ADALET HABERLERİ

ADALET HABERLERİ

Hukuk Genel Kurulu'nun 2022/624 E., 2023/849 K. sayılı kararı

Hukuk Genel Kurulu'nun 2022/624 E., 2023/849 K. sayılı kararı
3 Okunma

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 20.09.2023 tarihli, 2022/624 E., 2023/849 K. sayılı kararı

T.C.

Yargıtay

Hukuk Genel Kurulu

2022/624 E., 2023/849 K.

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : Trabzon Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi

SAYISI : 2022/73 E., 2022/217 K.

KARAR : Davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine

Davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne

ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 23.11.2021 tarihli ve

2020/5691 Esas, 2021/6489 Karar sayılı BOZMA kararı

Taraflar arasındaki esere tecavüzün men'i ve ref'i ile tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir.

Kararın davacı vekili ve katılma yoluyla davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 353/1-b/1 maddesi gereğince esastan reddine; davalı vekilinin katılma yoluyla vekâlet ücretine ilişkin istinaf başvurunun kabulüne karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

Direnme kararı davacı vekili ve katılma yoluyla davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı vekili; müvekkili ile dava dışı ... ... Yapı İnş. ve Doğ. San. Ltd. Şti. arasında Rize ilinde inşa edilecek olan binanın mimari proje ve sair işlerinin yapılmasına dair sözleşme akdettiğini, bu sözleşme gereğince müvekkili şirketin yetkilisi ve aynı zamanda mimarı olarak çalışan ... ... ... tarafından mimari proje hazırlanarak gerekli izin ve ruhsat işlemlerinin yapıldığını, bu süreç devam ederken dava dışı şirketin müvekkiliyle olan sözleşmesini sonlandırarak davalı ile aynı iş için sözleşme yaptığını, davalının ise müvekkiline ait mimari projenin hazırlandığı dönemde müvekkili bünyesinde mimar olarak çalıştığını, ancak daha sonra ayrıldığını, müvekkili bünyesinde çalışırken elde ettiği proje üzerinde küçük değişiklikler yaparak dava dışı şirkete kendi eseri olarak sunduğunu, dava dışı şirket tarafından bu proje kullanılarak inşaata başlandığını, bu hâliyle müvekkilinin mimari projeden kaynaklı mali haklarına tecavüz edildiğini ileri sürerek davalı tarafından dava dışı şirkete sunulan projenin müvekkiline ait olduğunun tespitiyle davalının müvekkiline ait projeyi kullanmasının men ve ref'ine, mimari projenin müvekkiline iadesine, davalının müvekkiline ait projeyi kullanması nedeniyle elde ettiği kazancın faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP

Davalı vekili; davacının iddialarının gerçeği yansıtmadığını, müvekkili ile dava dışı şirket arasında yapılan sözleşme gereğince dava dışı şirketin talepleri doğrultusunda müvekkili tarafından sıfırdan yeni bir proje çizildiğini, söz konusu projenin tamamen yeni ve bağımsız bir proje olduğunu, bu projenin hazırlanması sırasında hiçbir şekilde davacıya ait projeden istifade edilmediğini ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin 19.09.2019 tarihli ve 2017/224 Esas, 2019/301 Karar sayılı kararı ile; gerek bina sınırları, kat planlarındaki tasarım şekli, mekânların konumları, büyüklükleri, aks aralıkları gerekse çizim tekniği ve kalem kalınlıkları, proje aks ve ölçü tekniği, tefrişlerin biçimi, pencere büyüklükleri birlikte değerlendirildiğinde her iki mimari projenin birbirinden farklı projeler olduğu, birebir benzerlik bulunmadığı ve dava dışı şirket tarafından kullanılan yapı ruhsatına esas mimari projenin davacıya ait mimari projeye tecavüz teşkil etmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili ve katılma yoluyla davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin 14.02.2020 tarihli ve 2020/120 Esas, 2020/149 Karar sayılı kararı ile; dava konusu mimari projelerin her ikisinin de dava dışı şirket tarafından aynı yerde yapılacak bina için verilen sipariş üzerine çizildiği, her iki projede de eser sahibinin hususiyetini barındıran unsurların çok az olduğu, projelerin kâr amacı güdülerek yapılan apartman inşaatı için çizilmiş olması nedeniyle gerek birbirlerine gerekse aynı neviden başka projelere benzer unsurlar taşımasının mümkün olduğu, bilirkişi raporunda belirtilen farklılıklar ve dinlenilen tanık beyanları gereğince davacı vekilinin iddialarının sübut bulmadığı, Dairece dava konusu projeler üzerinde yapılan değerlendirmelerde de aynı sonuca ulaşıldığı, dolayısıyla davanın reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığı gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı Kanun'un 353/1-b-1 maddesi gereğince esastan reddine; davalı vekilinin katılma yoluyla vekâlet ücretine ilişkin istinaf başvurusunun kabulüne karar verilmiştir.

V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

A. Bozma Kararı

1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;

"...Dava, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’na göre eserden ... mali hakka tecavüzün tespiti, men ve ref’i ile elde edilen maddi kazancın iadesi istemlerine ilişkindir.

Dosyadaki belgelerden, davacı şirket vekilinin üçüncü kişi ... ... Ltd.’nin Rize ilinde inşa edeceği binanın başta mimari avan projesi olmak üzere, uygulama, statik, elektrik, makine, peyzaj projeleri ile zemin etüdlerinin yapılarak teslimi konusunda anlaştıkları, davacı şirket çalışanlarının hazırladığı ön projenin Rize Belediyesi İmar Müdürlüğüne sunulduğu, bilahare Belediye tarafından istenilen eksikliklerin de tamamlanarak ön proje onayının alındığı, sonrasında uygulama projelerinin de hazırlanarak yapı denetim firması aracılığıyla Belediye’ye sunulduğu, ancak mal sahibinin talebi üzerine mimari projenin 27.10.2016 tarihinde ön proje ve eklerinin iade edildiği, 27.12.2016 tarihinde ise Yapı Denetim Firması tarafından proje müellifi değişikliği nedeniyle mevut müellifin (... ...) sistem düşürüldüğü, 13.03.2017 tarihinde ise davalı ... gözüken mimari proje için ruhsat alındığı anlaşılmıştır.

Taraflar arasındaki uyuşmazlığın temeli, davalı ... tarafından Belediye’ye sunulan mimari projenin, daha önce davacı şirket çalışan ... ... tarafından hazırlanarak Belediye’ye sunulan mimari proje ile aynı olup olmadığı ve bu projeden intihal suretiyle oluşturulup oluşturulmadığı hususuna ilişkindir.

5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’na 21.02.2001 tarih ve 4630 sayılı Kanun ile eklenen 1/B maddesi uyarınca eser korumasının iki temel koşulu bulunmaktadır. Bunlardan ilki uyarınca, ancak kanunda sayılan fikir ve sanat mahsulleri eser sayılabilecektir. Diğer temel koşul ise, tüm eserlerin sahibinin hususiyetini yansıtması koşuludur.

Kanunun 2/1. maddesinin 4. bendi uyarınca, sanatsal ve estetik unsuru bulunmayan “her nevi haritalar, planlar, projeler, krokiler, resimler, coğrafya ve topoğrafyaya ait maket ve benzerleri, her çeşit mimarlık ve şehircilik tasarım ve projeleri, mimari maketler, endüstri, çevre ve sahne tasarım ve projeleri” ilim ve edebiyat eserleri kapsamında sayılmıştır. Öte yandan Kanun’un 4/1. maddesinin 3. bendi uyarınca da estetik değere sahip mimarlık eserleri güzel sanat eserleri arasında sayılmıştır.

Bir mimari projenin ilim ve edebiyat eseri niteliğinde bir eser sayılması için her şeyden önce projenin de nitelik itibariyle FSEK 1/B maddesi hükmü uyarınca “sahibinin hususiyetini yansıtma” özelliğini yansıtması gerekir. Mimari projeler; ön (avan) proje, kesin proje ve uygulama projelerinden oluşur (G. Sefa Doğrul, Mimari Fikri Eser Kavramı ve Unsurları, Ankara-2013, s.84-85). Bu projelerin bazılarının müellifleri aynı veya farklı olabilir. Ya da tüm projelerin bir mimarlık şirketi tarafından üstlenilmesi söz konusu olabilir Bu bağlamda her bir projenin yekdiğerinden ayrı şekilde korunması mümkündür. Mimari projelerde hususiyet daha çok binanın görünen yüzünü ve genel şeklini ortaya koyan avan (ön) projelerin şekil ve muhtevasında ortaya çıkar.

Bir mimari projedeki orijinallik (sahibinin hususiyetini yansıtma), bir başkası tarafından meydana getirilseydi bu projenin aynı şekilde yapılıp yapılmayacağında gizlidir. Diğer bir anlatımla, aynı arazi parçası üzerine çizilen söz gelimi, beş katlı bir bina projesinin beş ayrı mimara ayrı ayrı çizdirilmesi halinde hepsinin aynı projeyi çizecek olması halinde ortada sahibinin hususiyetini yansıtan bir eserden ve FSEK anlamında bir eser korumasından söz edilemeyecek, şartları varsa iş ürünlerinin taklidi manasında haksız rekabet koruması gündeme gelebilecektir. Şayet her bir mimarın aynı alana farklı farklı proje çizmeleri söz konusu ise bu defa hususiyetten, yani herkes tarafından vücuda getirilemeyen yaratıcı düşünceden ve FSEK anlamında eser korumasından söz etmek gerekecektir. Bu anlamda önemli olan eserin çok üstün vasıflara sahip olması değil özgün ve yaratıcı bir hayal gücünün ürünü olmasıdır (Ernst Hirsch, Fikri Say, İst.-1943, s.12). Ancak ortaya çıkan mahsullerde çok yüksek bir yaratıcılık ve hayal gücü de aramamak gerekir. Önemli olan temel kriter, herkesin aynı eseri ortaya koyamamasıdır. Orijinalliğin eserin bütününde olması şart olmayıp, nispi nitelikte orijinallik de yeterlidir (H. Arslanlı, Fikri Hukuk II, İst-1954, s.7). Önceki eserden bağımsız bir mimari projeden bahsedebilmek için, sonraki müellifin kendi fikri emek ve çabasıyla öncekinden bağımsızlaşacak ölçüde yeni yaratıcı düşünceyi ortaya çıkarması gerekir. Nitekim önceki eser temel alınarak kapı, pencere yükseklikleri, daire, oda ve balkon ölçü ve sayılarındaki oynamalar, tek başına sonraki eseri bağımsız ve farklı bir eser haline getirmez.

Bir mimari projenin aynısının veya oldukça benzerinin meydana getirilmesi veya projenin zemine uygulanması FSEK 22. maddesinde çoğaltma hakkının ihlali sayılır. Önceki mimari projenin (eserin) bağımsız karakteri korunarak ve bir takım ölçülerde ufak değişikler yapılarak, yeni bir özgünlük ortaya koymaksızın yeni bir mimari proje meydana getirilmesi, yeni projeyi bağımsız eser haline getirmeyip ancak olsa olsa önceki projenin FSEK 16. Maddesi anlamında “izinsiz olarak eserde değişiklik yapılması” manevi hakkının ihlali anlamına gelebilecektir.

Somut olayda Mahkemece, bilirkişi raporuna istinatla, her iki mimarlık eserleri arasında, yukarıdaki kıstaslar doğrultusunda bir değerlendirme yapılmaksızın, binanın kapladığı toplam alanlar ile binada bulunan sığınak, makine dairesi, mescit (bay-bayan), mesken büyüklükleri ile mesken sayısı itibariyle bir karşılaştırma yapılarak, aralarında var olan sayısal anlamdaki minimal farklılıklar dikkate alınarak birbirinden farklı projeler olduğu sonucuna varılarak hüküm kurulmuş ve davanın reddine karar verilmiştir. O halde Mahkemece, davacı tarafın mali hak sahibi olduğu projelerin hangi noktalarda özgün olduğu kendilerinden sorularak, içlerinden en az birinin alanında uzman mimarın da bulunduğu alanlarında uzman bilirkişi heyetinden yukarıdaki kıstaslar doğrultusunda davacı tarafın önceki rapora itirazlarının da karşılandığı hükme ve denetime uygun yeni bir bilirkişi raporu alınarak, davacı tarafa ait projenin eser niteliğinde olup olmadığı, sonraki projenin, elektronik ortamda çizim programlarında önceki proje üzerinde kolaylıkla yapılabilecek şekilde değişikler olup olmadığı, yani intihal suretiyle oluşturulup oluşturulmadığı, sonraki eserin bağımsız eser sayılabilecek ölçüde özgünlüğe ulaşıp ulaşmadığı hususlarının tespiti ve sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken eksik incelemeye ve bir kısmı alanında uzman olmayan bilirkişi heyetinden alınan rapora dayalı olarak hüküm kurulması doğru görülmemiş ve hükmün bu nedenle temyiz eden davacı taraf yararına bozulması gerekmiştir..."

gerekçesiyle karar bozulmuştur.

B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile önceki gerekçeye ilaveten her ne kadar uyuşmazlığın çözümü mesleki ve teknik bilgiyi gerektirmekte ise de bilirkişi raporunun denetlenmesi ve hukuki anlamda değerlendirilmesi açısından hâkimin hukuki bilgisi ve gözlemlerinin yok sayılamayacağı, her iki projeye ilişkin olarak Dairece yapılan gözlem, tespit ve değerlendirmeler neticesinde ilk derece mahkemesince alınan bilirkişi raporunda belirtildiği üzere dava konusu projenin bedii vasfı olmayan plan proje niteliğinde olduğu, her iki projenin birbirinden bağımsızlaştığı, bu hâliyle hükme esas alınan bilirkişi raporunun hüküm kurmaya elverişli olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

VI. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı süresi içinde davacı vekili ve katılma yoluyla davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davacı vekili, mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunun hüküm kurmaya elverişli olmadığını, bilirkişi raporunda her iki proje arasındaki benzerliklerin göz ardı edildiğini, rapora yönelik itirazların karşılanmadığını, dinlenen tanık beyanlarının dikkate alınmadığını, mahkemece eksik araştırma ve yetersiz bilirkişi raporuna istinaden karar verilmesinin hatalı olduğunu ileri sürerek kararın bozulmasını talep etmiştir.

Davalı vekili, müvekkili lehine hükmedilen vekâlet ücretinin Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre eksik olduğunu ileri sürerek kararın bu yönden bozulmasını veya düzeltilerek onanmasını talep etmiştir.

C. Uyuşmazlık

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; dava konusu her iki mimari projenin aynı yer için dava dışı şirketin siparişi üzerine çizilmiş olması karşısında, projelerin birebir benzer olmadığı ve taşıdıkları farklılıklar nedeniyle farklı projeler olarak kabul edilmesi gerektiği yönünde görüş bildiren bilirkişi raporunun hükme esas alınıp alınamayacağı noktasında toplanmaktadır.

D. Gerekçe

1. İlgili Hukuk

1. 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'nun (5846 sayılı Kanun) 1 ilâ 4 üncü maddeleri;

2. 6100 sayılı Kanun'un 266 ncı ve 281 inci maddeleri;

3. 6754 sayılı Bilirkişilik Kanunu'nun (6754 sayılı Kanun)3 üncü maddesi;

2. Değerlendirme

1. Fikir ve sanat eserleri hukukunun en önemli kavramı eserdir. Bir fikrî çalışmanın, fikir ürününün korunabilmesi için, onun teknik anlamda eser niteliğini taşıması gerekir. Hangi fikir ürünlerinin eser olarak kabul edileceği 5846 sayılı Kanun’a göre belirlenir. 5846 sayılı Kanun'un 1 inci maddesinde eser; “sahibinin hususiyetini taşıyan ve aşağıdaki hükümler uyarınca ilim ve edebiyat, musikî, güzel sanatlar veya sinema eserleri sayılan her nevî fikir ve sanat mahsulüdür” şeklinde tanımlanmıştır. Buna göre, bir fikir ürününün eser olarak vasıflandırılabilmesi için, iki unsurun bulunması gerekir. Bunlar, fikrî çalışmasının sahibinin özelliğini taşıması ve Kanun’da sayılan eser türlerinden olmasıdır.

2. Hemen belirtilmesi gerekir ki, fikrî bir çalışma, ancak dış dünyaya aksettirildiği ve üçüncü kişilerin duyularına hitap edecek niteliğe büründüğü takdirde eser niteliğini kazanabilir. Başka bir deyişle insanın düşünceleri değil, bunların dış âleme yansıdığı biçim eser olarak koruma altındadır. Ayrıca eser bir bütün olarak himaye görür; yoksa eserde yer alan veya eserde ifadesini bulan her türlü münferit fikir veya düşünce ayrı ayrı korumaya konu olamayacağı gibi, kural olarak bütünlük arz etmeyen fikir ürünleri de eser olarak nitelendirilemezler.

3. Mimari projeler bir yandan 5846 sayılı Kanun'un 2 nci maddesinde ilim ve edebiyat eserlerinin alt grupları arasında, diğer yandan aynı Kanun'un 4 üncü maddesinde güzel sanat eserleri arasında sayılmıştır. 5846 sayılı Kanun'un 2/1-3 maddesine göre “Bediî vasfı bulunmayan her nevi teknik ve ilmî mahiyette fotoğraf eserleriyle, her nevi haritalar, plânlar, projeler, krokiler, resimler, coğrafya ve topoğrafyaya ait maket ve benzerleri, her çeşit mimarlık ve şehircilik tasarım ve projeleri, mimarî maketler, endüstri, çevre ve sahne tasarım ve projeleri” ilim ve edebiyat eseri olarak nitelendirilmiştir. Görüldüğü gibi, yalnız mimariyle ilgili olan değil, sahibinin özelliğini taşımak kaydıyla her nevi plan, proje, kroki, tasarım, maket ve benzerleri eser olarak Kanun tarafından himaye edilmektedir. Bunların himaye edilmesi için, öncelikle sahibinin özelliğini taşıyor olmaları gerekir. Ayrıca sayılan eser türlerinin estetik (bediî) nitelikte olması gerekmez.

4. Estetik nitelik taşıyan proje ve benzerleri ilim ve edebiyat eseri olarak değil, 5846 sayılı Kanun'un 4 üncü maddesi gereğince güzel sanat eseri olarak korunurlar. Özellikle mimarlık eserleri 5846 sayılı Kanun'un 4 üncü maddesinde güzel sanat eserleri arasında sayılmıştır. Öyleyse bir mimari proje, Kanun’da koruma altına alınan pek çok eser türünden farklı olarak, estetik özellik taşısa da taşımasa da himaye görmektedir. Zira bir mimari proje, estetik özellik taşısın veya taşımasın, eser olması sıfatıyla koruma altındadır.

5. 5846 sayılı Kanun'un 2/1-3 maddesinde mimarlık projesi kavramına yer verilmiş; ancak mimarlık projesinin tanımı yapılmamıştır. Yine 6235 sayılı Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Kanununda ve 3458 sayılı Mühendislik ve Mimarlık Hakkında Kanunda da mimarlık projesinin tanımı yer almamaktadır. Bununla birlikte mimarlık projesi, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Mimarlar Odası Merkez Yönetim Kurulunun 28.12.2011 tarihli ve 42/31 sayılı kararıyla kabul edilen Mimarlık Hizmetleri Şartnamesi ve En Az Bedel Tarifesinde mimarlık tasarım ve proje türleri, hazırlık ve ön etüt çalışması, avan (ön) proje, kesin proje ve uygulama projesi olarak tasnif edilmiş ve tanımlanmıştır.

6. Özellikle avan (ön) proje; gerçekleştirilecek bir yapı konusundaki ilk düşüncelerin plan, kesit ve görünüşlerle belirtildiği öneri projesidir. Avan (ön) proje aynı konunun ayrı birkaç çözümünü göstermek üzere birden çok proje hâlinde düzenlenebilir. Örneğin mimari yarışma projeleri genellikle avan (ön) proje niteliğindedir. Avan (ön) projede plan kesit ve cephelerde insan, ağaç taşıt gibi öğeler gösterilebilir ve renklendirme kullanılabilir. Ayrıca boyut olarak genellikle yapı kütlelerinin dış ölçüleri yazılır (... Hasol, Mimarlık Sözlüğü, İstanbul 2016, s. 30). Bu itibarla avan (ön) proje, 5846 sayılı Kanun'un 2/1-3 maddesinde zikredilen mimarlık projesi kapsamında bir fikrî üründür ve sahibinin hususiyetini taşıması kaydıyla 5846 sayılı Kanun anlamında eser niteliğindedir.

7. 5846 sayılı Kanun anlamında eser sayılan fikir ürünleri üzerindeki hak, telif hakkı olarak anılmaktadır. Telif hakkına, kural olarak, eseri kim meydana getirmişse o sahip olur. Bu bakımdan eseri meydana getiren kişinin yaşının küçüklüğü, aklî melekelerindeki yetersizlik ve benzer sebeplerin önemi bulunmamaktadır. Örneğin mimarî projeyi çizen, onu meydana getiren kişi, sadece mimarî eseri vücuda getirmekle eser sahibi olur ve eser sahibi olması dolayısıyla telif hakkının ve telif hakkından ... yetkilerin sahibi olur. Başka bir deyişle telif hakkına sahip olabilmek için, sadece eserin meydana getirilmesi yeterlidir. Yoksa eserin herhangi bir sicile tesciline veya herhangi bir makama tevdiine gerek yoktur. Bununla birlikte mimarî projenin uygulanabilmesi için, mimarlar odasının ve belediyenin onayı gerektiği akla gelebilir. Gerçekten bu işlemler yapılmadığı sürece mimari projenin tatbik edilmesi mümkün değildir. Fakat bu işlemler eser vasfının kazanılmasıyla ilgili olmayan, birtakım idari işlemler niteliğinde olup bu işlemler yapılmadan da fikri çalışma eser olarak korunmaktadır.

8. Telif hukuku kapsamında mimari projelerin sahibinin hususiyetini taşıyıp taşımadığı hususunun tespiti teknik bir konu olduğundan öncelikle bu durumun teknik bilirkişilerce yapılması gerekmektedir. Teknik bilirkişilerce tespit edilen durumlar mimari projenin özelliğine göre yukarıda bahsedilen hususlar da gözetilerek hâkim tarafından yorumlanacaktır. Bu itibarla mimari proje, sahibinin hususiyetini taşıması kaydıyla 5846 sayılı Kanun anlamında eser niteliğindedir.

9. 6100 sayılı Kanun'un “Bilirkişiye başvurulmasını gerektiren hâller” başlıklı 266/1 maddesi; “Mahkeme, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden, bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir. Ancak genel bilgi veya tecrübeyle ya da hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukukî bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamaz. Hukuk öğrenimi görmüş kişiler, hukuk alanı dışında ayrı bir uzmanlığa sahip olduğunu belgelendirmedikçe, bilirkişi olarak görevlendirilemez” düzenlemesini içermektedir. Aynı Kanun’un “Bilirkişi raporuna itiraz” başlıklı 281/2 maddesinde ise; “Mahkeme, bilirkişi raporundaki eksiklik yahut belirsizliğin tamamlanması veya açıklığa kavuşturulmasını sağlamak için, bilirkişiden, yeni sorular düzenlemek suretiyle ek rapor alabileceği gibi, tayin edeceği duruşmada, sözlü olarak açıklamalarda bulunmasını da kendiliğinden isteyebilir” hükmüne yer verilmiş ve 282 nci madde ile de hâkimin bilirkişinin oy ve görüşünü diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendireceği belirtilmiştir.

10. Öte yandan 24.11.2016 tarihinde yürürlüğe giren 6754 sayılı Kanun'un 3/3 maddesi ile “Genel bilgi ve tecrübeyle ya da hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukuki bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamaz” şeklinde 6100 sayılı Kanun'un 266/1 maddesine benzer bir düzenleme getirilmiştir.

11. Görüldüğü üzere hem 6100 sayılı Kanun hem de 6754 sayılı Kanun gereğince çözümü için hukuki bilginin yeterli olduğu uyuşmazlık konularında bilirkişiye başvurulamayacaktır. Zira hukuki konular, anlaşılabilmesi için hâkimin bilemeyeceği özel ve teknik bilgiye ihtiyaç duyulan konular değildir. Bilirkişi, davadaki hukuki meselede değil, maddi meselede görüşüne başvurulan kişidir.

12. Bununla birlikte çözümü hukuk bilgisi dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektirdiği için bilirkişiye başvurulduğu hâllerde mahkeme, bilirkişi raporunda noksan veya müphem gördüğü hususların tamamlanması veya açıklanması için kendiliğinden veya tarafların itirazı üzerine bilirkişiden, yeni sorular düzenlemek suretiyle ek rapor alabilecektir. Ancak, mahkemenin bilirkişi raporunu noksan ve müphem bulmadığı (tam ve açık bulduğu), itirazların daha önce incelenmiş veya dava dosyasındaki bilgilerle karşılanması mümkün olduğu hâllerde mahkeme, ek rapor almadan veya yeni bir bilirkişi incelemesi yaptırmadan bilirkişi raporuna karşı yapılmış olan itirazları kendisi de inceleyebilecektir (Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü C. III, İstanbul 2001, s. 2761).

13. Bu itibarla çözümü için hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukuki bilginin yeterli olduğu uyuşmazlık konularında bilirkişiye başvurulamayacaktır. Hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukuki bilgiden anlaşılması gereken ise sadece kanunlarda hangi bilgilerin düzenlendiği bilgisi değil, gerektiğinde içtihatta bulunarak hâkimin hukuk yaratma fonksiyonunu icra etmeye yeterli teorik ve pratik hukuk bilgisini ve karar verebilme becerisini ifade etmektedir. Hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukuk bilgisi objektif olarak değerlendirilmeli, teknik bir hususta mahkeme hâkiminin şahsen uzman olması, bu konunun hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukuki bilgi olarak kabul edilmemelidir.

14. Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı şirket ile dava dışı ... ... Yapı İnş. ve Doğ. San. Ltd. Şti. arasında Rize ilinde inşa edilecek binanın başta mimari avan projesi olmak üzere, uygulama, statik, elektrik, makine, peyzaj projeleri ile zemin etüdlerinin yapılarak teslimi konusunda sözleşme yapıldığı, davacı şirket tarafından hazırlanan ön projenin Rize Belediyesi İmar Müdürlüğüne sunulduğu, bilahare anılan Belediye tarafından istenilen eksiklikler de tamamlanarak ön proje onayının alındığı, sonrasında uygulama projelerinin hazırlanarak yapı denetim şirketi aracılığıyla Belediyeye sunulduğu, ancak mal sahibinin talebi üzerine ön onay mimari avan projenin 27.10.2016 tarihinde iade edildiği, 27.12.2016 tarihinde yapı denetim şirketi tarafından proje müellifi değişikliği nedeniyle mevcut müellifin (... ... ...) sistemden düşürüldüğü, 13.03.2017 tarihinde ise müellifi davalı ... gözüken mimari proje için ruhsat alındığı anlaşılmıştır.

15. Taraflar arasındaki uyuşmazlığın temeli, daha önce davacı şirkette çalışan davalı ... tarafından Belediyeye sunulan mimari projenin, davacı şirket (... ... ...) tarafından hazırlanarak Belediyeye sunulan mimari proje ile aynı olup olmadığı ve bu projeden intihal suretiyle oluşturulup oluşturulmadığı hususuna ilişkindir.

16. Mimari projelerde hususiyet daha çok binanın görünen yüzünü ve genel şeklini ortaya koyan avan (ön) projelerin şekil ve muhtevasında ortaya çıkar. Bir mimari projenin sahibinin hususiyetini taşıması bir başkası tarafından meydana getirilseydi bu projenin aynı şekilde yapılıp yapılmayacağında gizlidir. Başka bir deyişle aynı alan için birden fazla mimarın hepsinin aynı projeyi çizecek olması hâlinde ortada sahibinin hususiyetini yansıtan bir eserden ve 5846 sayılı Kanun anlamında bir eser korumasından söz edilemeyecek, şartları varsa iş ürünlerinin taklidi manasında haksız rekabet koruması gündeme gelebilecektir. Şayet her bir mimarın aynı alana farklı farklı proje çizmeleri söz konusu ise bu defa hususiyetten, yani herkes tarafından vücuda getirilemeyen yaratıcı düşünceden ve 5846 sayılı Kanun anlamında eser korumasından söz etmek gerekecektir. Önceki eserden bağımsız bir mimari projeden bahsedebilmek için, sonraki müellifin kendi fikri emek ve çabasıyla öncekinden bağımsızlaşacak ölçüde yeni yaratıcı düşünceyi ortaya çıkarması gerekir. Nitekim önceki eser temel alınarak kapı, pencere yükseklikleri, daire, oda ve balkon ölçü ve sayılarındaki oynamalar, tek başına sonraki eseri bağımsız ve farklı bir eser hâline getirmez.

17. Dosya kapsamında alınan bilirkişi raporunda; gerek bina sınırları, kat planlarındaki tasarım şekli, mekanların konumları, büyüklükleri, aks aralıkları, gerekse çizim tekniği ve kalem kalınlıkları, proje aks ve ölçü tekniği, tefrişlerin biçimi, pencere büyüklükleri birlikte değerlendirilerek her iki mimari projenin birbirinden farklı projeler olduğu, birebir benzerlik bulunmadığı kanaati bildirilmiştir. Bilirkişi raporunda; binanın kapladığı toplam alanlar ile binada bulunan sığınak, makine dairesi, mescit (bay-bayan), mesken büyüklükleri ile mesken sayısı ve yerleri itibariyle birebir benzerlik olduğu belirtilmesine rağmen her iki mimari proje arasında yukarıdaki kıstaslar doğrultusunda bir değerlendirme yapılmamıştır. İlk derece mahkemesince davacı vekilinin bilirkişi raporuna itirazları değerlendirilmeden bilirkişi raporuna itibar edilerek davanın reddine karar verilmiştir.

18. Bölge Adliye Mahkemesi ise heyette yer alan başkan ve üyeler tarafından dava konusu her iki projenin açılıp yan yana getirilmek suretiyle benzer ve ortak unsurlarının tek tek değerlendirme yapıldığı, nihayetinde bilirkişi raporunda belirtilen hususlara itibar edilmesinin yerinde olduğu gerekçesiyle ilk derece mahkemesi ile aynı sonuca ulaşmıştır.

19. Yukarıda belirtildiği üzere, hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukuk bilgisi objektif olarak değerlendirilmeli, teknik bir hususta mahkeme hâkiminin şahsen uzman olsa dahi bu konunun hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukuki bilgi olarak kabul edilmemelidir. Zira hâkimlerin şahsen uzman olsalar dahi ulaştıkları sonuçlarda, yukarıda bahsedilen hususlar açık bir şekilde tartışılmadığından Yargıtay denetimine de açık ve eksiksiz bir değerlendirme söz konusu değildir. Bu durumda, somut uyuşmazlığın mahkeme ihtisas mahkemesi olsa dahi, hâkimin hukuki bilgisi ile çözümünün mümkün olmadığı, özel ve teknik bilgiyi gerektirdiği gözetilerek teknik bilirkişi görüşü alınmak suretiyle öncelikle davacı tarafa ait projenin eser niteliğinde olup olmadığı, eser niteliğine sahip olması hâlinde sonraki projenin elektronik ortamda çizim programlarında önceki proje üzerinde kolaylıkla yapılabilecek şekilde değişikler olup olmadığı, sonraki eserin bağımsız eser sayılabilecek ölçüde özgünlüğe ulaşıp ulaşmadığı hususlarının tespiti ve sonucuna göre hüküm kurulması gerekmektedir.

20. O hâlde bölge adliye mahkemesince davacı tarafın mali hak sahibi olduğu projelerin hangi noktalarda özgün olduğu kendilerinden sorularak, bir mimar, bir iç mimar ve bir fikri mülkiyet (eser) alanında uzmandan oluşan bilirkişi heyetinden yukarıdaki kıstaslar doğrultusunda davacı tarafın önceki rapora itirazlarının da karşılandığı hükme ve denetime uygun yeni bir bilirkişi raporu alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerekmektedir.

21. Hâl böyle olunca direnme kararının Özel Daire bozma kararında belirtilen nedenler yanında yukarıda açıklanan genişletilmiş gerekçe ve nedenlerden dolayı bozulmasına karar vermek gerekmiştir.

VII. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında belirtilen nedenler yanında yukarıda açıklanan genişletilmiş gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Kanun'un 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,

Bozma sebep ve şekline göre katılma yoluyla davalı vekilinin vekâlet ücretine ilişkin temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına,

İstek hâlinde temyiz peşin harçlarının yatıranlara geri verilmesine,

Dosyanın 6100 sayılı Kanun'un 373 üncü maddesinin ikinci fıkrası gereğince Trabzon Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesine gönderilmesine,

20.09.2023 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.

Kaynak:https://www.hukukihaber.net/hukuk-genel-kurulunun-2022624-e-2023849-k-sayili-karari