ADALET HABERLERİ

Ceza Genel Kurulu’nun 2023/456 E., 2024/126 K. sayılı kararı

Ceza Genel Kurulu’nun 2023/456 E., 2024/126 K. sayılı kararı
1 Okunma

Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 20.03.2024 tarihli ve 2023/456 E., 2024/126 K. sayılı kararı

T.C.

Yargıtay

Ceza Genel Kurulu

2023/456 E., 2024/126 K.

"İçtihat Metni"

İTİRAZ

İtirazname No : 2020/43756

KARARI VEREN

YARGITAY DAİRESİ : 7. Ceza Dairesi

MAHKEMESİ :Ağır Ceza

SAYISI : 59-82

I. HUKUKÎ SÜREÇ

Sanıkların bankacılık zimmeti suçundan 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 160/1 ile 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 43/1, 62, 52/2-4 ve 53. maddeleri uyarınca 8 yıl 4 ay hapis ve 41.660 TL adli para cezasıyla cezalandırılmalarına, banka zararı olarak tespit edilen 503.891,34 TL'den sanık ...'ın tamamından, sanık ...'in ise 409.237,00 TL'sinden müteselsilen sorumlu olmak üzere tazminine, taksitlendirmeye ve hak yoksunluğuna ilişkin Bayburt Ağır Ceza Mahkemesince verilen 18.12.2013 tarihli ve 59-82 sayılı hükümlerin, sanık müdafii ve katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 7. Ceza Dairesince 01.04.2019 tarih ve 1540-29066 sayı ile;

"Mahkemece eylemin 5411 sayılı Yasa'nın 160/1. maddesine göre basit zimmet suçu kapsamında kabul edildiği ve basit zimmetten hüküm kurulduğu cihetle, sanıklar hakkında zincirleme suç hükümlerinin uygulandığı bentlerde eylemin nitelikli zimmet olarak yazılması mahallinde düzeltilmesi mümkün yazım hatası olarak kabul edilmiştir.

1. Suç tarihlerinde Akbank Bayburt Şubesi müdürü olarak görev yapan sanık ...'ın mudi ...'den temdit işlemi için gerekmediği halde gerektiğini söyleyerek ve kandırarak imzalı tediye fişleri aldığı ve bunları mudinin haberi ve rızası olmaksızın mudinin hesabından 738.000,00TL'yi sanık ...'in yetkilisi olduğu Özkoç Petrol Ürünleri Ltd. Şti nin hesabına dolaylı finansmanında kullanmak üzere aktardığı cihetle, her iki sanığın eyleminin 5411 sayılı Yasa'nın 160/2. maddesi kapsamında nitelikli zimmet suçunu oluşturduğu gözetilmeden yazılı şekilde basit zimmetten uygulama yapılmak suretiyle eksik ceza tayini,

2. Mahkemece sanıkların mudi ...'e yönelik mal edindikleri tutar mudinin yurt dışında kaldığı süre gözetilerek 362.750,00 TL olarak kabul edilmiş ise de hükme esas alınan bilirkişi raporlarında da belirtildiği üzere adı geçen mudinin mevduat hesabından bilgisi ve talimatı olmadan, mudi kandırılarak alınan imzalı tediye fişleri kullanılmak suretiyle, 738.000,00 TL paranın zimmete geçirildiği ve nitelikli zimmet miktarı bu tutar üzerinden hesaplanarak sanıkların sorumluluklarının belirlenmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi,

3. Adli para cezalarının taksitlendirilmesine ilişkin hükümde taksit aralığı belirtilmeyerek TCK'nın 52/4. maddesine muhalefet edilmesi,

4. 24.11.2015 tarihli 29542 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesinin 08.10.2015 tarihli ve 2014/140 Esas, 2015/85 sayılı iptal kararı ile 5237 sayılı TCK'nın 53. maddesinin bazı bölümlerinin iptal edilmesi nedeniyle, anılan maddenin yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,

5. Sanıklar hakkında gerçekleşen tüm zimmet miktarı gözetilerek ödettirilmesine karar verilecek banka zararı üzerinden hesaplanacak nispi harca da hükmedilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi," isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.

II. İTİRAZ SEBEPLERİ

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, 28.05.2020 tarih ve 43756 sayı ile;

"...Somut olayda, katılan banka mudii olan... hesabındaki paranın sanığın finansmanında kullandırıldığı kabulü halinde sanığın söz konusu tarihlerdeki hesabında bir nakit artışının olması veya nakit çekiminin olması, iddia konusu suçun maddi unsuru olan nedensellik ilişkisi (neden sonuç ilişkisi) açısından zorunludur, aksi durumda neden sonuç ilişkisi kurulamadığından suçun maddi unsurunun meydana gelmediği anlamına gelecektir.

Sanık ve yetkilisi olduğu şirket hakkında söz konusu iddia edilen eylemler konusunda alınan bilirkişi raporları incelendiğinde, raporların genellikle sanık tarafından imzalanan 02/07/2008 tarihli katılan bankaya verilen taahhütname/ödeme planı, dosyadaki banka görevlileri olan diğer sanıkların sonradan yargılama aşamasında inkar ettikleri, 07/06/2008 tarihinde banka görevlilerine müdafileri olmaksızın verdikleri yazılı beyanlar, suç tarihinde katılan bankada gişe görevlisi tanık ...’nun beyanları, ...’in beyanları, ...’in suç tarihinde yurt dışında olduğuna dair emniyet kayıtları ve sanığa ait banka kayıtları dışındaki mudi ...’a ait banka kayıtları esas alınarak tanzim edildiği ancak, sanık ve yetkilisi olduğu şirketin suç tarihlerindeki banka dökümleri getirilerek bu güne kadar alınmış herhangi bir bilirkişi raporu olmadığından, sanık ile söz konusu usulsüz kredi kullandırma arasında illiyet bağını her türlü şüpheden uzak kesin ve denetime imkan sağlayacak bir şekilde tespit edilmediği, nitekim suçun teknik bir suç olduğu düşünüldüğünde objektif ve teknik bir delil elde edilebilmiş olmadığı gibi, illiyet bağının ortaya konulması için sanık ve yetkilisi olduğu şirketin suç tarihlerindeki tüm hesap hareketleriyle mevcut dosyada yer alan somut delillerin bilirkişi heyetine tevdii ile yeniden bilirkişi raporu alınması gereklilik arz eden bir durumdur.

Somut olay kapsamında nesnel bir değerlendirme ve illiyet bağının tespiti için toplanması gereken en önemli delil suç tarihinde sanığın hesap hareketleri olup, sanığın sorumlu olduğu iddia edilen eylemlerden kaynaklı çekilen miktarların, yine söz konusu tarihlerde sanık veya yetkilisi olduğu şirketin hesaplarına geçip geçmediği yani finansman desteğinin ne şekilde sağlandığının bilirkişi marifetiyle tespitinin yapılması suçun maddi unsuru olan illiyet bağının tespiti için bir zorunluluktur. Aksi durumda, beyanlar esas alınarak yapılacak tespitler şüpheden sanık yararlanır ilkesinin ihlali niteliğindedir. Yapılan açıklamalar ışığında, zimmete konu miktarların sanığın veya yetkilisi olduğu şirketin hesabına geçip geçmediği diğer bir ifadeyle illiyet bağının tespit açısından bilirkişi raporu alınması gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde eksik inceleme ile karar verilmesi usule aykırılık oluşturmaktadır.

Ayrıca dosyadaki mevcut deliller itibarıyla suçun sabit olup olmadığı noktasında somut olayda belirleyici delil niteliğinde olan, sanıklar ... ve ...’ın katılan banka tarafından iddia konusu eylemlere dair yürütülen kurum içi idari soruşturma kapsamında müdafisiz verdikleri 07/06/2008 tarihli el yazılı beyanların (bu beyanlarını müffetiş baskısı ve tehditleriyle verdiklerine ilişkin sanık ...'ın 03.02.2010 tarihli duruşmadaki beyanı ve sanık ...'ın,14.04.2020 tarihindeki duruşmadaki beyanı) ve sanık ... tarafından aynı idari soruşturma kapsamında müdafi olmaksızın 02/07/2008 tarihli katılan Bankaya verilen taahhütname/ödeme planına dayanılarak hüküm kurulması hukuka uygun olup olmadığı, buna bağlı olarak hükme esas alınıp alınmayacakları öncelikle üzerinde durulması gerekmektedir.

5271 sayılı CMK’nın 'İfade alma ve sorguda yasak usuller' başlıklı 148. maddesinin dördüncü fıkrası 'Müdafisi hazır bulunmaksızın kollukça alınan ifade, hâkim veya mahkeme huzurunda şüpheli veya sanık tarafından doğrulanmadıkça hükme esas alınamaz' şeklinde olup, bu düzenleme ile; şüpheli veya sanığın kolluk tarafından müdafii hazır bulundurulmaksızın alınan ifadesinin, kendisi tarafından hâkim veya mahkeme huzurunda doğrulanmadığı takdirde hükme esas alınamayacağı kabul edilmiştir.

Sanıklar, ... ve Burak’ın kovuşturma evresinde, iddia edilen mudii ...’ın hesabından usulsüz işlemlerle kullandırılan kredinin, sanığın dolaylı finansmanında kullanıldığına dair bir bilgilerinin olmadığını, katılan banka müfettişlerinin yürüttükleri iç soruşturma kapsamında müfettişlere verdikleri dilekçe içeriğini doğrulamadıkları, beyanların baskı ve yasal olmayan vaatlerle alındığını savunmaları, her ne kadar müfettişe verdikleri yazılı beyanlarında, zimmete geçirme iddiasına konu usulsüz kredi kullandırmayı sanığın dolaylı finansmanı için kullandıklarını belirtilmiş iseler de, müdafi hazır bulunmaksızın alınan bu yazılı beyanın sanıklar tarafından mahkeme huzurunda doğrulanmaması nedeniyle CMK’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca hükme esas alınmasının mümkün olmaması, bilirkişi raporlarının ekseriyetle sanığın sorumluluğunu doğurmayacağına dair kanaat belirtmeleri, sanık ve ortağı olduğu şirket hesabında suç tarihlerinde zimmete konu para miktarınca bir para girişi olmaması, mudilerin hesabından çekilen paranın sanığın hesabına kullanıldığına dair teknik bir veri olmaması ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; sanığın, söz konusu iddia olunan zimmete geçirme eylemini işlediğine ilişkin mahkûmiyetine yeterli, her türlü şüpheden uzak kesin ve inandırıcı delil bulunmadığından şüpheden sanık yararlanır ilkesi gereğince Yerel Mahkeme hükmünün bozulması gerekmektedir.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 10.12.1990 tarihli, 1990/6-257 ve 1990/335 karar sayılı kararında; duruşma dışında yapılan ikrarın dahi kesinlikle delil olamayacağı, bu ikrarın başka delillerle desteklenmek suretiyle hükme esas alınabileceğine karar vermiştir.

Dosya arasında mevcut 11 adet bilirkişi raporu incelendiğinde, raporların ekseriyetle sanığın zimmet suçunu işlemediği, bazı raporların sanığı zimmet eylemlerinden sorumlu tutuğu, adı geçen mudilerin hesaplarından çekilen veya kullandırılan kredi miktarları oranınca sanığın veya yetkilisi olduğu şirketin hesabında herhangi bir artış meydana getirdiğine dair tespit yapılmamış olması, ilk derece mahkemesince yazılan müzekkereye cevaben katılan ... tarafından 16/10/2012 tarihli cevabi yazı içeriğinde yapılan tespitler ışığında sanığın zimmete geçirilen müşterilerin kredi/mevduat hesaplarından sanığın veya yetkilisi olduğu şirkete veya ortağı olduğu başka bir şirketin hesabına para yatırıldığına dair herhangi bir tespit yapılmaması ve sanıklar ... ve ...’ın katılan banka tarafından iddia konusu eylemlere dair yürütülen kurum içi idari soruşturma kapsamında müdafisiz verdikleri 07/06/2008 tarihli el yazılı beyanlarının (duruşma esnasında sözü edilen beyanları müffetişlerin baskısıyla yazdıklarını belirtikleri) hükme esas alınmayacağı hep birlikte değerlendirildiğinde;

Yüksek Dairece, sanığın atılı suçu işlediğine dair her türlü şüpheden uzak kesin ve inandırıcı deliller elde edilemediği gerekçesiyle 'şüpheden sanık yararlanır' ilkesi gereğince sanık ... hakkında beraat kararı verilmesi gerektiği düşüncesiyle Yerel Mahkemenin mahkûmiyet kararının bozulmasına karar vermesi gerekirken, suçun sübut bulduğuna yönelik kabulü usul ve yasaya aykırıdır.

Diğer taraftan, sanıkların üzerlerine atılı suçun sübut bulduğu kabul edilse dahi, Yüksek Dairenin sucun nitelendirilmesine yönelik kabulünün yanılgılı olduğu kabul edilmelidir.

Sanıkların işlemiş oldukları suçun basit zimmet kapsamında kaldığı, bu nedenle yerel mahkemenin değerlendirmesinin doğru olduğu; Yüksek Dairenin sanıkların eyleminin nitelikli zimmet suçunu oluşturduğuna dair değerlendirmesinin yanılgılı olduğunun kabulü gerekir.

Yerel Mahkemece alınan ve her bir eylem için ayrı ayrı değerlendirmeler içeren bilirkişi raporları dikkate alındığında, sanıkların atılı suçları işlerken tanzim ettikleri evrakların zimmetin açığa çıkmasını engeller nitelikte olmadığı tespit edilmiştir.

Sanık ...'ın mağdur ...'den 'temdit işlemi için gerekmediği halde gerektiğini söylemesi ve bu şekilde mağduru kandırması' tek başına eylemin nitelikli zimmet suçunun oluşması için yeterli kabul edilmemedir.

Sanıkların üzerlerine atılı suçlar birkaç mağdurun şikâyeti üzerine başlatılan soruşturma ve bankanın kendi iç denetimi sonucu ortaya çıkarılmıştır, Sanık ...'in hesapları ile mağdur ve müştekilerin hesapları üzerinde yapılan basit incelemeler sonucu, sanıkların atılı suçları işledikleri kolaylıkla ortaya konulmuştur,sadece sanık ve mağdurların hesap ekstrelerinin karşılıklı incelenmesi ile dahi söz konusu suçun açığa çıkması için yeterli olmuştur.

Yüksek Dairenin benzer konularda verdiği birçok kararında 'banka zimmeti suçlarında, zimmetin banka içi kayıtların olağan bir denetimi, araştırma ve karşılaştırılması suretiyle kesin bir biçimde ortaya çıkarılabilecek durumda olması halinde basit olarak nitelendirilmesinin mümkün olduğu, tediye fişleri kullanılarak banka parasının zimmete geçirilmesi durumunda, tediye fişleri bulunamamış ya da bulunan tediye fişlerinde mudi imzası yok ise eylemin basit zimmet, tediye fişine mudi yerine sahte imzalar atmak suretiyle gerçekleştirilen işlemler ile ilgili olarak, fişler üzerindeki sahte imzaların ilk bakışta ve basit bir inceleme ile sahteliğinin anlaşılması hâlinde fiilin basit zimmet, sahteciliğin aldatıcılık özelliğinin bulunması halinde ise eylemin nitelikli zimmet suçunu oluşturacağı' hükmüne yer verilmiştir.

Eylemin nitelikli zimmet olarak değerlendirilebilmesi için zimmetin açığa çıkmamasını sağlamaya yönelik hileli davranışların bulunması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte birtakım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.

Oysa sanıkların eylemleri bütünüyle basit bir incelemeyle ortaya çıkarılabilecektir. Basiretli bir tüccar olan ve sanıkların çalıştığı bankanın daimî müşterisi olan mağdur ...’ın yaptırmış olduğu temdit işlemi için imzalı tediye fişinin gerekip gerekmediğini basit bir araştırmayla öğrenebilecek durumdadır.

Mağdurdan alınan tediye fişleri mağdurun kendi imzasını taşımaktadır. Dosya kapsamında alınan bilirkişi raporlarında da sanıkların mağdur ...’a yönelik eyleminin, zimmetin ortaya çıkmasını engelleyecek nitelikte olmadığını açıklanmıştır.

Zira Dairenin benzer kararında, tediye fişine mudi yerine sahte imzalar atmak suretiyle gerçekleştirilen işlemler de dahi, 'eğer fişler üzerindeki sahte imzaların ilk bakışta ve basit bir inceleme ile sahteliğinin anlaşılması halinde fiilin basit zimmet, sahteciliğin aldatıcılık özelliğinin bulunması halinde ise eylemin nitelikli zimmet suçunu oluşturacağı' yönünde hüküm kurulmuştur.

Yani tediye fişindeki imzanın sahte olarak atılmasında dahi ilk bakışta ve basit bir inceleme ile sahteliğinin ortaya çıkmasında eylem basit zimmet olarak kabul edilmiştir.

İtiraza konu olayda tediye fişindeki imzalar mağdur ...’a aittir. Sanık basit bir yalan söylemiş ve mağdur bu yalana kayıtsız inanarak araştırma yapmaksızın işlem yapmıştır. Kandırma eyleminin ne şekilde gerçekleştiğine dair somut bir değerlendirme yapılmamıştır.

Mağdurun kandırılması için, suçun ortaya çıkmasını engelleyecek şekilde nitelikli yalanın ya da işlemlerin yapılması gerekmektedir. Tüm yargılama aşamasında sanıkların mağdurları kandırmak için özel bir çaba sarf etmedikleri, yaptıkları işlemlerin hepsini rutin bankacılık faaliyetleri kapsamında yaptıkları açıktır.

Mağdur ...’in tacir olduğu dikkate alındığında basit yalanla kandırılmalarının mümkün olmadığı, kendisinden istenen imzalı tediye fişlerinin temdit işlemi için gerekip gerekmediğini basit bir araştırma ile öğrenebilecektir.

Özetle; sanıkların mağdur ... yönelik eylemlerinde herhangi bir sahtecilik yapmadıkları yani mağdur yerine imza atmadıkları gibi mağdurun kendisinin imzaladıkları tediye fişlerini kullanmışlardır. Bunu yaparken de özel bir çaba sarf etmemişlerdir. Mağdurun tacir olduğu ve söz konusu bankacılık işlemlerini sürekli gerçekleştirdiği dikkate alındığı, temdit için tediye fişinin gerekip gerekmediğini basit bir araştırmayla öğrenmesi mümkündür. Bu nedenle dosya bir bütün olarak incelendiğinde sanıkların eylemlerinin basit zimmet suçunu oluşturduğu yönündeki mahkemenin kabul ve uygulamasında bir isabetsizlik görülmediği kabul edilerek, hükmün diğer yönleri açısından bozulması gerekirken, eylemin nitelendirilmesinde hata yapıldığı kabul edilerek bozulması usul ve yasaya aykırı olduğu," görüşüyle itiraz yoluna başvurmuştur.

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 7. Ceza Dairesince 06.07.2020 tarih ve 1053-10959 sayı ile; sanık ... yönüyle itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve 26.01.2023 tarih ve 297-38 sayı ile; "...Sanık ... hakkında da eksik araştırmayla hüküm kurulduğuna ilişkin itiraz nedeninin yerinde olup olmadığı konusunda karar verilmesi için dosyanın Yargıtay 7. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdii edilmesine," karar verilmiş, Yargıtay 7. Ceza Dairesince 11.09.2023 tarih ve 14304-6895 sayı ile; sanık ... yönüyle itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca incelenmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

III. UYUŞMAZLIK KAPSAMI VE KONUSU

İtirazın kapsamına göre inceleme sanıklar hakkında kurulan mahkûmiyet hükümleri ile sınırlı olarak yapılmıştır.

Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;

1-a) Sanıklar hakkında eksik araştırmayla hüküm kurulup kurulmadığı;

b) Eksik araştırmayla hüküm kurulmadığı sonucuna varılması hâlinde; sanık ... ...'in eyleminin sabit olup olmadığı, sabit ise eylemin basit zimmet suçunu mu yoksa nitelikli zimmet suçunu mu oluşturduğu;

2- Sanık ...’ın eyleminin basit zimmet suçunu mu yoksa nitelikli banka zimmeti suçunu mu oluşturduğu;

Hususlarının belirlenmesine ilişkin olup müzakere sırasında Ceza Genel Kurulu Başkanınca sanık ... ...'in eyleminin sabit bulunması durumunda eylemin niteliğinin TCK'nın 38/1. maddesi kapsamında azmettiren mi yoksa aynı Kanun'un 39. maddesi kapsamında yardım eden mi olduğunun belirlenmesinde zorunluluk bulunduğunun ileri sürülmesi üzerine bu hususun da ayrıca değerlendirilmesi gerekmiştir.

IV. OLAY VE OLGULAR

İncelenen dosya kapsamından;

27.03.2005-06.06.2008 tarihleri arasında Akbank Bayburt Şubesi Müdürü olan sanık ...’ın bankanın sürekli müşterisi ve aynı zamanda adı geçenin çocukluk arkadaşı olması nedeniyle yakın ilişki içerisinde olduğu Özkoç Petrol Limited Şirketi unvanlı petrol istasyonunun sahibi olan sanık ... ...'e finansman sağlamak için ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., Kırali Petrol, Çoruh Plastik ve ... Limited Şirketi isimli on bir müşterinin kredi hesabından, mudilerin bilgisi dâhilinde tahsis edilen kredilerin devre sonu taksitlerinin ödemelerini gerçekleştirebilmek amacıyla mudiler ..., ..., ..., ... ve ...’nun mevduat hesaplarından toplam 886.553 TL’yi kredi hesaplarına intikal ettirmek suretiyle zimmetlerine geçirdikleri iddiasıyla sanıklar hakkında kamu davası açıldığı,

02.07.2008 tarihinde sanık ... ... tarafından Akbank AŞ Genel Müdürlüğüne hitaben yazılan "Teklif" başlıklı dilekçe ile; banka müşterilerinden ..., ..., ..., Çoruh Plastik, ..., Kralı Petrol, ..., Gümüşsuyu Gıda, Lokman Erdoğdu, Bünyamin Bayazıt, ..., ..., ..., ... ve ... adlarına tahsis edilen toplam 1.008,273 TL'lik kredi borcu ile kullanmak istediği 3.200,00 TL kredinin 84 ay vadeyle aylık 53.718,93 TL taksitlerle geri ödeme planına bağlanmasının teklif edildiği,

Akbank AŞ Teftiş Kurulu Başkanlığınca düzenlenen 21.07.2008 tarihli ve 25/10 sayılı kanuni soruşturma raporuna göre; sanık ... ve inceleme dışı sanık ...’in üç banka müşterisinin hesaplarından bilgileri dışında 799.850 TL’yi çekmek suretiyle mal edindikleri, toplam 86,703 TL konut kredisi riski bulunan iki ayrı mudinin konut kredilerini kapatmak için sanık ...’a elden verdikleri paraların krediye mahsup edilmeyip sanık tarafından zimmete geçirildiği, sanık ... ...'in soruşturma aşamasında bankaya başvurarak 15 müşteriye ait 1.008.273 TL tutarlı kredilerin kendisi tarafından kullanıldığını kabul ettiği ve kredilerin tasfiyesi amacıyla 7 yıl vadeli ödemenin yanı sıra sahibi olduğu petrol istasyonunu da üçüncü dereceden ipotek vermeyi teklif ettiği, dolayısıyla banka çalışanı olan sanık ... ve inceleme dışı sanık ile sanık ... ...'in birlikte hareket ettikleri sonucuna ulaşıldığı,

Akbank AŞ Genel Müdürlüğüne sunulan sanık ... ... ve banka mudisi ... tarafından imzalanmış "Teklif" başlıklı belgede; sanık ... ...'in 15 mudi adına çekilmiş toplam 1.008,273 TL kredi borcu ile kullanmak istediği 3.200,00 TL krediyi 84 ayda 53.718,93 TL’lik aylık taksitlerle ödemeyi teklif ettiği,

Yargılama aşamasında alınan 06.12.2010 tarihli bilirkişi heyeti raporunda; katılan banka müşterilerinden ...’ın firmasına 14.02.2007 tarihinde kullandırılan 51.000 TL bedelli işlek kredinin, mudinin bilgisi dışında tahsis edildiğinin ve bu kredinin başka bir hesaba aktarıldığının, konut kredisi kullandırılan banka müşterisi ...’a kredi riskinin kapatılması şartıyla konutunun satılıp üzerindeki ipotek fek edilerek şube tarafından kredinin kapatıldığına dair yazı verildiği hâlde riskin kapatılmayıp şube müdürünce devam ettirildiği işlemde sanık ...’ın mudiden 42.854,34 TL’yi elden alıp uhdesinde bıraktığının, yine konut kredisi kullanan mudi ...’nun satın aldığı konutu satıp, kredi borcunu kapatarak taşınmazın üzerindeki ipoteği fek ettirmesine karşın adı geçen sanığın aynı taşınmaz üzerinde başka bir müşteriye konut kredisi kullandırdığının, yurt dışında ikamet eden mudi...’in 23.11.2007 tarihinde 762.750 TL tutarında vadeli mevduat hesabı açıp 26.11.2007 tarihinde yurt dışına çıktığının ve 05.04.2008 tarihine kadar yurt dışında kaldığının, mudinin yurt dışında bulunduğu 03.12.2007 tarihinde vadeli hesabından vadesiz hesabına 362.750 TL aktarıldığının, bu işleme ilişkin dekonttaki imza mudiye ait olmakla birlikte mudinin fiilen yurdışında bulunduğu tarihte fiili ödemenin kime yapıldığının tespit edilemediğinin, yine 07.04.2008 tarihinde düzenlenen ödeme dekontuna istinaden 205.763,00 TL’nin hesaptan çıkarıldığının ancak mudiye ödeme yapılmayan bu paranın 200.000,00 TL’lik kısmının kullanıcılar arası para transferi yoluyla başka işlemlerde kullanılmak üzere kasada tutulduğunun, sonrasında ise bu paranın kime ödendiğinin tespit edilemediğinin, yine aynı mudinin hesabında 02.05.2008 tarihinde gerçekleştirilen 7.500 TL’lik tediye işlemi ile 05.05.2008 ve 09.05.2008 tarihlerinde gerçekleştirilen 20.000 TL’lik ve 185.000 TL’lik işlemlerin mudi tarafından imzalı ödeme dekontlara istinaden ödendiğinin, bu hâliyle mudinin yurt içinde bulunduğu tarihlerde, mudi tarafından imzalanmış tediye fişlerine istinaden yapılan işlemlerde mudinin rızasının olabileceğinin değerlendirildiğinin belirtilidiği,

Sanık ... ...'in katılan bankaya karşı Bayburt Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı alacak davasında alınan 23.05.2012 ve 14.06.2012 tarihli bilirkişi raporlarında özetle; davacı tarafın şirket defterlerinin incelemesinde; 2005 yılı banka ekstrelerinde yer alan tutar ile ticari defter kayıtlarında yer alan tutarın örtüştüğünün ancak defterlerin usulüne uygun tutulmadığının, 2006-2007 yıllarında davacı şirket tarafından çok sayıda bankacılık işlemi yapılmasına rağmen ticari defter kayıtlarında bankacılık işlemine ilişkin herhangi bir kaydın bulunmadığının, davacı şirketin bilgileri dışında yapıldığını iddia ettiği işlemlerin sıklığı, yapılan işlemler neticesinde hesaba giren ve çıkan tutarların eşit olmaması, davacının tacir olması, işlem tutarlarının yüksek olması nedeniyle mümkün olmadığı sonucuna ulaşıldığının açıklandığı,

20.12.2012 tarihli bilirkişi raporunda ise mudiler Serdar Ahmet Çikot ve ...’na kullandırılan taşınmaz kredilerinin kapatılması için adı geçen mudiler tarafından sanık ...'a elden verilen 42.854,34 TL ile 46.487,00 TL tutarlarındaki paraların adı geçen tarafından mal edinildiğinin, mevduat müşterisi olan...’in vadeli mevduat hesabından mudi tarafından imzalanmış tediye fişine istinaden ödenen 362.750,00 TL’ye ait işlemin yapıldığı tarihte mudinin yurt dışında bulunması sebebiyle parayı fiziken çekmesinin mümkün olmadığının, dolayısıyla sanık ...’ın toplam 425.191,34 TL’yi zimmetine geçirdiğinin, anılan sanığın eylemlerinin basit nitelikte bankacılık zimmeti suçu kapsamında kaldığının değerlendirildiği,

Anlaşılmıştır.

Tanık...; Almanya’da yaşadığını, altı ayda bir Türkiye’ye geldiğini, emekli olduğunu, Türkiye’de Bayburt-Akbank Şubesinde hesabının olduğunu, bankadan zaman zaman para çektiğini, çeşitli dekontlara imza attığını, dava konusu olayda da farkında olmadan yapmadığı bir işleme ait dekonta imza atmış olabileceğini, dosyanın sanıklarından yalnızca banka müdürü sanık ...’ı tanıdığını, hesabındaki paranın kim tarafından ne şekilde kullanıldığını bilmediğini, olay nedeniyle bankanın kendisine 800.00 TL ödeme yaptığını, hesabıyla ilgili işlemleri genellikle sanık ...’ın yaptığını, ancak yurt dışındayken telefon ile talimat vermediğini,

Tanık ...; 14.12.2005 tarihinde satın aldığı dairenin finansmanında kullanılmak üzere Akbank AŞ Bayburt Şubesinden 175.000 TL konut kredisi kullandığını, kredinin ödemelerini tamamen bitirmeden satın aldığı daireyi 19.12.2007 tarihinde 175.000 TL bedelle Foto Yavuz Limited Şirketi isimli firmanın yetkilisi olan Levent Yavuz'a sattığını, taşınmazı devrettiğinde üzerindeki kredi borçları ve ipoteğin yapılan ödemeyle üzerinden kalktığını, daireyi devrettiği ve kalan kredi borcunu Levent Yavuz üstlendiği için konut kredisi dolayısıyla bankaya herhangi bir kredi borcunun bulunmaması gerektiğini ancak 2008 yılının ortalarında borcundan dolayı yaklaşık 50.000 TL'lik borcu olduğunu gösteren ihbarnamenin geldiğini, bunun üzerine Akbank AŞ Genel Müdürlüğüne başvurduğunu, Akbank müfettişleri tarafından gerekli incelemelerin yapıldığını, kapattığını düşündüğü kredinin Akbank Bayburt Şubesi idarecilerince kapatılmayarak başka birine kredi kullandırıldığını, dairenin satışı ipoteğin fek edilmesi ve kredinin kapatılması işlemlerinin o dönemde Şube müdürü olarak görev yapan sanık ... vasıtasıyla yapıldığını,

Tanık ...; farklı zamanlarda hesabındaki paranın rızası dışında kullanıldığını, bu işlemlere ait dekontlarda imzasının olmadığını, ticaretle uğraştığı için zaman zaman havale işlemi için telefonla banka görevlilerini arayıp talimat verdiğini, ancak genel olarak bankaya gitmek suretiyle bankacılık işlemlerini yaptırdığını, ihtiyacı olan paranın hesabında bulunmaması durumunda sanık ...’ın yanına gittiğini, onun da aynı gün banka çalışanlarına talimat vererek istediği parayı tedarik ettiğini, sanık ...'a neden hesaplarda bu şekilde eksik para olduğunu sorduğunda; hesaplarda yanlışlık yaptığını, hesabından çekilen paraları diğer sanık ... ...’in finansmanında kullandığını, yine sanık ...’ın, yeğeni olan ...’in kredi hesabından 25.000TL’nin alınması işlemini de yaptığını söylediğini, bankaya olan kredi borcu nedeniyle sanık ...’a verdiği 50.000 TL bedelli ve 30.05.3007 tarihli çekin kredi borcundan düşülmediğini, çekin akıbetini de bilmediğini, kendisine ait hesaplardan sanık ... ...'in hesaplarına herhangi bir banka işlemi yapıldığını görmediğini,

Tanık ...; katılan bankanın eski müşterilerinden olduğunu, Bankada açık kredi hesabının olduğunu, il dışındayken sanık ...'ın telefonla aradığını ve kendisine; "Abi bir müşterimin kredisi onaylanmadı, onun talebini de karşılamam gerekiyor. Bu nedenle senin kredi hesabından 50.000 TL çekebilir miyim?" diye sorduğunu, kim için diye sorunca müşterinin ismini söylemediğini, "Muhatabın benim." dediğini, yaklaşık bir hafta sonra Bayburt'a geldiğinde bankaya uğradığını, ... isimli görevlinin kendisine telefon görüşmesini de hatırlatarak eksik imzasının olduğunu söylediğini, kendisinin de banka müdürüne ve bankaya güvendiğinden, kendi kullanmadığı kredi dekontunu imzaladığını, 50.000 TL söylenmesine rağmen kredi hesabından 35.000 TL'nin çekildiğini, görevliye; "Müdür bey bu parayı yatıracaktı, niye yatırmadı? Görüşmek istiyorum." dediğinde kendisine sanık ...'ın Gümüşhane’de olduğunun söylendiğini, sonraki bir tarihte hesap cüzdanıyla bankaya gittiğinde hesabına 5.000 TL'nin yattığını gördüğünü, hesabındaki paranın mesaiden sonra çekildiğini, kredi hesabından çekilen miktarın sanık ... ...’in finansmanı için kullanıldığını duyduğunu, 06.06.2008 tarihinde kredi hesabından kullanılan miktarın yatırılması konusunda yanına gittiği sanık ...'ın, sanığın diğer banka çalışanı ...'e 22.000 TL'nin İş Bankası hesabına, 8.000 TL'nin de Akbank hesabına yatırılması hususunda talimat verdiğini,

Tanık ...; dava konusu 25.000 TL'lik krediyi kendisinin kullanmadığını, dayısı ...'in söylediği kadarıyla zimmet olayı ortaya çıkınca kendi dükkânında sanık ...'a durumu sorduğunu, onun da kendisine; "Abi o krediyi ben kullandım, saat 16.00 'ya kadar müsaade et, parayı hesaba yatıracağım." dediğini, 25.000 TL'lik dekonttaki imzanın kendisine ait olduğunu, ancak 100.000 TL'lik kredi ile bu krediden dolayı dayısı adına çektiği 78.000 TL'lik krediye ait dekontları birlikte imzaladıklarını, 25.000 TL'lik dekontu ayrı imzalamadığını, 78.000 TL'lik ve 25.000 TL'lik kredileri ticari itibarının kaybolmaması için ödediğini,

Tanık Yaşar Ayçan; Akbank Bayburt Şubesinde 50.000 TL'lik kredi hesabı olduğunu, banka çalışanı Eyüp’e 50.000 TL'lik kredi borcunun kapatılması için 50.000 TL'yi nakit olarak verdiği sırada sanık ...’ın yanına gelip; "Amca sen burada bekleme, ben sana ödediğin paraya ilişkin dekontu getiririm." diyerek elindeki nakit parayı aldığını, sonrasında olaylar ortaya çıkınca kredi borcunun kapanmadığını öğrendiğini,

Tanık ...; Akbank Bayburt Şubesine 50.000 TL'lik kredi müracaatı olduğunu, bu krediyi kendisinin alıp kullandığını, iddia konusu sekiz adet senedi ön yüzü boş, arkası imzalı şekilde bankaya teminat olarak verdiğini, sonradan tanımadığı kişilerin adı yazılmak suretiyle senetlerin doldurulduğunu, kredi hesabından 50.000 TL tutarında talimatı dışında para çekim işlemi yapıldığını öğrendiğini, dekontta imzasının olmadığını, bu kredi işlemlerini sanık ...’ın odasında yaptığını,

Tanık ...; Akbank Bayburt Şubesinde Bireysel Müşteri Hizmetleri görevlisi olarak çalıştığını, ticari işlemlere yönelik işlemlerin yetki ve sorumluluğunda olmadığını, o dönemde banka çalışanlarının birbirlerinin şifresini bildiğini, banka müşterilerinin sanık ... ile samimi olduğunu, herhangi bir krediye ait taksit gecikmesinde veya faiz ödenmesi konusunda bir hesaptan başka hesaba para göndermek için sanıklar tarafından kendisine herhangi bir talimat verilmediğini, sanık ... ile inceleme dışı sanığın telefonla para giriş-çıkış yetkisi olan banka görevlilerine talimat verdiğini bildiğini, ancak işlemlerin imza karşılığında olup olmadığından haberdar olmadığını, sanık ... ...’i banka müşterisi olması nedeniyle tanıdığını, bankadaki işlemlerini inceleme dışı sanık aracılığıyla hâllettiğini, genellikle onun odasında oturduğunu,

Tanık ...; 2007 yılı Nisan ayında asistan olarak Akbank Bayburt Şubesinde göreve başladığını, üç ay sonra gişe yetkilisi olarak çalışmaya başladığını, görev yaparken sanık ... ve operasyon yetkilisi inceleme dışı sanığın talimatlarıyla bir hesaptan başka bir müşterinin hesabına para aktardığını, bu işlemlerin çoğunda müşterilerin dekonttaki imzalarının sonradan tamamlattırıldığını, ... Ürünleri Şirketi yetkilisi ...'la ilgili işlem tarihinde, mesai bitmek üzereyken sanık ...'ın yanına gelerek; "Kasada 35.000 TL var mı?" diye sorduğunu, kendisinin de olduğunu söylemesi üzerine adı geçen sanığın ...'u ilgili telefonla arayıp; "Hesabındaki 35.000 TL parayı kullanıyorum." dediğini, sanık ...'ın karşı tarafın onay verdiğini söylemesi üzerine ... Ürünleri Şirketi hesabından 35.000 TL çıkış yaptığını ve parayı sanık ...'a verdiğini, yaklaşık bir hafta sonra ... bankaya geldiğinde kendisine işlemi hatırlatarak dekonta imza attırdığını, banka içi toplantılarda imzasız fiş sorununu dile getirdiklerini, sanık ... ve inceleme dışı sanığın imzasız dekontların sorun olmadığını, müşterilerin bu durumu bildiğini ve imzaların tamamlanabileceğini söylediklerini, sanık ... ...’in her gün banka şubesine geldiğini, genellikle üst kattaki inceleme dışı sanığın odasında oturduğunu, mudi ...’in bir gün bankaya geldiğini, sanık ...'ın kendisini telefonla arayıp...’in hesabından 20.000 TL çıkış yaparak parayı nakit olarak odasına getirmesini söylediğini, kendisinin de istenen parayı sanık ...'ın odasında...’e teslim ettiğini ve dekonta imzasını aldığını,

İnceleme dışı sanık; 18.12.1984 - 30.05.2008 tarihleri arasında Akbank Bayburt Şubesinde farklı pozisyonlarda görev yaptığını, bir müşteri krediyi almak amacıyla bankaya geldiğinde ilk önce banka müdürü ile görüştüğünü, şube müdürünün uygun görmesi hâlinde kullanacağı kredinin cinsine göre teminatların ve kefillerin ne şekilde olacağının kendisine bildirildiğini, teminat belgelerini ve gerekiyorsa kefilleri hazır ettikten sonra evrakı ticari kredilerden sorumlu müşteri ilişkileri yöneticisine yönlendirildiğini, o dönemde şube müdürü olan sanık ...’ın daha önce ticari kredilerden sorumlu müşteki ilişkileri yöneticisi olduğunu, sanık ...’ın banka müdürü olmasıyla ...’ün müşteri ilişkileri yönetmeni olarak atandığını, müşteri kredi için başvuruyu ...’e yaptıktan sonra gerekli veri girişlerinin ardından kredi onayının şube müdürünün ekranına düştüğünü, müdürün onayından sonra kredinin kullanıldığını, "Müşteriye kredi verebilirsiniz." şeklinde banka müdüründen personele talimat geldikten sonra kredi işlemlerini kendisinin yaptığını, 31.05.2008 tarihinde emekli olduğunu, emekli olduktan sonra sanık ...'ın ağlayarak evine geldiğini, kendisine; "Ocağım battı, bana yardımcı ol!" dediğini, devamında; tayininin çıktığını, yeni şube müdürünün geldiğini ve şubeyi teslim edemediğini söylediğini, sanık ...’ın kendisine ait şifreyi kullanarak birçok işlem yaptığını, bu nedenle kendisi ile beraber Akbank Genel Müdürlüğüne gitmesi gerektiğini, gitmediği takdirde kendisine ait şifre ile yaptığı işlemler konusunda ihbarda bulunacağını söylediğini ve bunun üzerine sanık ...’ın zoruyla Akbank Genel Müdürlüğüne sanık ... ..., kardeşi ...ve sanık ... ile birlikte gittiklerini, Akbank Genel Müdürlüğünde verdiği ifadenin müfettiş baskısı ile oluşturulduğunu, kendisine emekli olmasına rağmen bu şekilde ifade vermezse ikramiyesinin verilmeyeceğinin ve emekli maaşının bağlanmayacağının söylendiğini, Akbank Genel Müdürlüğüne giderken yolda sanık ...’ın diğer sanık ... ...’e yalvarır şekilde; "Benim maddi durumum var, dairelerim, aracım var, sen bu borcu üstlen, ben gerekli ödemeyi yaparım, yeter ki zimmetten yargılanmayayım." dediğini, sanık ... ...’in iyi müşterilerden olduğunu, ancak 2005 yılından sonra çekleri ödenmemeye başlayınca kendisine kredi verilmediğini, bu nedenle 2005 veya 2006 yıllarından sonra adı geçene kredi vermediklerini, 13.02.2008 tarihli ilgili makama hitaben yazılmış ... isimli müşterinin konut kredisi borcunun kapandığına ve krediye yönelik borcunun bulunmadığına ilişkin yazının altındaki ... ... ismi üzerindeki imzanın kendisine ait olduğunu, bu belgeyi ...’nin hazırladığını, ...Hanım hazırladığı için gerekli kontrollerin yapıldığını düşünerek ve ona güvenerek belgeyi imzaladığını,

İfade etmişlerdir.

Sanık ...; Banka müşterielerinden ... ile bankacı-müşteri ilişkisinin ötesinde arkadaş olduğunu, ... hakkındaki 85.000 TL'lik kredinin kendi bilgisi ve talebi doğrultusunda açıldığını, adı geçenin hesabından 29.06.2007 tarihinde yapılan 18.000 TL ve 57.000 TL'lik ödemelerin kime yapıldığını, ilgili şahsa yapılıp yapılmadığını, dekonta imza alınıp alınmadığını bilemediğini, zaman zaman bazı müşterilerin işlem için bankaya geldiklerinde odasına uğradığını, para ödeme konusunda yetkisinin olmadığını, bu işlem için herhangi bir personele müşterinin bilgisi dâhilinde başka bir şahsa ödeme yapmaları konusunda bir talimatı olmadığını, normalde hiçbir personelin müşteri veya yasal vekili haricinde herhangi bir şahsa ödeme yapma yetkisinin bulunmadığını, ancak Bayburt küçük olduğundan ve herkes birbirini tanıdığından zaman zaman bu tür işlemler yapıldığını, 03.07.2007 tarihinde 21.100 TL ve 04.07.2007 tarihinde 25.000 TL olarak açılan kredileri hatırlayamadığını, bu kredilere ilişkin yapılan 21.100 TL ve 27.000 TL’lik ödemelerden de haberdar olmadığını, 09.07.2007 tarihinde açılan 2.465 TL’lik krediyi de anımsayamadığını, tahminen daha önce açılmış kredilerden teminat olarak verilen çek veya bonolardan birinin tahsil edilmesi üzerine boşalan kredi limiti için tahsis edildiğini, kredi olabileceğini, bu konuda şube personeline herhangi bir özel talimatının olmadığını, 01.10.2007 tarihinde tahsis edilen 8.700 TL’lik kredinin tahsis edilmesine ve ödenmesine ilişkin de herhangi bir bilgisinin bulunmadığını, bu paranın kime ödendiğini bilmediğini, müşteri herhangi bir sebeple bankaya gelemediği zaman talebi doğrultusunda işlemi yapıp işlem dekontunun çıktısını da alarak imzalarını attırmak suretiyle evrak eksikliğini tamamladıklarını, ancak müşteriden boş dekonta imza alınmak suretiyle daha önce yapılan işlemlerdeki imza eksikliğinin giderilmesi veya daha sonra yapılacak işlemler için imzalı dekont alınması uygulamalarının olmadığını, 07.06.2008 tarihinde inceleme dışı sanık ve sanık ... ... ile birlikte Akbank Genel Müdürlüğüne gittiklerini, şubede kredi kullanan bazı kişilerin, kredilerinin sanık ... ...’in dolaylı finansmanında kullanıldığını öğrendiklerini, müşterilerin söz konusu kredi borcunun sanık ... ...’e ait olduğunu ve onun tarafından ödeneceğini söylediklerini, kendisinin de olaydan bu şekilde haberdar olduğunu, bu nedenle sanık ... ... ile birlikte Akbank Genel Müdürlüğüne giderek müşterilerin mağduriyetlerinin giderilmesine yardımcı olmak amacıyla söz konusu beyanda bulunduğunu, herhangi bir müşterinin sanık ... ...’i dolaylı finanse etmek amacıyla kredi kullandığına ilişkin bilgisinin bulunmadığını, sanık ... ... ile banka müdürü-müşteri seviyesinde bir ilişkilerinin olduğunu, bunun haricinde herhangi bir yakınlıklarının bulunmadığını, şubedeki herhangi bir personelin sanık ... ... ile müşteri ilişkisi haricinde yakınlık kurduklarına dair bilgiye sahip olmadığını, mudi...’in 2005 yılından beri banka müşterisi olduğunu, ilk olarak 500.000 TL civarında bir rakamla hesap açtırdığını, mevduatında zaman zaman TL den dövize, dövizden TL'ye dönüşümler yaptırdığını, yurt dışında yaşadığı için bazen telefonla talimatlar vererek ödemeler yaptırdığını, ...’in işlemler için doğrudan kendisini aradığını, bankanın 2007 yılında yıllık %15 civarında faiz verdiğini, 03.12.2007 tarihinde adı geçen mudinin telefonla kendisini aradığını ve 362.750 TL'yi sanık ... ... isimli şahsa aktarmasını istediğini, talep üzerine bu parayı sanık ... ...'e aktardığını, ancak bu aktarım işlemini nakit olarak mı yoksa kaydi para ile mi yaptığını hatırlayamadığını, 07.04.2008 tarihinde de...’in kendisini telefonla araması üzerine 205.763 TL’yi sanık ... ...’in hesabına gönderdiğini, duyduğu kadarıyla sanık ... ...'in banka faizinden daha yüksek bir oranda getiri vadettiği için...’in parasını adı geçen sanığa verdiğini, 09.05.2008 tarihinde 188.661,94 TL parayı şube veznesinden aldığını, 362.750 TL ve 205.763 TL ödemeye ilişkin olarak ilgili personele talimat verdiğini ve mudi ...’ın hesabından belirtilen meblağların alınarak sanık ... ...’e ödenmesi yönünde talimat verdiğini, mudi yurt dışından geldikten sonra imza eksiklerinin giderildiğini, ... isimli şahsı tanıdığını, adı geçenin teminat olarak verdiği senetlerde borçlu olarak gözüken ... ...ve ...’yi ise tanımadığını, ancak ...'ın bu kredileri kendisi için değil, ... lehine kullandığını, hem 170.000 TL’lik hem de 51.000 TL’lik kredinin ... lehine alındığını,

Sanık ... ...; Akbank Bayburt Şubesinin sürekli müşterisi olduğunu, sanık ... ile çocukluk arkadaşı olduklarını, sanık ...'ın Akbank Bayburt Şubesi Müdürlüğünden başka bir şubeye müdür olarak atanması üzerine iş yerine geldiğini, kendisine bazı müşterilerine kredi verdiğini, bu krediler ile ilgili sorun olduğunu, bu sorun için kendisine yardımcı olmasını istediğini, hatta sanık ...’ın Özkoç Petrol adlı şirket hesabından ve şahsi hesabından toplam 3.700.000 TL para çektiğini tespit ettiğini, sanığın bu parayı nerede, kimin için ve hangi amaçla kullandığını bilmediğini, o tarihte görüştüklerinde sanık ...’ın hesabından çektiği para karşılığında kendisine 2.500.000 TL para vereceğini söylediğini, sanık ...’ın önceki yıllarda ... ve ... isimli şahıslarla plastik pencere üretimi ve tekel ürünlerinin dağıtımı konusunda ortak şirketlerinin olduğunu, sanık ...’ın müdürlük yaptığı dönemde piyasada paraya ihtiyacı olan kişilere yardımcı olmak amacıyla kendisine ait hesaptan para çekip diğer kişilere verdiğini öğrendiğini, hatta bu şekilde para çekerken birkaç kez kendisine bilgi verdiğini, ancak bu sorun ortaya çıkması üzerine hesaplarını kontrol ettiğinde kendisine bilgi vermeden para çekimi yapıldığını öğrendiğini, sanık ...'ın toplam 3.700.000 TL’yi hesabından bu şekilde çektiğini, bir buçuk yıldır sanık ...'ın hesabından çektiği parayı geri almak için uğraştığını, ancak sanığın kendisinden kaçtığını, sanık ... ile inceleme dışı sanık ve kardeşiyle birlikte 2008 yılının Haziran ayında Akbank Genel Müdürlüğüne gittiklerini, amacının hesabından iradesi dışında çıkan paraları geri almak olduğunu, sanık ...'ın İstanbul’a giderken kendisine; "Benim sana borcum 3.000.000-3.500.000 TL civarındadır. Biz bankayla görüşelim senin üzerinden 3.000.000-3.500.000 TL civarında bir kredi alırız. Bunun 2.500.000 TL'sini sen alırsın,1.000.000 TL ile de ..., ..., ..., Çoruh Plastik, ..., Krali Petrol, ..., Gümüşsuyu Gıda, ..., .... Birgül Gıda, ..., ... ... ve ...’ün borçlarının ödenmesinde kullanırız." dediğini, Akbank Genel Müdürlüğüne sanık ...’ın hesabından 3.700.000 TL çektiğini belirtmekle birlikte alacaklı olduğunu söylemediğini, kendisinin Halk Bank Bayburt Şubesinde 2.500.000 TL kredi borcunun bulunduğunu, sanık ...'tan parasını alamadığı için bankalardan kredi kullanmak zorunda kaldıklarını, soruşturma dosyası içerisinde bulunan Akbank AŞ Genel Müdürlüğüne hitaben yazılmış ve kendisi ile ... tarafından imzalanmış belgedeki imzayı kabul ettiğini, bu belgeyi o dönemde soruşturma yapan Akbank müfettişlerinin hazırladığını, şahısların borç miktarları ile faizle birlikte toplam borçlarına ilişkin bilgilerin kendilerine verilmesi üzerine bu belgeyi düzenleyip imzalayarak müfettişlere verdiklerini, ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... ve ... ile aralarındaki ticari ilişki nedeniyle tanıdığını, ... ile zaman zaman kendisinden yakıt aldığı için ticari ilişkisinin olduğunu, sanık ...'ın samimi arkadaşı olması nedeniyle sıkıntısını giderebilmek amacıyla açılan kredilerden kaynaklı borcunu ödemeyi üstlendiğini, amacının sanık ...’ın ekonomik olarak rahatlaması suretiyle kendisine olan 3.700.000 TL'lik borcun ödenebilmesini sağlamak olduğunu, ... isimli şahsın parasını kullanarak faiz vermediğini,

V. GEREKÇE

A. İlgili Mevzuat ve Uyuşmazlık Konularına İlişkin Görüşler

Uyuşmazlığın isabetli bir hukuki çözüme kavuşturulabilmesi için öncelikle zimmet ve zimmete geçirme kavramları ile zimmet suçunun ceza kanunlarımızdaki yeri ve tarihsel gelişimi üzerinde durulması gerekmektedir.

Arapça bir sözcük olan zimmet, Türk Dil Kurumu Sözlüğü'nde; "Üstünde olan şey", "Kurum ve kuruluşlarda çalışanlara veya para işleri ile uğraşan görevliye imza karşılığı teslim edilen para veya eşya", "Bir kimsenin yasal olmayan yollardan üzerine geçirip ödemeye zorunlu olduğu para" şekillerinde tanımlanmıştır.

Zimmete geçirme ise "Suç konusu mal üzerinde, malikmiş gibi tasarrufta bulunmayı" ifade eder. Bu tasarruflar, suç konusu şeyin mal edinilmesi, amacı dışında kullanılması, tüketilmesi şeklinde oluşabileceği gibi bir başkasına satılması, verilmesi şeklinde de gerçekleşebilir.

Zimmet suçu, ilk olarak mülga 765 sayılı TCK’nın 202. maddesinde düzenlenmiş, buna göre 202. maddesinin 1. fıkrasında basit zimmet suçu, 2. fıkrasında ise eylemin; "...dairesini aldatacak ve fiilin açığa çıkmamasını sağlayacak her türlü hileli faaliyette bulunmak suretiyle işlenmiş olması" hâlinde nitelikli zimmet suçunun oluşacağı hükme bağlanmıştır.

3182 sayılı Bankalar Kanunu'nun yürürlükte olduğu dönemde, banka personelinin bankanın mal varlığını temellüke yönelik eylemleri ile ilgili olarak istisnai bir düzenleme bulunmaması nedeniyle failin, 233 sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri Hakkında KHK’nın ekinde yer alan listedeki bankalardan birinin mensubu olması durumunda, 399 sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri Personel Rejiminin Düzenlenmesi Hakkındaki KHK’nın 11. maddesinde yer alan "Teşebbüslerin ve bağlı ortaklıkların paralarına ve para hükmündeki evrak ve senetlerine ve diğer mevcutlarına karşı işledikleri suçlar ile bilanço, tutanak, rapor ve benzeri her türlü belge ve defterleri üzerinde işledikleri suçlar ile ifa ettikleri görevlerinden doğan suçlardan dolayı memur sayılarak haklarında Türk Ceza Kanununun 2 nci kitap üçüncü ve altıncı baplarındaki hükümler uygulanır." düzenlemesi gereğince eylemi gerçekleştiren banka personeli 765 sayılı TCK'nın uygulanması bakımından devlet memuru sayılmakta ve fiilin 765 sayılı TCK'nın 202. maddesinde düzenlenen zimmet, eylemi gerçekleştiren banka personelinin bu listede yer almayan özel bir bankanın mensubu olması hâlinde ise fiilin 765 sayılı TCK'nın 510. maddesinde düzenlenen hizmet nedeniyle emniyeti suistimal suçunu oluşturabileceği yargısal kararlarla kabul edilmiş ve bu yöndeki uygulama da tereddütsüz sürdürülmüştür.

Gerek kamu bankaları gerekse özel bankalar olsun her ikisinin de yürüttükleri faaliyetin kamudan fon toplamak ve bu fonları kendileri veya kamu adına kullanmak olduğunu, bu açıdan bakıldığında zimmet suçunun doğurduğu sonuçlar yönünden kamu ile özel bankalar arasında herhangi bir fark bulunmadığını, kamu ve özel banka çalışanları arasındaki bu eşitsizliği dikkate alan ve zimmet suçunun banka mensupları tarafından banka varlıklarına karşı işlenmesi durumunda özel bir düzenlemeye gereksinim duyan kanun koyucu, bu amaçla 23.06.1999 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren mülga 4389 sayılı Bankalar Kanunu'nun 22. maddesinin 3. fıkrasıyla bankacılık zimmeti suçunu mülga 765 sayılı TCK’nın 202. maddesi ile uyum gösterecek şekilde ayrıca düzenlemiştir.

25.11.2000 tarihli ve 24241 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 4603 sayılı Kanun ile TC Ziraat Bankası, Türkiye Halk Bankası ile Türkiye Emlak Bankasının özel hukuk statüsüne tabi anonim şirket hâline dönüştürülmesi sonucu kamu ve özel banka ayrımına ve adı geçen banka mensuplarının banka malını temellük eylemleri nedeniyle kamu görevlisi gibi cezalandırılmalarına son verilerek, bu kişilerin de 4389 sayılı Kanun ile genel hükümlere tabi olacakları kabul edilmiştir.

Zimmet suçu, TCK’nın 247. maddesinde düzenlenmiş, buna göre 247. maddesinin 1. fıkrasında basit zimmet suçu, 2. fıkrasında ise eylemin; "Suçun, zimmetin açığa çıkmamasını sağlamaya yönelik hileli davranışlarla işlenmesi" hâlinde nitelikli zimmet suçunun oluşacağı hükme bağlanmıştır.

Bu Kanun'dan sonra 01.11.2005 tarihli ve 25983 Mükerrer sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren ve hâlen yürürlükte bulunan 5411 sayılı Kanun'un 160. maddesinde de ceza yaptırımı (miktarı) dışında TCK'ya benzer bir düzenleme öngörülerek, bankacılık zimmeti suçu ayrıca düzenlenmiştir.

Bu aşamada; gerek 4389 sayılı Kanun, gerekse 5411 sayılı Kanun'da yer alan bankacılık zimmeti suçunun konusu ve unsurları üzerinde durulmasında fayda bulunmaktadır.

Bankacılık zimmeti suçu, 4389 sayılı Kanun'un "Adli Suç ve Cezalar" başlıklı 22. maddesinin 3. fıkrasında; "Banka yönetim kurulu başkan ve üyeleri ile diğer mensupları görevleri dolayısıyla kendilerine tevdi olunan veya muhafazaları, denetim veya sorumlulukları altında bulunan bankaya ait para veya sair varlıkları zimmetlerine geçirirlerse altı yıldan oniki yıla kadar ağır hapis cezası ile cezalandırılacakları gibi bankanın uğradığı zararı tazmine mahkum edilirler. Bu fıkrada gösterilen suç, bankayı aldatacak ve fiilin açığa çıkmamasını sağlayacak her türlü hileli faaliyette bulunmak suretiyle işlenmişse faile oniki yıldan aşağı olmamak üzere ağır hapis ve meydana gelen zararın üç katı kadar ağır para cezası verilir. Ayrıca meydana gelen zararın ödenmemesi halinde mahkemece re'sen ödettirilmesine hükmolunur. Zararın kovuşturma yapılmadan önce tamamıyla ödenmiş olması halinde cezaların yarısı, ödeme hükümden önce gerçekleştirilmiş ise üçte bir oranında indirilir." şeklinde,

5411 sayılı Kanun'un "Zimmet" başlıklı 160. maddesinin 1 ve 2. fıkralarında ise;

"Görevi nedeniyle zilyetliği kendisine devredilmiş olan veya koruma ve gözetimiyle yükümlü olduğu para veya para yerine geçen evrak veya senetleri veya diğer malları kendisinin ya da başkasının zimmetine geçiren banka yönetim kurulu başkan ve üyeleri ile diğer mensupları, altı yıldan oniki yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılacakları gibi bankanın uğradığı zararı tazmine mahkûm edilirler.

Suçun, zimmetin açığa çıkmamasını sağlamaya yönelik hileli davranışlarla işlenmesi hâlinde faile on iki yıldan az olmamak üzere hapis ve yirmibin güne kadar adli para cezası verilir; ancak, adli para cezasının miktarı bankanın uğradığı zararın üç katından az olamaz. Ayrıca meydana gelen zararın ödenmemesi hâlinde mahkemece re'sen ödettirilmesine hükmolunur..." şeklinde,

Düzenlenmiştir.

4389 sayılı Kanun'un 22. maddesinin 3. fıkrasında yazılı zimmet suçunun maddi konusunu; banka yönetim kurulu başkan ve üyeleri ile diğer mensuplarının görevleri dolayısıyla kendilerine tevdi olunan veya muhafazaları, denetim veya sorumlulukları altında bulunan bankaya ait para veya sair varlıklar oluşturmaktayken, 5411 sayılı Kanun'un 160. maddesinde yazılı suçun maddi konusunu ise görevi nedeniyle zilyetliği kendisine devredilmiş olan veya koruma ve gözetimiyle yükümlü olduğu para veya para yerine geçen evrak, senetler ve diğer mallar oluşturmaktadır. 4389 sayılı Kanun'da bu suçun maddi konusunu oluşturacak malın bankaya ait olması aranırken, 5411 sayılı Kanun'da bu şarta yer verilmemiş olup malın zilyetliğinin faile görevi nedeniyle devredilmiş olması yeterli görülmüştür.

5411 sayılı Kanun'un 160. maddesine göre; mal, para veya evrak ya da senedin failin görevi gereği zilyetliğine devredilmiş olması veya koruma ve gözetimiyle yükümlü olması gerekir. Failin zilyetliğinde olan ya da koruma veya gözetiminde bırakılan bir malı, kendisi ya da başkasının zimmetine geçirmesi veya malikmiş gibi tasarrufta bulunmasıyla suç işlenmektedir.

Zilyetlik kavramından anlaşılması gereken hukuki anlamda zilyetlik olup failin suç konusu mal, para veya evrak ya da senet üzerinde tasarrufta bulunmaya yetkili olması yeterlidir. Diğer bir anlatımla suç konusu mal, para veya evrak ya da senet üzerinde fiilen zilyet olunması aranmamaktadır.

Bankacılık zimmeti suçu sadece kastla işlenebilen ani hareketli bir suçtur. Zimmete geçirme fiilinin gerçekleştiği anda ve yerde tamamlanır. Kastın varlığından söz edebilmek için failin görevi nedeniyle zilyet olduğu malı, kendisinin veya başkasının zimmetine geçirme bilinç ve iradesinin bulunması gerekli ve yeterlidir.

Bu noktada, hile kavramı ile 5411 sayılı Kanun'un 160. maddesinin 2. fıkrasında cezayı ağırlaştırıcı bir neden olarak düzenlenen; "suçun, zimmetin açığa çıkmamasını sağlamaya yönelik hileli davranışlarla işlenmesi" hâli üzerinde durulmasında fayda bulunmaktadır.

Gerek TCK'da gerekse 5411 sayılı Kanun'da nitelikli zimmet suçunun oluşumunda aranan hile kavramı mevzuatta tanımlanmamıştır. Genel anlamda hile ise; "Birini aldatmak, yanıltmak için yapılan düzen, dolap, oyun, desise, entrika" anlamına gelmektedir (Türk Dil Kurumu, Türkçe Sözlük, s.891).

Uygulamadaki yerleşmiş kabule göre hile; "Hile nitelikli yalandır. Yalan belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun denetleme olanağını ortadan kaldırmalıdır. Kullanılan hile ile mağdur yanılgıya düşürülmeli ve yanıltma sonucu kandırıcı davranışlarla yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır... Hileli davranışın aldatacak nitelikte olması gerekir. Basit bir yalan hileli hareket olarak kabul edilemez." şeklinde tanımlanmaktadır.

Öğretide de hile ile ilgili olarak, hilenin maddi veya manevi nitelikteki eylemlerle bir kimsenin hataya düşürülmesi anlamına geldiği (Faruk Erem, TCK Şerhi Özel Hükümler, Ankara, 1993, s.588), ifade ediliş ve sergileniş tarzı açısından yöneldiği kimsenin denetim yapma yetkisini elinden alması ve doğurduğu güven ortamıyla kişiyi istediği yöne çekmesinin zorunlu olduğu (Sami Selçuk, Dolandırıcılık Cürmünün Kimi Suçlardan Ayrımı ve Çeklerle İlgili Suçlar, Ankara, 1986, s.106-110), gösterilen davranışın hile niteliğini taşıyabilmesi için aldatmaya elverişli olması gerektiği (İzzet Özgenç, Ekonomik çıkar amacıyla işlenen suçlar, Seçkin Yayınevi, 2004, s.26), hilenin öznel ve nesnel koşulları sömürerek ve gerçeği örterek mağdurun yargılama gücünü etkilemesi gerektiği, kaba, çıplak ve kolayca anlaşılabilen bir yalanın hile kavramına girmediği (Vural Savaş-Sadık Mollamahmutoğlu, TCK Yorumu, Seçkin Yayınevi, Ankara, 1995, C.4, s.5155-5157) yönünde görüşler bulunmaktadır.

Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere nitelikli zimmet suçundaki hileli davranışların, fiilin ortaya çıkmamasını sağlamaya yönelik olmasının yanında bu sonucu gerçekleştirmeye elverişli olacak nitelikte yoğun ve aldatıcı olması gerekir. Diğer bir anlatımla hileli davranışın eylemin ortaya çıkmamasını sağlayacak şekilde aldatmaya elverişli olması gerekmektedir. Herkes tarafından anlaşılabilir ve özünde aldatıcı niteliği bulunmayan davranış, hileli bir davranış olarak değerlendirilemeyecektir. Eylemin açığa çıkmaması için kullanılan bir yöntemin, denetim ve gözetim görevi verilmiş kişilerin dikkatsizliği ve özensizliğinden kaynaklanan nedenlerle bu suçun ortaya çıkmasını engellemesi bu tür davranışlara hileli davranış vasfını kazandırmayacağı gibi nitelikli zimmet suçunun da oluşmasına yol açmayacaktır. Nitekim öğretide de; "Bu hileli davranışlar öyle bir mertebede bulunmalıdır ki, hakiki eylemin ortaya çıkması uzmanlık gerektiren bir takım araştırmaların yapılmasını da gerektirmelidir" (Süheyl Donay, Bankacılık Ceza Hukuku, s.115) şeklinde benzer görüşlere yer verilmektedir. Aksinin kabulü hâlinde nitelikli zimmet suçunun kapsamı oldukça genişlerken, basit zimmet suçunun kapsamı oldukça daralacaktır ki kanun koyucunun bunu amaçlamadığı açıktır.

Bunun yanında aldatıcı özelliğe sahip ve bu suçun ortaya çıkmasını engellemeye elverişli yöntemin kullanılmış olmasına karşın, suçun yine de ortaya çıkarılması yani kullanılan hileli yöntemin zimmet suçunun ortaya çıkarılmasını engelleyememesi durumunda da nitelikli zimmet suçu oluşacaktır. Zira burada zimmet suçunun ortaya çıkmamasına yönelik kanunun aradığı hileli davranışlar gerçekleştirilmiş olmaktadır.

765 sayılı TCK’nın 202/2. maddesine paralel olarak düzenlenen, 4389 sayılı Kanun'un 22/3. maddesinde; "dairesini aldatacak" ibaresi yerine, "bankayı aldatacak" ibaresine yer verilmek suretiyle banka zimmeti suçunun nitelikli hâlini düzenleyen kanun koyucu, gerek TCK'nın 247/2. maddesinde gerekse 5411 sayılı Kanun'un 160/2. maddesinde; "dairesini aldatacak" ve "bankayı aldatacak" ibarelerine yer vermeyerek banka zimmeti suçunun nitelikli hâlini hüküm altına almıştır.

Bu düzenlemelerle nitelikli zimmet suçunun uygulama alanı genişletilmiş, böylece hileli davranışların olağan ve basit bir denetim, araştırma ve karşılaştırma ile ilk bakışta kolayca ve kesin bir biçimde anlaşılabilecek nitelikte olmamak koşuluyla zimmet veya miktarının kurum içi kayıtlardan ortaya çıkarılması hâlinde de eylemin nitelikli zimmet olarak kabulü mümkün hâle gelmiştir. Ancak yine de hileli davranışların aldatıcı nitelikte olmasını aramaya devam etmek gerekecektir. Aldatıcı olmak hilenin içkin bir özelliğidir ve aldatıcı niteliği bulunmayan bir davranışın hile olarak nitelendirilmesi mümkün değildir. Aksinin kabulü aldatıcı olmayan hilenin cezayı ağırlaştırıcı neden sayılması, hilenin aldatıcı niteliği bulunmadığı hâllerde faile ağırlaştırılmış zimmet suçundan ceza verilmesi sonucunu doğuracaktır.

Eğer hileli davranışlar eylemin açığa çıkmamasını sağlamaya yönelik değilse ya da zimmet veya miktarı ilk bakışta olağan ve basit bir iç denetim, araştırma veya karşılaştırma ile kolayca ve kesin bir biçimde ortaya çıkabilecek durumda ise eylemin basit zimmet, aksi hâlde nitelikli zimmet suçunu oluşturacağı kabul edilmelidir.

Nitekim Ceza Genel Kurulunun ve Yargıtay 5. Ceza Dairesinin duraksamasız uygulamaları ile de zimmet veya miktarının kurum içi kayıtların incelenmesi suretiyle kolayca ortaya çıkarılabilmesi hâlinde eylemin basit zimmet suçunu oluşturacağı kabul edilmektedir. Nitelikli zimmet suçu, uygulamada daha çok zimmet veya miktarının kurumdaki kayıtlar dışında tanık anlatımları ya da üçüncü kişilerin ibraz ettiği belgelerle saptanması, sahte olarak imza atılması, kurum içi makbuzlarla kurum dışı makbuzların farklı düzenlenmesi, eyleme gasp ya da hırsızlık süsü verilmesi, belgelerin yok edilmesi gibi yöntemlerle gerçekleştirilmektedir.

Failin davranışlarının hileli olup olmadığının belirlenmesi noktasında öğretide şu görüşlere de yer verilmiştir: "Hangi hareketin aldatmaya elverişli olduğu somut olaya göre ve mağdurun içinde bulunduğu duruma göre belirlenmelidir. Bu konuda önceden bir kriter oluşturmak olanaklı değildir." (Veli Özer Özbek-Koray Doğan-Pınar Bacaksız-İlker Tepe, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Ankara 2012, Seçkin Yayınevi, 4. Bası, s.650), "Hileli davranışın anlamı birtakım sahte, suni hareketler ile gerçeğin çarpıtılması, gizlenmesi ve saklanmasıdır" (Doğan Soyaslan, Ceza Hukuku Özel Hükümler 6. Baskı, s.343), "Hilenin, mağduru hataya sürükleyecek nitelikte olması yeterlidir; ortalama bir insanı hataya sürükleyecek nitelikte olması aranmaz. Bu nedenle, davranışın hile teşkil edip etmediği muhataba ve olaya göre değerlendirilmelidir." (Nur Centel-Hamide Zafer-Özlem Çakmut, Kişilere Karşı İşlenen Suçlar, İstanbul 2011, Beta Yayınevi, 2. bası, Cilt I. s.462).

Esasen, hangi davranışların hileli olup olmadığı ve bu kapsamda değerlendirilmesi gerektiği yolunda genel bir kural koymak oldukça zor olmakla birlikte; her somut olayın kendi özelliklerine göre değerlendirme yapılmalı, mağdurun durumu, fiille olan ilişkisi, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri gibi önem arz eden hususlar ayrı ayrı nazara alınmak suretiyle sonuca ulaşılmalıdır.

TCK'nın 247/2. maddesindeki düzenlemeye paralel nitelikte bulunan 5411 sayılı Kanun'un 160/2. maddesinde yer alan bankacılık zimmeti suçu açısından da; zimmet veya miktarının ilk bakışta olağan ve basit bir iç denetim, araştırma veya karşılaştırılma suretiyle, kesin bir biçimde ortaya çıkarılabilecek durumda olması hâlinde eylemin basit zimmet, aksi hâlde nitelikli zimmet suçunu oluşturacağı kabul edilmelidir.

Ceza Genel Kurulunun 09.12.2014 tarihli ve 272-549 sayılı kararında da; "Bankacılık zimmeti suçlarında eylemin basit zimmet mi yoksa nitelikli zimmet mi ya da birden fazla eylemin bulunması halinde hangilerinin basit, hangilerinin nitelikli olduğunun tespitinde, bankacılık zimmeti suçlarına ilişkin temyiz davalarına bakmakla görevli Yargıtay 7. Ceza Dairesince, 08.10.2013 tarihli ve 19345-20067, 10.03.2011 tarihli ve 14330-2775 ile 13.12.2010 tarihli ve 6290-16929 sayılı kararları başta olmak üzere bir çok kararında belirtilen ve uygulamada istikrar kazanmış olan; ‘a- Tediye fişinde mudiye ait sahte imza benzetilmiş ve aldatıcı ise 5411 sayılı Kanun’a göre nitelikli zimmet, sahtecilik mudinin bankada mevcut tatbiki imzaları ile karşılaştırıldığında anlaşılamıyorsa banka aldatılmış olacağından 4389 sayılı Kanun’a göre de nitelikli zimmet,

b- Tediye fişinde mudiye ait sahte imza aldatıcı değil, kabaca incelemede sahte olduğu anlaşılıyorsa, hem 4389 sayılı Kanun’da hemde 5411 sayılı Kanun’da basit zimmet, kabaca incelemede sahte olduğu anlaşılamıyor ancak detaylı inceleme (Bilirkişi-Grafoloji uzmanı vs.) sonucunda iğfal kabiliyetinin bulunmadığı kanaatine varılabiliyorsa, 4389 sayılı Kanun’da basit zimmet, 5411 sayılı Kanun’da nitelikli zimmet,

c- Tediye fişine kandırılarak mudi imzası alındıktan sonra kullanılmış ise hem 4389 sayılı Kanun’da hemde 5411 sayılı Kanun’da nitelikli zimmet,

d- Tediye fişinde mudi imzası yok ve boş ise hem 4389 sayılı Kanun’da hemde 5411 sayılı Kanun’da basit zimmet,

e- Tediye fişi imha edilmiş veya düzenlenmeden mal edinme gerçekleşmişse hem 4389 sayılı Kanun’da hemde 5411 sayılı Kanun’da basit zimmet,

f- Gişe yetkisinin (limitinin) üzerinde olan işlemle mal edinme gerçekleşmişse hem 4389 sayılı Kanun’da hemde 5411 sayılı Kanun’da basit zimmet suçu oluşacaktır.’ şeklindeki ilkelerin göz önünde bulundurulması" gerektiğine işaret edilmiştir.

Gelinen aşamada TCK'da düzenlenen azmettirme ve yardım etme kavramlarının üzerinde durulmasında fayda bulunmaktadır.

Kanun’un 37. maddesinde;

"(1) Suçun kanuni tanımında yer alan fiili birlikte gerçekleştiren kişilerden her biri, fail olarak sorumlu olur.

(2) Suçun işlenmesinde bir başkasını araç olarak kullanan kişi de fail olarak sorumlu tutulur. Kusur yeteneği olmayanları suçun işlenmesinde araç olarak kullanan kişinin cezası, üçte birden yarısına kadar artırılır" şeklindeki hüküm ile maddenin birinci fıkrasında müşterek faillik, ikinci fıkrasında ise dolaylı faillik düzenlenmiştir.

Kanun’da suç olarak tanımlanan fiilin, birden fazla suç ortağı tarafından iştirak hâlinde gerçekleştirilmesi durumunda TCK’nın 37/1. maddesinde düzenlenen müşterek faillik söz konusu olacaktır.

Öğretideki görüşler de dikkate alındığında müşterek faillik için iki şartın birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir:

1- Failler arasında birlikte suç işleme kararı bulunmalıdır.

2- Suçun işlenişi üzerinde birlikte hâkimiyet kurulmalıdır.

Müşterek faillikte, birlikte suç işleme kararının yanı sıra fiil üzerinde ortak hâkimiyet kurulduğu için her bir suç ortağı fail konumundadır. Fiil üzerinde ortak hâkimiyetin kurulup kurulmadığının belirlenmesinde suç ortaklarının suçun icrasında üstlendikleri rolleri ve katkılarının taşıdığı önem göz önünde bulundurulmalıdır.

Yardım etme ise TCK'nın 39. maddesinde;

"(1) Suçun işlenmesine yardım eden kişiye, işlenen suçun ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektirmesi hâlinde, onbeş yıldan yirmi yıla; müebbet hapis cezasını gerektirmesi hâlinde, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası verilir. Diğer hâllerde cezanın yarısı indirilir. Ancak, bu durumda verilecek ceza sekiz yılı geçemez.

(2) Aşağıdaki hâllerde kişi işlenen suçtan dolayı yardım eden sıfatıyla sorumlu olur:

a) Suç işlemeye teşvik etmek veya suç işleme kararını kuvvetlendirmek veya fiilin işlenmesinden sonra yardımda bulunacağını vaat etmek.

b) Suçun nasıl işleneceği hususunda yol göstermek veya fiilin işlenmesinde kullanılan araçları sağlamak.

c) Suçun işlenmesinden önce veya işlenmesi sırasında yardımda bulunarak icrasını kolaylaştırmak" şeklinde,

"Bağlılık kuralı"da aynı Kanun’un 40. maddesinde;

"(1) Suça iştirak için kasten ve hukuka aykırı işlenmiş bir fiilin varlığı yeterlidir. Suçun işlenişine iştirak eden her kişi, diğerinin cezalandırılmasını önleyen kişisel nedenler göz önünde bulundurulmaksızın kendi kusurlu fiiline göre cezalandırılır.

(2) Özgü suçlarda, ancak özel faillik niteliğini taşıyan kişi fail olabilir. Bu suçların işlenişine iştirak eden diğer kişiler ise azmettiren veya yardım eden olarak sorumlu tutulur.

(3) Suça iştirakten dolayı sorumlu tutulabilmek için ilgili suçun en azından teşebbüs aşamasına varmış olması gerekir" biçiminde,

Düzenlenmiştir.

Ancak belli sıfata sahip olan kişilerce işlenebilen suçlara özgü suç denmektedir. Örneğin, zimmet ve rüşvet gibi suçlar ancak kamu görevlisi sıfatına haiz kişilerce işlenebileceğinden özgü suç niteliğindedir.

Suçun icrasına iştirak etmekle birlikte, işlenişine bulunduğu katkının niteliği gereği kanuni tanımdaki fiili gerçekleştirmeyen diğer suç ortaklarına şerik denilmekte olup TCK’da şeriklik, azmettirme ve yardım etme olarak iki farklı şekilde düzenlenmiştir. Buna göre, kanuni tanımdaki fiili gerçekleştirmeyen veya özel faillik vasfını taşımadığı için fail olamayan bir suç ortağı, gerçekleşen fiilden TCK'nın 40. maddesinde düzenlenen bağlılık kuralı uyarınca sorumlu olabilecektir.

"Azmettirme" TCK'nın 38. maddesinde;

"(1) Başkasını suç işlemeye azmettiren kişi, işlenen suçun cezası ile cezalandırılır.

(2) Üstsoy ve altsoy ilişkisinden doğan nüfuz kullanılmak suretiyle suça azmettirme hâlinde, azmettirenin cezası üçte birden yarısına kadar artırılır. Çocukların suça azmettirilmesi hâlinde, bu fıkra hükmüne göre cezanın artırılabilmesi için üstsoy ve altsoy ilişkisinin varlığı aranmaz.

(3) Azmettirenin belli olmaması hâlinde, kim olduğunun ortaya çıkmasını sağlayan fail veya diğer suç ortağı hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine yirmi yıldan yirmibeş yıla kadar, müebbet hapis cezası yerine onbeş yıldan yirmi yıla kadar hapis cezasına hükmolunabilir. Diğer hâllerde verilecek cezada, üçte bir oranında indirim yapılabilir" şeklinde düzenlenmiştir.

Azmettirme, belli bir suç işleme hususunda henüz bir düşüncesi olmayan kişide, bir başkası tarafından suç işleme kararının oluşmasının sağlanmasıdır. Eğer kişi daha önceden suçu işlemeye karar vermiş ise bu takdirde azmettirme değil, artık aynı Kanun'un 39/2. maddesi kapsamında manevi yardım söz konusu olacaktır. Azmettiren konumundaki kişinin kasten hareket etmesi gerekir. Bu kastın, failde belli bir suçu işleme konusunda karar oluşturmayı, suçun bu kişi tarafından işlenmesi hususunu ve azmettirilen suçun kanuni tanımındaki unsurlarını kapsaması gerekli olmasına karşın, eylemin yer ve zamanı ile işleniş tarzına ilişkin ayrıntıların belirlenmesine gerek yoktur.

TCK’nın 39/2. maddesindeki düzenlemeye göre, yardım etme; maddi yardım ve manevi yardım olarak ikiye ayrılmaktadır.

1- Bir suçun işlenmesine maddi yardımda bulunma çok çeşitli şekillerde ortaya çıkmakla birlikte anılan maddede maddi yardım;

a) Suçun işlenmesinde kullanılan araçları temin etmek,

b) Suçun işlenmesinden önce veya işlenmesi sırasında maddi yardımda bulunarak icrasını kolaylaştırmak,

Olarak sayılmış,

2- Manevi yardım ise;

a) Suç işlemeye teşvik etmek,

b) Suç işleme kararını kuvvetlendirmek,

c) Suçun işlenmesinden sonra yardımda bulunmayı vaad etmek,

d) Suçun nasıl işleneceği konusunda yol göstermek,

Şeklinde belirtilmiştir.

Kişinin eyleminin, bir suça katılma aşamasına ulaşıp ulaşmadığı, ulaşmışsa da suça katılma düzeyinin belirlenmesi için, eylemin bir aşamasındaki durumun değil, eylemin yapılması için verilen kararın bu kararın icra ediliş biçiminin, olay öncesi, sırası ve sonraki davranışların da dikkate alınıp tüm delillerin birlikte değerlendirilmesi gerekir.

B. Somut Olayda Hukuki Nitelendirme

Bu açıklamalar ışığında tüm uyuşmazlık konuları birlikte değerlendirildiğinde;

27.03.2005-06.06.2008 tarihleri arasında Akbank Bayburt Şubesi Müdürü olan sanık ...'ın katılan bankanın sürekli müşterisi ve aynı zamanda çocukluk arkadaşı olması nedeniyle yakın ilişki içerisinde bulunduğu .... Petrol Limited Şirketi unvanlı petrol istasyonunun sahibi olan sanık ... ...'e finansman sağlamak için ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., .... Petrol, ..Plastik ve ... Limited Şirketi isimli on bir müşterinin kredi hesaplarından mudilerin bilgisi dâhilinde tahsis edilen kredilerin devre sonu taksitlerinin ödemelerini gerçekleştirebilmek amacıyla mudiler ..., ..., ..., ... ve ...’nun mevduat hesaplarından toplam 886.553 TL’nin çekilmesini sağladığı, böylelikle her iki sanığın anılan miktarı zimmetlerine geçirdikleri kabul edilen olayda;

Dava konusu işlemlerden mudi...'in vadeli mevduat hesabından 03.12.2007- 09.05.2008 tarihleri arasında dört ayrı işlem ile gerçekleştirilen toplam 738.00 TL'lik işlemler bakımından adı geçen mudinin; sanık ...'ın temdit işlemleri için gerekli olduğunu söyleyerek dekontlara imza attırdığını ve söz konusu para çekme işlemlerinin kendisine ait olmadığını beyan etmesi, mudi ... ve ...'nun; katılan bankadan kullandıkları konut kredilerinin kapatılması için sanık ...'a toplam 86.703 TL'yi elden verdiklerini ileri sürmeleri, mudi ... adına bilgisi haricinde tahsis edilen 51.000 TL'lik kredinin aynı gün imzasız tediye fişi ile vezneden çekilmek suretiyle mudi ...'in sahibi olduğu Seyhanlar İnşaat firmasına ait 56.000 TL'lik kredinin ana para borcunun kapatılması için kullanılması işlemine ilişkin yapılan işlemde de imzasız tediye fişini düzenleyen banka çalışanı ...'nun, sanıkla birlikte hareket eden inceleme dışı sanığın talimatıyla işlemi gerçekleştirdiğini belirtmesi, bu hususun anılan kredinin teminatı olarak önceki tarihlerde adı geçen mudinin kullandığı 170.000 TL'lik kredinin teminatı olarak bankaya verilen alacaklı-borçlu ve vade tarihi boş senetlerin doldurulmak suretiyle kullanıldığına ilişkin tespitlerle doğrulanması, sanık ...'ın suç tarihlerinde katılan bankanın şubesinde müdür olması nedeniyle banka kredilerinin tahsis ve onay aşamasında aktif rol alması, sanık ... ...'in diğer sanık ve inceleme dışı sanıklarla birlikte henüz banka müfettişlerince soruşturma sürdürülürken Akbank AŞ Genel Müdürlüğüne giderek katılan banka şubesince adlarına kredi tahsis edilen toplam on beş mudinin borcunu ödeme teklifinde bulunması, aşamalarda dinlenen bir kısım mudinin sanık ...'ın kendilerini arayarak anılan kredileri sanık ... ... adına kullanılmak üzere tahsis edileceğini söylediğine ilişkin beyanları, sanık ... ...'in dava konusu zimmet işlemlerinin yoğun olarak gerçekleştirildiği 2005 yılından sonraki tarihlerde şirket defterlerini düzenli tutmadığına ilişkin bilirkişi raporu ile adı geçen sanığın banka nezdinde bulunan şahsi ve şirket hesaplarından sanık ...'ın, bilgisi haricinde çok sayıda yüksek meblağlı para çekim işlemleri yaptığına ilişkin iddiasına karşılık 14.06.2012 tarihli bilirkişi raporunda; "...iddia edilen işlemlerin sıklığı, yapılan işlemler neticesinde hesaba giren ve çıkan tutarların eşit olmaması, sanığın tacir olması ve işlem tutarlarının da yüksek olması nedeniyle bahsedilen hesap hareketlerini farketmemesi mümkün değildir." şeklindeki tespit ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; sanık ...'ın, kredilerini kapatmadığı hâlde mudilere borcu yoktur yazısı vermek suretiyle taşınmazlar üzerindeki ipoteklerin kaldırılmasına neden olduğu işlemlere konu kredi borçlarının bankanın sistemsel hatası nedeniyle açık kalmış olabileceği, sanık ... ...'in ise arkadaşı olan diğer sanığa yardımcı olmak ve onun usulsüz işlemler sebebiyle hesaplarından başka hesaplara aktarılan paralar nedeniyle oluşan zararını gidermek amacıyla Akbank AŞ Genel Müdürlüğüne gittiği yönündeki savunmalarının suçtan ve cezadan kurtulmaya yönelik olduğu, sanıklara atılı eylemlerin sübutu konusunda hiçbir kuşkunun bulunmaması sebebiyle eksik araştırmayla hüküm kurulmadığı, bu bağlamda Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazında belirtilen yeniden bilirkişi raporu alınması hususunun yargılamayı uzatmaya matuf olup dosyaya yenilik kazandırmayacağı, TCK'nın 247/2 ve 5411 sayılı Kanun'un 160/2. maddelerinde "dairesini/bankayı aldatacak" ibarelerine yer verilmemesi suretiyle itirazda değinilen nitelikli zimmet suçunun yalnızca sahtecilik yapılması veya eylemin daire/banka dışı araştırma sonucu ortaya çıkarılması hâlinde oluşacağı yönündeki anlayışın değişmesi, bu bağlamda suçun ortaya çıkmamasını sağlamaya yönelik belli bir yoğunluğa ulaşmış hileli hareketin varlığı durumunda da nitelikli zimmet suçunun oluşacağı, somut olayda sanık ...'ın bankacılık işlemlerinden anlamayan mudi...'e, esasen gerekmediği hâlde temdit işlemi için gerekli olduğunu söyleyerek tediye fişleri imzalatması ve bu şekilde adı geçenin hesabından 738.000 TL'yi çekip diğer sanığın yetkilisi olduğu şirket hesabına aktarmak şeklindeki eyleminde de hilenin varlığının muhakkak olduğu, dolayısıyla birlikte hareket ettikleri anlaşılan sanıklara yüklenen eylemin nitelikli banka zimmeti suçunu oluşturduğu kabul edilmelidir.

Öte yandan, Yerel Mahkemece banka çalışanı olmayan sanık ... ...'in sanık ...'ın eylemine asli fail olarak iştirak ettiği kabul edilmiş ise de TCK'nın 40/2. maddesi uyarınca özgü suç niteliğindeki bankacılık zimmeti suçunun asli faili olamayacak sanık ... ...'in banka çalışanı olan sanık ...'ı kendi menfaatine finansman sağlanması için zimmet suçunu işlemeye azmettiren mi yoksa sanık ...'ın eylemine yardım eden mi olduğunun Yerel Mahkemece tartışılması ve sanık ... ...'in hukuki durumunun buna göre değerlendirilmesinde zorunluluk bulunmaktadır.

Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının sanık ... bakımından reddine, sanık ... ... yönüyle ise değişik gerekçeyle kabulüne karar verilmelidir.

VI. KARAR

Açıklanan nedenlerle;

1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının sanık ... bakımından REDDİNE, sanık ... ... yönünden ise DEĞİŞİK GEREKÇEYLE KABULÜNE,

2- Bayburt Ağır Ceza Mahkemesince verilen sanık ... ...'in mahkûmiyetine ilişkin 18.12.2013 tarihli ve 59-82 sayılı hükmünün anılan sanığın eyleminin, özgü suç niteliğindeki bankacılık zimmetinin asli faili konumundaki sanık ...'ı kendi menfaatine finansman sağlaması için azmettiren mi yoksa sanık ...'ın eylemine yardım eden mi olduğunun Yerel Mahkemece tartışılıp sonucuna göre sanık ... ...'in hukuki durumunun değerlendirilmesi gerektiği isabetsizliğinden BOZULMASINA,

3- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 20.03.2024 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.

Kaynak:https://www.hukukihaber.net/ceza-genel-kurulunun-2023456-e-2024126-k-sayili-karari
Invalid `prisma.category.findFirst()` invocation: Timed out fetching a new connection from the connection pool. More info: http://pris.ly/d/connection-pool (Current connection pool timeout: 10, connection limit: 5)