Hukuk Genel Kurulu'nun 2022/1283 E., 2023/1155 K. sayılı kararı
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 29.11.2023 tarihli, 2022/1283 E., 2023/1155 K. sayılı kararı
T.C.
Yargıtay
Hukuk Genel Kurulu
2022/1283 E., 2023/1155 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Diyarbakır Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2022/1441 E., 2022/1188 K.
KARAR : Davanın kısmen kabulüne
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 25.04.2022 tarihli ve
2022/4582 Esas, 2022/5176 Karar sayılı BOZMA kararı
Taraflar arasındaki ilave tediye alacağı davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir.
Kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılıp düzeltilerek yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 9. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı davalı vekilince temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin 26.01.2010 tarihinden itibaren davalıya ait işyerinde çalışmaya başladığını, davalının kamu hukuku tüzel kişisi, müvekkilinin de kamu işçisi olması nedeniyle müvekkiline 6772 sayılı Kanun gereği ilave tediye ödenmesi gerektiği hâlde ödemediğini, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının kamu işyerleri olduğunun 3294 sayılı Kanun’un 7 nci maddesine eklenen fıkra ile açıklığa kavuşturulduğunu ileri sürerek ilave tediye alacağının davalıdan tahsilini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı Artuklu Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı (Vakıf) usulüne uygun tebligata rağmen davaya cevap vermemiş, ilerleyen aşamalarda kendisini bir vekille temsil ettirmiş ve davalı vekili davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 26.11.2020 tarihli ve 2018/804 Esas, 2020/842 Karar sayılı kararı ile; Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının 6772 sayılı Kanun kapsamında sayılan işyerlerinden olduğu, davalı Vakfın niteliği itibarıyla kamu kurumu vasfı taşıdığından davacıya ilave tediye ödemesi yapılması gerektiği, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları Personelinin Norm Kadro Standartları, İş Tanımları, Nitelikleri, Özlük Hakları Ve Çalışma Şartlarına İlişkin Esaslar'ın 11 inci maddesinde personele her yılın Ocak ve Temmuz aylarında birer sözleşme ücreti tutarında ikramiye ödeneceği, bu ikramiyelerin ilave tediye olduğu ve personele ayrıca ilave tediye ödenmeyeceğinin belirtildiği, düzenlemenin 01.01.2015 tarihinden itibaren geçerli olduğu, davacının davalı işyerinde çalışmaya başladığı 26.01.2010 tarihinden dava tarihi olan 17.12.2018 tarihine kadar olan döneme ilişkin bilirkişi raporunda hesaplama yapıldığı, ancak ıslah tarihi olan 16.11.2020 tarihi itibari ile davalı tarafın ileri sürdüğü zamanaşımı defi dikkate alındığında 16.11.2015 tarihinden önceki alacakların zamanaşımına uğradığı, 01.01.2015 tarihi ve sonrası dönem yönünden davacının ilave tediye alacağı bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 27.01.2022 tarihli ve 2021/478 Esas, 2022/151 Karar sayılı kararı ile; Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının hukuki dayanağı ile Vakıfların ve Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonunun yapısı açıklandıktan, 7144 sayılı Kanun’un 7 nci maddesi ile 09.06.2017 tarihli ve 2016/3 Esas, 2017/4 Karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı kapsamında değerlendirme yapıldıktan sonra davacının 26.01.2010 tarihinde davalıya ait işyerinde işçi olarak çalışmaya başladığı ve çalışmasının hâlen devam ettiği, kamu kurumu niteliği 3294 sayılı Kanun’un 7 nci maddesine eklenen fıkra ile de açıklığa kavuşturulan davalı Vakfın 6772 sayılı Kanun kapsamında ilave tediye ödemekle yükümlü olduğu, Fon Kurulunun 16.02.2012 tarihli ve 2012/l sayılı kararı uyarınca ikramiye adı altında yapılan ödemelerin Fon Kurulunun 11.12.2014 tarihli ve 2014/7 sayılı kararı çerçevesinde ilave tediye niteliğinde olduğu, bu nedenle davacıya 01.01.2015 tarihinden itibaren yapılan ikramiye ödemelerinin dışlanması gerektiğine dair Mahkeme kararının yerinde olduğu, dava dilekçesinin tebliği üzerine süresinde zamanaşımı defi ileri sürülmediği fakat ıslah sonrasında davalı tarafından süresinde zamanaşımı savunmasında bulunulduğu, zamanaşımını kesen bir sebebin de mevcut olmadığı, bu itibarla İlk Derece Mahkemesince ıslah tarihi olan 16.11.2020 tarihi itibariyle beş yıllık zamanaşımı süresinin uygulanması gerektiğine ilişkin tespit yerinde olmakla birlikte dava dilekçesinde talep edilen 1.000,00 TL'lik alacağın zamanaşımına uğramadığının dikkate alınmamasının ve ayrıca kamu düzeni yönünden yapılan incelemede Adalet Bakanlığı bütçesinden karşılanan ve yargılama giderlerinden sayılan arabuluculuk ücretine ilişkin hüküm kurulmamasının isabetsiz olduğu gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılıp düzeltilerek yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile "...Yukarıda açıklanan ilke ve esaslar doğrultusunda somut olay değerlendirildiğinde, öncelikle mahkemece sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarının temelde “vakıf” olduklarının gözden kaçırıldığı anlaşılmaktadır. Vakıflar, kural olarak özel hukuk tüzel kişisidir. Bu kuralın istisnası ise, ancak o kuralı koyan makam tarafından konulabilir. Çünkü, istisna, genel kuralın alanını uygulama alanını daraltır. Bu sebeple yargı organının, bir kurala istisna getirmesi mümkün değildir(Gözler, 45). Bir kuralın istisnasının ancak o kuralı koyan makam tarafından oluşturulabilmesinin sonucu ise, yargı organı tarafından varsayımlardan ya da genel kabuller üzerinden istisna oluşturulamamasıdır. Diğer taraftan 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunda “Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları”(m.7) ile “Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu” (m.3) ayrı ayrı hükümlerde düzenlenmiş olup, mahkemece bu ikisinin birbiri ile karşılaştırılması yahut birbiri ile aynı kabul edilmesi de yerinde değildir. Şayet kanun koyucu aksini öngörseydi, vakıflar ile Fon’un farklı şekilde düzenlenmesine gerek duyulmazdı. Üzerinde durulması gereken bir diğer husus ise, açık bir kanun hükmü olmaksızın, “tüm ülke çapında Bakanlık tarafından yürütülmesi gerekli sosyal yardım kamu hizmetinin, taşrada sosyal yardımlaşma vakıfları aracılığıyla yürütüldüğü, vakıfların finansının Bakanlık tarafından gerçekleştirilip, işe alınacakların özlük işleri ile çalışma koşullarının belirlenmesinde Bakanlığın söz sahibi olduğu” varsayımı ile vakıflara kamu tüzel kişiliği verilip verilemeyeceğidir. Zira, Anayasanın 123. maddesi ile Vakıflar Kanununun 4. maddesi son derece açık olup, aslolan bir vakfın kamu tüzel kişi olması değil, özel hukuk tüzel kişisi olmasıdır. Bir kural hangi norm ile konulmuş ise, o kuralın istisnası da ancak o kural ile konulabilir. Yorum yoluyla istisna üretilemez (Gözler, 45, 54). Somut olayda, vakıfların özel hukuk tüzel kişiliğine sahip olduklarına dair kanun hükmünün aksini öngören bir kanun hükmü bulunmadığı halde, mahkeme tarafından yorum yolu ile “istisna” oluşturulması hukuka aykırıdır.
Bu noktada, 25/05/2018 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan 7144 sayılı Kanun'un 7. maddesi ile 3294 sayılı Kanunun 7. maddesinin son fıkrasına eklenen hükümden de söz etmek gerekmektedir. İlgili hükümde "Vakıflar, 18/10/2012 tarihli ve 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanununun 34. maddesinin ikinci fıkrası hükmüne göre, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğünce imzalanacak işletme düzeyinde toplu iş sözleşmesi kapsamında işyerleridir.” düzenlemesine yer verilmiştir. Düzenlemeden de açıkça görüleceği gibi, yapılan değişiklik ile vakıfların kamu tüzel kişisi olduğu değil, ‘Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğünce imzalanacak işletme düzeyinde toplu iş sözleşmesi kapsamında işyeri olduğu” esası benimsenmiştir. İlgili maddenin gerekçesinde, "Madde ile 6356 Sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanununun 34. maddesinin ikinci fıkrasında bahsi geçen kamu kurum ve kuruluşlarının aynı işkolundaki birden çok işyerlerinde toplu iş sözleşmesinin ancak işletme düzeyinde yapılması gerektiği hükmü uyarınca, Vakıfların, mevzuattaki ilgili diğer düzenlemeler aynı kalmak ve sadece toplu iş sözleşmesi kapsamıyla ilgili olmak üzere, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğünce veya yetkili kıldığı işveren sendikasınca imzalanan işletme toplu iş sözleşmesi kapsamındaki kamu işyerleri olduğu düzenlenmiştir." denilmiş ise de, gerekçede vakıfların genel bir kural olarak kamu tüzel kişisi olduğu değil, “mevzuattaki ilgili diğer düzenlemeler aynı kalmak ve sadece toplu iş sözleşmesi kapsamıyla ilgili olmak üzere” kamu işyeri olduğu belirtilmiştir. Kaldı ki, gerekçede geçen bu ifade kanun metnine bilinçli olarak alınmamıştır. Söz konusu düzenlemenin amacı, tüm sosyal ve yardımlaşmayı dayanışma vakıflarına kamu tüzel kişiliği atfetmek değil, Bakanlığın taraf olduğu toplu iş sözleşmelerinin yapılmasını kolaylaştırmaktadır. Zira, mülga 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanununun ‘Toplu iş sözleşmesinin kapsamı ve düzeyi’ başlığını taşıyan 3. maddesinde “... Ancak, kamu kurum ve kuruluşlarına ait müessese ve işyerleri ayrı tüzel kişiliğe sahip olsalar dahi, bu kurum ve kuruluşlar için tek bir işletme toplu iş sözleşmesi yapılır.” hükmü bulunmakta iken (m. 3/1-2), 6356 sayılı Sendika ve Toplu İş Sözleşmesi Kanununda bu hükme yer verilmemiş, onun yerine “Bir gerçek ve tüzel kişiye veya bir kamu kurum ve kuruluşuna ait aynı işkolunda birden çok işyerinin bulunduğu işyerlerinde, toplu iş sözleşmesi ancak işletme düzeyinde yapılabilir.” düzenlemesine yer verilmiştir (6356 sy K. m.34). Toplu iş sözleşmesinin düzeyine ilişkin tarihsel gelişmeler ve kanun değişiklikleri dikkate alındığında, 3294 sayılı Kanuna eklenen hükmün vakıfların özel hukuk tüzel kişisi olduğu gerçeğini değiştirmediği, yapılan değişikliğin sadece toplu iş sözleşmesinin düzeyi ve bağıtlanması süreci ile ilgili olduğu kabul edilmelidir. Mahkemece, 7144 sayılı Kanun gerekçesine atıf yapılarak vakıfların “kamu işyeri” olduğunun açıklığa kavuştuğu belirtilmiş ise de, gerekçede açıkça vakıfların “mevzuattaki ilgili diğer düzenlemeler aynı kalmak ve sadece toplu iş sözleşmesi kapsamıyla ilgili olmak üzere kamu işyeri” olduğu ifade edilmiştir. Gerekçede çizilen bu sınırlar gözden kaçırılarak, kanunda ‘tüm sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarının kamu tüzel kişisi olarak kabul edildiği’ şeklinde, amacı aşan bir yorumla sonuca gidilmesi yerinde değildir. Yukarıda da ayrıntılı olarak açıklandığı gibi, aslolan vakıfların özel hukuk tüzel kişi olmalarıdır. Aksinin kabulü için, “sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarının kamu tüzel kişisi olduğunu” açıkça düzenleyen bir kanun hükmü olmalıdır. Bu itibarla, 7144 sayılı Kanun ile 3294 sayılı Kanunun 7. maddesinde yapılan değişikliğin sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarının hukuki niteliğini değiştiren yeni ve farklı bir düzenleme olarak kabul edilmesi mümkün değildir.
Belirtmek gerekir ki; Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulunun 09/06/2017 tarih, 2016/3-2017/4 E. K sayılı kararı ile "3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu ile kurulan sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarının özel hukuk tüzel kişiliğine sahip olduğu, ayrı işyeri olan bağımsız işveren oldukları" belirlenmiştir. İçtihadı birleştirme kararları, Yargıtay Kanunu'nun 45. maddesine göre bağlayıcıdır. Somut olayda, sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarının “kamu tüzel kişisi” olduğuna yönelik kanuni bir düzenleme, anayasa mahkemesi iptali kararı yahut aksi yönde içtihadı birleştirme kararı bulunmadığına göre, 09/06/2017 tarihli İçtihadı Birleştirme Kararının halen bağlacı olduğu kabul edilmelidir.
İzah edilen sebeplerle, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan ayrı birer özel hukuk tüzel kişisi olan sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarının 6772 sayılı Kanun bakımından kamu tüzel kişi olarak kabulü mümkün değildir. İlk Derece Mahkemesinin davacının 6772 sayılı Kanundan kaynaklanan ilave tediye alacağı talebinin reddi yönünden vermiş olduğu karar isabetlidir.
Ancak Bölge Adliye Mahkemesince,"Taraflar arasındaki bir diğer uyuşmazlık ise 01/01/2015 tarihinden itibaren yapılacak ikramiye ödemelerinin ilave tediye niteliğinde değerlendirilip değerledirilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
Fon Kurulu'nun 16/02/2012 tarih ve 2012/l sayılı kararı ile vakıf çalışanlarına 2012 yılından itibaren ilave tediye niteliğinde iki maaş tutarında ikramiye ödenmesine karar vermiştir. Bu karar Fon Kurulunun 11/12/2014 tarih ve 2014/7 sayılı kararı ile yapılan değişiklikle çıkarılan “Esasların” 11. maddesinde de kurala bağlanmıştır. Buna göre vakıf personeline her yılın Ocak ve Temmuz aylarında birer sözleşme ücreti tutarında ikramiye ödeneceği, ikramiyelerin ilave tediye niteliğinde olduğu buna göre personele ayrıca ilave tediye ödemesi yapılmayacağı düzenlenmiştir.
Eldeki davada, davalı tarafından sunulan bordroların incelenmesinde davacıya Fon Kurulunun 16/02/2012 tarih ve 2012/l sayılı kararı uyarınca ikramiye ödemelerinin yapıldığı, ikramiye adı altında yapılan ödemelerin Fon Kurulunun 11/12/2014 tarih ve 2014/7 sayılı kararı çerçevesinde ilave tediye ücreti niteliğinde kabul edilip bu dönemin dışlanması gerektiği, sonuç itibariyle davacıya 01/01/2015 tarihinden itibaren yapılan ikramiye ödemelerinin ilave tediye niteliğinde bulunduğuna dair Mahkeme kararının yerinde olduğu değerlendirilmiştir.
Yine talep edilen ilave tediye alacağının 16/11/2015 tarihi öncesi dönem yönünden zamanaşımına uğrayıp uğramadığı hususunda da taraflar arasında ihtilaf bulunmaktadır.
Zamanaşımı, alacak hakkının belli bir süre kullanılmaması yüzünden dava edilebilme niteliğinden yoksun kalmasını ifade eder. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere zamanaşımı, alacak hakkını sona erdirmeyip sadece onu "eksik bir borç" haline dönüştürür ve "alacağın dava edilebilme özelliği"ni ortadan kaldırır.
Uygulamada, fazlaya ilişkin hakların saklı tutulması, dava açma tekniği bakımından, tümü ihlal ya da inkâr olunan hakkın ancak bir bölümünün dava edilmesi, diğer bölümüne ait dava ve talep hakkının bazı nedenlerle geleceğe bırakılması anlamına gelir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca benimsenmiş ilkeye göre, kısmi davada fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmuş olması, saklı tutulan kesim için zamanaşımını kesmez, zamanaşımı, alacağın yalnız kısmi dava konusu yapılan miktar için kesilir.
Dava konusunun ıslah yoluyla arttırılması durumunda, 6100 sayılı HMK'nın 371/2 ve 319. maddeler uyarınca ıslah dilekçesinin davalı tarafa tebliği üzerine iki haftalık süre içinde ıslaha konu kısımlar için zamanaşımı definde bulunulabileceği kabul edilmelidir.
Ayrıca, İlave tediye alacağı dönemsel alacak niteliğinde olduğundan 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 147. maddesi uyarınca beş yıllık zamanaşımı süresine tabidir.
Dosya içeriğinden, dava dilekçesinin tebliği üzerine süresinde zamanaşımı definin ileri sürülmediği, bununla birlikte ıslah sonrasında davalı tarafından kanuni süresi içinde zamanaşımı definin ileri sürüldüğü ve dosya kapsamında zamanaşımını kesen bir sebep de bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Yukarıdaki bilgiler ışığında somut olayda, mahkemece, davalı tarafça süresinde ıslaha karşı zamanaşımı itirazında bulunulduğunun kabulü ile ıslah tarihi olan 16/11/2020 tarihi itibariyle beş yıllık zamanaşımı süresinin uygulanması gerektiğinin tespiti yerindedir. Ancak davacı tarafça dava dilekçesinde 1.000,00 TL ilave tediye alacağı talebinde bulunulduğu, dava tarihi itibariyle 1.000,00 TL'lik alacak talebinin zamanaşımına uğramadığı dikkate alınmadan sonuca gidilmesi hatalı olmuştur. " gerekçesiyle İlk Derece Mahkemesinin kararının kaldırılmasına ve dava dilekçesinde talep edilen 1.000 TL ilave tediye alacağının hüküm altına alınmasına karar verilmiştir. Gerçekten de 633 sayılı Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının Teşkilat Ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye dayanılarak yürürlüğe konulan “Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları Personelinin Norm Kadro Standartları, İş Tanımları, Nitelikleri, Özlük Hakları ve Çalışma Şartlarına İlişkin Esaslar” ın “İkramiye Ödemesi” başlıklı 11'inci maddesinde, personele her yılın Ocak ve Temmuz aylarında birer sözleşme ücreti tutarında ikramiye ödeneceği, ödenen bu ikramiyelerin ilave tediye niteliğinde olduğu ve personele ayrıca ilave tediye ödemesi yapılamayacağı kuralına yer verilmiştir. Aynı şekilde davacı ile davalı Vakıf arasındaki belirsiz süreli iş sözleşmesinin 13. maddesinde de, personele ödenecek aylık ücret, ikramiye ve diğer sosyal yardımların Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fon Kurulu tarafından belirleneceği, personelin bu belirlemeye itiraz hakkı bulunmadığı kararlaştırılmıştır. Sözleşmenin ilgili maddesinde ayrıca 16.02.2012 tarih ve 2012/1 sayılı Fon kurulu kararı uyarınca “personele her yılın Ocak ve Temmuz aylarında birer sözleşme ücreti tutarında ikramiye ödenir. Personele bu ikramiye dışında Mütevelli Heyetince teşvik amaçlı olarak her ne ad altında olursa olsun ayni veya nakdi ödeme yapılamaz” şeklinde düzenleme yer almaktadır. Bu açıklamalara göre, somut olayda davacının Fon Kurulu kararında ‘ilave tediye’ olarak nitelendirilen ikramiye alacağını talep hakkı bulunmakta ise de, dava dilekçesinde açıkça bu yönde bir iddia ileri sürülmediği anlaşılmaktadır. Dosya kapsamına göre, davacı “6772 sayılı Kanundan kaynaklanan ilave tediye alacağını” talep etmiş olup, davalı Vakfın 6772 sayılı Kanun kapsamında olmaması sebebiyle, davacının 6772 sayılı Kanundan ... ilave tediye alacağına hak kazanması mümkün değildir. Mahkemece davanın reddine karar verilmesi gerekirken kabulüne dair hüküm kurulması, Bölge Adliye Mahkemesince de davalı tarafın istinaf başvurusunun reddine karar verilmesi hatalı olup, kararın açıklanan sebeplerle bozulması gerekmiştir...." gerekçesiyle karar bozulmuştur.
B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; önceki gerekçeye ilaveten Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 25.11.2021 tarihli ve 2016/(22)9-2292 Esas, 2021/1494 Karar ile 14.12.2021 tarihli ve 2018/(22)9-551 Esas, 2021/1662 Karar sayılı kararlarında da aynı vasıftaki Vakfın 6772 sayılı Kanun kapsamında ilave tediye ödemekle yükümlü olduğunun kabul edildiği belirtilerek direnme kararı verilmiştir.
VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Direnme kararına karşı süresi içinde davalı vekilince temyiz isteminde bulunulmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davalı vekili, özel hukuk tüzel kişiliği statüsünde olan müvekkili Vakfın 6772 sayılı Kanun’un 1 inci maddesinin kapsamına girmediğini, ayrıca davacının taleplerinin 7144 sayılı Kanun’un 7 nci maddesi ile yapılan değişiklik öncesine ilişkin olması nedeniyle davanın reddine karar verilmesi gerektiğini belirterek kararın bozulmasını talep etmiştir.
C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda davalı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfının kamu tüzel kişisi olup olmadığı ve 6772 sayılı Kanun’un 1 inci maddesi kapsamına girip girmediği; buradan varılacak sonuca göre davacının ilave tediye alacağına hak kazanıp kazanamayacağı noktasında toplanmaktadır
D. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
1. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının (Anayasa) 123 üncü maddesi.
2. 6772 sayılı Devlet ve Ona Bağlı Müesseselerde Çalışan İşçilere İlave Tediye Yapılması ve 6452 sayılı Kanunla 6212 sayılı Kanunun 2 nci Maddesinin Kaldırılması Hakkında Kanun'un (6772 sayılı Kanun) 1 inci maddesi.
3. 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu'nun (3294 sayılı Kanun) 1 ilâ 8 inci maddeleri.
4. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (4721 sayılı Kanun) 101, 102 ve 111 inci maddeleri.
5. 5737 sayılı Vakıflar Kanunu'nun (5737 sayılı Kanun) 2 ve 33 üncü maddeleri.
6. 7144 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun'un (7144 sayılı Kanun) 7 nci maddesi.
7. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulunun 09.06.2017 tarihli ve 2016/3 Esas, 2017/4 Karar sayılı kararı.
2. Değerlendirme
1. İlave tediye alacağının kapsamı, yararlanacaklar, yararlanma şartları, miktarı ve ödeme zamanı 6772 sayılı Kanun ile düzenlenmiş olup Kanun’da ilave tediyenin tanımı yapılmamıştır. İlave tediye, yasaca aranan koşullara sahip kamu kuruluşlarında işçi sıfatıyla çalışan personelin çalıştığı iş ve işyerine göre her yıl kanunen gösterilen tutarda ödenmesi gereken ve ayrıca istenirse yapılan bir ödeme olarak tanımlanmaktadır (Sarper Süzek, İş Hukuku, Yenilenmiş 18. Baskı, İstanbul, 2020, s. 367; ... Akyiğit, “İlave Tediye ve Sosyal Sigortalar Priminin Kesilmesi”, Legal Hukuk Dergisi, 2011,30. Sayı, s. 549).
2. Nitekim 6772 sayılı Kanun'un 1 inci maddesine göre; “Umumi, mülhak ve hususi bütçeli dairelerle mütedavil sermayeli müesseseler, sermayesinin yarısından fazlası Devlete ait olan şirket ve kurumlarla belediyeler ve bunlara bağlı teşekküller, 3460 ve 3659 sayılı kanunların şümulüne giren İktisadi Devlet Teşekkülleri ve diğer bilcümle kurum, banka, ortaklık ve müesseselerinde müstahdem olanlardan İş Kanununun şümulüne giren veya girmiyen yerlerde çalışmakta olan ve İş Kanununun muaddel birinci maddesindeki tarife göre işçi vasfında olan kimselere, ücret sistemleri ne olursa olsun, her yıl için birer aylık istihkakları tutarında ilave tediye yapılır”.
3. Yukarıda içeriğine yer verilen maddede belirtilen 3460 sayılı Kanun bugün itibariyle yürürlükte olan bir kanun değildir. 3659 sayılı Kanun ise banka ve devlet kurumlarında çalışan memurların aylıkları ile ilgili düzenleme getirmiştir. Bu Kanun'un kapsamına dâhil kurumlar ilgili Kanun'un 1 inci maddesinde gösterilmiş ve 6772 sayılı Kanun'un 1 inci maddesinde belirtilen kurumlarca, sermayesinin yarısından fazlasına iştirak suretiyle kurulan kuruluşlar ve bunların aynı nispette iştirakleriyle vücut bulan kurumlar, ticaret ve sanayi odaları, borsalar veya satın alınıp belediyelere bağlanan müesseseler Kanun kapsamına alınmıştır.
4. 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nda, merkezi yönetim kapsamındaki kamu idareleri, sosyal güvenlik kurumları ve mahalli idarelerden oluşan genel yönetim kapsamındaki kamu idareleri ekli cetvelde sayılmıştır. Bu cetvellerde belirtilen genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri, özel bütçeli idareler, düzenleyici ve denetleyici kurumlar ile sosyal güvenlik kurumlarında çalışanların Kanun kapsamında olduğunun kabulü gerekmektedir.
5. Öte yandan 6772 sayılı Kanun'un 1 inci maddesinde İş Kanunu’nun şümulüne giren veya girmeyen yerlerde çalışmakta olan ve İş Kanunu’nun muaddel 1 inci maddesindeki tarife göre işçi vasfında olan kimselerin bu alacaktan yararlanacağı belirtilmiş ise de Kanun, 1475 sayılı İş Kanunu ile 4857 sayılı İş Kanunu’ndan (4857 sayılı Kanun) önceki mülga 3008 sayılı İş Kanunu’na atıfta bulunmuştur. 4857 sayılı Kanun'da ise işçi tanımına 2 nci maddede yer verilmiş olup buna göre "Bir iş sözleşmesine dayanarak çalışan gerçek kişiye işçi" denilmektedir. O hâlde Devlet ve ona bağlı kurumlarda bir iş sözleşmesine dayanarak çalışan her işçi ilave tediyeye hak kazanacaktır.
6. Yine 6772 sayılı Kanun'un 1 inci maddesinin son cümlesinde Kanun kapsamındaki işçilere ücret sistemleri ne olursa olsun her yıl için birer aylık istihkakları tutarında ilave tediye yapılacağı belirtilmiş, 3 üncü maddede ise 1 ve 2 nci maddeler gereğince her yıl için yapılan ilave tediye dışında bir aylık ücret istihkakları tutarını geçmemek üzere İcra Vekilleri Heyeti (Bakanlar Kurulu) kararı ile aynı nispette bir ilave tediye daha yapılabileceği hükme bağlanmıştır. 02.07.2018 tarihli ve 698 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 21 inci maddesi ile maddedeki "İcra Vekilleri Heyeti” ibaresi “Cumhurbaşkanı” olarak değiştirilmiştir.
7. Bu aşamada kamu kurumu kavramına değinmekte yarar bulunmaktadır. Kamu kurumu, genel, katma ve özel bütçeli idareler ile il özel idaresi ve belediyeyi veya bu kurumlarca sermayesinin yarısından fazlası karşılanan ve bir kamu hizmeti sunan kurumları ifade etmektedir. Öte yandan Anayasa'nın 123 üncü maddesinin üçüncü fıkrasında "Kamu tüzel kişiliği, ancak kanunla veya kanunun açıkça verdiği yetkiye dayanılarak kurulur." hükmü mevcut iken 21.01.2017 tarihli ve 6771 sayılı Kanun'un 16 ncı maddesiyle bu fıkrada yer alan "ancak kanunla veya kanunun açıkça verdiği yetkiye dayanılarak" ibaresi "kanunla veya Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle kurulur." şeklinde değiştirilmiştir.
8. Vakıflar ise belli bir amaca özgülenen mal topluluğu olup kazanç amacı gütmeyen tüzel kişiliklerden biridir. 4721 sayılı Kanun'un 101 inci maddesine göre vakıf, “gerçek veya tüzel kişilerin yeterli mal ve hakları belirli ve sürekli bir amaca özgülemeleriyle oluşan tüzel kişiliğe sahip mal toplulukları” şeklinde tanımlanmıştır. Tanımdan da anlaşılacağı üzere vakıf, yeterli mal veya hakların bir hizmete özgülenmesi için bir araya getirilmesidir. Yani açıkça mal topluluğudur.
9. Vakıfların nasıl kurulacağı 4721 sayılı Kanun'un 102 nci maddesinde düzenlenmiştir. Bu düzenleme ile vakıf kurma iradesi, resmî senetle veya ölüme bağlı tasarrufla açıklanır. Vakıf, yerleşim yeri mahkemesi nezdinde tutulan sicile tescil ile tüzel kişilik kazanır.
10. Vakıflarla ilgili düzenleme sadece 4721 sayılı Kanun'da yer almamış, bu Kanun yanında ayrıca 5737 sayılı Kanun' da da önemli düzenlemelere yer verilmiştir. 5737 sayılı Kanun'un 2 nci maddesi ile bu Kanun'un, mazbut, mülhak ve yeni vakıflar, cemaat ve esnaf vakıfları ile Vakıflar Genel Müdürlüğünü kapsayacağı vurgulandıktan sonra “Tanımlar” başlıklı 3 üncü maddesinde yeni vakfın, “Mülga 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi ile 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu hükümlerine göre kurulan vakıfları” ifade ettiği belirtilmiştir. Yine 4 üncü maddesinde vakıfların, özel hukuk tüzel kişiliğine sahip olduğu açıklanmıştır.
11. Bu düzenlemeler dikkate alındığında, öncelikle genel kuralın vakıfların özel hukuk tüzel kişisi olarak faaliyet göstermesi olduğu açıktır. Vakıfların, kamu tüzel kişisi olarak kabul edilebilmesi ise istisnai bir hâl olup bu istisnai durumun genel kuralının aksine, tereddüde yer vermeyecek açıklıkta düzenlenmesi şarttır.
12. Keza, “kendiliğinden istisna olmaz, istisna konulmalıdır”. Dolayısıyla bir arizî nitelik olarak istisnanın olabilmesi için, istisnanın öngörülmüş olması gerekir. Bir diğer ifade ile istisnanın ayrıca ve açıkça olduğu ispat edilemediği takdirde ya da istisnanın olup olmadığı tereddütlü ise istisnanın olmadığı varsayılır. Çünkü kaide asıl, istisna ise arizî bir niteliktir. İstisnanın olduğu ispatlanmamış ise, ilgili konuya kaide uygulanır (... Gözler, ‘Yorum İlkeleri’, Kamu Hukukçuları Platformu Anayasa Hukukunda Yorum ve Norm Somutlaşması, Tebliğ, 29-30 Eylül 2012, Ankara, Türkiye Barolar Birliği, s. 43).
13. Anayasanın 2 nci maddesindeki "Türkiye Cumhuriyeti.... sosyal bir hukuk devletidir." hükmünden dayanağını alan Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları ile ilgili düzenlemelere 14.06.1986 tarihinde yürürlüğe giren 3294 sayılı Kanun'da yer verilmiştir.
14. Nitekim 3294 sayılı Kanun'un 16.06.1989 tarihli ve 3582 sayılı Kanun ile değişik 1 inci maddesinde Kanun'un amacı, fakru zaruret içinde ve muhtaç durumda bulunan vatandaşlara yardım etmek, gelir dağılımında adaleti sağlayıcı tedbirler alarak sosyal yardımlaşma ve dayanışmayı teşvik etmek olarak belirtilmiş, bu amaca uygun çalışma yapmak üzere de 01.12.2004 tarihli ve mülga 5263 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun'un (mülga 5263 sayılı Kanun) 19 uncu maddesi ile değişik 7 nci maddesinde Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları kurulacağı düzenlenmiştir. Aynı maddede, anılan vakıfların karar organı olan mütevelli heyetlerinin nasıl teşekkül edeceği ayrıntılı olarak ifade edilmiş, maddenin dördüncü fıkrasında da vakıf senetlerinin, mahallin en büyük mülki idare amiri tarafından Medeni Kanun’daki hükümlere göre tescil ettirileceği öngörülmüştür.
15. Diğer yandan 3294 sayılı Kanun'da, bu Kanun gereğince oluşturulan vakıfların kamu tüzel kişisi olduklarına dair açık bir hüküm bulunmamaktadır. Şu halde kanun koyucunun Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarına bilinçli olarak kamu tüzel kişiliği vermediği, Vakıfların Türk Medeni Kanunu hükümlerine göre kurulmasını, bu kapsamda Yeni Vakıf konumunda ve özel hukuk tüzel kişisi olarak özel hukuk hükümlerine göre faaliyet yürütmesini istediği açıktır.
16. Bu kapsamda 3294 sayılı Kanun'un amacına uygun olarak hizmetlerin yerine getirilmesi için 3 üncü maddesinde,“Bu Kanunda öngörülen hizmetlerin gerçekleştirilmesi için Başbakanlığa bağlı ve T.C. Merkez Bankası nezdinde Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu kurulmuştur.” şeklinde düzenleme ile Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu (Fon) kurulmuştur. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile ilgili Anayasa'da yapılan değişikliklere uyum sağlanması amacıyla çıkarılan 700 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 104 üncü maddesi ile “Başbakanlığa” ibaresi “Cumhurbaşkanınca görevlendirilen Cumhurbaşkanı yardımcısına veya bakana” şeklinde değiştirilmiştir. Sosyal politikaların yerine getirilmesinde büyük önem taşıyan Fonun kurulmasıyla birlikte sosyal yardımlar alanına önemli kaynak aktarılarak yoksul ve yardıma muhtaç kesimlerin desteklenmesi yönünde kalıcı çözümlerin tesis edilmesi amaçlanmıştır.
17. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu, uzun bir süre Başbakanlığa bağlı olarak idare edildikten sonra mülga 5263 sayılı Kanun ile ihdas edilen “Fon Kurulu” tarafından yönetilmesi uygun bulunmuştur. Yine aynı Kanun ile Fonun idari işlerini yürütmek üzere Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü kurularak Fon İdaresi kurumsal bir yapıya kavuşturulmuştur.
18. Bugün yürürlükte bulunmayan mülga 5263 sayılı Kanun'un 5 inci maddesinin birinci fıkrasında Fon Kurulunun, Başbakanın görevlendireceği Bakanın başkanlığında Başbakanlık Müsteşarı, İçişleri ve Sağlık Bakanlıklarının müsteşarları ile Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürü ve Vakıflar Genel Müdüründen oluşacağı, ikinci fıkrasında da Fon Kurulunun sekretarya hizmetlerinin Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğünce yerine getirileceği hüküm altına alınmıştır.
19. Ancak 08.06.2011 tarihinde yürürlüğe giren 633 sayılı Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin (633 sayılı Kanun Hükmünde Kararname) 35 inci maddesi ile 5263 sayılı Kanun yürürlükten kaldırılmış, Bakanlık Merkez Teşkilatı Kanun Hükmünde Kararname'nin ekli (I) sayılı cetvelinde gösterilmiştir. Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğü, Bakanlık bünyesinde teşkil edilerek görevleri aynı Kanun Hükmünde Kararname'nin 11 inci maddesinin (b) bendinde, “3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanununun amaçlarını gerçekleştirmek ve uygulanmasını sağlamak için gerekli idarî ve malî tedbirleri almak”, yine (ç) bendinde, “3294 sayılı Kanun hükümlerine göre kurulan vakıfların harcamalarını, iş ve işlemlerini araştırmak, incelemek, izlemek ve denetlemek, görülen aksaklıklarla ilgili gerekli tedbirleri almak, vakıfların çalışma usûl ve esasları ile sosyal yardım programlarının ölçütlerini belirlemek” olarak belirtilmiştir.
20. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu Kurulu ise 633 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 34 üncü maddesinde yeniden düzenlenmiştir. Anılan maddenin birinci fıkrasında Kurulun “Bakanın başkanlığında Başbakanlık Müsteşarı, Müsteşar, İçişleri, Maliye ve Sağlık bakanlıklarının müsteşarları ile Sosyal Yardımlar Genel Müdürü ve Vakıflar Genel Müdürü”nden oluşacağı belirtilmiş ve ikinci fıkrasında da Kurulun toplanma zamanı düzenlendikten sonra aynı fıkranın son cümlesinde Kurulun sekreterya hizmetlerinin Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğü tarafından yerine getirileceği hükme bağlanmıştır.
21. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevlerine İlişkin Yönerge hazırlanarak Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğü bünyesindeki teşkilatlanmalara ilişkin görevlendirmeler ve hizmet alanları düzenlenmiştir. Yönerge'nin 13 üncü maddesinde de Vakıfların personel norm kadroları ile Vakıf personelinin çalışma ve esaslarını ve yine Fon Kurulu kararları doğrultusunda Vakıf personelinin görev, yetki ve sorumluluklarını belirlemek görevi Vakıf Hizmetleri Daire Başkanlığına verilmiştir
22. Ancak 633 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’deki ilgili düzenleme diğer hükümlerle birlikte 02.07.2018 tarihli ve 703 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile yürürlükten kaldırılmış, 633 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin adı “Sosyal Hizmetler Alanında Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun Hükmünde Kararname” olarak, yürürlükte bırakılan 33 üncü maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “Bakanlık” ibaresi “Çalışma, Sosyal Hizmetler ve Aile Bakanlığı” olarak değiştirilmiştir. Öte yandan 10.07.2018 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan Cumhurbaşkanlığı Teşkilatı Hakkında 1 Sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin Altıncı Kısmının İkinci Bölümünde Çalışma, Sosyal Hizmetler ve Aile Bakanlığının teşkilat ve görevleri yeniden düzenlenmiş, Bakanlık birimleri arasında Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğüne de yer verilmiş, Fon Kurulu ise teşkilat yapısı içinde sayılmamıştır. Bu itibarla 09.07.2018 tarihinden itibaren uygulanmaya başlanan Cumhurbaşkanlığı Hükümet sisteminde hâli hazırda bir Fon Kurulu bulunmamaktadır. Fon Kurulunun görevlerinin ise 02.08.2018 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan 2018/3 sayılı Cumhurbaşkanlığı Genelgesi (Genelge) ile Cumhurbaşkanı, Çalışma, Sosyal Hizmetler ve Aile Bakanlığı ile Cumhurbaşkanlığı Sosyal Politikalar Kurulu arasında ayrıştırılarak yerine getirilmesi öngörülmüştür.
23. Öte yandan 21.04.2021 Resmî Gazete’de yayımlanan 73 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı kurularak Çalışma, Sosyal Hizmetler ve Aile Bakanlığının adı “Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı” olarak değiştirilmiş ve 1 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin Bakanlıkla ilgili bazı hükümlerinde de değişiklikler yapılmış ancak Bakanlığın hizmet birimleri arasında Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğüne yine yer verilmiştir. Bu itibarla 2018 yılında kurulan Çalışma, Sosyal Hizmetler ve Aile Bakanlığı bünyesinde hizmet vermekte olan Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğü ve bu Genel Müdürlüğün alt birimi olan Vakıf Hizmetleri Daire Başkanlığı aynı isim ve görevleriyle Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı teşkilat yapısı kapsamında da görev yapmayı sürdürmektedir.
24. Sonuç olarak 3294 sayılı Kanun'un ayrı ayrı maddelerinde düzenlemelere yer verilen Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu ile Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının ayrı hukuki varlığa sahip olduğunu söylemek gerekmektedir.
25. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarında idari yapı ise Vakıf Başkanı ve Vakıf Mütevelli Heyeti olmak üzere ikili bir yapıya sahiptir. 3294 sayılı Kanun’un 7 nci maddesinde mülki idare amirinin Vakfın tabii başkanı olduğu belirtilerek mütevelli heyetinin nasıl oluşacağı ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Mütevelli heyet başkanının ilçelerde kaymakam, illerde vali olacağı, mütevelli heyetinin bir kısmının atanmışlardan bir kısmının ise seçilenlerden oluşacağı hüküm altına alınmıştır. Düzenlemeye göre, illerde valilerin başkanlığındaki Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının mütevelli heyeti, belediye başkanı, defterdar, il milli eğitim müdürü, il sağlık müdürü, il tarım müdürü, il sosyal hizmetler ve çocuk esirgeme kurumu müdürü, il müftüsünden oluşmaktadır. Ayrıca her faaliyet dönemi için il dahilindeki köy ve mahalle muhtarlarının valinin çağrısı üzerine yapacağı toplantıya katılanların salt çoğunluğuyla kendi aralarından seçecekleri birer muhtar üye ile ilde kurulan ve 3294 sayılı Kanun’da belirtilen amaçlara yönelik faaliyette bulunan sivil toplum kuruluşlarının yöneticilerinin kendi aralarından seçecekleri iki temsilci ve hayırsever vatandaşlar arasından il genel meclisinin seçeceği iki kişi de mütevelli heyetinde görev almakta olup ilçelerde de kaymakam başkanlığında aynı şekilde teşekkül etmiştir. Görülmektedir ki, mütevelli heyetinin üyelerinden bir kısmı seçilmiş vatandaş ile sivil toplum kuruluşu temsilcilerinden oluşmaktadır. Bu durumda oy çokluğu ile karar alan mütevelli heyetinin üyelerinin bir kısmının seçilerek gelen kişiler olduğu dikkate alındığında bu Vakıfların kamu kurumu olarak kabul edilmesi mümkün değildir.
26. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının malî yapısına da kısaca değinilecek olursa, 3294 sayılı Kanun'un 8 inci maddesinde Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının gelirlerinin, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan aktarılacak miktardan, işletme ve iştiraklerden elde edilecek gelirlerden ve diğer gelirlerden teşekkül edeceği hüküm altına alınmıştır. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları Resmî Senedinin 5 inci maddesinde ise “Vakfın Gelir Kaynaklarının, 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşmayı ve Dayanışmayı Teşvik Kanunun 8 inci maddesinde sayılan gelirler ile nakdî ve aynî, menkul ve gayrimenkul olmak üzere iktisadi değeri olan halk teberruları” olduğu hükme bağlanmıştır.
27. Bu itibarla Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan ayrı bir tüzel kişiliğe sahip olan Vakıfların gelirlerinin, sadece Fondan aktarılan paydan ibaret olmadığı, Vakfın gelirleri arasında halk tarafından yapılan ve iktisadi değeri olan bağışlar ile işletme ve iştiraklerden elde edilecek gelirlerin de bulunduğu görülmektedir.
28. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı çalışanlarına ilişkin kanuni düzenlemelere gelince; Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevlerine ilişkin Yönerge'nin 13 üncü maddesinde Genel Müdürlüğe bağlı Vakıf Hizmetleri Daire Başkanlığının görevlerine yer verilmiştir. Buna göre;
“a)Vakıfların personel norm kadroları ile vakıf personelinin çalışma usul ve esaslarını belirlemeye yönelik çalışmalar yürütmek,
b)Fon Kurulu ilke kararları doğrultusunda vakıf personelinin görev, yetki ve sorumluluklarını belirlemek,
c)Vakıf personelinin eğitimine yönelik programlar hazırlamak,
ç)Vakıf mütevelli heyetinde yer alan üyelerin seçilme ve üyeliklerinin sona ermesine ilişkin usul ve esasların belirlenmesine yönelik çalışmalar yapmak,
d)Vakıf mütevelli heyetinin toplantı, karar, çalışma ile karar defteri usul ve esaslarının belirlenmesine yönelik çalışmalar yapmak,
e)Vakıf denetim raporlarının takibini yapmak ve denetim raporları doğrultusunda gerekli düzeltici işlemleri yürütmek,
f)Genel Müdürlüğe iletilen vakfa ilişkin ihbarların değerlendirme ve inceleme işlemlerini yaparak soruşturma işlemlerinin yürütülmesini sağlamak,
g)Vakıf senetlerine ilişkin görüş yazılarını incelemek ve senetlerde uygulama birliğini sağlayıcı tedbirleri almak,
ğ)Diğer dairelerin görev alanına giren yatırım talepleri hariç olmak üzere, vakıfların yatırım planlarına (menkul, gayrimenkul ve demirbaş) ve hizmet mekânlarının iyileştirilmesine (vakıf modernizasyonuna) yönelik kaynak taleplerini değerlendirmek ve Fon Kurulunun onayına sunmak,
h)Fon Kurulu kararlarına uygun olarak kaynak aktarım talimatlarını düzenlemek ve kararları vakıflara bildirmek,
ı) Bakanlık Hukuk Müşavirliğinin görüşüne ihtiyaç duyulmayan hallerde vakıfların hukuki görüş taleplerini değerlendirmek ve sonuçlandırmak,
i)Vakıfların ve diğer kamu kurumlarının görüş taleplerini içeren, dairenin görev alanına giren hususlara ilişkin yazıları cevaplamak,
j)Diğer daire başkanlıklarının görev alanına girmeyen konularda vakıfların görüş talep yazılarına cevap vermek.” olarak sıralanmıştır.
29. Diğer taraftan mülga 5263 sayılı Kanun ile 633 sayılı Kanun Hükmünde Kararname hükümlerine göre Fon Kurulunun görevleri arasında vakıflarda çalıştırılacak personelin nitelikleri ile özlük hakları ve diğer hususlarla ilgili belirlenecek kriterleri görüşmek ve karara bağlamak olduğu da belirtilmiştir. Ancak Fon Kurulunun görevleri 2018/3 No.lu Cumhurbaşkanlığı Genelgesi ile düzenlendiğinde “Fonda toplanan kaynakların, Bakanlıkça ve il ve ilçe sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıfları tarafından yürütülecek sosyal yardım proje ve programları ile yatırım programları çerçevesinde dağıtım önceliklerini belirlemek ve dağıtımına karar vermek” ve “İl ve ilçe sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarında çalıştırılacak personelin nitelikleri ile özlük hakları ve diğer hususlarla ilgili belirlenecek kriterleri görüşmek ve karara bağlamak” görevi Fon Kurulundan alınarak Cumhurbaşkanına; “İI ve ilçe sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıfları ile diğer kurum ve kuruluşlardan gelen sosyal yardım amaçlı talep ve teklifleri değerlendirmek” görevi ise Çalışma, Sosyal Hizmetler ve Aile Bakanlığına ve 21.04.2021 tarihinde ise 73 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile Bakanlığın adının değişmesi sebebiyle Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığına verilmiştir.
30. Fon Kuruluna, yetki devrinden önce verilen bu görev nedeniyle 02.08.2006 tarihli ve 2006/4 sayılı karar ile Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları Personelinin Norm Kadro Standartları, Nitelikleri, Özlük Hakları ve Çalışma Şartlarına İlişkin Esaslar (Esaslar) düzenlenmiştir. Bu Esaslar Fon Kurulunca 16.02.2012 tarihli ve 2012/l sayılı kararı ile uygun bulunarak 16.04.2012 tarihinde yürürlüğe giren Esaslar ile yürürlükten kaldırılmış, 2012 yürürlük tarihli Esaslar'da da 11.12.2014 tarihli ve 2014/7 sayılı karar ile önemli değişiklikler yapılmıştır.
31. Fon Kurulunun söz konusu kararları ile özellikle 2014/7 sayılı karar ile şekillenmiş olan bu Esaslar’a değinilmesi gerekmektedir. Öncelikle bu Esaslar’ın, 633 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 11 inci maddesinin (ç) fıkrası ile 34 üncü maddesinin üçüncü fıkrasının (c) bendi uyarınca hazırlandığı belirtilmelidir.
32. Sözü edilen Esaslar’ın 3 üncü maddesinde tanımlar yapılmış iken 4 üncü maddesinde Vakıf personelinin unvan, nitelik, kıdem ve ücret skalası cetveli, norm kadro standardı cetveli, belirli ve belirsiz süreli iş sözleşmesi örnekleri, aşevi, yurt iktisadi işletme gibi hizmetler için belirli süreli iş sözleşmesi, personel kimlik kartı örneği, kıdem tazminatı hesaplama cetveli, personel işe giriş ve işten çıkış bilgi formları ile personel iş tanımları düzenlenerek Esaslar'ın ekinde yer almıştır.
33. Bu Esaslar ile Fon Kurulu, Türkiye'de bulunan tüm Vakıflar yönünden geçerli temel ilkeleri belirlemiştir. Özellikle yukarıda belirtildiği üzere Vakfın gelirlerinin bir kısmının Fondan aktarılan kamu kaynakları ile sağlandığı dikkate alındığında bu kaynakların verimli şekilde kullanımının sağlanması, amaca aykırı kullanımın önüne geçilmesi de Fon Kurulunun görevleri arasında olduğundan Esaslar'da bu temel üzerine hazırlanmıştır. Başka bir anlatımla Fon kaynaklarının etkin ve rasyonel kullanımı amaçlanmaktadır. Ancak sonuç itibarıyla 3294 sayılı Kanun'un 7 nci maddesine göre Vakıfların karar organı mütevelli heyeti olduğundan il ve ilçelerdeki tüm yardım programları, bu mütevelli heyetinin kararları ile yürürlüğe girmektedir. Ayrıca mütevelli heyetinin görevleri arasında vakıf personelinin ihtiyacı ve kadrosunu tespit ve tayin ederek bunlara ödenecek ücretleri belirlemek ve gerektiğinde görevlerine son vermek de yer almakta olup Vakfın karar organı olan mütevelli heyeti personele ilişkin görevlerini 4857 sayılı İş Kanunu (4857 sayılı Kanun) ve Esaslar'da belirlenen ilke ve kurallar doğrultusunda yerine getirmektedir.
34. Bu kapsamda her ne kadar Fon Kurulunca Vakıf personelinin nitelikleri ile özlük hakları ve çalışma şartlarına ilişkin genel ilkeler belirlenmişse de Esaslar incelendiğinde istihdamına karar verilecek personelin seçimi, bu personel ile iş sözleşmesi imzalanması, alacağı ücretin belirlenmesi, yıllık izin ve diğer özlük hakları ile iş sözleşmesinin sona ermesi mütevelli heyeti tarafından gerçekleştirilmektedir. Dolayısıyla işçi alma ve işten çıkarma yetkisinin münhasıran Vakıflarda olduğunu söylemek mümkündür. Ayrıca personel ile imzalanan iş sözleşmesi de Vakıf ile imzalanmakta ve buna göre de sözleşmenin tarafı bağımsız tüzel kişiliği olan Vakıf olmaktadır. İşçinin ücreti iş sözleşmesinin tarafı olan Vakıflar tarafından ödendiği gibi işçi üzerinde yönetim hakkı da yine Vakıf tarafından kullanılmaktadır. Hâl böyle olunca Vakıf personelinin yönetim yetkisi yani en üst düzeyde emir ve talimat yetkisi Vakfa ve dolayısıyla mütevelli heyetine ait olmaktadır.
35. Yine her ne kadar 2018/3 numaralı Cumhurbaşkanlığı Genelgesi ile Vakıf çalışanlarına yönelik görevler Cumhurbaşkanına devredilmiş ve Sosyal Yardımlaşma Genel Müdürlüğünün görevleri arasında Vakıf personeline dair görevler sayılmamış ise de uygulamada “Sosyal Yardımlaşma Genel Müdürlüğünün” yetkisi Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının işveren sıfatı kazanması için yeterli değildir. Kaldı ki, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları 4721 sayılı Kanun'un 111 inci ve 5737 sayılı Kanun'un 33 üncü maddeleri gereği Vakıflar Genel Müdürlüğünün denetimine tabidir. Ayrıca Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının Resmî Senedinde de bu Vakıfların "Türk Medeni Kanunu Hükümlerine Göre Kurulan Vakıflar Hakkında Tüzük hükümlerine göre Vakıflar Genel Müdürlüğünün teftiş ve denetimine tabi" olduğu hüküm altına alınmıştır.
36. Öte yandan Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulunun 09.06.2017 tarihli 2016/3 Esas, 2017/4 Karar sayılı kararı ile "3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu ile kurulan sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarının özel hukuk tüzel kişiliğine sahip olduğu, ayrı işyeri olan bağımsız işveren oldukları" belirlenmiştir. İçtihadı birleştirme kararları, 2797 sayılı Yargıtay Kanunu'nun 45 inci maddesine göre bağlayıcıdır. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının kamu tüzel kişisi olduğuna yönelik kanuni bir düzenleme, Anayasa Mahkemesi iptali kararı yahut aksi yönde içtihadı birleştirme kararı bulunmadığına göre 09.06.2017 tarihli İçtihadı Birleştirme Kararının hâlen bağlacı olduğu kabul edilmelidir.
37. Anılan İçtihadı Birleştirme kararından sonra 25.05.2018 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanan 7144 sayılı Kanun'un 7 nci maddesi ile 3294 sayılı Kanun'un 7 nci maddesine son fıkra olarak eklenen hükümden de söz etmek gerekmektedir. İlgili fıkra da "Vakıflar, 18/10/2012 tarihli ve 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanununun 34. maddesinin ikinci fıkrası hükmüne göre, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğünce imzalanacak işletme düzeyinde toplu iş sözleşmesi kapsamında işyerleridir.” düzenlemesine yer verilmiştir. Düzenlemeden de açıkça görüleceği gibi yapılan değişiklik ile Vakıfların kamu tüzel kişisi olduğu değil "Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğünce imzalanacak işletme düzeyinde toplu iş sözleşmesi kapsamında işyeri olduğu" kuralı belirlenmiştir.
38. Nitekim 7144 sayılı Kanun'un 7 nci maddesinin gerekçesinde, "Madde ile 6356 Sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanununun 34. maddesinin ikinci fıkrasında bahsi geçen kamu kurum ve kuruluşlarının aynı işkolundaki birden çok işyerlerinde toplu iş sözleşmesinin ancak işletme düzeyinde yapılması gerektiği hükmü uyarınca, Vakıfların, mevzuattaki ilgili diğer düzenlemeler aynı kalmak ve sadece toplu iş sözleşmesi kapsamıyla ilgili olmak üzere, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğünce veya yetkili kıldığı işveren sendikasınca imzalanan işletme toplu iş sözleşmesi kapsamındaki kamu işyerleri olduğu düzenlenmiştir." denilmiş ise de gerekçede Vakıfların genel bir kural olarak kamu tüzel kişisi olduğu değil "mevzuattaki ilgili diğer düzenlemeler aynı kalmak ve sadece toplu iş sözleşmesi kapsamıyla ilgili olmak üzere" kamu işyeri olduğu belirtilmiştir. Söz konusu düzenlemenin amacı, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarına kamu tüzel kişiliği atfetmek değil Bakanlığın taraf olduğu toplu iş sözleşmelerinin yapılmasını kolaylaştırmaktır. Zira mülga 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanunu'nun ‘Toplu iş sözleşmesinin kapsamı ve düzeyi’ başlığını taşıyan 3 üncü maddesinde “... Ancak, kamu kurum ve kuruluşlarına ait müessese ve işyerleri ayrı tüzel kişiliğe sahip olsalar dahi, bu kurum ve kuruluşlar için tek bir işletme toplu iş sözleşmesi yapılır.” hükmü bulunmakta iken (m. 3/1-2), 6356 sayılı Sendika ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu'nda bu hükme yer verilmemiş, onun yerine 34 üncü maddesinde “Bir gerçek ve tüzel kişiye veya bir kamu kurum ve kuruluşuna ait aynı işkolunda birden çok işyerinin bulunduğu işyerlerinde, toplu iş sözleşmesi ancak işletme düzeyinde yapılabilir.” yönünde düzenleme yapılmıştır.
39. Bu durumda toplu iş sözleşmesinin düzeyine ilişkin tarihsel gelişmeler ve kanun değişiklikleri dikkate alındığında, 3294 sayılı Kanun'a eklenen hükmün Vakıfların özel hukuk tüzel kişisi olduğu gerçeğini değiştirmediği, yapılan değişikliğin sadece toplu iş sözleşmesinin düzeyi ve bağıtlanması süreci ile ilgili olduğu kabul edilmelidir.
40. Sonuç olarak Vakfın gelir kaynakları arasında Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonundan aktarılan miktarların yer alması, Vakıf yönetiminin kararlarında Bakanlığın ilke kararlarını göz önünde bulundurması ve Vakıfların Bakanlığın denetimine bağlı olması Kanun'un açık hükmü karşısında Vakıfların tüzel kişiliğini ortadan kaldırmaz. Öte yandan Vakıfların, Aile ve Sosyal Yardımlaşma [Sosyal Politikalar] Bakanlığının taşra teşkilatı gibi faaliyette bulunduğunu da söylemek mümkün değildir. Zira, Bakanlığın teşkilat şeması içerisinde Vakıflar yer almamaktadır. Tüzel kişilerin faaliyetlerinin bir başka kamu kurumu tarafından denetlenmesi veya faaliyetinde dikkate alacağı esasların önceden belirlenmiş olması, tüzel kişiliğin yok sayılmasını gerektirmez (Haluk Hadi Sümer, "Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının İşveren Niteliği", İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası, Cilt 74-Prof. Dr. ... Şahlanan'a Armağan Sayısı, 2016, s.685-686).
41. Nitekim Anayasa Mahkemesi de bir kararında Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının bakanlıkların bağlı, ilgili ve ilişkili kuruluşu olmadığı gibi bakanlıklar ile arasında hiyerarşik bir ilişki bulunmayıp merkezi idare teşkilatı içerisinde de yer almadığını belirtmiştir (Anayasa Mahkemesinin 03.04.2012 tarihli ve 2011/142 Esas, 2013/52 Karar sayılı kararı).
42. Netice olarak Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları, bir tüzel kişi olmanın ötesinde bir özel hukuk tüzel kişisidir. Anayasa ile Vakıflara ilişkin kanun hükümleri karşısında bu sonuca ulaşmak kaçınılmaz olduğu gibi Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarını düzenleyen 3294 sayılı Kanun hükümleri de özellikle Vakfın gelirleri, yapısı, karar alma mekanizması bakımından 4721 sayılı Kanun gereği kurulan vakıflardan farklı bir sonuç öngörmemektedir.
43. Bu açıklamalar ve yasal düzenlemeler karşısında, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının özel hukuk tüzel kişisi olduğu, kuruluş amacı ve mali yapısı itibarıyla kamu kurumlarından farklı nitelik arzettiği ve bu bağlamda 6772 sayılı Kanun'un 1 inci maddesi kapsamına girmeyeceği açıktır.
44. Somut olayda davacı vekili davalı Vakfın kamu tüzel kişisi olduğunu ve bu nedenle 6772 sayılı Kanun kapsamında bulunduğunu ileri sürerek ilave tediye alacağının davalı Vakıftan tahsilini talep etmiştir. Bölge Adliye Mahkemesince davalı Vakfın 6772 sayılı Kanun kapsamında olduğu kabul edilerek davanın reddine ilişkin İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılıp yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle zamanaşımına uğramayan alacak hüküm altına alınmıştır. Ancak yukarıda yapılan açıklamalardan ve mevzuat hükümlerinden anlaşılacağı üzere Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları özel hukuk tüzel kişisi olup 6772 sayılı Kanun kapsamına girmediğinden ilave tediye talebini konu alan eldeki davanın reddine karar verilmesi gerekmektedir.
45. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının 3294 sayılı Kanun'a istinaden kurulduğu, 4721 sayılı Kanun'da yer alan vakıflara yönelik düzenlemelerin bu Vakıflar ile örtüşmediği, Vakfı kuranın Devletin kendisi olduğu, giderlerinin kamu bütçesinden karşılandığı, 3294 sayılı Kanun'un 7 nci maddesine eklenen fıkra ile de kamu kurumu niteliği açıklığa kavuşan Vakıfların 6772 sayılı Kanun kapsamında ilave tediye yükümlülüğü bulunduğundan direnme kararının yerinde olduğu ancak diğer yönlerden incelenmek üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerektiği görüşü ile ilk görüşmede bu görüşe ilave olarak Yargıtay İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulunun 09.06.2017 tarihli ve 2016/3 Esas, 2017/4 Karar sayılı kararı ile Vakıfların özel hukuk tüzel kişiliğine sahip ayrı işyeri olan bağımsız işveren olduklarının belirtildiği, bu nedenle Vakıfların ilave tediye ödemekle yükümlü kamu kurumu olduğunun kabulü mümkün değil ise de 25.05.2018 tarihinde yürürlüğe giren 7144 sayılı Kanun'un 7 nci maddesi ile 3294 sayılı Kanun'un 7 nci maddesine eklenen fıkrada Vakıfların 6356 sayılı Kanun'un 34 üncü maddesinin ikinci fıkrası hükmüne göre Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğünce imzalanacak işletme düzeyinde toplu iş sözleşmesi kapsamında işyerleri olduğunun hükme bağlandığı, hükmün yürürlüğe girdiği 25.05.2018 tarihinden sonraki dönem yönünden de hükmün gerekçesi dikkate alındığında Vakıfların kamu işyeri olduğunu söylemek mümkün olmamakla birlikte değişiklikle yasa koyucunun Vakıflar için özel hukuk tüzel kişisi olarak toplu iş sözleşmesi yapma yetkisini ortadan kaldırarak bu yetkiyi Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğüne devrettiği, bu itibarla ücret farklılıklarını önleme amacı taşıyan kanun hükmü nedeniyle Vakıf çalışanlarının aynı koşullarda sözleşme yapan diğer kamu çalışanlarından farklı olarak ilave tediye almamasının eşitsizlik yaratacağı dikkate alındığında 25.05.2018 tarihinden sonrasında Vakıf çalışanlarının ilave tediyeden yararlanması gerektiği ancak 16.02.2012 tarihli Fon Kurulu Kararı ile ödenmekte olan ve ilave tediye yerine geçeceği belirtilen ikramiye ödemelerinin mahsubu ile alacağın hüküm altına alınması gerektiğinden direnme kararının bu değişik gerekçe ile bozulmasının yerinde olacağı; ayrıca Vakıfların 6772 sayılı Kanun'un 1 inci maddesi kapsamına girmesi nedeniyle Vakıf işçilerinin ilave tediye hakkı olduğundan direnme kararının bu değişik gerekçe ile onanması ve son olarak 6772 sayılı Kanun'un yürürlüğe girdiği tarihte Vakıfların mevcut olmadığı, 14.06.1986 yürürlük tarihli 3294 sayılı Kanun'daki hükümlere göre kurulan Vakıfların 6772 sayılı Kanun kapsamında olup olmadığı konusunda açık düzenleme yapılıncaya kadar yasadaki örtülü (gerçek olmayan) boşluğun amaca uygun yorum yöntemi ile doldurulması suretiyle Vakıfların tıpkı devlete ait olan şirketler gibi değerlendirilmesi ve 2012 yılından önce dönemde ilave tediye hakkından yararlandırılması, 2012 yılından sonraki dönem bakımından ise Fon kurulu kararı ile ödenen ikramiyenin ilave tediye niteliğinde olduğu belirtildiğinden ayrıca ilave tediyeden yararlandırılmamaları gerekmekle direnme kararının bu farklı değişik gerekçe ile onanmasının hukuka uygun olacağı görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüşler Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
46. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki hükümde direnilmesi doğru olmamıştır.
47. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
48. Öte yandan İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verildiği, verilen kararın davacı tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun kısmen kabulüne karar verildiği hâlde bozma kararının son cümlesinde "...Mahkemece davanın reddine karar verilmesi gerekirken kabulüne dair hüküm kurulması, Bölge Adliye Mahkemesince de davalı tarafın istinaf başvurusunun reddine karar verilmesi hatalı olup kararın açıklanan sebeplerle bozulması gerekmiştir…" şeklinde yazılması maddi hata olarak değerlendirilmiş ve esasa etkili görülmeyerek işaret edilmekle yetinilmiştir.
VII. KARAR
Açıklanan sebeple;
Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Kanun'un 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Dosyanın 6100 sayılı Kanun'un 373 maddesinin ikinci fıkrası uyarınca kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
29.11.2023 tarihinde yapılan ikinci görüşmede oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.
''K A R Ş I O Y''
Taraflar arasındaki uyuşmazlık, davacının ilave tediye alacağına hak kazanıp kazanmadığı noktasında toplanmaktadır.
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları 14.06.1986 tarihinde 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Yasası ile Devlet eliyle kurulmuştur.
Yargıtay İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulunun 2016/3 Esas–2017/4 Karar sayılı kararında “vakfın mal varlığı ise 4 üncü maddesinde “vakfın kuruluştaki mal varlığı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu’ndan aktarılan ve derhal faaliyete geçmeye yeter şekilde tahsis edilen miktar olduğu ifade edilmiştir” denilmiştir. Görüldüğü üzere bu vakıfların kuruluş sermayesi Devlet Kurumu olan Fon Kurulu tarafından sağlanmaktadır. Vakfın gelirleri “3294 sayılı Yasanın 8 inci maddesine göre Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan aktarılacak miktar, işletme ve iştiraklerden elde edilecek gelirler ve diğer gelirler olarak” belirtilmiştir.
6772 sayılı (Devlet ve Ona Bağlı Müesseselerde Çalışan İşçilere İlave Tediye Yapılması Hakkında) Yasa ise 1956 tarihinde kabul edilmiştir. İlave tediye Kanundan ... ikramiye türüdür.
6772 sayılı Devlet ve Ona Bağlı Müesseselerde Çalışan İşçilere İlave Tediye Yapılması Hakkındaki Yasa ile ilave tediye alacağının kapsamı, yararlanacaklar, yararlanma şartları, miktarı ve ödeme zamanı düzenlenmiş; Yasa'nın 1 inci maddesinde, Devlet ve ona bağlı kurumların hangileri olduğu ayrıca yararlanacak kişiler belirlenmiş olup, bu yasa kapsamında olanlar içinde ise “sermayesinin yarısından fazlası devlete ait olan şirketler ve kurumlar ve bunlara bağlı kuruluşlar” da sayılmıştır.
6772 sayılı Yasa'nın yürürlüğe girdiği tarihte Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları mevcut değildir. 6772 sayılı Yasa'nın yürürlüğe girdiği tarihte ve öncesinde Devlet tarafından kurulmuş bu Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları mevcut olsa idi herhâlde “sermayesinin yarısından fazlası Devlete ait olan şirketler ve kurumlar ve bunlara bağlı kuruluşlar gibi bu vakıflar da 6772 sayılı Yasa kapsamında olurdu. Dolayısıyla bugün burada zamana göre “amaca uygun yorum” yöntemine başvurularak bu vakıflarda çalışan işçilerin ilave tediye hakları bakımından hakkaniyete aykırı sonuçların kaldırılması gerekmektedir. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarının kapsama alınması için 6772 sayılı Yasa'nın 1 inci maddesinde açık bir düzenleme yapılıncaya kadar bu sorunun çözümü, yasadaki örtülü (gerçek olmayan) boşluğun amaca uygun yorum yöntemi ile doldurularak sağlanabilir. Süreç içinde de önce Fon Kurulu 2012 yılından itibaren de bu vakıflarda çalışan işçilere ilave tediye niteliğinde iki maaş tutarında ikramiye ödenmesine karar vermiş, daha sonra da 25.05.2018 tarihli 7144 sayılı Kanun'un 7 nci maddesinde de “vakıflar, 18.10.2012 tarihli ve 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’nun 34 üncü maddesinin ikinci fıkrasına göre Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Sosyal Yardımlar Müdürlüğünce imzalanacak işletme düzeyinde toplu iş sözleşmesi kapsamında işyerleridir.” düzenlemesi getirilmiştir. Tüm bu gelişmeler birlikte değerlendirildiğinde, bu vakıfların kapsam bakımından 6772 sayılı Yasa'da tanımlanan devlete ait olan şirketler gibi değerlendirilmesi ve 2012 yılından önceki dönem için burada çalışan işçilerin ilave tediye hakkından yararlandırılması, 2012 yılından sonraki dönem için ise 2012 yılındaki fon kurulu kararı nedeni ile ödenen “ilave tediye yerine geçen ikramiye” nedeni ile ilave tediyeden yararlandırılmaması gerekmektedir.
Yukarıda açıkladığımız görüşümüzdeki gerekçeler doğrultusunda karar verilmesi gerektiğinden Hukuk Genel Kurulunun bozma yönündeki çoğunluk görüşüne katılamıyoruz.