ADALET HABERLERİ

ADALET HABERLERİ

Hukuk Genel Kurulu'nun 2022/400 E., 2023/514 K. sayılı kararı

Hukuk Genel Kurulu'nun 2022/400 E., 2023/514 K. sayılı kararı
1 Okunma

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 24.05.2023 tarihli, 2022/400 E., 2023/514 K. sayılı kararı

T.C.

Yargıtay

Hukuk Genel Kurulu

2022/400 E., 2023/514 K.

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesi

SAYISI : 2021/1098 E., 2021/1586 K.

KARAR : Davanın kısmen kabulüne

Taraflar arasındaki birleştirilerek görülen boşanma davalarından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince asıl davanın reddine birleşen davanın kabulüne karar verilmiştir.

Kararın davacı-birleşen davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile kabul edilen manevi tazminata ilişkin İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılıp yeniden esas hakkında hüküm kurulmuştur.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı-birleşen davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

Direnme kararı davacı-birleşen davalı vekili temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan inceleme sonucunda, temyiz dilekçenin kabulüne verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

1.Davacı kadın eş vekili 26.02.2017 tarihli dava dilekçesinde; tarafların 18.06.2014 tarihinde evlendiklerini, ortak çocuklarının bulunmadığını, davalının eşine cinsel ve ekonomik şiddet uyguladığını, girdiği işlerde sebat etmediğini, birlik görevlerini yerine getirmediğini, sorumluluk sahibi olmadığını, müvekkilinin çalışmasından elde ettiği geliri elinden almaya çalıştığını, ortak evin babasına ait olması nedeniyle eşinden kira talep ettiğini, müvekkiline ailesinden para istemesi için baskı yaptığını, davacının bu isteklerini yerine getirmemesi karşısında “şart ettim benden boşsun, defol s...tir git” diyerek evden kovduğunu, üç buçuk ay sonrasında da eşine noterden eve dön ihtarı çektiğini ileri sürerek tarafların boşanmalarına, müvekkili yararına 1.000,00 TL tedbir-yoksulluk nafakası ile 20.000,00 TL maddi, 50.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.

2. Davalı erkek eş vekili 15.03.2017 tarihli asıl davaya cevap dilekçesinde; dava dilekçesinde ileri sürülen tüm iddiaların iftira niteliğinde olduğunu, kadının aşırı kıskanç tavırlar sergilediğini, davacının evlilik öncesi var olan rahatsızlığını eşinden gizlediğini, müvekkilinin ailesine kötü davrandığını, gezme amacı ile Konya’ya ailesinin yanına gittiğini ve geri dönmediğini ileri sürerek asıl davanın reddini savunmuştur.

II. BİRLEŞEN DAVA

1. Davalı-birleşen davacı erkek vekili 07.03.2017 tarihli birleşen dava dilekçesinde; davalı kadının kronik tonsillit adı verilen ve vücudun sürekli iltihap üretmesine yol açan bir hastalığının olduğunu, müvekkilinin bu rahatsızlığı evlendikten sonra öğrendiğini, hastalık nedeniyle kadının hamile kalamadığını, ruhsal yapısına da etki eden hastalığın davacıda asabi ve geçimsiz bir kişilik oluşturduğunu, fetullah cemaati olarak bilinen cemaatle yakın ilişki içerisinde bulunduğunu, çıkan bir tartışmada alyansını çıkartarak eşine fırlattığını, müvekkilini sürekli boşamakla tehdit ettiğini, eşinin ailesinin eve gelmesini istemediğini, kadın eşin ve babasının müvekkilinin annesine ve kız kardeşine küfür ettiğini, birlik görevlerini yerine getirmediğini, 29.02.2016 tarihinde ortak konutu terk ettiğini, döneceğine dair yemin etmesine rağmen dönmediğini, eşlerin bu nedenle yaklaşık bir yıldır ayrı yaşadıklarını, kadına eve dönmesi hususunda Beyşehir Noterliğinin 21.12.2016 tarih ve 20471 yevmiye numarası ile ihtar çektiğini, ihtarın 23.12.2016 tarihinde karşı tarafa tebliğ edilmesine rağmen eve dönmediğini ileri sürerek tarafların terk hukuksal nedeniyle boşanmalarına, müvekkili yararına 20.000,00 TL maddi, 50.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.

2. Davacı-birleşen davalı kadın vekili 31.03.2017 tarihli birleşen davaya cevap dilekçesinde; gönderilen ihtarın usule uygun olmadığını, taraflar arasındaki evliliğin erkeğin eşine uygulamış olduğu ekonomik, psikolojik ve cinsel şiddet nedeniyle sona erdiğini, eşini evden kovan davalının terk ihtarı göndermesinde samimi olmadığını belirterek birleşen davanın reddini savunmuş, asıl dava dilekçesinde ileri sürmüş olduğu taleplerini tekrar etmiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin 19.07.2018 tarihli ve 2017/266 Esas, 2018/1397

Karar sayılı kararı ile tarafların 18.06.2014 tarihinde evlendikleri, ortak çocuklarının bulunmadığı, eşlerin evlendikten sonra bir yıl Konya’da, bir yıl Beyşehir’de yaşadıkları, asıl dava yönünden yapılan yargılamada erkeğin evine bakmadığı, masraflarını karşılamadığı, eşinin boğazını sıktığı, tartışma sonucunda kadının dayısına telefonda “şart ettim, kızınızı boşadım, gelin kızınızı götürün” dediği, bu olaylardan sonra evlilik birliğinin devam ettiği, dolayısıyla kadın eş tarafından erkeğin bu kusurlu davranışlarının affedilmiş sayılacağı, bu olaylardan sonra erkeğin eşinden 50.000,00 TL kredi çekmesini istemesi üzerine taraflar arasında sıkıntı çıktığı yönündeki iddianın ispatına ilişkin dinlenen tanık beyanlarının duyuma dayalı ve yanlı beyanlar olduğu, dolayısıyla ayrılıp birleşme aşamasından sonra erkeğe atfı mümkün hiçbir kusurlu davranışın ispatlanamadığı gerekçesiyle asıl davanın reddine, erkek eşin açmış olduğu terke dayalı karşı boşanma davası yönünden ise kadının kendi isteği ile Beyşehir'e taşınmayı kabul ettiği, iddia ettiği gibi kayınpederi veya eşi tarafından kendisinden kira bedeli talep edilmediği, kadının Beyşehir'de kalmak istemeyip sürekli Konya'ya geri dönmek için evde huzursuzluk çıkardığı, eşinin ailesinin eve gelmesini istemediği, erkeğin Beyşehir’de düzenli bir işinin bulunduğu, kadının da kısa süreli çalıştığı, taraflar arasında yaşanan tartışma sonrası eşlerin ayrıldığı ancak daha sonra nikâh tazeleyerek yeniden bir araya geldikleri, kadının gezme amacıyla üç günlüğüne Konya'ya ailesinin yanına gittiği, sonrasında ortak konuta dönmediği, erkek eş ve ailesinin tarafları bir araya getirmek için kadının ailesine gittiklerinde hakarete maruz kaldıkları, kadının birleşmeyi kabul etmediği, erkek eş tarafından usulüne uygun şekilde gönderilen terk ihtarına karşı davalının konuta dönmediği gerekçesiyle terke dayalı birleşen davanın kabulüne, tarafların TMK’nın 164 üncü maddesi uyarınca boşanmalarına, erkek eş yararına 8.000,00 TL maddi, 8.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı-birleşen davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin 03.03.2021 tarihli ve 2018/3544 Esas, 2021/415 Karar sayılı kararı ile eşlerin evlilik birliğinin devamı yönünde barışıp bir araya gelmelerinden sonraki dönemde erkek eşe yüklenebilecek kusurlu bir davranışın ispatlanamadığı, dolayısıyla kadının barışmakla önceki olayları affettiği ya da en azından hoşgörü ile karşıladığı, tarafların barışmalarından sonraki dönemde kadının müşterek konutu haklı sebep olmaksızın terk ettiği gibi geri dönmemekte haklılığını ispatlayamadığı, erkek tarafından kadına gönderilen terk ihtarının yasal koşullara uygun olduğu, toplanan deliller uyarınca gerekçede ve kusur belirlemesinde hata yapılmadığı, erkek eş yararına hükmedilen maddi tazminat miktarının uygun olduğu, ne var ki “terk” olgusunun kişilik haklarına saldırı teşkil eder niteliğinde bir kusur sayılamayacağından erkek yararına manevi tazminat ödenmesine karar verilmesinin hatalı olduğu gerekçesi ile erkeğin manevi tazminat talebinin reddine karar verilmiştir.

V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

A. Bozma Kararı

1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı-birleşen davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile "...Davacı-davalı kadın evlilik birliğinin sarsılması sebebine (TMK m. 166/1) dayanarak boşanma davası açmış, davalı-davacı erkek ise terk sebebine (TMK m. 164) dayanarak birleşen boşanma davası açmıştır.

Mahkemece davacı-davalı kadının tam kusurlu olduğu belirtilerek, davalı-davacı erkeğin birleşen boşanma davasının kabulüne, erkek lehine maddi ve manevi tazminata hükmedilmiş, davacı-davalı kadının boşanma davasının ise reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı davacı-davalı kadın tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuş, bölge adliye mahkemesince davacı-davalı kadının istinaf talebi manevi tazminat yönünden kabul edilmiş, diğer yönlerden ise esastan reddedilmiş, bu karar davacı-davalı kadın tarafından temyiz edilmiştir.

Yapılan yargılama ve toplanan delillerden davalı-davacı erkeğin, birlik görevlerini (TMK md. 186/3) yerine getirmediği, kadına ekonomik şiddet uyguladığı anlaşılmaktadır.

"Diğerini ortak konutu terk etmeye zorlayan veya haklı bir sebep olmaksızın ortak konuta dönmesini engelleyen eş de terk etmiş sayılır” (TMK m. 164/1).

Somut olayda da terk edilen, davalı- davacı erkek değil davacı-davalı kadındır. Çünkü davacı-davalı kadın ortak konutu terk etmeye zorlanmıştır. Davalı-davacı erkeğin terk nedeniyle boşanma davası açma hakkı bulunmamaktadır. (Hukuk Genel Kurulunun 13.03.2015 gün ve 2013/2-1688 E, 2015/1032 K. sayılı ilamı)

Mevcut duruma göre, davalı-davacı erkek tam kusurlu, davacı-davalı kadın ise kusursuzdur. Davalı-davacı erkeğin birleşen boşanma davasının reddine, davacı-davalı kadının boşanma davasının kabulüne karar verilmesi gerekirken, deliller yanlış değerlendirilerek, davalı-davacı erkeğin birleşen boşanma davasının kabulü, davacı-davalı kadının boşanma davasının reddi doğru olmamış ve bozmayı gerektirmiştir,..."

gerekçesiyle karar bozulmuştur.

B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile önceki kararda yer alan gerekçenin yanında; somut olayda uyuşmazlığın erkeğe “birlik görevlerini yerine getirmemek ve ekonomik şiddet uygulamak” kusurlarının yüklenmesinin mümkün olup olmadığı ve bu kusurlu davranışlarla erkeğin kadını terke zorlayıp zorlamadığı noktasında toplandığı, yaşanan olaylardan sonra tarafların barışarak bir araya geldikleri ve yaklaşık 5-6 ay süre ile Beyşehir'de ortak yaşama devam ettikleri, sonrasında yeniden bir araya gelmemek üzere ayrıldıkları, tarafların son barışmalarından sonraki döneme ilişkin olarak kadın tanık beyanlarının duyuma dayalı olduğu, somut görgü ve bilgi içermediği, buna karşılık erkek eşin görgüye dayalı ve somut veriler içeren tanık beyanlarına göre İlk Derece Mahkemesinin kabulünün isabetli olduğu, eşlerin barışmalarından sonra erkeğin birlik görevlerini yerine getirmediği veya kadına ekonomik şiddet uyguladığına dair herhangi bir delilin bulunmadığı, diğer yandan bozma ilâmında ekonomik şiddete yönelik kusurlu davranışın ne şekilde gerçekleştiği veya niteliğinin de belirtilmediği, dosya kapsamı bir bütün olarak değerlendirildiğinde 2016 yılının Şubat ayı sonunda haklı bir sebep olmaksızın ailesinin evine giden kadına, terk ihtarının 23.12.2016 tarihinde tebliğ edildiği, bu tarihten sonra kadın tarafından 24.02.2017 tarihinde evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına dayalı eldeki asıl davanın açıldığı, buna karşılık erkeğin de 07.03.2017 tarihinde terke dayalı karşı boşanma davasını açtığı, fiili ayrılığa neden olan olayların niteliği ve ayrılığın süresi göz önüne alındığında erkeğin terk ihtarı çekmesinde iyiniyet kurallarına aykırı hareket ettiğinden söz edilemeyeceği, kadının ise terk ihtarını aldıktan sonra kendisine tanınan iki aylık sürenin bitimini takip eden gün boşanma davası açmasının ihtarı etkisiz bırakmaya yönelik bir davranış olduğu ve iyiniyet kuralları ile bağdaşmayacağı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

VI. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Direnme kararına karşı süresi içinde davacı-birleşen davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davacı-birleşen davalı vekili her iki dava ve fer'îleri yönünden hükmün hatalı olduğunu ileri sürerek kararın bozulmasını talep etmiştir.

C. Uyuşmazlık

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda, kadın eşin ortak konutu terk etmeye zorlanıp zorlanmadığı buradan varılacak sonuca göre kadın eş tarafından açılan 4721 sayılı Kanun’un 166/1 inci maddesi uyarınca evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedenine dayalı asıl davanın mı yoksa erkek eş tarafından açılan aynı Kanun’un 164 üncü maddesi uyarınca terk hukuksal sebebine dayalı karşı boşanma davasının mı kabulü gerektiği noktasında toplanmaktadır.

D. Gerekçe

1. İlgili Hukuk

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 164 ve 166 ncı maddeleri.

2. Değerlendirme

1. Uyuşmazlığın çözümü bakımından ilgili kanun maddeleri ve kavramların incelenmesinde yarar görülmektedir.

2. Boşanma sebepleri 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (4721 sayılı Kanun) 161 ve 166 ncı maddeleri arasında özel ve genel boşanma sebepleri olarak düzenlenmiştir. Genel boşanma sebebi 4721 sayılı Kanun'un 166 ncı maddesi ile düzenleme altına alınan evlilik birliğinin temelinden sarsılması durumudur. Özel boşanma sebepleri ise kendi içinde mutlak özel boşanma sebepleri (zina-TMK md. 161, hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış-TMK md.162, suç işleme-TMK md.163 ve son olarak terk-TMK md.164) ve nispi özel boşanma sebepleri (haysiyetsiz hayat sürme-TMK md.163 ve akıl hastalığı TMK md.163) şeklinde ayrıma tabidir. Bu ayrımların asıl önemi; hâkimin, somut olayda evliliğin çekilmez hâle gelip gelmediğini incelemesinin gerekip gerekmediği noktasında kendini gösterir. Kanun koyucu özel mutlak boşanma sebepleri konusunda belirli bir olayın gerçekleşmesi şartını aramıştır. Özel mutlak boşanma sebebine dayalı bir davada “kanunun aradığı belli şart” gerçekleştiği takdirde artık hâkim, genel boşanma ve özel nispi boşanma sebebine dayalı davaların aksine “evliliğin çekilmez hâle gelip gelmediğini” incelemeksizin boşanma kararı vermek zorundadır. Zira kanun koyucu; özel mutlak boşanma sebeplerinden birinin varlığı hâlinde, ortak hayatın çekilmez hâle geldiğini kabul etmiştir. Burada iddia edilen özel boşanma sebebinin varlığının ispatlanmış olması, boşanmaya karar verme hususunda yeterli olup, hâkim; tarafların bunun dışında ileri sürdükleri bir iddia ve savunmaya değer vererek hükme esas alamayacağı gibi boşanmaya sebep olan olaylarda tarafların diğer kusurlu davranışlarını da dikkate alamayacaktır. Bunun doğal sonucu olarak; özel boşanma sebebiyle aleyhinde yürütülmekte olan bir davada ayrıca bağımsız bir boşanma davası bulunmayan davalının, kusur esasına dayalı boşanmanın mali sonuçlarına ilişkin tazminat ve yoksulluk nafakası taleplerini (TMK md. 174/1-2 ve 175) ileri süremeyeceği tartışmasızdır.

3. Evlilik “birlik ilkesi” üzerine kurulmuştur. Evlenme ile eşler arasında “evlilik birliği” kurulmuş olur ve tarafların evlilik birliğinden kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getirme görevleri başlar. Bu görevlerin en önemlisi ise evliliğin amacıyla uyumlu şekilde eşlerin birlikte yaşamalarıdır. Bu bağlamda birlik süresince kural olan; zorunlu nedenler dışında eşlerin birlikte yaşamasıdır. Asıl kuralın aksine eşlerden birinin bu birliktelikten haklı bir sebep olmaksızın özgür iradesi ile ortak yaşamdan ayrılması ise “terk” olarak kabul edilir.

4. Terk mutlak ve özel bir boşanma sebebi olarak 4721 sayılı Kanunu’nun 164 üncü maddesinde; “(1) Eşlerden biri, evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerini yerine getirmemek maksadıyla diğerini terk ettiği veya haklı bir sebep olmadan ortak konuta dönmediği takdirde ayrılık, en az altı ay sürmüş ve bu durum devam etmekte ve istem üzerine hâkim tarafından yapılan ihtar sonuçsuz kalmış ise; terk edilen eş, boşanma davası açabilir. Diğerini ortak konutu terk etmeye zorlayan veya haklı bir sebep olmaksızın ortak konuta dönmesini engelleyen eş de terk etmiş sayılır. (2) Davaya hakkı olan eşin istemi üzerine hâkim, esası incelemeden yapacağı ihtarda terk eden eşe iki ay içinde ortak konuta dönmesi gerektiği ve dönmemesi hâlinde doğacak sonuçlar hakkında uyarıda bulunur. Bu ihtar gerektiğinde ilân yoluyla yapılır. Ancak, boşanma davası açmak için belirli sürenin dördüncü ayı bitmedikçe ihtar isteminde bulunulamaz ve ihtardan sonra iki ay geçmedikçe dava açılamaz” şeklinde düzenleme altına alınmıştır.

5. Terk sebebiyle açılan boşanma davaları kendine has özellikleri nedeniyle bu davalarda “dava koşulları ile yargılama usulü” iç içe geçmiş hâldedir. Dava çok sıkı maddi ve şekli şartlara bağlanmış olup titizlikle incelenme gerektirmektedir. Buradan hareketle söylenmelidir ki; hâkim, terk sebebine dayalı boşanma dava şartlarının oluşup oluşmadığını maddi hukuk ve usul hukuku açısından olmak üzere iki ayrımda inceleyerek karar vermelidir. Maddi hukuk açısından “terk eylemi” evlilik birliğinin yüklediği yükümlülükleri yerine getirmeme maksadı ve ortak hayata son verme kastı taşımalı, haklı ve hukuka uygun bir nedene dayanmamalı ve son olarak altı ay süreyle devam ediyor olmalıdır. Maddenin ikinci fıkrasında ise usul hukuku açısından üzerinde dikkatle inceleme yapılması gereken “ihtar müessesesi” açıklanmıştır.

6. Nitekim öğretide de terk; “…ortak hayatın kesilmesidir. Bunun için eşlerden birinin ortak konuttan ayrılması ve konuta geri dönmemesi gerekir. Eşlerin aynı evde yaşamakla birlikte, oturma ve yatak odalarını ayırmaları, birbirleriyle hiç konuşmamaları terk sayılmaz; çünkü burada durumun daima normale dönmesi ihtimali ve imkânı vardır. Ortak konuttan ayrılma, isteyerek olabileceği gibi, eşlerden birinin diğerini evden atması sonucunda, yani zorla da olabilir. Bu durumdu eşin evden ayrılmasında hukuka aykırılık unsuru yoktur. Bu takdirde terk eden eş, ötekini kovan eştir. Eşlerden biri nikâhtan sonra birlikte seçtikleri ortak konuta hiç gelmezse, yine terk vardır. Buna karşılık eşlerden birinin diğerinin yakınlarıyla oturmayı reddetmesi terk değildir” (Bilge Öztan, Aile Hukuku, 6. Bası, Ankara 2015, s. 667) şeklinde açıklanmaktadır.

7. O hâlde, ortak konutu terke zorlayan veya eve dönmeyi engelleyen eşin, gerçekte terk eden eş olması nedeniyle, terke dayalı boşanma davası açma hakkı bulunmadığı sonucu ortaya çıkmaktadır. Ortaya çıkan bu sonucun, yasanın konuluş amacına da uygun olduğu anlaşılmaktadır. Aksine görüşün kabul edilmesi hâlinde; ortak konuttan kovulan, fiilen ayrılmaya zorlanan veya haklı bir sebep olmaksızın ortak konuta dönmesi engellenen eşe karşı, haksız konumda bulunan eşin boşanma davası açma hakkı olduğunun kabulü ile boşanma kararı elde edebileceğinin düşünülmesi, hukuk devleti ilkesine aykırı olacağı her türlü duraksamadan uzaktır.

8. Diğer yandan 4721 sayılı Kanun’un “Evlilik birliğinin sarsılması” başlıklı 166 ncı maddesinin birinci ve ikinci fıkraları; "Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir.

Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir” hükmünü taşımaktadır.

9. Genel boşanma sebeplerini düzenleyen ve yukarıya alınan madde hükmü, somutlaştırılmamış veya ayrıntıları ile belirtilmemiş olması nedeniyle evlilik birliğinin sarsılıp sarsılmadığı noktasında hâkime çok geniş takdir hakkı tanımıştır.

10. Tüm bu genel açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; tarafların 18.06.2014 tarihinde evlendikleri, ortak çocuklarının bulunmadığı, eşlerin evlendikten sonra bir yıl Konya'da yaşadıkları, bu süreçle ilgili görgü ve bilgi sahibi oldukları anlaşılan kadın eşin ..., ..., ..., ..., ... ve ... isimli tanıkları dinlettiği, bu tanıkların bizzat görgüye dayalı beyanlarına göre erkeğin çalıştığı işlerde sebat etmeyerek çok sık iş değiştirdiği, evine bakmadığı, masrafları karşılamadığı, evdeki buzdolabının boş olduğu, ev alışverişinin kadının annesi tarafından yapıldığı, ev kirası ve faturaların kadın ve babası tarafından ödendiği, erkeğin Beyşehir'de babasına ait mülk ev olması nedeni ile eşlerin bu evde oturmak üzere Beyşehir'e taşındıkları, burada da erkek eşten kaynaklanan benzer kusurlu davranışların gerçekleştirilmeye devam edildiği, yaşanan bir tartışmada eşinin boğazını sıktığı, kadının dayısını arayarak "şart ettim, kızınızı boşadım, gelin kızınızı götürün" dediği, bu olay nedeniyle kadının ailesinin Beyşehir'e gelerek kızlarını aldıkları ve Konya'ya götürdükleri, kadının ailesinin yanında bir ay süreyle yaşadığı, ayrılık aşamasında erkeğin eşi ile barışmak istediği, ne var ki aileler tarafından erkeğin "dinen eşini boşadığı, yeniden nikah kıyılmasının mümkün olup olmadığı yönünde" araştırma yapılmak zorunda kalındığı, diyanet işlerinden bu konuda alınan görüş sonucunda yeniden dini nikahlarının kıyıldığı ve eşlerin Beyşehir'de bulunan evlerinde bir arada yaşamaya başladıkları, ancak beraberliğin kısa sürdüğü, kadının dört ay sonra Konya'ya ailesinin yanına döndüğü ve fiili ayrılığın bu şekilde başladığı anlaşılmıştır.

11. Dosya kapsamı bir bütün olarak değerlendirildiğinde; kadın eşin tanıklarının duyuma dayalı bilgisinin yanında erkek eş tanığı olarak dinlenen ve kayın baba olduğu anlaşılan ...'ın beyanına göre erkeğin Beyşehir'e taşındıktan sonra burada da bulduğu işten ayrıldığının ifade edildiği, dolayısıyla Özel Daire bozma kararında da belirtildiği üzere erkeğin birlik görevlerini yerine getirmemesi ve eşine karşı ekonomik şiddet uygulamasına yönelik kusurlu davranışlarının süregelen şekilde devam ettiğinin kabulü gerektiği, hâl böyle olunca süregelen kusurlu davranışlar yönünden af olgusunun gerçekleştiğinden bahisle kadının davasının reddine karar verilmesinin doğru olmadığı, erkeğin bu kusurlu davranışları nedeni ile kadının terke zorlandığı ortadadır.

12. Nitekim YHGK'nın 25.11.2020 tarihli ve 2017/2-2289 Esas, 2020/939 Karar ile 15.06.2021 tarihli ve 2017/2-2717 Esas, 2021/761 Karar sayılı kararları da aynı yöndedir.

13. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki hükümde direnilmesi doğru olmamıştır.

14. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

VII. KARAR

Açıklanan sebeple;

Davacı-birleşen davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Kanun'un 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Dosyanın 6100 sayılı Kanun'un 373 maddesinin ikinci fıkrası uyarınca Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesine gönderilmesine,24.05.2023 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.

Kaynak:https://www.hukukihaber.net/hukuk-genel-kurulunun-2022400-e-2023514-k-sayili-karari