Hukuk Genel Kurulu'nun 2022/1257 E., 2023/980 K. sayılı kararı
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 18.10.2023 tarihli, 2022/1257 E., 2023/980 K. sayılı kararı
T.C.
Yargıtay
Hukuk Genel Kurulu
2022/1257 E., 2023/980 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2022/693 E., 2022/1478 K.
KARAR : Davanın kabulüne
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 13.12.2021 tarihli ve
2021/11477 Esas, 2021/15845 Karar sayılı BOZMA kararı
Taraflar arasındaki tespit davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararın davalı ... vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılıp düzeltilerek yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı ... vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 10. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı davalı ... vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili; müvekkilinin 09.03.1998 tarihinde başlayan vergi kaydı ile 24.02.1989 tarihinde başlayan oda kaydına istinaden 1479 sayılı Kanun kapsamında sigortalı olduğunu, bu nedenle 04.10.2000 tarihinden sigortalılık tescilinin yapıldığını ancak 1479 sayılı Kanun’a eklenen ve 02.08.2003 tarihinde yürürlüğe giren geçici 18 inci maddenin yürürlük tarihinden önce tescili yapılmış olan müvekkilinin oda kaydına istinaden tescil tarihinin 24.02.1989 tarihi olması gerektiğini ileri sürerek tescil tarihinin 24.02.1989 olarak düzeltilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı ... (SGK/Kurum) vekili; Kurum işleminin usul ve yasaya uygun olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
A. İlk Derece Mahkemesinin Birinci Kararı
İlk Derece Mahkemesinin 16.01.2018 tarihli ve 2017/213 Esas, 2018/13 Karar sayılı kararı ile; davacının 08.08.2001-02.08.2003 tarihleri arasında davalı Kuruma tescil başvurusu yapmadığı prim ödemesinin de bulunmadığı gibi tescil başvuru tarihi olan 27.03.2001 tarihi itibari ile yürürlükte olan 619 sayılı Kanun Hükmünde Kararname kapsamında sigortalılık tescilinin 04.10.2000 tarihi itibari ile yapılmasının yasaya uygun olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
B. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
C. Bölge Adliye Mahkemesinin Birinci Kararı
Bölge Adliye Mahkemesinin 19.06.2018 tarihli ve 2018/506 Esas, 2018/1226 Karar sayılı kararı ile; davacının sigortalı sayılıp sayılamayacağı, kendi nam ve hesabına çalışıp çalışmadığı yöntemince araştırılmadan karar verildiği gerekçesiyle ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine karar verilmiştir.
D. İlk Derece Mahkemesinin İkinci Kararı
İlk Derece Mahkemesinin 28.05.2019 tarihli ve 2018/298 Esas, 2019/297 Karar sayılı kararı ile; dinlenen tanıkların 1989 yılından itibaren nakliyecilik yaptıklarını ve işe başladıkları tarihte davacının yaklaşık 4-5 yıldır nakliye işiyle meşgul olduğunu, oda kaydı bulunmayan bir kişinin nakliye işi yapamayacağını beyan ettikleri, davacının Cihanbeyli Şoförler ve Nakliyeciler Odasında 24.02.1989-14.08.2005 tarihleri arasında kaydının bulunduğu, Bağ-Kur'a giriş bildirgesinin 27.03.2001 tarihinde Kuruma verildiği, bu nedenle oda kaydı gözetilerek davacının 1479 sayılı Kanun kapsamında sigortalılık başlangıcının 24.02.1989 tarihi olması gerektiği, tescil tarihi itibariyle 1479 sayılı Kanun’un geçici 18 inci maddesi yürürlükte bulunmadığından 04.10.2000 tarihine kadar olan dönem yönünden tescile engel bir durum bulunmadığı, 04.10.2000-14.08.2005 tarihleri arasındaki dönem yönünden ise oda kaydına istinaden zorunlu Bağ-Kur sigortalısı sayılması gerektiği gerekçesiyle davanın kabulüne, davacının 1479 sayılı Kanun kapsamında sigortalılık başlangıcının 24.02.1989 tarihi olduğunun tespiti ile 24.02.1989-14.08.2005 tarihler arası dönemde 1479 sayılı Kanun kapsamında Bağ-Kur sigortalısı olduğunun tespitine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı ... vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 05.11.2019 tarihli ve 2019/2100 Esas, 2019/2021 Karar sayılı kararı ile; davacının 1479 sayılı Kanun'un geçici 18 inci maddesinin yürürlüğünden önce 27.03.2001 tarihinde verilen bildirgeye istinaden 04.10.2000 tarihi itibariyle sigortalılık tescilinin yapıldığı, nakliyecilik işi nedeniyle 09.03.1998-19.12.2000 tarihleri arasında vergi kaydı ve şoförlük mesleği nedeniyle 24.02.1989 tarihinden 14.08.2005 tarihine kadar oda kaydının bulunduğu, uyuşmazlık konusu dönemde nakliyecilik yaptığının kanıtlandığı bu nedenle 04.10.2000 tarihine kadar olan dönem yönünden istemin kabulü, bu tarihten sonraki dönem yönünden ise uyuşmazlık ve hukuki yarar bulunmadığından karar verilmesine gerek olmadığı gerekçesiyle ilk derece mahkemesi kararı kaldırılıp düzeltilerek yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın kabulüne, davacının 24.02.1989-04.10.2000 tarihleri arasında 1479 sayılı Kanun kapsamında zorunlu Bağ-Kur sigortalısı olduğunun tespitine karar verilmiştir.
V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Birinci Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı ... vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 23.11.2020 tarihli ve 2020/9770 Esas, 2020/6839 Karar sayılı kararı ile;
“…Yukarıda açıklanan tüm bu Kanunlarla yapılan değişiklikler; önceki mevzuatın öngördüğü koşullara sahip olan sigortalıların, sigortalılık niteliklerine son vermemekte, değişikliklerin yürürlüğe girdiği tarihten sonra Bağ-Kur sigortalılık niteliğini kazananlar yönünden yeni düzenlemeler içermektedir. Tersinin kabulü, kazanılmış hakları ortadan kaldırmak olur ki, bu durumun kabulüne yasaca ve hukukça olanak olmadığı açıktır.
Davacının, talebine konu dönemde yukarıda açıklanan 3165 sayılı Kanun ile getirilmiş şekli yürürlüktedir ve sigortalılık niteliğinin varlığı sorunu da, anılan düzenleme doğrultusunda çözümlenmelidir. Belirtmek gerekirse anılan düzenlemenin açıkça değindiği üzere, sigortalılığın oluşumu yönünden “kendi adına ve hesabına bağımsız çalışma” olgusunun varlığı zorunlu ve asli unsur olup, vergi dairesine ve meslek kuruluşuna kayıtlı olmak; anılan çalışmayı doğrulayan bir şekil şartından ibaret olduğu cihetle aksinin kanıtlanması olanaklıdır. Diğer bir anlatımla, bu gibi kişilerin mesleki faaliyetlerine son verdiklerinin kanıtlanması halinde, artık somut bir çalışmaya dayanmayan, soyut ve sadece evrak üzerindeki oda ve vergi kaydına itibar edilerek kişiyi sigortalı saymak, Kanunun amacına aykırı olacağı açıktır.
Bu bağlamda, vergi kaydı dışındaki oda-sicil kaydı yönünden faaliyet araştırması yapılmaması hatalı olup, 1479 sayılı Kanunun 26. maddesinde düzenlenen, “sosyal güvenliğin vazgeçilmez ve kaçınılamaz” kamusal yapısı gereği yöntemince ve re’sen araştırma yapılarak, davacının, kendi nam ve hesabına çalışıp çalışmadığının tespiti için, davacıya maddi delilleri olup olmadığı sorularak, varsa bunları mahkemeye sunmak üzere davacıya önel verilmeli, davacının gerçekten kendi nam ve hesabına bağımsız çalışmasının nasıl olduğu, davacının işyerine ilişkin emniyet, trafik sicili, zabıta, maliye, muhtarlık vs. marifetiyle araştırılmalı, elektrik ve su abonelikleri ve işyerlerine ilişkin işyeri açma ruhsatları celp edilerek, oda aidatı ödeyip ödemediği, hazirun cetvellerinde yazılı olup olmadığı sorulmalı; vergi kayıtlarına ilişkin işe başlama ve yoklama kayıtları celp edilerek, vergi ve odadaki kaydın gerçek bir çalışmaya ilişkin olup olmadığı; hiç bir kuşkuya yer vermeyecek şekilde ortaya konularak, yine davacının af kanunları kapsamında geçmişe yönelik prim ödemeleri araştırılıp, sigortalı olarak kabul edilmesi gereken süre/süreler kuşku ve duraksamaya yer vermeyecek biçimde ortaya konarak yapılacak değerlendirme sonucuna göre karar verilmelidir ..." gerekçesiyle karar bozulmuştur.
B. Bölge Adliye Mahkemesince Birinci Bozmaya Uyularak Verilen Karar
Bölge Adliye Mahkemesinin 22.09.2021 tarihli ve 2020/1823 Esas, 2021/1419 Karar sayılı kararı ile; bozma ilâmı doğrultusunda yapılan araştırma neticesinde nakliyecilik faaliyeti nedeniyle sigortalı olan davacının kendi adına büro/işyeri açma mecburiyetinin olmadığı, kendi adına kayıtlı kamyon/araç bulunmamakla birlikte harici satış sözleşmesi ile satın aldığı araçlarla veya kiralamak suretiyle temin ettiği araçlarla nakliyecilik faaliyetini gerçekleştirdiği, 09.03.1998 tarihli noterde yapılan kamyon satış sözleşmesi ile 42 R 6850 plakalı aracı haricen satın aldığı, 24.10.1997 tarihli iş talep pusulasına göre 42 LF 788 plakalı araç ile CSM Gıda firmasına 15 tonluk şeker teslimi yapma işini aldığının belirtildiği, Cihanbeyli Şoförler ve Nakliyeciler Odasından gelen kayıt ve belgelere göre 01.03.1989 tarihli toplantıda yönetim kurulu kararı ile üyeliğe kabul edildiği, karar defterinde noter onayının bulunduğu, 1989 yılında ve 12.06.1990, 02.03.1992, 14.04.1993, 01.10.2015 tarihlerinde üyelik aidatı ödediği, tahsilat makbuzlarının tarih ve sıra numaralarının mevcut olduğu, 02.04.2021 tarihli zabıta araştırması ile 40 yıldan beri kamyon şoförlüğü yaptığının bildirildiği, af yasası kapsamında prim ödemesi bulunmadığı, davacının 1479 sayılı Kanun'a 4956 sayılı Kanun'un 47 nci maddesi ile eklenen geçici 18 inci maddenin yürürlüğünden önce 27.03.2001 tarihinde verilen bildirgeye istinaden 04.10.2000 tarihi itibariyle tescil edildiği, nakliyecilik işi nedeniyle 09.03.1998-19.12.2000 tarihleri arasında vergi kaydı ve şoförlük mesleği nedeniyle 24.02.1989 tarihinden 14.08.2005 tarihine kadar oda kaydının bulunduğu, uyuşmazlık konusu dönemde nakliyecilik yaptığının kanıtlandığı bu nedenle 04.10.2000 tarihine kadar olan dönem yönünden istemin kabulü gerektiği gerekçesiyle ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın kabulüne davacının 24.02.1989-04.10.2000 tarihleri arasında 1479 sayılı Kanun kapsamında zorunlu Bağ-Kur sigortalısı olduğunun tespitine karar verilmiştir.
C. İkinci Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararı süresi içinde davalı ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.
2. Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;
"...Bozma öncesi davacının 27.03.2001 tarihinde kuruma intikal eden bağ-kur giriş bildirgesine istinaden 04.10.2000 tarihinde Bağ-Kur tescilinin başlatıldığı, 09.03.1998 – 19.12.2000 ve 22.01.2014 – devam eden Karayolu ile şehirlerarası yük taşıma ve nakliye faaliyetinden dolayı vergi kaydının bulunduğu, 24.02.1989 – 14.08.2005 arası Cihanbeyli Şoförler ve Nakliyeciler Esnaf Odası kaydı bulunduğu, oda kayıt başlangıç tarihinden itibaren 1479 sayılı Kanuna tabi sigortalı olduğunun tespiti talepli eldeki davanın açıldığı, yapılan yargılama neticesinde davanın kabulüne karar verilmiş, verilen karar dairemizin 23.11.2020 tarih 2020/9770 E. - 6839 K. sayılı ilamıyla “01.04.1972 tarihinde yürürlüğe giren 1479 sayılı Kanunun 24 ve 25. maddelerinde “...kendi adına ve hesabına çalışanlar olarak nitelendirilen bağımsız çalışanlardan kanunla kurulu meslek kuruluşlarına yazılı olan gerçek kişiler...”, “meslek kuruluşuna yazılarak çalışmaya başladıkları tarihten itibaren” zorunlu Bağ-Kur sigortalısı sayılmışken, anılan maddelerde 19.04.1979 gün ve 2229 sayılı Kanun ile yapılan değişiklik ile meslek kuruluş kaydı zorunluluğu kaldırılarak, “kendi adına ve hesabına” çalışma koşulu ve belirtilen nitelikte çalışmaya başlama tarihi sigortalılık niteliğini kazanmak için yeterli kabul edilmiştir. 20.04.1982 tarihinde yürürlüğe giren 2654 sayılı Kanun ile yapılan düzenlemede, kendi adına ve hesabına çalışma koşuluna ek olarak “gerçek ve götürü usulde gelir vergisi mükellefi olanlar” için mükellefiyetin başlangıç tarihinden, “kendi adına ve hesabına bağımsız çalışmakla beraber gelir vergisinden muaf olanlardan kanunla kurulu meslek kuruluşlarına usulüne uygun olarak kayıtlı olanlar” kayıtlı oldukları tarihten itibaren sigortalı sayılmaktadır.
22.03.1985 tarihinde yürürlüğe giren 3165 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikte ise, bu kez, kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanlardan; “gerçek ve götürü usûlde gelir vergisi mükellefi olanlar, Esnaf ve Sanatkarlar Siciline kayıtlı bulunanlar veya kanunla kurulu meslek kuruluşuna usulüne uygun kayıtlı bulunanlardan” gelir vergisi mükellefi olanlar, mükellefiyetin başlangıç tarihinden, gelir vergisinden muaf olanlar ile vergi kaydı bulunmayanlar da Esnaf ve Sanatkarlar Siciline veya kanunla kurulu meslek kuruluşlarına kayıt oldukları tarihten itibaren kendiliğinden sigortalı sayılmışlardır.
02.08.2003 tarihinde yürürlüğe giren 4956 sayılı Kanun ile getirilen düzenlemede de; kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanlardan; “gelir vergisi mükellefi olanlar ile, gelir vergisinden muaf olanlardan Esnaf ve Sanatkar Sicili ile birlikte kanunla kurulu meslek kuruluşuna usulüne uygun olarak kayıt olanlar” sigortalı sayılmışlardır.
Yukarıda açıklanan tüm bu Kanunlarla yapılan değişiklikler; önceki mevzuatın öngördüğü koşullara sahip olan sigortalıların, sigortalılık niteliklerine son vermemekte, değişikliklerin yürürlüğe girdiği tarihten sonra Bağ-Kur sigortalılık niteliğini kazananlar yönünden yeni düzenlemeler içermektedir. Tersinin kabulü, kazanılmış hakları ortadan kaldırmak olur ki, bu durumun kabulüne yasaca ve hukukça olanak olmadığı açıktır.
Davacının, talebine konu dönemde yukarıda açıklanan 3165 sayılı Kanun ile getirilmiş şekli yürürlüktedir ve sigortalılık niteliğinin varlığı sorunu da, anılan düzenleme doğrultusunda çözümlenmelidir. Belirtmek gerekirse anılan düzenlemenin açıkça değindiği üzere, sigortalılığın oluşumu yönünden “kendi adına ve hesabına bağımsız çalışma” olgusunun varlığı zorunlu ve asli unsur olup, vergi dairesine ve meslek kuruluşuna kayıtlı olmak; anılan çalışmayı doğrulayan bir şekil şartından ibaret olduğu cihetle aksinin kanıtlanması olanaklıdır. Diğer bir anlatımla, bu gibi kişilerin mesleki faaliyetlerine son verdiklerinin kanıtlanması halinde, artık somut bir çalışmaya dayanmayan, soyut ve sadece evrak üzerindeki oda ve vergi kaydına itibar edilerek kişiyi sigortalı saymak, Kanunun amacına aykırı olacağı açıktır.
Bu bağlamda, vergi kaydı dışındaki oda-sicil kaydı yönünden faaliyet araştırması yapılmaması hatalı olup, 1479 sayılı Kanunun 26. maddesinde düzenlenen, “sosyal güvenliğin vazgeçilmez ve kaçınılamaz” kamusal yapısı gereği yöntemince ve re’sen araştırma yapılarak, davacının, kendi nam ve hesabına çalışıp çalışmadığının tespiti için, davacıya maddi delilleri olup olmadığı sorularak, varsa bunları mahkemeye sunmak üzere davacıya önel verilmeli, davacının gerçekten kendi nam ve hesabına bağımsız çalışmasının nasıl olduğu, davacının işyerine ilişkin emniyet, trafik sicili, zabıta, maliye, muhtarlık vs. marifetiyle araştırılmalı, elektrik ve su abonelikleri ve işyerlerine ilişkin işyeri açma ruhsatları celp edilerek, oda aidatı ödeyip ödemediği, hazirun cetvellerinde yazılı olup olmadığı sorulmalı; vergi kayıtlarına ilişkin işe başlama ve yoklama kayıtları celp edilerek, vergi ve odadaki kaydın gerçek bir çalışmaya ilişkin olup olmadığı; hiç bir kuşkuya yer vermeyecek şekilde ortaya konularak, yine davacının af kanunları kapsamında geçmişe yönelik prim ödemeleri araştırılıp, sigortalı olarak kabul edilmesi gereken süre/süreler kuşku ve duraksamaya yer vermeyecek biçimde ortaya konarak yapılacak değerlendirme sonucuna göre karar verilmelidir.” gerekçeleriyle bozulmuştur.
Bozma üzerine davacının esnaflık faaliyetine ait işyeri kayıt ve belgelerini sunması için davacı vekiline süre verilmiş, davacı tarafça, davacının nakliyecilik faaliyeti nedeniyle belirli bir işyerinin bulunmadığı, işyeri açmak zorunda da bulunmadığı, işyerine ait maddi bir delilin olmadığı beyan edilmiş, mahkemece vergi dairesi, trafik tescil, SGK, meslek odası ve kollukça yaptırılan araştırmalar neticesinde dosyaya gelen bilgi ve belgelere göre; Cihanbeyli Şoförler ve Otomobilciler odasına 24.02.1989 – 14.08.2005 tarihleri arasında kayıtlı olduğu, 1993 – 2000 yıllarına ait oda aidat borçlarını 07.10.2015 tarihinde ödediği, 2013 yılı öncesinde adına kesilen bir trafik cezasına rastlanmadığı, kollukça yapılan araştırmada, 40 yıldan beri başkasının aracını kullanarak kamyon şoförlüğü yaptığı tespit edilmiştir. Ayrıca davacı vekilince 42 R 6850 plakalı kamyonun 09.03.1998 tarihli mülkiyeti muhafaza kaydıyla alındığına dair noter evrakı ile 24.10.1997 tarihli bir adet iş talebi pusulası fotokopileri dosyaya sunulmuştur.
Dairemizin uyulan bozma ilamı üzerine toplanan deliller ile dosyada bozma öncesi bulunan tüm deliller birlikte değerlendirildiğinde, davacının kendi nam ve hesabına nakliyecilik faaliyetinden dolayı 24.02.1989 – 04.10.2000 tarihleri arasında esnaf bağkurlu olduğunun kabulü eksik araştırma ve hatalı değerlendirmeye dayalıdır.
Davacının, öncesinden başlayarak 1989 yılından itibaren şoförlük yaptığına dair tespit yerinde ise de davacının kendi nam ve hesabına mıçalıştığı, yoksa başka işverenler yanında şoför olarak çalışıp çalışmadığı somut olarak belirlenmeli, uyuşmazlık hiçbir kuşku ve duraksamaya yer vermeyecek biçimde ortaya konarak oluşacak sonuca göre karar verilmelidir.
O halde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesinin istinaf başvurusunun kabulüne ilişkin kararı bozulmalıdır..." gerekçesiyle karar bozulmuştur.
D. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; şoförler odası tarafından bildirilen ilk derece mahkemesince dinlenilen kamu tanıklarının anlatımları, 09.03.1998-04.10.2000 arasında nakliyecilik işi nedeniyle vergi kaydının bulunması, kolluk araştırması, önceki bozma ilâmı doğrultusunda yapılan araştırma sonucu toplanan deliller ve tüm dosya kapsamından davacının başkasının yanında şoför olarak çalışmadığı, kendi nam ve hesabına nakliyecilik yaptığının tespit edildiği belirtilerek önceki gerekçe de aynen tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Direnme kararına karşı süresi içinde davalı ... vekilince temyiz isteminde bulunulmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davalı Kurum vekili, Kurum işleminin usul ve yasaya uygun olduğunu, Bölge Adliye Mahkemesince gerekli araştırma yapılmadan eksik inceleme ile karar verildiğini belirterek kararın bozulmasını talep etmiştir.
C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; 1479 sayılı Kanun kapsamında sigortalılığın tespitinin talep edildiği eldeki davada yargılama sürecinde yapılan araştırmaların davacının kendi nam ve hesabına çalıştığını belirlemede yeterli olup olmadığı buradan varılacak sonuca göre davacının kendi nam ve hesabına mı yoksa başka işverenler yanında şoför olarak mı çalıştığı hususunun belirlenmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
D. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun (5510 sayılı Kanun) geçici 7 nci maddesi, 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu'nun (1479 sayılı Kanun) 24, 25 ve 26 ncı maddeleri.
2. Değerlendirme
1. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konuyla ilgili kavram ve yasal düzenlemelere kısaca değinilmelidir.
2. Bilindiği üzere sosyal güvenlik hakkı, temel insan haklarından olup uluslararası hukuk normları ve Anayasalarda güvence altına alınmıştır. Ülkemizin ekonomik, sosyal ve kültürel değişimi sosyal güvenlik haklarına olumlu yansımakla birlikte kimi zaman bu hakları sınırlayıcı düzenlemelere gidildiği de görülmektedir.
3. 1 Ekim 2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Kanun'un geçici 7 nci maddesinin birinci fıkrasında; “Bu Kanunun yürürlük tarihine kadar 17/07/1964 tarihli ve 506 sayılı, 02/09/1971 tarihli ve 1479 sayılı, 17/10/1983 tarihli ve 2925 sayılı, bu Kanunla mülga 17/10/1983 tarihli ve 2926 sayılı, 08/06/1949 tarihli ve 5434 sayılı Kanunlar ile 17/07/1964 tarihli ve 506 sayılı Kanun’un Geçici 20'inci maddesine göre sandıklara tabi sigortalılık başlangıçları ile hizmet süreleri, fiili hizmet süresi zammı, itibari hizmet süreleri, borçlandırılan ve ihya edilen süreler ve sigortalılık süreleri tabi oldukları Kanun hükümlerine göre değerlendirilirler” yönünde düzenleme bulunmakta olup davanın yasal dayanağı uyuşmazlık konusu dönem itibariyle mülga 1479 sayılı Kanun olmakla bu Kanun hükümlerinin incelenmesi gerekmektedir.
4. Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu zorunlu sigortalılık şemsiyesi altına en son alınan esnaf ve sanatkarlar ve diğer bağımsız çalışanlara Kanun'da yazılı sosyal güvenlik hükümlerini uygulama amacını taşımakta olup Kanun'un 26 ncı maddesinde sigortalı olma hak ve yükümlülüğünden vazgeçilemeyeceği ve kaçınılamayacağı, bu Kanun'a göre sigortalı sayılanların, sigortalı sayıldıkları tarihten itibaren üç ay içinde Kuruma başvurarak kayıt ve tescil yaptırmalarının zorunlu olduğu, aksi durumda Kurum tarafından resen tescil işlemi yapılacağı hükme bağlanmıştır.
5. Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu'nun 24 üncü maddesinde sigortalı olmanın koşullarına yer verilmiştir. 01.04.1972 tarihinde yürürlüğe giren 1479 sayılı Kanun’un ilk şeklinde Bağ-Kur sigortalılığı için esnaf sicili veya kanunla kurulu meslek kuruluşu kaydı aranırken 04.05.1979 tarihinde yürürlüğe giren 2229 sayılı Kanun ile 1479 sayılı Kanun'un 24 üncü maddesinin öngördüğü meslek kuruluşlarına kayıtlı olma koşulu kaldırılmış, sadece Kanun'un temel ilkesi olan kendi ad ve hesabına çalışma koşulu getirilmiştir.
6. Daha sonra 20.04.1982 tarihinde yürürlüğe giren 2654 sayılı Kanun ile 1479 sayılı Kanun'un 24 üncü maddesi tekrar değiştirilerek zorunlu Bağ-Kur sigortalılığı için gelir vergisi mükellefi olma şartı getirilmiş ancak gelir vergisinden muaf olanlar için meslek kuruluşuna kayıtlı olma kabul edilmiştir.
7. 22.03.1985 tarihinde yürürlüğe giren 3165 sayılı Kanun'un 6 ncı maddesi ile 1479 sayılı Kanun'un 24 üncü maddesinde yapılan değişiklikle, “...gerçek ve götürü usulde gelir vergisi mükellefi olanlar, Esnaf ve Sanatkarlar Siciline kayıtlı bulunanlar veya kanunla kurulu meslek kuruluşuna usulüne uygun kayıtlı bulunanlar"ın sigortalı sayılacağı belirtilmiş, yine 3165 sayılı Kanun'un 7 nci maddesi ile değiştirilen 25 inci maddesinde ise gelir vergisi mükellefi olanların mükellefiyetin başlangıç tarihinden, gelir vergisinden muaf olanlar ile vergi kaydı bulunmayanların Esnaf ve Sanatkarlar Siciline veya kanunla kurulu meslek kuruluşlarına kayıt oldukları tarihten itibaren kendiliğinden sigortalı sayılacakları hüküm altına alınmıştır.
8. Ne var ki, 02.08.2003 tarihinde yürürlüğe giren 4956 sayılı Kanun ile 1479 sayılı Kanun'un tekrar 24 üncü maddesinde değişiklik yapılmış ve zorunlu Bağ-Kur sigortalılığı için gelir vergisi mükellefi olma şartı getirilmiş ancak gelir vergisinden muaf olanlar için esnaf sicil kaydı ve oda kaydının bir arada bulunmasının gerektiği hükme bağlanmıştır.
9. Son olarak 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Kanun’un 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendine göre, “b) Köy ve mahalle muhtarları ile hizmet akdine bağlı olmaksızın kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanlardan ise;
1) Ticarî kazanç veya serbest meslek kazancı nedeniyle gerçek veya basit usûlde gelir vergisi mükellefi olanlar,
2) Gelir vergisinden muaf olup, esnaf ve sanatkâr siciline kayıtlı olanlar,
3) Anonim şirketlerin yönetim kurulu üyesi olan ortakları, sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketlerin komandite ortakları, diğer şirket ve donatma iştiraklerinin ise tüm ortakları,
4) Tarımsal faaliyette bulunanlar
sigortalı sayılırlar”.
10. Vurgulanmalıdır ki, ilgili vergi, kanunla kurulu meslek kuruluşu, esnaf ve sanatkarlar sicil kayıtları zorunlu sigortalılığın dayanak belgeleri niteliğinde olmakla birlikte tek başına yeterli olmayıp anılan kayıtlara sahip kişiler yönünden zorunlu sigortalılık için kendi adına ve hesabına bağımsız çalışma olgusunun da gerçekleşmiş olması gerekmektedir. Başka bir deyişle vergi kaydı, meslek kuruluşu veya sicil kayıtları bulunsa bile kendi nam ve hesabına çalışmaya son verildiğinin belirlenmesi hâlinde artık somut bir çalışmaya dayanmayan soyut ve sadece evrak üzerindeki kayda itibar edilerek kişiyi sigortalı saymak Kanun'un amacına aykırıdır.
11. Somut olayda 09.03.1998-19.12.2000 tarihleri arası dönemde kara yolu ile şehirler arası yük taşımacılığı faaliyetinden dolayı vergi mükellefiyet kaydı, 24.02.1989-14.08.2005 tarihleri arasında Cihanbeyli Şoförler ve Nakliyeciler Odasında kaydı bulunan davacının 27.03.2001 tarihinde davalı Kurum kayıtlarına giren Bağ-Kur'a giriş bildirgesi ile 04.10.2000 tarihi itibari ile 1479 sayılı Kanun kapsamında tescilinin yapıldığı ancak sigortalılık tescil tarihinin Cihanbeyli Şoförler ve Nakliyeciler Odasına kayıt tarihi olan 24.02.1989 tarihi olması gerektiği ileri sürülerek eldeki davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
12. İlk Derece Mahkemesince ilk kararda davanın reddine karar verilmiş, davacı vekilinin istinaf başvurusu üzerine Bölge Adliye Mahkemesince davacının kendi nam ve hesabına çalışıp çalışmadığının araştırılması gerektiği belirtilerek ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak davanın yeniden görülmesi için dosya kararı veren mahkemeye gönderilmiş, İlk Derece Mahkemesince yazılan müzekkereye istinaden Cihanbeyli Şoförler ve Nakliyeciler Odasından bildirilen 24.02.1989-14.08.2005 tarihleri arasında odaya kayıtlı şoför olarak çalışan üç kişinin tanık olarak beyanları alındıktan sonra davanın kabulüne, davacının 24.02.1989-14.08.2005 tarihleri arası dönemde 1479 sayılı Kanun kapsamında sigortalı olduğunun tespitine karar verilmiştir.
13. Bölge Adliye Mahkemesince davalı Kurum vekilinin istinaf başvurusu üzerine uyuşmazlık ve hukuki yarar bulunmayan 04.10.2000 tarihinden sonraki dönem bakımından da hüküm kurulmasının yerinde olmadığı gerekçesiyle ilk derece mahkemesi kararı kaldırılıp düzeltilerek yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın kabulüne, davacının 24.02.1989-04.10.2000 tarihleri arasında 1479 sayılı Kanun kapsamında zorunlu Bağ-Kur sigortalısı olduğunun tespitine dair verilen kararı davalı Kurum vekili temyiz etmiş Özel Dairece vergi kaydı dışındaki oda-sicil kaydı yönünden faaliyet araştırması yapılmamasının hatalı olduğu vurgulandıktan sonra bozma kararında belirtilen araştırmaların yapılması gerektiği belirtilerek karar bozulmuştur.
14. Bölge Adliye Mahkemesince bozma kararına uyularak yapılan araştırmalar neticesinde davacının 09.03.1998 tarihli Cihanbeyli Noterliğinde yapılan mülkiyeti muhafaza kaydıyla satış sözleşmesi ile 42 R 6850 plaka sayılı kamyonu haricen satın aldığı, Cihanbeyli Noterliğinde düzenlenen 08.01.2001 tarihli ibranamaye göre kamyon satışından dolayı borcunun kalmadığı, 24.10.1997 tarihli iş talep pusulasına göre 42 LF 788 plaka sayılı araç ile CSM Gıda firmasına 15 tonluk şeker teslimi yapma işini aldığı, 42 R 6850 plaka sayılı araca ilişkin vergi ödeme makbuzlarının ve 30.09.1999 tarihinde yakıt alımına ilişkin faturanın mevcut olduğu, Cihanbeyli Şoförler ve Nakliyeciler Odasından gelen kayıt ve belgelere göre 01.03.1989 tarihli toplantıda alınan yönetim kurulu kararı ile üyeliğe kabul edildiği, karar defterinde noter onayının bulunduğu, 1989 yılı ve 12.06.1990, 02.03.1992, 14.04.1993, 01.10.2015 tarihlerinde üyelik aidatı ödediği, tahsilat makbuzlarının tarih ve sıra numaralarının mevcut olduğu, 02.04.2021 tarihli zabıta araştırması ile 40 yıldan beri kamyon şoförlüğü yaptığının bildirildiği tespit edilmiş ve tüm dosya kapsamına, toplanan delillere göre kendi nam ve hesabına çalışma olgusunun kanıtlandığı ve uyuşmazlık konusu dönemde nakliyecilik faaliyeti yaptığının anlaşıldığı gerekçesiyle 24.02.1989-04.10.2000 tarihleri arasında 1479 sayılı Kanun kapsamında zorunlu Bağ-Kur sigortalısı olduğunun tespitine karar verilmiştir.
15. Şu hâlde yukarıda değinilen mevzuat hükümleri ile yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; yapılan araştırmalarda toplanan deliller ve tüm dosya kapsamı ile davacının vergi, ve meslek kuruluşu kayıtlarının yanı sıra zorunlu sigortalılık için gerekli olan kendi adına ve hesabına bağımsız çalışma olgusunun da gerçekleşmiş olduğu, uyuşmazlık konusu dönemde kendi nam ve hesabına nakliyecilik yaptığı, bu nedenle davacının kendi nam ve hesabına mı yoksa başka işverenler nezdinde şoför olarak mı çalıştığının araştırılması gerektiğini öngören Özel Daire bozma kararının yerinde olmadığı sonucuna varılmıştır.
16. Hâl böyle olunca usul ve yasaya uygun olan direnme kararı onanmalıdır.
VII. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davalı ... vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile usul ve yasaya uygun olan direnme kararının ONANMASINA,
Dosyanın kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
18.10.2023 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.