Hukuk Genel Kurulu'nun 2022/54 E., 2023/510 K. sayılı kararı
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 24.05.2023 tarihli, 2022/54 E., 2023/510 K. sayılı kararı
T.C.
Yargıtay
Hukuk Genel Kurulu
2022/54 E., 2023/510 K.
"İçtihat Metni"
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İskenderun 1. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar taraf vekillerinin temyizi üzerine Yargıtay 5. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnme kararı verilmiştir.
2. Direnme kararı taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği düşünüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi
4. Davacı idare vekili dava dilekçesinde; davalıya ait ... ili ... ilçesi ... Mahallesi 1372 parsel sayılı taşınmazın 1.791,17 m2'lik kısmının müvekkili idare tarafından kamulaştırıldığını, kıymet takdir komisyonunca takdir edilen bedelin taşınmaz malikince kabul edilmediğini, anlaşmazlık tutanağı düzenlendiğini ileri sürerek taşınmazın 1.791,17 m2'lik kısmının davalı adına olan tapu kaydının iptali ile idare adına tapuya kayıt ve tesciline, kamulaştırma bedelinin tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı
5. Davalılar vekili cevap dilekçesi ile; kıymet takdir komisyonunca belirlenen kamulaştırma bedelinin taşınmazın gerçek bedelinden oldukça düşük olduğunu, kamulaştırma bedelinin belirlenmesinde taşınmazın kamulaştırılan kısmının ana taşınmazın ekonomik değerini azaltıcı etkisi de göz önüne alınarak değerinin belirlenmesini savunmuştur.
Mahkemenin Birinci Kararı
6. İskenderun 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 21.11.2014 tarihli ve 2013/297 Esas, 2014/935 Karar sayılı kararı ile; dava konusu taşınmazın 1/1.000'lik imar uygulama planı içinde olup, imar parseli olduğu, dosya kapsamına ve Yargıtay uygulamalarına uygun hazırlandığı sonucuna varılan üçüncü bilirkişi heyeti raporunun karara esas alınmak suretiyle taşınmazın fen bilirkişisinin 12.11.2013 havale tarihli rapor ve krokisinde B harfi ile gösterilen 1.791,17 m2'lik kısmının tapu kaydının iptali ile ... adına tapuya kayıt ve tesciline, 1372 parselin kamulaştırma bedelinin 498.680,16 TL olarak tespiti ile tespit edilen kamulaştırma bedeline davanın açılma tarihinden dört ay sonraki gün olan 11.10.2013 tarihinden başlamak üzere karar tarihi olan 21.11.2014 tarihine kadar kanuni faiz uygulanmasına, takdir edilen 498.680,16 TL kamulaştırma bedelinin derhal ve eksiksiz olarak davalıya ödenmesine, tapu kaydında görünen tüm takyidatların kamulaştırma bedeline yansıtılmasına karar verilmiştir.
Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.
8. Yargıtay (Kapatılan) 18. Hukuk Dairesinin 06.06.2016 tarihli ve 2016/7124 Esas, 2016/9082 Karar sayılı kararı ile; “…Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasal gerektirici nedenlere ve özellikle kanıtların takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre sair temyiz itirazları yerinde değildir. Ancak; Mahkemece yapılan araştırma ve inceleme ile alınan bilirkişi raporu hüküm kurmaya yeterli değildir. Şöyle ki;
1-Mahkemece, dava konusu taşınmazın arsa niteliğinde olduğu kabul edildiğine göre; Kamulaştırma Kanunu'nun kıymet takdiri esaslarını gösteren 11. maddesinin, 1. fıkrasının özellikle arsalara ilişkin (g) bendi uyarınca, kamulaştırma gününden önce özel amacı olmayan emsal satışlara göre satış değerinin tesbiti ve bedelin tesbitinde etkisi olan diğer unsurlar da dikkate alınarak her unsurun gerekçeleri ve değere katkı oranları ayrı ayrı belirlenip dayanakları gösterilmek suretiyle değerlendirilerek kamulaştırma bedelinin tespiti gerekmektedir.
Emsalin kamulaştırılan taşınmazla aynı konumda ve taşınmaza yakın mesafede bulunması, aynı nitelik ve özellikleri taşıması, benzer yüzölçümünde olması veya kamulaştırmaya yakın günlerde satılması zorunlu değildir. Aynı özellik ve nitelikleri taşıyan başka yerlerde bulunan ve kamulaştırma gününden önce satılan taşınmazlar da emsal alınabilir. Bu emsalin satış fiyatına Türkiye İstatistik Kurumu üretici fiyat endeksi uygulanmak suretiyle değerlendirme tarihinde oluşan fiyatları bulunduktan sonra dava konusu taşınmazla karşılaştırılıp incelenerek aradaki farklılıklar gösterilip üstün ve eksik yönleri açıklanmalı, bu nitelik ve farklılıkların taşınmazın değerine olan etkilerinin ne olduğu belirtilmeli ve bu suretle yapılacak karşılaştırma ile dava konusu taşınmazın gerçek değeri tespit edilmelidir.
Emsal kayıtlar tapu müdürlüğünden getirtildikten sonra bunun imar parseli olup olmadığı da sorulup saptanmalıdır. İncelenen emsal imar parseli olup da dava konusu taşınmazın bu nitelikte olmaması halinde, dava konusu taşınmazın yapılacak karşılaştırmadan sonra bulunacak değerinden, İmar Yasası'nın 18.maddesinin 2. fıkrası gözetilerek, düzenleme ortaklık payına tekabül edecek oranda indirim yapılması gerektiği de dikkate alınmalıdır.
2942 sayılı Yasa'nın 4650 sayılı Yasa ile değişik 11. maddesinin 1. fıkrasının (d) bendi gereği emlak vergi değerlerinin de dava konusu taşınmazın emsalle karşılaştırılmasında gözönünde tutulması gerekir. Buna göre dava konusu taşınmaz ve emsallerin emlak vergisine esas tutulan asgari m² değerlerinin ilgili belediye başkanlığından getirtilerek karşılaştırılması ve değerlendirmeye esas alınan oranlar fahiş ölçüde farklı olduğunda bu farklılık ve çelişkinin giderilmiş olması gerekir.
Dosyadaki kayıtlara göre 2013 yılında dava konusu taşınmazın emlak vergisine esas asgari m² değeri 18.52 TL, emsal alınan Pirinçli 1200 parselin ise 123,44 TL'dir. Buna göre emsal taşınmazın dava konusu taşınmazdan daha değerli olduğu, dolayısıyla en fazla eşdeğer kabul edilerek değerlendirme yapılabileceği, gerekirse tarafların vereceği veya re'sen seçilecek başka emsal ile taşınmazın değerlendirilmesi de düşünülmeden, dava konusu taşınmaz emsalden %70 daha değerli kabul edilerek vergi değerlerine ters düşecek şekilde değerlendirme yapan bilirkişi kurulu raporuna göre hüküm kurulması,
2-Dava konusu taşınmazın 3.544 m² olduğu ve 1.791,17 m² sinin kamulaştırıldığı geriye 1.433,32 m² kaldığı, kamulaştırılan alan dışında kalan bölümün gerek yüzölçümü gerekse konumu ve geometrik durumu itibariyle arta kalan kısımda değer düşüklüğü oluşmayacağından değer düşüklüğüne hükmedilmemesi gerekirken, %20 değer kaybı hesaplayan rapora göre hüküm kurulması,
Doğru görülmemiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Mahkemenin İkinci Kararı
9. İskenderun 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 11.04.2019 tarihli ve 2016/2440 Esas, 2019/165 Karar sayılı kararı ile; (bozma kararına uyulmasına karar verildikten sonra) davacı idare tarafından, davalı adına kayıtlı taşınmazın kamulaştırılmasına karar verilmesinin talep edilmesi üzerine mahkemece ilgili kuruluşlara müzekkere yazılarak delillerin dosyaya getirtildiği, keşif yapılarak tespit edilen fark kamulaştırma bedelini depo etmek üzere 28.02.2019 tarihli ve 19.03.2019 tarihli ara kararı ile davacı tarafa iki kez Kamulaştırma Kanunu'nun 10 uncu maddesi gereğince usulünce ihtar yapılarak 15 günlük kesin süre verilmesine rağmen kamulaştırma bedelinin depo edilmediği gerekçesiyle davanın reddine, 1372 parsel sayılı taşınmazın fen bilirkişisinin 12.11.2013 havale tarihli rapor ve krokisinde B harfi ile gösterilen 1.791,17 m2'lik kısmın tapu kaydının iptali ile İskenderun 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2013/297 Esas, 2014/935 Karar sayılı kararından önceki şekilde davalı adına tesciline, depo edilen 498.680,16 TL'nin ödenen nemaları ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, bedel alınmamışsa bu bedelin işlemiş nemaları ile davacı idareye iadesine karar verilmiştir.
Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı
10. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.
11. Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 17.02.2020 tarihli ve 2019/7626 Esas, 2020/2490 Karar sayılı kararı ile; “…Dava, 4650 sayılı Kanunla değişik 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 10. maddesine dayanan kamulaştırma bedelinin tespiti ve kamulaştırılan taşınmazın davacı idare adına tescili istemine ilişkindir.
Mahkemece, bozma sonrası fark kamulaştırma bedelinin davacı idare tarafından 15 günlük kesin süre içinde depo edilmemesi nedeniyle davanın reddine karar verilmiş; hüküm, taraf vekilince temyiz edilmiştir.
Kamulaştırma Kanununun 10. maddesinin 8. fıkrasında "...10'ncu maddeye göre mahkemece yapılacak davetiye ve ilanda belirtilen bankaya yatırılması ve yatırıldığına dair makbuzun ibraz edilmesi için idareye onbeş gün süre verilir. Gereken hallerde bu süre bir defaya mahsus olmak üzere mahkemece uzatılabilir." ifadesi yer almaktadır.
Mahkemece tespit edilen kamulaştırma bedelinin depo edilmesi için 28.02.2019 tarihli oturumda verilen 15 günlük süre içerisinde tespit edilen bedel bloke edilmediğinden ikinci kez 15 günlük süre verilmesi gerekirken Kamulaştırma Kanununun 10. maddesine aykırı şekilde bir kez verilen 15 günlük sürede bedel bloke edilmediğinden bahisle davanın reddine karar verilmesi,
Doğru görülmemiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Mahkemenin Direnme Kararı
12. İskenderun 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 14.07.2020 tarihli ve 2020/105 Esas, 2020/108 Karar sayılı kararı ile; kamulaştırma bedelinin depo edilmesi hususunda 28.02.2019 tarihli celsede ara karar kurulduğu, ara karara ilişkin duruşma zaptının 04.03.2019 tarihinde davacı vekiline tebliğ edildiği, verilen kesin süreye rağmen kamulaştırma bedelinin depo edilmemesi üzerine celse arasında davacı vekiline kamulaştırma bedelinin depo edilmesi için son kez 15 günlük süre verilmesine dair ihtaratı içeren 19.03.2019 tarihli muhtıra düzenlendiği, muhtıranın ise 25.03.2019 tarihinde davacı vekiline tebliğ edildiği, davacı tarafa iki kez Kamulaştırma Kanunu'nun 10 uncu maddesi gereğince usulünce ihtar yapılmak suretiyle 15 günlük kesin süre verilmesine rağmen kamulaştırma bedelinin depo edilmediği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi
13. Direnme kararı süresi içinde taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
14. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; 4650 sayılı Kanunla değişik 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 10 uncu maddesine dayanan kamulaştırma bedelinin tespiti ve kamulaştırılan taşınmazın davacı idare adına tescili istemine ilişkin eldeki davada, bozma kararı sonrası oluşan fark kamulaştırma bedelinin depo edilmesi hususunda davacı vekiline verilen sürenin usule uygun olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
III. ÖN SORUN
15. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesine geçilmeden önce, Özel Dairenin 17.02.2020 tarihli bozma kararına karşı mahkemece tarafların duruşmaya davet edilerek bozma ilâmına karşı diyeceklerinin sorulması üzerine, davacı idare vekili mazeret dilekçesi ile bozma kararında lehe olan hususlara uyulmasını, aleyhe olan hususlara direnilmesini talep ettiği, davalı vekili tarafından “bozma ilamına uyulsun” şeklinde beyanda bulunulduğu gözetildiğinde mahkemece direnme kararı verilip verilemeyeceği hususu ön sorun olarak ele alınıp incelenmiştir.
16. Bilindiği üzere, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK)'nun 429 uncu maddesi hükmüne göre; Hâkim, Yargıtay'ın bozma kararı üzerine tarafları duruşmaya çağırıp dinledikten sonra bozma ilâmına uyulup uyulmayacağına karar verir.
17. Mahkeme kural olarak, Yargıtayın bozma kararına uyup uymamak konusunda tarafların düşünce ve istekleri ile bağlı olmayıp, bu yönden serbest davranmak; uyma ya da direnme kararı vermek yetkisine sahiptir.
18. Diğer taraftan çekişmeli yargıda bozma nedenlerinin kamu düzenine ilişkin ve dolayısı ile hâkimin kendiliğinden (resen) göz önünde bulundurması gereken sebeplerden olmaması hâlinde taraflar veya vekilleri, bozma kararına uyulmasını istemişlerse, artık mahkeme önceki kararda direnemez. Zira bozmaya uyulması talep edilmekle artık bozma lehine olan taraf yararına usulî kazanılmış hak doğmuş olur.
19. Mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda (HUMK) ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda (HMK) “usuli kazanılmış hak” kavramına ilişkin açık bir hüküm bulunmamaktadır.
20. Bu kurum davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez, ana ilkelerinden biri hâline gelmiştir. Anlam itibariyle, bir davada, mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir.
21. Türk Hukuk Lûgatında da “kazanılmış hak” daha önce yürürlükte olan hükümlere göre bir kişi yararına kazanılmış olan hak şeklinde ifade edilmiştir (Türk Hukuk Lûgatı, Cilt I, Ankara 2021, s. 676).
22. Bu bağlamda aleyhine verilen bozma kararını benimsemek suretiyle bozma kararına uyulmasını isteyen tarafın bu kabulü, hukuki sonuç doğuracak nitelikte olup, bozma hükümlerinin yerine getirilmesi konusunda, bozma kararı lehine olan taraf yararına usule ilişkin kazanılmış hak oluştuğunun kabulü gerekir.
23. Böyle bir durumda mahkemenin, bozmayı kabul yönündeki bu irade açıklamasını nazara almadan, kazanılmış hakkı ihlâl ederek direnme kararı vermesi mümkün değildir.
24. Somut olay ve dosya kapsamına göre; kamu düzenine ilişkin bozma nedenleri bulunmayan eldeki davada, Özel Daire bozma kararı sonrası davacı idare vekili mazeret dilekçesi ile bozma kararında lehe olan hususlara uyulmasını, davalı vekili ise bozma kararına uyulmasını talep etmiştir.
25. O hâlde mahkemenin her iki tarafın bozmayı kabul yönündeki bu irade açıklamalarını nazara almadan, direnme kararı vermesi mümkün değildir.
26. Hâl böyle olunca taraf vekillerinin bozma ilâmına uyulmasına ilişkin talepleri gözetildiğinde Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
27. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
IV. SONUÇ:
Açıklanan sebeplerle;
Taraf vekillerinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı usulden BOZULMASINA,
Bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
6217 sayılı Kanun’un 30 uncu maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 440 ıncı maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,
24.05.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.