ADALET HABERLERİ

ADALET HABERLERİ

Hukuk Genel Kurulu'nun 2021/922 E., 2023/548 K. sayılı kararı

Hukuk Genel Kurulu'nun 2021/922 E., 2023/548 K. sayılı kararı
1 Okunma

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 31.05.2023 tarihli, 2021/922 E., 2023/548 K. sayılı kararı

T.C.

Yargıtay

Hukuk Genel Kurulu

2021/922 E., 2023/548 K.

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : ... Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi

SAYISI : 2020/885 E., 2020/1147 K.

KARAR : Davanın usulden reddine

Taraflar arasında birleştirilerek görülen hisse devir sözleşmesi ve ortakları kurulu kararının hükümsüzlüğü ile hisse devir sözleşmesinin iptali ve tescil davalarından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince asıl ve birleşen davanın reddine karar verilmiştir.

Kararın asıl ve birleşen davada davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun her iki dava bakımından esastan reddine, ilk derece mahkemesinin asıl ve birleşen davalara ilişkin kararlarının resen kaldırılarak asıl ve birleşen davanın aktif dava ehliyet yokluğu nedeniyle usulden reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı asıl ve birleşen davada davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine

Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

Direnme kararı asıl ve birleşen davada davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

ASIL DAVADA

I. DAVA

Davacı vekili; müvekkilinin babaannesi olan muris ...’ın 14.07.2014 tarihinde vefat ettiğini, müvekkilinin muristen önce vefat eden oğlunun çocuğu olarak muris ...’ın varisi olduğunu, murisin Topkapı Petrol Ltd. Şti.nin ortağı olduğunu ve ½ oranındaki hissesinin 13.03.2013 ve 20.03.2013 tarihli sözleşmeler ile davalı ...'a devredildiğini, anılan hisse devri onayının verildiği 20.03.2013 tarihli ortaklar kurulu toplantısında muris adına düzenlenen vekâletname ile davalı ...'ın bir takım işlemler yaptığını, ancak murisin anılan işlemlerin yapıldığı tarihlerde 87 yaşında olduğunu, 2001 yılında geçirdiği beyin kanaması sebebiyle konuşma ve yürüme yetisini kaybettiğini, vefatından bir yıl öncesinde fiil ehliyetini kaybetmiş olmasına rağmen adına düzenlenen vekâletname ile devir sözleşmelerinin hukuka aykırı olduğunu, varislere malî hakların intikalini önleme amacıyla bu işlemlerin yapıldığını, ayırt etme gücünden yoksunluktan kaynaklı olarak ehliyetsizlik nedeniyle hisse devir sözleşmesi ile 20.03.2013 tarihli ortaklar kurulu kararında yapılan işlemlerin batıl olduğunu ileri sürerek davalı ...'a yapılan hisse devir sözleşmeleri ve 20.03.2013 tarihli ortaklar kurulu kararının da hükümsüzlüğünün tespitine karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP

1. Davalı ... vekili; müvekkilinin hisse devir sözleşmesinin ve ortaklar kurulu kararının hükümsüzlüğü talepleri bakımından pasif husumet ehliyetinin bulunmadığını, muristen vekâletnameler alınırken alınan hastane raporlarında murisin fiil ehliyeti bulunduğunun tespit edildiğini, murisin ayırt etme gücünün bulunduğunu, muris hisse oranının %17 olduğunu, Topkapı Petrol Ltd. Şti.nin zarar eden bir şirket olduğunu, bu sebeple davalı ... ile yapılan hisse devrinin şirketi kâra geçirme amaçlı olduğunu, bu kapsamda şirketin ruhsat sahibi olduğu akaryakıt işletmesinin çalışması için OMV Petrol Ofisi A.Ş. ile on yıllık kira sözleşmesi akdedildiğini, bu sayede ailenin gelir sahibi olduğunu, ayrıca davalı ... ile imzalanan başka bir sözleşme ile de on yıllık kira sözleşmesinin sona erdiği tarihte hisseler ile işyerinin iade edileceği hususunda anlaşma sağlandığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

2. Davalı ... vekili; müvekkiline husumet yöneltilemeyeceğini, dava konusu hisselerin akaryakıt istasyonu işletilmek üzere devralındığını, müvekkili açısından hisse devir sözleşmelerinin geçersiz olduğu iddiasının dayanaksız olduğunu, ortaklar kurulu kararının hükümsüzlüğü talebi bakımından ise müvekkilinin husumet ehliyetinin bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

BİRLEŞEN DAVADA

III. DAVA

Davacı vekili; asıl davadaki iddialara ek olarak hisse devir sözleşmesi ve kira sözleşmesi ile mirasçılardan mal kaçırma amacının mevcut olduğunu, davalı varis ...’ın şirket tüzel kişiliğini tek başına ele geçirme amacında olduğunu, müvekkilinin mirastan kaynaklanan haklarının ihlâl edildiğini, hisse satışının görünürdeki işlem olarak geçerli olmayıp asıl amacın kiralama sözleşmesi olduğunu, davalı ...’ın aynı zamanda muristen alınan vekâlet görevini kötüye kullandığını, muris muvazaasının söz konusu olduğunu ileri sürerek muris ...’ın hisselerinin asıl davada davalı ...’e devir için yapılan sözleşmelerin muvazaalı olması nedeniyle iptallerine, müvekkilinin miras payı olan 1/8 oranındaki hissenin müvekkili adına tespit ve tesciline karar verilmesini talep etmiştir.

IV. CEVAP

1. Birleşen davada davalı şirket vekili; husumet itirazında bulunarak sözleşmenin bağlayıcı olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.

2. Dâhili davalı mirasçı ... vekili; müvekkili lehine bir hak doğması durumunda bu haklar saklı tutularak birleşen dava bakımından mirasçı olarak kayda dair ara karardan vazgeçilmesini talep etmiştir.

3. Dâhili davalı mirasçı ... beyanında; tanık olarak alınan beyanlarını tekrar ettiğini belirtmiştir.

V. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin 01.03.2018 tarihli ve 2014/1093 Esas, 2018/123 Karar sayılı kararıyla; muris ...’ın hisse devir sözleşmeleri ile vekâletnamelerin düzenlendikleri tarihlerde fiil ehliyetini haiz olduğu, asıl davada davalı ...'ın hisse devir sözleşmelerini vekâleten imzalamış olması nedeniyle sözleşmelerin hükümsüzlüğünü talep yönünden anılan davalıya husumet yöneltilemeyeceği, bunun yanında hükümsüzlüğü istenen ortaklar kurulu kararına ilişkin olarak husumetin şirkete yöneltilmesi gerekirken asıl davada davalıların her ikisine de yöneltilemeyeceği, asıl davada davalı ... yöneltilen sözleşmenin hükümsüzlüğüne dair talep bakımından yapılan esas incelemede ise murisin hisse devir sözleşmeleri ve vekâletnamelerin düzenlendikleri tarihlerde fiil ehliyetini haiz olması nedeniyle asıl davada davacı iddialarının yerinde olmadığı, birleşen davadaki talep bakımından husumetin hisse devir sözleşmesi taraflarına yöneltilmesi gerektiğinden husumetin birleşen davada davalı şirkete yöneltilemeyeceği, anılan davalı şirketin de pasif husumet ehliyetinin bulunmadığı gerekçesiyle asıl davada ortaklar kurulu kararının hükümsüzlüğünün tespitine ilişkin talep bakımından her iki davalı yönünden davanın pasif husumet yokluğundan reddine, hisse devir sözleşmelerinin murisin ehliyet yokluğu nedeniyle hükümsüz olduğunun tespitine dair talebe ilişkin olarak davalı ... hakkındaki talebin pasif husumet yokluğundan reddine, hisse devir sözleşmelerinin murisin ehliyet yokluğu nedeniyle hükümsüz olduğunun tespitine dair talebe ilişkin davalı ... yönünden davanın esastan reddine, birleşen davanın ise pasif husumet yokluğundan reddine karar verilmiştir.

VI. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde asıl ve birleşen davada davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin 07.03.2019 tarihli ve 2018/754 Esas. 2019/335 Karar sayılı kararıyla; murisin varisleri arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunduğu, asıl ve birleşen davada davacının murisin hissesine dair tek başına dava açamayacağı, gerek asıl gerekse birleşen davalar yönünden davacıya, diğer mirasçıların muvafakatlerini alması ya da terekeye temsilci tayin ettirerek temsilci eliyle davaya devam etmesi konusunda süre verilmesi gerektiği, ilk derece mahkemesince bu sürenin 14.04.2014 tarihli duruşmada iki numaralı ara karar ile verildiği, ancak davacı tarafça ara karar gereğinin yerine getirilmediği, davacı tarafça usulüne uygun olarak mirasçıların muvafakatleri alınmadığı gibi tereke temsilcisi atanması için gerekli işlemlerin de yapılmadığı, dosyadaki beyanlara göre diğer mirasçıların davalara muvafakatlerinin bulunmadıklarının anlaşıldığı, sadece mirasçı ...’ın beyanları muvafakat olarak anlaşılabilir ise de diğer mirasçıların muvafakatlerinin bulunmadığı, bu sebeple hem asıl hem de birleşen dava bakımından davacının aktif dava ehliyetinin bulunmadığı, davacının kendi hissesi için bu davaları açamayacağı, bu sebeplerle asıl ve birleşen davada davacının istinaf itirazlarının yerinde olmadığı gerekçesiyle asıl ve birleşen davada davacının istinaf başvurusunun her iki dava bakımından esastan reddine, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 33, 114 ve 355 ve 353/1.b.2. maddeleri gereğince ilk derece mahkemesinin asıl ve birleşen davalara ilişkin kararlarının resen kaldırılarak asıl ve birleşen davanın aktif dava ehliyet yokluğu nedeniyle usulden reddine karar verilmiştir.

VII. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

A. Bozma Kararı

1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde asıl ve birleşen davada davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; “…1- Birleşen davada, İlk Derece Mahkemesince verilen karara yönelik olarak yapılan istinaf başvurusu üzerine HMK'nın 355 vd. maddeleri kapsamında yöntemince yapılan inceleme sonucunda Bölge Adliye Mahkemesince esastan verilen nihai kararda, dosya kapsamına göre saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kurallarına aykırı bir yön olmadığı gibi HMK'nın 369/1. ve 371. maddelerinin uygulanmasını gerektirici nedenlerin de bulunmamasına, davacının 4271 sayılı MK'nın 640 maddesi uyarınca kendi payına hasren dava açmasının mümkün olmamasına, bu nedenle de tereke temsilcisi tayinine gerek bulunmamasına göre davacı vekilinin birleşen dava yönünden temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.

2- Davacı vekilinin asıl davaya yönelik temyiz itirazlarının incelenmesine gelince; asıl dava davacının murisi adına vekaletname ile yapılan limited şirket hisse devir işlemlerinin murisin fiil ehliyeti olmadığından hükümsüz olduğunun tespitine ve ayrıca hisse devir işlemine onay veren limited şirket ortaklar kurulu kararının da hükümsüzlüğünün tespiti istemine ilişkin olup, bölge adliye mahkemesince, elbirliği mülkiyetine tabi malvarlığı yönünden davacının tek başına dava açamayacağı, diğer mirasçıların da davaya icazet vermedikleri gerekçesiyle aktif husumet yokluğundan davanın reddine karar verilmiştir.

6098 sayılı TBK'nın 27. maddesinde kanunun emredici hükümlerine aykırı işlemlerin kesin hükümsüz olduğu, aynı Kanunun 1. maddesi uyarınca sözleşme kurulması için taraf iradelerinin arandığı, 4721 sayılı MK'nın 9. maddesinin mefhumu muhalifinden ayırt etme gücüne sahip olmayan kimsenin kendi iradesi ile hak sahibi olamayacağı ve borç altına giremeyeceği anlaşılmaktadır. Ehliyetsizlik nedeniyle hukuki işlemin sakat olması bir kesin hükümsüzlük hali olup, bu durum herkes tarafından ileri sürülebilir.

Somut olayda davacı, hisse devir işlemlerine dayanak vekaletnameyi verdiği tarihte murisi ...'nın fiil ehliyeti olmadığından işlemlerin hükümsüzlüğünün tespitini talep etmiş olup, yukarıda yapılan açıklamadan da anlaşılacağı üzere bu iddianın hukuki yarar bulunan herkes tarafından ileri sürülmesinin mümkün olduğu gözetilerek deliller toplanıp bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile aktif husumet yokluğu nedeniyle asıl davanın reddine karar verilmesi isabetli olmamış, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.

3- Bozma sebep ve şekline göre, davacı vekilinin asıl davaya yönelik diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir…” şeklindeki gerekçeyle karar oy çokluğuyla bozulmuştur.

B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile önceki gerekçeye ilaveten; birleşen dava bakımından verilen kararın kesinleştiği, bir hukuki işlemin hükümsüzlüğünün hukuki yararı olan herkes tarafından ileri sürülebileceği doğru olmakla birlikte dava hakkını kullanmak isteyen tarafın aktif dava ehliyetini haiz olması gerektiği, hukuki yarara ilişkin dava şartından önce, tarafa ilişkin dava şartının gerçekleşip gerçekleşmediğinin incelenmesi gerektiği, HMK’nın 114 üncü maddesi gereğince hukuki yararın davanın konusuna dair dava şartı olduğu, dava şartlarının hangi sırayla inceleneceğine dair kanunda açık bir hüküm bulunmamakla birlikte bu konuda, usul ekonomisi gibi, yargılama hukukuna hâkim olan ilkeler yanında, dava şartının niteliğinin de dikkate alınması gerektiği, belli bir dava şartının yokluğu hâlinde diğerlerinin incelenmesine gerek kalmayacak ise ilk önce o dava şartının incelenip karara bağlanması gerektiğinden mahkemeye ilişkin dava şartları en önce, tarafa ilişkin dava şartları ikinci sırada, davanın konusuna ilişkin dava şartları ise en son inceleneceği, dava ehliyetinin hukuki yarardan önce incelendiği, tarafa ilişkin koşul gerçekleşmeksizin dava konusuna dair hukuki yararın değerlendirilmesinin mümkün olmadığı, davanın açılması bir usul işlemi olup davayı açan kişinin taraf veya dava ehliyetinin bulunmaması hâlinde usulüne uygun açılmış bir davanın varlığından da söz edilemeyeceği, böyle bir davada davanın konusuna ilişkin dava şartlarının, yani hukuki yararın incelenmesine geçilemeyeceği, tarafa ilişkin dava koşulu tamamlanmadıkça, davanın konusuna ilişkin dava şartlarının veya davanın esasının incelenemeyeceği, somut olayda tarafa ilişkin dava şartının gerçekleşmediği, ilk derece mahkemesince tarafa ilişkin dava şartı eksikliğinin tamamlanması için verilen sürede gerekli işlemlerin davacı tarafından yerine getirilmediği gerekçesiyle asıl dava yönünden direnme kararı verilmiştir.

VIII. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı süresi içinde asıl ve birleşen davada davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Asıl ve birleşen davada davacı vekili; mirasçıların muvafakatlerinin alınması hususunda mahkemece tesis edilen ara karar gereğinin yerine getirildiğini, ancak mahkemenin muvafakatleri sormadığını, bu hususta müvekkilinin kusurunun bulunmadığını, birleşen dosya kapsamında alınan bu ara karar sonucunun asıl davada geçerli kabul edilerek usule aykırı bir değerlendirme yapıldığını, mirasçılardan müteveffa ... ...’ın mirasçılarının tespiti için açılan davaların bekletici mesele yapıldıktan sonra bu ara karardan dönüldüğünü, anılan husus sebebiyle müvekkilinin tereke temsilcisi atamama hususunda kusurlu olmadığını, davalı ...’a hisselerin bedelsiz devredildiğini, müvekkili murisinin kira sözleşmesinde imzasının bulunmadığını, murisin iradesinin bu yönde olmadığını, ayrıca murisin fiil ehliyetinin bulunmadığını, vekaletname altında murisin okuma yazması olmasına rağmen imza yerine parmak izinin yer aldığını, bu durumun fiil ehliyetinin bulunmadığı hususuna karine teşkil ettiğini, hisse devir sözleşmesinin murisin gerçek iradesini yansıtmadığını, hükümsüz olduğunu, müvekkilinin asıl dava bakımından aktif dava ehliyetinin bulunduğunu belirterek direnme kararını temyiz etmiştir.

C. Uyuşmazlık

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; asıl davada murisin fiil ehliyetinin bulunmadığı iddiasına dayalı olarak hisse devir işlemlerinin hükümsüzlüğüne dair talep bakımından davacının aktif dava ehliyetinin bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.

D. Gerekçe

1. İlgili Hukuk

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (4721 sayılı Kanun) 9, 10, 13, 14 ve 15 inci maddeleri, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (6098 sayılı Kanun) 26 ve 27 nci maddeleri ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 114 ve 115 inci maddeleri.

2. Değerlendirme

A. Birleşen Dava Yönünden

1. Hukuki yarar dava şartı olduğu gibi, temyiz istemi için de gereken bir şarttır.

2. Bölge Adliye Mahkemesince birleşen dava yönünden verilen davanın reddine dair kararın asıl ve birleşen davada davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Özel Dairece anılan davacı vekilinin birleşen davaya yönelik temyiz itirazlarının reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.

3. Bölge Adliye Mahkemesinin ilk kararını birleşen dava yönünden temyiz edip bu istemi Özel Dairece reddedilen asıl ve birleşen davada davacının birleşen dava yönünden kararı temyiz etmekte hukuki yararı bulunmamaktadır.

4. O hâlde asıl ve birleşen davada davacı vekilinin birleşen dava bakımından verilen karara yönelik temyiz isteminin hukuki yarar yokluğundan reddine karar verilmelidir.

B. Asıl Dava Yönünden

1. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konuya ilişkin yasal düzenlemeler ile hukuki kavram ve kurumların ortaya konulmasında yarar bulunmaktadır.

2. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın (Anayasa) 12/1 inci maddesinde herkesin kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez ve vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahip olduğu düzenlendiği gibi, 48/1 inci maddesinde de herkesin dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetinin bulunduğu kabul edilerek kişilerin irade özgürlüğüne sahip olduğu temel ilke olarak benimsenmiştir. Borçlar hukukumuza hâkim olan “sözleşme serbestliği” ilkesinin kaynağı da irade özgürlüğüne dayanmaktadır.

3. Sözleşme serbestliği ve özgürlüğünün; sözleşme yapıp yapmama, sözleşmenin karşı tarafını seçme, sözleşmenin içeriğini, tipini ve şeklini belirleme, sözleşmenin içeriğini değiştirme ve sözleşmeyi ortadan kaldırma gibi biçimleri bulunmaktadır.

4. 6098 sayılı Kanun'un 26 ncı maddesi maddesinde tarafların kanunda öngörülen sınırlar içinde, sözleşmenin içeriğini özgürce belirleyebilecekleri kabul edilmiştir. Sözleşmenin içeriği kavramından anlaşılması gerekenin ne olduğu Kanun’da açıkça belirtilmemiş olmakla birlikte doktrinde tarafların yapmış oldukları sözleşme kapsamında, üzerinde anlaşmaya vardıkları her şeyin sözleşmenin içeriğine dâhil olduğu ifade edilmektedir. Tarafların belirlediği edim veya edimler, bu edimlerin nerede ve ne zaman yerine getirileceği, yan edim ve yükümlülükler, sözleşmenin şekli, tarafların yapmaması gereken fiil ve davranışlar ile pek çok şey sözleşmenin içeriğine dâhildir.

5. Sözleşmenin içeriğini belirleme ve serbestçe tayin etme özgürlüğüne getirilen temel sınırlama, davanın dayanağı 6098 sayılı Kanun'un 27 nci maddesinde "Kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı veya konusu imkânsız olan sözleşmeler kesin olarak hükümsüzdür.

Sözleşmenin içerdiği hükümlerden bir kısmının hükümsüz olması, diğerlerinin geçerliliğini etkilemez. Ancak, bu hükümler olmaksızın sözleşmenin yapılmayacağı açıkça anlaşılırsa, sözleşmenin tamamı kesin olarak hükümsüz olur." şeklinde düzenlenmiştir.

6. Sözleşmenin geçerliliğini önemli ölçüde etkileyen unsurların eksikliği durumunda kesin hükümsüzlük söz konusu olur. Zira bu unsurlar sözleşmenin geçerliliği bağlamında oldukça önem arz etmektedir. Kesin hükümsüzlük yaptırımının söz konusu olduğu hâllerde sözleşmenin kurulmasında aranan unsurlar vazgeçilemez nitelikte olup bu unsurlar sadece sözleşme taraflarının menfaati yanında kamu düzeni için de tesis edilmiş olan geçerlilik koşullarıdırlar. Bu unsurların varlığında taraflar yanında üçüncü kişilerin de sözleşmelere güvenleri için yarar bulunmaktadır.

7. Kesin hükümsüzlük yaptırımı her zaman ileri sürülebilecek nitelikte olup bu unsurların eksikliği nedeniyle kesin hükümsüz olan bir sözleşmenin zamanla geçerli hâle gelme gibi bir durumu söz konusu olamaz. Bu çerçevede kesin hükümsüzlük hâli sadece sözleşmenin tarafları yanında sözleşmenin geçersiz hâle gelmesinde yararı bulunan tüm ilgililer tarafından her zaman ileri sürülebileceği gibi mahkemece resen dikkate alınması gerekir.

8. Bu kapsamda bir sözleşmenin geçerli bir şekilde kurulabilmesi için gerekli olan unsurlardan biri de sözleşme ehliyetidir. Sözleşme ehliyetinin bulunmadığı durumlarda mevcut bir irade açıklaması bulunmasına rağmen bu açıklama sonucu herhangi bir borç doğmaz. Zira sözleşme irade açıklaması ile kurulmakta olup böyle bir irade açıklamasının hukuki sonuç doğrulabilmesi, kanuni anlamda gerekli olan fiil ehliyetini gerektirir. Bu sebeple ehliyet sözleşmenin geçerliliği için gerekli olan bir unsurdur.

9. Sözleşme geçerliliği için aranan ehliyet fiil ehliyeti olup 4721 sayılı Kanun'un 9 uncu maddesine göre ancak fiil ehliyetine sahip olan kimselerin, kendi fiilleriyle hak edinebilecek ve borç altına girebileceklerdir. Bu anlamda fiil ehliyeti tam olan (kısıtlı olmayan, ergin olan ve ayırt etme gücü olan) kimseler hak ve borç altına girebileceklerdir. Sözleşme ehliyeti ise sözleşmenin her iki tarafı için de aranan bir unsur olup tarafların sözleşmenin kurulduğu anda bu ehliyete haiz olmaları durumunda geçerli bir sözleşme ilişkisi kurulur. Ayrıca taraflardan her ikisinin de ehliyetli olmaları gerekmekte olup tek tarafın ehliyetli olması geçerli bir sözleşmenin kurulabilmesi için yeterli değildir.

10. Sözleşmenin geçerliliği için aranan ehliyet unsuru, sadece taraflar açısından değil kamu yararı açısından da aranan bir geçerlilik unsurudur. Bu sebeple ehliyetsizlik hâlinde kesin hükümsüzlük yaptırımı söz konusu olur. Nitekim 4721 sayılı Kanun 15 inci maddesinde; Kanun'da gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, ayırt etme gücü bulunmayan kimsenin fiillerinin hukuki sonuç doğurmayacağı açıkça belirtilmiştir.

11. Buradan hareketle bir sözleşmenin ehliyetsizlik nedeniyle kesin hükümsüz olduğuna ilişkin iddianın hukuki yararı mevcut olan herkes tarafından ileri sürülebilmesi mümkündür. Dolayısıyla ehliyetsizliğe dayalı olarak bir sözleşmenin kesin hükümsüz olduğuna dair iddianın ileri sürülmesinde hukuki yararı bulunan herkesin bu iddia ile açacağı davada aktif husumet ehliyeti mevcuttur.

12. Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; asıl davada davacı tarafça, muris ... tarafından davalı ... adına düzenlenen vekâletnameye dayalı olarak gerçekleştirilen limited şirket hisse devir işlemlerinin, vekâletname ve sözleşmelerin düzenlendikleri tarihlerde murisin fiil ehliyeti bulunmadığı iddia edilerek geçersizliklerinin tespiti talep edilmiştir.

13. 4721 sayılı Kanun'un 9 ve 15 inci maddeleri ile 6098 sayılı Kanun'un 26 ve 27 nci maddeleri gereğince ehliyetsiz bir kimsenin vermiş olduğu vekaletname ve bu vekâletnameye dayalı olarak gerçekleştirilen sözleşmeler yukarıdaki kanun hükümleri gereği kesin hükümsüzlük yaptırımına tabi olup bu iddianın hukuki yararı mevcut olan herkes tarafından ileri sürülmesi mümkündür.

14. Bu itibarla her ne kadar Bölge Adliye Mahkemesince, el birliği mülkiyetine tâbi mal varlığı yönünden davacının tek başına dava açamayacağı, diğer mirasçıların da davaya icazet vermedikleri gerekçesiyle davacının asıl davada aktif husumet ehliyetinin bulunmadığı belirtilmiş ise de; davacı tarafça, asıl davada hisse devir işlemleri sırasında murisi tarafından verilen vekâletnamenin düzenlendiği tarihte fiil ehliyetinin bulunmadığı, bu sebeple anılan vekâletname ile yapılan işlemlerin kesin hükümsüz olduğu iddiasıyla asıl dava açılmıştır.

15. Asıl davada kesin hükümsüzlük iddiası ile ileri sürülen bu talepler bakımından, davacının varis olması ve kesin hükümsüzlük iddiasının ilgili herkes tarafından ileri sürülebilecek olması nedeniyle davacının asıl davada aktif dava ehliyeti mevcut olup bu anlamda diğer varislerin asıl davaya muvafakatlerinin mevcut olup olmamasının taraf ehliyeti bakımından herhangi bir önemi bulunmamaktadır.

16. Bu itibarla davacının asıl davayı açmakta hem hukuki yararı hem de aktif dava ehliyeti mevcuttur. Dolayısıyla Bölge Adliye Mahkemesince; asıl dava bakımından dava şartı eksikliği bulunmadığı kabul edilerek işin esasına girilip taraflarca ileri sürülen deliller toplanıp dosya kapsamında sunulan belgelerin incelenmesi ile yapılacak değerlendirme sonrasında hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçeyle davacının asıl davada aktif dava ehliyeti bulunmadığından bahisle asıl davanın usulden reddine karar verilmesi doğru olmamıştır.

17. Hâl böyle olunca; Bölge Adliye Mahkemesince önceki kararda direnilmesi doğru olmadığından, hükmün Özel Daire bozma kararında belirtilen nedenlerle bozulması gerekmiştir.

IX. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

A bendinde (§1-4) gösterilen gerekçeyle asıl ve birleşen davada davacı vekilinin birleşen davaya yönelik temyiz itirazlarının hukuki yarar yokluğundan REDDİNE oy birliğiyle,

B bendinde (§ 1-17) gösterilen gerekçeyle asıl ve birleşen davada davacı vekilinin asıl davaya yönelik temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Kanun'un 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA oy birliğiyle,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Dosyanın 6100 sayılı Kanun'un 373 üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

31.05.2023 tarihinde kesin olarak karar verildi.

Kaynak:https://www.hukukihaber.net/hukuk-genel-kurulunun-2021922-e-2023548-k-sayili-karari