Hukuk Genel Kurulu'nun 2022/478 E., 2023/985 K. sayılı kararı
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 18.10.2023 tarihli, 2022/478 E., 2023/985 K. sayılı kararı
T.C.
Yargıtay
Hukuk Genel Kurulu
2022/478 E., 2023/985 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2021/56 E., 2021/187 K.
KARAR : Davanın kabulüne
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay (Kapatılan)17. Hukuk Dairesinin 08.05.2019 tarihli ve 2016/19154 Esas ve 2019/5738 Karar sayılı BOZMA kararı
1. Taraflar arasındaki tapu iptal ve tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Menemen 1. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalılar vekilinin temyizi üzerine Yargıtay (kapatılan) 17. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği düşünüldü:
I.YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi
4. Davacı vekili; müvekkilinin eşi ve iki kız çocuğunun babası davalı ...’ın ... ... isimli kişiyle evlilik dışı birliktelik yaşadığını, bu kişiye kendisiymiş gibi sahte kimlik çıkararak usulsüz şekilde boşanmalarını sağladığını, hemen akabinde onunla evlenip ... ... isminde çocuk sahibi olduğunu, durumun ortaya çıkması üzerine müvekkilinin evliliğin feshi davası açarak sahte evliliğin iptalini sağladığını, 1985-1992 yılları arasında karşı tarafın hukuk dışı ve ahlaki değerlere uygun olmayan bu davranışları nedeniyle pek çok davayla uğraşmak zorunda kalan müvekkilinin aradan geçen yıllar sonunda gücünü toplayıp İzmir 3. Aile Mahkemesinin 2011/1213 Esas sayılı dosyasıyla boşanma davası açması üzerine davalı ...’ın kendisi adına kayıtlı olan taşınmazları kızı ... ... ve üçüncü kişiler adına kaydettirmeye başladığını, boşanma davası ve tazminat isteminin lehlerine sonuçlanmasına rağmen davalının ilâmlı icra dosyasına ödeme yapmadığı gibi mal kaçırmak için taşınmazlarını satıp yüksek maaşla çalıştığı işinden ayrıldığını, nitekim boşanma davası açıldıktan hemen sonra davalının dava konusu olan İzmir, Menemen, Süleymanlı köyünde bulunan 833 parsel sayılı taşınmazı 17.01.2012 tarihinde davalı ... adına 6.000,00 TL bedel karşılığında devrettiğini, bu kişinin davalı ...’in sevgilisi ...’ın hemşerisi olduğunu, satış bedelinin de rayiç değerden çok daha düşük gösterildiğini, Afyonlu bir kişinin Menemen’den tarla almasının hayatın olağan akışıyla bağdaşmadığını, boşanma davalarında müvekkili lehine 250.000,00 TL maddi ve manevi tazminata hükmedilmesinin ardından taşınmazın bu kez de davalı ... adına tescil edildiğini, tüm bu satış işlemlerinin muvazaalı olduğunu, hem bedel ödenmediğini hem de ödenmiş gibi gösterilen bedelin rayiçlerinden çok daha düşük olduğunun yapılacak inceleme sonucunda anlaşılacağını, davalıların müvekkilinin hak ettiği alacağa kavuşmasına engel olmak amacıyla gerçekleştirdikleri satışların iptali gerektiğini ileri sürerek muvazaa nedeniyle taşınmazın tapu kaydının iptali ile tekrar davalı ... adına tesciline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı
5. Davalılar vekili; muvazaa iddiasının gerçeği yansıtmadığını, satışlarda herhangi bir hukuka aykırılık olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
İlk Derece Mahkemesi Kararı
6. Menemen 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 27.05.2016 tarihli, 2014/337 Esas, 2016/274 Karar sayılı kararıyla; dava konusu 833 parsel sayılı taşınmazın 20.01.2012 tarihinde 6.000,00 TL bedelle davalı ... tarafından diğer davalı ...’e satıldığı, sonrasında 06.09.2013 tarihinde 10.000,00 TL bedelle davalı ... tarafından diğer davalı ...’a devredildiği, keşif ve bilirkişi incelemesine göre taşınmazın rayiç değerinin ilk satış tarihi bakımından 129.600,00 TL, ikinci satış tarihi bakımından ise 151.200,00 TL olarak belirlendiği, ilk satış yönünden davalı ...’ün 19.01.2012 tarihinde PTT çeki vasıtasıyla 98.000,00 TL gönderdiğini ve kalan satış bedelini elden ödediğini savunduğu ancak bu davalının satış tarihindeki rayiç bedelin tamamının ödendiğini ispat edemediği gibi PTT vasıtasıyla yapılan ödemede de 833 parsel sayılı taşınmazın satış bedeli karşılığı olduğuna dair kesin ve yeterli bir açıklama bulunmadığı, öte yandan nüfus kayıtlarının incelenmesinde davalı ...’ün diğer davalı ...’ın yıllardır birlikte yaşadığı ... ...’in amcasının kızı ... (...) ...’ün kocası olduğunun tespit edildiği, davalılar arasındaki bu bağ sebebiyle davalı ...’ün, davacı ile davalı ... arasındaki davalar ve alacak/borç ilişkisinden haberdar olduğu ve iyiniyetli sayılmasının mümkün olmadığı sonucuna varıldığı, ikinci satış yönünden; Ziraat Bankası vasıtasıyla 10.07.2014 tarihinde 50.000,00 USD nin davalı ... tarafından diğer davalı ...’e satış bedeli olarak davalı ...’ün kızı olan ... ... vasıtasıyla gönderildiğinin savunulduğu, oysa bu ödemenin ikinci satış işleminden çok sonra ve fakat eldeki davanın açılış tarihinden (14.08.2014) bir ay kadar önce ve alıcı davalı ... tarafından değil de satıcı konumundaki davalı ...’ün kızı olan ... ...’nın hesabı üzerinden yapıldığı, bunun yanı sıra başta tanık ...’ın anlatımları olmak üzere dinlenen tüm tanıkların beyanları, tarafların ekonomik ve sosyal durumları, davalılar arasındaki bağlantılar, davalı ... ile davacı arasındaki uzun yıllar devam eden dava süreçleri, celp edilip incelenen tapu kayıtları, başka yerlerdeki taşınmazların da muvazaalı devredildiği iddiasına dayalı olarak davacı ile davalı ... arasında görülen davalar ile tüm dosya kapsamı göz önünde bulundurulduğunda bu satışın da muvazaalı olduğunun anlaşıldığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı
7. Yukarıda belirtilen karara karşı süresi içinde davalılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay (kapatılan) 17. Hukuk Dairesinin 08.05.2019 tarihli ve 2016/19154 Esas, 2019/5738 Karar sayılı kararı ile; “…1-Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde, dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre davalılar vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar verilmiştir.
2-Dava BK'nun 19. maddesine dayalı olarak açılan muvazaalı işlemin iptaline ilişkindir.
BK'nun 19.maddesinde anlamını bulan muvazaa, tarafların 3. kişileri aldatmak amacı ile ve fakat kendi gerçek iradelerine uygun olmayan ve aralarında hüküm ve sonuç doğurmayan bir görünüş yaratmak hususunda anlaşmalarıdır şeklinde tanımlanabilir. Tarafların görünüşte yaptıkları işlemle, iradelerinin birleştiği işlem birbirinden farklılık taşıdığı durumlarda muvazaanın söz konusu olduğu kabul edilmelidir. Kural olarak üçüncü kişiler muvazaa nedeniyle zarara uğradıkları takdirde tek taraflı ve çok taraflı hukuki muamelelerin geçersizliğini ileri sürebilirler. Çünkü muvazaalı bir işlem ile üçüncü kişinin zarar görmesi ona karşı işlenmiş bir haksız eşlem niteliğindedir. Ancak, üçüncü kişilerin muvazaalı işlem ile zarar gördüklerinin benimsenebilmesi için onun işlemi yapandan alacağının bulunması ve alacağın ödenmesini önlemek için muvazaalı işlemin yapılmış olması gerekir.
Davacının bu davadaki amacı alacağını tahsil edebilmek için muvazaa nedeniyle temelde geçersiz olan işlemin hükümsüzlüğünü sağlamaktır. Davacının iddiasını kanıtlaması halinde iddianın taşınmazın aynına ilişkin olmadığı, alacağın tahsiline yönelik bulunduğu da gözetilerek İİK 283/1 maddesi kıyasen uygulanarak iptal ve tescile gerek olmaksızın davacının taşınmazların haciz ve satışını isteyebilmesi yönünden hüküm kurulması gerekecektir.
Somut olayda; davacı vekili dava dilekçesinde ve duruşmadaki beyanlarında davalı 3. kişi olan ... ve 4.kişi olan ... ile davalı borçlu arasındaki ilişkinin muvazaalı olduğunu beyan etmiştir. Mahkemece; davalı 3.kişi ...'ün diğer davalı borçlu ...'ın yıllardır birlikte yaşadığı ... ...'in amcasının kızı ... (...)'ün kocası olduğu tespit edildiğinden, davalılar arasındaki bu bağ sebebiyle davalı ...'ın, davacı ile davalı ... arasındaki davalar ve alacak/borç ilişkisinden haberdar olduğu ve iyiniyetli sayılmasının mümkün olmadığı, diğer davalı 4.kişi ... yönünden ise; davalı ... tarafından diğer davalı ...'a satış bedeli olarak davalı ...'ın kızı olan ... ... ... vasıtasıyla gönderildiği, Bu ödeme ikinci satış işleminden çok sonra eldeki dava tarihi olan 14/08/2014 tarihinden bir ay kadar önce yapılmış ve davalı ... tarafından değil de satıcı konumundaki davalı ...'ın kızı olan ...'ın hesabı üzerinden yapıldığı gerekçesiyle muvazaanın varlığı kabul edilerek davanın kabulüne karar verilmişse de; dava konusu taşınmaz 06/09/2013 tarihinde davalı 3.kişi ...’ün kızı olan ... ... ...’nın tapuda babasına vekaleti ile diğer davalı 4.kişi ...’a devredilmiş ve dava dışı ... ... 10/07/2014 tarihinde 06/09/2013 tarihli tarla satışı karşılığında alınan 50.000,00 USD açıklaması ile davalı 3.kişi babası ...’ün hesabına havale etmiş olduğundan bu husus tek başına davalı ... ile diğer davalılar arasındaki muvazaanın ispatı için yeterli değildir. Ancak; dosya kapsamından anlaşıldığı üzere dava dışı ... ...; davalı borçlu ...’ın yıllardır birlikte yaşadığı 2.eşi olup; tanık olarak dinlendiği sırada; dava konusu taşınmazın davalı borçlu tarafından önce davalı ...’e devredildiğini, ancak daha sonra ...’ün taşınmazla uğraşamayacağını tekrar satmak istediğini duyunca İzmir’den komşuları olan davalı ...’a bu durumu söylediklerini, davalı ...’ı İzmir’den komşuları olarak tanıdıklarını beyan etmiştir. Ancak; mahkemece tanığın bu beyanları değerlendirilmemiştir. Açıklanan maddi ve hukuksal nedenlere göre; mahkemece; tanığın bu beyanlarına göre davalı ... ile diğer davalılar arasında muvazaa olgusunun bulunup bulunmadığının tartışılması ve sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru bulunmamıştır…” şeklindeki gerekçeyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı
9. Mahkemenin 14.09.2021 tarihli ve 2021/56 Esas, 2021/187 Karar sayılı kararı ile; davalı ...’ın davacıya olan borcundan dolayı muvazaalı bir şekilde başka taşınmazları da üçüncü kişilere devrettiğinin dosya içerisindeki diğer dava dosyalarına ait bilgi ve belgelerden anlaşıldığı, söz konusu davalarda tasarrufların iptaline karar verildiği, Konya 5. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2014/367 Esas sayılı dosyasında görülen tasarrufun iptali davasının 23.06.2014 tarihinde açılmasının hemen akabinde 10.07.2014 tarihinde ... ...’nın 06.09.2013 tarihinde gerçekleşen satış bedelini ...’ün hesabına göndermiş olmasının da taraflar arasındaki muvazaayı gösterdiği, ... ...’in beyanlarına tek başına itibar edilemeyeceği, zira bu kişinin beraber yaşadığı, sahtecilikten beraber hapse girdiği davalı ... ile birlikte hareket ettiğinin aşikar olduğu, dosyaya yansıyan tüm olaylar bir bütün olarak dikkate alındığında davanın kabulünün gerektiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi
10. Direnme kararı süresi içinde davalılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; muvazaa nedeniyle iptali istenen ikinci satış yönünden davalı ...’ın diğer davalılarla birlikte el ve iş birliği içerisinde ve kötüniyetli olduğunun ispatı yönünden dosya kapsamındaki deliller çerçevesinde mahkemece yapılan değerlendirmenin yeterli ve isabetli olup olmadığı, burada varılacak sonuca göre davalı ... açısında muvazaa ve kötüniyet iddiasının tanık ... ...’in beyanları çerçevesinde yeniden değerlendirilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
III. ÖN SORUN
12. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, işin esasının incelenmesine geçilmeden önce;
1-Mahkemece direnme olarak verilen hükmün yeni gerekçeye dayalı yeni bir hüküm niteliği taşıyıp taşımadığı, burada varılacak sonuca göre temyiz incelemesinin Hukuk Genel Kurulu tarafından mı yoksa Özel Daire tarafından mı yapılması gerektiği,
2-Direnme kararı sonrası verilen Özel Daire gönderme kararının 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 373 üncü maddesinin beşinci fıkrası anlamında değerlendirme içerip içermediği, dosyanın bu yönde inceleme yapılmak üzere Özel Daireye gönderilmesinin gerekip gerekmediği hususları ön sorun olarak tartışılmıştır.
IV. GEREKÇE
(1) numaralı ön sorun yönünden
13. Direnme kararının varlığından söz edilebilmesi için mahkeme bozmadan esinlenerek yeni herhangi bir delil toplamadan önceki deliller çerçevesinde karar vermeli, gerekçesini önceki kararına göre genişletebilirse de değiştirmemelidir. İstikrar kazanmış Yargıtay içtihatlarında mahkemece direnme kararı verilse dahi bozma kararında tartışılması gereken hususları tartışmak, bozma sonrası yapılan araştırma, inceleme veya toplanan yeni delillere dayanmak, önceki kararda yer almayan ve Özel Daire denetiminden geçmemiş olan yeni ve değişik gerekçe ile hüküm kurmak suretiyle verilen karar direnme kararı olmayıp yeni hüküm olarak kabul edilmektedir.
14. Ne var ki somut olayda; Mahkemenin zaten yargılamanın en başından beri dosyada mevcut bulunan ve ilk karara da dayanak olan taraflarla ilgili diğer dava dosyalarının akıbetini sorması yeni delil toplama olarak nitelendirilemeyeceği gibi tanık ... ...’in ifadesine tek başına itibar edilemeyeceği yönündeki direnme gerekçesi de bozmayı karşılar nitelikte bir açıklamadan ibaret olduğundan kararın yeni hüküm olarak nitelendirilemeyeceği sonucuna oy çokluğuyla varılarak ikinci ön sorunun incelenmesine geçilmiştir.
(2) numaralı ön sorun yönünden
15. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Bozmaya uyma veya direnme” başlıklı 373 üncü maddesinde;
“(1) Yargıtay ilgili dairesinin tamamen veya kısmen bozma kararı, başvurunun bölge adliye mahkemesi tarafından esastan reddi kararına ilişkin ise bölge adliye mahkemesi kararı kaldırılarak dosya, kararı veren ilk derece mahkemesine veya uygun görülecek diğer bir ilk derece mahkemesine, kararın bir örneği de bölge adliye mahkemesine gönderilir.
(2) Bölge adliye mahkemesinin düzelterek veya yeniden esas hakkında verdiği karar Yargıtayca tamamen veya kısmen bozulduğu takdirde dosya, kararı veren bölge adliye mahkemesi veya uygun görülen diğer bir bölge adliye mahkemesine gönderilir.
(3) Bölge adliye mahkemesi, 344 üncü madde uyarınca peşin alınmış olan gideri kullanmak suretiyle, kendiliğinden tarafları duruşmaya davet edip dinledikten sonra Yargıtayın bozma kararına uyulup uyulmayacağına karar verir.
(4) Yargıtayın bozma kararı üzerine ilk derece mahkemesince bozmaya uygun olarak karar verildiği takdirde, bu karara karşı temyiz yoluna başvurulabilir.
(5) İlk derece mahkemesi veya bölge adliye mahkemesi kararında direnirse, bu kararın temyiz edilmesi durumunda inceleme, kararına direnilen dairece yapılır. Direnme kararı öncelikle incelenir. Daire, direnme kararını yerinde görürse kararını düzeltir; görmezse dosyayı Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna gönderir.
(6) (Ek: 17/4/2013-6460/1 md.) Davanın esastan reddi veya kabulünü içeren bozmaya uyularak tesis olunan kararın önceki bozmayı ortadan kaldıracak şekilde yeniden bozulması üzerine alt mahkemece verilen kararın temyiz incelemesi, her hâlde Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca yapılır.
(7) Hukuk Genel Kurulunun verdiği karara uymak zorunludur” şeklinde düzenleme getirilmiştir.
16. Maddenin beşinci fıkrası gereği nihai karar niteliğinde olan direnme kararlarının taraflarca temyizi üzerine inceleme, öncelikle kararına direnilen Özel Dairece yapılmaktadır. Özel Daire direnme kararını yerinde görürse kararını düzeltir; görmezse dosyaya bu aşamada Hukuk Genel Kuruluna gönderir. Dikkat edilirse burada direnme kararının ilgili Özel Daire tarafından haklı bulunması hâlinde Özel Dairenin verdiği bozma kararını kendisinin düzeltmesi ve Hukuk Genel Kuruluna dosyayı göndermemesi öngörülmektedir.
17. Bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce verilen kararlarla ilgili Yargıtay hukuk daireleri tarafından verilen bozma kararları üzerine mahkemelerce verilen direnme kararları da HMK’nın “Geçici Madde 4” hükmü gereğince, kararına direnilen daireye gönderilecektir.
18. Somut olayda direnme kararını öncelikli inceleme yetkisi bulunan Özel Dairece yapılan inceleme sonucunda verilen gönderme kararında, “İlk Derece Mahkemesi direnme kararının yeni bir karar olup olmadığının takdirinin Hukuk Genel Kuruluna ait olmasına göre” şeklindeki gerekçeyle bozma kararıyla ilgili olarak 6100 sayılı Kanun’un 373/5 inci maddesi çerçevesinde bir değerlendirmeye yer verilmeksizin dosyanın Hukuk Genel Kuruluna gönderildiği anlaşılmaktadır.
19. Bu durumda yukarıda sözü edilen yasal düzenleme dikkate alınarak Özel Dairece HMK’nın 373 üncü maddesinin beşinci fıkrasında öngörülen usule uygun biçimde inceleme yapılarak direnme kararı yerinde görülmez ise dosyanın Hukuk Genel Kuruluna gönderilmesi gerektiğinden ikinci ön sorunun mevcut olduğu sonucuna oy birliğiyle varılmıştır.
20. Bu nedenle dosya Özel Daireye gönderilmelidir.
V. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
(1) numaralı ön sorun yönünden yeni hüküm bulunmadığına oy çokluğu ile,
(2) numaralı ön sorun yönünden 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 373 üncü maddesinin beşinci fıkrası çerçevesinde inceleme yapılmak üzere dosyanın YARGITAY 4. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,
18.10.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.