurum 05.11.2013 tarihli yazıda “itiraz ekinde Kurum mevzuatına aykırı alınmadığı belirtilen ilave ücretlerle ilgili kanıtlayıcı detaylı işlem ve benzeri döküm içeren fatura ibraz edilmemesi” şeklindeki gerekçeyle itirazları kabul etmemelerinin sebebini açıklamıştır.
32. İtirazının bu şekilde reddedilmesi üzerine konuyu mahkemeye taşıyan davacı delil olarak, listede yer alan isimlerle ilgili tespit edebildikleri kayıtları sunmuş, kayıt bulamadığı hususlar yönünden ilgili kişilerin tanıklığına başvurulmasını talep etmiş ancak gerek ön inceleme duruşması gerekse devam eden duruşmalarda yinelenen tanık dinletme talebi Mahkemece yerinde görülmeyerek reddedilmiş, dosyaya sunulan belgeler üzerinden bilirkişi incelemesi yapılmıştır.
33. Mahkemece sosyal güvenlik uzmanı bilirkişiden alınan 24.07.2014 tarihli ilk rapora her iki taraf itiraz etmiştir. Davacı itirazında; incelemede iki yüz seksen hasta için 12,00 TL tutarındaki her bir hastadan tahsili zorunlu katılım payının dikkate alınmadığı, yalnızca dava dilekçesinde ismi geçen altmış yedi kişi üzerinden inceleme yapıldığı oysa kalan dört yüz doksan üç hasta yönünden de tanıklıklarına başvurularak değerlendirme yapılması gerektiği, müstehaklık onayının alınması sonrası parası iade edilen hastaların göz ardı edildiği gibi itirazlar ileri sürülmüştür. 29.11.2014 tarihli ek raporda, zorunlu katılım payının tahsil edildiğine dair belge sunulamadığı, müstehaklık onayı alındıktan sonra bedel iadesi yapılan yedi kişi yönünden takdirin mahkemeye ait olduğu, dokuz hasta için işlemlerin zorunlu olup olmadığının tespiti için ifadesine başvurulmasının gerekebileceği, diğer itirazlar yönünden 8.012,39 TL tahsilâtta hukuka aykırılık bulunmadığı ve bu kısma ilişkin cezanın iptal edilmesinin yerinde olacağı görüşü bildirilmiştir. Aynı bilirkişiden alınan 10.03.2015 tarihli ek raporda da kısmen paralel açıklamalara yer verilmiştir.
34. Rapora itiraz üzerine Mahkeme dosyayı bu kez bir bilirkişi heyetine tevdi etmiş ve bu kapsamda alınan 17.06.2016 tarihli raporda dava konusu cezai işlemde herhangi bir hukuka aykırılık bulunmadığı, davacının sözleşme ve SUT hükümlerine aykırı davrandığı yönünde görüş bildirilmiştir.
35. Davacının bu rapora da itirazı sonrası Mahkeme bu defa bir başka bilirkişi heyetini görevlendirmiş ve önceki bilirkişi raporları ile birlikte dosyanın incelenmesi sağlanmıştır.
36. Hükme esas alınan 17.01.2017 tarihli bu raporda ise davacının tahsil edilen bedeller içerisinde zorunlu katılım payının da bulunduğu yönündeki iddialarını belgelendiremediği, bu nedenle itirazlarına itibar edilemeyeceği, daha önceki bilirkişi raporunda bir kısım cezanın haksız olduğu yönündeki tespitlere de tümüyle iştirak edilemediği, bu bağlamda davacının endoskopi ve kolonoskopi sırasında sedasyon verilen hastalar yönünden bu işlemin isteğe bağlı olması nedeniyle ücret alınmasında hukuka aykırılık bulunmadığı itirazını dile getirmişse de hastalara uygulanan anestezi ücreti olarak faturalandırılmış herhangi bir kayıt bulunamadığı, itirazın belgelendirilemediği, isteğe bağlı tetkikler hususunda ise toplam 3.703,98 TL tahsilâtın Kurumun esas aldığı 41.298,95 TL den düşülmesi gerektiği sonucuna varılacak olsa dahi neticeten bulunan değerin 375.949,70 TL olduğu, davacı hakkında üst sınır gözetilerek zaten 344.375,41 TL kesildiği, şayet iddiaları destekler belge sunulursa yeniden değerlendirme yapılabileceği rapor edilmiştir.
37. Bu rapora davacı tarafça tekrar itiraz edilmiş ise de Mahkemece rapor yeterli görülmüş ve bilirkişi raporlarının birbirini doğruladığı gözetilerek davacının iddiasını ispat edemediği gerekçesiyle dava reddedilmiş, varılan bu sonuç Bölge Adliye Mahkemesince de yerinde görülmüştür. Özel Daire yapılan incelemenin yeterli olmadığı, listede geçen beş yüz altmış hastayla ilgili olarak Kuruma faturalandırılabilen ve faturalandırılamayan 2011 yılına ait tüm tedavi bedellerinin davacı hastaneden getirtilmesi ve ayrıca hastaların tanık olarak dinlenmesi gerektiği şeklindeki gerekçeyle bozma kararı vermiş, direnme sonrası gönderme kararında ise Özel Daire bu incelemenin hâkimin davayı aydınlatma ödevi kapsamında yapılması gerektiğine yönelik açıklamalarda bulunmuştur.
38. Bölge Adliye Mahkemesi ve Özel Daire arasındaki bu uyuşmazlık, yukarıda yapılan tüm açıklamalar çerçevesinde değerlendirildiğinde; hem SUT hem de taraflar arasındaki sözleşme gereği hizmet sunduğu kişilerle ilgili kayıt ve belgeleri usulüne uygun şekilde tanzim edip saklamak zorunda olan ve bu sebeple de somut olayda hizmet verdiği kişilerden tahsil ettiği bedeller içerisinde hangi kalem alacakların bulunduğunu ve usule aykırı tahsilât yapmadığını ispat yükünü üzerinde taşıyan davacının gerek faturalandırma gerekse verilen hizmet detayına ilişkin olarak itirazlarının tümünü karşılar belge sunamadığı açıktır. Üstelik basiretli tacir gibi davranması gereken davacı hastanenin daha önce de aynı uygulamaları nedeniyle cezai işlemlerle muhatap olduğu dosya kapsamından anlaşılmaktadır.
39. Taraflarca getirilme ilkesi gereği yargılama süreci boyunca davacının sunmadığı bir delili araştırması mümkün olmadığından mahkeme bu belgeleri araştırıp bulma yönünde bir inceleme yapamaz. Bu nedenle Bölge Adliye Mahkemesinin, beş yüz altmış hastayla ilgili tüm kayıtların hastaneden temin edilerek dosya içerisinde alınmasının mümkün olmadığı yönündeki direnme gerekçesi haklı ve yerindedir.
40. Hastaların tanık olarak dinlenmesi hususuna gelince; dava dilekçesinde ve yargılama aşamalarında Sayıştay raporuna ekli listede yer alan kişilerin tanıklığına başvurulması istenmiş ise de hangi tanığın hangi nedenle dinletilmek istendiği somutlaştırılamamış, kimlik ve adres bilgileri de usulüne uygun şekilde sunulamamıştır. Her biri ayrı hizmet/tahsilât işleminin muhatabı olduğundan listede yer alan kişilerden yalnızca bir kısmının tanık olarak dinlenmesinin somut olaydaki iddiaları kanıtlanmaya yeterli olmayacağı da açıktır. Böyle bir inceleme hâkimin davayı aydınlatma ödevi çerçevesinde de değerlendirilemez. Aksi yöndeki bir kabul, Mahkemeyi usul ekonomisi ilkesine uygun olmayacak şekilde muhtemelen yıllar sürecek ve esasa da etkisi bulunmayacak bir araştırmaya sevk etmek anlamını taşıyacaktır. Hâl böyle olunca gerek delil ibrazına ilişkin usul hukuku kuralları gerekse hayatın olağan akışı göz önünde bulundurulduğunda, somut olayda tanık dinlenmesinin mümkün olmadığı yönündeki direnme kararı usul ve yasaya uygun olduğundan davacı vekilinin bu yöne ilişkin temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
41. Resen yeni delil araştırması ve tanık dinlenmesinin mümkün olmadığı yönündeki bu tespitlerden sonra hükme esas alınan bilirkişi incelemesinin yeterli olup olmadığının incelenmesine geçildiğinde; Mahkeme taraflarca sunulan belgeler üzerinden sosyal güvenlik uzmanı eliyle bilirkişi incelemesi yaptırmış olup vaki itirazlar üzerine adli tıp uzmanı, sayman ve aktüerya uzmanından oluşan bilirkişi heyetinden görüş almış, heyet cezai işlemde hukuka aykırılık olmadığı değerlendirmesinde bulunmuştur. İtiraz üzerine bu kez emekli hastane müdürü, hastane yöneticisi ve SUT uzmanından oluşan bir başka heyetten alınan 17.01.2017 tarihli raporda da önceki incelemelerde olduğu gibi yalnızca davacının belgelendirebildiği itirazları üzerinde inceleme yapılmış, sonuç olarak sadece bazı itirazların haklı olduğu kabul edilerek bu meblağın tahakkuk eden ceza miktarından düşülecek olsa dahi bulunacak tutarın cezanın üst haddinden fazla olduğu sonucuna varılmış olması karşısında bu tespitin dosya kapsamına uygun olduğu, yapılan yargılamada herhangi bir eksik inceleme bulunmadığı değerlendirilmiştir.
42. Hâl böyle olunca ispatlanamayan davanın reddi yönündeki direnme kararı usul ve yasaya uygun olduğundan davacı tarafın tüm temyiz itirazlarının reddi gerekir.
c) Davalı vekilinin temyiz itirazları yönünden yapılan inceleme
43. Davalı vekilinin müvekkili lehine takdir olunan vekâlet ücretine ilişkin temyiz itirazları Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık dışında kaldığından dosyanın bu yönde temyiz incelemesi yapılmak üzere Özel Daireye gönderilmesi gerekir.
VIII. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
1- a ve b bentlerinde (§1-42) açıklanan nedenlerle direnme uygun olduğundan davacı vekilinin tüm temyiz itirazlarının REDDİNE,
Harç peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına,
2- c bendinde (§43) açıklanan nedenle davalı vekilinin temyiz itirazları incelenmek üzere dosyanın YARGITAY 3. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,
20.09.2023 tarihinde oy birliğiyle, kesin olarak karar verildi.