ADALET HABERLERİ

ADALET HABERLERİ

Ceza Genel Kurulu’nun 2023/482 E., 2024/35 K. sayılı kararı

Ceza Genel Kurulu’nun 2023/482 E., 2024/35 K. sayılı kararı
1 Okunma

Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 24.01.2024 tarihli, 2023/482 E., 2024/35 K. sayılı kararı

T.C.

Yargıtay

Ceza Genel Kurulu

2023/482 E., 2024/35 K.

"İçtihat Metni"

İTİRAZ

İtirazname No : 2021/4008

KARARI VEREN

YARGITAY DAİRESİ : 10. Ceza Dairesi

MAHKEMESİ :Ceza Dairesi

SAYISI : 3319-3126

I. HUKUKÎ SÜREÇ

Uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan sanık ...'in, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 188/3, 188/4(a)-(b), 62, 52, 53, 54 ve 63. maddeleri uyarınca 13 yıl 9 ay hapis ve 740,00 TL adli para cezası; sanık ...'ın ise aynı Kanun'un 188/3, 188/4(a)-(b), 52, 53, 54, ve 63. maddeleri gereğince 16 yıl 6 ay hapis ve 900,00 TL adli para cezası ile cezalandırılmalarına, hak yoksunluklarına, müsadereye ve mahsuba; sanık ... yönünden ayrıca TCK'nın 58. maddesi uyarınca cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ilişkin Bakırköy 12. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 11.05.2018 tarihli ve 450-209 sayılı hükümlerin, Cumhuriyet savcısı ile sanıklar ve müdafileri tarafından istinaf edilmesi üzerine İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 5. Ceza Dairesince duruşma açılarak yapılan yargılama sonucunda 05.03.2019 tarih ve 3348-553 sayı ile 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 280. maddesinin 2. fıkrası uyarınca İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına, sanıkların TCK'nın 188/3, 188/4(a)-(b), 43, 62, 52, 53, 54 ve 63. maddeleri uyarınca 17 yıl 2 ay 7 gün hapis ve 920 TL adli para cezasıyla cezalandırılmalarına, hak yoksunluklarına, müsadereye ve mahsuba, sanık ... hakkında ayrıca aynı Kanun'un 58. maddesi gereğince cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine karar verilmiş, bu hükümlerin de sanıklar ve müdafileri tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 10. Ceza Dairesince 14.10.2020 tarih ve 6181-5528 sayı ile;

"1- Anayasanın 141. maddesinin 3. fıkrası ile 5271 sayılı CMK'nın 34 ve 230. maddeleri gereğince, hükmün gerekçe bölümünde sanıkların lehindeki ve aleyhindeki delillerin belirtilmesi, hükme esas alınan ve reddedilenlerin gösterilmesi, bu kapsamda, sanıkların hangi fiiliyle atılı suçu işlediklerinin tartışılarak dayanaklarının açıklanması, ulaşılan kanıya göre sabit kabul edilen fiilleri açıklanarak nitelendirilmesi gerektiği gözetilmeden; yazılı şekilde eksik ve yetersiz gerekçe ile karar verilerek 5271 sayılı CMK'nın 231/11 ve 232/6. maddelerine aykırı davranılması,

2- Sanık hakkında ikinci kez tekerrür hükümlerinin uygulanması kabul edilmiş ise de; ikinci kez tekerrür uygulanmasına esas alınan Büyükçekmece 9. Asliye Ceza Mahkemesinin 2016/507 esas ve 2017/173 karar sayılı ilamında tekerrür uygulanmasına esas alınan Büyükçekmece 7. Asliye Ceza Mahkemesinin 2013/325 esas ve 2013/881 karar sayılı hükümlülüğün 'hırsızlık' suçuna ilişkin olduğu, 02.12.2016 tarihinde 29906 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 34. maddesi ile değişik 5271 sayılı CMK'nın 253. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendine eklenen alt bendler arasında yer alan ve 5237 sayılı TCK'nın 141/1. maddesinin 1. cümlesinde tanımı yapılan hırsızlık suçunun uzlaşma kapsamına alındığı anlaşılmış olup, tekerrüre esas alınan bu ilam sebebi ile uyarlama yargılaması yapıldıktan sonra adli sicil kaydındaki diğer sabıka kayıtları da kontrol edilerek sonucuna göre tekerrür hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağına karar verilmesinde zorunluluk bulunması," isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.

Dosyanın gönderildiği İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 5. Ceza Dairesince duruşma açılarak yapılan yargılama neticesinde 25.11.2020 tarih ve 3319-3126 sayı ile; CMK'nın 280. maddesinin 2. fıkrası uyarınca İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına, sanıkların TCK'nın 188/3, 188/4(a)-(b), 43, 62, 52, 53, 54 ve 63. maddeleri uyarınca 17 yıl 2 ay 7 gün hapis ve 920 TL adli para cezasıyla cezalandırılmalarına, hak yoksunluklarına, müsadereye ve mahsuba, sanık ... hakkında ayrıca aynı Kanun'un 58. maddesi gereğince cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine, söz konusu hükümlerin sanıklar müdafileri ve sanık ... tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 10. Ceza Dairesince 24.04.2023 tarih, 5976-3533 sayı ve oy çokluğuyla onanmasına karar verilmiştir.

Daire Başkanı ... ve Daire Üyesi Y. Bakırcı; "Suç tarihinde emniyet görevlilerinin yaptıkları çalışmalarda sanıklar ... ve ...’ın şüpheli hareketleri sebebiyle kolluk tarafından takibe alındığı sırada, yanlarına (haklarında kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçundan işlem yapılan) tanıklar ...’ın geldiği, sanık ... ile tanıklar arasında para karşılığında beyaz kağıda sarılı şüpheli bir madde alışverişiyle sanık ...’in aldığı parayı diğer sanık ...’a verdiğinin görüldüğü, bunun üzerine sanıklar ve kullanmak için uyuşturucu alan ...’ın yakalandığı,

Sanık ...’in yere attığı uyuşturucu maddeler ile tanıkların üst aramalarında bulunan suç konusu uyuşturucu maddelerin aynı nitelikte olması, sanık ...’da ise paranın olay tutanağını teyit eder şekilde ele geçirilmesiyle uyuşturucu ticareti yapma suçunun sübut bulduğu olayda,

Sayın çoğunluk ile aramızdaki uyuşmazlık sanıkların eylemlerinin bir bütün halinde tek uyuşturucu madde ticareti suçunu mu, yoksa zincirleme biçimde işlenmiş suç mu oluşturduğuna ilişkindir.

Dairemizin 2021/4917 esas sayılı dosyasında yer alan karşı oy yazısı içeriğinde, zincirleme suç kavramının teori ve YCGK kararları bağlamında irdelenmesiyle ulaşılan hukuki değerlendirmelerin mevcut dosya bakımından da geçerliliğinin kabulüyle somut olay değerlendirildiğinde;

5237 sayılı Kanun’un 188 inci maddesinde yazılı biçimlerde seçimlik hareketler içeren ve doğal anlamda birden fazla hareket olmasına rağmen hukuki anlamda tek tipik hareketin varlığı kabul edilen uyuşturucu madde ticareti yapma suçunu işleme iradesiyle hareket eden sanıkların olay yerinde buluştukları, uyuşturucu madde kullanıcısı olan ve suçun mağduru olmayan iki kişi ile birlikte bulundukları sırada oluşan uyuşturucu madde verme eyleminin; tek bir iradi karar ile yani tek uyuşturucu madde ticareti yapma kararı altında aynı yerde birbirini takip eden hareketlerle 'değişik zaman' olarak kabul edilemeyecek aynı zaman dilimi içerisinde gerçekleştiği, atılı suçun niteliği gereği birbiri ile bağlantılı birden fazla hareketin kendi içerisinde bir bütün oluşturduğu, dış dünyaya yansıyan birden fazla bedensel hareket olsa da hukuki anlamda tek fiille gerçekleştiği, birden fazla suçun oluşmadığı, dolayısıyla zincirleme suçun tipikliğine uygun biçimde birden fazla suçun olmadığı, bir bütün halinde tek suç oluştuğu, bu itibarla sanık hakkında zincirleme suç hükümlerinin uygulanmasının yerinde olmadığı; ancak 5237 sayılı Kanun’un 61 inci maddesi uyarınca suçun işleniş biçimi, suç işlenmesindeki özellikler, sanıkların kastlarının ağırlığı ve güttükleri amaç gözetilerek cezalarının alt sınırın üzerinde tayin edilmesi gerektiği görüşünde olduğumuzdan kararın bu gerekçelerle bozulması düşüncesiyle sayın çoğunluğun aksi yöndeki görüşüne iştirak edilmemiştir." düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.

II. İTİRAZ SEBEPLERİ

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı 22.06.2023 tarih ve 4008 sayı ile; "...5237 sayılı Kanun’un 188 inci maddesinde yazılı biçimlerde seçimlik hareketler içeren ve doğal anlamda birden fazla hareket olmasına rağmen hukuki anlamda tek tipik hareketin varlığı kabul edilen uyuşturucu madde ticareti yapma suçunu işleme iradesiyle hareket eden sanıkların olay yerinde buluştukları, uyuşturucu madde kullanıcısı olan ve suçun mağduru olmayan iki kişi ile birlikte bulundukları sırada oluşan uyuşturucu madde verme eyleminin; tek bir iradi karar ile yani tek uyuşturucu madde ticareti yapma kararı altında aynı yerde birbirini takip eden hareketlerle ‘değişik zaman’ olarak kabul edilemeyecek aynı zaman dilimi içerisinde gerçekleştiği, atılı suçun niteliği gereği birbiri ile bağlantılı birden fazla hareketin kendi içerisinde bir bütün oluşturduğu, dış dünyaya yansıyan birden fazla bedensel hareket olsa da hukuki anlamda tek fiille gerçekleştiği, birden fazla suçun oluşmadığı, dolayısıyla zincirleme suçun tipikliğine uygun biçimde birden fazla suçun olmadığı, bir bütün halinde tek suç oluştuğu, bu itibarla sanık hakkında zincirleme suç hükümlerinin uygulanmasının yerinde olmadığı; ancak 5237 sayılı Kanun’un 61 inci maddesi uyarınca suçun işleniş biçimi, suç işlenmesindeki özellikler, sanıkların kastlarının ağırlığı ve güttükleri amaç gözetilerek cezalarının alt sınırın üzerinde tayin edilmesi gerektiği halde usul ve yasalara aykırı olarak temel cezanın TCK 43 maddesi ile arttırılması şeklinde kurulu yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmesi gerekirken onanması usul ve yasalara aykırılık oluşturmaktadır." görüşüyle itiraz yoluna başvurmuştur.

CMK'nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 10. Ceza Dairesince 11.09.2023 tarih, 12407-7565 sayı ve oy çokluğuyla itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

III. UYUŞMAZLIK KONUSU

Özel Daire çoğunluğu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanıklar hakkında TCK’nın 43. maddesinde düzenlenen zincirleme suç hükümlerinin uygulanma koşullarının bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.

IV. OLAY VE OLGULAR

İncelenen dosya kapsamından;

Esenyurt İlçe Emniyet Müdürlüğü görevlilerince, uyuşturucu madde satıcılarına yönelik olarak 24.07.2017 tarihinde saat 19.30 sıralarında İnönü Mahallesi, 354. Sokak üzerinde yapılan araştırmalar esnasında, sokağın girişindeki boş arazide sanıkların da içinde yer aldığı bir grubun fark edilmesi üzerine, görevlilerce belli bir mesafeden sanıklar ile diğer şahısların davranışlarının izlenmeye başlandığı, sanık ...’in yanına gelen kişilere beyaz kâğıda sarılı olan ve uyuşturucu olduğu değerlendirilen maddeleri, karşılığında aldığı paraları da yanındaki sanık ...’a verdiğinin görüldüğü, bir süre sonra sanıkların yanına haklarında kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçundan soruşturma yapılan ... ile ...’ın geldiğinin, sanık ...’in adı geçenlere beyaz kâğıda sarılı hâldeki uyuşturucu maddeleri, adı geçenlerden aldığı paraları da sanık ...’a verdiğinin, ardından şüpheli ... ile tanık ...'ın sanıkların yanından ayrılıp uzaklaştıklarının görülmesi üzerine görevlilerce takip edilmeye başlandıkları, bir süre sonra 353. Sokak üzerinde polis tanıtma kartları gösterilip adı geçenlerin durduruldukları, yapılan üst aramalarında; tanık ...’ın şortunun sağ cebindeki beyaz kâğıda sarılı olan ve daralı ağırlığı 0,77 gram gelen, şüpheli ...’ın pantolonunun sol cebindeki beyaz kâğıda sarılı olan ve daralı ağırlığı 0,75 gram gelen suç konusu eroinlerin ele geçirildiği, görevlilerce refakate alınan tanıklarla birlikte 354. Sokağa geri gelindiği, burada boş arazide beklemekte olan sanıklar... ve ...’ın yanına gidilip polis tanıtma kartları gösterildiği sırada, sanık ...’in elindeki beyaz kâğıda sarılı olan ve toplam daralı ağırlıkları 28,34 gram gelen otuz beş paket hâlindeki suç konusu eroinleri yere attığı, görevlilerce sanıkların yakalanmasından ve uyuşturucu maddelerin muhafaza altına alınmasından sonra yapılan üst aramalarında; sanık ...’ın üzerindeki iki adet 50 TL, iki adet 20 TL, dört adet 10 TL olmak üzere toplam 180 TL’nin ele geçirildiği, sanık ...’in üzerinde ise herhangi bir suç unsuruna rastlanmadığı,

İstanbul Polis Kriminal Laboratuvarının 13.09.2017 ve Erzurum Polis Kriminal Laboratuvarının 01.12.2017 tarihli raporlarına göre; otuz beş paket hâlindeki net 9,6 gram gelen açık kahve renkli toz maddenin eroin ve 6-mam, şüpheli ...'dan ele geçirilen net 0,3 gram ve tanık ...'dan ele geçirilen net 0,4 gram ağırlığındaki krem renkli toz maddelerin eroin içerdiği,

Mahallinde yapılan keşif üzerine düzenlenen 28.01.2019 tarihli bilirkişi raporunda; 24.07.2017 tarihli uyuşturucu madde ticareti yapma suçunun, Esenyurt ilçesi, İnönü Mahallesi, Mandıra Caddesi, 354. Sokak üzerindeki boş arazide gerçekleştiğinin, söz konusu suç yerinin 354. Sokak üzerindeki Alpaslan İlkokuluna uzaklığının 156,8 metre, 355. Sokak üzerinde bulunan Hazreti... Camine uzaklığının ise 194,5 metre olduğunun belirtildiği,

Tanık ... ile şüpheli ... hakkında kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçundan Büyükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığınca 2018/2238 sayılı soruşturmanın gerçekleştirildiği,

Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) sistemi üzerinden yapılan güncel nüfus kayıt sorgulamasına göre; hakkında kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçundan soruşturma yapılan şüpheli ...'ın 25.01.2018 tarihinde vefat ettiği,

Anlaşılmaktadır.

Şüpheli ... kollukta; yedi yıldır eroin kullandığını, arkadaşı tanık ... ile birlikte kullanmak için uyuşturucu madde satın almak için 24.07.2017 tarihinde saat 19.30 sıralarında İnönü Mahallesi, 354. Sokak üzerindeki boş araziye gittiklerini, burada sanık ...’den 20 TL karşılığında bir paket eroin satın aldığını, yanında bulunan arkadaşı tanık ...’ın da 20 TL verip sanıktan bir paket eroin aldığını, söz konusu sokaktan ayrıldıktan bir süre sonra polisler tarafından durdurulduklarını, görevlilerce yapılan aramalar neticesinde kendisinin ve tanığın üzerindeki suç konusu eroinlerin ele geçirildiğini,

Tanık ... şüpheli sıfatıyla kollukta; üç yıldır eroin kullandığını, arkadaşı şüpheli ... ile birlikte kullanmak için uyuşturucu madde almak için 24.07.2017 tarihinde saat 19.30 sıralarında Esenyurt’da bulunan İnönü Mahallesine geldiklerini, söz konusu mahalledeki boş arazide uyuşturucu madde satan sanık ...’den 20 TL karşılığında bir paket eroin satın aldığını, yanında bulunan arkadaşı şüpheli ...’ın da 20 TL karşılığında sanıktan bir paket eroin aldığını, uyuşturucu maddeleri aldıktan sonra söz konusu yerden ayrıldıklarını, sokak üzerinde yürüdükleri sırada görevlilerce durdurulduklarını, yapılan üst aramalarında suç konusu eroinlerin ele geçirildiğini, istinabe yoluyla mahkemede; iddianamedeki olayı kabul etmediğini, olay tarihinde İstanbul’da bulunmadığını, kimseden uyuşturucu madde satın almadığını,

Tutanak düzenleyici tanık Ersin Aras mahkemede; altında imzası bulunan olay tutanağının doğru olduğunu, olay tarihinde İnönü Mahallesi, 354. Sokak üzerinde uyuşturucu madde satıldığına dair bilgi edindiklerini, bunun üzerine söz konusu yere gittiklerini, burada sanıklar ile kullanıcı şahıslar arasında olay tutanağında da belirtildiği gibi uyuşturucu madde alışverişi olduğunu ve sanıkların aldıkları para karşılığında beyaz kâğıda sarılı olan uyuşturucu maddeleri kullanıcı şahıslara verdiklerini gördüklerini, bunun üzerine önce uyuşturucu madde satın alan şahısları, daha sonra da sanıkları yakaladıklarını, taraflar arasında uyuşturucu madde alışverişi yapıldığına bizzat şahit olduğunu,

Tutanak düzenleyici tanık Yavuz Tümer mahkemede; altında imzası bulunan olay tutanağının doğru olduğunu, olay tarihinde 354. Sokak üzerinde uyuşturucu madde satan kişilere ilişkin araştırma yaptıkları esnada, dört beş kişiden oluşan bir grubu fark ettiklerini, bunun üzerine söz konusu şahısları belli bir mesafeden izlemeye başladıklarını ve taraflar arasındaki uyuşturucu madde alışverişini tespit ettiklerini, önce uyuşturucu madde satın alan kullanıcı şahısları, daha sonra ise boş arazide beklemekte olan sanıkları yakaladıklarını, sanıkları yakaladıkları sırada sanık ...’in elindeki suç konusu uyuşturucu maddeleri yere attığını, olay günü bulundukları yerden sanıklar ve kullanıcı şahıslar arasındaki uyuşturucu madde alışverişini rahatlıkla gözlemleyebildiklerini, görüş açısını engelleyen bir durumun söz konusu olmadığını,

Beyan etmişlerdir.

Sanık ... soruşturma evresinde; eroin kullandığını, uyuşturucu madde satın almak için 24.07.2017 tarihinde saat 19.30 sıralarında İnönü Mahallesi, 354. Sokak üzerindeki boş araziye gittiğini, burada bekleyen sanık ...’a uyuşturucu satın almak için 40 TL verdiğini, adı geçenden daha önce de iki kez uyuşturucu madde satın aldığını, uyuşturucu maddeyi satın alamadan polislerin gelip sanık ile kendisini yakaladıklarını, görevlilerin geldiği esnada yere hiçbir şey atmadığını, atılı suçlamayı kabul etmediğini,

Yerel Mahkemede; suç tarihinde söz konusu adrese kullanmak amacıyla uyuşturucu madde almak için gittiğini, burada sanık ... ile karşılaştığını, adı geçenle paralarını birleştirip birlikte uyuşturucu madde almaya karar verdiklerini, bunun üzerine sanık ...’a para verdiğini, ancak uyuşturucu madde alamadan polislere yakalandıklarını, olay tutanağını kabul etmediğini, yakalandığı esnada yere hiçbir şey atmadığını, kimseye uyuşturucu madde vermediğini,

Bölge Adliye Mahkemesi Ceza Dairesinde; olay yerine uyuşturucu madde almak için gittiğini, sanık ...’ın uyuşturucu madde sattığını, adı geçenden uyuşturucu madde almak istediğini, ancak sanık ...’ın kendisine uyuşturucu madde vermediğini, krizde olduğu için olay yerinden ayrılmadığını, bu esnada polislerin gelip kendisini yakaladıklarını,

Sanık ... soruşturma evresinde; beş yıldır eroin kullandığını, sanık ...’in arkadaşı olduğunu, 24.07.2017 tarihinde saat 19.30 sıralarında uyuşturucu madde satın almak için İnönü Mahallesi, 354. Sokak üzerindeki boş araziye gittiğini, bir süre sonra yanına sanık ...’in geldiğini ve kendisine 40 TL verdiğini, bunun üzerine adı geçene; "Benim paralar ile 40 TL’yi birleştirelim, uyuşturucu alalım." dediğini, bu esnada yanlarına gelen polislerin sanık ile kendisini yakalayıp "Uyuşturucu madde sattığınız için sizi emniyete götüreceğiz." dediklerini, üzerinde bulunan toplam 180 TL’ye uyuşturucu madde ticaretinden elde edildiği iddiasıyla el koyduklarını, atılı suçlamayı kabul etmediğini,

Yerel Mahkemede; kimseye uyuşturucu madde satmadığını, tanık ... ile şüpheli ...'ı tanımadığını, olay tutanağını kabul etmediğini, olay günü karşılaştığı sanık ... ile birlikte uyuşturucu madde almaya karar verdiklerini, uyuşturucu alabilmek için paralarını birleştirdiklerini, bu nedenle sanık ... ile aralarında para alışverişi olduğunu, olay polislerin anlattığı gibi olmuşsa doğru olabileceğini, yakalandıkları yerin biraz ilerisinde görevlilerin uyuşturucu madde bulduklarını, ancak söz konusu maddelerin kime ait olduğunu bilmediğini,

Bölge Adliye Mahkemesi Ceza Dairesinde; olay günü sanık ... ile birlikte uyuşturucu madde satın almak amacıyla İnönü Mahallesi, 354. Sokak üzerinde bulunan boş araziye gittiklerini, sanık ...’den aldığı 40 TL’yi üzerindeki parayla birleştirdikten sonra, çevredeki torbacılardan uyuşturucu madde almaya çalıştığı sırada polislerin geldiğini, atılı suçun sanık ... tarafından işlendiğini, adı geçenin uyuşturucu madde satıcısı olduğunu, yanında durması karşılığında kendisine uyuşturucu madde vereceğini ifade etmesi üzerine, olay günü adı geçenin yanında beklediğini,

Savunmuşlardır.

V. GEREKÇE

A. İlgili Mevzuat ve Uyuşmazlık Konusuna İlişkin Açıklamalar

TCK’ya hâkim olan ilke gerçek içtima olduğundan, bunun sonucu olarak, kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza söz konusu olacaktır. Nitekim bu husus Adalet Komisyonu raporunda da; "Ceza hukukunun temel kurallarından birisi, ‘kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır.' şeklinde ifade edilmektedir. Bunun istisnaları, suçların içtimaı bölümünde belirlenmiştir. Bu istisnalar dışında, işlenen her bir suçla ilgili olarak ayrı ayrı cezaya hükmedilecektir. Böylece verilen her bir ceza, bağımsızlığını koruyacaktır." biçiminde ifade edilmiştir. Bu kuralın istisnalarına ise TCK’nın "Suçların içtimaı" başlıklı bölümünde, 42 (bileşik suç), 43 (zincirleme suç) ve 44. (fikri içtima) maddelerinde yer verilmiştir.

Konumuza ilişkin olan zincirleme suç, 765 sayılı TCK'nın 80. maddesinde; "Bir suç işlemek kararının icrası cümlesinden olarak kanunun aynı hükmünün bir kaç defa ihlâl edilmesi, muhtelif zamanlarda vaki olsa bile bir suç sayılır. Fakat bundan dolayı terettüp edecek ceza altıda birden yarıya kadar artırılır." şeklinde düzenlenmiştir. Buna karşın 5237 sayılı Kanun’un 43. maddesinin ilk fıkrasında; "Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedilir. Ancak bu ceza, dörtte birinden dörtte üçüne kadar artırılır. Bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri, aynı suç sayılır. Mağduru belli bir kişi olmayan suçlarda da bu fıkra hükmü uygulanır." biçiminde zincirleme suç düzenlemesine yer verilmiş, ikinci fıkrasında; "Aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda da, birinci fıkra hükmü uygulanır." denilmek suretiyle aynı neviden fikri içtima kurumu hüküm altına alınmış, üçüncü fıkrasında ise; "Kasten öldürme, kasten yaralama, işkence, ... ve yağma suçlarında bu madde hükümleri uygulanmaz." düzenlemesi ile zincirleme suç ve aynı neviden fikri içtima hükümlerinin uygulanamayacağı suçlar belirtilmiştir.

TCK'nın 43/1. maddesindeki düzenlemeden anlaşılacağı üzere, zincirleme suç hükümlerinin uygulandığı hâllerde aslında işlenmiş birden fazla suç olmasına karşın, fail bu suçların her birinden ayrı ayrı cezalandırılmamakta, buna karşın bir suçtan verilen ceza belirli bir miktarda arttırılmaktadır.

TCK'nın 43/1. maddesi uyarınca zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için;

a- Aynı suçun değişik zamanlarda birden fazla kez işlenmesi,

b- İşlenen suçların mağdurlarının aynı kişi olması,

c- Bu suçların aynı suç işleme kararı altında işlenmesi gerekmektedir.

Zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için gerekli olan unsurların üzerinde ayrıntılı olarak durulmasında yarar bulunmaktadır.

a) Aynı suçun değişik zamanlarda birden fazla kez işlenmesi;

Aynı suç, TCK’nın 43. maddesinde; "Bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri, aynı suç sayılır." denilmek suretiyle açıklığa kavuşturulmuştur. Öğretide de aynı suçtan anlaşılması gerekenin, aynı suç tipi olduğu, kanunda düzenlenen suçların ismi aynı ise aynı suçtan söz edileceği, suçun ismi farklı ise artık aynı suçtan bahsedilemeyeceği kabul edilmektedir. Örneğin, dolandırıcılık ile nitelikli dolandırıcılık eylemleri aynı suç sayılır iken, dolandırıcılık ile güveni kötüye kullanma, hırsızlık ile dolandırıcılık, hırsızlık ile suç eşyasını satın alma aynı suç kavramı içerisinde değerlendirilemeyecektir. Aynı suç kavramına, suçun teşebbüs aşamasında kalmış hâli de dahildir. Zincirleme suç oluşturan eylemlerden bir kısmı tamamlanmış, bir kısmı da teşebbüs aşamasında kalmış olsa bile, işlenen suçların isimleri değişmediği sürece, aynı suç sayılacaktır (Nevzat Toroslu, Ceza Hukuku Genel Kısım, Savaş Yayınevi, 18. Bası, Ankara, 2012. s. 339; Osman Yaşar-Hasan Tahsin Gökcan-Mustafa Artuç, Türk Ceza Kanunu, 1. Cilt, Ankara, 2014, s. 1241-1242; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümleri, 9. Bası, Ankara, 2016, s. 500-507; Türkan Sancar Yalçın, Yeni Türk Ceza Kanununda "Zincirleme Suç", TBB Dergisi, sayı 70, Mayıs/Haziran 2007, s. 253).

765 sayılı TCK’da yer alan muhtelif zamanlarda vaki olsa bile ifadesi karşısında, aynı suç işleme kararı altında birden fazla suçun aynı zamanda işlenmesi durumunda diğer şartların da varlığı hâlinde zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi mümkündür. Nitekim, 765 sayılı TCK'nın yürürlüğü zamanında bu husus yargısal kararlarla kabul edilmiş ve uygulama bu doğrultuda yerleşmiştir.

TCK'nın 43/1. maddesinde bulunan değişik zamanlarda ifadesinin açıklığı karşısında, zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için suçların farklı zamanlarda işlenmesi gerektiği konusunda öğreti ve uygulamada tam bir görüş birliği bulunmaktadır. Bunun sonucu olarak, aynı mağdura, aynı zamanda, aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda tek suçun oluşacağı kabul edilmiştir. Bu hâlde zincirleme suç hükümleri uygulanarak artırım yapılamayacak, ancak bu husus TCK'nın 61. maddesi uyarınca temel cezanın belirlenmesinde göz önünde bulundurulacaktır.

b) İşlenen suçların mağdurlarının aynı kişi olması;

Mağdur; Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlüğü'nde, "Haksızlığa uğramış kişi." olarak tanımlanmaktadır. Ceza hukukunda ise mağdur kavramı, suçun konusunun ait olduğu kişi ya da kişilerdir. Türk Ceza Kanunu’nun hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde suçun maddi unsurları arasında yer alan mağdur, ancak gerçek bir kişi olabilecektir. Tüzel kişilerin suçtan zarar görmeleri mümkün ise de bunlar mağdur olamayacaklardır. Suçtan zarar gören ile mağdur kavramları da aynı şeyi ifade etmemektedir. Mağdur, suçun işlenmesiyle her zaman zarar görmekte ise de, suçtan zarar gören kişi her zaman suçun mağduru olmayabilir. Bazı suçlarda mağdur belirli bir kişi olmayıp; toplumu oluşturan herkes (geniş anlamda mağdur) olabilecektir (M. Emin Artuk-Ahmet Gökcen-M. Emin Alşahin-Kerim Çakır, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 11. Bası, Ankara, 2017, s. 303-306; İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 11. Bası, Ankara, 2015, s. 214-216; Koca-Üzülmez, s. 507-508; Osman Yaşar-Hasan Tahsin Gökcan-Mustafa Artuç, Türk Ceza Kanunu, 6. Cilt, Ankara, 2014, s.7958-7959).

Yapılan açıklamalara göre, Kanun’un aynı hükmünün farklı zamanlarda ihlâli aynı kişiye karşı olmalıdır. Kanun’daki bu açık ifade nedeniyle, aynı suçu işleme kararı ile Kanun’un aynı hükmünün farklı zamanlarda, ancak farklı kişilere karşı ihlâl edilmesi hâlinde müteselsil suçtan söz edilemeyecektir. Örneğin, aynı suçu işleme kararı ile farklı zamanlarda birden fazla kişinin malına kasten zarar verilmesi hâlinde zincirleme suça ilişkin hükümler uygulanamayacaktır. Bunun yerine fail, her bir fiilinden dolayı ayrı ayrı cezalandırılacaktır. Bununla birlikte bir fiil ile aynı suçun birden fazla kişiye karşı işlenmesi durumunda TCK'nın 43. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca hareket tek olduğu için, fail hakkında bir cezaya hükmolunacağı, ancak bu cezanın Kanun'un 43/1. maddesine göre artırılacağı öngörülmüştür.

c) Bu suçların aynı suç işleme kararı altında işlenmesi;

Ceza Genel Kurulunun 14.01.2014 tarihli ve 384-2, 03.12.2013 tarihli ve 1475-577, 30.05.2006 tarihli ve 173-145, 08.07.2003 tarihli ve 189-207, 13.10.1998 tarihli ve 205-304, 20.03.1995 tarihli ve 48-68 ile 02.03.1987 tarihli ve 341-84 sayılı kararlarında aynı suç işleme kararı kavramından, kanunun aynı hükmünü birçok kez ihlâl etme hususunda önceden kurulan bir planın, genel bir niyetin anlaşılması gerektiği, bu bağlamda failin suçu işlemeden önce bir plan yapmasının veya bu suça niyet etmesinin, fakat fiili bir defada yapmak yerine, kısımlara bölmeyi ve o surette gerçekleştirmeyi daha uygun görmesinin, her hareketinin birbirinin devamı olmasının ve tüm hareketleri arasında sübjektif bir bağlantı bulunmasının anlaşılması gerektiği kabul edilmiş, ilk eylemle ikinci eylem arasında makul sayılamayacak uzunca bir sürenin geçmesinin, sanığın aynı suç işleme kararıyla değil, çıkan fırsatlardan yararlanmak suretiyle suçu işlediğini gösterdiği belirtilmiştir.

Öğretide ise aynı suç işleme kararının, kanunun aynı hükmünü birden fazla ihlâl etmek hususunda önceden kurulan bir plan ve genel bir niyet anlamında bulunduğu (Sulhi Dönmezer- Sahir Erman, Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku, Cilt 1, 14. Bası, İstanbul, 1999, s. 398 vd.), çok genel bir birliğin, genel bir saik birliği sonucuna götüreceği, saik birliğinin, kararda birliği meydana getiremeyeceği, suç saiki, niyeti, amacı ile kararının karıştırılmaması gerektiği, yine fırsat çıktığı zaman suç işlemek için verilen genel bir kararın, müteselsil suçun bu sübjektif şartını oluşturmayacağı (Türkan Yalçın Sancar, Müteselsil Suç, Seçkin Yayınevi, Ankara, 1995, s.70 vd.), failin çıkacak her fırsattan yararlanmak hususunda genel ve soyut bir kararının varlığının aynı suç işleme kararının kabulünü gerektirmeyeceği (Kayıhan İçel, Suçların İçtimaı, İstanbul, 1972, s. 136-137; Koca-Üzülmez, s. 508-510), Kanun'da kullanılan karar tabirinden anlaşılması gerekenin, failin daha baştan itibaren birden fazla suçu kısım kısım işlemeye yönelik tasavvuru olduğu, önceden bir plan yapmış, niyetini oluşturmuş, fakat bunu bir defada gerçekleştireceği yerde, kısımlara bölmeyi ve o suretle gerçekleştirmeyi daha uygun görmüş ve bu plana göre hareket etmiş olduğu için zincirleme suçun kabul edildiği (Hakan Hakeri, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi, 18. Bası, Ankara, 2015, s. 612-613), zincirleme suç hâlinde failin somut fiiline ve fiillerin bütününe yönelik olmak üzere iki iradesinden söz edilebileceği, zincirleme suç işlemeye yönelik iradenin, yani bir suç işleme kararının her bir suça ilişkin kasıttan önce geldiği (Hamide Zafer, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Beta Yayımcılık, 4. Bası, İstanbul, 2015, s. 456), zincirleme suçun sübjektif şartının bir suç işleme kararının icrası kapsamında işlenen suçlar arasında manevi bir bağ bulunması olduğu (Özgenç, s. 564), suçların işleniş biçimindeki benzerlik, aynı türden fırsatları değerlendirme, suçla korunan hukuki değer, hareketin yöneldiği maddi konunun nitelik ve başkalıkları ve suçlar arasındaki zaman aralığı gibi dışa yansıyan veri ve davranışlardan yararlanılarak tespit edilecek olan bir suç işleme kararının kanunun aynı hükmünü ihlâl etmek hususundaki failin genel planı olduğu (Artuk-Gökcen-Alşahin-Çakır, s. 718-719) görüşleri ileri sürülmüştür.

Suç kastından daha geniş bir anlamı içeren suç işleme kararı, suç kastından daha önce gelen genel bir karar ve niyeti ifade etmektedir. Önce suç işleme kararı verilmekte ve bundan sonra bu genel kararın icrası farklı zamanlardaki suçlarla gerçekleştirilmektedir. Kararın gerçekleştirilmesi için gerekli suçların her birinde ayrı suç kastları, bir başka deyişle bir suç için gerekli olan maddi ve manevi unsurlar ayrı ayrı yer almaktadır. Böylece suç işleme kararı denilen genel plân, niyet veya karar, zinciri oluşturan ve her biri birbirinden bağımsız olan suçları birbirine bağlayan ortak bir zemini oluşturur.

Suç işleme kararının yenilenip yenilenmediği, birden çok suçun aynı karara dayanıp dayanmadığı, aynı zamanda suçlar arasındaki süre ile de ilgilidir. İşlenen suçların arasında kısa zaman aralıklarının olması suç işleme kararında birlik olduğuna; uzun zaman aralıklarının olması ise suç işleme kararında birlik olmadığına karine teşkil edebilecektir. Yine de çeşitli suçlar arasında az veya çok uzun zaman aralığının var olması, bu suçların aynı suç işleme kararının etkisi altında işlendiğini ya da işlenmediğini her zaman göstermeyecektir. Diğer bir anlatımla, sürenin uzunluğu kararın yenilendiğini düşündürebileceği gibi, kısalığı da her zaman kararın yürürlükte olduğunu göstermeyebilecektir. Diğer taraftan, hukuki veya fiili kesintiler olduğunda farklı değerlendirmeler yapılması mümkündür. Ancak bu değerlendirme her olayda ayrı ayrı ve diğer şartlar da dikkate alınarak yapılmalıdır. Bu nedenle, başlangıçta belirli bir süre geçince suç işleme kararı yenilenmiş ya da değişmiş olur demek, soyut ve delillerden kopuk bir değerlendirme olacaktır. Failin iç dünyasını ilgilendiren bu kararın varlığının her olayın özelliğine göre suçun işleniş biçimi, suçun işlenmesindeki özellikler, fiillerin işlendikleri yer ve işlenme zamanı, fiiller arasında geçen süre, korunan değer ve yarar, hareketin yöneldiği maddi konunun niteliği, olayların oluşum ve gelişimi ile dış dünyaya yansıyan diğer tüm özellikler değerlendirilerek belirlenmesi gerekecektir.

Zincirleme suçun oluşumu için işlenen suçlar arasında ne kadar zaman geçmesi gerektiği konusunda genel ve mutlak bir kural koymak mümkün olmadığından, hangi süre içerisinde işlenirse işlensin, işlenen suç başlangıçtaki genel niyete veya suç işleme konusundaki tek karara dayanıyor ise zincirleme suç hükümleri uygulanacak, ancak işlenen suç failin yeni bir suç işleme kararına dayanıyorsa artık zincirleme suç söz konusu olmayacaktır.

Zincirlemeli suçta birden fazla fiilin bulunması zorunlu unsurlardan birisidir. Fiil ifadesinden ne anlaşılması gerektiği hususunda fiil tekliği-fıil çokluğu kavramı yanında suç tekliği ve çokluğunun da değerlendirilmesi yapılmalıdır.

Ceza Genel Kurulunun 04.07.2022 tarihli ve 201/4-202 esas, 2022/512 karar sayılı kararında ayrıntılı bir şekilde anlatıldığı biçimde fiil tekliğinde doktrinde farklı görüşler mevcut olmakla birlikte yine aynı kararda; 'Suç teorisi ve bu bağlamda hareket teorileri anlamındaki fiil kavramının içtima öğretisine taşınmayacağı hususunda ise doktrinde görüş birliği vardır.' (Göktürk, Fikri İçtima, 2013, s. 45). 'Suç teorisindeki fiil kavramı, içtima öğretisindeki fiil kavramından farklı amaçlara hizmet eder.' (Roxiıı, ATIIs.33 kn. 10; Jeschek Weigend, AT, s.710; Samson/Günther, in: SK-StGB l or s. 52 kn. 15). 'Suç teorisinde fiil insanın iradi davranışını ifade eder. Söz gelimi özel belgede sahtecilik suçu; sahte özel belge hazırlanması ve bu belgenin kullanılması halinde iki ayrı iradi fiilden ibaret olup suçun 'çok hareketli suç' olarak nitelendirilmesinin esas nedeni iki ayrı iradi fiilden oluşmasıdır. Her ne kadar suç teorisi, anlamında iki ayrı fiilden oluşsa da içtima öğretisi anlamında tipik fiil tekliği kapsamında değerlendirmek suretiyle tek bir fiilin bulunduğu sonucuna ulaşılır.' (Göktürk, s. 246); 'Suç teorisinde fiil kavramı norm esas alınmak suretiyle de açıklanabilir; fiil kavramı tabii anlamında değil hukuki anlamında anlaşılır; söz gelimi mala zarar verme suçu bakımından suç konusu eşyaya çekiç ile her bir vuruş norm karşısında değerlendirilmeye tabi tutulduğunda tipik bir fiildir ve eşyaya bir kez vurulması suçun oluşumu bakımından yeteriidir. Her bir çekiç vuruşu birbirinden bağımsız bir fiil oluşturduğu; ortada birden fazla fiil bulunduğu ve fiil sayısınca suçun işlendiği söylenemez. Dolayısıyla ortada kaç tane fiilin bulunduğu içtima öğretisinin konusudur. İçtima öğretisindeki fiilin tekliğiyle suç teorisindeki tipe uygun fiil aynı değildir, farklılık arz eder.' (Ödler, s. 187 atfen, Göktürk, s. 47). 'İçtima öğretisinde fiil hareket olarak anlaşılmalıdır. Fiil tekliği-fıil çokluğu ayrımında neticenin esas alınmasının asıl nedeni tarihi gelişim sürecinde bahsedildiği üzere Roma Hukuku ve eski Alman Hukukundan 19. yy. sonlarına kadar neticenin ön planda olması; dış alemde meydana gelen tipik netice sayısı kadar fiilin ve dolayısıyla suçun bulunduğu şeklinde bir anlayışın hakim olması ve suç sayısı kadar dava açılmasıdır.' (Göktürk, s. 49). 'İçtima öğretisinde fiilin sayısı ve tipik neticenin sayısı ayrı ayrı tespit edilmelidir. Tek bir fiil birden fazla aynı veya farklı neticeye sebebiyet verebilir. Dış dünyada fiile nedensellik bağı ile bağlı olan birden fazla neticenin gerçekleşmiş olması, netice sayısı kadar fiilin bulunduğu anlamına gelmez. Fiilin dış dünyada meydana getirdiği değişiklikler her ne kadar fiile nedensellik bağıyla bağlı olsa da fiilin bir unsuru değildir. (duMesnil, s. 11 vd; Hahne, s. 21-22; Knör, s. 14; Bir sekle, s. 16). Fiil sayısının tespitinde tipik neticeyi esas alan görüş, suçun yasal tanımında ayrıca neticeye yer vermeyen suçlarda yetersiz kalmakta ve netice kriteri yerine başkaca kriterlerden yararlanmak durumunda kalmaktadır. (Göktürk, s. 51).' Tespitiyle suç teorisi ile içtima teorisindeki fiil kavramı farkı ortaya konulmuştur.

Fiil tekliği-fıil çokluğu sorun oluşturduğunda, fiil tekliğin belirlenmesinde doktrin;

a) Tek iradi karar,

b) Tekrarlanan veya birbirini izleyen doğal anlamda birden fazla hareket bulunması,

c) Yer ve zaman bakımından sıkı bağlantı bulunması,

d) Tarafsız gözlemci nazannda hareketlerin tek bir fiil olarak görülmesi,

Kriterlerini esas almıştır.

Ceza Genel Kurulunun 25.10.2022 tarihli ve 208/17-512 esas, 2022/658 karar sayılı ilamında;

'Doğal anlamda gerçekleştirilen her bedensel eylem ayrı bir hareketi oluşturmakta ise de, hukuki anlamda hareketin tek olması ile ifade edilmek istenen husus, doğal anlamda birden fazla hareket bulunsa dahi, bu hareketlerin, hukuki nedenlerden dolayı değerlendirmede birlik oluşturması suretiyle tek hareket olarak kabulüdür. Diğer bir anlatımla, doğal anlamda filin tek olduğu her hâlde hukuki anlamda da fiilin tek olduğu söylenebilirse de, doğal anlamda fiilin çok olduğu her hâlde hukuki anlamda da fiilin çok olduğu her zaman söylenemeyecektir. Bazen bir hareketler kümesi, hukuki açıdan tek bir fiil olarak kabul edilecektir. Bu hâlde suç tipinin birden fazla hareketle ihlâl edilebilir olması hareketin hukuken tekliğini etkilemeyecek, doğal hareketler hukuken tek kabul edilecektir. Buna göre Kanun'un 43. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen ‘tek bir fiil’ ifadesi ile kastedilen fiil ya da hareketin doğal anlamda değil hukuki anlamda tek olmasıdır. Bir kısım suçların işlenmesi sırasında doğal olarak birden fazla hareket yapılmakta ise de, ortaya konulan hu davranışlar suçun kanuni tanımında yer alan hukuksal anlamdaki 'tek bir fiili' oluşturmaktadır. Örneğin; failin mağduru birden fazla yumruk ve tekme vurmak suretiyle yaralaması, yalan tanıklık yapan failin birden fazla beyanda bulunması, kasten öldürme fiilinin her biri tek başına öldürücü nitelikte beş bıçak darbesi ile işlenmesi gibi. Failin mağdura birden fazla yumruk vurması suretiyle yaralaması durumunda, failin birden fazla hareketi olmasına rağmen kastı bir kişiyi yaralamaya yönelik olduğundan ortada tek fiil ve neticesi itibarıyla tek suç vardır. Bazı suç tiplerinde ise, kanundaki tanımda belirtilen birbirinin alternatifi olan birden fazla hareketin gerçekleştirilmesiyle suç işlenebilmektedir. Öğretide ‘seçimlik hareketli suçlar ’ olarak isimlendirilen bu suç tiplerinde, sayılan seçimlik hareketlerin herhangi birisinin gerçekleştirilmesi suçun oluşumu açısından yeterlidir. Belirtilen seçimlik hareketlerden birkaçının ya da tamamının yapılması hâlinde de birden fazla suç değil, tek suç oluşacaktır. Ancak seçimlik hareketli suçtan söz edebilmek için kanunda sayılan seçimlik hareketlerin aynı konuya ilişkin olması gerekmektedir (İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 11. Bası, Ankara, 2015, s. 169; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi, 8. Bası, Ankara, 2015, s. 114.). Doktrinde bir kısım yazarlarca, şayet bir olayın parçalarını teşkil eden çeşitli hareketler tek bir iradi karara dayanıyorsa, tarafsız bir gözlemcinin nazarında bu hareketler yer ve zaman bakımından tek bir fiil olarak nitelendirilebilecek kadar birbiriyle sıkı bir bağlantı içinde bulunuyorsa bu hareketlerin 'tek bir fiil'i oluşturduğu söylenebilecektir. Buna göre, mal varlığına yönelik hukuki menfaatlerin ihlâli söz konusu ise suçun konusunu oluşturan mal varlığı değerlerinin sahibi olan kişi sayısı, fiil sayısını belirlemede herhangi bir önem taşımayacaktır. Yeter ki, tek bir iradi kararla, aralarında mekan ve zaman birliği bulunan hareketlerin tekrarlanması ve tekrarlanan hareketlerin objektif bakış açısıyla bir bütün olarak değerlendirilmesi mümkün olabilsin (Neslihan Göktürk, Fikri İçtima, Adalet Yayınevi, Ankara, 2013, s. 104 vd)',

Şeklinde yer verildiği üzere doğal anlamda fiilin birden fazla olduğu bazı hallerde hukuki anlamda birden fazla fiilden bahsedilemeyeceği açıktır. Doğal anlamda gerçekleştirilen her bedensel hareket dış dünyaya yansıyan şekli itibariyle ayrı bir fiziki hareketi oluştursa da, bazen tüm hareketler bütünü suçların tipikliği ve hukuki nedenleri sonucu bir bütünlük içerisinde hukuki anlamda tek fiil olarak kabulünü gerektirmektedir.

B. Somut Olayda Hukuki Nitelendirme

Esenyurt İlçe Emniyet Müdürlüğü görevlilerince, uyuşturucu madde satıcılarına yönelik olarak 24.07.2017 tarihinde saat 19.30 sıralarında İnönü Mahallesi, 354. Sokak üzerinde yapılan araştırmalar esnasında, sokağın girişindeki boş arazide sanıkların da içinde yer aldığı bir grubun fark edilmesi üzerine, görevlilerce belli bir mesafeden sanıklar ile diğer şahısların davranışlarının izlenmeye başlandığı, sanık ...’in yanına gelen kişilere beyaz kâğıda sarılı olan ve uyuşturucu olduğu değerlendirilen maddeleri, karşılığında aldığı paraları da yanındaki sanık ...’a verdiğinin görüldüğü, bir süre sonra sanıkların yanına haklarında kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçundan soruşturma yapılan şüpheli ... ile tanık ...'ın geldiğinin, sanık ...’in adı geçenlere beyaz kâğıda sarılı hâldeki suç konusu uyuşturucu maddeleri, adı geçenlerden aldığı paraları da sanık ...’a verdiğinin, ardından şüpheli ... ile tanık ...'ın sanıkların yanından ayrılıp uzaklaştıklarının görülmesi üzerine görevlilerce takip edilmeye başlandıkları, bir süre sonra 353. Sokak üzerinde polis tanıtma kartları gösterilip adı geçenlerin durduruldukları, yapılan üst aramalarında; tanık ...’ın şortunun sağ cebindeki beyaz kâğıda, şüpheli ...’ın ise pantolonunun sol cebindeki beyaz kâğıda sarılı olan suç konusu eroinlerin ele geçirildiği, görevlilerce refakate alınan tanıklarla birlikte 354. Sokağa geri gelindiği, burada boş arazide beklemekte olan sanıklar... ve ...’ın yanına gidilip polis tanıtma kartları gösterildiği sırada, sanık ...’in elindeki beyaz kâğıda sarılı olan otuz beş paket hâlindeki suç konusu eroinleri yere attığı olayda;

Her ne kadar Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca, sanıkların uyuşturucu madde satma eylemlerini aynı yerde ve aynı zaman dilimi içinde birbirini takip eden hareketlerle gerçekleştirmeleri nedeni ile dış dünyaya yansıyan birden fazla hareketinin kendi içinde bir bütünlük oluşturduğu, dolayısıyla hukuki anlamda tek bir fiilin ve bu bağlamda tek bir uyuşturucu madde ticareti yapma suçunun söz konusu olduğu ve sanıklar hakkında zincirleme suç hükümlerinin uygulanma koşullarının bulunmadığı ileri sürülmüş ise de; somut olayda sanıklarca gerçekleştirilmiş tipe uygun, kasıtlı ve hukuka aykırı olan, bu bağlamda tüm unsurlarıyla oluşmuş, her biri bağımsız suç teşkil eden birden fazla eylem bulunmaktadır. Sanıklar tarafından TCK'nın 188. maddesinin 3. fıkrasında düzenlenen uyuşturucu madde ticareti yapma suçunun kanuni tanımında yer alan satma eylemi kısa da olsa birbirini takip eden zamanlarda iki kez gerçekleştirilmiştir. Şöyle ki, sanıklar tarafından şüpheli ...'a bir paket hâlindeki suç konusu eroinin satılmasıyla birinci suç tüm unsurlarıyla gerçekleşmiş, bu aşamadan sonra ise tanık ...'a bir paket hâlindeki suç konusu eroinin verilmesiyle ilk suçtan bağımsız, tüm unsurlarıyla mevcut ikinci uyuşturucu madde ticareti yapma suçu işlenmiştir. Bu hâliyle kısa zaman dilimleri içinde birbirini takip eden, her biri ayrı kasıtlarla işlenmiş, dış dünyada ayrı ayrı neticeleri bulunan ve toplumu oluşturan bireylerin sağlığını ihlal eden iki ayrı suç söz konusudur. Objektif gözlemci bakımından eylemin tek fiil olarak görülmesi de mümkün değildir. Dolayısıyla birden fazla eylemin kendi içinde bir bütünlük oluşturduğundan ve bunun sonucu olarak sanıkların hukuken tek bir eylem sorumlu tutulması gerektiğinden söz edilemez.

Diğer taraftan söz konusu eylemlerin farklı değil aynı zamanda işlendiğini söylemek de hukuken mümkün değildir. Zira hukuki anlamdaki fiil süresi olarak adlandırılması da mümkün olan suç zamanı; tek bir suçun işlenmesi esnasında geçen süreyi, tek (aynı) zamanı ifade ettiğine göre, bu zamanın dışında kalan sürelerin farklı zaman olarak kabul edilmesi gerekmektedir. Daha açık bir anlatımla; kanuni tanımdaki hareketin başlamasından suçun tüm unsurlarıyla oluşumuna kadar geçen süre (hukuki anlamdaki tek fiilin süresi) aynı zaman dilimini oluştururken, bundan sonraki sürecin farklı bir zaman olarak kabul edilmesi gerekir. Bu bağlamda, sanıkların şüpheli ...'a uyuşturucu madde satma eylemi tamamlandıktan sonra yeni bir sürecin, başka bir ifadeyle yeni bir suç zamanının başladığını ve bu farklı zaman içinde oluşan yeni bir kastla tanık ...'a uyuşturucu madde satıldığını ifade etmek yanlış bir değerlendirme olmayacaktır.

Yukarıdaki açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde; sanıklarca her biri bağımsız nitelikte, hukuki anlamda tek bir fiil olarak kabul edilemeyecek ve bir suç işleme kararının icrası kapsamında değişik zamanlarda işlenmiş olan iki ayrı uyuşturucu madde ticareti yapma suçuna konu eylemlerin, zincirleme şekilde uyuşturucu madde ticareti yapma suçunu oluşturdukları ve sanıklar hakkında TCK'nın 43. maddesinin 1. fıkrasının uygulanma koşullarının bulunduğu kabul edilmelidir.

Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyesi ...; "Sanıklar hakkında TCK’nın 43. maddesinde düzenlenen zincirleme suç hükümlerinin uygulanma koşullarının bulunduğu, bu bağlamda Bölge Adliye Mahkemesi Ceza Dairesinin mahkûmiyet kararlarına yönelik temyiz istemlerinin reddi ile hükümlerin onanmasına ilişkin Özel Daire karannın isabetli olduğunu kabul eden Ceza Genel Kurulunun sayın çoğunluğu ile aramızda görüş ayrılığı doğmuştur.

Dosyadaki bilgi ve belgelere göre; Esenyurt İlçe Emniyet Müdürlüğü görevlilerince, uyuşturucu madde satıcılarına yönelik olarak 24.07.2017 tarihinde saat 19.30 sıralarında İnönü Mahallesi, 354. Sokak üzerinde yapılan araştırmalar esnasında, sokağın girişindeki boş arazide sanıklar ... ile ...’m da içinde yer aldığı dört beş kişinin bir arada bulunduğunun fark edilmesi üzerine, görevlilerce belli bir mesafeden sanıklar ile diğer şahısların davranışlarının izlenmeye başlanmıştır. Sanık ...’in yanına gelen kişilere beyaz kâğıda sarılı olan ve uyuşturucu olduğu değerlendirilen maddeleri verdiğinin, karşılığında aldığı paraları da yanındaki sanık ...’a teslim ettiğinin ve bir süre sonra sanıkların yanma haklarında kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçundan soruşturma yapılan ... ile ...’ın geldiğinin, sanık ...’in adı geçenlere beyaz kâğıda sarılı hâldeki uyuşturucu maddeleri, şüpheli ... ile tanık ...’dan aldığı paralan da sanık ...’a verdiğinin, ardından şüpheli ve tanığın sanıkların yanından ayrılıp uzaklaştıklarının görülmesi üzerine görevlilerce şüpheli ve tanık takip edilmeye başlanmıştır. Kısa bir süre sonra 353. Sokak üzerinde durdurulan tanık ve şüphelinin üst aramalarında; tanık ...’ın şortunun sağ cebindeki beyaz kâğıda sarılı net 0,4 gram, şüpheli ...’ın pantolonunun sol cebindeki beyaz kâğıda sarılı 0,3 gram gelen suç konusu eroinler ele geçirilmiştir. Görevlilerce 354. Sokağa geri gelinip boş arazide beklemekte olan sanıklar... ve ...’ın yanma gidildiğinde, sanık ... elindeki beyaz kâğıda sarılı ve toplam 9,6 gram ağırlığındaki otuz beş paket hâlindeki suç konusu eroinleri yere atmıştır. Her iki sanık yakalandıktan ve uyuşturucu maddeler muhafaza altına alındıktan sonra yapılan üst aramalarında; sanık ...’in üzerinde herhangi bir suç unsuruna rastlanılmamış, sanık ...’ın üzerinde ise iki adet 50 TL, iki adet 20 TL, dört adet 10 TL olmak üzere toplam 180 TL ele geçirilmiştir.

Yukarıda belirtildiği şekilde gerçekleşen ve bu kapsamda sanıklara atılı uyuşturucu madde ticareti yapma suçlarının sabit olduğu konusunda herhangi bir uyuşmazlığın bulunmadığı somut olayda, sayın çoğunluk ile aramızda doğan hukuki tartışma sanıkların eylemlerinin bir bütün halinde tek uyuşturucu madde ticareti yapma suçunu mu, yoksa zincirleme biçimde uyuşturucu madde ticareti yapma suçunu mu oluşturduğunun belirlenmesine ilişkindir.

Uyuşmazlığın çözümü için TCK’nın 43. maddesinde düzenlenen zincirleme suç kurumunun ve buna bağlı olarak fiil ve değişik zaman kavramlannın açıklanması gerekmektedir.

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun hazırlanmasında 'Kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır.' ilkesi esas alınmış, dolayısıyla da gerçek içtima kuralı benimsenmiştir. Bu kuralın istisnalan ise 5237 sayılı Kanun'un 'Suçların içtimai' bölümünde, 42 nci (bileşik suç), 43 üncü (zincirleme suç) ve 44 üncü (fikri içtima) maddelerinde düzenlenmiştir.

Zincirleme suç, 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 80. maddesinde; 'Bir suç işlemek kararının icrası cümlesinden olarak kanunun aynı hiikmiinün bir kaç defa ihlâl edilmesi, muhtelif zamanlarda vaki olsa bile bir suç sayılır. Fakat bundan dolayı terettüp edecek ceza altıda birden yarıya kadar artırılır.' şeklinde düzenlenmiştir. Buna karşın 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 43. maddesinin ilk fıkrasında; 'Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedilir. Ancak bu ceza, dörtte birinden dörtle üçüne kadar artırılır. Bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri, ayın suç sayılır. Mağduru belli bir kişi olmayan suçlarda da bu fıkra hükmü uygulanır.' biçiminde zincirleme suç düzenlemesine yer verilmiş, ikinci fıkrasında; 'Aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda da, birinci fıkra hükmü uygulanır.' denilmek suretiyle aynı neviden fikri içtima kurumu hüküm altına alınmış, üçüncü fıkrasında ise; 'Kasten öldürme, kasten yaralama, işkence,...ve yağma suçlarında bu madde hükümleri uygulanmaz.' düzenlemesi ile zincirleme suç ve aynı neviden fikri içtima hükümlerinin uygulanamayacağı suçlar belirtilmiştir.

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 43. maddesinin birinci fıkrasındaki düzenlemeden anlaşılacağı üzere, zincirleme suç hükümlerinin uygulandığı hâllerde aslında işlenmiş birden fazla suç olmasına karşın, fail bu suçların her birinden ayrı ayrı cezalandırılmamaca, buna karşın bir suçtan verilen ceza belirli bir miktarda artı almaktadır.

TCK’nın 43. maddesinin 1. fıkrası uyarınca zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi

için;

a- Aynı suçun değişik zamanlarda birden fazla kez işlenmesi,

b- İşlenen suçların mağdurlarının aynı kişi olması,

c- Bu suçların aynı suç işleme kararı altında işlenmesi gerekmektedir.

Zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için gerekli olan unsurların üzerinde ayrıntılı olarak durulmasında yarar bulunmaktadır.

Ayrıntıları Ceza Genel Kurulunun 06.01.2022 tarihli ve 2022/9-39 esas, 2022/775 karar sayılı ve benzer birçok kararında bahsedildiği üzere bu hususlar aşağıdaki biçimde izah edilebilinir.

a) Aynı suçun değişik zamanlarda birden fazla kez işlenmesi;

Aynı suç, 5237 sayılı Kanun’un 43 üncü maddesinde; 'Bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri, aynı sııç sayılır.' denilmek suretiyle açıklığa kavuşturulmuştur. Öğretide de aynı suçtan anlaşılması gerekenin, aynı suç tipi olduğu, kanunda düzenlenen suçların ismi aynı ise aynı suçtan söz edileceği, suçun ismi farklı ise artık aynı suçtan bahsedilemeyeceği kabul edilmektedir.

5237 sayılı Kanun'un 43. maddesinin 1. fıkrasında bulunan 'değişik zamanlarda' ifadesinin açıklığı karşısında, zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için suçların farklı zamanlarda işlenmesi gerektiği konusunda öğreti ve uygulamada tam bir görüş birliği bulunmaktadır. Bunun sonucu olarak, aynı mağdura, aynı zamanda, aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda tek suçun oluşacağı kabul edilmiştir. Bu hâlde zincirleme suç hükümleri uygulanarak artırım yapılamayacak, ancak bu husus TCK’nın 61. maddesi uyarınca temel cezanın belirlenmesinde göz önünde bulundurulacaktır.

b) İşlenen suçların mağdurlarının aynı kişi olması;

Mağdur kavramı, suçun konusunun ait olduğu kişi ya da kişilerdir. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun hazırlanmasında esas alman suç teorisinde suçun maddi unsurları arasında yer alan mağdur, ancak gerçek bir kişi olabilecektir. Tüzel kişilerin suçtan zarar görmeleri mümkün ise de bunlar mağdur olamayacaklardır. Suçtan zarar gören ile mağdur kavramları da aynı şeyi ifade etmemektedir. Mağdur, suçun işlenmesiyle her zaman zarar görmekte ise de, suçtan zarar gören kişi her zaman suçun mağduru olmayabilir. Bazı suçlarda mağdur belirli bir kişi olmayıp; toplumu oluşturan herkes mağdur olacaktır.

c) Bu suçların aynı suç işleme kararı altında işlenmesi;

Suç kastından daha geniş bir anlamı içeren suç işleme kararı, suç kastından daha önce gelen genel bir karar ve niyeti ifade etmektedir. Suç işleme kararının yenilenip yenilenmediği, failin iç dünyasını ilgilendiren bu kararın varlığının her olayın özelliğine göre suçun işleniş biçimi, suçun işlenmesindeki özellikler, fiillerin işlendikleri yer ve işlenme zamanı, fiiller arasında geçen süre, korunan değer ve yarar, hareketin yöneldiği maddi konunun niteliği, olayların oluşum ve gelişimi ile dış dünyaya yansıyan diğer tüm özellikler değerlendirilerek belirlenecektir. Birden çok suçun aynı karara dayanıp dayanmadığı, aynı zamanda suçlar arasındaki süre ile de ilgilidir.

Uyuşmazlık konusuyla ilgisi bakımından 'fiil' kavramına değinecek olursak;

Genel olarak bir kişinin belirli bir neticeyi gerçekleştirmeye yönelik dış dünyaya yansıyan davranış olarak nitelendirilebilen 'fiil' düşüncenin uygulamaya geçiriliş halidir. Kişi tarafından yapılan iradi bir hareket olmalıdır. Suçun tipikliğine uygun biçimde gerçekleşmelidir.

Zincirleme suçun varlığı için birden çok fiilin ve birden çok suçun bulunması gerekmektedir. Yani zincirleme suçtan bahsedilebilmesi için her biri başlı başına suç oluşturan birden çok fiilin bulunması gerekmektedir. Birden çok fiilin bulunması, hukuki anlamda çok sayıda fiilin varlığı şeklinde anlaşılmalıdır. Aynı suçu oluşturan hareketlerin tekrarlanması halinde yani hareketlerin her birinin bir bütün halde hukuki anlamda birlik içinde olması durumunda her fiilin bağımsız olarak suç teşkil etmesi şartı gerçekleşmediğinden zincirleme suç oluşmayacaktır. Örneğin, failin mağdurun birden fazla bıçak darbesiyle öldürmesi, yaralama eyleminde birden fazla yumruk atması, kavga sırasında birden fazla hakaret içeren sözler söylemesi sırasında yapılan her bir hareket tek kasten öldürme yaralama veya hakaret suçunun icra hareketlerini oluşturacağından zincirleme suçtan bahsetmek de mümkün olmayacaktır.

Fiil ifadesinden ne anlaşılması gerektiği hususunda fiil tekliği-fıil çokluğu kavramı yanında suç tekliği ve çokluğunun da değerlendirilmesi yapılmalıdır.

Ceza Genel Kurulunun 04.07.2022 tarihli ve 201/4-202 esas, 2022/512 karar sayılı kararında ayrıntılı bir şekilde anlatıldığı biçimde fiil tekliğinde doktrinde farklı görüşler mevcut olmakla birlikte yine aynı kararda; 'Suç teorisi ve bu bağlamda hareket teorileri anlamındaki fiil kavramının içtima öğretisine taşınmayacağı hususunda ise doktrinde görüş birliği vardır.' (Göktürk, Fikri İçtima, 2013, s. 45). 'Suç teorisindeki fiil kavramı, içtima öğretisindeki fiil kavramından farklı amaçlara hizmet eder.' (Roxiıı, ATIIs.33 kn. 10; Jeschek Weigend, AT, s.710; Samson/Günther, in: SK-StGB l or s. 52 kn. 15). 'Suç teorisinde fiil insanın iradi davranışını ifade eder. Söz gelimi özel belgede sahtecilik suçu; sahte özel belge hazırlanması ve bu belgenin kullanılması halinde iki ayrı iradi fiilden ibaret olup suçun 'çok hareketli suç' olarak nitelendirilmesinin esas nedeni iki ayrı iradi fiilden oluşmasıdır. Her ne kadar suç teorisi, anlamında iki ayrı fiilden oluşsa da içtima öğretisi anlamında tipik fiil tekliği kapsamında değerlendirmek suretiyle tek bir fiilin bulunduğu sonucuna ulaşılır.' (Göktürk, s. 246); 'Suç teorisinde fiil kavramı norm esas alınmak suretiyle de açıklanabilir; fiil kavramı tabii anlamında değil hukuki anlamında anlaşılır; söz gelimi mala zarar verme suçu bakımından suç konusu eşyaya çekiç ile her bir vuruş norm karşısında değerlendirilmeye tabi tutulduğunda tipik bir fiildir ve eşyaya bir kez vurulması suçun oluşumu bakımından yeteriidir. Her bir çekiç vuruşu birbirinden bağımsız bir fiil oluşturduğu; ortada birden fazla fiil bulunduğu ve fiil sayısınca suçun işlendiği söylenemez. Dolayısıyla ortada kaç tane fiilin bulunduğu içtima öğretisinin konusudur. İçtima öğretisindeki fiilin tekliğiyle suç teorisindeki tipe uygun fiil aynı değildir, farklılık arz eder.' (Ödler, s. 187 atfen, Göktürk, s. 47). 'İçtima öğretisinde fiil hareket olarak anlaşılmalıdır. Fiil tekliği-fıil çokluğu ayrımında neticenin esas alınmasının asıl nedeni tarihi gelişim sürecinde bahsedildiği üzere Roma Hukuku ve eski Alman Hukukundan 19. yy. sonlarına kadar neticenin ön planda olması; dış alemde meydana gelen tipik netice sayısı kadar fiilin ve dolayısıyla suçun bulunduğu şeklinde bir anlayışın hakim olması ve suç sayısı kadar dava açılmasıdır.' (Göktürk, s. 49). 'İçtima öğretisinde fiilin sayısı ve tipik neticenin sayısı ayrı ayrı tespit edilmelidir. Tek bir fiil birden fazla aynı veya farklı neticeye sebebiyet verebilir. Dış dünyada fiile nedensellik bağı ile bağlı olan birden fazla neticenin gerçekleşmiş olması, netice sayısı kadar fiilin bulunduğu anlamına gelmez. Fiilin dış dünyada meydana getirdiği değişiklikler her ne kadar fiile nedensellik bağıyla bağlı olsa da fiilin bir unsuru değildir. (duMesnil, s. 11 vd; Hahne, s. 21-22; Knör, s. 14; Bir sekle, s. 16). Fiil sayısının tespitinde tipik neticeyi esas alan görüş, suçun yasal tanımında ayrıca neticeye yer vermeyen suçlarda yetersiz kalmakta ve netice kriteri yerine başkaca kriterlerden yararlanmak durumunda kalmaktadır. (Göktürk, s. 51).' Tespitiyle suç teorisi ile içtima teorisindeki fiil kavramı farkı ortaya konulmuştur.

Fiil tekliği-fıil çokluğu sorun oluşturduğunda, fiil tekliğin belirlenmesinde doktrin;

a) Tek iradi karar,

b) Tekrarlanan veya birbirini izleyen doğal anlamda birden fazla hareket bulunması,

c) Yer ve zaman bakımından sıkı bağlantı bulunması,

d) Tarafsız gözlemci nazannda hareketlerin tek bir fiil olarak görülmesi,

Kriterlerini esas almıştır.

Ceza Genel Kurulunun 25.10.2022 tarihli ve 208/17-512 esas, 2022/658 karar sayılı ilamında;

'Doğal anlamda gerçekleştirilen her bedensel eylem ayrı bir hareketi oluşturmakta ise de, hukuki anlamda hareketin tek olması ile ifade edilmek istenen husus, doğal anlamda birden fazla hareket bulunsa dahi, bu hareketlerin, hukuki nedenlerden dolayı değerlendirmede birlik oluşturması suretiyle tek hareket olarak kabulüdür. Diğer bir anlatımla, doğal anlamda filin tek olduğu her hâlde hukuki anlamda da fiilin tek olduğu söylenebilirse de, doğal anlamda fiilin çok olduğu her hâlde hukuki anlamda da fiilin çok olduğu her zaman söylenemeyecektir. Bazen bir hareketler kümesi, hukuki açıdan tek bir fiil olarak kabul edilecektir. Bu hâlde suç tipinin birden fazla hareketle ihlâl edilebilir olması hareketin hukuken tekliğini etkilemeyecek, doğal hareketler hukuken tek kabul edilecektir. Buna göre Kanun'un 43. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen ‘tek bir fiil’ ifadesi ile kastedilen fiil ya da hareketin doğal anlamda değil hukuki anlamda tek olmasıdır. Bir kısım suçların işlenmesi sırasında doğal olarak birden fazla hareket yapılmakta ise de, ortaya konulan hu davranışlar suçun kanuni tanımında yer alan hukuksal anlamdaki 'tek bir fiili' oluşturmaktadır. Örneğin; failin mağduru birden fazla yumruk ve tekme vurmak suretiyle yaralaması, yalan tanıklık yapan failin birden fazla beyanda bulunması, kasten öldürme fiilinin her biri tek başına öldürücü nitelikte beş bıçak darbesi ile işlenmesi gibi. Failin mağdura birden fazla yumruk vurması suretiyle yaralaması durumunda, failin birden fazla hareketi olmasına rağmen kastı bir kişiyi yaralamaya yönelik olduğundan ortada tek fiil ve neticesi itibarıyla tek suç vardır. Bazı suç tiplerinde ise, kanundaki tanımda belirtilen birbirinin alternatifi olan birden fazla hareketin gerçekleştirilmesiyle suç işlenebilmektedir. Öğretide ‘seçimlik hareketli suçlar ’ olarak isimlendirilen bu suç tiplerinde, sayılan seçimlik hareketlerin herhangi birisinin gerçekleştirilmesi suçun oluşumu açısından yeterlidir. Belirtilen seçimlik hareketlerden birkaçının ya da tamamının yapılması hâlinde de birden fazla suç değil, tek suç oluşacaktır. Ancak seçimlik hareketli suçtan söz edebilmek için kanunda sayılan seçimlik hareketlerin aynı konuya ilişkin olması gerekmektedir (İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 11. Bası, Ankara, 2015, s. 169; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi, 8. Bası, Ankara, 2015, s. 114.). Doktrinde bir kısım yazarlarca, şayet bir olayın parçalarını teşkil eden çeşitli hareketler tek bir iradi karara dayanıyorsa, tarafsız bir gözlemcinin nazarında bu hareketler yer ve zaman bakımından tek bir fiil olarak nitelendirilebilecek kadar birbiriyle sıkı bir bağlantı içinde bulunuyorsa bu hareketlerin 'tek bir fiil'i oluşturduğu söylenebilecektir. Buna göre, mal varlığına yönelik hukuki menfaatlerin ihlâli söz konusu ise suçun konusunu oluşturan mal varlığı değerlerinin sahibi olan kişi sayısı, fiil sayısını belirlemede herhangi bir önem taşımayacaktır. Yeter ki, tek bir iradi kararla, aralarında mekan ve zaman birliği bulunan hareketlerin tekrarlanması ve tekrarlanan hareketlerin objektif bakış açısıyla bir bütün olarak değerlendirilmesi mümkün olabilsin (Neslihan Göktürk, Fikri İçtima, Adalet Yayınevi, Ankara, 2013, s. 104 vd)',

Şeklinde yer verildiği üzere doğal anlamda fiilin birden fazla olduğu bazı hallerde hukuki anlamda birden fazla fiilden bahsedilemeyeceği açıktır. Doğal anlamda gerçekleştirilen her bedensel hareket dış dünyaya yansıyan şekli itibariyle ayrı bir fiziki hareketi oluştursa da, bazen tüm hareketler bütünü suçların tipikliği ve hukuki nedenleri sonucu bir bütünlük içerisinde hukuki anlamda tek fiil olarak kabulünü gerektirmektedir.

Bu aşama 'değişik zaman' kavramının üzerinde durmakta fayda olacaktır.

Zincirleme suçun varlığı için birden çok aynı suçun farklı zamanlarda işlenmesi gerekir. İki suç arasındaki zaman aralığı bu suçların bir suç işleme kararının icrası kapsamında işlenip işlenmediğinin belirlenmesinde göz önünde tutulacaktır. Aynı mağdura, aynı zamanda, aynı suçun birden fazla kez işlenmesi tek suçu oluşturacaktır.

Nitekim Ceza Genel Kurulunun 08.06.2010 tarihli ve 2010/11-98 esas 2010/143 karar sayılı kararında 'Burada 'aynı zaman' ve 'değişik zaman' kavramları üzerinde de durulmalıdır. Yasada bu konuda bir açıklık bulunmadığından ve önceden kesin saptamaların yapılması olanaklı olmadığından, bu husus her somut olayın özelliği gözönüne alınarak değerlendirilmeli ve eylemlerin 'değişik zamanlarda' işlenip işlenmediği belirlenmelidir. Bu bağlamda 'aynı zamanda' kavramı dar yorumlanmayarak, çok kısa zaman aralıkları da, aynı zaman dilimi olarak kabul edilmelidir. Bu bakımdan birden fazla belge üzerindeki sahteciliğin kısa zaman aralığında yapılmış olması ya da birden fazla sahte belgenin kısa zaman aralığında üretilmiş olması halinde de bunların aynı zamanda düzenlendiğinin, başka bir ifadeyle 'değişik zamanlarda' düzenlenmediğinin kabıdii zorunludur.' Şeklinde değinildiği biçimde 'değişik zaman' kavramı işlenen suçun niteliği ve eylemin gerçekleştiriliş biçimi gözetilerek geniş yorumlanmak kısa zaman aralığı içerisindeki hareketler bir bütünün parçası olarak kabul edilmelidir.

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 43. maddesinin 1. fıkrasında yazılı değişik zamandan anlaşılması gereken eylemin gerçekleştiği sırada az ya da çok bir zaman aralığı olması gerektiğidir. Olayın bütünlüğü içerisinde 'aynı an' sayılabilecek durumlarda 'değişik zamandan' bahsetmek mümkün olmayacaktır.

Bu tespitlerden sonra uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan da kısaca bahsetmek gerekecektir.

5237 sayılı Türk Ceza Kanun’un 'Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti' başlıklı 188. maddesinin 3. fıkrasında yazılı uyuşturucu madde ticareti suçu ülke içerisinde ruhsatsız olarak uyuşturucu veya uyarıcı maddeyi satmak, satışa arz etmek, başkalarına vermek, sevk etmek, nakletmek, depolamak, satın almak, kabul etmek ve bulundurulması hallerinden birinin gerçekleşmesi ile oluşacaktır. Bu fıkrada düzenlenen suçta sayılan seçimlik hareketlerin birinin yapılması suçun oluşması için yeterli olmaktadır. Çoğu olayda olduğu gibi fail tarafından seçimlik hareketlerin birden fazlasının yapılması halinde örneğin uyuşturucu maddeyi depolama, nakletme ve satma eylemlerinin her birinin gerçekleşmesi durumlarında eylem tekliğini korur, fail eylem sayısınca sorumlu tutulup cezalandırılmaz.

Uyuşturucu ve uyarıcı madde ticareti suçu 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 'Topluma Karşı Suçlar' başlıklı üçüncü kısmının, 'Kamunun Sağlığına Karşı Suçlar' başlıklı üçüncü bölümünde düzenlenmiştir. Bu suçlarda korunan hukuki yarar tüm toplumunun sağlığı olduğu gibi suçun mağduru da tüm toplumdur.

Mağduru tüm toplum olan suçlarda 5237 sayılı Kanun'un 43. maddesinin 1. fıkrasında yazılı zincirleme suç hükümlerinin uygulanması mümkün olsa da, dava konusu olaydaki mahkemenin kabulü gibi aynı anda birden fazla kişiye uyuşturucu madde satma eylemlerinde uyuşturucu madde satılan ve kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçunun sanıkları olan kişileri uyuşturucu madde ticareti yapma suçunun mağduru kabulü ile şartları bulunmadığı halde fikri içtima hükümleri uygulanarak 5237 sayılı Kanun'un 43. maddesinin 2. fıkrası uyannca cezanın artınm yoluna gidilmesi hukuka uygun değildir.

Somut olay yukarıdaki açıklamalar ışığında değerlendirildiğinde;

5237 sayılı Türk Ceza Kanun’un 188. maddesinde yazılı biçimlerde seçimlik hareketler içeren ve doğal anlamda birden fazla hareket olmasına rağmen hukuki anlamda tek tipik hareketin varlığı kabul edilen uyuşturucu madde ticareti yapma suçunu işleme iradesiyle hareket eden sanıkların olay yerinde buluştukları, uyuşturucu madde kullanıcısı olan ve suçun mağduru olmayan iki kişi ile birlikte bulundukları sırada oluşan uyuşturucu madde verme eyleminin; tek bir iradi karar ile yani tek uyuşturucu madde ticareti yapma kararı altında aynı yerde birbirini takip eden hareketlerle 'değişik zaman' olarak kabul edilemeyecek aynı zaman dilimi içerisinde gerçekleştiği, atılı suçun niteliği gereği birbiri ile bağlantılı birden fazla hareketin kendi içerisinde bir bütün oluşturduğu, dış dünyaya yansıyan birden fazla bedensel hareket olsa da hukuki anlamda tek fiille gerçekleştiği, birden fazla suçun oluşmadığı, dolayısıyla zincirleme suçun tipikliğine uygun biçimde birden fazla suçun olmadığı, bir bütün halinde tek suç oluştuğu, bu itibarla sanıklar hakkında zincirleme suç hükümlerinin uygulanmasının yerinde olmadığı, ancak TCK’nın 61. maddesi uyarınca suçun işleniş biçimi, suç işlenmesindeki özellikler, sanıkların kastlarının ağırlığı ve güttükleri amaç gözetilerek cezalarının alt sınırın üzerinde tayin edilmesi gerektiği düşüncesinde olduğumdan sayın çoğunluğun görüşlerime iştirak edilmemiştir." görüşüyle,

Çoğunluk görüşüne katılmayan dört Ceza Genel Kurulu Üyesi de; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne karar verilmesi gerektiği düşüncesiyle,

Karşı oy kullanmışlardır.

VI. KARAR

Açıklanan nedenlerle;

1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,

2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 24.01.2024 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.

Kaynak:https://www.hukukihaber.net/ceza-genel-kurulunun-2023482-e-202435-k-sayili-karari