ADALET HABERLERİ

ADALET HABERLERİ

Hukuk Genel Kurulu'nun 2022/59 E., 2024/27 K. sayılı kararı

Hukuk Genel Kurulu'nun 2022/59 E., 2024/27 K. sayılı kararı
3 Okunma

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 31.01.2024 tarihli, 2022/59 E., 2024/27 K. sayılı kararı

T.C.

Yargıtay

Hukuk Genel Kurulu

2022/59 E., 2024/27 K.

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

SAYISI : 2021/189 E., 2021/637 K.

KARAR : Davanın kabulüne

ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay (Kapatılan) 17. Hukuk Dairesinin 21.02.2019 tarihli ve

2016/3909 Esas, 2019/1900 Karar sayılı BOZMA kararı

1. Taraflar arasındaki tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Diyarbakır 1. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar, davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 17. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği düşünüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi

4. Davacı vekili, dava dışı Teknobo İletişim Enerji Mak. Müh. San.Tic. Ltd. Şti. de elektrik elektronik teknisyeni olarak çalışan müvekkilinin, şirketin Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde GSM şirketlerinin baz istasyonu bakım ve montajı işinde faaliyet göstermesi nedeniyle Siirt ilinde bulunan iş sahasında çalışmak için görevlendirilmesi üzerine 21.12.2011 tarihinde yolcu olarak bulunduğu minibüse bir tırın çarpması sonucu yaralandığını, anılan şirketin davalı ile yapılan 21.06.2011 tarihli ferdi kaza sigorta poliçesi ile müvekkilin de içerisinde bulunduğu işçilerin bir kısmını, yapılan işin tehlikeli olması sebebi ile ileride doğacak zararlara karşı sigortalattığını, müvekkilinin Diyarbakır Eğitim ve Araştırma Hastanesine başvurmasıyla "Uykusuzluk, suçluluk psikolojisi, hayattan zevk almama ve travma sonrası stres bozukluğu (TSBB) tanısı” konulduğunu, 29.01.2013 tarihinde sürekli olarak %30 oranında özürlü olduğuna ilişkin sağlık kurulu raporu verildiğini, davalı şirketin sigorta limiti sınırları içinde kalan miktarı ödemekle yükümlü olduğunu ancak 19.02.2013 tarihinde yapılan müracaata rağmen herhangi bir cevap verilmediğini ileri sürerek meydana gelen kazadan dolayı müvekkilinde oluşan iş gücü kaybı ve çalışamamaktan kaynaklı zararların tazmini amacıyla fazlaya ilişkin talep ve dava hakları saklı kalmak kaydı ile 15.000,00 TL'nin ilk talep tarihi olan 19.02.2013 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş; 20.05.2015 tarihli ıslah dilekçesi ile talebini 250.000,00 TL'ye yükseltmiştir.

Davalı cevabı

5. Davalı vekili, usulüne uygun tebliğe rağmen davaya cevap vermemiştir.

Mahkeme Kararı

6. Diyarbakır 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 17.12.2015 tarihli ve 2013/509 Esas, 2015/741 Karar sayılı kararı ile; davanın kabulü ile, 250.000,00 TL tazminatın temerrüt tarihi olan 03.03.2013 tarihinden itibaren değişen oranlarda işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı

7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.

8. Yargıtay (Kapatılan) 17. Hukuk Dairesinin 21.02.2019 tarihli ve 2016/3909 Esas, 2019/1900 Karar sayılı kararı ile;“...1-Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde, dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre davalı vekilinin yerinde görülmeyen aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.

2-Dava ... kaza sigortasından kaynaklanan tazminat istemine ilişkindir.

6762 Sayılı TTK’nın 1268. maddesi (6102 Sayılı TTK 1420. md.), genel kural olarak, sigorta sözleşmelerinden doğan bütün taleplerin iki yılda zamanaşımına uğrayacağı hükmünü getirmiştir. Bu düzenleme Ferdi Kaza Sigortası Genel Şartları’nın 20. maddesinde de açıkça ve aynen yer almaktadır. 6762 Sayılı TTK’nın 1292. ve 1299. maddeleri hükmü uyarınca zamanaşımı süresinin başlangıcı sigortalının rizikonun gerçekleştiğini öğrendiği günden itibaren başlayan 5 günlük ihbar tarihinin son günüdür.

Somut olayda davaya konu kaza 21.12.2011 tarihinde meydana gelmiştir. Davacı davalı ... şirketine 19.02.2013 tarihinde müracaat etmiş, ancak davalı ... ödeme yapmadığı gibi cevap da vermemiştir. İşbu dava ise 08.05.2013 tarihinde açılmış olup, davacı vekili 20.05.2015 tarihli ıslah dilekçesi ile talebini 250.000,00TL olarak belirlemiş, davalı taraf süresi içerisinde ıslaha karşı zamanaşımı itirazında bulunmuştur.

2 yıllık zamanaşımı süresinin dolmuş olmasına göre, davacı tarafın ıslahla talep etmiş olduğu kısım zamanaşımına uğramış olmaktadır. O halde mahkemece davalı vekilinin zamanaşımı itirazının kabulü ile ıslah edilen kısım yönünden davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmeyle yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir..." gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Mahkemenin Direnme Kararı

9. Diyarbakır 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 08.07.2021 tarihli ve 2021/189 Esas, 2021/637 Karar sayılı kararı ile; önceki karar gerekçesinin yanında, zararın 14.05.2015 tarihli bilirkişi raporu ile öğrenildiği, raporun davacı vekiline 21.05.2015 tarihinde tebliğ olduğu, ıslah dilekçesinin de 20.05.2015 tarihinde verildiği, ıslaha konu talebin zamanaşımına uğradığının kabul edilemeyeceği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi

10. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda, ıslah dilekçesi ile talep edilen miktarın zamanaşımına uğrayıp uğramadığı noktasında toplanmaktadır.

IV. GEREKÇE

12. Uyuşmazlığın çözümüne geçmeden önce konu ile ilgili kavram ve yasal mevzuata genel olarak değinmekte yarar vardır.

13. Sigorta sözleşmesi; davaya konu olay ve poliçe tanzim tarihinde yürürlükte olan mülga 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun (6762 sayılı Kanun) 1263 üncü maddesinde; "Sigorta bir akittir ki bununla sigortacı bir prim karşılığında diğer bir kimsenin para ile ölçülebilir bir menfaatini halele uğratan bir tehlikenin (bir rizikonun) meydana gelmesi halinde tazminat vermeyi yahut bir veya birkaç kimsenin hayat müddetleri sebebiyle veya hayatlarında meydana gelen belli bir takım hadiseler dolayısiyle bir para ödemeyi veya sair edalarda bulunmayı üzerine alır" şeklinde tanımlanmıştır. Bu tanım çerçevesinde, sigorta sözleşmesinin tam iki tarafa borç yükleyen bir sözleşme olduğu, sigortacının asli ediminin rizikoyu taşıma (himaye sağlama) borcu iken sigorta ettirenin asli edimini ise prim ödeme borcu oluşturduğu sonucuna ulaşılmaktadır.

14. Eldeki dava, ferdi kaza sigortası sözleşmesinden kaynaklanmaktadır. Kaza sigortası Türk Hukuk Lûgatında; belli bir prim karşılığında, sigortalının uğrayacağı kaza sonucunda ölüm, geçici veya sürekli engellilik ya da iş göremezlik hâlleri için teminat sağlayan sigorta sözleşmesi türü olarak tanımlanmaktadır (Türk Hukuk Lûgatı: Türk Hukuk Kurumu, Ankara 2021, C.1, s. 675). Ferdi kaza sigortaları da 6762 sayılı Kanun'da düzenlenen can sigortalarının bir bölümünü oluşturan kaza sigortaları içinde sayılmaktadır ve belirli bir kişinin kaza rizikosuna karşı sigorta himayesi altına alınmasına hizmet eden sigorta sözleşmesi türüdür.

15. 6762 sayılı Kanun'un 1334 üncü maddesinde; "Kazaya karşı sigorta; sigorta ettirenin maruz kalacağı her hangi bir kaza, hastalık, maddi menfaatlerini haleldar edecek her hangi bir olay, iş kazaları yahut nevi ve mahiyeti muayyen başka bir kaza sebebiyle ölümü veyahut muvakkat veya daimi surette çalışma kudretinden veya imkanından mahrumiyet halinde gerek sigorta ettirene, gerek mirasçılarına veya yerine geçmiş olanlara ve gerek muayyen veya mütaaddit hak sahiplerine muayyen sermaye tediyesini veyahut irat tahsisini bir prim karşılığında sigortacıya yükliyen mukaveledir" hükmü düzenlenmiştir.

16. Aynı Kanun'un 1136 ncı maddesinde ise; "Kaza sigortalarında sigortacı aşağıda yazılı olayların vukuunda poliçedeki tazminatı vermekle mükelleftir.

1. Kaza ölümü intac eylediği takdirde gerek ani olsun ve gerek kaza tarihinden itibaren azami bir yıl içinde ölüm vukua gelsin tazminat, hak sahibine veya mirasçılara ödenir;

2. Daimi maluliyeti mucip olduğu takdirde poliçede yazılı maluliyet derecesine göre icabeden tazminat, sigorta ettirene ödenir.

3. Muvakkat surette çalışma kudretinden mahrum kaldığı takdirde sigorta ettirene poliçede yazılı azami müddet içinde mahrumiyetin devam ettiği müddetçe günlük hesabiyle tazminat verilir.

Kaza sigortalarında rizikonun ihbarı ve sigorta bedelinin muaccel oluşu 1332 nci maddenin son fıkrası hükümlerine tabidir. Ancak, sigortalının bir kaza sebebiyle ödiyeceği tazminata ait davada ona yardım sağlamak veya tazminatı karşılamak üzere yapılan sigortalarda ihbar müddetinin başlangıcına 1292 nci maddenin birinci fıkrasının ikinci cümlesi hükmü tatbik olunur" hükmü bulunmaktadır.

17. Anılan hükümlerden de yola çıkılarak kapsamlı bir tanım yapılacak olursa kaza sigortası sözleşmesi; sigorta ettirenin prim ödemesi karşılığında, sigortacının riziko şahsının kaza sonucunda ölümüne yahut sağlığında meydana gelecek zedelenmeler ile bunların doğurabileceği tedavi giderlerine karşı sigorta himayesi sağladığı sigorta sözleşmesi türüdür. Riziko şahsı ise "rizikonun üzerinde gerçekleştiği kişi" olarak tanımlanır ve sigorta ettirenden farklı bir kişidir (Evrim Akgün, Ferdi Kaza Sigortası Sözleşmesi, İstanbul, 2017, s. 12).

18. Sigorta sözleşmesinden kaynaklı taleplerin zamanaşımını ile ilgili olarak 6762 sayılı Kanun'un 1268 inci maddesinde; "Sebepsiz yere ödenmiş bulunan primin veya sigorta bedelinin geri alınması alacakları dahil sigorta mukavelesinden doğan bütün mutalebeler, iki yılda müruruzamana uğrar" hükmü bulunmaktadır. Aynı Kanun'un 1292 ve 1299 uncu maddelerinde de zamanaşımı süresinin başlangıcının sigortalının rizikonun gerçekleştiğini öğrendiği günden itibaren başlayan beş günlük ihbar tarihinin son günü olduğu belirtilmektedir.

19. Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendiğinde; davacının 21.12.2011 tarihinde geçirdiği kaza nedeniyle Diyarbakır Eğitim ve Araştırma Hastanesine başvurduğu, 29.01.2013 tarihinde davacıya travma sonrası stres bozukluğu teşhisiyle %30 oranında özürlü olduğuna ilişkin sağlık kurulu raporu verildiği, davacının iş gücü kaybından kaynaklanan tazminat istemiyle işvereninin davalı sigortacı ile yaptığı ferdi kaza sigortasına dayanarak poliçedeki teminat kapsamında 08.05.2013 tarihinde dava açtığı, fazlaya ilişkin hakkı saklı kalmak suretiyle 15.000,00 TL tazminat talep ettiği, yargılama sırasında alınan 14.05.2015 tarihli bilirkişi raporuyla davacının şifa bulmaz akıl hastalığına yakalandığının ve bu durumun sigorta poliçesinde belirtilen arazlar listesinde %100'e karşılık geldiğinin belirlendiği ve bunun üzerine davacının 20.05.2015 tarihinde verdiği ıslah dilekçesiyle talebini 250.000,00 TL'ye yükselttiği, davalı vekilinin de ıslaha karşı zamanaşımı def'inde bulunduğu anlaşılmaktadır.

20. Bu duruma göre davacının zararının 29.01.2013 tarihli sağlık kurulu raporuyla belli olduğunun kabulü gerekir. Sigorta sözleşmesinden kaynaklanan her türlü talep iki yıllık zamanaşımına tâbi olduğuna göre 29.01.2013 tarihinde açılan dava süresinde ise de 20.05.2015 tarihinde verilen ıslah dilekçesi iki yıllık süre geçtikten sonra verilmiştir. Her ne kadar ıslah dilekçesinin 14.05.2015 tarihli bilirkişi raporunun tespitine göre verildiği, dolayısıyla zamanaşımının dolduğunun kabul edilemeyeceği iddia edilmiş ise de; sigorta poliçesindeki teminatlar belirli olup davacının dava tarihinden sonra zamanla değişen ve gelişen bir durumu söz konusu değildir. Bu durumda davacının ıslahla talep etmiş olduğu kısmın zamanaşımına uğradığının kabulü gerekir.

21. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, davanın belirsiz alacak davası şeklinde açıldığı, alacağın belirsiz olduğu ve ancak belirli hâle geldiğinde zamanaşımının işleyeceği, zararın bilimsel olarak öğrenilmesinin sürekli iş göremezlik oranının belirlendiği anda olanaklı olduğu, davacının sürekli iş göremezlik oranının %100 olduğunun yargılama sırasında alınan bilirkişi raporu ile belirlendiği, dolayısıyla davacının ıslah ile artırdığı miktarın zamanaşımına uğramadığı, direnmenin bu değişik gerekçe ile uygun olduğu görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

22. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire kararına uyulması gerekirken direnme kararı verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

23. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

V. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı, 6217 sayılı Kanun’un 30 uncu maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429 uncu maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Aynı Kanun’un 440 ıncı maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,

31.01.2024 tarihinde yapılan ikinci görüşmede oy çokluğuyla karar verildi.

"K A R Ş I O Y"

1. Özel Daire ile mahkeme arasındaki temel uyuşmazlık "dava dışı işveren şirketin görevlendirmesi üzerine görev sahasına araçla giderken 21.12.2011 meydana gelen çift taraflı trafik kazasında yaralanması üzerine ferdi kaza sigortası yapan şirketten özürlülük oranına göre iş güç kaybından alacağın belirsiz olduğunu belirterek ve fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak 19.02.2013 tarihinde talepte bulunan davacının, 20.05.2015 tarihinde ıslah ile talep ettiği miktarın zamanaşımına uğrayıp uğramadığı" noktasında toplanmaktadır.

2. Mahkemece davanın kabulüne dair kararın temyizi üzerine Özel Dairece "6762 Sayılı TTK’nın 1268. maddesi (6102 Sayılı TTK 1420. md.), genel kural olarak, sigorta sözleşmelerinden doğan bütün taleplerin iki yılda zamanaşımına uğrayacağı hükmünü getirdiği, bu düzenlemenin Ferdi Kaza Sigortası Genel Şartları’nın 20. maddesinde de açıkça ve aynen yer aldığı, 6762 Sayılı TTK’nın 1292. ve 1299. maddeleri hükmü uyarınca zamanaşımı süresinin başlangıcının sigortalının rizikonun gerçekleştiğini öğrendiği günden itibaren başlayan 5 günlük ihbar tarihinin son günü başlayacağı, haksız fiilde iki yıllık zamanaşımı süresinin ıslah tarihi itibari ile dolduğu" gerekçesi ile bozulmasına karar verilmiştir.

3. Yerel mahkemece bozma kararına karşı "zararın 14.05.2015 tarihli bilirkişi raporu ile öğrenildiği, raporun davacı vekiline 21.05.2015 tarihinde tebliğ olduğu, ıslah dilekçesinin de 20.05.2015 de verildiği, ıslaha konu talebin zamanaşımına uğradığının kabul edilemeyeceği" gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

4. Direnme kararının temyizi üzerine çoğunluk görüşü ile Özel Daire bozma gerekçesi benimsenerek kararın bozulmasına karar verilmiştir.

5. 6098 sayılı TBK'nın 72 nci maddesi uyarınca "tazminat istemi, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yılın ve her hâlde fiilin işlendiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar". Yasaya göre, haksız eylem nedeniyle tazminat isteme veya tazminat davası açma hakkı, zarar görenin, zararı ve haksız eylemi işleyen ile tazminat sorumlularını öğrendiği günden başlayarak iki yılda (önceki yasada bir yılda) zamanaşımına uğrayacaktır. Burada önemli olan zararın ve tazminat sorumlusunun kesin öğrenilmesidir. Öğrenebilecek durumda olmak, zamanaşımının işlemeye başlamasına yol açmaz. Öğrenme olgusunun kesin biçimde gerçekleşmesi için, bir dava açmaya elverişli bütün koşulların oluşması, bir başka deyişle, zararın “dava edilebilir” nitelik kazanması gerekir. Zarar ve sorumludan hangisi daha sonra öğrenilirse, zamanaşımı son öğrenme gününden işlemeye başlar. Eğer zarara uğrayan bir tüzel kişi ise, dava açmaya yetkili organın öğrenmesi dikkate alınır.

6. Zarar görenin zararı öğrenmesi demek, zararın varlığı, mahiyeti ve esaslı unsurları hakkında bir dava açılmasına ve davanın gerekçelerini göstermeye elverişli bütün hâl ve şartların öğrenilmiş olması demektir. Zararın öğrenilmesi, zarar verici olayın değil, zararın varlığı, niteliği, unsurları ve kapsamının kesin olarak bilinmesi demektir. Zarar verici eylemin sonuçları ve zarar tam olarak ortaya çıkmadıkça zarar görenin zararı öğrendiğinden söz edilemez. HGK'nın 05.06.2002 tarihli ve 2002/4-470 Esas, 2002/477 Karar sayılı kararı da aynı yöndedir.

7. Hukuka aykırı bir eylem işlenilmesine karşın, onun doğuracağı zarar henüz ortaya çıkmamış, zararın ortaya çıkması için eylem tarihinden itibaren bir takım etkenlerin gerçekleşmesi veya belli bir zamanın geçmesi gerekiyor ise, zararın bütün unsurlarıyla birlikte öğrenilmesi mümkün değildir. Oysa ki, zarar görenin mahkeme önünde ciddi bir dava açarak tazminat isteminde bulunabilmesi ve bu istemini objektif bir şekilde destekleyen, etkili gerekçelerini ortaya koyabilmesi için oluşan zararın niteliğini, kapsamını ve bütün unsurlarını öğrenmesi gerekir. Aksi hâlde, doğal olarak zamanaşımı süresi de işlemeye başlamayacaktır.

8. Salt soyut öğrenme, kesin bir bilgi edinememe ve zararın unsurlarını (örneğin sakatlık derecesi yada ne gibi beden rahatsızlığı oluştuğu) bilememe durumunda zarar ve sonuçları öğrenilmiş sayılamaz. Bu gibi durumlarda da, zamanaşımı kesin öğrenmeden sonra başlamalıdır. Aksi takdirde gerçek zarar karşılanmamış ve hak kaybına sebebiyet verilmiş olunacaktır.

9. Bedensel zararda değişen ve gelişen bir durum varsa, bu gelişmenin son bulduğu, en son kontrol kaydından sonra iş göremezlik oranının kesinleştiği tarih zamanaşımı süresinin başlangıcı olacaktır. Malûliyet oranının tespiti açısından açılan maddi ve manevi tazminat davasında, oranın tespiti kontrol kaydına bağlı ve bu şekilde kesinleşmesi yargılama içinde bekleniyorsa, zararın varlığının tespitine ilişkin bu yargısal işlemde zamanaşımının işlemesine engel olacaktır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 04.03.2021 tarih ve 2020/(21)10-196 Esas, 2021/195 Karar).

10. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, şahsi yaralanmayla ilgili tazminat davalarında dava açma hakkının, tarafların uğradığı zararı gerçekte değerlendirebildiğinde kullanılması gerektiğine (Eşim/Türkiye, Başvuru Numarası: 59601/09, Karar Tarihi:17.09.2013) hükmetmiştir.

11. Anayasa Mahkemesi Büyük Genel Kurulu bireysel başvuru sonrası verdiği kararda;

"Başvurucu bilirkişilerin bu değerlendirmesi ışığında talebini arttırmak üzere Mahkemeye talepte bulunmuştur. Başvurucunun söz konusu zararı bilirkişi raporu alınmadan bilebilmesi ihtimalinin olmadığı ortadadır. Bununla birlikte Bölge Adliye Mahkemesi, başvurucunun olay tarihinden itibaren başlayan on yıllık yasal süre sınırı içinde ıslah talebinde bulunmadığını belirterek ıslah olarak nitelediği alacak tutarı yönünden zamanaşımı süresinin geçtiği sonucuna varmıştır.

Somut başvuruda ise başvurucunun dava tarihi itibarıyla davaya konu tazminat miktarını tespit edebilmesinin mümkün olmadığı, tazminat tutarının ancak bilirkişi raporuyla belirlenebildiği ve bu raporun ise zamanaşımı süresinin geçmesine yol açacak şekilde olay tarihinden itibaren 11 yılı aşkın, ilk dava tarihinden itibaren ise yaklaşık 9 yıllık bir süre geçtikten sonra alınabildiği gözetilmelidir. Üstelik başvurucunun bu sürenin uzamasına yönelik bir kusuru da ortaya konulamamıştır.

Başvurucunun zamanaşımı süresi dolmadan önce talep edeceği tazminat tutarını gerekirse uzman görüşü de alarak yaklaşık olarak belirleyebileceği şeklindeki bir yorum ise davanın sonunda aleyhe hükmedilebilecek yargılama giderleri de dikkate alındığında adaletin iyi yönetimi ilkesiyle bağdaşmayacağı gibi böylesine bir kabul, Anayasa'nın 141. maddesinin son fıkrasında öngörülen "Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir." şeklindeki hüküm ile de bağdaşmamaktadır.

Neticede Bölge Adliye Mahkemesinin zamanaşımı süresinin başlangıcı yönünden zararın öğrenilmesi kavramını dar yorumlamak suretiyle başvurucunun zararının miktarını dava açtığı tarihte bilebilmesinin mümkün olmadığı hususunu dikkate almaması, başvurucunun bilirkişi raporuyla belirlenen tazminat tutarının tamamını talep edebilme imkânını ortadan kaldırmıştır. Ayrıca Bölge Adliye Mahkemesinin belirsiz olarak açılan ikinci davayı da ilk davanın devamı olarak kabul ederek belirsiz alacak davasına ilişkin kanun hükümlerini uygulamadığına da dikkati çekmek gerekir. Dolayısıyla somut olayın koşulları altında davaya konu alacağın niteliği ve yargılama sırasında belirlenen miktar da dikkate alındığında mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahale başvurucuya şahsi olarak aşırı bir külfet yüklemiştir».

gerekçelerine yer vermiştir (Çetin Akboğa başvurusu, B. No: 2019/430 RG. 23.05.2023-32199).

12. Somut uyuşmazlıkta aslında 5510 sayılı Kanun'un 13 üncü maddesi anlamında bir iş kazası vardır. Zira davacı görevlendirme nedeni ile sahaya hareket etmektedir. Ancak dava dışı işverene karşı dava açmamış, doğrudan ferdi kaza sigortası yapan davalı şirkete karşı açmıştır. Her ne kadar bu sigortada tavan miktar belli ise de sigortadan talep edilecek miktar davacı kazalının sürekli iş göremezlik oranına göre değişecektir. Davacı dava açarken verilen %30 sürekli iş göremezlik oranına göre talepte bulunmuş, dava dilekçesinde de açıkça alacağın belirsiz olduğunu belirtmiştir. Alacağın belirsiz olduğu ve ancak belirli hâle geldiğinde zamanaşımının işleyeceği, zira zararın bilimsel olarak öğrenilmesinin sürekli iş göremezlik oranının belirlendiği anda olanaklı olduğu açıktır. Davacının sürekli iş göremezlik oranının %100 olduğu 19.01.2014 tarihli adli tıp raporu ile belirlenmiştir. Davacı talebini ise 20.05.2015 tarihinde iki yıllık süre içinde (iş kazası kabul edilirse-10 yıllık süre içinde) ıslah dilekçesi ile artırmıştır. Buna göre davacının ıslah ile artırdığı miktar zamanaşımına uğramamıştır. Sayın çoğunluğun bozma gerekçesi temel hak olan mahkemeye erişim hakkını sınırlamaktadır. Direnmenin bu gerekçe ile onanması gerektiğini düşündüğümden, çoğunluğun bozma gerekçesine katılınmamıştır.

Kaynak:https://www.hukukihaber.net/hukuk-genel-kurulunun-202259-e-202427-k-sayili-karari