Hukuk Genel Kurulu'nun 2022/1136 E., 2023/679 K. sayılı kararı
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 21.06.2023 tarihli, 2022/1136 E., 2023/679 K. sayılı kararı
T.C.
Yargıtay
Hukuk Genel Kurulu
2022/1136 E., 2023/679 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : ... Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2022/874 E., 2022/1213 K.
KARAR : Davanın kabulüne
Taraflar arasındaki Kurum işleminin iptali davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir.
Kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılıp düzeltilerek yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı Sosyal Güvenlik Kurumu vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 10. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı davalı Sosyal Güvenlik Kurumu vekilince temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili; müvekkilinin aldığı ölüm aylığının eşini kasten öldürmesi nedeniyle kesilerek yapılan ödemelerin borç çıkarıldığını, Kuruma yapılan itirazın reddedildiğini, ceza yargılaması sonucunda verilen kararın kesinleştiği tarihte 506 sayılı Kanun'un yürürlükte olduğunu, kazanılmış hak olduğundan dolayı davacının aylığının kesilmesinin usul ve yasaya uygun olmadığını ayrıca müvekkiline aynı tarihte, vefat eden babasından dolayı ölüm aylığı bağlanması mümkün iken eşinden aylık bağlanması nedeniyle babasından dolayı ölüm aylığından yararlanamadığını ileri sürerek borç bildirim belgelerinin iptaline, kesilen ölüm aylığının yeniden bağlanmasına, mümkün olmadığı takdirde geri istenen bedelin babasından ölüm aylığı alamadığı için doğan kayıplarından mahsubuna karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK/Kurum) vekili; davacının sigortalı eşini öldürmesi nedeniyle 5510 sayılı Kanun’un 56 ncı maddesi kapsamında yapılan Kurum işlemlerinin mevzuata uygun olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 20.10.2020 tarihli ve 2020/22 Esas, 2020/268 Karar sayılı kararı ile; Nazilli Ağır Ceza Mahkemesinde görülen 2002/108 Esas, 2004/296 Karar sayılı davada davacının sigortalı eşini öldürmesi nedeniyle ceza aldığı, bu nedenle 5510 sayılı Kanun’un 56 ncı maddesine göre tesis edilen Kurum işlemlerinin mevzuata uygun olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 02.07.2021 tarihli ve 2021/214 Esas, 2021/1154 Karar sayılı kararı ile; 5510 sayılı Kanun’un geçici 1 inci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan hüküm gereğince davanın yasal dayanağı olan ve davacının hak sahipliğinin doğduğu tarih itibariyle uygulanması gereken 506 sayılı Kanun’un 68 inci maddesinde dul eşe ölüm sigortası kolundan aylık bağlanacağı ve bu aylığın tekrar evlenme ile sona ereceğinin hüküm altına alındığı, hak sahibine ölüm aylığı bağlanması ve kesilmesine ilişkin şartlar arasında sigortalının hak sahibi tarafından öldürülmemesi yönünde bir koşula yer verilmediği, öte yandan Sosyal Güvenlik Hukuku anlamındaki hak sahipliği ile mirasa hak kazanmanın yasal dayanaklarının ve tabi olduğu şartların farklı olduğu, Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 2013/16425 Esas, 2014/1038 Karar sayılı kararında da mirası reddeden hak sahibinin ölüm aylığı şartlarının araştırılması belirtilerek bu iki kurumun birbirinden ayrı değerlendirilmesi gerektiğinin kabul edildiği, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 15.06.2005 tarihli ve 2005/10-364 Esas, 2005/390 Karar sayılı ilamında ise sigortalının kasten öldürülmesi hâlinde 506 sayılı Kanun’un 68 inci maddesinde öncelikle aranan ölüm aylığına hak kazanma olgusunun gerçekleşmediği kabul edilmiş ise de Anayasal haklar içerisinde yer alan sosyal güvenlik hakkından faydalanmanın kıyas yoluyla daraltılamayacağı gerekçesiyle ilk derece mahkemesi kararı kaldırılıp düzeltilerek yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın kabulüne, davacıya ölen eşi ... Savaş üzerinden bağlanan ölüm aylığının kesilmesine dair Kurum işleminin ve ölüm aylığının kesilmesi nedeniyle düzenlenen borç bildirim belgelerinin iptaline, kesilen ölüm aylığının yeniden bağlanması gerektiğinin tespitine karar verilmiştir.
V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Kurum vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;
"...5510 sayılı Kanunun 56. maddesi; ''Ölen sigortalının hak sahiplerinden; a) Kendisinden aylık bağlanacak sigortalıyı veya gelir ya da aylık bağlanmış olan sigortalıyı kasten öldürdüğü veya öldürmeye teşebbüs ettiği veya bu Kanun gereğince sürekli iş göremez hale veya malûl duruma getirdiği, b) Kendisinden aylık bağlanacak sigortalıya veya gelir ya da aylık bağlanmamış olan sigortalıya veya hak sahibine karşı ağır bir suç işlediği veya bunlara karşı aile hukukundan doğan yükümlülüklerini önemli ölçüde yerine getirmemesi nedeniyle ölüme bağlı bir tasarrufla mirasçılıktan çıkarıldıkları, hususunda kesinleşmiş yargı kararı bulunan kişilere gelir veya aylık ödenmez. Ödenmiş bulunan gelir ve aylıklar, 96 ncı madde hükümlerine göre geri alınır.'' şeklinde düzenlenmiştir.
Eldeki dosyada, davacı 21.02.2008 tahsis talebinde ölen eşi ... Savaş’ın hak sahibi olduğunu belirterek, kendine aylık bağlanmasını talep etmiş, tahsis talebine binaen davacıya aylık bağlanmış olup; davacının eşi ... Savaş’ı 25.08.2000 tarihinde haksız tahrik altında kasten öldürmesi nedeniyle mahkumiyete dair kararın onandığından bahisle; Kurumca bağlanan aylık kesilerek, ödenen aylıklar 5510 sayılı Kanunun 96/1-a ya göre borç olarak tahakkuk edilmiştir.
Dosya kapsamında, kurumun yersiz ödenen aylıkların geri istenilmesine ilişkin kararı yerinde bulunmuş olup; ancak 5510 sayılı Yasa’nın 96/1-a maddesi kapsamındaki yaklaşımı yerinde görülmemiştir. 5510 sayılı Yasa’nın 96/1-b maddesi “Kurumun hatalı işlemlerinden kaynaklanmışsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla beş yıllık sürede yapılan ödemeler toplamı, ilgiliye tebliğ edildiği tarihten itibaren yirmidört ay içinde yapılacak ödemelerde faizsiz, yirmi dört aylık sürenin dolduğu tarihten sonra yapılacak ödemelerde ise bu süre sonundan itibaren hesaplanacak olan kanunî faizi ile birlikte, ilgililerin Kurumdan alacağı varsa bu alacaklarından mahsup edilir, alacakları yoksa genel hükümlere göre geri alınır…” hükmünü içermekte olup, Kurum işlemine konu alacağın hangi dönemlere ait olduğu, davalı Kuruma sorularak netleştirilip, hatalı işlemin tespit tarihi belirlenerek, geriye doğru beş yıllık süre hesaplaması yapılıp, davacının yaptığı ödeme var ise, ödemelerin sonuca etkisi de gözetilerek; davacının yalnızca 96/1- b ye göre hesaplanacak bu miktardan sorumlu olacağı dikkate alınarak karar verilmelidir.
Bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O hâlde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve ... Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi’nin kararı bozulmalıdır...." gerekçesiyle karar oy çokluğuyla bozulmuştur.
B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; 5510 sayılı Kanun’un 56 ncı maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde, "kendisinden aylık bağlanacak sigortalıyı veya gelir ya da aylık bağlanmış olan sigortalıyı kasten öldürme, veya öldürmeye teşebbüs etme veya bu Kanun gereğince sürekli iş göremez hâle veya malûl duruma getirme" şeklinde öngörülen aylık bağlama engelinin hakkı doğuran olay ve aylık bağlama tarihinde yürürlükte olmadığından davacı hakkında uygulanmasının mümkün olmadığı, kaldı ki ceza mahkemesindeki yargılamada davacının eşini öldürme eylemini ağır haksız tahrik altında gerçekleştirdiğinin tespit edildiği, nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 07.11.2007 tarihli ve 2007/10-812 Esas, 2007/828 Karar sayılı kararında da “kasten ve haksız yere eşin öldürülmesi” kavramına yer verildiği, eldeki davada da haksız yere öldürme koşulunun gerçekleştiğinden söz etme olanağı bulunmadığı gerekçesiyle önceki kararda direnilmiştir.
VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Direnme kararına karşı süresi içinde davalı Kurum vekilince temyiz isteminde bulunulmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davalı vekili, 5510 sayılı Kanun’un 56 ncı maddesindeki düzenleme dikkate alındığında kanunların derhal uygulanırlığı ilkesi gereği 5510 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği tarihte ödenmesine devam edilmekte olan gelir ve aylıkların ödenmeyeceği ve ödenmiş olanların da 5510 sayılı Kanun’un 96 ncı maddesine göre geri alınacağından Kurum işlemlerinin usul ve yasaya aykırı olmadığını ileri sürerek resen tespit edilecek nedenlerle kararın bozılmasını talep etmiştir.
C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacıya 17.03.2006 tarihinde kesinleşen ceza mahkemesi kararı ile ağır haksız tahrik altında kasten öldürdüğü sabit olan sigortalı eşinden dolayı 506 sayılı Kanun kapsamında 01.02.2008 tarihinden itibaren bağlanan ölüm aylığının 506 sayılı Kanun’un 68 inci maddesinde bulunmamakla birlikte 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Kanun’un 56/1-a maddesindeki “sigortalının hak sahibi tarafından kasten öldürülmemesi” şartını öngören hüküm gereğince kesilmesine ve yapılan ödemelerin aynı Kanun’un 96/1-a maddesine göre borç çıkarılmasına dair Kurum işlemlerinin yerinde olup olmadığı; buradan varılacak sonuca göre bozma kararında belirtilen araştırmalar yapılarak 5510 sayılı Kanun’un 96/1-b maddesine göre yersiz ödemenin kapsamı belirlendikten sonra karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
D. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
1. 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun (5510 sayılı Kanun) 56 ncı maddesi.
2. 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'nun (506 sayılı Kanun) 68 inci maddesi.
3. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (4721 sayılı Kanun) 578 inci maddesi
2. Değerlendirme
1.Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konuyla ilgili yasal düzenlemeler ve kavramlar üzerinde kısaca durmak gerekir.
2. Çağdaş sosyal güvenlik sistemleri belirli sosyo-ekonomik risklerle karşılaşan bireylere güvence sağlamayı amaçlamakta, bu risklerin zararlı etkilerini ortadan kaldırabilmek yönünde sürekli gelişim göstermektedir. Bu durum, sosyal sigortaları biçimlendiren sosyal koruma ve dayanışma ilkesinin bir sonucu ise de korumanın sınırsız olması beklenemez.
3. Mülga 506 sayılı Kanun'un ölüm sigortası kolundan eş ve çocuklara aylık bağlanmasını düzenleyen 68 inci maddesinde “Ölen sigortalının aylık bağlanmasına hak kazanan kimselerine aşağıdaki hükümlere göre aylık bağlanır.” ifadesine yer verildikten sonra, eş ve çocukların şahsında aranan diğer koşullar sıralanmış, bu kapsamda da dul eşe ölüm sigortası kolundan aylık bağlanacağı ve bu aylığın tekrar evlenme ile sona ereceği belirtilmiştir.
4. Bu noktada aylığa hak kazanma olgusunun eşini kasten öldüren davacı eş yararına gerçekleşip gerçekleşmediğinin irdelenmesi gerekmekte olup aylık bağlama tarihinde yürürlükte bulunan 506 sayılı Kanun'da bu konuda düzenleme bulunmamaktadır.
5. 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'nda bu yönde bir düzenlemeye yer verilmemiş olması bir yasa boşluğunu ifade etmektedir. Yasa koyucunun temel kavramlar yönünden sosyal güvenlik kanunları arasında bir farklılık yaratmak istemeyeceği düşünüldüğünde bunun kabulü zorunludur. Kaldı ki, 5655 sayılı Kanun ile yürürlüğü ertelenen 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun 56 ncı maddesinde bu yönde bir düzenlemeye yer verilmiş olması, 506 sayılı Kanun'da düzenleme boşluğu bulunduğu yönündeki düşünceyi desteklemektedir. Sorunun çözümünde iç hukuk kaynakları kapsamında diğer sosyal güvenlik mevzuatından ve Medeni Kanun hükümlerden yararlanılarak mirasçılıkla ilgili Medeni Kanun hükümleri ve sosyal güvenlik mevzuatının hak kazanma olgusuna yaklaşımları irdelenmelidir (YHGK, 07.11.2007 tarihli ve 2007/812 E., 2007/828 K.).
6. Türk Medeni Kanunu'nun mirastan yoksunluk sebeplerini düzenleyen 578 inci maddesi (mülga 743 sayılı Medeni Kanun m.520) miras bırakanı kasten ve hukuka aykırı olarak öldüren veya öldürmeye teşebbüs edenlerin mirasçı olamayacakları gibi ölüme bağlı tasarrufla herhangi bir hak da edinemeyeceklerini hükme bağlamıştır.
7. Sosyal Güvenlik Hukuku mevzuatında ise sigortalıyı kasten öldüren hak sahibine ölüm aylığı bağlanıp bağlanmayacağına ilişkin 506 sayılı Kanun'da ve 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu'nda herhangi bir hüküm bulunmamakta ise de 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanunu'nda (5434 sayılı Kanun) söz konusu durumda dul ve yetim aylıklarının akibeti ile ilgili düzenlemeye yer verildiği görülmektedir.
8. Nitekim 5434 sayılı Kanun'un “Dul ve Yetim Aylığının Bağlanmıyacağı” hâlleri düzenleyen 77 nci maddesinde; “Aşağıda yazılı hallerde dul ve yetimlere aylık bağlanmaz:
a) Kendisinden aylık bağlanacak, iştirakçiyi veya emekli, adi malüllük, vazife malüllüğü aylığı alanı;
Kasten ve haksız yere öldüren veya öldürmeye teşebbüs edenlere veya bu kanun gereğince adi malül sayılacak hale getirenlere;...” düzenlemesine yer verilmiştir.
9. Türk Medeni Kanunu'nun 578 inci maddesinde sayılan mirastan yoksunluk nedenleri ve bu düzenlemeye koşut bulunan 5434 sayılı Kanun'un 77 nci maddesi sosyal güvenlik hukuku alanında da evrensel hukuk ilkeleri arasında yer alan "Hiç kimsenin kendi kusurundan yararlanamayacağı" ilkesinin gözetilmesini zorunlu kılmakta, sigortalının kasten öldürülmesi hâlinde 506 sayılı Kanun'un 68 inci maddesinde öncelikle aranan ölüm aylığına hak kazanma olgusunun gerçekleşmediği sonucunu ortaya koymaktadır. Aksine düşünce yasa koyucunun temel kavramlar yönünden sosyal güvenlik kurumları arasında farklılık yaratmak istediği sonucunu ortaya koyacaktır ki, bu durumda buna ilişkin düzenlemeye yasa metninde açıkça yer verilmiş olması gerekirdi (YHGK, 15.06.2005 tarihli ve 2005/10-364 E., 2005-390 K. ile 07.11.2007 tarihli ve 2007/812 E., 2007/828 K. ).
10. Öte yandan 01.10.2008 tarihinden sonraki dönem yönünden ise 5510 sayılı Kanun’un “Gelir ve aylık bağlanmayacak haller” kenar başlıklı 56 ncı maddesinde;
“Ölen sigortalının hak sahiplerinden;
a) Kendisinden aylık bağlanacak sigortalıyı veya gelir ya da aylık bağlanmış olan sigortalıyı kasten öldürdüğü veya öldürmeye teşebbüs ettiği veya bu Kanun gereğince sürekli iş göremez hâle veya malul duruma getirdiği,
b) Kendisinden aylık bağlanacak sigortalıya veya gelir ya da aylık bağlanmamış olan sigortalıya veya hak sahibine karşı ağır bir suç işlediği veya bunlara karşı aile hukukundan doğan yükümlülüklerini önemli ölçüde yerine getirmemesi nedeniyle ölüme bağlı bir tasarrufla mirasçılıktan çıkarıldıkları,
hususunda kesinleşmiş yargı kararı bulunan kişilere gelir veya aylık ödenmez. Ödenmiş bulunan gelir ve aylıklar, 96. madde hükümlerine göre geri alınır..." düzenlemesi yer almaktadır.
11. Anılan bu hüküm ile kanun kapsamındaki tüm sigortalılar yönünden farklılıklar ortadan kaldırılarak kendisinden aylık bağlanacak sigortalıyı veya gelir ya da aylık bağlanmış olan sigortalıyı kasten öldürdüğü hususunda hakkında kesinleşmiş yargı kararı bulunan hak sahiplerine aylık bağlanmayacağı, bağlanmış ise aylığın kesilerek ödenmiş olan tutarların geri alınacağı düzenleme altına alınmıştır.
12. Gelinen bu noktada 5510 sayılı Kanun'un 56 ncı maddesindeki hükmün zaman bakımından uygulanması konusunda ise hukuka ve özellikle kanunlara karşı güveni sağlamak ve hatta kanun koyucunun keyfi hareketlerine engel olmak için öğretide kanunların geriye yürümemesi esası kabul edilmiştir. Buna göre gerek Özel Hukuk ve gerekse Kamu Hukuku alanında kural olarak her kanun, ancak yürürlüğe girdiği tarihten sonra meydana gelen olaylara ve ilişkilere uygulanır; yürürlük tarihinden önce gerçekleşen olaylara ve ilişkilere uygulanmaz. Bu ilke ile güdülen amaç, hukuki güvenliği temin etmek, kişileri ancak işlemi yaptıkları sırada yürürlükte olan kurallara göre sorumlu tutmak, böylece kazanılmış haklara saygıyı ve kazanılmış hakların korunmasını sağlamaktır. Zira hukuki güvenlik hukuk devletinin temel taşlarındandır.
13. Kanunların geriye yürümemesi (geçmişe etkili olmaması) kuralının bazı istisnaları olup bu kapsamda yeni düzenleme kamu düzeni ve genel ahlâka ilişkin ise geçmişe etki eder şekilde uygulanması gerekir. Yine beklenen (ileride kazanılacağı umulan) haklar yönünden de kanunların geriye yürümesi söz konusudur. Bunlardan başka yargılama hukukuna ilişkin kurallar da ilke olarak geçmişe etkilidir.
14. Bu durumda 5510 sayılı Kanun’un 56 ncı maddesinin birinci fıkrasındaki hükmün zaman bakımından uygulanması yönünden herhangi bir istisnai durumun söz konusu olmaması nedeniyle madde ile getirilen düzenleme 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe girdiğinden 01.10.2008 tarihinden itibaren kendisinden aylık bağlanacak sigortalının kasten öldürülmesi sözkonusu ise bağlanan aylığın kesilerek borç çıkarılması ve yersiz ödemeye ilişkin olarak 5510 sayılı Kanun’un 96 ncı maddesine göre uygulama yapılması gerekmektedir.
15. Somut olayda 17.03.2006 tarihinde kesinleşen Nazilli Ağır Ceza Mahkemesinin kararı ile 25.08.2000 tarihinde eşi ... Savaş'ı ağır haksız tahrik altında kasten öldürdüğü sabit olan davacıya 21.02.2008 tarihli tahsis talebine istinaden sigortalı eşinden dolayı 506 sayılı Kanun kapsamında 01.02.2008 tarihinden başlamak üzere ölüm aylığı bağlandığı, müteveffa ... Savaş'ın babasının Kuruma ihbar dilekçesi ile başvurması üzerine davacıya bağlanan ölüm aylığının kesilerek yapılan ödemelerin borç kaydedilmesi üzerine eldeki davanın açıldığı anlaşılmıştır.
16. Yukarıda yer verilen mevzuat hükümleri ile yapılan açıklamalar ışığında dava irdelendiğinde 01.10.2008 tarihinden önceki dönem yönünden 4721 sayılı Kanun'un 578 inci maddesinde sayılan mirastan yoksunluk nedenleri ve bu düzenlemeye koşut düzenleme içeren 5434 sayılı Kanun'un 77 nci maddesi kapsamında Sosyal Güvenlik Hukuku alanında da evrensel hukuk ilkeleri arasında yer alan "Hiç kimsenin kendi kusurundan yararlanamayacağı" ilkesinin gözetilmesi gereği sigortalının hak sahibi tarafından kasten öldürülmesi hâlinde 506 sayılı Kanun'un 68 inci maddesinde öncelikle aranan ölüm aylığına hak kazanma olgusunun gerçekleşmediğinin kabulü gerekmektedir. 01.10.2008 tarihinden sonraki dönem yönünden ise 5510 sayılı Kanun'un 56 ncı maddesinde açıkça sigortalının hak sahibi tarafından kasten öldürülmesi aylık bağlama engeli veya aylık kesme nedeni olarak öngörüldüğünden sonuç itibariyle davacıya bağlanan ölüm aylığının kesilerek yapılan ödemelerin borç çıkarılmasına ilişkin dava konusu edilen Kurum işlemleri usul ve yasaya uygundur.
17. Hâl böyle olunca direnme kararının yukarıda açıklanan bu değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı bozulması gerekmiştir.
VII. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,
Dosyanın 6100 sayılı Kanun'un 373 üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
21.06.2023 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.