Hukuk Genel Kurulu'nun 2022/1190 E., 2023/809 K. sayılı kararı
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 13.09.2023 tarihli, 2022/1190 E., 2023/809 K. sayılı kararı
T.C.
Yargıtay
Hukuk Genel Kurulu
2022/1190 E., 2023/809 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi
KARAR : Davanın zamanaşımı nedeniyle reddine
1. Taraflar arasındaki tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen zamanaşımı nedeniyle davanın reddine ilişkin karar davacı vekili ve katılma yoluyla davalı ... vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı vekili ve katılma yoluyla davalı ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) geçici 3 üncü maddesine göre uygulanmakta olan mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun (1086 sayılı Kanun) 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanun'la değişikliği öncesi hâliyle 438 inci maddesinin ikinci fıkrası gereğince direnme kararlarının temyiz incelemesinde duruşma yapılamayacağından davacı vekilinin duruşma isteğinin reddine karar verildikten sonra gereği düşünüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili bankada 1997-1998 yıllarında banka genel müdürü ve şube müdürü olarak görev yapan davalıların likidite sorunu ile karşı karşıya olan eski Fındıklı Şubesi müşterisi dava dışı ... Fotoğrafçılık Paz. ve Tic. A.Ş. ye teminatsız olarak kredi kullandırmak ve limitlerini artırmak, verilen kredilerin tahsili konusunda gerekli özeni göstermemek, ödeme aczi içine düşen şirketin takibi konusunda zamanında gerekli tedbirleri almamak suretiyle yüklü miktarda banka alacağını riske soktuklarını, işlemlerin yapıldığı tarihte müvekkili bankanın bir iktisadi devlet teşekkülü olması nedeniyle davalıların 399 sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri Personel Rejiminin Düzenlenmesi ve 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Bazı Maddelerinin Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname'nin (399 sayılı KHK) 11 inci maddesi uyarınca banka sermayesi ile diğer kaynaklarını kârlılık ve verimlilik esaslarına göre kullanmak ve değerlendirmek hususunda gereken gayret ve basireti göstermekle sorumlu tutulduklarını, bu yükümlülüğe uymayan ve görevi kötüye kullanma suçunun unsurlarını taşıyan fiilleri nedeniyle ilgililer hakkında müvekkili tarafından yapılan suç duyuruları sonucunda davalılar hakkında erteleme kararı verildiğini, davalı ...'ın kredi teklifi sürecinde likidite sıkışıklığına girmiş olan şirketin şubeye tevdi ettiği senetlerin teminat vasfını taşıyıp taşımadığını araştırmaksızın veya senetlerin teminat vasfını taşımadığını bilmesine karşın genel müdür olan davalı ...'nın yönlendirmesiyle şirket için kredi teklifinde bulunduğunu, bu şekilde teminatı yetersiz olan firmaya yeni limitler tahsis ettiğini, ödenmeyen kredi borcuna rağmen firmaya yüklü kredi kullandırdığını, vadesinde tahsil edemediği kredileri zamanında tasfiye olunacak alacaklar hesabına aktardığını, davalılardan eski genel müdür ...'nın ise davalı ile birlikte bahsedilen teminatsız kredinin kullandırılmasını sağlamak ve şirket risklerinin yasal olarak izlenmesini bizzat verdiği talimatlarla engellemek suretiyle banka zararına sebebiyet verdiğini, dava dışı ... Fotoğrafçılık Paz. ve Tic. A.Ş. ye karşı yapılan yasal takipler sonucunda bir kısım tahsilatların yapıldığını, dava tarihi itibariyle müvekkili banka zararının 8.280.988,89 TL olduğunu ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik bu miktarın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı
5. Davalı ... vekili cevap dilekçesinde; şirket genel kurul kararı olmadan müvekkili hakkında dava açılamayacağını, dava dilekçesindeki ifadelerden böyle bir genel kurul kararının olmadığının anlaşıldığını, dava konusu iddiaların zamanaşımına uğradığını, dava dışı ... Fotoğrafçılık Paz. ve Tic. A.Ş. ye kullandırılan kredilerin teminatı için alınan senetlerin gerçek ticari işlemlerden kaynaklanan kambiyo senetleri olduğunu, bu şirkete kredi kullandıran diğer bankaların da şubece teminata alınan senetlerin borçlularının değişik vadeli senetlerini teminat altına aldıklarını, işlemleri son derece yoğun olan şubede teminat altına alınan yüzlerce senedin borçlusunun kontrolünün müvekkili tarafından yapılamayacağını, dava konusu edilen kredilendirme işleminde kredi tahsis, kullandırma ve izlemenin şubenin değil genel müdürlüğün görevi olduğunu, dava konusu kredilerin yönetim kurulu kararına uygun olarak kullandırıldığını, yasal takip işlemlerine geç başlandığı iddiasının doğru olmadığını, müvekkilinin 6762 sayılı Trük Ticaret Kanunu’nun (6762 sayılı Kanun) 342 nci maddesi kapsamında sorumluluğunun bulunmadığını, doğduğu iddia olunan zarar ile müvekkilinin eylemi arasında illiyet bağının olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
6. Davalı ... vekili cevap dilekçesinde; müvekkilinin davacı bankada 1997-1998 yıllarında banka genel müdürü olarak görev yaptığını, davacı banka genel kurulu tarafından alınması zorunlu ve dava şartı olan genel kurul kararının dosyada yer almadığını, dava konusu alacağın zamanaşımına uğradığını, şahsî sorumluluk ve sorumluluk miktarı hakkında yargılama yapılmadan önce zarar ve sorumlularının tespit edilmesi gerektiğini, dava dışı ... Fotoğrafçılık Paz. ve Tic. A.Ş. ye sadece müvekkilin iradesi ile değil banka yönetim kurulu kararı ile kredi açıldığını, dava dilekçesinde yer alan müvekkilinin belirtilen şirkete teminatsız kredi kullandırılmasını sağladığı iddiasının gerçekle bağdaşmadığını, çünkü şirket limitinin artırılmasına yönelik yönetim kurulu kararında genel kredi sözleşmelerine “... ..., .... ... ... ve ... Fotoğrafçılık A.Ş. firmasının kefalet imzaları alınacaktır” şeklindeki koşula rağmen genel kredi sözleşmelerinde ... Renkli Fotoğraf Laboratuvarları San. ve Tic. A.Ş. nin kefaletinin alındığını, yönetim kurulu kararıyla belirlenen kefalet koşullarına uyulmadığını, dava dilekçesinde yer alan müvekkilin firma risklerinin yasal takibini engellediği iddiasının doğru olmadığını, müvekkilinin dava dışı şirkte verilen kredi nedeniyle kişisel bir çıkarı olmadığı gibi kredinin tahsil edilememesinde Türkiye'de ve dünyada yaşanan ekonomik krizin çok büyük etkisinin olduğunu, müvekkilinin görev süresi içinde sorumluluğunu gerektiren kusurlu bir eyleminin bulunmadığını, ispat külfeti davacı tarafa ait olduğundan davacı tarafça kusur, zarar ve uygun illiyet bağının ispat edilmesi gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
İlk Derece Mahkemesinin Birinci Kararı ve devamında izlenen süreç
7. İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 13.12.2011 tarihli ve 2006/511 Esas, 2011/434 Karar sayılı kararı ile; Bankalar Yeminli Murakıplarınca 30.07.1997 tarihinde ... Fotoğrafçılık Paz. ve Tic. A.Ş. ye kullandırılan kredilerle ilgili görevi ihmal ve görevi kötüye kullanma suçları nedeniyle davalılar hakkında ceza davası açıldığı, ceza zamanaşımı süresi doluncaya kadar zarar görenin şahsi hak talep etmesi mümkün olduğundan aynı sürede tazminat davası açılabileceği, her iki davalı için de kusur unsurunun gerçekleşmediği, kredi kullanan dava dışı ... Fotoğrafçılık Paz. ve Tic. A.Ş. ile kefili ve ortağı olan ... ...'ın iflâs ettikleri, her iki müflisin iflâs masasına kaydedilmiş banka alacağının henüz aciz vesikasına bağlanmadığı, şirket kefillerinden .... ... ... ve ... Renkli Fotoğraf Lab. San. ve Tic. A.Ş. hakkındaki takiplerin henüz sonuçlanmadığı ve aciz vesikası düzenlenmediği, teminat senetleriyle ilgili olarak yapılan takipler neticesinde toplam 664.587,00 TL tutarındaki alacağın borç ödemeden aciz belgesine bağlandığı, iflâs tasfiye işlemlerinin henüz tamamlanmaması sebebiyle zarar unsurunun henüz gerçekleşmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
8. İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.
9. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 21.01.2014 tarihli ve 2012/10040 Esas, 2014/1284 Karar sayılı kararı ile; “…1-Dava, davalıların bankacılık mevzuatına aykırı biçimde kredi kullandırdıkları iddiasına dayalı sorumluluk davası olup, davacı vekilince, likidite sorunu olan yukarıda anılan dava dışı şirkete kredi açılması, kredi limitlerinin artırılması, teminatsız kredi kullandırılması, teminata alınan senetlerin teminat vasfına sahip olup olmadığının araştırılmaması, teminat vasfına sahip olmadığının bilinmesine rağmen teminata alınması gibi iddialara dayanılmıştır. Mahkemece benimsenen bilirkişi raporu doğrultusunda yazılı gerekçelerle davalıların sorumluluk koşullarının oluşmadığı sonucuna varılarak davanın reddine karar verilmiştir.
Oysa, salt likidite sorunu olan herhangi bir şirkete kredi açılması ilkesel olarak davalılar açısından bir kusur teşkil etmez ise de, tahsis edilen kredinin tahsis tarihindeki miktarları, şirketin kredi değerliliği, alınan teminatların geçerliliği ve güvenirliliği gibi hususlar da nazara alınarak davalıların dava konusu kredilerin tahsis tarihinde bankacılık mevzuatı ve özelikle davacı bankanın iç mevzuat hükümlerine uygun davranıp davranmadıkları açıkça ve denetime elverişli bir şekilde değerlendirilip tartışılmaksızın bu yönden yetersiz bilirkişi raporundan hareketle soyut ve isabetli olmayan yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.
2- Öte yandan, davalılardan ...'ın banka yönetim kurulu kararında öngörülen şirket yerine başka bir şirketin kefaletini alarak dava dışı şirkete kredi kullandırılması olayında kusurlu davrandığı sabit olup, mahkemece, isabetli olmayan bir şekilde sonuçta bir şirketin kefaletin alınmış olmasının teminat için yeterli olduğu, bu bağlamda anılan davalı için bu işlemin kusur oluşturmayacağına yönelik gerekçesi de doğru bulunmamıştır.
3- Diğer yandan, davanın özü usulsüz kredi kullandırıldığı iddiasına dayalı olup, davacı tarafından önce kredi borçlularına gidilmesi ve alacağın aciz vesikasına bağlanması bu davanın açılması için bir ön koşul olmayıp, davaya konu kredi tahsis işleminde davalıların kusurunun tespiti halinde ... zararın davalılardan talep edebileceği nazara alınmadan mahkemece, banka alacağının aciz vesikasına henüz bağlanmaması, kefiller hakkındaki takiplerin henüz sonuçlanmaması, aciz vesikası düzenlenmemesi, iflas tasfiye işlemlerinin henüz tamamlanmaması nedeniyle zarar unsurunun gerçekleşmediğine ilişkin gerekçesi de isabetli görülmemiş, kararın davacı yararına bozulması gerekmiştir.
4- Bozma neden ve şekline göre, davalılar vekilinin temyiz itirazların incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir,...” gerekçesiyle (1), (2) ve (3) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün davacı yararına bozulmasına, (4) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalılar vekillerinin temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına karar verilmiştir.
İlk Derece Mahkemesinin İkinci Kararı
10. İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 08.12.2016 tarihli ve 2014/1709 Esas, 2016/902 Karar sayılı kararı ile; bozma kararına uyulmak suretiyle yapılan yargılama sonucunda, 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nda belirtilen yirmi yıllık zamanaşımı süresinin somut olaya uygulanmasının mümkün olmadığı, davanın mâli sorumluluğa ilişkin olduğu, davanın açıldığı ve zarara neden olunduğu iddia edilen işlemlerin yapıldığı tarih itibariyle yürürlükte bulunan 6762 sayılı Kanun hükümlerine göre zamanaşımının değerlendirilmesi gerektiği, zarara neden olunduğu iddia edilen en son işlem tarihinin 27.05.1998 olduğu, bunun dışında davalı ...'nın bankadaki genel müdürlük görevinden 15.07.1999 tarihinde ayrıldığı, diğer davalı ...'ın da şube müdürlüğü görevinden ayrıldığı 06.11.1998 tarihinin belirtilen Kanun’da öngörülen fiilin vukuu tarihi olarak kabul edildiğinde dahi iki ve beş yıllık sürenin dolmasından çok sonra 16.08.2006 tarihinde açılan bu davanın zamanaşımı nedeniyle reddi gerektiği gerekçesiyle davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir.
Özel Daire İkinci Bozma Kararı
11. İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili ve katılma yoluyla davalı ... vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
12. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 17.01.2019 tarihli ve 2017/1418 Esas, 2019/447 Karar sayılı kararı ile;
"…1- Dava, davacı T.H. Emlak Bankası A.Ş. eski genel müdürü ve şube müdürü olan davalıların bankacılık mevzuatına aykırı biçimde kredi kullandırdıkları iddiasına dayalı sorumluluk davası olup, mahkemenin 13/12/2011 tarihli ilamı ile yazılı gerekçelerle davalıların sorumluluk koşullarının oluşmadığı sonucuna varılarak davanın reddine karar verilmiştir. Bu hüküm taraf vekillerince temyiz edilmiş, davalılar vekillerince mahkeme gerekçesine yönelik bir temyizde bulunulmayıp sadece vekalet ücretinin takdirine ilişkin hükmün hatalı bulunduğu bildirilerek temyiz isteminde bulunulmuş ve hüküm davacı yararına bozulmuştur. Bu suretle, mahkemece oluşan usulî kazanılmış haklar da gözetilerek zamanaşımı def’inin reddi ile esasa girilip inceleme ve değerlendirme yapılması, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken bu husus nazara alınmaksızın yazılı şekilde davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, hükmün bozulması gerekmiştir,…” gerekçesiyle karar bozulmuş, bozma sebep ve şekline göre davalı ... vekilinin temyiz isteminin incelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
Direnme Kararı
13. İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 20.01.2022 tarihli ve 2021/705 Esas, 2022/34 Karar sayılı kararı ile; önceki karar gerekçesi yanında, davalılar vekili tarafından süresinde zamanaşımı def'inin ileri sürüldüğü, mahkememizce zamanaşımı def'i nazara alınmadan davanın esastan reddine karar verildiği, davacı tarafın temyiz istemi üzerine yapılan ilk temyiz incelemesinde Özel Daire tarafından maddi hata sonucu zamanaşımı def'i yönünden inceleme yapılmadığı, ilk bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonunda maddi hatanın tespit edildiği ve bozma ilamına uyulmasına rağmen bu kez davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verildiği, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 21.09.2021 tarihli ve 2017/11-2796 Esas, 2021/1038 Karar sayılı emsal kararında da belirtildiği üzere uyulan bozma kararı her türlü yorumun, hukuki değerlendirme veya delil takdiri dışında, açıkça ve tartışmasız şekilde başka bir şekilde yorumlanamayacak açıklıkta maddi hataya dayalı ise - onunla sıkı sıkıya bağlı olduğu hâlde-usuli kazanılmış hak ilkesinin uygulanamayacağı, dolayısıyla ilk bozma kararında davacının temyizi ile de incelenebilecek zamanaşımı def'inin değerlendirilmemiş olması maddi hata niteliğinde olduğundan davalıların, lehlerine verilen (esastan redde ilişkin) ilk kararı temyiz etmemelerinin davacı yönünden usuli müktesep hak oluşturmayacağı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi
14. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili ve katılma yoluyla davalı ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
15. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; mahkemece verilen ilk kararda davalıların sorumluluk koşullarının oluşmadığı gerekçesiyle davanın esastan reddine karar verildiği, bu hükmün taraf vekillerince temyizi üzerine davalılar vekillerince mahkeme gerekçesine yönelik bir temyizde bulunulmayıp, sadece vekâlet ücretinin takdirine ilişkin hükmün hatalı bulunduğu bildirilerek temyiz isteminde bulunulduğu, bu hükmün Özel Dairece davacı yararına bozulduğu, davalılar vekillerinin temyiz istemlerinin incelenmediği, mahkemece bozma üzerine yapılan ikinci yargılamada ise davalılar aleyhine açılan davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verildiği eldeki davada, usuli kazanılmış haklar bakımından mahkemece davanın zamanaşımı nedeniyle reddinin yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
16. Öncelikle usuli kazanılmış hak ile ilgili şu açıklamaların yapılmasında yarar vardır.
17. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nda “usuli kazanılmış hak” kavramına ilişkin açık bir hüküm bulunmamaktadır.
18. Bu kurum davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez, ana ilkelerinden biri hâline gelmiştir. Anlam itibariyle, bir davada, mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir.
19. Türk Hukuk Lûgatında da “kazanılmış hak” daha önce yürürlükte olan hükümlere göre bir kişi yararına kazanılmış olan hak şeklinde ifade edilmiştir (Türk Hukuk Lûgatı, Cilt I, Ankara 2021, s. 676).
20. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun yürürlükte olduğu dönemde çıkarılan 09.05.1960 tarihli ve 1960/21 Esas, 1960/9 Karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında; Yargıtay bozma kararına uyulmakla orada belirtilen biçimde işlem yapılması yolunda lehine bozma yapılan taraf yararına usuli kazanılmış hak, aynı doğrultuda işlem yapılması yolunda yerel mahkeme için de zorunluluk doğacağı, usuli kazanılmış hakka ilişkin açık kanun hükmü olmasa da temyiz sonucu verilecek bozma kararının hakka ve usule uygun karar verilmesini sağlamaktan ibaret olan amacı ve muhakeme usulünün hakka varma ve hakkı bulma maksadıyla kabul edilmiş olması yanında hukuki alanda istikrar amacıyla kabul edilmiş bulunması bakımından usuli kazanılmış hak müessesesi usul hukukunun dayandığı ana esaslardan olup kamu düzeniyle de ilgili olduğu belirtilmiştir.
21. Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nda da usuli kazanılmış hakka ilişkin açık bir düzenleme bulunmamakta ise de, bu ilkenin uygulanma gerekliliği Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümleri karşısında da varlığını sürdürmektedir. Yargıtayın bozma kararına uyan mahkeme, bozma kararı uyarınca işlem yapmak ve hüküm vermek zorundadır; çünkü mahkemenin bozma kararına uyması ile bozma kararı lehine olan taraf yararına bir usuli müktesep hak doğmuştur.
22. Yargısal ve bilimsel içtihatlarda “usulî kazanılmış hak” ya da “usulî müktesep hak” olarak adlandırılan bu ilke Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 10.02.1988 tarihli ve 1987/2-520 Esas, 1988/89 Karar sayılı kararında “Mahkemenin bozma kararına uymasıyla meydana gelen bozma gereğince işlem yapma ve hüküm verme durumu, taraflardan birisinin lehine ve diğeri aleyhine hüküm verme neticesini doğuracak bir durumdur ve buna usuli kazanılmış hak denilmektedir...” şeklinde tanımlanmakta ve ayrıca Yargıtay içtihatları ile geliştirilmiş istisnaları bulunmaktadır.
23. Bu aşamada usuli kazanılmış hak kurumunun istisnalarından da bahsetmek gerekir.
I- Mahkemenin görevi ile ilgili usuli kazanılmış haktan sözedilemez. Şöyle ki; Yargıtay yerel mahkemenin kararını, görev itirazı olmaksızın görev dışında bir sebeple bozar ve mahkeme bu karara uyarsa bozma dışında kalan görev hususu usuli kazanılmış hak oluşturmayacak, yeniden yapılan yargılamada mahkeme tarafların itirazı üzerine ya da kendiliğinden görevsizlik kararı verebilecektir. Ancak temyizde açıkça görev itirazı ileri sürülmüş ve bu husus Yargıtay tarafından nazara alınmamış açık ya da zımni olarak reddedilmiş ise bu takdirde usuli kazanılmış hak görev konusunda da oluşacak ve yeniden yargılama yapan mahkeme görev konusunda karar veremeyecektir.
II- Karar henüz kesinleşmeden geçmişe etkili olarak çıkarılan bir kanun hükmü de usuli kazanılmış hakkın istisnasını oluşturur. Böyle bir hâlde de usuli kazanılmış hakka aykırı olsa da yeni çıkarılan ve geçmişe etkili olan kanun hükmünün uygulanması gerekir.
III- Yargıtayın bozma kararından sonra yeni bir içtihadı birleştirme kararının çıkarılmış olması da usuli kazanılmış hakkın istisnasıdır. Az yukarıda bahsedilen 09.05.1960 tarihli içtihadı birleştirme kararına göre, içtihadı birleştirme kararları usuli kazanılmış hakka rağmen görülmekte olan davalara da uygulanır. İlk derece mahkemesi usuli kazanılmış hakka aykırı olsa bile yeni içtihadı birleştirme kararına göre karar verecektir.
IV- Bir kanun hükmü Anayasa Mahkemesince iptal edilirse öncelik usuli kazanılmış hakta değil Anayasa Mahkemesinin iptal kararında olacaktır.
V- Usuli kazanılmış hakkın bir diğer istisnası ise kesin hükümdür. Bozmadan sonra usuli kazanılmış hak ile kesin hüküm çelişiyorsa öncelik usuli kazanılmış hak da değil, kamu düzeninden sayılan ve dava şartı olarak resen nazara alınması gereken kesin hükümdedir.
VI- Kamu düzenine aykırılık da usuli kazanılmış hakkın istisnalarından bir diğeridir. Gerçekten de kamu düzeninden sayılan bir husus ile usuli kazanılmış hak çelişiyorsa bu hâlde kamu düzeninden sayılan hâl usuli kazanılmış hakkın önüne geçecektir.
VII- Nihayet son olarak; Yargıtayın kararı her türlü yorumun, hukuki değerlendirme veya delil takdiri dışında, açıkça ve tartışmasız şekilde başka bir şekilde, yorumlanamayacak açıklıkta maddi hataya dayalı ise ve onunla sıkı sıkıya bağlı olduğu hâlde usuli kazanılmış hak ilkesi uygulamayacaktır. Yargıtay tarafından dosya kapsamına uygun olmayacak şekilde açık ve tartışmasız bir maddi hata yapılması hâlinde, bu hata, usuli kazanılmış hak oluşturmayacaktır. Nitekim aynı hususlar Hukuk Genel Kurulunun 15.06.2021 tarihli ve 2021/(19)11-361 Esas, 2021/772 Karar; 03.05.2023 tarihli ve 2021/(14)7-466 Esas, 2023/396 Karar sayılı kararında da vurgulanmıştır.
24. Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; eldeki dava, davacı T.H. Emlak Bankası A.Ş. eski genel müdürü ve şube müdürü olan davalıların bankacılık mevzuatına aykırı biçimde kredi kullandırdıkları iddiasına dayalı sorumluluk davası olup, mahkemece verilen ilk kararda davalıların sorumluluk koşullarının oluşmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Bu kararın davacı vekili ve davalılar vekillerince temyizi üzerine karar davacı yararına esastan bozulmuş, davalı vekillerinin vekâlet ücretine ilişkin temyiz itirazlarının bozma sebep ve şekline göre incelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir. Mahkemece bozma kararına uyulması üzerine davalılar vekillerinin zamanaşımı def'inin kabulüne ve davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir. Özel Dairece bu kararın bozulması üzerine, mahkemece direnme kararı verilmiştir.
25. Mahkemece verilen ilk karar, davalı ... vekili ve davalı ... vekili tarafından vekâlet ücretinin eksik hesaplandığından bahisle temyiz edilmiş olup, davalı vekilleri temyiz dilekçelerinde davanın zamanaşımı nedeniyle reddi gerektiğine ilişkin bir temyiz nedeni ileri sürmemişlerdir. Özel Dairece bu karar davacı yararına esastan bozulmuş, davalı vekillerinin vekâlet ücretine ilişkin temyiz itirazlarının bozma sebep ve şekline göre incelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
26. Diğer taraftan, mahkemece verilen ilk kararda Bankalar Yeminli Murakıplarınca 30.07.1997 tarihinde dava dışı şirkete kullandırılan kredilerle ilgili 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 230 ve 240 ıncı maddeleri ile ilgili görevi ihmal ve görevi kötüye kullanma suçları nedeniyle davalılar hakkında ceza davası açıldığı, ceza zamanaşımı süresi doluncaya kadar zarar görenin şahsî hak talep etmesi mümkün olduğundan aynı sürede tazminat davası açılabileceği belirtilmiştir.
27. O hâlde, mahkemece verilen ilk kararda zamanaşımı def'i değerlendirildiği gibi, davalı vekilleri de sunmuş oldukları temyiz dilekçelerinde bu hususu ayrıca bir temyiz nedeni yapmamışlar, Özel Dairece kararın esasa ilişkin bozulması üzerine de mahkemece bozma kararına uyulduğundan, somut olayda davacı yararına usuli kazanılmış hakkın şartları oluşmuştur. Ayrıca, mahkemece zamanaşımı def'inin usuli kazanılmış hakkın istisnalarından biri olan maddi hata sonucu değerlendirilmediği gerekçesiyle verilen direnme kararı yerinde değildir.
28. Önemle vurgulamak gerekir ki; Yargıtayın bozma kararına uyan mahkeme, bozma kararı uyarınca işlem yapmak ve hüküm vermek zorundadır; çünkü mahkemenin bozma kararına uyması ile, bozma kararı lehine olan taraf yararına -eldeki davada davacı yararına- bir usuli müktesep hak doğmuştur.
29. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
30. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
IV. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3 üncü maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429 uncu maddesi gereğince BOZULMASINA,
Bozma sebep ve şekline göre davalı ... vekilinin temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440 ıncı maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,
13.09.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.