Hukuk Genel Kurulu'nun 2021/939 E., 2023/442 K. sayılı kararı
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 10.05.2023 tarihli, 2021/939 E., 2023/442 K. sayılı kararı
T.C.
Yargıtay
Hukuk Genel Kurulu
2021/939 E., 2023/442 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : ... Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2020/574 E., 2020/910 K.
KARAR : İstinaf başvurusunun kabulüne
Taraflar arasındaki alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararın davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince, davalı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 353/1-a-6 maddesi gereğince kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, dosyanın gerekçede belirtilen eksikliklerin yerine getirilmesi için kararı veren ... 5. Tüketici Mahkemesine gönderilmesine kesin olmak üzere karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine verilen ek karar ile; 6100 sayılı Kanun'un 353/1-a-6 maddesi gereğince kararın kesin nitelikte olduğu gerekçesiyle temyiz talebinin reddine karar verilmiştir.
Ek karara karşı davacı vekilinin temyiz isteminde bulunması üzerine karar, Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili; müvekkili ile davalı arasında davalının acentesi olan ... aracılığıyla bireysel emeklilik sözleşmesi yapıldığını, bireysel emeklilik sözleşme numarası ve başlangıç katkı payı olduğu belirtilerek kararlaştırılan 200.000,00 TL başlangıç katkı payının da 13.11.2013 tarihinde acentenin hesabına yatırıldığını, bir süre sonra davalının internet sitesinde yapılan incelemede bir poliçe tanımlandığının görüldüğü, ancak 200.000,00 TL başlangıç katkı payının poliçede yer almadığının fark edildiğini, müşteri hizmetlerini aradığında poliçenin tekliften reddedildiği bilgisinin alındığını, bu durum karşısında müvekkilinin davalıya bir an önce tüm parasını alarak sistemden çıkmak istediğini bildirdiğini, ancak davalı şirketin poliçeye herhangi bir ödeme yapılmadığı için bir alacaklarının olmadığını beyan ettiğini, oysa davalının doğrudan temsilcisi sıfatına sahip olan acentenin eylemlerinden sorumlu olduğunu ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 200.000,00 TL'nin ödeme tarihinden itibaren işleyecek faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı vekili; müvekkili ile acentesi ... arasındaki acentelik sözleşmesi gereğince acentenin hiçbir şekilde katılımcılardan hangi ad altında olursa olsun para tahsil edemeyeceğinin düzenlendiğini, acentenin kendi tahsil ettiği paraları müvekkiline aktarmadığını, benzer şikayetlerin gelmesi üzerine müvekkili tarafından ... arasındaki acentelik sözleşmesinin feshedildiğini, yapılan ceza soruşturmaları kapsamında bazı katılımcılarla birlikte ...’in saadet zinciri kurduğunun tespit edildiğini, davacının da bu saadet zinciri kapsamında yüksek komisyon vaadiyle ...’e para gönderdiğini, bu hususun ... tarafından davacıya gönderilen paralardan kolayca tespit edilebileceğini ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 04.07.2017 tarihli ve 2015/1471 Esas, 2017/794 Karar sayılı kararı ile; taraflar arasında bireysel emeklilik sözleşmesi imzalandığı ve bu kapsamda davacı tarafından bireysel emeklilik katılım payı olarak davalı şirket acentesi hesabına 200.000,00 TL gönderildiği, acentenin eylemlerinden davalı sorumlu olduğundan kendisine husumet yöneltilebileceği, davacı ile ... arasında çıkar ilişkisi olduğu davalı tarafından savunulmuş ise de bu hususun ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın kabulü ile 200.000,00 TL’nin avans faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
1. Bölge Adliye Mahkemesinin 31.05.2019 tarihli ve 2018/162 Esas, 2019/761 Karar sayılı kararı ile; her ne kadar mahkemece davacı ile ... arasında çıkar ilişkisi olduğunun davalı tarafından ispatlanamadığı kabul edilmiş ise de dosya kapsamında bulunan davacıya ait hesap hareketlerinde acente ... tarafından davacıya bazı ödemelerin yapıldığının anlaşıldığı, davalının bu yöne ilişkin savunmaları ile dosya kapsamında yer alan diğer katılımcıların ceza ve hukuk dosyalarında yer alan bulgu ve beyanlarının değerlendirilmediği, öte yandan bilirkişi raporunda davacının da kusurlu olduğu belirtilmesine rağmen buna riayet edilmediği, dolayısıyla tüm bu hususların tekrar değerlendirilmek üzere uzman bilirkişi kurulundan rapor alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne, mahkeme kararının kaldırılmasına, dosyanın mahal mahkemesine iadesine 6100 sayılı Kanun'un 353/1-a-6 maddesi gereğince kesin olarak karar verilmiştir.
2. Kararın davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince 03.09.2019 tarihli ek karar ile; verilen kararın 6100 sayılı Kanun'un 353/1-a-6 maddesi gereği kesin nitelikte olduğu gerekçesiyle temyiz eden davacı vekilinin temyiz talebinin reddine karar verilmiştir.
V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen ek kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;
"...1-... Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesinin 2018/162 E., 2019/761 K. numaralı ve 31/05/2019 tarihli kesin kararına karşı HMK'nın 346/1 maddesi uyarınca davacı vekilinin temyiz talebinin reddi yönündeki ek kararı yerinde görülmemiş bozmayı gerektirmiştir. Zira bölge adliye mahkemesince her ne kadar dosyanın ilk derece mahkemesi kararının delillerin toplanıp değerlendirilmemesi kapsamında olduğu kabulüyle kaldırılarak davanın yeniden görülmek üzere dosyanın kararı veren mahkemeye iadesine kesin olarak karar vermişse de; bu karar HMK. 362. maddesi kapsamında sayılan temyiz edilemeyen kararlardan değildir. Bölge adliye mahkemesinin ek kararının bozularak kaldırılmasına karar vermek gerekmiştir.
2- ... Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi 2018/162 E., 2019/761 K. numaralı ve 31/05/2019 tarihli kararıyla; ilk derece mahkemesi kararının delillerin toplanıp değerlendirilmemesi kapsamında olduğu kabulüyle kaldırılarak davanın yeniden görülmek üzere dosyanın kararı veren mahkemeye iadesine karar verilmesi doğru görülmemiş bozmayı gerektirmiştir. Şöyle ki; 6100 sayılı HMK’nın 353. maddesinde bölge adliye mahkemelerince duruşma yapılmadan verilecek kararlar sayılmış olup; 353/l-a-6. maddesinde ilk derece mahkemesince, tarafların davanın esasıyla ilgili olarak gösterdikleri delillerin hiçbiri toplanmadan veya gösterilen deliller hiç değerlendirilmeden karar verilmiş olması halinde, esasa ilişkin inceleme yapılmaksızın kararın kaldırılmasına kesin olarak karar verileceği düzenlenmiştir. Anılan yasal düzenleme ile bölge adliye mahkemesinin dosyayı ilk derece mahkemesine geri gönderme sebepleri, buna bağlı olarak bu yönde ve kesin nitelikli bir karar verilebilmesinin koşulları sayılmış olup öngörülen sebepler arasında, “delillerin eksik toplanmasına” yahut “inceleme yetersizliğine” yer verilmemiştir. Öte yandan HMK’nın 353/1-a-6 maddesinin, eksik delil toplanması veya delilin eksik incelenmesi halinde ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak dosyanın esas hakkında inceleme yapılmaksızın mahalline iadesini mümkün kıldığı şeklinde yorumlanması halinde, HMK’nın 371/1-ç bendine göre karara etki eden yargılama eksikliğinin bulunduğu durumlarda adli yargı teşkilatı içinde sadece Yargıtay’a tanınan eksik inceleme ve değerlendirmeye dayalı bozma yetkisine eşdeğer bir yetkinin bölge adliye mahkemesine de tanındığı sonucuna varılacaktır ki, herhalde, bu sonuca katılmak mümkün değildir. Diğer bir yandan HMK’nın 353/1-b-3 maddesinde, bölge adliye mahkemelerince, kendilerine intikal eden ilk derece mahkemesi kararları bakımından, duruşma yapılmaksızın giderilebilecek nitelikte yargılama eksikliklerinin saptanması halinde, bu eksikliklerin tamamlanmasını müteakip yeniden esas hakkında karar vermeleri gerektiği öngörülmüş olup mezkur hükmün bölge adliye mahkemelerine “sadece duruşma açılmaksızın tamamlanacak nitelikte bir yargılama eksikliğinin bulunması haline münhasır olarak” eksikliğin ikmali ile yeniden esas hakkında hüküm kurma yetkisi tanındığı, duruşma açılmaksızın tamamlanamayacak eksiklikler bulunduğunu saptaması halinde, işin esasını incelemeksizin bunların ikmali bakımından dava dosyasını behemahal ilk derece mahkemesine geri göndermesi gerektiği biçiminde yorumlanması söz konusu değildir. Aynı Kanunun 356. maddesi hükmü gereğince duruşma açılmasının asıl olduğunun öngörülmüş olması gözetildiğinde, ön incelemede saptanan eksikliklerin duruşma açılarak ikmalinden yahut ön incelemede nazara alınmamakla birlikte duruşma açıldıktan sonra saptanan yargılama eksikliklerinin ikmalinden sonra yeniden esas hakkında bir karar verilmesi gerektiği izahtan vareste ve kanun sistematiğinin gereğidir. Kaldı ki, HMK’nın 357/3. maddesi hükmünde de, ilk derece mahkemesinde usulüne uygun olarak gösterildiği hâlde incelenmeden reddedilen delillerin dahi bölge adliye mahkemesince incelenebileceği düzenlenmiştir. Şu halde yukarıda yazılı kanun hükümleri ve yapılan açıklamalar doğrultusunda, eldeki davada ilk derece mahkemesince tarafların gösterdikleri delillerin toplanıp değerlendirilmediğinden bahsedilemeyecek olup, dava dosyasının esası incelenmeksizin ilk derece mahkemesine geri gönderilmesinin kanunda öngörülen gerektirici sebepleri bulunmamaktadır. Bu nedenle, her ne kadar kararın mahiyeti bu şekilde takdim edilmişse de, bölge adliye mahkemesince verilen kararın usuli anlamda bir geri gönderme kararı niteliğinde bulunmadığı açıktır. Hal böyle olunca, Bölge Adliye Mahkemesince İlk Derece Mahkemesi tarafından yapılan yargılamada delillerin toplanması ve değerlendirilmesi hususunda tazminat hesabına etki edecek deliller yönünden eksiklik bulunduğu düşünüldüğünden, HMK’nın anılan hükümleri çerçevesinde duruşma açılıp bilirkişi raporu alınarak eksiklik olarak tespit edilen hususlar giderildikten sonra sonucuna göre yeni bir karar verilmesi gerekirken, ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılarak davanın yeniden görülmesi için mahkemesine iadesine karar verilmesi doğru görülmemiş ve bozmayı gerektirmiştir..."
gerekçesiyle karar oy birliği ile bozulmuştur.
B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile önceki gerekçeye ilaveten; 7251 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 6100 sayılı Kanun'un 353/1-a-6 maddesi yorumlanırken kanunun lafzı ile bağlı kalınmaması gerektiği, ilk derece mahkemesinin bir kısım delilleri toplamış olmakla birlikte davanın çözümünde oldukça önemli olan delilleri toplamadan veya değerlendirmeden karar verdiği durumlarda da bu hükmün uygulanması gerektiği, somut olayda da hükme varacak delillerin toplanıp değerlendirilmediği sonucuna varıldığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davacı vekili temyiz dilekçesinde; kararın kesin olarak verilmesinin kanuna ve usule aykırı olduğunu, direnme kararında belirtilen hususların davanın esasına ilişkin olduğunu, 6100 sayılı Kanun'un 353 üncü maddesinde sıralanan sebeplerden hiçbiri ile ilgili olmadığını, bölge adliye mahkemesinin ilk derece mahkemesine yol gösterdiğini, kendi anlayışı doğrultusunda yönlendirme yaparak bir anlamda kendi vereceği karar gibi karar oluşturmaya çalıştığını ileri sürerek direnme kararının bozulmasını talep etmiştir.
C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; bölge adliye mahkemesince verilen kararın 6100 sayılı Kanun'un 353/1-a-6 maddesi gereğince kesin nitelikte olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre somut olayda eksikliklerin ilk derece mahkemesince mi yoksa bölge adliye mahkemesince mi giderilmesi gerektiği noktasında toplanmaktadır.
D. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
1. 6100 sayılı Kanun'un 352 nci maddesinin birinci fıkrası,
2. 6100 sayılı Kanun’un 353 üncü maddesinin ilk hâli,
3. 7035 ve 7251 sayılı Kanun’lar ile yapılan değişiklikler sonucu 6100 sayılı Kanun'un 353 üncü maddesi,
4. 7251 sayılı Kanun ile 6100 sayılı Kanun'un 362 nci maddesine eklenen (g) bendi,
2. Değerlendirme
1. Uyuşmazlığın çözümü açısından öncelikle konuyla ilgili kavram ve yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar bulunmaktadır.
2. İstinaf ile ilgili monografilerin karşılaştırmalı hukuka ilişkin bölümlerinde “geniş (tam) istinaf sistemi” “dar istinaf sistemi” ayrımına yer verilmektedir. Geniş istinaf sistemi davanın istinaf merciinde adeta yeniden görülmesi ve yeniden hükme bağlanması esasına dayanmaktadır. Dar istinaf sistemi ise ilk derece mahkemesinde hükme bağlanmış olan davanın yeniden görülmesinden ziyade o davada verilen hükmün denetlenmesi esasını benimsemektedir. Buna göre geniş istinafta ikinci derece mahkemesi önüne yeni vakıa ve deliller getirtilmesi konusunda bir sınırlama bulunmamakta, istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen hususlarla sınırlanmamakta, istinaf yoluna başvurmanın hükmün icrasını erteleyici etkisine getirtilen istisnalar sınırlı tutulmaktadır. Buna karşılık dar istinafta kanun yolu incelemesinin kural olarak istinaf dilekçesinde gösterilen sebeplerle sınırlı tutulduğu görülmekte, ikinci derece mahkemesinde yapılabilecek taraf işlemleri sınırlamalara tâbi kılınmakta, yeni vakıa ve deliller ileri sürülmesi istisnai hâllerle sınırlı tutulmakta, istinaf incelemesi sırasında hükmün teminat karşılığında icrasına imkân veren hükümler bulunmaktadır. 6100 sayılı Kanun'umuz dar istinaf sistemini benimsemiştir. Gerçekten istinaf incelemesinin istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı tutulması, bölge adliye mahkemesinde yapılan istinaf incelemesinde kural olarak resen göz önünde tutulacak olanlar dışında ilk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen savunmaların dinlenmemesi, yeni delillere dayanılamaması ve bölge adliye mahkemesinin ilk derece mahkemesi kararını kaldırıp dosyayı bu mahkemeye geri göndermek konusunda geniş bir yetkiye sahip olması dar istinaf sistemine ait özelliklerdir (Ali Cem Budak, İlamat Torbası İstinaf Mahkemesi Karar İncelemeleri, ... 2020, s. 1-2).
3. İstinaf sistemi kavram olarak açıklandıktan sonra istinaf kanun yolu aşamasına da değinmek gerekmektedir. Öncelikle kararı veren ilk derece mahkemesi dilekçeler (istinaf dilekçesi ve cevap dilekçesi) verildikten veya bunun için belli süreler geçtikten sonra dosyayı dizi listesine bağlı olarak ilgili istinaf mahkemesine gönderir (6100 sayılı Kanun m. 347/3, md. 343/4). İstinaf mahkemesinin görevli hukuk dairesi, ilk önce yetkili olup olmadığını resen inceler. Yetkili olduğu kanısına varırsa dosya üzerindeki ön incelemesine devam eder. Ön inceleme sonunda incelemenin aynı istinaf mahkemesinin başka bir dairesince (veya başka bir istinaf mahkemesince) yapılması gerektiği, istinaf edilen kararın kesin olduğu, başvurunun istinaf süresi içinde yapılmadığı, başvuru şartlarının yerine getirilmediği, başvuru sebeplerinin veya gerekçesinin hiç gösterilmediği tespit edilen dosyalar hakkında gerekli karar verilir (Baki Kuru, Medeni Usul Hukuku Cilt II, Ankara 2020, s. 1366-1368).
4. Konuya ilişkin 6100 sayılı Kanun'un 352 nci maddesinin birinci fıkrası “(1) Bölge adliye mahkemesi hukuk dairesince dosya üzerinde yapılacak ön inceleme sonunda aşağıdaki durumlardan birinin tespiti halinde öncelikle gerekli karar verilir:
a) İncelemenin başka bir dairece veya bölge adliye mahkemesince yapılmasının gerekli olması
b) Kararın kesin olması
c) Başvurunun süresi içinde yapılmaması
ç) Başvuru şartlarının yerine getirilmemesi
d Başvuru sebeplerinin veya gerekçesinin hiç gösterilmemesi…” şeklinde düzenlenmiştir.
5. Ön inceleme aşamasında verilecek kararlar, incelemenin başka bir daire tarafından yapılması gerektiğine ilişkin “gönderme kararları”, ilk derece mahkemesine ait kararın istinaf kanun yolu açık olmayan kesin bir karar olması nedeniyle ve ayrıca başvurunun süresi içinde yapılmaması nedeniyle verilen “dilekçenin reddi kararları” ve istinaf başvuru şartlarının yerine getirilmemesi nedeniyle verilen “başvurunun yapılmamış sayılmasına” ilişkin kararlardır. Bu aşamada verilecek olan kararların temel niteliği ne işin esası, ne de ilk derece mahkemesine ait kararla bir ilgisinin olmamasıdır. Nitekim bu aşamada yapılan incelemede dairenin görevli olup olmadığı, inceleme konusu olan ilk derece mahkemesine ait kararın kesin olup olmadığı ve başvurunun süresinde ve kanunda öngörüldüğü biçimde yapılıp yapılmadığı denetlenmektedir. Dolayısıyla ön incelemede verilen kararlar tamamen istinaf başvurusu ile ilgili olup, başvurunun kabul edilebilir olmadığını tespit eden usule ilişkin nihai kararlardır.
6. Ön inceleme aşamasında eksiklik bulunmadığı anlaşılan dosyalar incelemeye alınır.
7. İstinaf bölümünde, aksine hüküm bulunmayan hâllerde ilk derece mahkemesinde uygulanan yargılama usulü istinaf mahkemesinde de uygulanır. İstinaf incelemesi duruşmasız veya duruşmalı yapılır. Duruşmasız istinaf incelemesi 6100 sayılı Kanun'un 353 üncü maddesinde düzenlenmiştir.
8. 6100 sayılı Kanun'un 353 üncü maddesinin ilk hâlinde “(1) Ön inceleme sonunda dosyada eksiklik bulunmadığı anlaşılırsa;
a) Aşağıdaki durumlarda bölge adliye mahkemesi, esası incelemeden kararın kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye veya kendi yargı çevresinde uygun göreceği başka bir yer mahkemesine ya da görevli ve yetkili mahkemeye gönderilmesine duruşma yapmadan kesin olarak karar verir:
1) Davaya bakması yasak olan hâkimin karar vermiş olması.
2) İleri sürülen haklı ret talebine rağmen reddedilen hâkimin davaya bakmış olması.
3) Mahkemenin görevli ve yetkili olmasına rağmen görevsizlik veya yetkisizlik kararı vermiş olması veya mahkemenin görevli ya da yetkili olmamasına rağmen davaya bakmış bulunması veyahut mahkemenin bölge adliye mahkemesinin yargı çevresi dışında kalması.
4) Diğer dava şartlarına aykırılık bulunması.
5) Mahkemece usule aykırı olarak davanın veya karşı davanın açılmamış sayılmasına, davaların birleştirilmesine veya ayrılmasına, merci tayinine karar verilmiş olması.
6) Mahkemece, tarafların davanın esasıyla ilgili olarak gösterdikleri delillerin hiçbiri toplanmadan veya gösterilen deliller hiç değerlendirilmeden karar verilmiş olması.
b) Aşağıdaki durumlarda davanın esasıyla ilgili olarak;
1) İncelenen mahkeme kararının usul veya esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığı takdirde başvurunun esastan reddine,
2) Yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmiş ise düzelterek yeniden esas hakkında,
3) Yargılamada bulunan eksiklikler duruşma yapılmaksızın tamamlanacak nitelikte ise bunların tamamlanmasından sonra yeniden esas hakkında, duruşma yapılmadan karar verilir…” hükmü yer almakta iken;
7035 ve 7251 sayılı Kanunlar ile yapılan değişiklikler sonucu 353 üncü madde “…(1) Ön inceleme sonunda dosyada eksiklik bulunmadığı anlaşılırsa;
a) Aşağıdaki durumlarda bölge adliye mahkemesi, esası incelemeden kararın kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye veya kendi yargı çevresinde uygun göreceği başka bir yer mahkemesine ya da görevli ve yetkili mahkemeye gönderilmesine duruşma yapmadan kesin olarak karar verir:
1) Davaya bakması yasak olan hakimin karar vermiş olması.
2) İleri sürülen haklı ret talebine rağmen reddedilen hakimin davaya bakmış olması.
3) Mahkemenin görevli ve yetkili olmasına rağmen görevsizlik veya yetkisizlik kararı vermiş olması veya mahkemenin görevli ya da yetkili olmamasına rağmen davaya bakmış bulunması (MÜLGA İBARE RGT: 05.08.2017 RG NO: 30142 MÜKERRER KANUN NO: 7035/29)
4) Diğer dava şartlarına aykırılık bulunması.
5) Mahkemece usule aykırı olarak davanın veya karşı davanın açılmamış sayılmasına, davaların birleştirilmesine veya ayrılmasına, (MÜLGA İBARE RGT: 05.08.2017 RG NO: 30142 MÜKERRER KANUN NO: 7035/29) karar verilmiş olması.
(DEĞİŞİK ALT BENT RGT: 28.07.2020 RG NO: 31199 KANUN NO: 7251/35)
6) Mahkemece, uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış veya değerlendirilmemiş olması ya da talebin önemli bir kısmı hakkında karar verilmemiş olması.
b) Aşağıdaki durumlarda davanın esasıyla ilgili olarak;
1) İncelenen mahkeme kararının usul veya esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığı takdirde başvurunun esastan reddine,
2) Yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmiş ise düzelterek yeniden esas hakkında,
3) Yargılamada bulunan eksiklikler duruşma yapılmaksızın tamamlanacak nitelikte ise bunların tamamlanmasından sonra (EKLENMİŞ İBARE RGT: 28.07.2020 RG NO: 31199 KANUN NO: 7251/35) başvurunun esastan reddine veya yeniden esas hakkında, duruşma yapılmadan karar verilir…” şeklinde düzenlenmiştir.
9. Yukarıda yapılan açıklamalar ve yasal düzenlemelerden sonra somut olay özelinde 6100 sayılı Kanun'un 353/1-a-6 bendi değerlendirildiğinde; anılan hüküm istinaf kanun yolunun ne şekilde uygulanacağı konusunda son derece belirleyicidir. Bir taraftan istinaf mahkemelerinin hukuki denetim yanında aynı zamanda maddi vakıa incelemesi de yaparak tahkikat sonucuna göre yeniden karar verme yetkisine haiz olan bir hüküm mahkemesi olduğu kabul edilirken, diğer taraftan da söz konusu bu hükümle bir nevi eksik inceleme gerekçesiyle dosyanın mahalline geri gönderilmesi kabul edilmektedir. 6100 sayılı Kanun'da kabul edilen dar istinaf sisteminin amacına uygun olarak istinaf mahkemelerinin hukuki denetim görevini yerine getirirken gerektiğinde yeniden tahkikat ve inceleme yapmalarına imkân verecek bir uygulamanın benimsenmesi ancak ortada hukuki ve maddi vakıa denetimine konu olacak verilerin bulunmaması hâlinde ise tahkikatın yapılması için dosyanın kararı veren mahkemeye geri gönderilmesi gerekmektedir. Olaya ve maddi delillere en yakın olan mahkeme ilk derece mahkemesidir (Tülin Kurtoğlu, Özel Hukukta İstinaf Denetimi ve Yargılaması, Ankara 2017, s. 152-153).
10. 6100 sayılı Kanun'un 353/1-a maddesinde altı bent hâlinde sayılmış olan usule ilişkin hukuka aykırılık durumlarında, ilk derece mahkemesine ait kararın esası incelenmeden kaldırılmasına ve dosyanın geri gönderilmesine, (b) bendinde “başvurunun esastan reddine” “düzelterek yeniden esas hakkında karar” ve “yeniden esas hakkında karar” şeklinde hüküm kurulacağı belirtilmiştir.
11. Bu kapsamda 6100 sayılı Kanun'un 353/1-a maddesinin 1-6 bentleri arasında sayılan usule ilişkin hukuka aykırılıklar tespit edildiğinde, ilk derece mahkemesine ait kararın esası incelenmeden kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye veya kendi yargı çevresinde uygun göreceği başka bir yer mahkemesine ya da görevli ve yetkili mahkemeye gönderilmesine kesin olarak karar verilecektir. 6100 sayılı Kanun'un 353/1-a maddesinde belirtilen durumlarda istinaf mahkemesi kararı esas yönünden inceleyemez (Kurtoğlu, 187-188). Bu nedenle madde metninden de açıkça anlaşılacağı üzere 6100 sayılı Kanun'un 353/1-a maddesinde 6 bent hâlinde sayılan hâllerde istinaf mahkemesinin verdiği esası incelemeden ilk derece mahkemesi kararının kaldırılması ve dosyanın ilgili ilk derece mahkemesine gönderilmesi kararları kesin olduğundan temyiz edilemez.
12. Öte yandan 7251 sayılı Kanun ile 6100 sayılı Kanun'un 362 nci maddesine eklenen (g) bendine göre “353 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında verilen kararlar” hakkında temyiz yoluna başvurulamayacağı açıkça hüküm altına alınmış olup, hükmün gerekçesinde de; 353 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamına giren durumlarda bölge adliye mahkemesinin duruşma yapmadan kesin olarak karar vereceği, fıkraya eklenen yeni (g) bendiyle, 353 üncü madde hükmü ile uyum sağlanarak Kanunun bütünlüğünün korunması amaçlandığı ifade edilerek 353 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında verilen kararların kesin nitelikte olduğu vurgulanmıştır.
13. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; 6100 sayılı Kanun'un 353/1-a maddesi gereğince kesin karardan bahsedilebilmesi için bölge adliye mahkemesinin işin esasına girmemesi gerektiği, ilk derece mahkemesince tüm delillerin toplandığı ve gerekli değerlendirmelerin yapıldığı, buna rağmen bölge adliye mahkemesince dosyada bulunan delillere atıf yapılarak bunların değerlendirilmesi gerektiğinden bahisle gönderme kararı vermesinin hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğu, bu nedenle kararın kesin nitelikte olmadığı görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş, Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
14. Hâl böyle olunca; bölge adliye mahkemelerinin 6100 sayılı Kanun'un 353 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamına giren kararları kesin nitelikte olduğundan Bölge Adliye Mahkemesince verilen direnme kararı yerindedir.
15. O hâlde, direnme uygun olup usul ve yasaya uygun direnme kararının onanmasına karar vermek gerekmiştir.
VII. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının ONANMASINA,
Harç peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına, 10.05.2023 tarihinde oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.
"K A R Ş I O Y"
Dava acentenin kusuruna dayalı olarak bireysel emeklilik sözleşmesinden kaynaklanan alacak istemine ilişkin olup ilk derece mahkemesince deliller toplanmak suretiyle davanın kabulüne karar verilmiş, kararın davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine bölge adliye mahkemesince dosyada yer alan delillere işaret edilmek suretiyle bunların yeniden değerlendirilmesi ve yeni bir bilirkişi raporu alınması gerektiğinden bahisle davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne, mahkeme kararının kaldırılmasına, dosyanın mahal mahkemesine iadesine HMK’nın 353/1-a-6 maddesi gereğince kesin olarak karar verilmiştir. Özel Dairenin bozma kararından sonra bölge adliye mahkemesince önceki gerekçelere ek olarak ilk derece mahkemesinin bir kısım delilleri toplamış olmakla birlikte davanın çözümünde oldukça önemli olan delilleri toplamadan veya değerlendirmeden karar verdiği durumlarda da HMK’nın 353/1-a-6 maddesinin uygulanması gerektiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
HMK’nın 353. maddesinde bölge adliye mahkemelerince duruşma yapılmadan verilecek kararlar sayılmıştır. Bölge Adliye Mahkemesinin ilk karar tarihinde ve Özel Dairenin bozma karar tarihinde yürürlükte olan 7251 sayılı Kanun ile değiştirilmeden önceki 6100 sayılı HMK’nın 353/1-a-6 maddesi gereğince ilk derece mahkemesince, tarafların davanın esasıyla ilgili olarak gösterdikleri delillerin hiçbiri toplanmadan veya gösterilen deliller hiç değerlendirilmeden karar verilmiş olması hâlinde, esasa ilişkin inceleme yapılmaksızın kararın kaldırılmasına kesin olarak karar verileceği düzenlenmiştir. Anılan yasal düzenleme ile bölge adliye mahkemesinin dosyayı ilk derece mahkemesine geri gönderme sebepleri, buna bağlı olarak bu yönde ve kesin nitelikli bir karar verilebilmesinin koşulları sayılmış olup öngörülen sebepler arasında, “delillerin eksik toplanmasına” yahut “inceleme yetersizliğine” yer verilmemiştir.
Görüldüğü üzere HMK’nın 353/1-a-6 maddesi ile bölge adliye mahkemesinin dosyayı ilk derece mahkemesine geri gönderme sebepleri, “delillerin hiç toplanmaması” ile “delillerin hiç değerlendirilmemesi” olarak belirtilmiştir. Bu kapsamda “delillerin hiç toplanmaması” ile “delillerin hiç değerlendirilmemesi” durumunun ayrı ayrı değerlendirilmesi gerekir.
İlk derece mahkemesince taraflardan her hangi birinin delillerinin hiç toplanmamış olması dosyanın geri gönderilmesi için yeterlidir. Başka bir deyişle, bölge adliye mahkemesi, taraflardan sadece birinin göstermiş olduğu delillerden hiçbirinin toplanmamış olduğunu tespit ederse, ilk derece mahkemesi kararını kaldırıp dosyayı ona geri göndermelidir. Delillerin toplanmış olup olmadığı hususu bölge adliye mahkemesi tarafından dava dosyasında resen araştırılacaktır. Çünkü delillerin toplanması tarafların adil yargılanma ve hukuki dinlenilme hakkı ile ilgili olup kamu düzenindendir.
İlk derece mahkemesince deliller, tam yahut eksik olarak toplamış olmakla birlikte hiç değerlendirmemiş ise bu durumda da dosyanın geri gönderilmesi gerekmektedir. Bu hâlde de taraflardan sadece birinin göstermiş olduğu delillerin değerlendirilmemiş olması, kararın kaldırılarak dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesi için yeterlidir. Buna karşılık, ilk derece mahkemesi toplamış olduğu delillerden bir kısmını değerlendirmişse, dava dosyası geri gönderilmez. Bölge adliye mahkemesi, ilk derece mahkemesinin delilleri değerlendirip değerlendirmediği hususunu da resen denetlenecektir. Zira bu husus da kamu düzenine ilişkin olup adil yargılanma ve hukuki dinlenilme hakkının bir gereğidir.
Kanuni düzenleme çerçevesinde ilk derece mahkemesinin delilleri hiç toplamaması yahut değerlendirmemesi hâlinde bölge adliye mahkemesinin dosyayı ilk derece mahkemesine geri göndermesi denetim yönü ağır basan ve Türk hukukunda da benimsenmiş olan sınırlı (dar anlamda) istinaf modelinin de bir gereğidir. Aksi durumda HMK’nın 353/1-a-6 maddesinin, eksik delil toplanması veya delilin eksik incelenmesi hâlinde ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak dosyanın esas hakkında inceleme yapılmaksızın mahalline iadesini mümkün kıldığı şeklinde yorumlanması hâlinde, HMK’nın 371/1-ç bendine göre karara etki eden yargılama eksikliğinin bulunduğu durumlarda adli yargı teşkilatı içinde sadece Yargıtaya tanınan eksik inceleme ve değerlendirmeye dayalı bozma yetkisine eşdeğer bir yetkinin bölge adliye mahkemesine de tanındığı sonucuna varılacaktır ki, herhâlde, bu sonuca katılmak mümkün değildir.
Hemen belirtilmelidir ki HMK’nın 353/1-a-6 maddesi 22.07.2020 tarihli ve 7251 sayılı Kanunla değiştirilmiştir. Değişiklikten sonraki HMK’nın 353/1-a-6 maddesi gereğince ilk derece mahkemesince, uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış veya değerlendirilmemiş olması ya da talebin önemli bir kısmı hakkında karar verilmemiş olması hâlinde, bölge adliye mahkemesi tarafından esasa ilişkin inceleme yapılmaksızın kararın kaldırılmasına kesin olarak karar verileceği düzenlenmiştir. Görüldüğü üzere değişiklikten sonra da bölge adliye mahkemelerine herhâlde geri gönderme hakkı tanınmamış; geri gönderme sebepleri, “uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış veya değerlendirilmemiş olması” ya da “talebin önemli bir kısmı hakkında karar verilmemiş olması” olarak belirtilmiştir. Bu kapsamda bölge adliye mahkemesi belirtilen sebeplerin var olup olmadığını resen araştıracak, bazı delillerin toplanmadığını veya değerlendirilmediğini belirlerse bunların uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli olması hâlinde HMK’nın 353/1-a-6 maddesi gereğince karar verecektir. Bu kapsamda bölge adliye mahkemesinin uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli olmayan delillerin toplanmaması veya değerlendirmemesi durumunda da geri gönderme kararı vermesi TMK’nın 2 nci maddesinde düzenlenen ve mahkemeler de dahil herkesin uyması gereken hakkın kötüye kullanılması yasağı gereğince hakkın kötüye kullanılması anlamına gelecektir ki hukuk düzeninin bunu korumaması gerekir.
Somut olayda ilk derece mahkemesince taraflarca bildirilen tüm deliller toplanmış, bilirkişi raporu da alınarak gerekli değerlendirmeler yapılarak karar verilmiştir. Bölge adliye mahkemesi ise dosyada toplanan delillere işaret ederek; davacıya ait hesap hareketlerinde acente ... tarafından davacıya bazı ödemelerin yapıldığının anlaşıldığı, davalının bu yöne ilişkin savunmaları ile dosya kapsamında yer alan diğer katılımcıların ceza ve hukuk dosyalarında yer alan bulgu ve beyanlarının değerlendirilmediği gerekçesiyle geri gönderme kararı verilmiştir. Oysa bölge adliye mahkemesi kararında da belirtildiği üzere ilk derece mahkemesince tüm deliller toplanmış ve davacı ile ... arasında çıkar ilişkisi olduğu yönündeki davalı savunmasının ispatlanamadığı belirtilerek değerlendirmede bulunulmuştur.
Şu hâlde HMK’nın 353/1-a-6 maddesinin hem 7251 sayılı Kanunla değişiklikten önceki hem de değişiklikten sonraki hâli ile yapılan açıklamalar doğrultusunda, eldeki davada ilk derece mahkemesince tarafların gösterdikleri delillerin toplanıp değerlendirilmediğinden bahsedilemeyecek olup, dava dosyasının esası incelenmeksizin ilk derece mahkemesine geri gönderilmesinin kanunda öngörülen gerektirici sebepleri bulunmadığı ve bu hususun hakkın kötüye kullanılması teşkil ettiği aşikardır. Bu nedenle, her ne kadar kararın mahiyeti bu şekilde takdim edilmişse de, bölge adliye mahkemesince verilen kararın usuli anlamda bir geri gönderme kararı niteliğinde bulunmadığı açıktır.
Hâl böyle olunca, direnme kararının Özel Dairenin bozma kararında gösterdiği nedenlerle bozulması gerektiği görüşünde olduğumdan Sayın Çoğunluğun onama görüşüne katılamıyorum.