ADALET HABERLERİ

ADALET HABERLERİ

Hukuk Genel Kurulu'nun 2022/1107 E., 2023/635 K. sayılı kararı

Hukuk Genel Kurulu'nun 2022/1107 E., 2023/635 K. sayılı kararı
1 Okunma

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 14.06.2023 tarihli, 2022/1107 E., 2023/635 K. sayılı kararı

T.C.

Yargıtay

Hukuk Genel Kurulu

2022/1107 E., 2023/635 K.

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 28. Hukuk Dairesi

SAYISI : 2022/577 E., 2022/996 K.

KARAR : Yeniden esas hakkında hüküm kurulmasına

Taraflar arasındaki boşanma davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.

Kararın davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince, davalı erkek eşin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılıp düzeltilerek yeniden esas hakkında hüküm kurulmasına karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararının davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

Direnme kararı davacı vekilince temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı vekili dava dilekçesinde; tarafların 2008 yılında evlendiklerini, ortak iki çocuklarının olduğunu, davalının müvekkiline 24.08.2017 tarihinde fiziksel şiddet uyguladığını, bunun üzerine müvekkili hakkında doktor raporu tanzim edildiğini, kadının fiziksel şiddet eylemi nedeniyle şikâyetçi olduğunu ancak şikâyetinden vazgeçtiğini ileri sürerek tarafların 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 166/1 inci maddesi uyarınca boşanmalarına, müşterek çocukların velâyetlerinin anneye verilmesine, ortak çocuk Deniz için aylık 1.500,00 TL, ortak çocuk Toprak için ise aylık 2.500,00 TL tedbir ve iştirak nafakasına, kadın eş yararına yasal faiziyle birlikte 25.000,00 TL maddi ve 25.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP

Davalı cevap dilekçesinde; davacının iddialarını kabul etmediğini, davacı ile 2008 yılında evlendiklerini, ortak iki çocuklarının bulunduğunu, ortak çocuk Toprak'a bir buçuk yaşında iken atipik otizm tanısı konulduğunu, iş tempolarının yoğunluğu nedeni ile yorulduklarını, aralarında tartışma yaşandığını, anlaşmalı boşanma davası açtıklarını, sonrasında barıştıklarını, araba satışı yüzünden tartıştıklarını, davacıya tokat attığını, boşanmak istemediğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin 18.02.2020 tarihli ve 2017/982 Esas, 2020/121 Karar sayılı kararıyla; taraflar arasında yaşanan tartışma sırasında davalı erkeğin davacı kadına fiziksel şiddet uyguladığı, her ne kadar davalı taraf cevap dilekçesinde davacının kusurlu olduğunu iddia etmiş ise de yine aynı dilekçe ile "eşini çok sevdiğini, boşanmak istemediğini" beyan ettiği, hâl böyle olunca davalı erkeğin davacı kadının önceki döneme ait kusurlu davranışlarını affettiği, en azından hoşgörü ile karşıladığının kabulünün gerektiği, davalı erkeğin bu beyanından sonra davacı kadına yüklenebilecek yeni bir kusur davranışın da kanıtlanamadığı, affedilen veya hoşgörü ile karşılanan olayların davacı kadına kusur olarak yüklenemeyeceği, evlilik birliğinin sarsılmasına sebep olan olaylarda davalı erkeğin tamamen kusurlu olduğu gerekçesiyle tarafların boşanmalarına, ortak çocuk Toprak'ın velâyetinin anneye verilmesine, ortak çocuk yararına aylık 1.000,00 TL tedbir-1.600,00 TL iştirak nafakasına, ortak çocuk Deniz’in velâyetinin babaya verilmesine, ortak çocuk Deniz yararına aylık 250,00 TL tedbir-iştirak nafakasına, kadın yararına 20.000,00 TL maddi ve 10.000,00 TL manevi tazminata karar verilmiştir.

VI. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin 14.09.2021 tarihli ve 2020/556 Esas, 2021/1349 Karar sayılı kararı ile; davalı erkeğin cevap ve ikinci cevap dilekçesindeki beyanlarının af olarak kabulünün mümkün olmadığı, af olgusunun kabul edilebilmesi için en azından affı gösterir fiili bir tutum ve davranışın gerçekleşmiş olmasının gerektiği, buna karşın erkeğin fiili birlikteliğin yeniden tesis edildiği yönünde bir beyanı bulunmadığı gibi tarafların ayrılığına konu son olaydan bu yana ayrı yaşadıkları, tarafların bir araya gelip evlilik birliğini de devam ettirmedikleri, bu itibarla mahkemece davalı erkeğin kadını affettiği, en azından hoşgörü ile karşıladığından bahisle kadına kusur yüklenemeyeceğine ilişkin gerekçesinin hatalı olduğu, davalı erkeğin 05.10.2017 tarihli cevap dilekçesinde 24.08.2017 tarihinde taraflar arasında yaşanan tartışmada davacı kadının kendisine fiziksel şiddet uyguladığı vakıasına dayandığı, nitekim davalı tanıkları ... ve ...'ın fiziksel şiddet vakıasının yaşandığı gün karakola gittiklerinde erkeğin kolunda ve elinde kesi ile morluk olduğunu gördüklerini beyan ettikleri, yine tanık ...'un erkeğin kolunda kızarıklık gördüğünü ifade ettiği, bu hâliyle kadının erkeğe yönelik fiziksel şiddet uyguladığını delillerle ispat ettiği, bu vakıanın kadına kusur olarak yüklenmesi gerektiği, bu hâliyle tarafların aynı gün birbirlerine yönelik karşılıklı fiziksel şiddet uyguladıklarının sabit olduğu, evlilik birliğinin sarsılmasına sebep olan olaylarda tarafların eşit kusurlu olduğunun kabulünün gerektiği, eşit kusurlu eş yararına maddi ve manevi tazminata hükmedilemeyeceği gerekçesiyle erkeğin kusur belirlemesine, müşterek çocuklar Deniz ve Toprak yararına hükmedilen iştirak nafakasına ve kadın yararına hükmedilen tazminatlara yönelik istinaf taleplerinin kabulüne, kadın eşin maddi ve manevi tazminat talebinin reddine karar verilmiştir.

V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

A. Bozma Kararı

1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;

"...1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre davacının aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.

2-Davacı kadın tarafından evlilik birliğinin sarsılması hukuki sebebine dayalı (TMK m.166/1) açılan boşanma davasının yapılan yargılaması sonucunda ilk derece mahkemesince, davalı erkeğin cevap dilekçesinde eşini çok sevdiğini ve boşanmak istemediğini belirttiği, bu sebeple davalı erkeğin davacı kadını affettiği en azından hoşgörü ile karşıladığı gerekçesiyle eşine şiddet uygulayan davalı erkek tamamen kusurlu kabul edilerek tarafların boşanmalarına, velâyete, iştirak nafakalarına ve kadın lehine maddi ve manevi tazminata hükmedilmiş, kararın davalı erkek tarafından istinaf edilmesi üzerine bölge adliye mahkemesince davalının cevap dilekçesindeki beyanlarının af niteliğinde olmadığı, davacı kadının da eşine şiddet uyguladığı, bu sebeple tarafların eşit kusurlu oldukları gerekçesiyle davacı kadının tazminat taleplerinin reddine karar verilmiş, verilen bu karar davacı tarafından yukarıda gösterilen sebeplerle temyiz edilmiştir.

Yapılan yargılama ve toplanan delillerden davalı erkeğin cevap dilekçesinde eşini çok sevdiğini asla boşanmak istemediğini yine ikinci cevap dilekçesinde de eşini çok sevdiğini ve boşanmak istemediğini, son celse davalı vekilinin duruşmada davalı erkeğin evliliğin devamı yönünde beyanının bulunduğunu belirterek davanın reddini istediği anlaşılmaktadır. Gerçekleşen bu duruma göre davalı erkeğin davacı kadına kusur olarak yüklenen önceki olayları affetmiş veya en azından hoşgörü ile karşılamış olduğunun kabulü gerekir. Affedilen veya hoşgörü ile karşılanan davranışlar kusur olarak yüklenemez. Hal böyle iken eşine şiddet uygulayan davalı erkeğin boşanmaya sebep olan olaylarda tamamen kusurlu olduğunun kabulü gerekirken, bölge adliye mahkemesince bu husus gözetilmeden hatalı değerlendirme sonucu yazılı şekilde boşanmaya sebep olan olaylarda tarafların eşit kusurlu kabul edilmesi doğru bulunmamıştır.

3-Yukarıda 2. bentte açıklandığı üzere; evlilik birliğinin sarsılmasına sebep olan olaylarda tazminat isteyen davacı kadının kusurlu olmadığı, bu olayların kadının kişilik haklarına saldırı teşkil ettiği anlaşılmaktadır. Boşanma sonucu bu eş, en azından diğerinin maddi desteğini yitirmiştir. O halde, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, tazminata esas olan fiilin ağırlığı ile hakkaniyet kuralları (TMK m. 4) dikkate alınarak davacı kadın yararına maddi ve manevi tazminata (TMK m. 174/1-2) karar vermek gerekirken, hatalı kusur belirlemesinin sonucu olarak maddi ve manevi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir ..." gerekçesiyle karar bozulmuştur.

B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; önceki karar gerekçesi genişletilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.

VI. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davacı vekili temyiz dilekçesinde; kusur belirlemesi ve buna bağlı olarak tazminat taleplerinin reddinin hatalı olduğunu ileri sürerek kararın bozulmasını talep etmiştir.

C. Uyuşmazlık

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; boşanmaya sebep olan olaylarda tarafların eşit kusurlu olup olmadıkları, buradan varılacak sonuca göre davacı kadın eş yararına 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 174/1-2 nci maddesi gereğince maddi ve manevi tazminata hükmedilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

D. Gerekçe

1. İlgili Hukuk

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 166 ve 174 üncü maddeleri.

2. Değerlendirme

1.Uyuşmazlığın çözümü bakımından öncelikle konuyla ilgili kavramların irdelenmesinde yarar bulunmaktadır.

2. 4721 sayılı Kanun'un “Evlilik birliğinin sarsılması” başlıklı 166 ncı maddesinin 1 ve 2 nci fıkraları;

"Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir.

Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir.” hükmünü taşımaktadır.

3. Genel boşanma sebeplerini düzenleyen ve yukarıda anılan madde hükmü, somutlaştırılmamış veya ayrıntıları ile belirtilmemiş olması nedeniyle evlilik birliğinin sarsılıp sarsılmadığı noktasında hâkime çok geniş takdir hakkı tanımıştır. Bu bağlamda evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle boşanma davası açan davacının, davasının kabul edilerek, boşanma kararı elde edebilmesi için iki koşulun gerçekleştiğini kanıtlamış olması gerekir. Bunlardan ilkinde davacı; kendisinden, evlilik birliğinin devamı için gereken “ortak hayatın sürdürülmesi” olgusunun artık beklenmeyecek derecede birliğin temelinden sarsıldığını, ikinci olarak “temelden sarsılmanın” karşı tarafın kusurlu davranışları sonucu gerçekleştiğini ispatlamak zorundadır.

4. Yargıtay kararlarında boşanma davalarında temyiz incelemesi aşamasının daha sağlıklı yürütülebilmesi amacıyla; her bir davada verilecek olan boşanma kararı, fer’îleri ve boşanmanın malî sonuçları yönünden yapılacak denetlemeye uygun şekilde, tarafların boşanmaya sebep olan olaylarda gerçekleşen kusurlu davranışları belirtildikten sonra eşlerin kusur durumlarının “kusursuz, az kusurlu, eşit kusurlu, ağır kusurlu veya tam kusurlu eş” şeklinde belirlenmesi gerektiği vurgulanmaktadır. Yine Yargıtay, 03.07.1978 tarihli, 5/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararıyla da “kimin daha fazla kusurlu olduğunu tayin hususunda önceden bir ölçü konulamayacağına ve bu hususta bir içtihadı birleştirmeye gidilemeyeceğine” karar vererek her bir boşanma davasında tarafların boşanmaya esas teşkil eden kusur durumlarının kendine özgü ve o evliliğe münhasır olduğunu kabul etmiştir.

5. Diğer yandan, boşanma, bozucu yenilik doğuran bir karar niteliğinde olup, boşanma kararının kesinleşmesiyle evlilik birliği sona erer. Boşanmanın eşler bakımından kişisel ve malî olmak üzere bir takım sonuçlarının bulunduğu kuşkusuzdur. Maddi-manevi tazminat talepleri boşanmanın eşlerle ilgili malî sonuçlarındandır.

6. Türk Medeni Kanunu’nun “Maddi ve manevi tazminat” başlıklı 174 üncü maddesinde "Mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun bir maddî tazminat isteyebilir. Boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevî tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir." hükmü düzenleme altına alınmıştır. Görülüyor ki hâkim, boşanmaya sebep olan olaylarda kusursuz veya az kusurlu bulunan eş yararına tazminat ödenmesine karar vermek yetkisine sahiptir.

7. Maddi tazminat, kişinin mal varlığında iradesi dışında gerçekleşen azalmanın karşılığını oluşturan giderimdir (Türk Hukuk Lugatı, Ankara-2021 Baskı, Cilt-I, s. 746). Boşanma nedeniyle, mevcut veya beklenen menfaatleri zedelenen, kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun miktarda tazminat talep edebilir. Maddi tazminatın ön koşulu, talep edenin boşanma yüzünden mevcut veya beklenen menfaatlerinin zedelenmesi, boşanma ve maddi zarar arasında nedensellik bağının bulunmasıdır. Başka bir sebepten kaynaklı kayıplar maddi tazminat kapsamında yer alamaz. Mevcut menfaatlerin belirlenmesinde evliliğin taraflara sağladığı yararlar göz önünde bulundurularak tarafın maddi tazminat talebi değerlendirilir. Evliliğin boşanma ile sona ermesi hâlinde taraflar birliğin sağladığı menfaatlerden ileriye dönük olarak faydalanamayacaklardır. Beklenen menfaatler ise evlilik birliği sona ermeseydi kazanılacak olan olası çıkarları ifade eder.

8. Türk Medeni Kanunu’nun 174/2 nci maddesinde düzenlenen manevi tazminata boşanmaya sebep olan olayın, kişilik haklarına saldırı teşkil etmesi hâlinde hükmedilir (Türk Hukuk Lugatı, s. 763). Manevi zarar ise, insan ruhunda kişinin iradesi dışında meydana gelen acı, ızdırap ve elem olarak ifade edilmektedir. Manevi tazminat da, bozulan manevi dengenin yerine gelmesi için kabul edilen bir telafi şeklidir. Hukuka aykırı ve kusurlu bir davranış sonucu hakkı ihlâl edilenin zararının giderilmesi, menfaatinin denkleştirilmesi hukukun temel ilkesidir. Ancak TMK’nın 174/2 nci maddesi genel tazminat esaslarından ayrılmış, aile hukukunda getirilmiş, kendine özgü bir haksız fiil düzenlemesidir. Eşler arasındaki ilişkinin özelliği itibariyle burada manevi zararı tam olarak belirlemek zordur. Manevi tazminat miktarı, maddi olarak kesin bir miktar değildir. Manevi tazminat talep eden eşin ruhen uğramış olduğu çöküntü ile psikolojik olarak yaşamış olduğu sıkıntılara karşılık olarak onu rahatlatacak olan bir bedeldir. Bu özelliği nedeniyledir ki; yasa, menfaati zedelenen ve kişilik hakları ihlâl edilen eşe “uygun bir tazminat” verileceğini belirtmektedir. O hâlde hâkim; manevi tazminatın miktarını belirlerken, kişilik haklarına yapılan saldırının niteliği ile tarafların ekonomik ve sosyal durumları dikkate alınarak takdir hakkını kullanmalıdır.

9. Yapılan açıklamalar ışığında eldeki davaya gelince; tarafların 27.04.2008 tarihinde evlendikleri, bu evlilikten ortak iki çocuklarının bulunduğu, taraflar arasında tartışma yaşandığı, tartışma sırasında erkeğin kadına fiziksel şiddet uyguladığının dosya içerisinde yer alan darp raporu ve tanık beyanları ile sabit olduğu, yine davalı erkeğin kadının kendisine fiziksel şiddette bulunduğunu iddia ettiği, dosya kapsamında tanık olarak dinlenen...'ın erkeğin kolunda ve elinde morluk gördüklerini beyan ettikleri, bu hâliyle karşılıklı fiziksel şiddet vakıalarının ispat edildiği anlaşılmaktadır.

10. Hemen belirtmek gerekir ki; “Af” sözlük anlamı ile bir suçu, bir kusuru veya bir hatayı bağışlama olarak tanımlanmış olup, ceza hukukunda yer verildiği gibi özel hukuk bakımından da kanunlarımızda düzenleme yeri bulan, esasen bir haktan vazgeçmeyi içeren bir his açıklaması veya bir davranış şeklidir (HGK’nın 14.03.2019 tarihli ve 2017/2-2067 Esas, 2019/296 Karar sayılı kararı). Somut olayda da; erkek cevap ve ikinci cevap dilekçesindeki beyanlarının af olarak kabul edilmesinin mümkün olmadığı, af olgusunun kabul edilebilmesi için en azından affı gösterir fiili bir tutum ve davranışın gerçekleşmiş olması gerektiği, erkeğin fiili birlikteliği tesis ettiğine dair bir beyanının bulunmadığı, erkeğin barışma girişimine yönelik davranışlarının af olarak kabul edilemeyeceği tartışmasızdır.

11. Dosya kapsamı bir bütün olarak değerlendirildiğinde; tarafların olay günü birbirlerine karşılıklı olarak fiziksel şiddet uyguladıklarının sabit olduğu görülmektedir. Gerçekleşen bu kusurlu davranışlar karşılaştırıldığında boşanmaya sebep olan olaylarda tarafların eşit kusurlu oldukları tartışmasızdır. Hâl böyle olunca; Bölge Adliye Mahkemesince kadın eş yararına tazminat taleplerinin reddine karar verilmesinin doğru olduğu görülmüştür.

12. O hâlde, usul ve yasaya uygun direnme kararı onanmalıdır.

VII. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının ONANMASINA,

Harç peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına,

Dosyanın 6100 sayılı Kanun'un 373 üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 28. Hukuk Dairesine gönderilmesine, 14.06.2023 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.

Kaynak:https://www.hukukihaber.net/hukuk-genel-kurulunun-20221107-e-2023635-k-sayili-karari