Hukuk Genel Kurulu'nun 2019/761 E., 2022/24 K. sayılı kararı

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 20.01.2022 tarihli ve 2019/761 E., 2022/24 K. sayılı kararı
T.C.
Yargıtay
Hukuk Genel Kurulu
2019/761 E., 2022/24 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “işçilik alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Bakırköy 5. İş Mahkemesince verilen asıl ve birleşen davaların reddine ilişkin karar davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 9. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili asıl dava dilekçesinde; müvekkilinin davalı işveren nezdinde 1997 yılı Ağustos ayından 22.06.2009 tarihine kadar çalıştığını, ücretinin bordroda 3500TL olarak gösterilmesine rağmen, elden ödenen miktar ile birlikte gerçekte 7000TL olduğunu, elden ödenmesi gereken ücretin 2008 yılı Ocak-2009 yılı Haziran ayı arasındaki dönemde hiç ödenmediğini ileri sürerek, ücret, yıllık izin ile ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacaklarının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
5. Davacı vekili birleşen dava dilekçesinde; Bakırköy 5. İş Mahkemesinin 2010/153 E. sayılı dosyasında müvekkilinin 57.147TL fark ücret alacağının bulunduğunun tespit edildiğini, zamanaşımına uğrayan miktar da gözetilerek 20.550,20TL fark ücret alacağının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
6. Davalı vekili asıl dava cevap dilekçesinde; davacının istifa ettiğini, davacıya kıdem tazminatı da dahil olmak üzere 40.000TL ödendiğini ve davacının müvekkilini ibra ettiğini, imzalı ücret bordrolarına göre ücretinin 3574TL olduğunu, üst düzey çalışan olması sebebiyle çalışma saatlerini kendisinin belirlediğini, alacağının bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
7. Davalı vekili birleşen dava cevap dilekçesinde; zamanaşımı def’înde bulunduklarını, davacının müvekkilini ibra ettiğini, alacağının bulunmadığını, Bakırköy 5. İş Mahkemesinin 2010/153 E. sayılı dosyasında ücrete ilişkin nihai bir karar verilmediğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemenin Birinci Kararı:
8. Bakırköy 5. İş Mahkemesinin 11.09.2012 tarihli ve 2010/153 E., 2012/158 K. sayılı kararı ile; bilirkişi raporuna göre davacının ödenmeyen ücret alacağının 57.147TL olduğunun anlaşıldığı, dava dilekçesindeki talebin 500TL olduğu, yıllık izin ücreti alacağının bulunduğu, davacı tanıklarının beyanlarına göre milli bayramlarda çalıştığı ancak karşılığının davalı işverence ödenmediği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı:
9. Bakırköy 5. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
10. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 16.10.2014 tarihli 2012/35639 E., 2014/30039 K. sayılı kararı ile; davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine karar verildikten sonra “…2..Somut olayda 24.06.2009 tarihli ibraname mevcut olup söz konusu ibranameye karşı davacıdan diyecekleri sorulmadan ve mahkemece bir değerlendirmeye tabi tutulmadan karar verilmesi isabetsizdir.
3-Taraflar arasında işçiye ödenen aylık ücretin miktarı konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.
Hükme esas alınan bilirkişi raporunda emsal ücret araştırmaları ve davacının beyanına itibar edilerek aylık net 7000 TL ücret aldığı kabul edilerek hesaplama yapılmıştır.
Davalı işyerinde gemi ve havayolu bölümünün müdürü olarak çalışan davacının emsal ücret araştırmasında uzak yol kaptanı olarak çalıştığının belirtilmesi isabetli olmamıştır.
Davalı firmanın faaliyet alanı, davacının yaptığı iş ve hizmet süresi belirtilerek ilgili meslek kuruluşlarından araştırma yapılarak davacının ücret seviyesi belirlenmelidir. Yazılı şekilde davacının yaptığı işle ilgisi bulunmayan şekilde emsal araştırması yapılması ve yanılgılı değerlendirme ile sonuca gidilmesi hatalıdır…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Mahkemenin İkinci Kararı:
11. Bakırköy 5. İş Mahkemesinin 06.06.2016 tarihli ve 2014/644 E., 2016/315 K. sayılı kararı ile; bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonucunda, Bakırköy 30. İş Mahkemesinin 19.11.2015 tarihli ve 2014/36 E., 2015/489 K. sayılı kararı ile asıl dava ile birleşen davadaki talep de dikkate alınarak 13.01.2016 tarihli bilirkişi raporu uyarınca asıl ve birleşen davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı:
12. Bakırköy 5. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.
13. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 15.12.2016 tarihli 2016/35700 E., 2016/22230 K. sayılı kararı ile; mahkemece kararın gerekçelendirilmediği, bu durumun adil yargılanma hakkının ihlâli niteliğinde olduğu gerekçesiyle bozma nedenine göre sair temyiz itirazları incelenmeksizin karar bozulmuştur.
Mahkemenin Üçüncü Kararı:
14. Bakırköy 5. İş Mahkemesinin 05.04.2017 tarihli ve 2017/39 E., 2017/91 K. sayılı kararı ile; bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonucunda, 24.06.2009 tarihli banka dekontu ile davalının davacıya kıdem tazminatı olarak 40.000TL ödeme yaptığının görüldüğü, ibranamenin iş ilişkisinin sona ermesinden sonra düzenlendiği, dava konusu edilen yıllık izin ücreti, elden ödenmekte olan ücret ile bayram ve genel tatil ücreti alacaklarının ibranamede yer almadığı, ibranamenin feshi izleyen bir aylık süre içinde düzenlenmesi ve ödemelerin banka kanalıyla yapılmamasının 01.07.2012 tarihinden önce düzenlenen ibra sözleşmelerinin geçersizliği sonucunu doğurmayacağı, bozma kararından sonra yapılan emsal ücret araştırma yazı cevapları, davacının yaptığı iş ve tanık beyanları birlikte değerlendirildiğinde davacının son aylık ücretinin brüt 9.684,21TL olduğu, davacının 13.01.2016 tarihli bilirkişi raporunda hesap edilen net 7700TL ücret alacağı, net 13.333TL yıllık izin ücreti alacağı ve net 1.070,88TL resmi tatil ücreti alacağının bulunduğu ve resmi tatil ücreti alacağından 1/3 oranında indirim yapıldığı gerekçesiyle asıl ve birleşen davaların kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Özel Dairenin Üçüncü Bozma Kararı:
15. Bakırköy 5. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.
16. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 05.10.2017 tarihli 2017/24842 E., 2017/15047 K. sayılı kararı ile; “…1- Somut uyuşmazlıkta, aylık ücret meblağı bakımından, Mahkeme gerekçesinde davacının son brüt ücreti 9684,21 TL olarak belirtilmiş ise de Mahkeme gerekçesinde, hükme esas alındığı açıkça belirtilen 13/01/2016 tarihli bilirkişi raporunda esas alınan ücret net 5000 TL, bunun brütü ise 6984,21 TL olup, Mahkeme gerekçesinde 9 ve 6 rakamlarının yer değiştirmesi mahallinde düzeltilebilir bir maddi hata olup bozma nedeni yapılmamıştır.
Ayrıca, asıl davanın tarihinin 02/03/2010 yerine gerekçeli karar başlığında 19/01/2017 olarak yazılması da mahallinde düzeltilebilir bir maddi hata olup bozma nedeni yapılmamıştır.
2- Dosyadaki yazılara, toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre tarafların aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
3- Mahkeme gerekçesinde açıkça 13/01/2016 tarihli bilirkişi raporunda esas alınan net 5000 TL ücrete göre hesaplanan 7700 TL ücret alacağının kabul edildiği belirtilmesine rağmen, hüküm kısımında 7000 TL net ücreti esas alarak hesaplama yapan 16/03/2016 tarihli bilirkişi raporunda hesaplanan ücret alacağına göre hüküm kurulması hatalıdır.
13/01/2016 tarihli bilirkişi raporunda esas alınan net 5000 TL aylık ücret kabulü, dosya kapsamındaki delillerle uyumlu olup yerindedir.
Net 5000 TL aylık ücret miktarına göre hesaplanan ücret alacağı göz önüne alınarak hüküm kurulmalıdır.
4- Ücret alacağı bakımından, hesaplaması fiilen hükme esas alınan 16/03/2016 tarihli bilirkişi raporunda birleşen ek dava zamanaşımına uğramayan 16799,99 TL ücret alacağına asıl dava dilekçesinde talep edilen 500 TL eklendiğinde davacının toplam alacağı 17299,99 TL etmekte iken 17099,99 TL ücret alacağına hükmedilmesi, kabule göre, hatalıdır.
5-Dosyada 2 adet 24/06/2009 tarihli ibraname mevcuttur. Bunlardan birinin başlığı "İbraname", diğerinin başlığı ise "Makbuz ve ibraname" şeklindedir.
"Makbuz ve ibraname" başlıklı olup 40000 TL kıdem tazminatından bahseden 24/06/2009 tarihli ibraname Mahkeme tarafından değerlendirilmiştir.
Ancak, Mahkeme gerekçesinde “İbraname” başlıklı 24/06/2009 tarihli ibraname değerlendirilmemiştir.
Dosyada mevcut “İbraname” başlıklı 24/06/2009 tarihli ibraname de önceki bozma ilamları kapsamında değerlendirilmelidir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Mahkemenin Dördüncü Kararı:
17. Bakırköy 5. İş Mahkemesinin 26.11.2018 tarihli ve 2017/715 E., 2018/602 K. sayılı kararı ile; bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonucunda, belgenin imzalanma tarihi itibarı ile yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu hükümleri kapsamında değerlendirilmesi gerektiği, ibranamenin iş sözleşmesinin feshinden sonra düzenlenmiş olduğu, bu itibarla geçerliliği konusunda herhangi bir tereddüt bulunmayıp irade fesadının bulunup bulunmadığının irdelenmesi gerektiği, davacının anılan dönem itibarı ile davalı şirketin aynı zamanda ortağı ve üst düzey yöneticisi olup konumu itibarı ile işyerinden ayrılırken haklarını bilebilecek durumda olduğu, baskı altında ibraname imzalamasının kendisinden beklenemeyeceği, kaldı ki 24.06.2009 tarihli ibraname başlıklı belgede çalıştığı döneme ilişkin ücret vb. para ile ölçülebilir sosyal haklarının ve kıdem tazminatının tamamını aldığını ifade ettiği, yine düzenlenen diğer ibranamede ödeneceği belirtilen 40.000TL’nin dosyaya sunulan 24.06.2009 tarihli dekont örneği ile ödendiği konusunda taraflar arasında herhangi bir ihtilaf bulunmadığı, belgelere eklenen kıdem tazminat hesaplamasına ilişkin makbuz örneğinde ise davacının brüt maaşının 2.260,05TL olarak tespit edilip 11 yıl 10 ay 22 gün olarak belirlenen hizmet süresine göre ödenmesi gereken tutarın 26.718,87TL olarak hesaplandığı, buna karşılık 40.000TL’lik ödeme yapıldığı, her ne kadar yargılama esnasında gerek mahkemenin kabulü gerek Yargıtay denetiminden geçmek sureti ile kesinleşen ücret miktarına göre davacının net maaşı 5000TL olarak belirlenmiş ise de, iş sözleşmesinin fesih tarihi itibarı ile kıdem tazminat tavan ücretinin 2.365,16TL olduğu göz önüne alındığında kıdem tazminatının bu miktar üzerinden hesaplanması hâlinde davacının isteyebileceği en yüksek kıdem tazminat tutarının yaklaşık 27.900TL civarında olduğu, bu durumda davacının kıdem tazminatına ilaveten 12.000TL üzerinde bir ödemeyi de aldığının tartışmasız olduğu, dosya içeriğinde yapılan araştırmalara göre davacının ücreti 5000TL olarak hesaplandığında 7000TL civarında ücret, 10.000TL civarında yıllık izin ve 1000TL civarında resmi tatil ücreti alacaklarının bulunduğu, dolayısı ile kıdem tazminatına ilaveten talep edebileceği miktarın 18-19.000TL civarında olduğu, ibraname ile bu paranın kayda değer bir kısmını peşinen almış olduğu, dolayısı ile dava açma ve diğer yükümlülüklerden de kurtulduğu göz önüne alındığında davacının anılan ibraname ile herhangi bir şekilde hak kaybının bulunmadığı, gerek vasıf itibarı ile gerek içerik itibarı ile anılan ibranameye itibar edilmesi gerektiği, davacının söz konusu alacaklarını aldığı hâlde tekrar dava açmak sureti ile objektif dürüstlük kurallarına da uymadığı gerekçesiyle asıl ve birleşen davaların reddine karar verilmiştir.
Özel Dairenin Dördüncü Bozma Kararı:
18. Bakırköy 5. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
19. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 07.02.2019 tarihli 2019/628 E., 2019/2971 K. sayılı kararı ile; “…Somut uyuşmazlıkta, ibranameler mevcut olmasa idi davacı lehine en son bozma ilamına göre hükmedilecek toplam miktar net 1.070,88 TL’den 1/3 indirim yapılarak bulunan 713,92 TL ulusal bayram genel tatil ücreti, net 13.333,33 TL. yıllık izin ücreti, net 7700 TL. ücret alacağı olmak üzere toplam net 21.747,25 TL’dır.
Dosya kapsamından, davalının davacıya 40.000 TL. ödeme yaptığı, bunun içinde kıdem tazminatı tavanı olan 2260,05 TL. üzerinden hesapladığı net 26.718,87 TL. kıdem tazminatı bulunduğu, bu miktardaki kıdem tazminatı 40.000 TL'den düşülünce davacıya sair hakları için net 13281,13 TL. ödendiği anlaşılmaktadır.
Davacının tespit edilen toplam alacağı 21.747,25 TL'ndan ödenen 13.281,13 TL. düşüldüğünde eksik ödenen miktar net 8.466,14 TL. olmaktadır.
Davacıya ödenen miktar ile ödenmesi gereken miktar arasındaki net 8.466,14 TL. tutarındaki açık fark nedeni ile Mahkeme'nin "... kıdem tazminatına ilaveten talep edebileceği miktarın 18-19.000 TL. civarında bir alacağının bulunduğu tespit edilmiş olup davacının yapmış olduğu ibraname ile bu paranın kaydadeğer bir kısmını peşinen almış olduğu dolayısı ile dava açma ve diğer yükümlülüklerden de kurtulduğu göz önüne alındığında davacının anılan ibraname ile herhangi bir şekilde hak zayinin söz konusu olmadığı, gerek vasıf itibarı ile gerek içerik itibarı ile anılan ibranameye itibar edilmesi gerektiği herhangi bir şekilde irade fesadına uğrayan bir durum olmadığı gibi aşırı yararlanma şeklinde bir gabin durumu da söz konusu olmadığı, bu itibarla davacının söz konusu alacaklarını aldığı halde tekrar dava açmak sureti ile objektif dürüstlük kurallarına da uymadığı ..." yönündeki gerekçesi hatalıdır.
Mahkeme tarafından yapılacak iş, davalı tarafından ödenen 40.000 TL’sından, kıdem tazminatına göre hesaplanarak ödenen net 26.718,87 TL. düşüldüğünde artan miktarı davacının eldeki dava konusu ücret, yıllık izin ücreti ve ulusal bayram genel taitl ücreti alacaklarından sırasıyla mahsup ederek bakiyesini hüküm altına almaktır…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
20. Bakırköy 5. İş Mahkemesinin 27.05.2019 tarihli ve 2019/78 E., 2019/458 K. sayılı kararı ile; davacının şirketin yönetim kurulu üyesi olarak çalıştığı ve iş sözleşmesinin feshinden sonra düzenlenen 24.06.2009 tarihli ibraname ile tüm alacaklarını aldığını belirttiği, toplam olarak 40.000TL ödeme yapıldığı, 818 sayılı Borçlar Kanunu döneminde düzenlenen ibraname geçerlilik şartlarını taşıdığından ibranameye itibar edilmesi gerektiği, aksi takdirde insanların hukuk düzenine olan saygısının kalmayacağı, bu şekilde düzenlenen ibranamelerin esastan yorumlanmak sureti ile alacağın kalıp kalmadığının değerlendirilmesi hâlinde tarafların ibraname düzenlemek istemeyecekleri, düzenleseler bile geçersiz olan bir ibraname ile tarafların anlaşma imkânının bulunmayacağı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
21. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
22. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; dosya içeriğinde davacı imzalı 24.06.2009 tarihli “Makbuz ve ibraname” başlıklı ve aynı tarihli “İbraname” başlıklı iki ayrı belgenin bulunduğu somut olayda, 818 sayılı Borçlar Kanunu döneminde düzenlenmiş olan 24.06.2009 tarihli “İbraname”nin geçerli olup olmadığı; buradan varılacak sonuca göre asıl ve birleşen davanın reddinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
23. İbra, borcun özel bir sona erme sebebi olup, alacaklının alacak hakkından vazgeçmesini ve bu surette borçlunun borcundan kurtulmasını sağlayan bir sözleşmedir. İş ilişkilerinde ibraname, genellikle işçinin borçlu durumundaki işverene karşı işçilik alacağının kalmadığını gösteren bir belge niteliğini taşır (Süzek, Sarper: İş Hukuku, 19. Baskı, İstanbul 2020, s. 793).
24. 6101 sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un (6101 sayılı Kanun) 1. maddesi; “Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girdiği tarihten önceki fiil ve işlemlere bunların hukuken bağlayıcı olup olmadıklarına ve sonuçlarına, bu fiil ve işlemler hangi kanun yürürlükte iken gerçekleşmişse, kural olarak o kanun hükümleri uygulanır. Ancak, Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girmesinden sonra bu fiil ve işlemlere ilişkin olarak gerçekleşecek temerrüt, sona erme ve tasfiye, Türk Borçlar Kanunu hükümlerine tabidir.” şeklinde düzenlenmiştir.
25. Bu durumda öncelikle belirtmek gerekir ki, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK) 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe girdiğinden bu tarihten önce yani 818 sayılı Borçlar Kanunu (BK) döneminde düzenlenen ibranamenin hukuken geçerli olup olmadığının 818 sayılı Borçlar Kanunu’na göre belirlenmesi gerekir.
26. Diğer yandan ibra sözleşmesi, mülga BK’da düzenlenmemiş, 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren TBK’da düzenlenmiş olup TBK’nın 132. maddesine göre “Borcu doğuran işlem kanunen veya taraflarca belli bir şekle bağlı tutulmuş olsa bile borç, tarafların şekle bağlı olmaksızın yapacakları ibra sözleşmesiyle tamamen veya kısmen ortadan kaldırılabilir”.
27. İbra sözleşmesi çalışma ilişkilerinde “ibraname” adıyla yaygın bir uygulama alanı bulmaktadır. İbra sözleşmelerinin geçerliliği sorunu, iş hukukunda “işçi yararına yorum” ilkesi çerçevesinde değerlendirilmiş ve ağırlıklı olarak Yargıtay kararları ışığında bir gelişim izlemiştir.
28. İşçi emeği karşılığında aldığı ücret ve diğer parasal hakları ile kendisinin ve ailesinin geçimini temin etmektedir. Bu açıdan bakıldığında işçinin nedensiz yere işvereni ibra etmesi hayatın olağan akışına uygun düşmemektedir. Bu nedenle iş hukukunda ibra sözleşmeleri dar yorumlanmaktadır. İşverenin işçiye olan borçlarının asıl sona erme nedeni ifa olarak kabul edilmektedir. Borcun sona erme şekillerinden biri olan ibra sözleşmelerine iş hukuku açısından sınırlı biçimde değer verilmektedir.
29. Hemen belirtilmelidir ki; iş ilişkisi devam ederken düzenlenen ibra sözleşmeleri geçersizdir. İşçi bu dönemde tamamen işverene bağımlı durumdadır ve iş güvencesi hükümlerine rağmen iş ilişkisinin devamını sağlamak veya bir kısım işçilik alacaklarına bir an önce kavuşabilmek için iradesi dışında ibra sözleşmesi imzalamaya yönelmiş sayılmalıdır.
30. Ayrıca ibranamenin tarih içermemesi ve içeriğinden de fesih tarihinden sonra düzenlendiğinin açıkça anlaşılamaması durumunda ibranameye değer verilemez.
31. İbranamenin geçerli olup olmadığı 01.07.2012 tarihine kadar yürürlükte olan mülga BK’nın irade fesadını düzenleyen 23-31. maddeleri yönünden değerlendirilmelidir. İbra sözleşmesi yapılırken taraflardan birinin esaslı hataya düşmesi, diğer tarafın veya üçüncü şahsın hile ya da korkutmasıyla karşılaşması hâlinde ibra iradesine değer verilemez.
32. Bundan başka ibra sözleşmesi, varlığı tartışmasız olan bir borcun sona erdirilmesine dair bir yol olmakla, varlığı şüpheli ya da tartışmalı olan borçların ibra yoluyla sona ermesi de mümkün olmaz. Bu nedenle işveren tarafından işçinin hak kazanmadığı ileri sürülen bir borcun ibraya konu olması düşünülemez. Savunma ve işverenin diğer kayıtları ile çelişen ibra sözleşmelerinin geçersiz olduğu kabul edilmelidir.
33. Miktar içeren ibra sözleşmelerinde ise alacağın tamamen ödenmiş olması durumunda borç ifa yoluyla sona ermiş olur. Buna karşın kısmi ödeme hâllerinde ibraya değer verilmemekte ve yapılan ödemenin makbuz hükmünde olduğu kabul edilmektedir. Miktar içeren ibranamenin çalışırken alınmış olması makbuz etkisini ortadan kaldırmaz.
34. Miktar içermeyen ibra sözleşmelerinde ise geçerlilik sorunu titizlikle ele alınmalıdır. İrade fesadı denetimi uygulanmalı ve somut olayın özelliklerine göre ibranamenin geçerliliği konusunda çözümler aranmalıdır. Fesihten sonra düzenlenen ve alacak kalemlerinin tek tek sayıldığı ibranamede irade fesadı hâlleri ileri sürülüp kanıtlanmadığı sürece ibra iradesi geçerli sayılmalıdır.
35. İşçinin ibranamede kanuni haklarını saklı tuttuğuna dair ihtirazı kayda yer vermesi ibra iradesinin bulunmadığını gösterir.
36. Somut olayda, davacı vekili müvekkilinin 7000TL olan ücretinin 3.500TL’lik kısmının bordro ile diğer kısmının ise elden ödendiğini, 2008 yılı Ocak ayı ilâ 2009 yılı Haziran ayı arasındaki dönemde elden ödemenin yapılmadığını ileri sürerek, ücret, ulusal bayram ve genel tatil ücreti ile yıllık izin ücreti alacaklarının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş; davalı vekili ise 24.06.2009 tarihinde kıdem tazminatı da dahil olmak üzere davacıya 40.000TL ödendiğini, taraflarca hem ödemeye dair makbuz hem de davacının hiçbir alacağı kalmadığına dair ibraname imzalandığını, kıdem tazminatı tavan miktarı üzerinden hesaplanan 26.718TL haricinde davacıya diğer tüm alacaklarını kapsayacak şekilde 13.282TL daha ödeme yapıldığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
37. Dosya içeriğinde bulunan kıdem tazminatı hesabına ilişkin belgede 2.260,05TL olan kıdem tazminatının, tavan miktar üzerinden 01.08.1997-23.06.2009 tarihleri arasındaki çalışma süresine göre net 26.718,87TL olarak hesaplandığı, 24.06.2009 işlem tarihli banka dekontuna göre ise “Kıdem tazminatı ödemesi” açıklaması ile davacı hesabına 40.000TL havale edildiği görülmüştür.
38. Diğer taraftan, 24.06.2009 tarihli “Makbuz ve ibraname” başlıklı ve davacı işçi imzalı belgede davacının 40.000 TL kıdem tazminatının banka hesabına havale edileceğine, başkaca hiçbir hak ve alacağının kalmaması nedeniyle işvereni ibra ettiğine; 24.06.2009 tarihli “İbraname” başlıklı ve davacı işçi imzalı belgede ise 01.08.1997-23.06.2009 tarihleri arasındaki çalışması nedeniyle doğmuş bulunan ücret ve benzeri parayla ölçülebilir sosyal haklarını ve kıdem tazminatının tamamını aldığına, ücret ve benzeri hiçbir alacağı bulunmadığına dair beyan yer almaktadır.
39. Öte yandan, mahkemece davacının net 713,92TL resmî tatil ücreti, net 13.333,33TL yıllık izin ücreti, net 7700TL ücret alacağı olmak üzere toplam net 21.747,25TL alacağının bulunduğunun tespit edilmesine göre davalı işverence davacıya “Kıdem tazminatı” adı altında yapılan 40.000TL ödemeden kıdem tazminatı tavanı üzerinden hesaplanan net 26.718,87TL ödeme düşüldüğünde fazladan 13.281,13TL ödendiği, 21.747,25TL olarak tespit edilen alacak miktarından fazladan ödenen miktar mahsup edildiğinde ise eksik ödenen kısmın 8.466,14TL olduğu anlaşılmaktadır.
40. Bu itibarla, her ne kadar mahkemece direnme kararının gerekçesinde ibraname ile alacağın kayda değer kısmının ödendiği, bu nedenle davacının hak kaybının bulunmadığı belirtilmiş ise de, eksik ödenen miktarın 8.466,14TL olduğu dikkate alındığında bu tespitin yerinde olmadığı açıktır.
41. Bu açıklamalar karşısında, dosya içeriğine göre davacı işçi tarafından ibranamenin irade fesadına dayalı olarak alındığı ispatlanamamışsa da davalı işveren tarafından davacı işçinin alacaklarına karşılık ödenen 40.000TL’nin tespit edilen gerçek hak tutarına nazaran eksik olduğu anlaşıldığından, söz konusu belgenin ibra niteliğinin bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
42. O hâlde, mahkemece ibranamenin makbuz hükmünde olduğu kabul edilerek, davacıya kıdem tazminatı haricinde fazladan ödendiği anlaşılan 13.281,13TL’nin ücret, yıllık izin ücreti ile ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacaklarından mahsup edildikten sonra varsa bakiye alacaklar hüküm altına alınmalıdır.
43. Diğer taraftan, her ne kadar karar başlığında dava tarihi “02.03.2010” yerine “01.04.2019” olarak gösterilmiş ise de, bu yanlışlık mahallinde düzeltilebilir bir maddi hata olarak kabul edilmiş ve ayrıca bozma sebebi yapılmamıştır.
44. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
45. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 20.01.2022 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.