Hukuk Genel Kurulu'nun 2021/948 E., 2023/623 K. sayılı kararı
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 14.06.2023 tarihli, 2021/948 E., 2023/623 K. sayılı kararı
T.C.
Yargıtay
Hukuk Genel Kurulu
2021/948 E., 2023/623 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2021/63 E., 2021/202 K.
KARAR : Davanın reddine
Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde tenkis davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir.
Kararın davacılar ..., ... ve ... vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacılar ..., ... ve ... vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 1. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, İlk Derece Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı davacılar ..., ... ve ... vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacılar vekili dava dilekçesinde; miras bırakan...'in 2701 ada 6 parsel sayılı taşınmazını mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla muvazaalı olarak ölünceye kadar bakma sözleşmesi ile davalı oğlu ...'e temlik ettiğini ileri sürerek dava konusu taşınmazın tapu kaydının iptali ile miras payları oranında tesciline, tescil mümkün olmadığı takdirde tenkise karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde; müvekkilinin ölünceye kadar bakma sözleşmesinin tüm gereklerini yerine getirdiğini, babaları ile ilgilenmeyen davacıların kötüniyetli olarak dava açtıklarını belirterek davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 19.03.2019 tarihli ve 2014/395 Esas, 2019/111 Karar sayılı kararıyla; davalının babası olan miras bırakan ile kısmen birlikte yaşadığı ve babasının maddi ve manevi her türlü ihtiyacını karşıladığı, yatalak olduğu dönemde banyosunu ve tıraşını yaptırdığı, alışverişlerini yaptığı, hastaneye götürüp getirdiği, gerekli zamanlarda refakatçi olarak kaldığı ve babası olan murise karşı bakım görevini yerine getirdiği, bakım alacaklısının sağlığında akitten kaynaklanan bakım borcunun yerine getirilmediğine dair herhangi bir dava açmadığı, bu koşullar altında dava konusu taşınmazın temlikinin ivaz karşılığı olduğu, tenkis hükümlerinin de uygulanamayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar ..., ... ve ... vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 27.06.2019 tarihli ve 2019/893 Esas, 2019/992 Karar sayılı kararıyla; taraf tanıklarının beyanlarından muris ile ölümüne kadar davalı oğlunun ilgilendiği, bir süre aynı hanede bir süre de yakın hanelerde yaşadıklarının anlaşılması karşısında tasarrufun muvazaalı olmadığı kanaatine varıldığı gerekçesiyle bir kısım davacılar vekillerinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar ..., ..., ... vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;
"...Dosya içeriği ve toplanan delillerden; mirasbırakan...'in 15.08.2014 tarihinde öldüğü geride dava dışı eşi Fatma, davacı kızları Meral, Aysel, Gülsen, Sıddıka ve Yurdanur ile davalı oğlu Doğan'ın mirasçı olarak kaldığı, mirasbırakanın .../Ataşehir ilçesinde bulunan arsa vasıflı 2731 ada 6 parsel sayılı taşınmazı 04.08.2008 tarihinde davalıya ölünceye kadar bakma akdi ile temlik ettiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun (TBK) m. 611. maddesine göre ölünceye kadar bakıp gözetme sözleşmesi, taraflarına karşılıklı hak ve borçlar yükleyen bir akittir. (818 s. Borçlar Kanununun (BK) m. 511). Başka bir anlatımla ivazlı sözleşme türlerindendir. Bu sözleşme ile bakım alacaklısı, sözleşme konusu malın mülkiyetini bakım borçlusuna geçirme; bakım borçlusu da bakım alacaklısına yasanın öngördüğü anlamda ölünceye kadar bakıp gözetme yükümlülüğü altına girer. (TBK m. 614 (BK) m. 514)).
Diğer yandan; bakıp gözetme koşulu ile yapılan temliki işlemin geçerliliği için sözleşmenin düzenlendiği tarihte bakım alacaklısının özel bakım gereksinimi içerisinde bulunması zorunlu değildir. Bu gereksinmenin sözleşmeden sonra doğması ya da alacaklının ölümüne kadar çok kısa bir süre sürmüş bulunması da sözleşmenin geçerliliğine etkili olamaz.
Kural olarak, bu tür sözleşmeye dayalı bir temlikin de muvazaa ile illetli olduğunun ileri sürülmesi her zaman mümkündür. En sade anlatımla muvazaa, irade ile beyan arasında kasten yaratılan aykırılık olarak tanımlanabilir. Böyle bir iddia karşısında, asıl olan tarafların akitteki gerçek ve müşterek amaçlarının saptanmasıdır. (TBK m. 19 (BK m. 18)). Şayet bakım alacaklısının temliki işlemde bakıp gözetilme koşulunun değil de, bir başka amacı gerçekleştirme iradesini taşıdığı belirlenirse (örneğin mirasçılarından mal kaçırma düşüncesinde ise), bu takdirde akdin ivazlı (bedel karşılığı) olduğundan söz edilemez; akitte bağış amacının üstün tutulduğu sonucuna varılır. Bu halde de Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu'nun 01.04.1974 gün ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı olayda, uygulama yeri bulur.
Mirasbırakanın, ölünceye kadar bakıp gözetme karşılığı yaptığı temlikin muvazaa ile illetli olup olmadığının belirlenebilmesi içinde, sözleşme tarihinde mirasbırakanın yaşı, fiziki ve genel sağlık durumu, aile koşulları ve ilişkileri, elinde bulunan mal varlığının miktarı, temlik edilen malın, tüm mamelekine oranı, bunun makul karşılanabilecek bir sınırda kalıp kalmadığı gibi bilgi ve olguların göz önünde tutulması gerekir.
Somut olayda, mirasbırakanın terekesinde Malatya/Arapgir İlçesinde 11 adet taşınmazının olduğu ve ölümü ile taşınmazların mirasçılarına intikal ettiği kayden sabittir.
Hal böyle olunca, anılan taşınmazların temlik tarihindeki ( 04.08.2008 ) değerleri keşfen saptanıp, çekişmeye konu edilen taşınmazın tüm malvarlığı içindeki oranı belirlenerek, temlikin makul sınırlar içinde kalıp kalmadığının ve mirasbırakanın temlikteki gerçek amacının saptanması, muvazaanın bulunup bulunmadığının yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda değerlendirilmesi ve kararı temyiz etmeyen davacılar Sıddıka ile Yurdanur yönünden ret kararının kesinleştiği ve böylece davalı yararına usuli kazanılmış hakkın oluştuğu da dikkate alınarak hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken eksik soruşturma ile yetinilerek yazılı olduğu üzere karar verilmesi doğru değildir..." gerekçesiyle karar bozulmuştur.
B. İlk Derece Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile önceki gerekçe ile direnme kararı verilmiştir.
VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Direnme kararına karşı süresi içinde davacılar ..., ... ve ... vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Temyiz eden davacılar vekili; murisin ölmeden önce eşi ile yaşadığını, ihtiyaçlarının da eşi tarafından karşılandığını, terekesinde Malatya/Arapgir ilçesinde on bir adet taşınmazının olduğunu ve ölümü ile taşınmazların mirasçılarına intikal ettiğinin kayden sabit olduğunu, söz konusu taşınmazlar değerli olmayıp, zaten bu taşınmazların çoğunluk hissesini de davalı tarafın üzerine geçirdiğini, dava konusu taşınmazın tüm malvarlığı içerisindeki değeri belirlendiğinde muvazaanın bulunduğunun açıkça ortaya çıkacağını, yapılan araştırma ve incelemenin yeterli olmadığını ileri sürerek hükmün bozulmasını talep etmiştir.
C. Uyuşmazlık
Direnme Yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda miras bırakanın ölünceye kadar bakma sözleşmesiyle yaptığı temlikteki gerçek irade ve amacın tespiti bakımından mahkemece yapılan araştırma ve incelemenin yeterli olup olmadığı, bu kapsamda miras bırakanın terekesinde mevcut taşınmazların temlik tarihindeki değerleri keşfen saptanıp dava konusu taşınmazın miras bırakanın tüm malvarlığı içindeki oranı belirlenip, temlikin makul sınırlar içinde kalıp kalmadığı da değerlendirilmek suretiyle sonucuna göre bir karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
D. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
1. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 19 uncu [mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 18 inci] maddesinin birinci fıkrası, 6098 sayılı Kanun'un 611 inci ve devamı maddeleri
2. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulunun 01.04.1974 tarihli ve 1974/1 Esas 1974/2 Karar sayılı kararı
2. Değerlendirme
1. Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmazsa tenkis istemine ilişkindir.
2. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (6098 sayılı Kanun, TBK) 19 uncu [mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun (BK) 18 inci] maddesinin birinci fıkrası;
"Bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınır" şeklindedir.
3. Muvazaa kavramı, Türk Hukuk Lûgatında; ‘‘Anlaşmalı saptırma gerçek dışı durumlara gerçekmiş niteliğini kazandırma işlemi. Hukuksal bir işlem konusunda gerçek duruma aykırılıkta birleşilerek yapılan ortak açıklama (beyan) ya da ortaya konulan belgedir. Danışıklı işlem’’ şeklinde ifade edilmiştir (Türk Hukuk Kurumu, Türk Hukuk Lûgatı, Cilt I, Ankara, 2021, s. 819).
4. Muvazaa; tarafların üçüncü kişileri aldatmak amacı ile ve fakat kendi gerçek iradelerine uymayan ve aralarında hüküm ve sonuç doğurmayan bir görünüş yaratmak hususunda anlaşmaları, şeklinde tanımlanabilir.
5. Muvazaa daha çok sözleşmenin yorumuyla ilgili olduğundan, öğreti ve uygulamada kapsamlı olarak incelenmiş ve belirli kurallara bağlanmıştır. Gerek öğretide ve gerekse uygulamada muvazaa, mutlak ve nispi muvazaa olarak iki gruba ayrılmaktadır; mutlak muvazaada taraflar herhangi bir hukuki işlem yapmayı (oluşturmayı) istemezler, yalnız görünüşte bir hukuki işlem için gerekli irade açıklamasında bulunurlar; nispi muvazaada ise taraflar gerçekten belli bir hukuki işlem yapmak isterler, ancak onu saklamak amacıyla, bir başka hukuki işlemin kurulduğu görüşünü yaratmak üzere irade açıklamasında bulunurlar.
6. Taraflar ister yalnız bir görünüş yaratmayı, ister ikinci bir gizli işlem yapmayı arzu etmiş olsunlar, görünüşteki (zahiri) işlem tarafların gerçek iradelerine uymadığından, ilke olarak herhangi bir sonuç doğurmaz. Muvazaada görünüşteki işlemin her türlü hukuki sonuçtan yoksun olması, tarafların ortak iradelerinin bu yolda olmasından kaynaklanmaktadır.
7. Eldeki davanın konusunu oluşturan ve muris muvazaası olarak isimlendirilen muvazaa türünün ise Türk Hukukunda büyük bir yeri ve önemi vardır.
8. İlgili hukuk kısmına yer verilen 6098 sayılı Kanun'un genel hükmü dışında muris muvazaasına ilişkin bir düzenleme kanunlarımızda yer almamaktadır. Muris muvazaası kaynağını daha çok Yargıtay içtihatlarından ve bilimsel görüşlerden almakta ise de esas kaynağını Yargıtay İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulunun 01.04.1974 tarihli ve 1974/1 Esas 1974/2 Karar sayılı kararı oluşturmaktadır.
9. Anılan İçtihadı Birleştirme Kararında sonuç olarak; “Bir kimsenin; mirasçısını miras hakkından yoksun etmek amacıyla, gerçekte bağışlamak istediği tapu sicilinde kayıtlı taşınmaz malı hakkında tapu sicil memuru önünde iradesini satış doğrultusunda açıklamış olduğunun gerçekleşmiş bulunması hâlinde, saklı pay sahibi olsun ya da olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçıların, görünürdeki satış sözleşmesinin Borçlar Kanunu'nun 18. maddesine dayanarak muvazaalı olduğunu ve gizli bağış sözleşmesinin de şekil koşulundan yoksun bulunduğunu ileri sürerek dava açabileceklerine ve bu dava hakkının geçerli sözleşmeler için söz konusu olan Medeni Kanunun 507 ve 603. maddelerinin sağladığı haklara etkili olmayacağına” hükmedilmiştir.
10. 01.04.1974 tarihli ve 1974/1 Esas, 1974/2 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı, miras bırakanın tapulu taşınmazlarının temliklerinde yaptığı muvazaalı işlemlere ilişkindir.
11. Muris muvazaasında, miras bırakan ile sözleşmenin karşı tarafı, aralarında yaptıkları bağış sözleşmesini genellikle satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi ile gizlemektedirler. Başka bir anlatımla, miras bırakan ile karşı taraf malın gerçekten temliki hususunda anlaşmışlardır. Görünüşteki ve gizlenen sözleşmelerin her ikisinde de samimi olarak temlik istenmektedir. Ne var ki, görünüşteki satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesinin vasfı (niteliği) muvazaalı sözleşme ile değiştirilmekte, ayrıca gizli bir bağış sözleşmesi düzenlenmektedir. Görünüşteki sözleşmenin vasfı (niteliği) tamamen değiştirildiğinden, muris muvazaası aynı zamanda tam muvazaa özelliği de taşınmaktadır.
12. Ölünceye kadar bakma sözleşmesi ise 6098 sayılı Kanun'un 611 inci (BK'nın 511 inci) maddesinde düzenlenmiş ve bakım borçlusunun bakım alacaklısını ölünceye kadar bakıp gözetmeyi, bakım alacaklısının da bir mal varlığını veya bazı mal varlığı değerlerini ona devretme borcunu üstlendiği sözleşme şeklinde tanımlanmıştır. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere ölünceye kadar bakma sözleşmesi, taraflarına karşılıklı hak ve borçlar yükleyen bir sözleşmedir. Diğer bir anlatımla ivazlı sözleşme türlerindendir. Bu sözleşme ile bakım alacaklısı, sözleşme konusu malın mülkiyetini bakım borçlusuna geçirme; bakım borçlusu da almış olduğu malların değerine ve bakım alacaklısının daha önce sahip olduğu sosyal durumuna göre hakkaniyetin gerektirdiği edimleri, bakım alacaklısına ifa etmekle yükümlüdür. Bakım borçlusu, bakım alacaklısına özellikle uygun gıda ve konut sağlamak, hastalığında gerekli özenle bakmak ve onu tedavi ettirmek zorundadır.
13. Diğer yandan ölünceye kadar bakıp gözetme koşulu ile yapılan temliki işlemin geçerliliği için sözleşmenin düzenlendiği tarihte bakım alacaklısının özel bakım gereksinimi içerisinde bulunması zorunlu değildir. Bu gereksinmenin sözleşmeden sonra doğması ya da alacaklının ölümüne kadar çok kısa bir süre sürmüş bulunması da sözleşmenin geçerliliğine etkili olamaz.
14. Ne var ki, muris muvazaasını öteki nispi muvazaalardan ayıran unsur mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla yapılmasıdır. Daha açık anlatımla, 01.04.1974 tarihli ve 1974/1 Esas, 1974/2 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında da belirtildiği üzere bu muvazaa türünde miras bırakan, mirasçısını miras hakkından yoksun etmek amacıyla, gerçekte bağışlamak istediği tapuda kayıtlı taşınmaz malı hakkında tapu memuru önünde iradesini satış veya ölünceye kadar bakma akdi şeklinde açıklamaktadır. Bu nedenle bu tür uyuşmazlıkların çözümünde bakım borçlusuna yapılan temlikin gerçek yönünün, eş söyleyişle miras bırakanın gerçek irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılması önemlidir. Bunun için de miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul nedeninin bulunup bulunmadığı, bakım borçlusu ve diğer mirasçılarla ilişkileri, murisin yaşı, sağlık durumu, temlik edilen malın tüm mamelekine oranı gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
15. Muris muvazaasına dayalı bir davanın kabul ile sonuçlanabilmesi için miras bırakanın muvazaalı işlemi yaparken gerçek irade ve amacı mirasçılarından mal kaçırmak olmalıdır. Murisin mirasçılarından mal kaçırma amacının bulunmaması hâlinde 01.04.1974 tarihli ve 1974/1 Esas, 1974/2 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararını uygulama olanağı bulunmamaktadır.
16. Bu tür davalarda ispat yükü ise muvazaanın varlığını iddia eden tarafa aittir. Gerek 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 6 ncı maddesindeki “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür” hükmü ve gerekse 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 190/1 inci maddesindeki “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir” hükmü uyarınca, miras bırakanın yaptığı temlikteki gerçek irade ve amacının mirasçıdan mal kaçırmak olduğunu, bu hususu ileri süren davacı taraf kanıtlamalıdır.
17. Dava açan mirasçılar, miras bırakan ile davalı arasındaki sözleşmenin dışında olduklarından üçüncü kişi konumundadırlar. Bu nedenle iddialarını tanık dâhil olmak üzere her türlü delille kanıtlamaları mümkündür. Kanunen kendilerine intikal etmesi gereken miras haklarına, miras bırakan tarafından muvazaalı olarak yapılan sözleşme ile engel olunduğundan bu sözleşmenin muvazaalı olduğunu ileri sürerek iptalini istemekte hukuki yararlarının bulunduğu açıktır.
18. Yapılan açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında; miras bırakan Zeynel Er 15.08.2014 tarihinde ölmüş ve geriye mirasçı olarak dava dışı eşi Fatma, davacı kızları Meral, Aysel, Gülsen, Sıddıka ve Yurdanur ile davalı oğlu Doğan kalmıştır.
19. Miras bırakanın .../Ataşehir ilçesinde bulunan arsa vasıflı 2731 ada 6 parsel sayılı taşınmazını 04.08.2008 tarihinde davalıya ölünceye kadar bakma akdi ile temlik ettiği, dosya kapsamından devredilen taşınmazın murisin tüm malvarlığını oluşturmadığı, miras bırakanın terekesinde Malatya/Arapgir İlçesinde on bir adet taşınmazının daha olduğu ve ölümü ile taşınmazların mirasçılarına intikal ettiği kayden sabittir. Miras bırakanın asıl irade ve amacının tespit edilmesi için kural olarak, miras bırakanın elinde bulunan mal varlığının miktarı, temlik edilen malın tüm mamalekine oranı, bunun makul karşılanabilecek bir sınırda kalıp kalmadığı gibi bilgi ve olguların göz önünde tutulması zorunludur. Ne var ki, mahkemece bu yönde bir değerlendirme yapılmamıştır. Eksik inceleme ve araştırma ile de hüküm kurulamayacağı açıktır.
20. Bu durumda mahkemece, yukarıda bahsi geçen taşınmazların 04.08.2008 tarihi olan temlik tarihindeki değerleri keşfen saptanıp, çekişmeye konu edilen taşınmazın tüm malvarlığı içindeki oranı belirlenerek, temlikin makul sınırlar içinde kalıp kalmadığı ve mirasbırakanın temlikteki gerçek amacının saptanmalı, muvazaanın bulunup bulunmadığı yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda değerlendirilmeli ve sonucuna göre karar verilmelidir. Ayrıca açıklanan tespit ve değerlendirmeler yapılırken istinaf hakkından feragat ettiklerini belirten davacılar ... ile ... yönünden ilk derece mahkemesince verilen ret kararının kesinleştiği ve böylece adı geçen davacılar bakımından, davalı yararına usuli kazanılmış hakkın oluştuğu da göz önüne alınmalıdır.
21. Hâl böyle olunca İlk Derece Mahkemesince önceki kararda direnilmesi doğru olmadığından, hükmün Özel Daire bozma kararında belirtilen nedenlerle bozulması gerekmiştir.
VII. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davacılar ..., ... ve ... vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Kanun’un 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatıranlara geri verilmesine,
Dosyanın 6100 sayılı Kanun’un 373 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 14.06.2023 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.