ADALET HABERLERİ

ADALET HABERLERİ

Hukuk Genel Kurulu'nun 2022/414 E., 2023/536 K. sayılı kararı

Hukuk Genel Kurulu'nun 2022/414 E., 2023/536 K. sayılı kararı
1 Okunma

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 31.05.2023 tarihli, 2022/414 E., 2023/536 K. sayılı kararı

T.C.

Yargıtay

Hukuk Genel Kurulu

2022/414 E., 2023/536 K.

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : ... Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi

SAYISI : 2021/1086 E., 2021/1383 K.

KARAR : İstinaf dilekçesinin kabulüne

Taraflar arasındaki cezai şart istemine ilişkin davadan dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.

Kararın davalı şirket vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, hüküm davalılar ... ve ... yönünden kesinleşmiş olmakla birlikte, kararın bütünlüğünü temin açısından hükmün kesinleşen yönleri esas alınarak davalı şirket vekilinin istinaf başvurusunun esastan kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının davalı şirket yönünden kaldırılmasına ve davalı şirkete karşı açılan davanın reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı şirket ve davalılar ... ile ... vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

Direnme kararı davacı şirket ve davalılar ... ile ... vekilleri tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı vekili; müvekkili (dağıtıcı) ile davalı şirket arasında 20.09.2010 tarihinde beş yıl süreli Akaryakıt Bayilik Sözleşmesi ve aynı tarihli Bayilik Protokolü ile Ariyet Sözleşmesi imzalandığını, davalı gerçek kişilerin ise sözleşme ve protokolde müvekkili şirketin tüm hak ve alacaklarını kefili ve garantör sıfatıyla taahhüt ettiklerinden davanın tarafı olduklarını, ayrıca davalı şirketin 20.09.2010 tarihli Satış Taahhütnamesi imzalayarak istasyonda beher yılda 600 m3 beyaz ürün (benzin, motorin türleri ve biyodizel) satmayı kabul ve taahhüt ettiğini, taahhüdü yerine getirememesi hâlinde ise cezai şart ödemeyi kabul ve taahhüt ettiğini, müvekkilinin sözleşme gereğince tüm edimlerini yerine getirdiğini, ancak davalının sözleşmenin devamı süresi içinde 20.09.2010 tarihinden 13.10.2014 tarihine kadar zaman diliminde yıl esasına dayalı satış taahhüdünü yerine getirmediğini, 401 m3 ürün sattığını ve satamadığı 2.037 m3 ürün sebebiyle cezai şart borcunun doğduğunu, taraflar arasındaki bayilik ilişkisinin sözleşme süresinin sona ermesi ile davalının yeni bir sözleşme imzalamayacağını bildirmesi üzerine sona erdiğini, ancak davalının cezai şart borcunu ödemediğini, davalıya borcunu ödemesi yönünde 28.12.2015 tarihli ihtarname gönderilmiş olmasına rağmen ödeme yapılmadığını ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 20.09.2010-13.10.2014 tarihleri arasında satış taahhüdünü ihlâlden doğan cezai şart alacaklarının şimdilik 10.000 USD’sinin fiili ödeme tarihindeki kur üzerinden Türk Lirası karşılığının temerrüt tarihinden itibaren işlemiş ve işleyecek bankaların dövize uyguladıkları en yüksek ticari avans faiziyle davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP

1. Davalı şirket vekili; davacı şirketin müvekkili şirkete cezai şart hakkını saklı tuttuğuna dair usulüne uygun bir bildirim ve/veya irade açıklaması yapmadığını, dosyaya sunulan ve müvekkili şirkete gönderildiği iddia edilen yazılı bildirimin müvekkiline tebliğ edilmediğini ve buna ilişkin bir delilin dosyada bulunmadığını, taraflar arasındaki sözleşmenin dönemsel edim içeren bir sözleşme olduğundan ve dönem sonunda cezai şart hakkı saklı tutulmadan ya da çekince konulmadan ifa kabul edildiği için cezai şarttan vazgeçildiğini, mahkemenin aksi kanaatte olması hâlinde cezai şartın fahiş olup olmadığı yönünde inceleme yapılması gerektiğini, cezai şartın fahiş olması durumunda ise uygun bir indirim yapılmasına ya da cezai şartın ödenmemesine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.

2. Diğer davalılar usulüne uygun tebligata rağmen davaya cevap vermemişlerdir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin 26.12.2017 tarihli ve 2016/113 Esas, 2017/1067 Karar sayılı kararı ile; taraflar arasında imzalanan 20.09.2010 tarihli bayilik sözleşmesi ile bu sözleşmenin ayrılmaz bir parçası olduğu kabul edilen protokolün 5 inci maddesinde yer alan düzenlemeler, bayilik sözleşmesindeki bayinin sözleşme yükümlerine aykırı davranışı hâlinde davacı şirketin hakları ve yine cezai şart hükümleri birlikte değerlendirildiğinde, davacının cezai şart talep hakkının bulunduğu, 20.12.2012 tarihli yazıyla eksik akaryakıt alımı yapıldığı belirtilerek satış taahhüdünü ihlâli nedeniyle doğmuş ve doğacak tüm hak ve taleplerin saklı tutulduğunun davalıya bildirildiği, bu durumda davacının ceza koşulundan zımnen feragat edildiği yönünde bir sonuca varılamayacağı, ayrıca davacının son yıla dair cezai şart isteminde bulunabileceği, davacı tarafın talep miktarının arttırılmasına yönelik 17.11.2017 tarihli talebi de dikkate alınarak davanın kabulü ile 35.079 USD cezai şart alacağının davalı şirket yönünden 11.01.2016 tarihinden, diğer davalılar yönünden ise dava tarihinden itibaren 3095 sayılı Kanun’un 4-a maddesi uyarınca işleyecek faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı şirket vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin 23.05.2019 tarihli ve 2018/1113 Esas, 2019/727 Karar sayılı kararı ile; taraflar arasında düzenlenen 20.09.2010 tarihli sözleşme uyarınca ilk mal alım tarihi olan 20.09.2010’dan itibaren ilk yılın sonunda herhangi bir uyarı yapılmadığı, ikinci yılın sonunda ise davacının uyarıda bulunduğuna dair 22.10.2012 tarihli yazıya ait gönderi belgesi incelendiğinde gönderilen belgenin içeriğine dair bir bilginin yer almadığı, bu durumda davacının bu yazıyı davalıya gönderdiğini ispat edemediğinin kabulünün gerektiği, aksi düşünülse bile, ikinci yılın bitim tarihi olan 19.09.2012 ve yazı tarihi olan 22.10.2012 tarihleri arasında da davacının 09.10.2012, 12.10.2012, 15.10.2012 ve 17.10.2012 tarihli faturalar ile davalıya mal satıp teslim ettiği, bu durumda “bayiye mal vermeden önce çekincenin bildirilmesi” koşulunun da yerine getirilmediği ve buna bağlı olarak da ikinci yıla ilişkin cezai şart alacağının doğmadığının kabulü gerektiği gerekçesiyle hüküm davalılar ... ve ... yönünden kesinleşmiş olmakla birlikte, kararın bütünlüğünü temin açısından hükmün kesinleşen yönleri dikkate alınarak davalı şirket vekilinin istinaf başvurusunun esastan kabulü ile ilk derece mahkemesinin davalı şirket yönünden kaldırılmasına ve davalı şirkete karşı açılan davanın reddine karar verilmiştir.

V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

A. Bozma Kararı

1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı şirket ve davalılar ... ile ... vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; “…Dava asgari alım taahhüdüne uyulmamasından kaynaklanan cezai şart alacağına ilişkindir.

Davacı, dönemsel ifa ile ilgili karşı tarafın edimini tam olarak yerine getirmemesine rağmen müteakip yıllar ihtirazi kayıt koymadan mal teslim etmesi zımnen haktan feragat anlamına gelmekte ise de taraflar arasındaki sözleşme ve buna ilişkin bayililik protokloünün 5/2. maddesinde “Bayi’nin ALPET’e karşı her ne suretle olursa olsun üstlenmiş olduğu yükümlülük ve taahhütlerden herhangi birinin ihlali halinde , ALPET lehine doğacak hakların bir ya da birkaçının ALPET tarafından Bayi’ye karşı zamanında kullanılmaması ALPET tarafından bu haklardan feragat edildiği anlamına gelmez.Alpet bu haklarını mevzuat ve yasalarda belirlenen sürelerde her zaman için kullanabilir.” hükmü yer aldığından yeni mal tesliminin sözleşmenin eylemli olarak tadil edildiği anlamına gelmeyeceği bu durumda mahkemece tartışılan ihtirazi kayıt ihtarının davalıya tebliğ edilip edilmemesinin de sonuca bir etkisi bulunmayacağı gözetilerek ve davacının kısmi kabul (doğrusu tam kabul) ile sonuçlanan ilk derece mahkemesi kararı aleyhine istinaf başvurusunda bulunmaması da nazara alınarak varılacak uygun sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile hüküm kurulması isabetsiz olup bozmayı gerektirmiştir,…” gerekçesiyle karar bozulmuş, bozma nedenine göre davalı ... ve ... vekilinin temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir.

B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; önceki gerekçeye ilâveten, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun ve Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesinin eksik alım nedeniyle kararlaştırılan cezai şartın 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (6098 sayılı Kanun) 179/2 nci maddesinde düzenlenen ifaya ekli cezai şart olduğu kabul edildiğine ilişkin kararlar ile davacı şirketin davranışlarıyla davalı şirkette yarattığı güvenle çelişki oluşturacak şekilde eldeki davaya konu edilen cezai şart talebinde bulunduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

VI. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Direnme kararına karşı süresi içinde davacı şirket ve davalılar ... ile ... vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

1.Davacı vekili; taraflar arasında imzalanan bayilik sözleşmesi ve protokol hükümleri dikkate alındığında müvekkili şirketin cezai şart isteminden zımnen feragat ettiğine ilişkin tespitin doğru olmayıp, talebinde haklı olduğunu, nitekim Özel Dairenin bu doğrultuda bozma kararı verdiğini; taraflar arasında imzalanan 20.09.2010 tarihli bayilik sözleşmesi ile birlikte aynı tarihte imzalanan ve bayilik sözleşmesinin ayrılmaz parçası olduğu kabul edilen Bayilik Protokolünün “diğer yükümlülükler” başlıklı 5 inci maddesinin “hakların geç kullanılması” başlıklı 5.2 nci maddesinde “BAYİ’nin ALPET’e karşı her ne suretle olursa olsun üstlenmiş olduğu yükümlülük ve taahhütlerden herhangi birinin ihlali halinde, ALPET lehine doğacak hakların bir ya da birkaçının ALPET tarafından BAYİ’ye karşı zamanında kullanılmaması ALPET tarafından bu haklardan feragat edildiği anlamına gelmez.Alpet bu haklarını mevzuat ve yasalarda belirlenen sürelerde her zaman için kullanabilir.” hükmünün yer aldığını, müvekkil şirketin her ne sebepten doğarsa doğsun davalılardan talep hakkı olan tüm haklarını, Protokol’ün yukarıda bahsi geçen maddesiyle saklı tuttuğundan bir yıllık dönemler sonunda, davalılardan cezai şart alacağının yazılı olarak talep edilmemesinin zımnen feragat olarak kabul edilemeyeceğini, aksinin kabulünün bayilik protokolün diğer maddelerinin de uygulanma olanağı olmadığının ve geçersizliği sonucunu doğuracağını, bayilik sözleşmesinin “cezai şart” ve “Bayinin Sözleşme Hükümlerine Aykırı davranışı halinde ALPET’in Hakları” başlıklı maddeleri hükmü birlikte değerlendirildiğinde müvekkili şirketin davalıdan cezai şart talep hakkı olduğunun açık olduğunu, aksi yöndeki bilirkişi kanaatinin kabulünün sözleşmeye aykırı olduğunu; Akaryakıt Bayilik Sözleşmesinin sözleşme hükümlerine aykırılık hâlinde Alpet'in haklarını düzenleyen 44 üncü maddesinde “Alpet, bayinin sözleşme hükümlerine aykırı davranışı halinde sözleşmeyi tek taraflı olarak fesih hakkına sahip olduğu gibi, fesih hakkını kullanmayarak yalnızca aşağıdaki yaptırımların birini, birkaçını veya hepsini bayiye uygulama hakkına sahiptir.” şeklinde belirtildiğini, aynı maddenin c bendinde "Bayiden uyulmayan her husus için işbu sözleşmede veya ek protokollerde belirlenen esaslara göre cezai şart talep eder" belirtilmek suretiyle sözleşmenin eki niteliğindeki taahhütnameye aykırı davranış nedeniyle davacının cezai şart isteyebileceğini; sözleşmenin feshinin sonuçlarını düzenleyen 45/b.1 inci maddesinde “İş bu bayilik sözleşmesinin feshi veya herhangi bir sebeple sona ermesi halinde bayilik ilişkisi sebebi ile, ALPET ile akdetmiş olduğu bütün kredi,malzeme vesaire hususlara müteallik sözleşmelerin münfesih olacağını ve bu sözleşmelerden doğan borçların muaccel olacağını peşinen kabul ve taahhüt eder.” hükmünün yer aldığını, her ne kadar davalılar ... ve ... tarafından istinaf kararına karşı temyiz yoluna başvurulmuş ise de, bu davalıların temyiz yoluna başvuru yapması usulen mümkün olmadığını belirterek direnme kararının bozulmasını talep etmiştir.

2.Davalılar ... ve ... vekili; direnme kararının müvekkilleri bakımından usul ve yasaya aykırı olduğunu, her ne kadar müvekkilleri istinaf başvurusu yapmamış olsa da, tesis edilen yeni karar ile birlikte usulî bir hak kazandıklarını, zira müvekkillerinin kefil sıfatıyla davada taraf konumunda olduklarını, kefaletin fer’î (ikincil) alacak nitelikte olduğunu ve asıl alacağa bağlı olması sebebiyle asıl alacağın herhangi bir sebeple ortadan kalkması hâlinde kefilin sorumluluğunun da ortadan kalkacağını, belirterek direnme kararının bozulmasını istemiştir.

C. Uyuşmazlık

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; asgari alım taahhüdüne uyulmadığı iddiasından kaynaklanan cezai şart alacağı istemine ilişkin eldeki davada, taraflar arasında imzalanan Bayilik Protokolünün 5/2 nci maddesinde belirtilen “Bayi’nin ALPET’e karşı her ne suretle olursa olsun üstlenmiş olduğu yükümlülük ve taahhütlerden herhangi birinin ihlali halinde; ALPET lehine doğacak hakların bir ya da birkaçının ALPET tarafından Bayi’ye karşı zamanında kullanılmaması, ALPET tarafından bu haklardan feragat edildiği anlamına gelmez. ALPET bu haklarını mevzuat ve yasalarda belirlenen sürelerde her zaman için kullanabilir” hükmünün yeni mal teslimiyle sözleşmenin eylemli olarak tadil edildiği anlamına gelip gelmeyeceği ve mahkemece tartışılan ihtiraz-i kayıt ihtarının davalıya tebliğ edilip edilmemesinin sonuca bir etkisinin bulunup bulunmayacağı, buradan varılacak sonuca göre bölge adliye mahkemesince davacının kabulle sonuçlanan ilk derece mahkemesi kararı aleyhine istinaf başvurusunda bulunmaması da nazara alınarak sonucuna göre bir karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

D. Gerekçe

1. İlgili Hukuk

1. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (6098 sayılı Kanun) 179 ilâ 182 nci maddeleri

2. 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun (818 sayılı Kanun) 158 ilâ 161 inci maddeleri

2. Değerlendirme

A. Davacı şirket vekilinin temyiz itirazları bakımından yapılan incelemede:

1. Uyuşmazlığın çözümü için “cezai şart (ceza koşulu)” kavramı üzerinde durulmasında yarar vardır.

2. Kanun koyucu mülga 818 sayılı sayılı Kanun'un 158-161 inci maddelerinde “cezai şart” kavramını kullanmış, 6098 sayılı Kanun'un 179-182 nci maddelerinde ise bunun yerine “ceza koşulu” kavramını tercih etmiştir.

3. Cezai şart borçlunun, asıl borcunu ilerde, hiç veya gereği gibi ifa etmediği takdirde alacaklıya karşı ifa etmeyi önceden taahhüt ettiği edime denir. Bu nedenle cezai şart, asıl borca bağlı olarak ve ancak bu borcun ihlâli ile doğabilecek olan fer'î bir edimdir. Borçlu cezai şart ödemeyi taahhüt etmişse, artık alacaklı herhangi bir zarara uğradığını iddia etmek veya zararının şümulünü ispat etmek zorunda kalmadan, tazminat elde etme imkânını bulacaktır. Cezai şartın kararlaştırılabilmesi için asıl borcun mahiyeti önemli değildir; bir verme borcu kadar, yapma veya yapmama borçlarında da cezai şart kararlaştırılabilir (Sermet Akman, Halûk Burcuoğlu, Atillâ Altop, Selahâttin Sulhi Tekinay: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, ... 1993, s. 358-359).

4. Cezai şartın, Kanun’daki ifadesi ile ceza koşulunun istenebilmesi için sözleşmede buna ilişkin bir hüküm bulunması gerekir. Sözleşmede kararlaştırılmamış olsa dahi temerrüt hâlinde 6098 sayılı Kanun'un 125/1 inci maddesi hükmünce alacaklı gecikme tazminatı talep edebilir ise de, ceza koşulunun istenebilmesi için sözleşmede bununla ilgili açık hüküm bulunması şarttır.

5. Cezai şartın esas itibariyle iki temel amacı (işlevi) bulunmaktadır. Bunlardan biri, borçluyu ifaya zorlamak ve böylece asıl borcun ifasını teminat altına almak; diğeri ise, borcun ihlâli hâlinde borçlu tarafından ödenecek tazminatı önceden ve götürü olarak belirlemektir. Bu iki temel amacı dışında, cezai şartın (ceza koşulunun) diğer bir amacı da, ifayı engelleyen cezai şartta (dönme/fesih cezasında) borçlunun cezai şartı ödemek suretiyle sözleşmeden kolayca dönmesini sağlamaktır (Köksal Kocaağa, Ceza Koşulu (Sözleşme Cezası), Ankara 2018, s. 31-33).

6. Cezai şart, somut olayda uygulanması gereken ve uyuşmazlığın ortaya çıktığı tarihte yürürlükte bulunan 6098 sayılı Kanun'un 179–182 nci maddelerinde düzenlenmiştir.

7. Türk Borçlar Kanunu’nun 179 uncu maddesi:

“…Bir sözleşmenin hiç veya gereği gibi ifa edilmemesi durumu için bir ceza kararlaştırılmışsa, aksi sözleşmeden anlaşılmadıkça alacaklı, ya borcun ya da cezanın ifasını isteyebilir.

Ceza, borcun belirlenen zaman veya yerde ifa edilmemesi durumu için kararlaştırılmışsa alacaklı, hakkından açıkça feragat etmiş veya ifayı çekincesiz olarak kabul etmiş olmadıkça, asıl borçla birlikte cezanın ifasını da isteyebilir.

Borçlunun, kararlaştırılan cezayı ifa ederek sözleşmeyi, dönme veya fesih suretiyle sona erdirmeye yetkili olduğunu ispat etme hakkı saklıdır…” düzenlemesini içermektedir.

8. Maddenin birinci bendinde seçimlik cezai şart düzenlenmiştir. Buna göre sözleşmenin hiç veya gereği gibi ifa edilmemesi hâlinde ödenmek üzere cezai şart vaad edilmiş ve aksi de sözleşmede öngörülmemiş ise alacaklı ya sözleşmenin ifasını ya da cezai şartın ödenmesini isteyebilir. Seçimlik cezai şartta alacaklı seçimlik bir yetkiye sahiptir. Buna göre o şartın gerçekleşmesi yani borçlunun asıl edimi hiç veya gereği gibi ifa etmemesi durumunda ya asıl edimin ifasını ister ya da bundan vazgeçerek cezai şartın ödenmesini talep eder. Seçimlik cezai şartta alacaklı hem asıl edimin ifasını hem de cezai şartın ödenmesini isteyemeyecektir. Örneğin, satıcının sattığı malı teslim etmemesi hâlinde alıcının mal yerine 100.000,00 TL ceza koşulu isteyebileceği kararlaştırılmışsa, alıcı ister malın teslimini, isterse ceza koşulunu isteyebilir. Görüldüğü üzere burada seçimlik bir hak söz konusu olup, alacaklı ancak ya asıl borcun ifasını ya da ceza koşulunun ödenmesini isteyebilir; alacaklı aynı anda hem asıl borcun ifasını hem de ceza koşulunun ödenmesini kural olarak isteyemez. Ancak hemen belirtmek gerekir ki, asıl borcun sonraki imkânsızlık nedeniyle ifa imkânının ortadan kalkması hâlinde, alacaklıya tanınmış olan bu seçim hakkı bir anlam ifade etmez. Asıl borcun ifası imkânsız olduğunda, alacaklı koşulları varsa yalnızca tazminat isteme hakkına sahip olur. Buna göre alacaklı, ya zararının tazmin edilmesini ya da ceza koşulunun ödenmesini ister.

9. Buradaki “seçimlik” ifadesinden, ceza koşulu ile asıl borç arasındaki ilişkinin, seçimlik borçlarda yer alan birden çok edim arasındaki ilişkiye benzediği sanılmamalıdır. Asıl borç ile ceza koşulu arasında gerçek anlamda bir seçimlik borç (alacak) ilişkisi söz konusu olmayıp, yalnızca alacaklıya tanınmış bir seçim hakkı söz konusudur. Bunun önemi şu noktada ortaya çıkar: Borçlu asıl borcun ifasıyla yükümlü olmakla birlikte, alacaklı asıl borcun ifasından vazgeçerek ceza koşulunun ödenmesini istediğini borçluya bildirebilir. Borçlu ceza koşulu kendisinden istenmedikçe yalnız asıl borcu ifa edebilir. Bu seçim hakkı, teknik anlamdaki seçimlik borçtan (alacaktan) farklıdır (Kocaağa, s. 133-136).

10. İkinci bentte düzenlenen ifaya ekli cezai şartta ise alacaklı, açıkça feragat etmiş veya ifayı kayıtsız şartsız kabul etmiş olmadıkça, hem sözleşmenin ifasını hem de kararlaştırılan cezanın ödenmesini talep edebilir.

11. Dönme (fesih) cezası olarak da adlandırılan ifayı engelleyen cezai şart ise maddenin üçüncü bendinde hükme bağlanmıştır. Burada borçlunun cezai şartı ödemek suretiyle tek taraflı olarak sözleşmeden dönme hakkına sahip olduğunu ispat yetkisi saklı tutulmuştur. Böylece borçlu alacaklı ile yaptığı anlaşmada dilerse sözleşmeden dönmeyi ve alacaklıya sadece cezai şart ödemeyi kararlaştırabilir. Bu tür cezai şartta borçlu cezayı ödemek suretiyle sözleşmeden dönebileceği gibi, alacaklı da sadece cezai şartın ödenmesini talep edebilir. Bu durumda artık alacaklı borçludan asıl edimin ifasını isteyemeyecektir.

12. Seçimlik ve ifaya eklenen ceza koşulu, borçlunun borcunu ihlâl etmesine karşı alacaklıya bir talep hakkı sağlarken, dönme cezası borcun ihlâli koşulu aranmaksızın, belirli bir meblağı ödemek suretiyle borçluya sözleşmeyi sona erdirme imkânı verir. Borçlu, borca aykırı davranışı bulunmasa bile, ceza koşulunu ödeyerek sözleşmeyi ortadan kaldırabilir. Burada asıl borcun ifasının yerini dönme (fesih) cezası almaktadır. Bundan dolayı dönme cezasının, asıl borcun alacaklı lehine ifasını teminat altına almak gibi bir işlevinin bulunmadığı, aksine onu zayıflatıcı rol oynadığı söylenebilir. Gerçekten, “borcumu ifa etmekten vazgeçersem 1.000TL ödeyeceğim” ifadesinde yerini bulan dönme cezasında asıl borcun ifasının teminat altına alınması suretiyle alacaklının hukuki durumunun güçlendirilmesi değil, aksine dönme cezasını ödemek ve sözleşmeden dönmek (veya sözleşmeyi feshetmek) suretiyle borçlunun durumunun iyileştirilmesi söz konusudur (Kocaağa, s. 145-154).

13. Cezai şarta ilişkin hükümler emredici nitelikte değildir. Taraflar bunların aksini kararlaştırabilirler. Borcun belirlenen zaman veya yerde ifa edilmemesi dışında kalan diğer borca aykırılık hâlleri için ifaya eklenen ceza koşulu kararlaştırabilecekleri gibi; bu iki ihlâl durumu için seçimlik ceza koşulu da kararlaştırabilirler. Örneğin satıcının ayıplı mal teslim etmesi hâlinde, alacaklıya hem ayıpsız bir mal teslim edileceği hem de ceza koşulu ödeneceği kararlaştırılabilir. Ayrıca tarafların, ceza koşulu anlaşmasında, seçimlik ceza koşulu ile ifaya eklenen ceza koşuluna birlikte yer vermeleri de mümkündür (Kocaağa, s.138-139). İstisnası cezanın tenkisiyle (indirilmesiyle) ilgili 6098 sayılı Kanun'un 182 nci maddesinde düzenlenmiş olup, maddenin birinci bendinde ceza miktarını tarafların serbestçe belirleyebilecekleri belirtildikten sonra, üçüncü bendinde bu ceza miktarının hâkim kararı ile azaltılabileceği öngörülmüştür. Nitekim aynı hususlara Hukuk Genel Kurulunun 21.06.2022 2019/(19)11-775 Esas, 2022/962 Karar; 14.10.2021 tarihli ve 2017/(19)11-3083 Esas, 2021/1225 Karar; 29.06.2021 tarihli ve 2017/(13)3-2245 Esas ve 2021/880 Karar sayılı kararlarında da değinilmiştir.

14. Somut olayda; davaya konu sözleşmeye ekli 20.09.2010 tarihli satış taahhütnamesinde “…taşınmaz üzerinde kurulu bulunan akaryakıt satış ve servis istasyonunda, Egem Turizm ve Petrol Ürünleri Zeytincilik Pazarlama Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi olarak ve istasyonlu akaryakıt bayii sıfatıyla, akaryakıt bayilik sözleşmesi hükümleri gereğince ve akaryakıt bayilik sözleşmesi süresince beher yılda asgari 600(altıyüz) m3/yıl beyaz ürünü (benzin, motorin türleri ve biyodizel)----ton/yıl siyah ürünü (Kal-Yak, Fuel-Oil 6)-----... satın alarak Petrol Piyasası Mevzuatının belirlediği kişi/ kuruluşlara satışını taahhüt ettiğim satmayı, başka şahıs ve/veya kuruluşlardan petrol ürünleri alıp satmamayı, her bir ürün için ALPET'ten alımını ve Petrol Piyasası Mevzuatının belirlediği kişi/ kuruluşlarına satışını taahhüt ettiğim satış taahhüdü miktarları için takvim yılı kriterinin ya da ALPET tarafından uygun görülecek sair bir zaman kriterinin uygulanmasını, satış taahhüdümün ALPET'ten alacağım ilk petrol ürünü alım tarihinden itibaren başlayacağını,...... her ne sebeple olursa olsun bu satış taahhütlerimi ihlâl ettiğim takdirde, taahhüt ettiğim halde her bir takvim yılına /kıstelyevm kriterine veya ALPET tarafından uygun görülecek sair zaman kriterine göre ALPET’den satın alıp satmadığım beher m3 beyaz ürün için 60USD (altmış Amerikan Doları) beher ton siyah ürün için 40USD (kırk Amerikan Doları), beher ton madeni yağ için 250USD (iki yüz elli Amerikan Doları), beher ton Otagaz LPG için 80USD (seksen Amerikan Doları) tutarında cezai şartı ALPET'e nakten veya def'aten ödemeyi, cezai şart ödeme taahhüdüm kapsamında, cezai şart talebine ve cezai şartı ilgili olduğu takvim yılı sonu itibariyle veya ALPET'in talep zamanlarında, ALPET'in kayıtlarına göre tespit edilecek eksik satış miktarından hesap edilebileceğini ve hesap edilen cezai şart tutarını,......herhangi bir kanuni merasim yürütülmesine hacet kalmaksızın......nakten ve def'aten ALPET'e ödemeyi ,..….beyan kabul ve taahhüt ederim. 20.09.2010” hükmünü içermekte olup, bu maddeler gereğince eldeki davada cezai şartın ifaya eklenen cezai şart mahiyetinde olduğu her türlü duraksamadan uzaktır.

15. Cezayı isteme hakkının saklı tutulması (çekince, ihtirazi kayıt), yenilik doğuran bir irade beyanı olup, ifa anında açıkça yapılmalıdır. Saklı tutma, teslim-kabul tutanağına düşülecek bir kayıtla veya ifayı kabulden önce yapılacak yazılı bildirimle yahut iş bedelinin ceza alacağı kesilerek ödenmesi gibi buna delalet eden bir eylem veya işlem ile gerçekleştirilebilir.

16. Açık feragat ise, borçluya yöneltilen ve varması gereken bir irade beyanıyla veya sözleşmeye önceden ifanın çekincesiz kabul edileceğine ilişkin bir hükmün konulmasıyla olur. Bazen de, çekincenin varlığı bazı koşulların gerçekleşmesine bağlanabilir (Yaşar Engin Selimoğlu: Eser Sözleşmesi, Ankara 2017, s. 350-353).

17. Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; taraflar arasında düzenlenen 20.09.2010 tarihli sözleşme, eki niteliğinde protokol ve taahhütnamelerde davalı şirketin davacıdan her yıl belli miktarda akaryakıt almayı taahhüt ettiği, taahhüt ettiği kadar ürünü almaması hâlinde ise yıllık cezai şartın kararlaştırıldığı, bayilik sözleşmesinin sözleşmeye aykırılık hâlinde davacının haklarını düzenleyen 44 üncü maddesi ile yine feshin sonuçlarına ilişkin 47 inci maddeleri kapsamında cezai şartın talep edilebileceği ve borçların da muaccel olacağının taraflarca kabul edildiği anlaşılmaktadır.

18. Kural olarak, davacının yıllık ürün alım taahhüdüne uymaması nedeniyle davalılardan bu cezai şartın talep edebilmesi için cezai şartın oluştuğu yıldan sonraki yıllarda ürün verirken ihtirazi kayıt koyarak bu hakkını saklı tutması gerekir (6098 sayılı Kanun md. 179/2; 818 sayılı Kanun ms. 158/2).

19. Ancak taraflar arasında imzalanan 20.09.2010 tarihli bayilik sözleşmesi ile yine bu sözleşmenin ayrılmaz bir parçası olduğu kabul edilen aynı tarihli Protokolün "Diğer Yükümlülükler" başlıklı 5 ve "Hakların Geç Kullanılması" başlıklı 5.2 nci maddesi; “Bayi’nin ALPET’e karşı her ne suretle olursa olsun üstlenmiş olduğu yükümlülük ve taahhütlerden herhangi birinin ihlali halinde; ALPET lehine doğacak hakların bir ya da birkaçının ALPET tarafından Bayi’ye karşı zamanında kullanılmaması, ALPET tarafından bu haklardan feragat edildiği anlamına gelmez. ALPET bu haklarını mevzuat ve yasalarda belirlenen sürelerde her zaman için kullanabilir” hükmünü içermekte olup, yeni mal tesliminin sözleşmenin eylemli olarak tadil edildiği anlamına gelmeyeceğinden bölge adliye mahkemesince tartışılan ihtirazi kayıt ihtarının davalıya tebliğ edilip edilmemesinin de sonuca bir etkisi bulunmayacaktır.

20. Önemle vurgulamak gerekir ki; her ne sebepten doğarsa doğsun davacı taraf davalılardan talep hakkı olan tüm haklarını Protokolün yukarıda bahsi geçen maddesine göre saklı tuttuğundan bir yıllık dönemler sonunda, davalılardan cezai şart alacağının yazılı olarak talep edilmemesi zımnen feragat olarak kabul edilemez. Aksinin kabulü bayilik protokolün diğer maddelerinin de uygulanma olanağı olmadığı ve geçersizliği sonucunu doğurur. Ayrıca sözleşme serbestisi ilkesi gereğince tacir olan tarafların bilerek ve isteyerek imzaladığı sözleşmeyi geçersiz kılmak anlamını taşır.

21. O hâlde; davacı şirket davalı şirketten asgari alım taahhüdüne uyulmamasından dolayı cezai şart talep edebileceğinden, bölge adliye mahkemesince bu hususlar dikkate alınarak varılacak uygun sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekir.

22. Hâl böyle olunca ... Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesince önceki kararda direnilmesi doğru olmadığından, hükmün Özel Daire bozma kararında belirtilen nedenlerle bozulması gerekmiştir.

B. Davalılar ... ile ... vekilinin temyiz itirazları bakımından yapılan incelemede:

1. Hukuki yarar dava şartı olduğu kadar, temyiz istemi için de aranan bir şarttır.

2. Davalılar ... ile ... vekili tarafından müvekkilleri aleyhine ilk derece mahkemesince verilen kabul kararına karşı bölge adliye mahkemesi nezdinde istinaf talebinde bulunulmamış olmakla, bu karar adı geçen davalılar hakkında istinaf kanun yoluna başvurulmaması nedeniyle kesinleşmiş olmakla, direnme kararı bakımından davalılar ... ile ... vekilinin temyiz talebinde bulunmasında hukuki yarar bulunmamaktadır.

3. O hâlde davalılar ... ile ... vekilinin direnme kararı hakkındaki temyiz isteminin hukuki yarar yokluğundan reddine karar verilmelidir.

VII. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

1.Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Kanun’un 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA, (Değerlendirme bölümünde "A" bendinde belirtilen nedenlerle)

2.Davalılar ... ile ... vekilinin temyiz itirazlarının hukuki yarar yokluğundan REDDİNE, (Değerlendirme bölümünde "B" bendinde belirtilen nedenlerle)

İstek hâlinde temyiz peşin harçlarının yatıranlara geri verilmesine,

Dosyanın 6100 sayılı Kanun’un 373 üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca ... Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesine gönderilmesine, 31.05.2023 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.

Kaynak:https://www.hukukihaber.net/hukuk-genel-kurulunun-2022414-e-2023536-k-sayili-karari