Ceza Genel Kurulu'nun 2023/542 E., 2025/339 K. sayılı kararı
Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 17.09.2025 tarihli, 2023/542 E., 2025/339 K. sayılı kararı
T.C.
Yargıtay
Ceza Genel Kurulu
2023/542 E., 2025/339 K.
"İçtihat Metni"
KARARI VEREN
YARGITAY DAİRESİ : 1. Ceza Dairesi
MAHKEMESİ :Ceza Dairesi
SAYISI : 1975-92
I. HUKUKİ SÜREÇ
Sanığın kasten öldürme suçundan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 81/1, 29, 62, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 15 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba ilişkin Eskişehir 3. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 06.07.2021 tarihli ve 138-318 sayılı, re'sen istinaf incelemesine tabi hükmün, sanık müdafii, katılanlar vekilleri ve Cumhuriyet savcısı tarafından da istinaf edilmesi üzerine Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesince 12.11.2021 tarih ve 1363-2509 sayı ile İlk Derece Mahkemesi hükmünün kaldırılarak sanığın TCK’nın 81/1, 53 ve 63. maddeleri uyarınca müebbet hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba karar verilmiştir.
Hükmün, sanık müdafii ve katılanlar vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 10.11.2022 tarih ve 2156-8778 sayı ile; "Maktul ve kardeşinin olay öncesinde sanıktan borç almaları ve bu nedenle de sanığın borç batağına sürüklenmesi, yine olay günü maktulün, kendisi ve eşine küfür ettiğine ilişkin yargılamanın hiçbir aşamasında çelişki içermeyen sanık savunmaları ve olayı gören tanığın bulunmaması karşısında, ilk haksız hareketin kimden kaynaklandığının şüpheye yer bırakmayacak şekilde belirlenemediğinde şüpheli kalan bu hâlin sanık lehine değerlendirilmesi gerektiği anlaşıldığından somut olayda sanık lehine TCK'nın 29. maddesinde düzenlenen haksız tahrik hükümlerinin asgari oranda uygulanması gerektiği gözetilmemesi," isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesi ise 20.01.2023 tarih ve 1975-92 sayı ile; "...Devir tarihinden bir yıl sonra 180 adet kuzunun ekonomik değeri karşılığında küçükbaş hayvanlarını maktule satan sanığın, borcun kısa sürede ödenmesi amacıyla bir kısım krediler çektiği, maktulü bu borçlara kefil olarak gösterip taksitlerin maktul tarafından ödenmesini sağladığı, ödeme güçlüğüne düşen maktulün tarlasını satıp son olarak elinde kalan 80 adet hayvanı da sanığa geri verdiği ve borcuna karşılık karın tokluğuna sanığın yanında çalıştığının anlaşılması karşısında, sanığın, maktul ve kardeşine borç vermesi nedeniyle ekonomik darlığa düştüğü yolundaki Özel Daire kabulünün dosya kapsamı ile örtüşmediği; diğer taraftan, sanığın ilk savunmalarında maktulün kendisine ve eşine hakaret ettiğinden bahsetmemesi, bilakis tüm aşamalarda tartışmanın çıkış sebebine ilişkin olarak çelişkili ve tutarsız ifadelerde bulunması dikkate alındığında, kendisini suçtan kurtarmaya dönük yargılama aşamasında değişen beyanlarına itibar edilemeyeceği, bu nedenle hakkında TCK’nın 29. maddesinin uygulanma koşullarının bulunmadığı," şeklindeki gerekçe ile bozma ilamına direnerek önceki hüküm gibi sanığın mahkûmiyetine karar vermiştir.
Bu hükmün de sanık müdafii ve katılanlar vekilleri tarafından temyizi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 10.05.2023 tarihli ve 23173 sayılı bozma istekli tebliğnamesiyle dosya, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 307. maddesi uyarınca kararına direnilen Yargıtay 1. Ceza Dairesine gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Özel Dairece 02.11.2023 tarih ve 4268-6742 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi nedeniyle Yargıtay Birinci Başkanlığına iade edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
II. UYUŞMAZLIĞIN KAPSAMI VE KONUSU
Bölge Adliye Mahkemesince verilen direnme kararına konu hükmün, sanık tarafından hakkında haksız tahrik maddesinin uygulanması gerektiği; katılanlar vekillerince de eylemin tasarlayarak kasten öldürme suçunu oluşturduğu nedenleriyle temyiz edilmesinden sonraki aşamada sanığın temyiz talebinden feragat ettiği anlaşılmakla birlikte, CMK'nın 307. maddesinin beşinci fıkrasında yer alan "Hüküm yalnız sanık tarafından veya onun lehine Cumhuriyet savcısı veya 262 nci maddede gösterilen kimselerce temyiz edilmişse, yeniden verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamaz." düzenlemesi ile 05.03.1941 tarihli ve 50-7 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca, katılanın münhasıran kendi şahsi haklarına hasrettiği temyiz istemi üzerine sanık lehine bozma yapılamayacağı ilkesi dışında temyiz edilen hükmün sanık lehine veya aleyhine bozulmasına bir engel bulunmaması ve CMK'nın 265. maddesinin gerekçesinin "Cumhuriyet savcısı aleyhe kanun yoluna başvurduğunda, bunu inceleyen yetkili merci istemle bağlı olmaksızın kararı şüpheli veya sanığın lehine bozabilir veya değiştirebilir. Bu ilke davaya katılanın başvurusunda da geçerlidir." şeklinde açıklanmış olması göz önüne alındığında, 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu döneminde olduğu gibi, CMK döneminde de katılan sıfatını almış olanların, şahsi hakla sınırlı olmamak şartı ile kanun yollarına başvurarak sanık hakkında kurulan hükmün yeniden incelenmesini isteme haklarının bulunduğu, sanığın aleyhine olacak şekilde temyiz edilen hükmün de isteme bağlı olmaksızın sanığın lehine bozulabileceği veya düzeltilebileceği anlaşılmakla, sanık ...'in kanun yolları aşamasında temyiz isteminden feragat etmiş olmasının, Bölge Adliye Mahkemesince verilen hükmün direnme kararı vasfını etkilemeyeceği gibi "davasız yargılama olmaz" ilkesine uygun olarak katılanlar vekilinin sanık aleyhine olmakla birlikte bir temyiz talebinde bulunmuş olması karşısında, ortada Ceza Genel Kurulunca incelenmesi mümkün nitelikte bir direnme kararının mevcut olduğu ve temyiz istemi ile bağlı olmaksızın direnme kararına konu hükmün sanığın lehine de bozulabileceği belirlenerek yapılan değerlendirme sonucunda;
Özel Daire ile Bölge Adliye Mahkemesi arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık hakkında TCK'nın 29. maddesi uyarınca haksız tahrik hükmünün uygulanma koşullarının bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.
III. OLAY VE OLGULAR
İncelenen dosya kapsamından;
Çoban olan maktulün, kardeşi katılan ... ile birlikte 2015 yılında sanıktan 200.000,00 TL karşılığında 200 adet küçükbaş hayvan satın aldığı ve taraflarca bedelin bir yıl sonra ödeneceğinin kararlaştırıldığı, katılanın beyanına göre 180 adet kuzunun satışından elde edilen paranın sanığa verilerek borcun yerine getirildiği, maktulün 2016 yılında sanıktan 100 adet daha küçükbaş hayvan aldığı, sanığın iddiasına göre bu borcun vadesinde ödenmemesi nedeniyle, katılan tarafın beyanına göre ise borcun vaktinde ödenmeyeceği düşüncesiyle sanığın birtakım krediler çektiği, maktulün de bu kredilere kefil olduğu, kredi tutarlarının borca karşılık olmak üzere sanık tarafından alındığı, maktul ve kardeşinin ise ilgili banka kayıtları ile de doğrulandığı üzere bahse konu kredileri üstlenip taksitleri ödemeye başladıkları, maktulün hayvancılık işinden gelir elde edememesi nedeniyle kredi borçlarını ödemede güçlüğe düştüğü, yapılan ticaretten kazanç elde edemeyen sanık ve maktulün ellerinde bulunan tüm mal varlığını satma yönünde karar aldıkları, bu kapsamda maktulün babasından kalan 29 dönümlük tarlasını satarak bedelini ve elinde kalan 80 adet hayvanı sanığa verdiği, sanığın hayvanların bazılarını elden çıkararak borçlarının bir kısmını ödediği, olaydan yaklaşık iki ay önce de geri kalan hayvanlara bakmak ve borcuna karşılık olmak üzere maktulü yanında çoban olarak çalıştırmaya başladığı, olay tarihinde sanık ve maktulün eşya almak üzere ağıla gittikleri, yaşanan olumsuz süreç nedeniyle aralarında tartışma çıktığı, sanığın darp ederek etkisiz hâle getirdiği maktulü boğarak öldürdüğü, devamında ağılda bulunan hayvan ilacından içtiği, aradan geçen zamana rağmen eşinin ve maktulün eve dönmemesi üzerine tanık ...’ın arayıp haber verdiği komşuların, ağıl içinde maktulün cansız bedenini buldukları, sanığı ise olay yeri yakınlarında baygın vaziyette görerek hastaneye yetiştirdikleri, 16.11.2019 tarihinde yoğun bakım altına alınan sanığın 20.11.2019 tarihinde ifade verebilecek duruma gelmesi üzerine olay sorulduğunda, alacak verecek meselesi nedeniyle aralarında tartışma çıktığını, maktulün eşine yönelik "Senin a.. korum!" demesi üzerine birbirlerine vurduklarını, bir an yere düşen maktulün üzerine çıkıp eline geçirdiği ipi boynuna dolayarak onu öldürdüğünü, daha sonra pişmanlık yaşayıp ağıldaki hayvan ilacını içerek hayatına son vermek istediğini söylemesi üzerine aynı tarihli mülakat tutanağının tanzim edildiği,
Olay mahallinde yapılan incelemede; maktulün ağılda bulunan çadır içerisinde sırt üstü, elleri sıkıca birleşik ve göğsünün üzerinde olacak şekilde yerde yatmakta olduğu, boynunda kalın bir ip görüldüğü,
Otopsi raporuna göre maktulün telem altında kaslı dokuda ekimotik hatlar ile agonal dönemde ipten kurtulma çalışmasına bağlı olarak tırnağı ile oluşturduğu çok sayıda parşömenleşmiş ekimotik alan görüldüğü, sırtında yerde sürüklenmeye bağlı olarak 20x10 cm ebadında sıyrık olduğu, sırt derisinin soyulmuş olduğu, sol omzunda darbeye bağlı ekimotik alan görüldüğü, kasık bölgesinde ve hayalarında muhtemel darbeye bağlı morartılar bulunduğu, dudak sağ köşesinden tragus önüne kadar 14 cm uzunluğunda düzgün sınırlı kesik vasıfta yara gözlemlendiği, neticeten ölümünün bağla boğmaya bağlı mekanik asfiksi sonucu meydana geldiği,
Katılan ...’in aşamalarda; bir dönem ticaret yaptıkları sanığın plansız hareketleri sonucunda kendisini de ağabeyi olan maktulü de borca batırdığını, ağabeyinin kalacak yeri olmadığı için sanığın yaptıklarına ses çıkartamadığını ve karın tokluğuna sanığın yanında çalışmayı sürdürdüğünü,
Tanık ...’in; maktul ve kardeşinin hayvancılıktan elde ettikleri geliri boşa savurup kendilerine olan borçları ödemediklerini, bu nedenle eşi olan sanığın psikolojisinin bozulduğunu, son günlerde uyuyamadığını, ancak eşi ve maktul arasında olumsuz herhangi bir konuşmaya tanık olmadığını,
Tanık ...’ın; maktulün 180 adet kuzunun satışından elde ettiği parayı sanığa verirken kendisinin de yanlarında bulunduğunu, sanığın saf ve iyi niyetli birisi olan maktulün bu durumundan faydalanarak kendisine krediler çektirdiğini ve böylelikle maktul üzerinde baskı kurduğu,
Beyan ettikleri,
Sanığın soruşturma aşamasında 26.11.2019 tarihli ifadesinde ve sorguda; maktul ile birlikte ağılda bulunan eşyayı almak amacıyla olay mahalline gittiklerini, maktulün bedavaya çalışmayacağını söyleyip para istediğini, kendisinin de borçlarına karşılık çobanlığını yaptığını söylemesi üzerine aralarında tartışma çıktığını, olayın aniden geliştiğini, ilk olarak maktulün kendisine saldırdığını, ağılda küçük tüpü üzerine fırlattığını, kendisinin de karşılık verdiğini, yerde bulduğu iple maktulün boynunu sıktığını, maktulün cinsel organında oluşan morluktan bilgisinin olmadığını, ancak kavga sırasında tekme atmış olabileceğini, daha sonra pişman olarak ağıldaki hayvan ilacından içerek intihar etmek istediğini; 08.01.2020 tarihinde savcılıkta; maktulün kendisinden para istemesi üzerine tartışmaya başladıklarını, "Senin karını sinkaf ederim, bana para vereceksin!" demesiyle maktule saldırdığını, onun da kendisine karşılık verdiğini; kovuşturmada, maktulü öldürmediğini, olay tarihinde psikolojisinin yerinde olmadığını, 15.06.2021 tarihli duruşmada; borcunu ödemesini söylediği maktulün bunu kabul etmediğini ve kendisine "Eşek gibi ödeyeceksin!" deyip tüp fırlattığını, bunun üzerine birbirlerine girdiklerini, dosyaya sunduğu dilekçelerinde; maktulü kayınpederinin öldürdüğünü, Bölge Adliye Mahkemesinde ise; maktulün kendisinden para istediğini, veremeyeceğini söyleyince "Eşek gibi ödeyeceksin!" deyip kendisine ve eşine küfrettiğini, sonrasını ve maktulü nasıl öldürdüğünü hatırlamadığını savunduğu,
Anlaşılmaktadır.
IV. GEREKÇE
A. İlgili Mevzuat ve Ön Soruna İlişkin Açıklamalar
TCK'nın 29. maddesinde haksız tahrik; "Haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işleyen kimseye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onsekiz yıldan yirmidört yıla ve müebbet hapis cezası yerine on iki yıldan on sekiz yıla kadar hapis cezası verilir. Diğer hâllerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir." şeklinde, ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak kabul edilmiştir.
Haksız tahrik, kişinin haksız bir fiilin kendisinde meydana getirdiği hiddet ya da şiddetli elemin etkisi altında suç işlemesi durumunda kusur yeteneğindeki azalmayı ifade etmektedir. Bu hâlde fail, suç işleme yönünde önceden bir karar vermeden, dışarıdan gelen etkinin ruhsal yapısı üzerinde meydana getirdiği karışıklığın neticesi olarak bir suç işlemeye yönelmektedir. Bu yönüyle haksız tahrik, kusurun irade unsuru üzerinde etkili olan nedenlerden biridir. Başka bir anlatımla, haksız tahrik hâlinde failin iradesi üzerinde zayıflama meydana gelmekte, böylece haksız fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altındaki kişinin suç işlemekten kendisini alıkoyma yeteneği önemli ölçüde azalmaktadır.
Ceza Genel Kurulunun istikrar kazanmış kararları ile öğretide de kabul gören görüşler doğrultusunda haksız tahrik hükmünün uygulanabilmesi için;
a) Tahriki oluşturan haksız bir fiil bulunmalı,
b) Fail öfke veya şiddetli elemin etkisi altında kalmalı,
c) Failin işlediği suç bu ruhsal durumunun tepkisi olmalı,
d) Haksız tahrik teşkil eden eylem mağdurdan sadır olmalıdır.
5237 sayılı TCK'da, 765 sayılı Kanun'da yer alan ağır – hafif tahrik ayırımına son verilerek; tahriki oluşturan eylem, somut olayın özelliklerine göre hâkim tarafından değerlendirilip, sanığın iradesine etkisi göz önünde bulundurulmak suretiyle, maddede gösterilen iki sınır arasında belirlenen oranda cezasından indirim yapılacağı hüküm altına alınmıştır.
Haksız tahrik hükmünün uygulanabilmesi açısından, failin suçu ilk haksız fiilin doğurduğu öfke veya şiddetli elemin etkisiyle işleyip işlememesi önemlidir. Mağdur ya da ölenden gelen haksız hareketin psikolojik etkisinin devam ettiğinin kabulünde zorunluluk bulunan hâllerde, haksız tahrik hükmünün uygulanması gerekmektedir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 19.01.2016 tarihli ve 203-2 sayılı kararı ile istikrar kazanmış diğer kararlarında belirtildiği üzere ödeme gücü bulunduğu hâlde sırf kendi menfaati yahut alacaklıyı zor durumda bırakmak için borcun keyfi biçimde ödenmemesi, alacaklıdan mal kaçırılması, gerçeğe aykırı beyan veya vaatlerde bulunulması, borcun istenmesi sırasında alaya alma ve hakaret etme gibi davranışların haksız tahrik oluşturan bir fiil olarak kabulü mümkün olmakla birlikte salt borcu ödeyememenin haksız tahrik oluşturan bir fiil olarak kabulü mümkün değildir.
B. Hukuki Nitelendirme
Sanığın, yanında çoban olarak çalışan maktulü 16.11.2019 tarihinde tasarlayarak kasten öldürdüğü iddiasıyla açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda eylemin kasten öldürme suçunu oluşturduğu kabul edilip ceza mahkûmiyetine gidildiği anlaşılan somut dosyada;
Sanığın, maktulün kendisine olan borcu ödememesi nedeniyle ekonomik darlığa düştüğü yönündeki savunmasına karşın, katılan ...’in, borcu yerine getirmelerine rağmen sanığın plansız hareketleri sonucunda ağabeyinin bir gelir elde edemediği ve karın tokluğuna sanığın yanında çalışmaya başladığı; tanık ...’ın, maktulün sanığa olan borcunu ödediği, bununla birlikte sanığın, saf ve iyi niyetli olan maktule fazladan krediler çektirip üzerinde baskı kurduğu; tanık ...’ın da olumsuz bir tutum ya da davranışını görmediği maktulün, eşi ile de bir tartışmasına rastlamadığı yönündeki anlatımları ile ilgili banka kayıtlarına göre maktul borçlarını ifa etmekteyken, borcun kısa sürede ödenmesini sağlamak ve daha önceki kredi borçlarını kapatmak maksadıyla yüklü miktarda krediler çekip maktulü de kefil olarak göstermek suretiyle maktulün ekonomik darlığa düşmesine esasen sanığın neden olması, kaldı ki hukuk mahkemelerinde hâlli gereken bir borç ilişkisinin mevcudiyetinin de başlıbaşına haksız fiil olarak kabulünün mümkün bulunmaması karşısında, sanık tarafından iple boğularak öldürülen maktulün vücudunun diğer bölgelerinde de çok sayıda ekimotik alan görülmesine rağmen karşılıklı saldırı iddiasına ilişkin olarak sanıkta darp ve cebir izine dair herhangi bir tespit işlemi yapılmamış olması hususu da dikkate alındığında, tartışmanın çıkış sebebine ve olayın gelişimine ilişkin tüm aşamalarda çelişkili beyanlarda bulunan ve savunmasını genişleten sanığın kendisini cezadan kurtulmaya ve haksız tahrik indiriminden yararlanmaya yönelik savunmalarına itibar edilemeyeceği, açıklanan nedenle sanık hakkında haksız tahrik hükmünün uygulanma koşullarının bulunmadığı kabul edilmelidir.
Bu itibarla, isabetli bulunan Bölge Adliye Mahkemesince verilen direnme kararına konu hükmün onanmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan sekiz Ceza Genel Kurulu Üyesi; direnme kararının isabetli olmadığı ve sanık hakkında haksız tahrik hükmünün uygulanma koşullarının bulunduğu görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.
V. KARAR
Açıklanan nedenlerle;
1-Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesince verilen 20.01.2023 tarihli ve 1975-92 sayılı hükme yönelik direnme gerekçesinin İSABETLİ OLDUĞUNA,
2- Usul ve kanuna uygun bulunan direnme kararına konu hükmün ONANMASINA,
3-Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 17.09.2025 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.