ADALET HABERLERİ

ADALET HABERLERİ

Ceza Genel Kurulu'nun 2023/409 E., 2025/341 K. sayılı kararı

Ceza Genel Kurulu'nun 2023/409 E., 2025/341 K. sayılı kararı
1 Okunma

Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 17.09.2025 tarihli, 2023/409 E., 2025/341 K. sayılı kararı

T.C.

Yargıtay

Ceza Genel Kurulu

2023/409 E., 2025/341 K.

"İçtihat Metni"

KARARI VEREN

YARGITAY DAİRESİ : 9. Ceza Dairesi

MAHKEMESİ :Ağır Ceza Mahkemesi

SAYISI : 29-201

I. HUKUKÎ SÜREÇ

Sanığın çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçundan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 103/2-2. cümle, 103/3-c, 43/1, 62, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 28 yıl 1 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba ilişkin İstanbul Anadolu 14. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 21.02.2020 tarihli ve 539-121 sayılı hükme yönelik, sanık müdafii ve katılan ... vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulması üzerine dosyayı inceleyen İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 25. Ceza Dairesince 03.06.2020 tarih ve 684-567 sayı ile; istinaf başvurularının esastan reddine, bu kararın katılan ... vekili ile sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 14. Ceza Dairesince 15.12.2020 tarih ve 6691-5848 sayı ile; "Olayın intikal şekli, %20 engelli raporu bulunup dört yaşındaki çocuğun zeka seviyesine sahip olduğu bildirilen on yaşındaki mağdurenin aşamalardaki soyut ve tutarsız beyanları, Marmara Üniversitesi Pendik Eğitim ve Araştırma Hastanesi Çocuk İzlem Merkezinin 11.06.2019 günlü raporunda çocuğun anal ve vajinal yoldan cinsel istismara maruz kaldığı konusunda fiziksel herhangi bir bulgu saptanmadığının bildirilmesi, mağdurenin ablası tanık ... tarafından kaydedilen ve bilirkişi tarafından incelenip dosyaya sunulan ses ve video kaydında özetle mağdurenin babasından korktuğu için sanığı şikayet ettiğine dair anlatımları, tanık beyanları, savunma ve tüm dosya kapsamı nazara alındığında, ilk derece mahkemesinin kabulünde yer alan sübuta ilişkin delillerin dosya içeriğiyle çelişmesi nedeniyle mahkûmiyet kararının yerinde olmadığı anlaşıldığından, söz konusu hükme yönelik istinaf başvurusunun kabulü yerine esastan reddedilmesi," isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.

İstanbul Anadolu 14. Ağır Ceza Mahkemesi ise 27.04.2021 tarih ve 29-201 sayı ile; "Somut olayımızda da tek ve en önemli delilin mağdurun beyanları olduğu hususu izahtan varestedir. Bu gibi durumlarda mağdurun beyanlarına itibar edilip edilmeyeceği sorunsalı karşımıza çıkmakta olup bu gibi durumlarda bilimsel veriler ışığında mağdurun beyanlarına itibar edilip edilmeyeceğinin, söz konusu olayın gerçekten gerçekleşip gerçekleşmediğinin, mağdurun beyanlarında geçen hususların yönlendirme içerip içermediğinin tespiti gerekecektir. Bu ölçütler, mağdurun aşamalarda alınan beyanlarının tutarlılığı, ifadelerin tek düze olup olmadığı, yeterli düzeyde detay içerip içermediği, mağdurun söz konusu olaydaki figürleri anlatım ve olayı tarifleme biçimi, spesifik karakteristik ifadelere yer vermesi, mağdurun söz konusu olay nedeniyle yaşadığı travma, mağdurun fail ile olan ikili diyalogları, mağdurun anlatımlarında zamansal ve mekansal detaylar verip veremediği, harici olaylara göndermelerin olup olmadığı, mağdur ... fail arasında bu tür beyanda bulunmayı gerektirir bir husumetin bulunup bulunmadığı gibi kriterlerdir.

Tüm bu değerlendirmeler ışığında mağdurun beyanlarına itibar edilmesinin önünde bir engel bulunmadığı gibi bu hususta mahkememiz nezdinde de bir tereddüt hasıl olmadığı ancak mağdurun yaşadığı fiili tam olarak anlamlandırabilecek zekada olmadığı, bu nedenle bu tarz eylemleri yaşamamış olması ihtimalinde sanığın kendisine yönelik cinsel istismarda bulunduğuna ilişkin istikrarlı ve samimi bir şekilde suça konu eylemlere maruz kaldığını ifade edebilecek şekilde bir kurgu yaratarak anlatabilmesi atılı suçun işlendiğini gösterdiği hususunu ortaya koyduğu izahten varestedir. Kaldı ki o yaştaki bir çocuğun sanığa veyahut başka birisine kendi iffetini de ortaya koyacak şekilde bu denli ağır ithamlarda bulunmasını gerektirir bir husumet beslemesi bu nedenlerle iftira atması olağan dışı, gerçekleşme ihtimali bulunmayan bir durumdur. Ayrıca sanık ile mağdur arasında, sanığa bu denli iftira atabilecek nitelikte bir husumetin bulunmadığı da sabit olup, sanık tarafından aksi yönde bir iddia da ileri sürülmemektedir. Yine mağdurun sanığın kendisine yönelik ağzına cinsel organını sokma eylemini 'emzirme' olarak tariflediği, söz konusu eylemleri anlattığı sırada kendi üstünde de gösterdiği, sanığın ereksiyonu sonrası cinsel organından gelen sıvıyı kirli beyaz renkte sıvı olarak tariflediği ( mağdurun bu sırada sarıya yakın duvar rengini gösterdiği), sanığın söz konusu eylemden sonra yaşadığı ereksiyonun etkisi ile de mağdura 'güzel oluyor' dediği, sanığın cinsel organını ağzına aldığında sanığın cinsel organınında bulunan kılların ağzına geldiğini beyan ettiği, sanığın cinsel organını kendi cinsel organına sürttüğünde kızarıklığın meydana geldiğini beyan ettiği görülmekle, mağdurun söz konusu beyanlarındaki anlatımın bu yaşta ve zekadaki bir çocuğun ancak ve ancak yaşayarak ve gözlemleyerek deneyimlemesi ile tarif edebileceği, herhangi bir yönlendirme ile anlatılabilecek bir beyanın olmadığı, bu zekaya sahip bir çocuğun hayal dünyasında kurgulayabileceği bir anlatımda bulunmadığı, mağdurun beyanlarının yeteri düzeyde detay içerdiği ve spesifik karakteristik ifadelere yer verdiği görülmekle mağdurun beyanlarına üstünlük tanınmıştır. Ayrıca gerek hazırlık aşamasanda mağdur ile birebir görüşme yapan ve raporunu sunan psikologun beyanlarında gerekse mahkememizce mağdura atanan bilirkişi psikologun beyanlarında mağdurun beyanlarına itibar edilebileceğini, yalan söyleyebilecek zihinsel beceride olmadığını, görsel hassasiyetinin zayıf olabileceğini ancak söylediklerine itibar edilebileceğini, kurgusal yalan söyleyebilecek potansiyelde olmadığını beyan etmişlerdir. Bu bağlamda mağdurun aşamalarda alınan beyanlarındaki anlatımın oluş yönünden mahkememizin kabulündedir." şeklindeki gerekçe ile bozmaya direnerek sanığın önceki hüküm gibi cezalandırılmasına karar vermiştir.

Direnme kararına konu bu hükmün de katılan ... vekili ve sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 11.08.2022 tarihli ve 91004 sayılı bozma istekli tebliğnamesi ile dosya 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 307. maddesi uyarınca kararına direnilen Daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 9. Ceza Dairesince 04.05.2023 tarih ve 11526-2814 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

II. UYUŞMAZLIK KONUSU

Özel Daire ile İlk Derece Mahkemesi arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığa isnat edilen nitelikli cinsel istismar suçunun sabit olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.

III. OLAY VE OLGULAR

İncelenen dosya kapsamından;

%20 engelli raporu bulunup dört yaşındaki bir çocuğun zekâ seviyesine sahip olduğu bildirilen katılan mağdurun suç tarihinde 9-10, sanığın ise 38-39 yaşlarında oldukları, katılan mağdurun, sanığın eylemlerini anlattığı öz babasıyla birlikte 10.06.2019 tarihinde kolluğa başvurması, üzerine soruşturmanın başlatıldığı,

Marmara Üniversitesi Pendik Eğitim ve Araştırma Hastanesi Çocuk İzlem Merkezinin 11.06.2019 tarihli raporunda, katılan mağdurun iç beden muayenesinde; çocuğun cinsel istismara maruz kaldığı konusunda fiziksel herhangi bir bulgu saptanmadığının, ancak mağdurun yaşı, fiziksel gelişimi, olay sırasında penisin girişini kolaylaştırıcı kaygan madde kullanımı ve hile ya da tehdit ile direncin kırılması durumunda anal sfinkterde travmatik değişim olmaksızın penis girişine imkân sağlayacak şekilde genişlemenin mümkün olduğunun bildirildiği,

Çocuk İzlem Merkezinde görevli adli görüşmeci tarafından düzenlenen 11.06.2019 tarihli raporda; katılan mağdurla yapılan görüşmelerde; zaman ve mekân kavramlarının oluşmadığı, "Bu olay ne zaman oldu?" gibi sorulara yanıt veremediği, bununla birikte sanığın cinsel organından gelen sıvının rengini doğru açıklaması, sanığın cinsel organıyla kendisini emzirirken ağzına kılların geldiğini ifade etmesi, sanık cinsel organını sürttüğünde özel bölgesinin kızardığını söylemesi, olayla ilgili ayrıntıları çok iyi tanımlaması nedenleriyle mağdurun verdiği ifadenin doğru olduğu, bu ayrıntıları gözüyle gördüğü ve bu olayı yaşadığı kanaatine varıldığı,

Katılan mağdurun, ses ve görüntü bilişim sistemi (SEGBİS) ile ifadesi alınırken hazır bulunan psikolog; katılan mağdurun zekâ seviyesinin dört yaş ile uyumlu olduğunu, defa, kez ve tekrar kavramlarını bilmediğini, yalan söyleyebilecek zihinsel beceride olmadığını, görsel hassasiyeti zayıf olamakla birlikte söylediklerine itibar edilebileceğini, kurgusal yalan söyleyebilecek potansiyel taşımadığını ifade ettiği,

CD/DVD Çözümleme Uzmanı tarafından tanzim edilen 25.11.2019 tarihli bilirkişi raporuna göre; katılan mağdurun, ablası ... tarafından sorulması üzerine sanığı özlediğini, babasının salonda kendisini döverek "Yap!" demesi sebebiyle yalan söylediğini, babasından çok korktuğunu belirttiği,

Anlaşılmaktadır.

Katılan mağdur; sanığın, üvey babası olduğunu, kendisini okuldan çoğunlukla sanığın aldığını ve öz annesi, öz ablası, üvey kardeşi ve üvey babası ile birlikte yaşadıkları eve götürdüğünü, evde kimsenin olmadığı zamanlarda sanığın kendisine cinsel organını emzirttiğini, bu sırada sanığın cinsel organındaki kılların ağzına girdiğini, sanığın bunu yaparken bazen kıyafetlerini de çıkarttığını, kendisini kucağına oturttuğunu, özel bölgelerini okşadığını, cinsel organını özel bölgesine sürttüğünü, zaman zaman sanığın cinsel organından krem renginde bir sıvının aktığını, bu sıvının bazen karın bölgesine de bulaştığını, sanığın eylemlerini sona erdirdikten sonra kendisine "Git altını yıka!" dediğini, bu olayları başkalarına anlatması hâlinde kendisini öldürmekle tehdit ettiğini, korktuğu için olanları kimseye anlatamadığını ifade etmiştir.

Sanık ...; mağdurun öz babasının yönlendirmesi üzerine kendisine iftira atıldığını ve suçlamayı kabul etmediğini savunmuştur.

IV. GEREKÇE

Anayasa’nın 138/1. ve CMK’nın 217/1. maddeleri ile Anayasa’nın 38. ve İHAS’nin 6/2. maddeleri sarahatine göre ispat hukuku bakımından vicdani kanaat esasını benimseyen Ceza muhakememizin amacı, maddi gerçeği insan onuruna yaraşır biçimde ortaya çıkarmaktır. Geçmişte yaşanan ya da yaşandığı iddia olunan bu vakıayı/maddi gerçekliği, olay mahkemesi yapacağı öğrenme yargılaması ile taraflar ve delillerle doğrudan muhatap olup muhakeme hukukuna ilişkin normlar doğrultusunda, gerektiğinde mantık ilminden ve tecrübe kurallarından da faydalanarak sonradan mahkeme önünde temsil etmeye çalışacak, böylece sezgileriyle değil akıl yoluyla vicdani kanaate ulaşarak (Metin Feyzioğlu, Ceza Muhakemesinde Vicdani Kanaat, Yetkin Yayınevi, s. 139) maddi sorunu çözecektir. Bu yetki münhasıran olay mahkemesine aittir.

Vicdani kanaate ulaşılması, isnat olunan fiilin ispatlandığı anlamına gelir. Bu nedenle, vicdani kanaat hukuki sorunla değil, maddi sorunla ilgili bir kavramdır ve vicdani kanaate ulaşacak makam da maddi uyuşmazlığı çözmeye yetkili derece mahkemeleridir. Hukuki sorunun çözümünde vicdani kanaat ölçütü kullanılamaz. Çünkü; hukuki sorunun doğru çözümü, maddi olaya uygulanması gereken hukuk kurallarının doğru bulunması ve doğru yorumlanması ile ilgilidir.

Vicdani ispat sisteminde hâkimler, hür vicdanlarına göre hüküm verirler. Her türlü delil aracı, kural olarak kullanılabilir ve bunlar serbestçe değerlendirilir. Ancak bu serbestliğin sınırını yine hukuk belirler. Nitekim, Anayasa’nın 138/1. maddesine göre hâkim, vicdani kanaatini oluştururken, Anayasa’nın, kanunların ve hukukun çizdiği çerçevede kalmak zorundadır. Delil araçlarının ne zaman ve kimler tarafından ikame edilebileceği, bunların muhakemede tabi tutulacakları işlemler, delil aracı ikame taleplerinin hangi şartlarda ret olunabileceği, çelişme yönteminin nasıl hayata geçirileceği, delil aracı yasaklarının neler olduğu gibi konular hukuk tarafından düzenlenir (Feyzioğlu, s. 357).

Kural olarak delillerle doğrudan temas kurmayan ve öğrenme yargılaması yapamayan Yargıtayın, hukuka uygun olarak elde edilen delilleri takdir etme ve bu suretle ilk derece mahkemelerinin vicdani kanaatini denetleme, aslında olayın nasıl cereyan ettiğini ortaya koyma imkanı bulunmamaktadır. Ancak hükmün gerekçesini esas alarak, bu delillerle varılan sonucun/kabul edilen maddi vakıanın, akıl yürütme/mantık kurallarına, genel hayat tecrübelerine ve bilimsel kaidelere uygun olup olmadığını denetleyebileceğinde de kuşku yoktur. 288. maddenin Hükûmet Tasarısı'ndaki gerekçesinde bu duruma: "Delillerin yanlış değerlendirilmesi, kuralların yorumunu ve eylemin gerçek niteliğinin saptanmasını etkilediğinde elbetteki hukuka aykırılık oluşturur." denilerek işaret edilmiştir. Uygulama da bu şekilde istikrar kazanmıştır. Doktrinde Yenisey aynı düşünceyi; "Bir hukuk normu olmayan fizik ve mantık kuralları ve tecrübe kaidesi, bir hukuk normu gibi ele alınarak bunlara aykırı olan vicdani kanaatin denetlenmesine imkan sağlamaktadır." (Feridun Yenisey, İstinafta Maddi Ve Hukuki Mesele Denetimi, Dr. Silvia Tellenbach'a Armağan, Seçkin Yayınları, s. 1282) diyerek benimsendiğini ifade etmiştir. Çünkü; sağlıklı bir hukuki denetimin ön şartı, maddi vakıanın usulüne uygun, tam ve doğru olarak belirlenmiş olmasıdır.

Ceza yargılamasında kanıt serbestliği ilkesi başlığı altında toplayabileceğimiz temel prensiplere göre; a) Her şeyin kanıt olabileceği (hukuka uygun yöntemlerle elde edilmiş), b) İlgililerin kanıt ileri sürebilecekleri, c) Hâkimin kendiliğinden kanıt araştırabileceği, (hatta zorunlu olarak araştırması gerektiği), d) Kanıt ileri sürmede zaman kısıtlaması olamayacağı, e) Kanıtlama külfetinin sanığa yüklenemeyeceği, f) Kanıt değerlendirmede hâkimi bağlayan üstün kanıtın söz konusu olmayıp hâkimin tüm kanıtları serbestçe değerlendirebileceği, (vicdani kanaat) ceza yargılamasının temel ilkeleridir. Bu ilkelerin birinden dahi vazgeçmek, ceza yargılamasının temel ilke ve yapısına aykırı davranmak anlamını taşır (YCGK'nın 08.04.1991 tarihli ve 81-111 sayılı kararı).

Amacı, somut olayda maddi gerçeğe ulaşarak adeleti sağlamak, suçu işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasını önlemek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmek olan ceza muhakemesinin en önemli ve evrensel nitelikteki ilkelerinden birisi de öğreti ve uygulamada; suçsuzluk ya da masumiyet karinesi olarak adlandırılan kuralın bir uzantısı olan ve Latincede; in dubio pro reo olarak ifade edilen şüpheden sanık yararlanır ilkesidir. Bu ilkenin özü, ceza davasında sanığın mahkûmiyetine karar verilebilmesi bakımından göz önünde bulundurulması gereken herhangi bir soruna ilişkin şüphenin, mutlaka sanık yararına değerlendirilmesidir. Oldukça geniş bir uygulama alanı bulunan bu kural, dava konusu suçun işlenip işlenmediği, işlenmişse sanık tarafından işlenip işlenmediği veya gerçekleştirilme biçimi konusunda bir şüphe belirmesi hâlinde de geçerlidir. Sanığın bir suçtan cezalandırılabilmesinin temel şartı, suçun hiçbir şüpheye mahal bırakmayacak kesinlikte ispat edilmesidir. Gerçekleşme şekli şüpheli veya tam olarak aydınlatılamamış olay ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak mahkûmiyet hükmü kurulamaz. Ceza mahkûmiyeti; herhangi bir ihtimale değil, kesin ve açık ispata dayanmalı, bu ispat hiçbir şüphe ya da başka türlü oluşa imkân vermemelidir. Toplanan delillerin bir kısmı gözetilip diğer kısmı göz ardı edilerek ulaşılan kanaat üzerinden yüksek de olsa bir ihtimalle sanığı cezalandırmak, ceza muhakemesinin en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan hüküm vermek anlamına gelecektir (YCGK'nın 11.6.2013 tarihli ve 36-294 sayılı kararı).

Şu hâlde, sanığa isnat edilen fiilin sanık tarafından icra edildiğinin kabulü için, gerekçeli ve muhtemel şüphenin tamamen yenilmesi gerekir. Zira kabili te'lif olmayan şüphe ile gerçeğin yan yana mevcudiyeti ile vicdani kanaate ulaşılmasının, mantık ve hukuk kuralları bakımından mümkün olduğu söylenemez.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

Sanığın, cinsel organını ağzına sokmak ve vücuduna sürtmek suretiyle katılan mağdura yönelik cinsel istismarda bulunduğu kabul edilen olayda; suç tarihinde 9-10 yaşlarında olan ve zekâ geriliği bulunan katılan mağdurun tüm aşamalarda sanığın eylemlerini istikrarlı bir şekilde anlatması, kendisine yönelen eylemi "emzirme" şeklinde tanımlaması ve Mahkemece de gözlemlendiği üzere sanığın menisinin rengi ile cinsel organındaki kılların kendisini rahatsız etmesi gibi yaşı itibarıyla ancak iddia edilen fiile maruz kalması hâlinde bilebileceği ayrıntılardan bahsetmesi, aşamalarda katılan mağdurla bire bir görüşme yapan psikolog ve adli görüşmeci tarafından yalan söyleyebilecek zihinsel beceride olmayan katılan mağdurun beyanlarına itibar edilebileceği kanaatinin bildirilmesi karşısında sanığın suçtan kurtulmaya yönelik savunmasına ve katılan mağdurun yönlendirme ile alınan beyanlarına yer veren CD/DVD çözümüne ilişkin bilirkişi raporunda yer alan bulgulara itibar edilmesinin mümkün olmadığı, açıklanan nedenlerle de İlk Derece Mahkemesinin sanığa müsnet çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçunun sabit olduğuna ilişkin kabul ve direnme gerekçesinin isabetli olduğu ve dosyanın uygulamanın denetlenmesi için Özel Daireye gönderilmesi gerektiği kabul edilmelidir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan sekiz Ceza Genel Kurulu Üyesi; İlk Derece Mahkemesinin direnme kararının isabetli olmadığı düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.

V. KARAR

Açıklanan nedenlerle;

1- İstanbul Anadolu 14. Ağır Ceza Mahkemesinin 27.04.2021 tarihli ve 29-201 sayılı, sanığa isnat edilen çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçunun sabit olduğuna ilişkin direnme gerekçesinin İSABETLİ OLDUĞUNA,

2- Dosyanın, uygulamanın denetlenmesi amacıyla Yargıtay 9. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 17.09.2025 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.

Kaynak:https://www.hukukihaber.net/ceza-genel-kurulunun-2023409-e-2025341-k-sayili-karari