ADALET HABERLERİ

ADALET HABERLERİ

Hukuk Genel Kurulu'nun 2022/1232 E., 2023/1087 K. sayılı kararı

Hukuk Genel Kurulu'nun 2022/1232 E., 2023/1087 K. sayılı kararı
2 Okunma

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 15.11.2023 tarihli, 2022/1232 E., 2023/1087 K. sayılı kararı

T.C.

Yargıtay

Hukuk Genel Kurulu

2022/1232 E., 2023/1087 K.

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi

SAYISI : 2021/425 E., 2022/498 K.

KARAR : Asıl davanın kısmen kabulüne, birleşen davanın reddine

ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay (Kapatılan) 15. Hukuk Dairesinin 16.06.2021 tarihli ve

2020/2067 Esas, 2021/2764 Karar sayılı BOZMA kararı

Taraflar arasında birleştirilerek görülen itirazın iptali ve tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince asıl davanın kısmen kabulüne, birleşen davanın reddine karar verilmiştir.

Kararın asıl davada davalı-birleşen davada davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı asıl davada davalı-birleşen davada davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 15. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, İlk Derece Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

Direnme kararı asıl davada davalı-birleşen davada davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. ASIL DAVA

1. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili tarafından 25.09.2012 tarihli taşeronluk sözleşmesi kapsamında davalı şirketin yüklenici olduğu ... ... ve ... Üretim Tesisi İnşaatı Yapım İşinin üstlenildiğini, müvekkilinin sözleşme kapsamında işe başladığını ve yapılan geçici kabul ile işi teslim ettiğini, 09.04.2015 tarihinde geçici kabul tutanağı düzenlenerek tesisin davalı tarafından işletmeye alındığını, 26.05.2016 tarihinde sözleşme konusu işin kesin kabulünün yapıldığını, müvekkilinin edimlerini ifa etmesine rağmen davalının borcunu ödemediğini, bunun üzerine davalı aleyhine ... 7. İcra Müdürlüğünün 2016/11610 Esas sayılı dosyasında icra takibi başlatıldığını, davalının haksız olarak takibe itiraz ettiğini ileri sürerek itirazın iptali ile takibin devamına, %20 oranında icra inkâr tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş; 29.03.2017 tarihli celsede ise takibe konu asıl alacağın 1.467.044,51 TL olduğunu, ancak 1.387.887,36 TL asıl alacak üzerinden yargılamaya devam edilmesini ve fazlaya ilişkin istem yönünden taleplerinden vazgeçtiğini beyan etmiştir.

2. Davalı vekili cevap dilekçesinde; icra takibine konu alacağın cari hesaptan değil, 25.09.2012 tarihli sözleşmenin 14 üncü maddesinde yer alan kesin teminattan kaynaklandığını, ödeme emrinin tebliğ edildiği tarihte davacının müvekkili şirket kayıtlarında herhangi bir alacağı görünmediğinden takibe itiraz edildiğini, zira davacı şirket aleyhine başlatılan icra takip dosyalarında müvekkiline gönderilen 89/1 haciz ihbarnameleri gereğince işlem yapıldığını, müvekkilinin borca vaki itirazının temel dayanağının davacı alacaklının müvekkili şirket nezdindeki alacakları üzerine haciz konulması olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.

II. BİRLEŞEN DAVA

1. Davalı-birleşen davacı vekili birleşen dava dilekçesinde; davalının müvekkili şirketin mal ve alacakları üzerine haksız olarak ihtiyati haciz koydurup müvekkilini maddi ve manevi zarara uğrattığını ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 15.000,00 TL maddi ve 50.000,00 TL manevi tazminatın ihtiyati haciz kararının alındığı 27.12.2016 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

2. Davacı-birleşen davalı vekili birleşen davaya cevap dilekçesinde; asıl davada verilen ihtiyati haczin müvekkili şirketin alacağı bulunmadığı için değil, ihtiyati haciz talep tarihi ile mahkemenin karar tarihi arasında davacı tarafından borçlu olduğu miktarı depo etmesi nedeniyle kaldırıldığını, haksız ihtiyati hacizden söz edilemeyeceğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin 04.07.2018 tarihli ve 2016/556 Esas, 2018/464 Karar sayılı kararıyla; taraflar arasında imzalanan sözleşmeden dolayı takip tarihi itibariyle davacının 1.387.887,36 TL alacağı bulunduğu, sözleşmenin 14 üncü maddesine göre teminat kesintisinin kesin kabul işleminden sonra serbest bırakılması gerektiğinden ve kesin kabul tutanağı 26.05.2016 tarihinde imzalandığından bu tarih itibariyle davacının teminat kesintisinden kaynaklanan alacağının muaccel hâle geldiği, davacının borçları nedeniyle İİK’nın 89 uncu maddesi gereğince haciz ihbarnamesi gönderilen takip dosyalarına davalının muaccel bir alacağın bulunmadığından bahisle itiraz ettiği, davacının takip ve dava konusu teminattan kaynaklı alacağının muaccel hâle geldiği 26.05.2016 tarihinden sonra davalıya ihtar gönderdiği, ödenmemesi üzerine de takip başlattığı, tarafların birbiriyle uyumlu olan ticari defterlerinde davacının alacak miktarı yönünden uyuşmazlık bulunmadığı ve alacağın likid sayıldığı, icra inkâr tazminatı isteminin yerinde görüldüğü gerekçesiyle asıl davanın kısmen kabulüne, ... 7. İcra Müdürlüğünün 2016/11610 Esas sayılı dosyasında takip tarihi itibariyle 1.387.887,36 TL’ye vaki itirazın iptaline, bu miktara takip tarihinden itibaren avans faizi uygulanmak suretiyle takibin devamına, %20 oranındaki 277.577,00 TL icra inkâr tazminatının davalıdan tahsiline, takip ve dava tarihinden sonra 14.12.2016 tarihinde ... 31. İcra Müdürlüğünün 2016/660 Esas sayılı dosyasına ödenen 1.387.887,36 TL’lik ödemenin infazda dikkate alınmasına, fazlaya ilişkin istemin ve davalının kötüniyet tazminatı talebinin reddine; birleşen davada ise ihtiyati haciz kararının haksız ve yersiz olmadığı gerekçesiyle birleşen davanın reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde asıl davada davalı/birleşen davada davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin 05.06.2020 tarihli ve 2018/1681 Esas, 2020/566 Karar sayılı kararıyla; asıl davada alacağın takip tarihinden önce muaccel olduğu, ödenmekle ... İnşaat Turizm Madencilik Enerji Üretim San. ve Tic. A.Ş. tarafından da kabul edilen 1.387.887,36 TL tutarındaki teminat alacağı yönünden ... İnşaat Madencilik Ticaret A.Ş.nin icra takibi başlatarak dava açmakta haklı olduğu; birleşen dava yönünden ise ihtiyati haczin haksız olmadığı ve davacının ihtiyati hacizden dolayı zarara uğradığını ispatlayamadığı, ilk derece mahkemesince verilen kararda usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle asıl davada davalı-birleşen davada davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK'nın 353/1-b.1 inci maddesi gereğince esastan reddine karar verilmiştir.

V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

A. Bozma Kararı

1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde asıl davada davalı/birleşen davada davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay (Kapatılan) 15. Hukuk Dairesinin 16.06.2021 tarihli ve 2020/2067 Esas, 2021/2764 Karar sayılı kararı ile:

“…1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre asıl davada davalı- birleşen dosya davacısı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.

2-Taşeron tarafından yüklenici aleyhine açılan asıl davada 25/09/2012 tarihinde aralarında imzalanan sözleşme uyarınca işin kesin kabulü yapılmasına müteakip serbest bırakılacağı kararlaştırılmış olup, kesin kabul yapıldığı halde iade edilmeyen teminat mektubunun iadesi ve ödenmeyen bakiye iş bedelinin tahsili talep edilmiş, ilerleyen aşamalarda davacı bakiye iş bedeline ilişkin isteminden vazgeçmiştir. Davalı ... İnş. A.Ş. kendisine her üç icra dosyasından gönderilen 89/1 haciz ihbarnamelerine karşı “dosyanın borçlusu olan ... İnşaat A.Ş.’nin müzekkerenin tebliğ tarihi itibariyle müvekkili şirketten muaccel hale gelmemiş 28.300,97 TL cari hesap alacağı ve 1.387.887,36 TL uzun vadeli teminat alacağı olduğu, iş bu alacak kalemleri muaccel hale geldiğinde borçlu şirket ile müvekkili arasında akdedilen sözleşme uyarınca gerekli kesintilerin yapılması, kanunen öncelikli bulunan alacakların ve SGK ödemelerinin tamamlanmasına müteakip kalan meblağın dosyaya ödenmek üzere sıraya alınmış olduğu bildirildiğinden davalının zimmetinde sayılmak suretiyle davacının haczedilmiş bir alacağı da bulunmamaktadır” şeklinde cevap vermiştir. Taraflar arasında akdedilen sözleşme çerçevesinde davacı tarafından 26/05/2016 tarihinde işin teslim edildiği konusunda uyuşmazlık yoktur. Taraflar arasındaki sözleşmenin 14. maddesi hükmü gereği yapılan teminat kesintisinin kesin kabul işlemlerinden sonra serbest bırakılması gerekmektedir. 26/05/2016 tarihinde kesin kabul tutanağının imzalandığı açık olup bu nedenle davacının 1.387.887,36 TL’lik kesin teminattan kaynaklanan alacağı bu tarihte muaccel hale gelmiştir. Bu itibarla davalıya gönderilen haciz ihbarnamelerinin tarihleri, 25/12/2016, 13/01/2016, 27/01/2016 olup kesin teminat mektubu alacağının muaccel hale gelme tarihi kesin kabul tarihi olan 26/05/2016 olduğundan davalının diğer icra dosyalarından gönderilen haciz ihbarnamelerine yukarıda alıntılanan verdiği cevap gözetildiğinde borç inkarının söz konusu olmadığı, açıklama yapıldığı anlaşılmaktadır.

Ayrıca davalı tarafından takip tarihinden önce tebliğ edilen 89/1 ihtarnamesi uyarınca teminat mektubu bedeli 14/12/2016 tarihinde icra dosyasına ödemiş olduğundan, her ne kadar icra dosyasına itirazında 89/1 ihbarnamesinden söz etmese de itirazının haksız olduğunun kabulü mümkün değildir. Açıklanan nedenlerle İİK' nın 67/2. maddesi uyarınca icra inkâr tazminatına hükmedilebilmesi için davalı borçlunun itirazında haksız olmasının yanında alacağın likit (belirlenebilir) olması da gerekmekte olup bu iki şartın bir arada gerçekleşmesi durumunda icra inkar tazminatına hükmedilebileceğinden yasal koşulları oluşmayan icra inkâr tazminatı istemlerinin reddi gerekirken kabulüne karar verilmesi doğru olmamıştır…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

B. İlk Derece Mahkemesince Verilen Direnme Kararı

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; asıl ve birleşen davada önceki karar gerekçesi aynen tekrarlanmak suretiyle asıl davada tarafların birbiriyle uyumlu olan defterlerinde davacının alacak miktarı yönünden uyuşmazlık bulunmadığından ve alacak likid sayıldığından icra inkâr tazminatı isteminin yerinde görüldüğü gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

VI. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı süresi içinde asıl davada davalı-birleşen davada davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Asıl davada davalı-birleşen davada davacı vekili; asıl dava yönünden; mahkemece kesin kabul ile teminat alacağının muaccel hâle geldiğine ilişkin yapılan tespitin hatalı olduğunu, davacının iflâs erteleme aşamasındayken ve tüm haciz ihbarnamelerinden de haberdar iken, alacaklılarından para kaçırmak amacıyla müvekkili şirket aleyhine icra takibi başlatmasına ve dava açmasına müvekkilinin sebebiyet verdiğinden söz edilemeyeceğini, asıl davanın reddedilmesi gerektiğini, birleşen davada ise; haksız olan ihtiyati haciz kararından dolayı müvekkili şirketin maddi ve manevi zararlarının tazmini gerekirken davanın reddinin hukuka aykırı olduğunu belirterek direnme kararının bozulmasını talep etmiştir.

C. Uyuşmazlık

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; itirazın iptali istemiyle açılan asıl davada, asıl davanın davalısı-birleşen davanın davacısı yüklenici şirketin icra dosyalarında gönderilen 89/1 haciz ihbarnamelerine verdiği cevap da gözetilerek davaya konu asıl alacak miktarının likid nitelikte olup olmadığı, 2004 sayılı İcra İflas Kanunu’nun (İİK) 67/2 nci maddesi uyarınca icra inkâr tazminatı talebinin yasal koşullarının oluşup oluşmadığı, buradan varılacak sonuca göre asıl davada davacı-birleşen davada davalı taşeron şirket lehine icra inkâr tazminatına hükmedilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

D. Gerekçe

1. İlgili Hukuk

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 24, 25, 364, 369 ve 371 inci maddeleri.

2. Değerlendirme

1. Bilindiği üzere özel hukuk, taraflara kendi hakları üzerinde tasarruf yetkisi ve imkânı vermiştir. Tasarruf ilkesi, taraflara dava üzerinde tümüyle tasarruf edebilme, davanın açılması konusundaki insiyatifi davacıya tanıma, dava konusunu (müddeabihi) belirleme, dilekçeler vermek suretiyle davaya etki etme ve bu bağlamda mahkemenin karar vermesine gerek kalmaksızın davayı sona erdiren işlemler yapılabilmesini kapsamaktadır. Bu bağlamda tasarruf yetkisi davayı açma ve sona erdirme yetkisini büyük ölçüde tarafların verecekleri karara bırakmıştır (... Pekcanıtez, ... Özekes, Mine Akkan, Hülya Taş Korkmaz : Medenî Usûl Hukuku, İstanbul, Mart 2017, C. I, s. 784).

2. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Birinci Kısım İkinci Bölümünde "Yargılamaya Hâkim Olan İlkeler" başlığı altında bulunan 24 üncü maddesinde;

"(1)Hâkim, iki taraftan birinin talebi olmaksızın, kendiliğinden bir davayı inceleyemez ve karara bağlayamaz.

(2) Kanunda açıkça belirtilmedikçe, hiç kimse kendi lehine olan davayı açmaya veya hakkını talep etmeye zorlanamaz.

(3)Tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri dava konusu hakkında, dava açıldıktan sonra da tasarruf yetkisi devam eder" şeklinde tasarruf ilkesi düzenlenmiştir.

3. Görüldüğü gibi medeni usul hukukunda geçerli temel ilkelerden birisi olan "Tasarruf ilkesi", taleple bağlılık ilkesi ve taraflarca getirilme ilkesinden daha üst bir kavram niteliğindedir. Tasarruf ilkesi; hâkimin bir davayı kendiliğinden inceleyip karara bağlayamayacağını, ancak talep üzerine davaya bakabileceğini, tarafların dava konusu üzerinde tasarruf yetkisi bulunduğunu ve hâkimin tarafların talepleri ile bağlı olduğunu ifade eder.

4. Taraflarca hazırlama ilkesi ise davanın ve savunmanın dayanağı olan vakıaların ve bunların delillerinin taraflarca mahkemeye bildirilmesi demektir. Bu ilke tasarruf ilkesinin doğal bir tamamlayıcısıdır. Hâkim, incelemesini taraflarca kendisine bildirilmiş olan dava malzemesi üzerinde yapar. Hâkim, tarafların bildirmediği vakıaları kendiliğinden inceleyemez ve onları hatırlatabilecek hâllerde dahi bulunamaz. Hâkim, tarafların kendisine bildirdikleri vakıalara göre, dava konusu olayı tespit eder ve ona göre gerekli hukuk kuralını uygular. Hâkim, sadece kendisine usulüne uygun biçimde bildirilmiş olan vakıaları inceleme konusu yapabilir ve bu vakıalardan anlaşılan itiraz sebeplerini kendiliğinden gözetmekle yükümlüdür. Buna karşılık hâkim, kendisine usulüne uygun biçimde bildirilmemiş itiraz sebeplerini kendiliğinden gözetemez.

5. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 25 inci maddesinde;

"(1) Kanunda öngörülen istisnalar dışında, hâkim iki taraftan birinin söylemediği şeyi veya vakıaları kendiliğinden dikkate alamaz ve onları hatırlatabilecek davranışlarda dahi bulunamaz.

(2) Kanunla belirtilen durumlar dışında, hâkim, kendiliğinden delil toplayamaz" şeklinde ifade edilen taraflarca getirilme ilkesinin bir sonucu olarak hâkim, tarafların öne sürmediği vakıaları kendiliğinden araştıramaz veya eksik olan vakıaların ileri sürülmesi gerektiğini taraflara hatırlatamaz; aksine davranış hâkimin reddi sebebini oluşturur.

6. Bu aşamada kanun yoluna başvuruda tasarruf ilkesinin ne şekilde gerçekleşeceğinden bahsetmekte yarar vardır. Kanun yoluna başvuruda tasarruf ilkesi, kanun yoluna başvuru ile bağlılık, kanun yoluna başvurunun yürütülmesinde ve sona erdirilmesinde taraf tasarrufu olarak karşımıza çıkmaktadır.

7. Kanun yolu talebi ile bağlılık, kamu düzenine ilişkin hususlar ayrık olmak üzere kanun yolu incelemesinde ileri sürülen nedenlerin ve bu nedenlerden kaynaklanan taleplerin kanun yolu incelemesinin kapsamını belirlemesi anlamına gelmektedir.

8. Belirtmek gerekir ki, bir davanın tarafları aleyhlerine olan bir hükmün tamamını temyiz edebilecekleri gibi yalnızca bir bölümünü temyiz edip, diğer bölümlerini temyiz etmeyebilirler. Medeni usul hukukunda kural olarak tasarruf ilkesi geçerli olduğundan, mahkeme taraflardan birinin talebi olmaksızın kendiliğinden (resen) bir davayı inceleyip karar veremez (HMK m. 24). Ayrıca tarafların tasarruf yetkisi dava açıldıktan sonra ve kanun yollarına başvuru sırasında da geçerlidir. Bu nedenledir ki kanun yolu incelemesi sadece aleyhine kanun yoluna başvurulan talepler hakkındaki kararlar bakımından yapılır (Hukuk Genel Kurulunun 30.11.2021 tarihli ve 2017/(6)8-1851 Esas, 2021/1528 Karar; 14.10.2021 tarihli ve 2017/(23)6-871 Esas, 2021/1235 Karar sayılı kararları).

9. Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 371 inci maddesinde Yargıtayın hangi sebeplerden dolayı mahkeme kararını bozabileceği belirtilmiş olup; hukukun veya taraflar arasındaki sözleşmenin yanlış uygulanmış olması, dava şartlarına aykırılık bulunması, taraflardan birinin davasını ispat için dayandığı delillerin kanuni bir sebep olmaksızın kabul edilmemesi, karara etki eden yargılama hatası veya eksiklikleri bulunması hâllerinde temyiz olunan kararın kısmen veya tamamen bozulabileceği düzenlenmiştir.

10. Yargıtay temyizen incelediği kararı usul ve kanuna aykırı bulursa, bozma kararı verir. Yargıtay bozması kararın tamamı ile ilgili olabileceği gibi bir kısmı ile ilgili de olabilir. Kısmî bozma hâlinde, bozma kapsamı dışında kalan hususlar kesinleşir.

11. Öte yandan HMK'nın 364 üncü maddesinin ikinci fıkrasında temyiz dilekçesinde bulunması gereken hususlar açıklanarak aynı fıkranın f bendinde temyiz sebepleri ve gerekçesinin temyiz dilekçesinde bulunması gerektiği belirtilmiştir.

12. Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 369 uncu maddesinin birinci fıkrası gereğince de Yargıtay, tarafların ileri sürdükleri temyiz sebepleriyle bağlı olmayıp, kanunun açık hükmüne aykırı gördüğü diğer hususları da inceleyebilecektir.

13. Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 364 üncü maddesinin üçüncü fıkrasında ise temyiz dilekçesinin, temyiz edenin kimliği ve imzasıyla, temyiz olunan kararı yeteri kadar belli edecek kayıtları taşıması hâlinde, diğer şartlar bulunmasa bile reddolunmayıp temyiz incelemesi yapılacağı düzenlenmiştir. Bu hâlde temyiz incelemesinin kanunun açık hükmüne aykırı olan ve kamu düzenini ilgilendiren hususlar çerçevesinde yapılacağının kabulü gerekir.

14. Bu durumda Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 364 üncü maddesinin üçüncü fıkrası ile 369 uncu maddesinin birinci fıkrası birlikte değerlendirildiğinde, Yargıtayın temyiz dilekçesinde sebep ve gerekçe gösterilmemiş olması hâlinde yapacağı temyiz incelemesinde taleple bağlılık ilkesi gözetilerek değerlendirme yapılacağından, bu inceleme dar kapsamlı olacak ve kanunun açık hükmüne aykırı olmayan hususlar ile kamu düzenine ilişkin olmayan konular bozma nedeni yapılamayacaktır.

15. Tüm bu açıklamalar çerçevesinde somut olay değerlendirildiğinde; mahkemece verilen birinci kararın asıl davanın davalısı-birleşen davanın davacısı tarafından temyiz edilmesi üzerine Özel Dairece kararın yalnızca icra inkâr tazminatı yönünden bozulmasına karar verilerek diğer temyiz itirazları reddedilmiştir. Böylece mahkeme kararında hüküm altına alınan asıl alacak ile ilgili kısımlar bozma kapsamı dışında kalmak suretiyle kesinleşmiştir. Devam eden süreçte Özel Dairenin bozma kararına karşı mahkemece verilen direnme kararının temyiz edilmesiyle Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlığın sadece icra inkâr tazminatından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.

16. Ne var ki direnme kararını temyiz eden asıl davada davalı-birleşen davada davacı şirket vekilinin sunduğu temyiz dilekçesinde, bozma kapsamı dışında kalarak kesinleşen hususlarla ilgili ve işin esasına yönelik açıklamalara yer verilmiş, ancak asıl davada hükmedilen icra inkâr tazminatı yönünden herhangi bir temyiz sebebi bildirilmemiştir. Bu nedenle temyiz incelemesinin kanunun açık hükmüne ve kamu düzenine aykırılık bulunup bulunmadığı hususu ile sınırlı olarak yapılması gerektiği açıktır.

17. Somut olayda da, kanunun açık hükmüne aykırılık ve kamu düzenini ilgilendiren bir husus bulunmadığından, asıl davada davalı-birleşen davada davacı ... İnşaat Turizm Madencilik Enerji Üretim San. ve Tic. A.Ş. vekilinin uyuşmazlık konusu olan icra inkâr tazminatına ilişkin somut ve gerekçeli herhangi bir temyiz sebebi ileri sürmediği gözetildiğinde direnme kararının onanması gerekmektedir.

18. Hâl böyle olunca temyiz dilekçesinin reddi ile direnme kararı onanmalıdır.

VII. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Asıl davada davalı-birleşen davada davacı ... İnşaat Turizm Madencilik Enerji Üretim San. ve Tic. A.Ş.nin gerekçesi bulunmayan temyiz isteminin reddi ile direnme kararının ONANMASINA,

Aşağıda dökümü yazılı (71.024,25 TL) harcın temyiz edenden alınmasına,

Dosyanın 6100 sayılı Kanun'un 373 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca İlk Derece Mahkemesine, karardan bir örneğin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

15.11.2023 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.

Kaynak:https://www.hukukihaber.net/hukuk-genel-kurulunun-20221232-e-20231087-k-sayili-karari