Hukuk Genel Kurulu'nun 2020/183 E., 2022/1356 K. sayılı kararı
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 20.10.2022 tarihli, 2020/183 E., 2022/1356 K. sayılı kararı
T.C.
Yargıtay
Hukuk Genel Kurulu
2020/183 E., 2022/1356 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ Asliye Hukuk Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “tapu iptali ve tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, ... 1. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen asıl ve birleştirilen davanın reddine ilişkin karar asıl ve birleştirilen davada davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 1. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı asıl ve birleştirilen davada davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Asıl Davada;
Davacı İstemi:
4. Davacılar vekili dava dilekçesinde; müvekkillerinin babası miras bırakan Hamiş Keskin’in ... İli, ... İlçesi, Deveci Köyü 438 parsel sayılı taşınmazını davalıya mal kaçırma kastı ile muvazaalı olarak davalı oğlu Mümin'in kayınbiraderi ...'i (birleştirilen davada davalı) ara malik olarak kullanıp davalı ...'e satış suretiyle temlik ettiğini, taraflar arasındaki işlemin gerçekte satış değil bağış olduğunu, ara malik ...’in taşınmazı hiçbir zaman devralmadığını, taşınmazın en başından beri davalı ... tarafından kullanıldığını ileri sürerek tapu kaydının iptali ile miras payı oranında adlarına tesciline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; muvazaa iddiaların doğru olmadığını, miras bırakanın ameliyat ve tedavi masraflarını karşılayabilmek için taşınmazını diğer davalı ...’e satış suretiyle temlik ettiğini, daha sonra müvekkilinin yabancıların eline geçmemesi için taşınmazı ...’ten parasını ödeyerek devraldığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Birleştirilen Davada;
Davacı İstemi:
6. Davacılar vekili dava dilekçesinde; asıl dava dosyasında ara malik ... sehven davalı olarak gösterilmediğinden işbu davanın birleştirme talepli olarak açıldığını belirterek asıl dava dosyasında sunulan gerekçelerle davalıya satış yoluyla yapılan devrin geçersiz olduğunun tespitine, işlemin muvazaalı yapıldığının kabulü ile tapu kaydının iptali ile miras payı oranında adlarına tesciline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
7. Davalı vekili cevap dilekçesinde; taraf sıfatının bulunmadığını, taşınmazı karşılığını vererek miras bırakandan gerçek satışla temlik aldığını, daha sonra ev alabilmek için satılığa çıkardığını, taşınmazın daha önce kendisine satılmasına karşı çıkan ve taşınmazı tahliye etmemekte ısrar eden davalı ... tarafından devralındığını, satış bedeli ev almaya yetmeyince ev yerine araba aldığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
8. ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 18.06.2014 tarihli ve 2010/211 E., 2014/358 K. sayılı kararı ile; davacılar muris Hamiş Keskin'in birleştirilen dosyada davalı ...'e hileli satış yapıldığını ispat edemediği, muris Hamiş Keskin'in taşınmazı satma nedeninin bulunduğu, dosya içerisindeki hastane kayıtlarından da anlaşılacağı üzere hastalıklarının olduğu, bu hastalıklarından dolayı ameliyat olduğunun görüldüğü, ayrıca murisin ... güvencesinin de bulunmadığı, çocuklarının da kendilerine yardımcı olduklarını söylemenin güç olduğu, bu nedenle murisin taşınmazı satma gerekçesinin var olduğu, birleştirilen dosyada davalı ...’in taşınmazı satın alma gücünün olduğu tanık beyanları ile anlaşıldığından murisin satma ihtiyacı ve davalının da satın alma gücünün bulunduğu, davacıların, davalıların birlikte hareket ettiklerini ve satışın hileli olduğunu ispat edemedikleri gerekçesi ile asıl ve birleştirilen davanın reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
9. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde asıl ve birleştirilen davada davacılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
10. Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 19.10.2017 tarihli ve 2015/2754 E., 2017/5627 K. sayılı kararı ile;
“…Somut olayda; temlik tarihinde 81 yaşında olan mirasbırakanın dava konusu taşınmazı satmaya ihtiyacının bulunmadığı, ölmeden önce davalı oğlu . ile birlikte yaşadığı, satış bedelleri ile gerçek bedeller arasında fahiş fark olduğu, davalıların satış bedellerini ödediklerini ispat edemedikleri, mirasbırakanın sağlığında da o öldükten sonra da taşınmazın kesintisiz olarak davalı ... tarafından kullanıldığı, ara malik .'in zilyetliğine hiç geçmediği, davalı ...'in, .'in eniştesi olduğu, mirasbırakanın ölümünden çok kısa süre sonra taşınmazın ara malik tarafından davalı ...'e devredildiği anlaşılmaktadır.Belirlenen bu olgular, yukarıda açıklanan ilkeler ile değerlendirildiğinde, dava konusu taşınmazın mirasbırakan tarafından ara malik kullanılarak davalı ...'e temlikinin muvazaalı olduğu sonucuna varılmaktadır.
Hal böyle olunca; davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere karar verilmesi isabetsizdir.
Davacılar vekilinin temyiz itirazı açıklanan nedenden ötürü yerindedir…” gerekçesiyle karar oy çokluğu ile bozulmuştur.
Direnme Kararı:
11. ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 24.04.2019 tarihli ve 2018/511 E., 2019/169 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçe genişletilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
12. Direnme kararı süresi içinde asıl ve birleştirilen davada davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
13. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; dava konusu taşınmazın miras bırakan tarafından ara malik kullanılarak davalı ...’e temlikinin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunun davacı tarafça ispat edilip edilemediği noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
14. Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı miras payı oranında tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
15. Uyuşmazlığın çözümü bakımından öncelikle ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar vardır.
16. Muvazaa, Türk Hukuk Lûgatında; ‘Anlaşmalı saptırma gerçek dışı durumlara gerçekmiş niteliğini kazandırma işlemi. Hukuksal bir işlem konusunda gerçek duruma aykırılıkta birleşilerek yapılan ortak açıklama (beyan) ya da ortaya konulan belgedir. Danışıklı işlem.’ şeklinde tanımlanmıştır (Türk Hukuk Lûgatı, Türk Hukuk Kurumu, Cilt I, ... 2021, s. 819).
17. Muvazaa, pozitif hukukumuzda 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 19. (mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 18.) maddesinde düzenlenmiş ve anılan maddenin birinci fıkrasında;"Bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınır." hükmüne yer verilmiştir.
18. Buna göre muvazaa; tarafların üçüncü kişileri aldatmak amacı ile ve fakat kendi gerçek iradelerine uymayan ve aralarında hüküm ve sonuç doğurmayan bir görünüş yaratmak hususunda anlaşmaları şeklinde tanımlanabilir.
19. Muvazaa daha çok sözleşmenin yorumuyla ilgili olduğundan, öğreti ve uygulamada kapsamlı olarak incelenmiş ve belirli kurallara bağlanmıştır. Gerek öğretide ve gerekse uygulamada muvazaa, mutlak ve nispi muvazaa olarak iki gruba ayrılmaktadır; mutlak muvazaada taraflar herhangi bir hukukî işlem yapmayı (oluşturmayı) istemezler, yalnız görünüşte bir hukukî işlem için gerekli irade açıklamasında bulunurlar; nispi muvazaada ise taraflar gerçekten belli bir hukukî işlem yapmak isterler, ancak onu saklamak amacıyla, bir başka hukukî işlemin kurulduğu görüşünü yaratmak üzere irade açıklamasında bulunurlar.
20. Taraflar ister yalnız bir görünüş yaratmayı, ister ikinci bir gizli işlem yapmayı arzu etmiş olsunlar, görünüşteki (zahiri) işlem tarafların gerçek iradelerine uymadığından, ilke olarak herhangi bir sonuç doğurmaz. Muvazaada görünüşteki işlemin her türlü hukukî sonuçtan yoksun olması, tarafların ortak iradelerinin bu yolda olmasından kaynaklanmaktadır.
21. Eldeki davanın konusunu oluşturan ve “muris muvazaası” olarak isimlendirilen muvazaa türünün ise Türk Hukukunda büyük bir yeri ve önemi vardır. Muvazaa davalarının büyük bölümü muris muvazaasına ilişkin bulunmaktadır.
22. Az yukarıda açıklanan Türk Borçlar Kanunu’nun genel hükmü dışında muris muvazaasına ilişkin bir düzenleme kanunlarımızda yer almamaktadır. Muris muvazaası kaynağını daha çok Yargıtay İçtihatlarından ve bilimsel görüşlerden almakta ise de esas kaynağını 01.04.1974 tarihli ve 1/2 sayılı İçtihatları Birleştirme Kararı oluşturmaktadır.
23. 01.04.1974 tarihli ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında sonuç olarak; “Bir kimsenin; mirasçısını miras hakkından yoksun etmek amacıyla, gerçekte bağışlamak istediği tapu sicilinde kayıtlı taşınmaz malı hakkında tapu sicil memuru önünde iradesini satış doğrultusunda açıklamış olduğunun gerçekleşmiş bulunması halinde, saklı pay sahibi olsun ya da olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçıların, görünürdeki satış sözleşmesinin Borçlar Kanunu'nun 18. maddesine dayanarak muvazaalı olduğunu ve gizli bağış sözleşmesinin de şekil koşulundan yoksun bulunduğunu ileri sürerek dava açabileceklerine ve bu dava hakkının geçerli sözleşmeler için söz konusu olan Medeni Kanunun 507 ve 603. maddelerinin sağladığı haklara etkili olmayacağına” hükmedilmiştir.
24. 01.04.1974 tarihli ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı, miras bırakanın tapulu taşınmazlarının temliklerinde yaptığı muvazaalı işlemlere ilişkindir.
25. Muris muvazaasında, miras bırakan ile sözleşmenin karşı tarafı, aralarında yaptıkları bağış sözleşmesini genellikle satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi ile gizlemektedirler. Başka bir anlatımla, miras bırakan ile karşı taraf malın gerçekten temliki hususunda anlaşmışlardır. Görünüşteki ve gizlenen sözleşmelerin her ikisinde de samimi olarak temlik istenmektedir. Ne var ki, görünüşteki satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesinin vasfı (niteliği) muvazaalı sözleşme ile değiştirilmekte, ayrıca gizli bir bağış sözleşmesi düzenlenmektedir. Görünüşteki sözleşmenin vasfı (niteliği) tamamen değiştirildiğinden, muris muvazaası aynı zamanda “tam muvazaa” özelliği de taşınmaktadır.
26. Muris muvazaasını öteki nispi muvazaalardan ayıran unsur ise mirasçıları aldatmak amacıyla yapılmasıdır. Daha açık bir anlatımla, 01.04.1974 tarihli ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında belirtildiği üzere bu muvazaa türünde miras bırakan, mirasçısını miras hakkından yoksun etmek amacıyla, gerçekte bağışlamak istediği tapuda kayıtlı taşınmaz malı hakkında tapu memuru önünde iradesini satış veya ölünceye kadar bakma akdi şeklinde açıklamaktadır.
27. Bu nedenle, miras bırakanın muvazaalı işlemi yaparken gerçek irade ve amacı mirasçılarından mal kaçırmak olmalıdır. Murisin mirasçılarından mal kaçırma amacının bulunmaması hâlinde 01.04.1974 tarihli ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararını uygulama olanağı bulunmamaktadır.
28. Muris muvazaasına dayalı olarak açılan davalarda ispat yükü ise muvazaanın varlığını iddia eden tarafa aittir. Gerek 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 6. maddesindeki “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür” hükmü ve gerekse 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 190/1. maddesindeki “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir” hükmü uyarınca, miras bırakanın yaptığı temlikteki gerçek irade ve amacının mirasçıdan mal kaçırmak olduğunu, bu hususu ileri süren davacı taraf kanıtlamalıdır.
29. Diğer bir anlatımla, muris muvazaası davalarında, miras bırakan tarafından yapılan temlikin muvazaalı ve terekeden mal kaçırma amacıyla yapıldığını ispat yükü davacı tarafa aittir.
30. Dava açan mirasçılar, miras bırakan ile davalı arasındaki sözleşmenin dışında olduklarından üçüncü kişi konumundadırlar. Bu nedenle iddialarını tanık dâhil olmak üzere her türlü delille kanıtlamaları mümkündür. Kanunen kendilerine intikal etmesi gereken miras haklarına, miras bırakan tarafından muvazaalı olarak yapılan sözleşme ile engel olunduğundan bu sözleşmenin muvazaalı olduğunu ileri sürerek iptalini istemekte hukukî yararlarının bulunduğu açıktır.
31. Ancak bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün, diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır.
32. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması ise genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanması yanında, birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşınmaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
33. Tüm bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere, muris muvazaasına ilişkin davaların niteliği gereğince taraflarca sunulan delillerin, her somut olayın özelliğine göre az yukarıda açıklanan objektif olgulardan da yararlanılarak bir bütün olarak değerlendirilmesi ve sonuca ulaşılması gerekmektedir.
34. Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; mirasbırakan Hamiş Keskin'in kayden maliki olduğu çekişme konusu 438 parselde kayıtlı 11.6502’lik tarla vasfındaki 300.000.000ETL bedel göstererek 12.06.2001 tarihinde birleştirilen davada davalı ...'e satış suretiyle temlik ettiği, taşınmazın ... tarafında da 09.04.2009 tarihinde 5.000TL bedelle davalı ...'e devredildiği, murisin başka taşınmazının bulunduğuna dair bilgi ve belge sunulmadığı anlaşılmaktadır.
35. 1920 doğumlu mirasbırakanın 03.03.2009 tarihinde öldüğü, geriye mirasçıları olarak davacılar ..., ..., ., davalı ... ile dava dışı . ve .'nin kaldığı, birleştirilen davada davalı olan ara malik ...'in, davalı ...'in dava dışı eşi .'in kardeşi olduğu, dava konusu taşınmazın 12.06.2011 tarihindeki değerinin 14.795.500.000ETL; 09.04.2009 tarihindeki değerinin ise 25.047,50 TL olduğunun keşfen belirlendiği görülmektedir.
36. Öncelikle belirtmek gerekir ki, mirasbırakanın ihtiyaçları ve ... giderleri nedeniyle payların bedeli karşılığında satıldığı savunulmuş ise de, yaşlılığa bağlı bir kısım rahatsızlıkları olan murisin taşınmazını satmasını gerektirir büyük bir tedavi gideri ya da para ihtiyacının varlığı da kanıtlanamamıştır. Tapuda gösterilen bedel ile payların mahkemece belirlenen gerçek değeri arasında da büyük bir oransızlık vardır. Dosya kapsamından ve tanık beyanlarından ara malik ...’in taşınmazı hiçbir zaman kullanmadığı, taşınmazın satış bedelinin ödendiğinin ispatlanamadığı, temlik yapılmasına rağmen taşınmazın davalı ... tarafından kesintiye uğramadan kullanılmaya devam edildiği, bu hususun davacı ve davalı lehine tanıklık yapan kişilerce de doğrulandığı, taşınmazın murisin ölümünden hemen sonra da davalı ...’e devredildiği, hususlar göz önüne alındığında satışların gerçek bir satış olduğunu söyleme olanağının bulunmadığı, dava konusu taşınmazın miras bırakan tarafından ara malik kullanılarak davalı ...'e temlikinin muvazaalı olduğu sonucuna varılmıştır.
37. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; davanın kabulü hâlinde hak sahibi olacak mirasçılardan .ve .’in beyanlarından, miras bırakan .’in ... sigortasının olmadığı, 2001 yılında ameliyat olması gerektiğinde sigortalı olan oğlu ...’in bu konuda yardımcı olmaması üzerine çekişme konusu 438 parsel sayılı taşınmazını davalı ...’e 12.06.2001 tarihinde sattığı, 10.07.2001 tarihinde de ... Devlet Hastanesinde ameliyat olduğu, Çifçi Kayıt Sistemi kayıtlarına göre; 438 parsel sayılı taşınmazı, 2002 -2008 yılları arasında davalı ...’in ...’e kiraya vermek suretiyle kullandığı, .’in taşınmazı satılığa çıkarması üzerine de davalı ... tarafından 09.04.2009 tarihinde satın alındığı, her iki taraf tanık beyanlarına göre miras bırakanın çocukları ile arasında sorun olmadığı saptandığına göre, miras bırakanın 438 parsel sayılı taşınmazını temliki işleminin gerçek bir satış olduğu, mirasçıdan mal kaçırma amaçlı bedelsiz ve muvazaalı yapıldığının davacı tarafça kanıtlanamadığından direnme kararının onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de; bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
38. Hâl böyle olunca Hukuk Genel kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
39. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatıranlara geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440/III-1. maddesi uyarınca karar düzeltme kapalı olmak üzere, 20.10.2022 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.