ADALET HABERLERİ

ADALET HABERLERİ

Hukuk Genel Kurulu'nun 2022/1271 E., 2023/1141 K. sayılı kararı

Hukuk Genel Kurulu'nun 2022/1271 E., 2023/1141 K. sayılı kararı
3 Okunma

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 29.11.2023 tarihli, 2022/1271 E., 2023/1141 K. sayılı kararı

T.C.

Yargıtay

Hukuk Genel Kurulu

2022/1271 E., 2023/1141 K.

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi

SAYISI : 2022/1192 E., 2022/1058 K.

KARAR : Davaların reddine

ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 14.03.2022 tarihli ve

2021/8913 Esas, 2022/2170 Karar sayılı BOZMA kararı

Taraflar arasında birleştirilerek görülen itirazın iptali ve sözleşmenin iptali davalarından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince asıl ve birleşen davanın kabulüne karar verilmiştir.

Kararın her iki taraf vekilleri tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak davaların reddine karar verilmiş, davacı vekilinin temyiz talebi ek karar ile reddedilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi ek kararının davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 3. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda ek karar kaldırılarak hüküm esas yönünden bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; uyuşmazlığın niteliği gereğince süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz başvurusunun kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

ASIL DAVA

1. Asıl davada davacı vekili; müvekkilinin, birlikte hareket eden davalılar tarafından hediye tatil kazandığından bahisle aldatılarak götürüldüğü tesiste saldırgan satış yöntemleri sonucunda adi yazılı “Hisseli Gayrimenkul Satış Sözleşmesi”ni imzaladığını, sözleşme bedelinin ödendiğini, tapu devrinin sözleşmeye uygun olmadığını, davalıların sözleşmenin kurulması aşamasında mevzuat gereği müvekkiline vermesi zorunlu olan belgeleri vermediğini, cayma hakkının müvekkiline açıklanmadığını, tam tersine sözleşmeden dönerse ödemelerinin tümüyle yanacağının söylendiğini, tesisin vaat edilen özellikleri taşımadığını, sözleşmenin resmî şekilde yapılmamakla geçersiz ve Kat Mülkiyeti Kanuna da aykırı olduğunu, devre mülkün kullanıma hazır bir şekilde müvekkiline teslim edilmediğini ve muayene imkânının sağlanmadığını, bu nedenle sözleşme çerçevesinde ödenen bedelin iadesi için icra takibi başlatıldığını, davalının takibe haksız şekilde itiraz ettiğini ileri sürerek itirazın iptali ile takibin devamına karar verilmesini talep etmiştir.

2. Davalı ... ... Otel İşl. Turz. İnş. Paz. A.Ş. (... A.Ş.) vekili asıl davaya cevabında; sözleşmeye bağlı kullanımın gerçekleştiğini, davacının RCI sistemine kayıtlı tesislerden biri olan ... ... ... Clup’ta tatil yaptığını, sözleşmedeki edimlerin ifa edildiğini ve tapu devrinin gerçekleştiğini, bu nedenle sözleşmenin geçersizliğini ileri sürmenin iyiniyetle bağdaşmayacağını savunmuştur.

II. BİRLEŞEN DAVA

1. Birleşen davada davacı vekili; asıl davada ileri sürülen sebeplerle asıl dosya ile birleştirilerek görülmek üzere taraflar arasındaki aynı sözleşmenin iptaline, sözleşme bedelinin müvekkiline iadesine karar verilmesini talep etmiştir.

2. Birleşen dosya davalısı ... Turizm İnş. Oto Kiralama ve Dan. Hizmetleri A.Ş. (... A.Ş.) vekili; müvekkilinin sözleşmenin tarafı olmadığını belirterek davanın öncelikle sıfat yokluğu nedeniyle reddi gerektiğini savunmuştur.

3. Birleşen dosya davalısı ... Otel İşl. Turizm İnş. Tic. A.Ş. vekili; sözleşmede taraf olmayan müvekkilinin diğer şirketlerle ayrı tüzel kişiliklere sahip olduğunu, haksız ve mesnetsiz davanın reddi gerektiğini belirtmiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

Yalova 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin Tüketici Mahkemesi sıfatıyla verdiği 25.06.2020 tarihli ve 2019/3 Esas, 2020/171 Karar sayılı kararı ile; taraflar arasında tapuya kayıtlı bir taşınmazdaki hissenin satışı yönünde yapılan harici sözleşmenin resmî şekli haiz olmamakla geçerli sayılamayacağı, sonradan resmî senetle tapu devri yapılmış olmasının bu durumu ortadan kaldırmayacağı, sözleşmenin davacıya bir hafta konaklama imkânı veren bir devre mülk sözleşmesi niteliği taşıdığı, oysa 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un (TKHK) 50 nci, Devre Tatil Ve Uzun Süreli Tatil Hizmeti Sözleşmeleri Yönetmeliği’nin 8 inci maddesi gereği on beş günden az bir süre için imzalanan devre mülk sözleşmesinin resmî senede eklenip tapu kütüğünün beyanlar hanesinde gösterilmekle kurulacağı, taraflar arasındaki sözleşmenin bu hususları sağlamadığı için esasen kurulamadığı, kullanım hakkının gerçekleşmesinin sözleşmeyi geçerli hâle getirmeyeceği, davalıların emsal içtihatlara göre müştereken ve müteselsilen sorumlu oldukları, geçersiz sözleşme nedeniyle tarafların verdiklerini iade yükü altında bulundukları gerekçesiyle asıl ve birleşen davanın kabulüne, asıl dava yönünden itirazın iptali ile takibin kaldığı yerden devamına, 24.205,00 TL asıl alacak üzerinden hesaplanan icra inkâr tazminatının davalıdan tahsiline, birleşen dava yönünden davanın kabulüne, davaya konu 24.205,00 TL'nin ödeme tarihlerinden itirabaren faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde her iki taraf vekilleri istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç

1. Bölge Adliye Mahkemesinin 29.06.2021 tarihli ve 2020/1605 Esas, 2021/1140 Karar sayılı kararı ile; sözleşmenin geçersiz ve davacının iptal talebinin haklı olduğu yönünde verilen Mahkeme kararının dosya kapsamına uygun olmadığı, davalı tarafça sunulan konaklama belgelerinden davacının anlaşmalı tatil köyünde devre mülk hakkını kullandığının anlaşıldığı, buna göre davalının teslim edimini yerine getirdiğinin açık olduğu, cayma hakkının süresinde kullanılmadığı, davacının davalılara ait tesiste konakladıktan sonra sözleşmenin resmî şekilde yapılmadığı iddiasıyla feshetmesinin dürüstlük kuralına aykırı olduğu, dayanılan fesih sebepleri yalnızca sözleşmenin kurulması aşamasına ilişkin olup sözleşme geçerli hâle geldikten sonraki aşamada sözleşmenin haklı nedenlerle feshi şartlarının oluştuğuna ilişkin bir iddiada bulunulmadığı, tüm bunlar karşısında davanın reddine karar verilmesi gerekirken kabulünün hatalı olduğu gerekçesiyle, davacı vekilinin istinaf başvurusunun reddine, davalı vekillerinin istinaf başvurusunun kabulüyle ilk derece Mahkemesi kararı kaldırılarak asıl ve birleşen davanın reddine karar verilmiştir.

2. Karara karşı davacı vekilinin temyiz isteminde bulunması üzerine Bölge Adliye Mahkemesi 11.10.2021 tarihli ek kararla, miktar yönünden kesinlik sınırı altında kaldığından temyiz dilekçesinin reddine hükmetmiştir.

V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

A. Bozma Kararı

1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen ek kararına karşı asıl karara dair temyiz itirazlarıyla birlikte, süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; “…Dosyanın incelenmesinden, davacı vekilinin dava dilekçesinde sözleşmenin iptali, bedel iadesi talep ettiği anlaşıldığından, dava dilekçesinde taleplere göre kararın kesin olduğu kabul edilemeyeceğinden usul ve yasaya uygun bulunmayan 11.10.2021 tarihli temyiz talebinin reddine dair ek karar kaldırılarak, davacı vekilinin temyiz talebi esasa yönelik olarak incelenmiştir.

Dava, devre mülk sözleşmesinin iptali, ödenen bedelin iadesi ve ayrıca sözleşmenin iptaline karar verilmesi halinde sözleşmenin iptalinin doğal sonucu olarak da tapunun iadesine ilişkindir.

Uyuşmazlık, harici sözleşme sonucu yapılan taşınmazın hisseli olarak tapu devrinden sonra davacının sözleşmenin feshini talep edip edemeyeceği noktasında toplanmaktadır.

Devre mülk hakkı, 10.6.1985 tarihli 3227 sayılı Kanun’la 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu’na eklenen hükümlerle kabul edilmiştir. Anılan Yasa’nın 58. maddesinde devre mülk hakkının, ancak mesken nitelikli, kat mülkiyetine veya kat irtifakına çevrilmiş yahut müstakil yapılarda kurulabileceği belirtilmiştir. Buna göre, devre mülk hakkının kurulabilmesi için yapının kat mülkiyetine veya kat irtifakına çevrilmiş bir bağımsız bölüm veya müstakil bir yapı olması ya da müstakil bir yapı söz konusu ise, bu yapının paylı mülkiyet şeklinde mülkiyet konusu olması gerekir. Çünkü, devre mülk “müşterek mülkiyet payına bağlı” bir irtifak hakkı (yararlanma hakkı) olarak kurulabilir. Devre mülk hakkının kurulabilmesi için Tapu Sicil Muhafızlığında resmi senet düzenlenmesi zorunlu olup (KMK m 60 ve 61), devre mülk hakkının yılın belli dönemlerine ayrılması ve 15 günden daha az süreli olmaması gerekir (KMK. M. 59).

Tüketici hukukunda ise 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un ilk hâlinde devre tatille ilgili bir hükme yer verilmemiş, bu husustaki boşluk, Yargıtay’ın bu tür sözleşmeleri kapıdan satış olduğu ve tüketicinin cayma hakkının bulunduğu yönünde verdiği kararlarla doldurulmuştur. 4822 sayılı Kanun’la Haziran 2003 tarihinde yapılan değişiklik ile 4077 sayılı Kanun’un 6/B maddesi çerçevesinde devre tatil sözleşmeleri hakkında sadece tanım öngören madde eklenmiş, konut ve tatil amaçlı taşınmaz mallar kanun kapsamına alınmıştır.

Devre tatil ve uzun süreli tatil sözleşmeleri ilk defa 7.11.2013 tarihli 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’unda ve bu kanuna dayalı olarak çıkartılan ve 14.01.2015 tarihinde Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren Devre Tatil ve Uzun Süreli Tatil Hizmeti Sözleşmeleri Yönetmeliği’nde düzenlenmiştir.

6502 sayılı TKHK ile Devre Tatil ve Uzun Süreli Tatil Hizmeti Sözleşmeleri Yönetmeliği’nde genel olarak devre tatil sözleşmesi düzenlenmiş, ayni hakka dayalı sözleşmeler devre mülk, dönem mülk, paylı mülkiyet veya hisseli gayrimenkul sözleşmesi olarak, şahsi hakka dayalı sözleşmeler ise, devre tatil sözleşmesi olarak nitelendirilmiştir. Nitekim TBMM Devre Mülk ve Devre Tatil Sektörlerinde Yaşanan Mağduriyet İddialarının Araştırılması ve Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Alt Komisyonunun 08/01/2019 tarihli tutanaklarına göre de (www.tbmm.gov.tr /develop/owa/ komisyon_tutanakları), komisyonda görüş bildiren yetkililer devre tatil sözleşmesinin şahsi hak olarak nitelendirilebilecek olanlarının devre tatil sistemleri, diğerlerinin de ayni hak tanıyan, kişiye mülkiyet hakkı tanıyan ve onun üzerinde sınırsız tasarruf imkânı veren devre mülk sistemleri olarak iki ana gruba ayrıldığını, devre mülk sistemlerinin de kendi içerisinde devre mülk, ya da müşterek mülkiyet payına bağlı olarak paylı sistem, dönem mülk veya hisseli gayrimenkul olarak tanımlandığını açıklamışlardır.

6502 sayılı Kanun’un 50.maddesinin birinci fıkrasında devre tatil sözleşmesinin tanımı yapıldıktan sonra ikinci fıkrada devre tatil sözleşmesi ile sağlanan hakkın şahsi veya ayni hak olmasının bu maddenin uygulanmasını engellemeyeceği düzenlenmiştir. Bu kanunun 50. ve 84. maddelerine dayanılarak çıkartılan Devre Tatil Yönetmeliğinin 1. maddesinde, yönetmeliğin amacının, taşınmazların yılın belirli bir dönemine ilişkin kullanım hakkının devrine ya da devri taahhüdüne ilişkin sözleşmelere uygulanacak usul ve esasları düzenlemek olduğu, kapsam başlıklı ikinci maddesinde ise, bu yönetmeliğin devre tatil, ön ödemeli devre tatil, uzun süreli tatil hizmeti, değişim ve yeniden satış sözleşmelerini kapsadığı, devre tatil sözleşmeleri ile sağlanan hakkın şahsi veya ayni bir hak olmasının yönetmelik hükümlerinin uygulanmasını engellemeyeceği, bu yönetmeliğin uygulanmasında, devre mülk, dönem mülk, paylı mülkiyet, hisseli gayrimenkul satışı ve benzeri isimler altında yapılan ve tapu tesciline konu edilen satışlara ilişkin sözleşmelerin, bir yıldan uzun süre için kurulması ve tüketiciye bu süre zarfında birden fazla dönem için bir veya daha fazla sayıda gecelik konaklama imkânı tanıması halinde devre tatil sözleşmesi olarak kabul edileceği belirtilmiştir. Bu iki hüküm birlikte değerlendirildiğinde, ilgili yönetmeliğin sadece devre tatil sözleşmelerine değil, aynı zamanda devre mülk sözleşmelerine ve diğer devre tatil temelli sözleşmelere de uygulanabileceği anlaşılmaktadır. Tanımlar bölümündeki 4.maddenin (ç) bendinde ise devre mülk hakkı 23/6/1965 tarihli ve 634 sayılı KMK’nun Devre Mülk Hakkı başlıklı sekizinci bölümünde düzenlenen hak olarak tanımlanmıştır.

Taraflar arasında imzalanan Yalova ... ... Hisseli Gayrimenkul Satış Sözleşmesi başlıklı satış sözleşmesinin “sözleşmenin konusu” başlıklı 2. maddesinde "İş bu sözleşmenin konusu ...’ne ait Yalova İli ... İlçesi Killi Orman Mevkii G22D14C2D pafta 424 ada 23,25 ve 27 parsellerin 7/3650 hissesinin satışı, satış bedeli, teslimi, site aidatı, resim, harç ve vergilerin ödeme koşulları ile ilgili alıcı ve satıcı arasındaki karşılıklı taahhütleri kapsar." şeklinde ifade edilen hükümle tapuda pay devrini içeren bir devre mülk sözleşmesi olduğu, bu sözleşmenin devre tatil sözleşmesi olarak nitelendirilemeyeceği anlaşılmaktadır.

Devre mülk hakkı 634 sayılı KMK’nun 57 vd. maddelerinde düzenlenen taşınmazın müşterek mülkiyet payına bağlı bir hak olup, bu hak gayrimenkul hisse devri vaadi de içerdiğinden devrin anılan yasa hükmü ile TMK'nun 706, TBK'nun 237, Tapu Kanunu'nun 26. ve Noterlik Kanunu'nun 89. maddeleri gereğince resmi şekilde yapılması zorunlu olup, haricen düzenlenen satış sözleşmeleri geçersizdir. Geçersiz sözleşmenin bulunması halinde taraflar birbirlerine verdiklerinin iadesini her zaman talep edebilirler. Ancak taraflar arasında haricen düzenlenen sözleşme sonucunda tapuda devir işlemi yapılmış ise, geçersiz sözleşme geçerli hale gelecektir. Uyuşmazlık konusu devre mülk sözleşmelerinin/hisseli gayrimenkul satış sözleşmelerinin taşınmaz devrini içermesi nedeniyle adi yazılı şekilde yapılmasının geçersiz olmasına rağmen taşınmazın tapu kaydının devri halinde geçersiz olan sözleşmenin geçerlilik kazanacağı, bu durumda mahkemece tapu kaydının tüketiciye devredilip devredilmediği, devredilmişse devre mülk satış sözleşmesinin feshine ilişkin koşulların oluşup oluşmadığı belirlenip sonucuna göre karar verilmesi gerekmektedir.

6502 sayılı Kanun’un 50/9. maddesinde devre tatile konu taşınmazın ön ödemeli satılması durumunda, devir veya teslim tarihine kadar tüketicinin herhangi bir gerekçe göstermeden sözleşmeden dönme hakkı olduğu, son fıkrada ise, maddede düzenlenen hususlarla ilgili uygulama usul ve esaslarının yönetmelikte düzenleneceği belirtilmiştir. Yönetmeliğin 7. maddesinde, tüketicinin bu yönetmelik kapsamında düzenlenen sözleşmelerin kurulmasından itibaren on dört gün içinde herhangi bir gerekçe göstermeksizin ve cezai şart ödemeksizin cayma hakkına sahip olduğu, 8. maddede, cayma hakkının kullanıldığına ilişkin bildirimin ayni hakka konu taşınmaza ilişkin sözleşmelerde noterlikler aracılığıyla satıcı veya sağlayıcıya yöneltilmesi gerektiği, 9/3 hükmünde, tüketicinin devre mülk hakkı veren sözleşmelerden cayma hakkını kullanması durumunda tüketiciye iade edilmesi gereken tutarın ve borç altına sokan her türlü belgenin bildirimin ulaştığı tarihten itibaren en geç ondört gün içinde tüketiciye iade edileceği, 10. maddede ise, tüketicinin eksik bilgilendirilmesi halinde, satıcı veya sağlayıcının 5. maddenin birinci ve üçüncü veya 6. maddenin birinci ya da 8. maddenin ikinci fıkralarında belirtilen yükümlülüklere aykırı hareket etmesi durumunda, tüketicinin cayma hakkını kullanmak için on dört günlük süreyle bağlı olmadığı, bu sürenin her halükarda cayma süresinin bittiği tarihten itibaren bir yıl sonra sona ereceği, birinci fıkrada belirtilen yükümlülüklerin bir yıllık süre içinde yerine getirilmesi halinde ise on dört günlük cayma hakkı süresinin, bu yükümlülüklerin gereği gibi yerine getirildiği tarihten itibaren işlemeye başlayacağı belirtilmiş, ayni hakka konu taşınmazın ön ödemeli satışını düzenleyen 15/3. maddesinde ise, kat mülkiyetine konu taşınmazın tüketici adına tescili veya kat irtifakına konu taşınmazın tüketici adına tapu siciline tescil edilmesiyle birlikte taşınmazın zilyetliğinin devri ile teslim veya devrin gerçekleşmiş kabul edileceği, taşınmazın kullanıma hazır bir şekilde tüketiciye zilyetliğinin devredilmesi gerektiği, aksi halde, teslimin gerçekleşmemiş sayılacağı düzenlemesi getirilmiştir.

Yukarıda yer alan açıklamalardan sonra somut olaya bakıldığında; davacının ve davalı ... ... Otel İşl. Tur. İnş. Paz. A.Ş. ile arasında 28.04.2016 tarihli ve 05.01.2017 tarihli sözleşme ile hisseli pay satışına ilişkin devremülk sözleşmesi düzenlendiği, söz konusu sözleşmede sözleşmenin konusu başlıklı 2. maddesinde davalı ... Otel İşl. Tur. İnş. Tic. A.Ş.’nin malik ve sağlayıcı olacak yer aldığı ve 09.11.2016 tarihinde ise davacıya diğer davalı ... Tur. İnş. Oto Kiralama ve Danı. Hiz. Tic. A.Ş. tarafından 424 ada 27 parselde 7/3650 olarak hisse devrinin yapıldığı anlaşılmaktadır. 30.05.2019 tarihli ilgili Belediye Başkanlığı yazısı ile CD halinde dava konusu taşınmaza ilişkin yapı belgesi ve mimari proje gönderilmiş, ayrıca belediye ile davalı arasında yapılan kaplıca kullanım suyu sözleşmesi ile tesiste kaplıca suyu kullanımının mümkün olduğu bildirilmiştir. Söz konusu deliller birlikte değerlendirildiğinde sözleşmenin feshine ilişkin haklı sebep olmamakla birlikte; 14.01.2015 tarihinde Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren Devre Tatil ve Uzun Süreli Tatil Hizmeti Sözleşmeleri Yönetmeliği’nin 15/3. maddesi gereğince kat mülkiyetine konu taşınmazın tüketici adına tescili veya kat irtifakına konu taşınmazın tüketici adına tapu siciline tescil edilmesiyle birlikte taşınmazın zilyetliğinin devri ile teslim veya devir gerçekleşmiş kabul edilmekte ve davacının dava konusu taşınmaz haricinde başka bir tesiste, başka bir dönemde 21.05.2017-24.05.2017 tarihlerini kapsayan konaklaması zilyetliğin devri anlamını taşımamaktadır.

O halde, Bölge Adliye Mahkemesince, 6502 sayılı Kanun’un 50/9. maddesi ve Devre Tatil ve Uzun Süreli Tatil Hizmeti Sözleşmeleri Yönetmeliği’nin 15/3. maddesi değerlendirilip davalı tarafından sunulan konaklama belgesinin dava konusu yapılan devremülke konu taşınmazın zilyetliğinin devri anlamını taşımadığı da gözetilerek sonucuna göre bir karar vermesi gerekirken yanılgılı gerekçe ile yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; önceki gerekçe tekrar edilmek ve kararın miktar itibarıyla kesin nitelikte olduğu belirtilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.

VI. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Direnme kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davacı vekili; kararın kesin nitelikte olmadığını, müvekkilinin başka bir tesiste konaklamak suretiyle hakkından faydalandığı iddiasının süresinde dile getirilmediği, bu iddia ispatlanacak olsa dahi hediye kapsamında tatil verildiğinin kabul edilmesi gerektiği, asıl çözümlenmesi gereken şeyin müvekkiline zilyetliğin teslim edildiğinin kabul edilip edilemeyeceğinden ibaret olduğu, emsal içtihatlara göre cayma süresinin zilyetlik teslim edilmediğinden henüz başlamadığı, sözleşmenin geçersiz olduğu, davalının edimlerinin ifa etmelerinin fiilen mümkün olmadığı, sözleşmenin Kat Mülkiyeti Kanunu’na da aykırı nitelik taşıdığı, tanıtımı yapılan oda ile devre konu odanın aynı olmadığı, yönetim planında yer alan pek çok özelliğin fiilen tesiste bulunmadığı, sözleşme sırasında verilmesi zorunlu belgelerin verilmediğini ileri sürerek kararın bozulmasını istemiştir.

C. Uyuşmazlık

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; Bölge Adliye Mahkemesi ve Özel Dairece devre mülk sözleşmesi olarak nitelendirilen taraflar arasındaki sözleşmenin iptali ile bedel/tapu devri şeklindeki karşılıklı edimlerin iadesinin istendiği davada,

1- Kararın 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362/1 inci maddesi uyarınca kesin nitelikte olup olmadığı,

2- Kararın kesin olmadığı sonucuna varılacak olur ise; davacının bir başka tesisteki konaklamasının 6502 sayılı Kanun’un 50/9 uncu maddesi ve Devre Tatil ve Uzun Süreli Tatil Hizmeti Sözleşmeleri Yönetmeliği’nin 15/3 üncü maddesi anlamında zilyetliğin devri niteliğinde sayılıp sayılamayacağı, burada varılacak sonuca göre resmî devir ile geçerli hâle gelen sözleşmede fiili teslimin de sağlandığı ve sözleşmenin iptali için haklı neden sunulamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesinin yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

D. Gerekçe

1. İlgili Hukuk

1. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 318, 319, 361, 362 nci maddeleri.

2. 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un (TKHK) 50/9 ve 73/4 üncü maddeleri.

3. 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu’nun 57 ve devam eden maddeleri.

4. Devre Tatil ve Uzun Süreli Tatil Hizmeti Sözleşmeleri Yönetmeliği’nin 2/3, 4/ğ, 15 inci maddeleri.

2. Değerlendirme

(1) Numaralı Uyuşmazlık Yönünden:

1. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 361 inci maddesine göre bölge adliye mahkemesi hukuk dairelerinden verilen temyizi kabil nihai kararlar ile hakem kararlarının iptali talebi üzerine verilen kararlara karşı tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde temyiz yoluna başvurulabilir.

2. Kanun koyucu 362 nci maddede ise temyizi mümkün olmayan kararları sıralamıştır. Buna göre miktar veya değeri kesinlik sınırını geçmeyen davalara ilişkin nihai kararlar, 362 nci madde uyarınca temyiz edilemez.

3. Temyize konu edilen miktarın kesinlik sınırının altında kalması hâlinde anılan Kanun’un 366 ncı maddesi atfıyla aynı Kanun’un 352 nci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi uyarınca temyiz dilekçesinin reddine karar vermek gerekir.

4. Ne var ki somut olayda, iptali istenen sözleşmede, sözleşmenin geçerli olduğu süre boyunca uygulanacak nitelikte aylık aidat ödenmesi gibi düzenlemeler mevcut olup bu hâliyle dava konusu talep ileriye etkili sonuç doğuracak şekilde bir muarazanın giderilmesi niteliği de taşıdığından yalnızca sözleşme bedeli üzerinden değerlendirme yapılarak kararın miktar itibarıyla kesinlik sınırı altında olduğu sonucuna varılamaz.

5. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmelerde; neredeyse tüm dava türlerinin temelinde bir muarazayı giderir şekilde tespit hükmü içerdiği, bu durumun dava konusu işe değeri para ile ölçülemez iş niteliği kazandırmadığı, üstelik somut olayda taraflar arasında aidat ödemelerine ilişkin bir ihtilafın da olmadığı, mahkemenin davanın kabulü yönünde vereceği hükmün aslolarak gösterilen dava değeri kadar bir alacaktan ibaret olduğu, kabul kararının aynı anda ifa kuralı gereğince zorunlu bir sonucu olarak tesis edilmesi gereken tapu iptal yönündeki hükmün de kesinlik sorununu ortadan kaldırmayacağı, herhangi bir tapu iptal ve tescil davasında dahi kural olarak taşınmazın dava tarihindeki rayiç değerine göre istemin kesinlik sınırının altında kalıp kalmadığının tespit edilmesi gerektiği, hâl böyle olunca Bölge Adliye Mahkemesinin bozma öncesi kesin olarak karar vermesinde ve ek kararla temyiz dilekçesini reddetmesinde hukuka aykırılık bulunmadığı, bu nedenlerle direnme kararına karşı temyiz başvurusunun miktar yönünden reddine karar verilmesi gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

6. Bu sebeple birinci uyuşmazlık yönünden kararın kesin nitelikte olmadığı sonucuna 29.11.2023 tarihli ikinci görüşmede oy çokluğuyla varılarak işin esasına ilişkin ikinci uyuşmazlığın incelenmesine geçilmiştir.

(2) Numaralı Uyuşmazlık Yönünden:

7. İşin esası yönünden uyuşmazlığın incelenebilmesi için konuyla ilgili kavram ve mevzuat hükümlerinin ortaya konulması gerekir.

8. Somut olayda taraflar arasındaki sözleşme Bölge Adliye Mahkemesi ve Özel Daire tarafından ön ödemeli devre mülk satışı olarak nitelendirilmiştir.

9. Konut olarak kullanılmaya elverişli bir yapı ya da bağımsız bölümün ortak maliklerinden her birinin yararına bu yapı ya da bağımsız bölümden yılın belli dönemlerinde yararlanma hakkı, ortak mülkiyet payına bağlı bir irtifak hakkı olarak kurulursa buna devre mülk hakkı denir (Türk Hukuk Lûgatı, Türk Hukuk Kurumu, Ankara 2021, C. 1. s. 291).

10. Bu tanım devre mülk hakkını düzenleyen 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu’nun 57 nci maddesinde yer alan ifadedir. Kanun koyucu 634 sayılı Kanun’da devre mülk hakkının en az on beş gün süre ile tesis edilmesini zorunlu kıldığından (md.59) somut olayda taraflar devre mülk sisteminin süre kısıtlamasından kurtulmak ve hak sahiplerine bir haftalık tapu güvencesi sağlamak amacıyla başvurulan müşterek mülkiyet tapusunun devri yöntemini kullanmışlarsa da gerek aşamalardaki nitelendirme gerekse anlatım kolaylığı bakımından taraflar arasındaki sözleşme devre mülk sözleşmesi olarak anılacaktır.

11. Devre mülk hakkı konusu, taraflardan birinin tüketici olduğu sözleşmeler bakımından, daha kapsamlı, özel hükümler içeren 6502 sayılı Kanun ve Devre Tatil ve Uzun Süreli Tatil Hizmeti Sözleşmeleri Yönetmeliği çerçevesinde incelenir.

12. 6502 sayılı Kanun uyarınca; bir yıldan uzun süre için kurulan ve bu süre zarfında birden fazla dönem için bir veya daha fazla sayıda gecelik konaklama imkânı veren devre mülk, paylı mülkiyet satışı, hisseli gayrimenkul sözleşmesi gibi çeşitli isimler altında imzalanan her türlü sözleşme devre tatil sözleşmesi olarak kabul edilmiştir (md. 50). Anılan maddenin başlığı devre tatil sözleşmeleri olarak kaleme alınmış olmakla birlikte içeriğine bakıldığında kanun koyucunun tüketiciye devreli tatil imkânı sağlayan her türlü sözleşmenin, mahiyetine uyduğu ölçüde, bu hükümler çerçevesinde çözümlenmesi gerekliliğine işaret ettiği görülecektir.

13. Yine, 14.01.2015 tarihli Devre Tatil ve Uzun Süreli Tatil Hizmetleri Yönetmeliği’nin 2 nci maddesinin üçüncü fıkrasına göre de devre mülk, dönem mülk, paylı mülkiyet, hisseli gayrimenkul satışı ve benzeri isimler altında yapılan ve tapu tesciline konu edilen satışlara ilişkin sözleşmeler, bir yıldan uzun süre için kurulmaları ve tüketiciye bu süre zarfında birden fazla dönem için bir veya daha fazla sayıda gecelik konaklama imkânı tanımaları hâlinde devre tatil sözleşmesi olarak nitelendirilmektedir.

14. Yargılamada, taraflar arasındaki sözleşmenin ön ödemeli devre tatil/devre mülk sözleşmesi niteliğini haiz olduğu belirlenmiştir.

15. 7392 sayılı Kanun ile 6502 sayılı Kanun’un devre tatil sözleşmelerine ilişkin hükümlerinde önemli değişikler yapılmış ve 1 Nisan 2022 tarihi itibarıyla, bu tarihten sonra yapı ruhsatı alan taşınmazlar için; ön ödemeli (inşaatı devam eden) devre tatil satışı yapılması ve Kat Mülkiyeti Kanunu'na uygun olarak kurulan devre mülk hakkı veren sözleşmeler dışında, tüketicilerle tapu devrine dayalı devre tatil hakkı sunan sözleşme kurulması yasaklanmış, devre mülk sözleşmesi dışındaki devre tatil sözleşmelerinin (şahsi hak sağlayan sözleşmeler) en fazla on yıllık süre için kurulabileceği düzenleme altına alınmıştır.

16. Ne var ki somut uyuşmazlık 7392 sayılı Kanun değişikliğinden önceki dönemde imzalanmış bir sözleşmeye ilişkin olduğundan o tarihte yürürlükte olan mülga düzenlemeler üzerinden uyuşmazlık incelenmelidir.

17. Kanunda ön ödemeli devre tatil sözleşmeleri için bir tanım bulunmamakta ise de Devre Tatil ve Uzun Süreli Tatil Hizmetleri Yönetmeliği’nin mülga 4/ğ maddesinde ön ödemeli devre tatil sözleşmesi “Tüketicinin ayni hakka konu bir taşınmazın satış bedelini veya şahsi hakka konu taşınmazın kullanım hakkı bedelini önceden peşin veya taksitle ödemeyi, satıcı veya sağlayıcının da bedelin tamamen veya kısmen ödenmesinden sonra taşınmazı ya da kullanım hakkını tüketiciye devir veya teslim etmeyi üstlendiği sözleşme” olarak tanımlanmıştır.

18. Gerek Bölge Adliye Mahkemesi gerekse Özel Daire sözleşmeden cayma ve haklı fesih koşullarının oluşmadığı konusunda hemfikir olduğundan gelinen aşamada yalnızca ön ödemeli devreli tatil sözleşmeleri açısından dönme ile ilgili düzenlemelere temas edilmelidir.

19. Kelime anlamı olarak “irade açıklamasının geri alınması” şeklinde tanımlanabilecek olan dönme (Türk Hukuk Lûgatı, s. 315), sözleşme hukukunda tarafların karşılıklı olarak ifa yükümlülüklerinden kurtulmaları ve geriye etkili olarak ilişkiye son verdiğinden daha önce yerine getirdikleri edimleri geri isteme imkânı sağlar.

20. Borçlar hukukunda sözleşmeden dönme; genel hükümlerde, alacaklının temerrüdü (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu, md. 111), borçlunun temerrüdü (md. 125) ve aşırı ifa güçlüğü (md. 138) düzenlemelerinde yer alır. Yine bu kavramla alıcının ayıptan ... seçimlik hakları (md. 227), satış sözleşmesinde alıcının temerrüdü gibi (md. 235) özel hükümlerde de karşılaşılır.

21. Devre tatil/devre mülk sözleşmeleri açısından ise 6502 sayılı Kanun’un 50 nci maddesinin mülga dokuzuncu fıkrası ile tüketiciye ön ödemeli satış sözleşmelerine dair genel hükümlerden ayrı bir dönme hakkı tanınmıştır. Bu maddeyle amaçlanan, sözleşme bedelini henüz karşı taraf edimini ifa etmeye başlamadan ödeyen ve bu suretle satıcının bir anlamda finansmanını sağlayan tüketicinin daha etkin bir biçimde korunmasını sağlamaktır.

22. Anılan fıkra “Devre tatile konu taşınmazın ön ödemeli satılması durumunda, devir veya teslim tarihine kadar tüketicinin herhangi bir gerekçe göstermeden sözleşmeden dönme hakkı vardır. Sözleşmeden dönülmesi durumunda satıcı, sözleşme bedelinin yüzde ikisine kadar tazminat talep edebilir. Satıcı, yükümlülüklerini hiç ya da gereği gibi yerine getirmezse tüketiciden herhangi bir bedel talep edemez. Sözleşmeden dönülmesi durumunda, tüketiciye iade edilmesi gereken tutar ve tüketiciyi borç altına sokan her türlü belge, dönme bildiriminin satıcıya ulaştığı tarihten itibaren en geç doksan gün içinde tüketiciye geri verilir. Satıcının aldığı bedeli ve tüketiciyi borç altına sokan her türlü belgeyi iade ettiği tarihten itibaren, tüketici on gün içinde edinimlerini iade eder” şeklindedir. 7392 sayılı Kanun ile 6502 sayılı Kanun’a eklenen 4/A maddesinin dördüncü fıkrası ile ön ödemeli devre tatil sözleşmesi yapılması imkânı ortadan kaldırılmış ve bu yasağa paralel olarak 50 nci maddenin dokuzuncu fıkrası da 8 inci madde ile mülga edilmiştir.

23. Kanun koyucu bu düzenleme ile tüketiciye, ön ödemeli sözleşme ile devraldığı devre mülkün devir ve teslim anına kadar, herhangi bir gerekçe göstermesine gerek duymaksızın sözleşmeden dönebilme hakkı tanımış, ancak caymadan farklı olarak bu hak kullanılırken, kendi üzerine düşen edimleri yerine getirmiş olan karşı tarafın da bundan dolayı zarara uğrayabileceğini gözeterek zararın bir kısmına tüketicinin katlanması gerekliliğine işaret etmiştir.

24. Kanunda bahsi geçen “devir ve teslim anı”ndan ne anlaşılması gerektiği konusunda Devre Tatil ve Uzun Süreli Tatil Hizmeti Sözleşmeleri Yönetmeliği daha ayrıntılı bir düzenleme taşımaktadır. Yönetmelik’in “Ayni hakka konu taşınmazın ön ödemeli satışı” başlıklı mülga 15/3 üncü maddesinin ikinci cümlesine göre “Kat mülkiyetine konu taşınmazın tüketici adına tescili veya kat irtifakına konu taşınmazın tüketici adına tapu siciline tescil edilmesiyle birlikte taşınmazın zilyetliğinin devri ile teslim veya devir gerçekleşmiş kabul edilir. Taşınmazın kullanıma hazır şekilde tüketiciye zilyetliğinin devredilmesi gerekir. Aksi hâlde teslim gerçekleşmemiş sayılır”.

25. Zilyetlik ve devrine ilişkin TKHK’da hüküm bulunmadığından konuyla ilgili genel hükümleri içeren 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK) göz önünde bulundurulmalıdır. TMK’da zilyetliğin bir şey üzerinde fiili hâkimiyete sahip olma hâli olarak tanımlandığı ve taşınmaz üzerindeki irtifak haklarında ve taşınmaz yüklerinde “hakkın fiilen kullanılmasının” zilyetlik sayıldığı (TMK, md. 973), zilyetliğin devri için ise “şeyin veya şey üzerinde hâkimiyeti sağlayacak araçların, edinene teslimi veya edinenin önceki zilyedin rızasıyla şey üzerinde hâkimiyeti kullanacak duruma gelmesi”nin arandığı (md. 977) dikkatten kaçırılmamalıdır.

26. Bu hükümler birlikte değerlendirildiğinde, ön ödemeli devre mülk satışına dair sözleşmelerde taşınmazın devir ve teslimi anına kadar tüketicinin herhangi bir gerekçe göstermeksizin sözleşmeden dönme hakkının var olduğu ve devir/teslim olgusunun varlığının kabul edilebilmesi için taşınmazın tapu siciline tescil edilmesinin yanı sıra zilyetliğinin devredilmiş olması gerektiği anlaşılmaktadır.

27. Türk Medeni Kanunu’ndaki anlatımdan hareket edildiğinde ve bilhassa devre mülk hakkının devre mülk sisteminin hukuki niteliği gereği müşterek mülkiyet ve bu mülkiyet hakkı üzerinde tesis edilen bir irtifaktan oluştuğu da gözetildiğinde; devre mülk sözleşmelerinde zilyetliğin devredildiğinden bahsedilebilmesi için sözleşmede kararlaştırılan kullanım hakkına uygun şekilde ve fiilen kullanıma hazır hâlde taşınmazın tüketiciye teslim edildiğini ispat yükü davalı satıcı üzerindedir.

28. Konu ile ilgili bu açıklamalardan sonra taraflar arasındaki uyuşmazlığın ne şekilde tezahür ettiği ortaya konulmalıdır.

29. Davacı ile eski unvanı ... ... Otel İşl. Turz. İnş. Paz. A.Ş Ltd. Şti. olan davalı ... A.Ş. arasında 28.04.2016 tarihinde “Hisseli Gayrimenkul Satış Sözleşmesi” imzalandığı, bu sözleşmede beş parsel üzerinde bulunan tesisten belli bir hissenin davacıya satışının kararlaştırıldığı, sözleşmeye konu daire tipinin “Stüdyo” olarak belirtildiği, konaklamanın 2+1 kişilik olacağının açıklandığı, 09.11.2016 tarihinde kat irtifakı kurulu olan, mesken niteliğindeki 1. kat 6 numaralı bağımsız bölümün 7/3650 hissesinin davacıya devredildiği, daha sonra 05.01.2017 tarihli ikinci bir sözleşme ile ilave bedel karşılığında ilk sözleşmeyle bağlantılı olarak davacının kullanım hakkının 1+1 daire olarak ve 4+1 kişi şeklinde yükseltildiği ve dönemin değiştirildiği anlaşılmaktadır.

30. Yukarıda ayrıntılı şekilde açıklandığı üzere sözleşmeye konu taşınmazın zilyetliğin devredildiğinden bahsedilebilmesi için sözleşmede kararlaştırılan kullanım hakkına uygun şekilde ve fiilen kullanıma hazır hâlde taşınmazın tüketiciye teslim edildiği ispat edilmelidir. Ne var ki davalı tarafça bizatihi sözleşmeye konu yerin davalının kullanımına teslim edildiğine dair hiçbir delil sunulmamış, cevap dilekçesinde davacının RCI sistemi kapsamında bir başka tesisten istifade etmiş olmasının teslim şartının gerçekleştiğini gösterdiğini savunarak bu ilişkin olarak konaklama belgesini sunmuş ve Bölge Adliye Mahkemesi teslimin gerçekleştiği gerekçesiyle yazılı şekilde karar vermiştir. Oysa bir başka tesiste 21.05.2017-24.05.2017 tarihleri arasında gerçekleşen konaklamanın, sunulan evrakta da açıkça yazılı olduğu üzere sözleşmenin imzalanmasından hemen sonra, sözleşmeye bağlı bir hediye tatil hakkı olarak sunulduğu, davalının bir anlamda tüketiciyi sözleşme yapmaya ikna etmek için kullandığı bu yöntemin davalıyı teslim borcundan kurtarmayacağı ve zilyetliğin devri anlamı taşımadığı açıktır.

31. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen bozma kararına uymak gerekirken yazılı gerekçeyle direnme kararı verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

32. Direnme kararı bu nedenle bozulmalıdır.

VII. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Kanun’un 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,

Dosyanın 6100 sayılı Kanun’un 373 üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca direnme kararını veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

(I) numaralı uyuşmazlık bakımından oy çokluğuyla,

(II) numaralı uyuşmazlık bakımından oy birliğiyle,

29.11.2023 tarihinde yapılan ikinci görüşmede kesin olarak karar verildi.

"K A R Ş I O Y"

İlk derece mahkemesince davanın kabulüne dair verilen karara yönelik istinaf başvurusu üzerine bölge adliye mahkemesince karar kaldırılarak yeniden esas hakkında davanın reddine karar verilmiş, hükmün davacı tarafça temyizi üzerine kararın kesin olduğu gerekçesiyle temyiz talebi ek karar ile reddedilmiştir. Bu kararın da temyizi üzerine Yargıtay tarafından yapılan inceleme sonucu kararın kesin olmadığı kabul edilerek ek karar kaldırılmış ve bölge adliye mahakmesi kararının bozulmasına karar verilmiştir.

Ek kararın kaldırılması gerekçesi olarak da davacı vekilinin dava dilekçesinde sözleşmenin iptali, bedel iadesi talep ettiği anlaşıldığından, dava dilekçesinde taleplere göre kararın kesin olduğu kabul edilemeyeceğinden usul ve yasaya uygun bulunmayan temyiz talebinin reddine dair ek karar kaldırılarak, davacı vekilinin temyiz talebi esasa yönelik olarak incelendiği belirtilmiştir.

Dosyanın incelenmesinden, davacı vekilinin dava dilekçesinde sözleşmenin iptali, bedel iadesi talep ettiği anlaşıldığından, dava dilekçesinde taleplere göre kararın kesin olduğu kabul edilemeyeceğinden usul ve yasaya uygun bulunmayan temyiz talebinin reddine dair ek karar kaldırılarak, davacı vekilinin temyiz talebi esasa yönelik olarak incelenmiştir.

Bölge adliye mahkemesince önceki karar gerekçeleri yanında kararın kesin olduğu da belirtilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir. Direnme kararının temyiz incelemesi sırasında bölge adliye mahkemesinin direnme öncesi verdiği hükmün kesin olup olmadığı ön sorun olarak tartışılmıştır.

Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Dairesinin miktar veya değeri kırk bin Türk Lirasını (bu tutar dâhil) geçmeyen davalara ilişkin kararları verildiği anda kesin olup temyiz edilemez (HMK 362/1-a). Alacağın bir kısmının dava edilmiş olması durumunda, bu kırk bin Türk Liralık kesinlik sınırı alacağın tamamına göre belirlenir. Alacağın tamamının dava edilmiş olması hâlinde, kararda asıl talebinin kabul edilmeyen bölümü kırk bin Türk Lirasını geçmeyen tarafın temyiz hakkı yoktur. Ancak, karşı taraf temyiz yoluna başvurduğu takdirde, diğer taraf da düzenleyeceği cevap dilekçesiyle kararı temyiz edebilir (HMK 362/2). Maddedeki parasal sınır 6763 sayılı Kanun'la HMK’ya eklenen ek 1 inci madde gereğince 2017 ve sonrası yıllarda yeniden değerlendirme oranında artırılmakta olup Bölge Adliye Mahkemesi kararları yönünden 2021 yılı için temyiz kesinlik sınırı 78.630,00 TL’dir.

Maddedeki temyiz kesinlik sınırı hükmünde HUMK döneminde olduğu gibi taşınmazın aynından ... davalar için bir istisna getirilmemiş, bu davaları kapsayacak şekilde kesinlik sınırı düzenlemesi yapılmıştır. Diğer bir ifadeyle HMK 362 nci maddedeki temyiz kesinlik sınırı taşınmazın aynından ... davalar için de geçerlidir.

Davacı bedelini peşin olarak ödediği devre mülk sözleşmesinin iptali talebinde bulunmuş olup davaya konu uyuşmazlık konusunun değeri sözleşme bedeli olan ve icra takibine de konu edilen 24.205,00 TL’dir. Davacının sözleşmenin iptali yanında buna bağlı olarak ödediği bedelin kendisine iadesini istemesi uyuşmazlık değerinin 24.205,00 TL’den fazla olduğu anlamına gelmemektedir. Zira sözleşmenin iptali talebine bağlı olarak tarafların verdiklerini birbirlerine iade etmesinin istenmesi, sözleşmenin iptali sonucuna bağlı olarak hükmedilmesi istenen unsurlar olup her birisi için ayrı bir dava değeri bulunduğu kabul edilerek bunların toplamı üzerinden temyiz kesinlik sınırı belirlenmesi gerektiği sonucuna varılamaz.

Taraflar arasındaki sözleşmede ileriye dönük edim olarak yıllık 470,00 TL veya 690,00 TL aidat ödeneceği ve bu miktarların yıllara göre artırılacağı belirtilmiş ise de bunlar sözleşmeden cayılmayarak ayakta olması hâlinde istenebilecek ve ileri ki yıllar işletilme giderleri için kararlaştırılan bedeller olup bu aidatların da uyuşmazlığa dâhil olduğu olduğu düşünülemez. Zira taraflar araındaki uyuşmazlık bu aidatların istenip istenemeyeceği noktasında olmayıp, 24.205,00 TL bedelli sözleşmenin iptali koşulları bulunup bulunmadığına ilişkindir. Bu durumda ileri ki yıllar için sözleşmede aidat ödenmesi hükmü olduğu için miktara bakılmaksızın temyiz incelemesi yapılabileceği şeklinde bir sonuca da varılamayacaktır.

Somut uyuşmazlıkta iptali istenen sözleşme bedeli 24.205,00 TL olup bu miktar 2021 yılı için 78.630,00 TL olan temyiz kesinlik sınırının altındadır. Bu durumda bölge adliye mahkemesinin ek karar ile temyiz talebini reddetmesi yerinde olduğu hâlde, özel daire tarafından bu ek karar kaldırılarak esastan temyiz incelemesi yapılıp bozma kararı verilmesi yerinde olmadığı için, hükmün kesin olduğu ve temyiz incelemesi yapılarak bozma kararı verilemeyeceğine de değinilerek direnme kararı verilmesi isabetli olmuştur.

Yukarıda açıklanan nedenlerle ön sorun bulunduğu kabul edilerek direnme hükmünün onanması gerektiği görüşünde olduğumuzdan, bozmaya konu bölge adliye mahkemesi kararı kesin olmadığı için temyiz incelemesi yapılarak karar verilmesinde kanuna aykırılık olmadığı kabul edilmek suretiyle ön sorun bulunmadığı yönünde oluşan Değerli Çoğunluk görüşüne katılamıyoruz.

Kaynak:https://www.hukukihaber.net/hukuk-genel-kurulunun-20221271-e-20231141-k-sayili-karari