ADALET HABERLERİ

ADALET HABERLERİ

Hukuk Genel Kurulu'nun 2022/535 E., 2023/831 K. sayılı kararı

Hukuk Genel Kurulu'nun 2022/535 E., 2023/831 K. sayılı kararı
2 Okunma

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 20.09.2023 tarihli, 2022/535 E., 2023/831 K. sayılı kararı

T.C.

Yargıtay

Hukuk Genel Kurulu

2022/535 E., 2023/831 K.

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi

SAYISI : 2021/1641 E., 2022/2 K.

KARAR : İstinaf başvurularının kabulüne

ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 16.09.2021 tarihli ve

2021/4629 Esas, 2021/6098 Karar sayılı BOZMA kararı

Taraflar arasındaki boşanma davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir.

Kararın taraf vekillerince istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurularının kabulüne karar verilerek, İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına ve yeniden esas hakkında hüküm kurulmasına karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı, taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

Direnme kararı taraf vekillerince temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan inceleme sonucunda, temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı vekili 10.09.2018 tarihli dava dilekçesinde; tarafların 22.01.2004 tarihinde evlendiklerini, ortak çocuklarının bulunmadığını, her iki tarafın da ikinci evlilikleri olduğunu ve önceki evliliklerinden olma çocuklarının bulunduğunu, müvekkilinin emekli banka müdürü davalı kadının ise gündelik temizlik işçisi olduğunu, evlilik öncesinde davalının davacının evinin temizliği ve hizmeti ile ilgilendiğini, tarafların bu şekilde tanıştıklarını ve evlendikleri sırada erkeğin 77 kadının ise 51 yaşında olduğunu, evlendikten sonra eşler arasında gerek yaş gerekse soysal-ekonomik durum farkı nedeniyle geçimsizlik yaşanmaya başladığını, davalının birlik görevlerini yerine getirmediğini, eşinin hastalığında ve ameliyatında davacı ile ilgilenmediğini, eşine psikolojik şiddet uyguladığını, kötü davrandığını, müvekkilinin bakımını çocuklarının yerine getirdiğini, davacıdan sürekli maddi beklenti içerisinde olduğunu, davalının kusurlu davranışları nedeni ile son yıllarda evlilik birliğinin çekilmez hâl aldığını ileri sürerek tarafların boşanmalarına, müvekkili yararına 10.000,00 TL maddi ve 5.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP

Davalı vekili 10.10.2018 tarihli cevap dilekçesinde; tüm iddiaları inkârla, taraflar arasındaki yaş farkından kaynaklanan hiçbir sorun bulunmadığını, eşlerin davacının yeğeni tarafından evlendirilmek maksadı ile tanıştırıldıklarını, müvekkilinin evlilik birliğinden kaynaklanan tüm sorumluluklarını yerine getirdiğini, eşi ile ilgilendiğini, her zaman eşinin yanında olduğunu, davacının rahatsızlandığında davalı tarafından Kocaali Devlet Hastanesine yatırıldığını, hastanedeki tedavinin bitiminden sonra davacının oğlu tarafından müvekkilinden habersiz şekilde İstanbul'a götürüldüğünü, bundan sonra davacının durumu hakkında davalı kadına bilgi verilmediğini, tarafların evliliğini zaten hiçbir şekilde kabul etmeyen davacı yanın çocukları tarafından eşler arasındaki iletişimin bu şekilde kopartılmaya çalışıldığını, buna rağmen müvekkilinin İstanbul’da özel bir hastanede yatmakta olan eşini görmeye gittiğini, ancak davacının çocukları tarafından hastaneden gönderildiğini, bundan sonraki süreçte davacının hayatındaki gelişmelerden davalının haberdar edilmediğini, kadın eşin evliliğin bu hâle gelmesinde kusurunun bulunmadığını, tüm sorumluluğun davacının çocuklarından kaynaklandığını, davacının ise yapılan müdahalelere sessiz kaldığını belirterek davanın reddine, mahkeme aksi kanaatte ise davalı kadın yararına 2.000,00 TL tedbir-yoksulluk nafakası ile 50.000,00 TL maddi tazminat ödenmesine karar verilmesini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin 31.10.2019 tarihli ve 2018/766 Esas, 2019/741 Karar sayılı kararı ile; her ne kadar davacı tarafça evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı iddiası ile boşanma talep edilmiş ise de toplanan delillere göre tarafların aralarındaki yaş ve kültür farkına rağmen evlendikleri, davalı kadının evlilik birliğinin gerektirdiği sorumlulukları yerine getirdiği, davacıya baktığı, ev işlerini yaptığı, erkek eşin rahatsızlanması üzerine çocuklarının davacıyı yanlarına aldıkları, davalının istemesine rağmen eşinin bakım ve tedavisi ile ilgilenmesinin davacı ve çocukları tarafından engellendiği, davacının ailesinin evliliğe olan müdahalesine engel olmadığı, davalının evliliğini kurtarma gayreti içerisinde olduğu ve evliliğin bu hâle gelmesinde kusurlu tarafın davacı olduğu gerekçesi ile davanın reddine ve kadın yararına 500,00 TL tedbir nafakası ödenmesine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekillerince istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin 11.01.2021 tarihli ve 2020/710 Esas, 2021/10 Karar sayılı kararı ile; tarafların 22.01.2004 tarihinden beri evli oldukları, ortak çocuklarının bulunmadığı, gerçekleşen olaylara göre davalı kadının eşi için "ben onun karısı değilim, mecbur değilim, bakıcısıyım" dediği, geçirmiş olduğu ameliyattan sonra eşi ile ilgilenmediği ve ona bakmadığı, bu şekilde birlik görevlerini yerine getirmediği, buna göre davalı kadının ağır, çocuklarının evliliğine müdahalesine engel olmayan davacı erkeğin ise az kusurlu olduğu gerekçesi ile istinaf başvurularının kabulüne, tarafların boşanmalarına, kadın yararına 1.000,00 TL tedbir nafakası ödenmesine, yoksulluk nafaka talebinin reddine, az kusurlu olan erkek yararına 5.000,00 TL maddi tazminat ödenmesine karar verilmiştir.

VI. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

A. Bozma Kararı

1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekillerince temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile "...1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, davacı erkeğin tüm, davalı kadının ise aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.

2-Mahkemece, evlilik birliğinin temelinden sarsılması sonucunu doğuran olaylarda davalı kadın ağır, davacı erkek hafif kusurlu kabul edilerek boşanma davasının kabulü ile tarafların boşanmalarına karar verilmiş ise de, ilk derece mahkemesince davacı erkeğe kusur olarak yüklenen “ailesinin evlilik ve kadına olumsuz müdahalesine engel olmadığı” kusurunun, yaklaşık 14 yıl süren evlilikte süreklilik arzeder ve ağır şekilde gerçekleştiği anlaşılmıştır. Gerçekleşen bu duruma göre, davacı erkeğin ailesinin evliliğine ve eşine olumsuz müdahalesine sessiz kaldığı, davalı kadının ise eşinin hastalandığında bakımı ile yeteri kadar ilgilenmeyerek birlik görevini ihlal ettiği anlaşılmakla, boşanmaya neden olan olaylarda tarafların eşit kusurlu olduğunun kabulü gerekir. Yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde kadının ağır kusurlu olarak kabulü doğru görülmemiş ve bozmayı gerektirmiştir.

3-Yukarıda 2. bentte açıklandığı üzere boşanmaya sebebiyet veren vakıalarda taraflar eşit kusurludur. Boşanmaya sebep olan olaylarda eşit kusurlu eş yararına maddi ve manevi tazminata karar verilemez. Davacı erkek yararına Türk Medeni Kanunu'nun 174/1. madde koşulları oluşmamıştır. O halde davacı erkeğin maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekirken, hatalı kusur belirlemesi sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmamış ve bozmayı gerektirmiştir.

4-Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan mali gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir. Nafaka yükümlüsünün kusuru aranmaz.(TMK m. 175) Toplanan delillerle, boşanmaya sebep olan olaylarda davalı kadının daha ağır kusurlu olmadığı, her hangi bir geliri ve malvarlığının bulunmadığı, boşanma yüzünden yoksulluğa düşeceği gerçekleşmiştir. O halde, davalı kadın yararına geçimi için uygun miktarda yoksulluk nafakası takdiri gerekirken isteğin reddi doğru görülmemiş ve bozmayı gerektirmiştir,..."

gerekçesiyle karar bozulmuştur.

B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile önceki karar gerekçesi tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.

VI. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Direnme kararına karşı süresi içinde taraf vekillerince temyiz isteminde bulunulmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

1. Davacı vekili temyiz dilekçesinde; maddi tazminatın miktarı, manevi tazminat talebinin reddi ile kadın yararına hükmolunan tedbir nafakası yönünden kararın hatalı olduğunu ileri sürerek hükmün bozulmasını talep etmiştir.

2. Davalı vekili temyiz dilekçesinde; kusur belirlemesi, tazminatlar ve yoksulluk nafaka talebinin reddine karar verilmesinin hatalı olduğunu ileri sürerek hükmün bozulmasını talep etmiştir.

C. Uyuşmazlık

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; boşanmaya sebep olan olaylarda tarafların eşit kusurlu olup olmadıkları, buradan varılacak sonuca göre davacı erkek eş yararına 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 174 üncü maddesinin 1 inci fıkrasında yazılı maddi tazminat ile davalı kadın eş yararına aynı Kanun’un 175 inci maddesinde belirtilen yoksulluk nafakası koşullarından hangisinin oluştuğu noktasında toplanmaktadır.

D. Gerekçe

1. İlgili Hukuk

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 166, 174 ve 175 inci maddeleri.

2. Değerlendirme

a) Davacı vekilinin temyiz talebi yönünden yapılan incelemede;

1. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesinden önce, mahkemece direnme kararı öncesinde verilen kararın taraflarca temyiz edildiği, Özel Dairece davacı erkek vekilinin temyiz itirazları reddedilerek hükmün kadın eş yararına bozulduğu, direnme kararının ise yeniden taraf vekillerince temyiz edildiği dikkate alındığında, direnme öncesi verilen kararı temyiz eden ve temyiz itirazları reddedilen davacı vekilinin direnme kararını temyizinde hukuki yararının bulunup bulunmadığı, bu bağlamda temyiz isteminin reddine karar verilmesinin gerekip gerekmediği hususu ön sorun olarak tartışılmıştır.

2. Bilindiği üzere hukuki yarar, dava şartı olduğundan temyiz incelemesi yapılabilmesi için de gerekli bir şarttır.

3. Mahkeme kararını temyiz edip, bu istemi Özel Dairece reddedilen taraf yönünden karar kesinleşmiş olmakla, artık bu tarafın direnme kararını temyizde hukuki yararı bulunmamaktadır.

4. O hâlde davacı vekilinin direnme hükmüne yönelik temyiz isteminin hukuki yarar yokluğundan reddine karar verilmelidir.

b) Davalı vekilinin temyiz talebi yönünden yapılan incelemede;

5. Uyuşmazlığın çözümü bakımından ilgili kanun maddelerinin incelenmesinde yarar görülmektedir.

6. Bilindiği üzere 4721 sayılı Kanun'un "Evlilik birliğinin sarsılması" başlıklı 166 ncı maddesinin birinci ve ikinci fıkraları;

"Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir.

Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir." hükmünü taşımaktadır.

7. Genel boşanma sebeplerini düzenleyen ve yukarıya alınan madde hükmü, somutlaştırılmamış veya ayrıntıları ile belirtilmemiş olması nedeniyle evlilik birliğinin sarsılıp sarsılmadığı noktasında hâkime çok geniş takdir hakkı tanımıştır. Bu bağlamda evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle boşanma davası açan davacının, davasının kabul edilerek, boşanma kararı elde edebilmesi için iki koşulun gerçekleştiğini kanıtlamış olması gerekir. Bunlardan ilkinde davacı; kendisinden, evlilik birliğinin devamı için gereken "ortak hayatın sürdürülmesi" olgusunun artık beklenmeyecek derecede birliğin temelinden sarsıldığını, ikinci olarak "temelden sarsılmanın" karşı tarafın kusurlu davranışları sonucu gerçekleştiğini ispatlamak zorundadır.

8. Belirtmek gerekir ki; söz konusu hüküm uyarınca evlilik birliği, eşler arasında ortak hayatı çekilmez duruma sokacak derecede temelinden sarsılmış olduğu takdirde, eşlerden her biri kural olarak boşanma davası açabilir ise de, Yargıtay bu hükmü tam kusurlu eşin dava açamayacağı şeklinde yorumlamaktadır. Çünkü tam kusurlu eşin boşanma davası açması tek taraflı irade ile sistemimize aykırı bir boşanma olgusunu ortaya çıkarır. Boşanmayı elde etmek isteyen kişi karşı tarafın hiçbir eylem ve davranışı söz konusu olmadan, evlilik birliğini, devamı beklenmeyecek derecede temelinden sarsar, sonra da mademki "birlik artık sarsılmıştır" diyerek boşanma doğrultusunda hüküm kurulmasını talep edebilir. Böyle bir düşünce, kimsenin kendi eylemine ve tamamen kendi kusuruna dayanarak bir hak elde edemeyeceği yönündeki temel hukuk ilkesine aykırı düşer (4721 sayılı Kanun md. 2). Nitekim benzer ilkeye Hukuk Genel Kurulunun 04.12.2015 tarihli ve 2014/2-594 Esas, 2015/2795 Karar sayılı kararında da değinilmiştir. Bu durumda kusur ilkesine göre genel sebeple (4721 sayılı Kanun md. 166/1) boşanmaya karar verebilmek için davalının az da olsa kusurlu olması gerekir.

9. Yargıtay kararlarında boşanma davalarında temyiz incelemesi aşamasının daha sağlıklı yürütülebilmesi amacıyla; her bir davada verilecek olan boşanma kararı, ferileri ve boşanmanın malî sonuçları yönünden yapılacak denetlemeye uygun şekilde, tarafların boşanmaya sebep olan olaylarda gerçekleşen kusurlu davranışları belirtildikten sonra eşlerin kusur durumlarının "kusursuz, az kusurlu, eşit kusurlu, ağır kusurlu veya tam kusurlu eş" şeklinde belirlenmesi gerektiği vurgulanmaktadır. Yine Yargıtay, 03.07.1978 tarihli, 5/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararıyla da "kimin daha fazla kusurlu olduğunu tayin hususunda önceden bir ölçü konulamayacağına ve bu hususta bir içtihadı birleştirmeye gidilemeyeceğine" karar vererek her bir boşanma davasında tarafların boşanmaya esas teşkil eden kusur durumlarının kendine özgü ve o evliliğe münhasır olduğunu kabul etmiştir.

10. Diğer yandan, boşanma, bozucu yenilik doğuran bir karar niteliğinde olup, boşanma kararının kesinleşmesiyle evlilik birliği sona erer. Boşanmanın eşler bakımından kişisel ve mali olmak üzere bir takım sonuçlarının bulunduğu kuşkusuzdur. Maddi ve manevi tazminat talepleri de boşanmanın eşlerle ilgili mali sonuçlarındandır.

11. Türk Medeni Kanunu’nun "Maddi ve manevi tazminat" başlıklı 174 üncü maddesinde "Mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun bir maddî tazminat isteyebilir. Boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevî tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir." hükmü düzenleme altına alınmıştır. Görülüyor ki hâkim, boşanmaya sebep olan olaylarda kusursuz veya az kusurlu bulunan eş yararına tazminat ödenmesine karar vermek yetkisine sahiptir.

12. Maddi tazminat, mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu tarafın, kusurlu taraftan talep ettiği tazminattır. Maddi tazminatın ön koşulu, talep edenin boşanma yüzünden mevcut veya beklenen menfaatlerinin zedelenmesi, boşanma ve maddi zarar arasında nedensellik bağının bulunmasıdır. Başka bir sebepten kaynaklı kayıplar maddi tazminat kapsamında yer alamaz. Mevcut menfaatlerin belirlenmesinde evliliğin taraflara sağladığı yararlar göz önünde bulundurularak tarafın maddi tazminat talebi değerlendirilir. Evliliğin boşanma ile sona ermesi hâlinde taraflar birliğin sağladığı menfaatlerden ileriye dönük olarak faydalanamayacaklardır. Beklenen menfaatler ise evlilik birliği sona ermeseydi kazanılacak olan olası çıkarları ifade eder.

13. Yapılan açıklamalar ışığında eldeki davaya gelince; tarafların 22.01.2004 tarihinde evlendikleri, ortak çocuklarının bulunmadığı, boşanmaya sebep olan olaylarda kadının eşi için "ben onun karısı değilim, mecbur değilim, bakıcısıyım" dediği, geçirmiş olduğu ameliyattan sonra eşi ile ilgilenmediği ve bakmadığı, bu şekilde birlik görevlerini yerine getirmediği, buna karşılık erkeğin de önceki evliliğinden olan çocuklarının evliliğe müdahalesine engel olmadığı anlaşılmıştır. Bölge Adliye Mahkemesi ile Özel Daire arasındaki uyuşmazlık erkeğe kusur olarak yüklenen çocuklarının evliliğe olan müdahalesine engel olmadığı yönündeki kusurlu davranışının yaklaşık on dört yıl süren evlilikte süreklilik arzeder ve ağır şekilde gerçekleşip gerçekleşmediği noktasından kaynaklanmaktadır.

14. Dosya kapsamı bir bütün olarak değerlendirildiğinde; erkek eşe yüklenen çocuklarının evliliğe olan müdahalesine engel olmadığı yönündeki kusurlu davranışın dinlenen tanıklardan ... Şanlı ve ... Figen Şanlı'nın beyanlarıyla ispatlandığı, her iki tanığın da eşlerle aynı apartmanda uzun süre komşuluk yaptıkları, tanık ... Şanlı'nın bizzat görgüye dayalı olarak "davacının büyük oğlu Selçuk'un tarafların evliliğine müdahale ettiğini, davacının maaş almasının bir kaç gün öncesinde Kocaali'ye gelerek babasının maaşını çektiğini, sonrasında davacıyı cebinde 200-300TL ile geri bıraktığını, kadının bu müdahaleye itiraz etmesine rağmen çocukların aynı şekilde davranmaya devam ettiklerini, çocukların banka müdürü emeklisi olması nedeniyle babalarının yüksek olan maaşını davalıya harcamasını istemediklerini, davalının bir keresinde kendilerine karnının çok aç olması nedeni ile geldiğini" şeklinde beyanda bulunduğu, ... Figen Şanlı'nın da aynı şekilde "davacın oğlu Selçuk'un babasının bütün kartlarını elinde tuttuğunu, bütün maaşları Selçuk'un çektiğini, davacıya çok az miktarda yiyecek parası bıraktığını, babasının adına bankada kredi çekerek suçu davalının üzerine attığını, erkeğin eşine ölünce aylığım sana kalsın, ancak bankanın vereceği ölüm tazminatımı çocuklarıma ver dediğini, bu yönde eşine boş kağıt imzalaması için baskı yaptığını" gördüğünü söylediği anlaşılmıştır. Bu beyanları destekler nitelikte olan dosyada mevcut 31.01.2019 tarihli Sosyal İnceleme Raporunda komşulardan edinilen bilgilere göre, davacının çocuklarından çok çekindiği, her alışveriş sonrası nelerin alındığını tek tek kontrol ederek çocuklarına hesap vermek zorunda olduğu, buna karşılık çocukların davalıyı hiç bir zaman babalarının eşi olarak kabul etmedikleri, davalıya sürekli olarak hizmetçi gözüyle baktıkları, davalıyı babalarından kıskandıkları, olumsuz ithamlarda bulundukları, babalarının emekli maaşını kendi kontrolünde tuttukları, bu nedenle kadının ihtiyaçlarını karşılamak için günlük işlerde çalışmak zorunda kaldığı tespit edilmiştir. Toplanan bu delillere göre erkeğin kusurlu davranışının gerçekten de evlilikte ağır ve süreklilik arzeder şekilde gerçekleştiği görülmektedir. Gerçekleşen bu duruma göre tarafların kusurlu davranışları karşılaştırıldığında eşlerin eşit kusurlu olduklarının kabulü gerekir. Hâl böyle olunca kadın eşin ağır kusurlu olduğunun kabulü ile dosya kapsamına uygun düşmeyen bu kusur belirlemesine bağlı olarak erkek yararına tazminat ödenmesine karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.

15. Davalı kadın eşin boşanma yüzünden yoksulluğa düşüp düşmeyeceği ilişkin olarak yapılan değerlendirmede ise; 4721 sayılı Kanun'un "Yoksulluk nafakası" başlıklı 175 inci maddesi ile "Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan malî gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir. Nafaka yükümlüsünün kusuru aranmaz." hükmü düzenleme altına alınmıştır. Maddede geçen "yoksulluğa düşecek" kavramından ne anlaşılması gerektiği konusunda yasal bir tanımlama olmaması karşısında bu husus uygulamada kurallara bağlanmıştır. Nitekim, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 07.10.1998 tarihli ve 1998/2-656 Esas, 1998/688 Karar; 16.05.2007 tarihli ve 2007/2-275 Esas, 2007/275 Karar; 20.06.2019 tarihli ve 2017/2-2424 Esas, 2019/751 Karar sayılı kararlarında; "yeme, giyinme, barınma, sağlık, ulaşım, kültür, eğitim" gibi bireyin maddi varlığını geliştirmek için zorunlu ve gerekli görülen harcamaları karşılayacak düzeyde geliri olmayanların "yoksul" kabul edilmesi gerektiği benimsenmiştir. Başka bir ifadeyle, geçimini kendi mali kaynakları ve çalışma gücüyle sağlama imkânından yoksun olan taraf diğer koşulları da varsa yoksulluk nafakası talep edebilecektir.

16. Evlilik birliğinde eşler arasında geçerli olan dayanışma ve yardımlaşma yükümlülüğünün, evlilik birliğinin sona ermesinden sonra da kısmen devamı niteliğinde olan yoksulluk nafakasının özünde, sosyal ve ahlâki düşünceler yer almaktadır. Yoksulluk nafakası, bir bakıma evlilik birliği devam ettiği sürece söz konusu olan karşılıklı bakım ve geçindirme ödevinin devam ettirilmesi anlamını taşımaktadır.

17. Yoksulluk nafakasıyla, boşanma sonucunda yoksulluk içine düşen eşin asgari yaşam gereksinimlerinin karşılanması düşünüldüğünden, yoksulluk nafakasının amacı hiçbir zaman nafaka alacaklısını zenginleştirmek olamaz. Yoksulluk nafakasına hükmedilebilmesi için nafaka talep eden eşin boşanma nedeniyle yoksulluğa düşecek olmasının yanı sıra, nafaka talep edilen eşin de nafaka ödeyebilecek ekonomik gücünün bulunması gerekmektedir. Bu açıdan bakıldığında, yoksulluk nafakasının sosyal ve ahlaki düşüncelere dayanması özelliği, sadece nafaka talep eden tarafa nafaka verilmesinde değil, aynı zamanda nafaka talep edilen tarafın nafaka ödeyebilecek ekonomik gücünün bulunması koşulunda da kendisini göstermektedir. Dolayısıyla boşanmadan sonra yoksulluğa düşecek olan tarafı koruma amacını taşıyan yoksulluk nafakası, hiçbir surette nafaka yükümlüsüne yükletilen bir ceza veya tazminat niteliğinde olmamalıdır.

18. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; dosyada mevcut ekonomik ve sosyal durum araştırma tutanağına göre erkeğin, banka müdürlüğünden emekli olup 22.01.2019 tutanak tarihi itibari ile 5.000,00 TL emekli maaşı aldığı, buna karşılık kadının ise ev hanımı olduğu, okur-yazarlığının bulunmadığı, oğlunun adına kayıtlı evde tek başına yaşadığı, ihtiyaçlarını bulduğu günü birlik işler karşılığında elde ettiği gelir ve çocuklarının yardımıyla karşıladığının anlaşılması karşısında kadın eşin boşanma nedeniyle yoksulluğa düşeceği belirgin olup, yararına uygun miktarda yoksulluk nafakası ödenmesine karar verilmelidir.

19. O hâlde, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

20. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

VII. KARAR

Açıklanan sebeple;

I- VI-D-2-a bendinde (§1-4) belirtilen gerekçelerle davacı vekilinin direnme kararına yönelik temyiz isteminin hukuki yarar yokluğundan REDDİNE,

II- VI-D-2-b bendinde (§5-21) belirtilen gerekçelerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında açıklanan gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Kanun'un 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harçlarının yatıranlara geri verilmesine,

Dosyanın 6100 sayılı Kanun'un 373 maddesinin ikinci fıkrası uyarınca İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesine gönderilmesine,

20.09.2023 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.

Kaynak:https://www.hukukihaber.net/hukuk-genel-kurulunun-2022535-e-2023831-k-sayili-karari