ADALET HABERLERİ

ADALET HABERLERİ

Ceza Genel Kurulu'nun 2025/65 E., 2025/345 K. sayılı kararı

Ceza Genel Kurulu'nun 2025/65 E., 2025/345 K. sayılı kararı
1 Okunma

Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 17.09.2025 tarihli, 2025/65 E., 2025/345 K. sayılı kararı

T.C.

Yargıtay

Ceza Genel Kurulu

2025/65 E., 2025/345 K.

"İçtihat Metni"

İtirazname No : 2021/110385

KARARI VEREN

YARGITAY DAİRESİ : 3. Ceza Dairesi

MAHKEMESİ :Ceza Dairesi

SAYISI : 1287-41

I. HUKUKÎ SÜREÇ

Silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme suçundan sanığın 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 223/2-e maddesi uyarınca beraatine, sayı ve nitelik bakımından vahim olan silah veya mermilerin satın alınması, taşınması veya bulundurulması suçundan ise 6136 sayılı Kanun’un 13/2, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 62, 53, 63, 52/2-4. maddeleri uyarınca 4 yıl 2 ay hapis ve 8320 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, mahsuba ve taksitlendirmeye ilişkin Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 15.09.2020 tarihli ve 128-295 sayılı hükmün, sanık müdafii ve Cumhuriyet savcısı tarafından istinaf edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Diyarbakır Bölge Adliye Mahkemesi 9. Ceza Dairesince 28.01.2021 tarih ve 1287-41 sayı ile istinaf başvurularının esastan reddine karar verilmiştir.

Bu hükmün de sanık müdafii ve Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesince 06.03.2024 tarih ve 15488-4878 sayı ile; 6136 sayılı Kanun'a aykırılık suçundan verilen mahkûmiyet hükmüne karşı yapılan temyiz talebi yönünden, hükmedilen ceza nev ve miktarı itibarıyla CMK'nın 286/2-a maddesi gereğince temyiz edilemez nitelikte olduğundan temyiz istemlerinin CMK'nın 298. maddesi gereğince reddine, silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme suçundan kurulan beraat hükmüne ilişkin temyiz talebi yönünden ise ''…Anılan örgütün hiyerarşik yapısına organik bağla katıldığına ilişkin kesin ve yeterli delil ikame olunamayan sanığın, örgüt tarafından eylem için temin edilen kaleşnikof silah ve silaha ait 2 adet şarjörü ile birlikte 8 adet mermiyi örgüt üyesi ...'in isteği üzerine ondan alarak Ç... mahallesi S... G... K... E... no 3. Kayapınar/Diyarbakır da adresinde saklamaktan ibaret hukuki anlamda tek eyleminin, 5237 sayılı Kanun'un 315 inci maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen 'terör örgütüne silah sağlama' suçunu oluşturacağı düşünülmeden suç vasfında yanılgıya düşülerek, eylem vasfen ikiye bölünüp silahlı terör örgütüne üye olmamakla beraber örgüt adına suç işleme suçundan beraat, 6136 sayılı Kanun'a aykırılık suçundan mahkumiyet hükmü tesisi hukuka aykırı ise de 6136 sayılı Kanun'a aykırılık suçundan kurulan mahkûmiyet hükmünün kesinleşmiş olması da gözetildiğinde;

Yargılama sürecindeki usuli işlemlerin kanuna uygun olarak yapıldığı, hükme esas alınan delillerin hukuka uygun olarak elde edildiğinin belirlendiği, aşamalarda ileri sürülen esasa müessir iddia ve savunmaların temyiz denetimini sağlayacak biçimde eksiksiz olarak sergilendiği, özleri değiştirmeksizin tartışıldığı, sanığın beraatine yönelik vicdani kanının kesin, tutarlı ve çelişmeyen verilere dayandırıldığı anlaşılmakla kurulan hükümde eleştiri dışında hukuka aykırılık'' saptanmadığından bahisle onanmasına karar verilmiştir.

II. İTİRAZ SEBEPLERİ

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı 28.08.2024 tarih ve 110385 sayı ile; "... Dosyanın yapılan incelemesinde, Yüksek Dairenin kabulünde de belirtildiği üzere sanığın eyleminin örgütün hiyerarşik yapısına organik bağla katıldığına ilişkin kesin ve yeterli delil ikame olunamayan sanığın, örgüt tarafından eylem için temin edilen kaleşnikof silah ve silaha ait 2 adet şarjörü ile birlikte 8 adet mermiyi örgüt üyesi ...'in isteği üzerine ondan alarak Ç... mahallesi S... G... K... E... no 3. Kayapınar/Diyarbakır da adresinde saklamaktan ibaret hukuki anlamda tek eyleminin, 5237 sayılı Kanun'un 315 inci maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen 'Terör örgütüne silah sağlama' suçunu oluşturduğu anlaşılması karşısında; 6136 Sayılı Yasaya muhalefet suçundan kurulan hükmün 5271 Sayılı Kanunun 308/A maddesi kapsamında itiraza konu edilmesi sağlanıp her iki suça ilişkin yargılamanın birlikte yapılarak 'Terör örgütüne silah sağlama' suçundan tek mahkûmiyet hükmü kurulması gerekirken aksi kabul ile yazılı şekilde 'Terör örgütüne silah sağlama' suçundan beraat '6136 sayılı Yasaya muhalefet' suçundan mahkûmiyet kararı verilmesinin hukuka aykırı olduğu değerlendirilmiş ve 'Terör örgütüne silah sağlama' suçundan kurulan beraat hükmünün bozulmasına karar verilmesi gerektiği'' görüşüyle itiraz yoluna başvurmuştur.

CMK'nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 3. Ceza Dairesince 26.11.2024 tarih ve 17323-15526 sayı ile; itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

III. UYUŞMAZLIK KONUSU

Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın eyleminin TCK'nın 315/1. maddesinde düzenlenen terör örgütüne silah sağlama suçunu oluşturduğu belirlendikten sonra sanık hakkında aynı eylem nedeniyle 6136 sayılı Kanun’a muhalefet suçundan kurulan hükmün kesinleşmiş olması ve CMK'nın 308/A maddesindeki düzenleme uyarınca sanık aleyhine itiraz için öngörülen bir aylık süre de dikkate alındığında, terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme suçuna ilişkin beraat kararının bozulmasının mümkün olup olmadığına ilişkindir.

IV. GEREKÇE

A. İlgili Mevzuat ve Uyuşmazlık Konusuna İlişkin Değerlendirmeler

CMK’nın 225. maddesi;

"(1) Hüküm, ancak iddianamede unsurları gösterilen suça ilişkin fiil ve faili hakkında verilir.

(2) Mahkeme, fiilin nitelendirilmesinde iddia ve savunmalarla bağlı değildir." şeklinde düzenlenmiştir.

Anılan maddeden de anlaşılacağı üzere hükmün konusu iddianamede gösterilen fiildir. Mahkeme, fiilin hukuki niteliğini takdirde iddia ve savunmalarla bağlı değildir. Kanun'un açık ve kesin olan bu hükmü karşısında, mahkemece sanığın yargılama sonucunda sabit kabul edilen fiilinin hukuksal niteliğine göre hüküm kurulmakla yetinilmesi gerekirken, fiil nitelik yönünden ikiye bölünerek aynı fiilden dolayı hem mahkûmiyet hem de beraat kararı verilmesi CMK'ya aykırılık oluşturacaktır. Nitekim Ceza Genel Kurulunun 31.01.2017 tarihli ve 64-40 sayılı; 21.02.2017 tarihli ve 1161-83 sayılı; 25.10.2018 tarihli ve 129-481 sayılı; 22.11.2018 tarihli ve 166-563 sayılı kararlarında da aynı sonuca ulaşılmıştır.

Bu bağlamda ilk derece mahkemesince sanığın tek olan fiili nitelik yönünden ikiye bölünerek hem beraat hem de mahkûmiyet kararı verilmesi durumunda, aleyhe istinaf bulunmasa dahi hükmün karıştırılması nedeniyle bu hükümler bölge adliye mahkemesince kaldırılıp tek bir mahkûmiyet hükmü kurulabilecektir. Bu ahvalde kazanılmış hak da beraat hükmüne göre değil ilk derece mahkemesince kurulan mahkûmiyet hükmündeki cezanın türü ve miktarına göre belirlenecektir (Ceza Genel Kurulunun 20.10.2015 tarihli ve 194-340 sayılı kararı). Nitekim bu durumda verilen beraat kararı aynı fiil nedeniyle önceden verilmiş bir hüküm olarak değerlendirilemez; zira aynı eylemle ilgili olarak mahkûmiyet kararı da verilmiştir (Ceza Genel Kurulunun 21.06.2022 tarihli ve 139-453 sayılı kararı).

Diğer taraftan, ayrıntılarına Ceza Genel Kurulunun 03.04.2012 tarihli ve 353-129 sayılı kararında yer verildiği üzere aleyhe bozma yasağı; "temyiz davası yalnızca sanık veya müdafii ya da sanık lehine Cumhuriyet savcısı veya sanığın eşi ya da yasal temsilcisi tarafından açıldığında, hükümde, yaptırımın türü ve ağırlığı bakımından sonucu sanığın aleyhine ağırlaştırıcı, diğer bir deyişle, aleyhe sonuç verici düzeltmelerin yapılamaması veya kurulacak yeni hükümdeki cezanın, sanığın aleyhine olarak ilk hükümden daha ağır olamaması" şeklinde tanımlanmaktadır.

Latince reformatio in pejus olarak adlandırılan, öğreti ve uygulamada ise lehe kanun yolu davası üzerine hükmü aleyhe değiştirmeme zorunluluğu, aleyhe düzeltme yasağı, aleyhe bozma yasağı, aleyhe bozmama zorunluluğu, yaptırımı ve sonuçlarını aleyhe kötüleştirememe yasağı, yaptırımı ve sonuçlarını ağırlaştıramama kuralı olarak ifade edilen bu ilkenin amacı; hükmün aleyhine de bozulabileceğini düşünen sanığın, bazı davalarda istinaf ya da temyiz kanun yoluna başvurmaktan çekinmesinin önüne geçmek ve kanun yoluna başvurma hakkını daha özgürce kullanabilmesini sağlamaktır.

Anılan kural, 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun 326. maddesinin 4. fıkrasında; "Hüküm yalnız sanık tarafından veya onun lehine Cumhuriyet savcısı veya 291'inci maddede gösterilen kimseler tarafından temyiz edilmişse, yeniden verilen hüküm, evvelki hükümle tayin edilmiş olan cezadan daha ağır olamaz." şeklinde kanuni düzenlemeye kavuşturulmuştur. Ceza muhakemesi hukukumuzda bu madde dışında yaptırım ve cezayı aleyhe değiştirme yasağını düzenleyen başka bir hüküm de bulunmamaktadır. Yalnızca CMUK'un 326. maddesinin 4. fıkrası uyarınca sınırlı biçimde uygulanabilecek bir cezayı aleyhe değiştirememe ilkesi veya aleyhte düzeltme yasağının söz konusu olduğunun kabulü gerekmektedir.

01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren CMK'nın 307. maddesinin, 20.02.2019 tarihli ve 7165 sayılı Kanun'la anılan maddeye yeni bir fıkra eklenmesi nedeniyle son fıkrası hâline gelen 5. fıkrasında da; "Hüküm yalnız sanık tarafından veya onun lehine Cumhuriyet savcısı veya 262'nci maddede gösterilen kimselerce temyiz edilmişse, yeniden verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamaz." düzenlemesine yer verilmek suretiyle aleyhe bozmama ilkesi korunmuştur.

Kanun'un açık düzenlemesinden de anlaşılacağı üzere yaptırımı ve sonuçlarını aleyhe değiştirme yasağının kapsamı yalnızca ceza ve yaptırım miktarı ile sınırlıdır. Kanun koyucu suçun niteliği veya adı yönünden sanık yararına kazanılmış bir hak tanımamıştır.

Öte yandan, 20.07.2017 tarihli ve 7035 Kanun’la CMK’nın "Kanun Yolları" başlıklı Altıncı Kitap’ın "Olağanüstü Kanun Yolları" başlıklı Üçüncü Kısmına eklenen "Bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet başsavcılığının itiraz yetkisi" başlıklı 308/A maddesi; "(1) Bölge adliye mahkemesi ceza dairelerinin kesin nitelikteki kararlarına karşı bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet başsavcılığı, re’sen veya istem üzerine, kararın kendisine verildiği tarihten itibaren otuz gün içinde kararı veren daireye itiraz edebilir. Sanığın lehine itirazda süre aranmaz. Daire, mümkün olan en kısa sürede itirazı inceler ve yerinde görürse kararını düzeltir, aksi halde itirazı reddeder. İtirazın reddine ilişkin kararlar kesindir." şeklinde düzenlenmişken, 17.10.2019 tarihli ve 7188 sayılı Kanun’la yapılan değişiklikle "(1) Bölge adliye mahkemesi ceza dairelerinin kesin nitelikteki kararlarına karşı bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet başsavcılığı, re’sen veya istem üzerine, kararın kendisine verildiği tarihten itibaren otuz gün içinde kararı veren daireye itiraz edebilir. Sanığın lehine itirazda süre aranmaz. Daire, mümkün olan en kısa sürede itirazı inceler ve yerinde görürse kararını düzeltir; görmezse dosyayı itirazı incelemek üzere ceza daireleri başkanlar kuruluna gönderir. Kurula gönderilen itiraz hakkında, kararına itiraz edilen dairenin başkanı veya görevlendireceği üye tarafından kurula sunulmak üzere bir rapor hazırlanır Kurulun itirazın kabulüne ilişkin kararları, gereği için dairesine gönderilir. Kurulun verdiği kararlar kesindir. Dörtten fazla ceza dairesi olan bölge adliye mahkemelerinde Hâkimler ve Savcılar Kurulu tarafından daire başkanları arasından belirlenen ve dört üyeden oluşan başkanlar kurulu bu incelemeyi yapar. Başkanlar kurulunun bu maddeye ilişkin çalışma usul ve esasları, Hâkimler ve Savcılar Kurulu tarafından belirlenir." şeklini almış, Anayasa Mahkemesinin 26.01.2022 tarihli ve 2021/48-2022/7 sayılı kararı ile bu fıkranın birinci cümlesi "sanığın aleyhine itirazlar" yönünden iptal edilmiş ve kararın Resmî Gazete’de yayımlanmasından başlayarak dokuz ay sonra yürürlüğe girmesine karar verilmiştir.

28.03.2023 tarihli ve 7445 sayılı Kanun’la yapılan değişiklikle madde; "(1) Bölge adliye mahkemesi ceza dairelerinin kesin nitelikteki kararlarına karşı bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet başsavcılığı, re’sen veya istem üzerine, kararın kendisine verildiği tarihten itibaren otuz gün içinde kararı veren daireye itiraz edebilir. Sanığın lehine itirazda süre aranmaz. Sanık aleyhine itiraz edilebilmesi için kararı etkileyecek nitelikte esaslı bir hatanın bulunması zorunlu olup, bu itiraz sanık veya müdafiine daire tarafından tebliğ olunur. Tebligat, ilgililerin dava dosyasından belirlenen son adreslerine yapılmasıyla geçerli olur. İlgililer, tebliğden itibaren yedi gün içinde yazılı olarak cevap verebilir. Daire, mümkün olan en kısa sürede itirazı inceler ve yerinde görürse kararını düzeltir; görmezse dosyayı itirazı incelemek üzere ceza daireleri başkanlar kuruluna gönderir. Kurula gönderilen itiraz hakkında, kararına itiraz edilen dairenin başkanı veya görevlendireceği üye tarafından kurula sunulmak üzere bir rapor hazırlanır. Kurulun itirazın kabulüne ilişkin kararları, gereği için dairesine gönderilir. Kurulun verdiği kararlar kesindir. Dörtten fazla ceza dairesi olan bölge adliye mahkemelerinde Hâkimler ve Savcılar Kurulu tarafından daire başkanları arasından belirlenen ve dört üyeden oluşan başkanlar kurulu bu incelemeyi yapar. Başkanlar kurulunun bu maddeye ilişkin çalışma usul ve esasları, Hâkimler ve Savcılar Kurulu tarafından belirlenir." olarak düzenlenmiş ve 02.03.2024 tarihli ve 7499 sayılı Kanun’un 37. maddesi ile maddede yer alan "otuz gün" ibaresi "bir ay" ve "yedi gün" ibaresi "iki hafta" şeklinde değiştirilmiştir.

Bu düzenlemeler uyarınca CMK'nın 308/A maddesinin 1. fıkrasında bölge adliye mahkemesi ceza dairelerinin kesin nitelikteki kararlarına karşı bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet başsavcılığının resen veya istem üzerine kararın kendisine verildiği tarihten itibaren bir ay içinde kararı veren daireye itiraz edebileceği öngörülmektedir. Aynı fıkranın ikinci cümlesi uyarınca ise Cumhuriyet başsavcılığının sanık lehine yapacağı itirazlarda süre sınırlaması söz konusu değildir.

B. Somut Olayda Hukuki Nitelendirme

PKK terör örgütünün hiyerarşik yapısına organik bağla katıldığına ilişkin mahkûmiyetine yeterli delil bulunmayan sanığın, örgüt tarafından eylem için temin edilen kaleşnikof silah ve buna ait iki adet şarjör ile birlikte sekiz adet mermiyi örgüt üyesi ...'ten alıp saklamaktan ibaret hukuki anlamda tek olarak kabul edilmesi gereken eyleminin, TCK'nın 315/1. maddesinde düzenlenen terör örgütüne silah sağlama suçunu oluşturduğunda kuşku bulunmamaktadır. Bu cümleden olarak İlk Derece Mahkemesince sanığın eylemi vasfen ikiye bölünmek suretiyle silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme suçundan beraatine; 6136 sayılı Kanun'un 13/2. maddesine aykırılık suçundan ise mahkûmiyetine karar verilmesinin hukuka uygun olduğundan da söz edilmeyecektir. Bu hukuka aykırılığın giderilmesi için Bölge Adliye Mahkemesinin 28.01.2021 tarihli esastan ret kararıyla kesinleşmiş olan 6136 sayılı Kanun'a aykırılık suçundan kurulan mahkûmiyet hükmüne yönelik CMK'nın 308/A maddesinde düzenlenen itiraz yoluna başvurulabileceği düşünülebilir ise de anılan yasal düzenleme uyarınca bölge adliye mahkemesi ceza dairelerinin kesin nitelikteki kararlarına karşı aleyhe itiraz süresinin bir ay olarak sınırlandırılması nedeniyle itiraza konu olay bakımından bu yolun işletilmesi olanağı kalmamıştır. Hâl böyle iken İlk Derece Mahkemesince terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme suçundan kurulan beraat hükmünün, sanığın eyleminin esasen terör örgütüne silah sağlama suçunu oluşturduğu gerekçesiyle bozulmasının mümkün olmadığı hukuka aykırılığın eleştirisi ile yetinilmesi gerektiği kabul edilmelidir.

Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.

V. KARAR

Açıklanan nedenlerle;

1-Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,

2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 17.09.2025 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.

Kaynak:https://www.hukukihaber.net/ceza-genel-kurulunun-202565-e-2025345-k-sayili-karari