ADALET HABERLERİ

ADALET HABERLERİ

Ceza Genel Kurulu’nun 2023/370 E., 2025/178 K. sayılı kararı

Ceza Genel Kurulu’nun 2023/370 E., 2025/178 K. sayılı kararı
1 Okunma

Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 22.04.2025 tarihli ve 2023/370 E., 2025/178 K. sayılı kararı

T.C.

Yargıtay

Ceza Genel Kurulu

2023/370 E., 2025/178 K.

"İçtihat Metni"

KARARI VEREN

YARGITAY DAİRESİ : 1. Ceza Dairesi

MAHKEMESİ :Ağır Ceza

SAYISI : 2-38

I. HUKUKÎ SÜREÇ

Sanığın nitelikli kasten öldürme suçundan, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 37, 82/1-a, 53, 58 ve 63. maddeleri uyarınca ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve mahsuba ilişkin Fatsa Ağır Ceza Mahkemesince verilen 19.02.2021 tarihli ve 21-27 sayılı resen istinafa tabi olan hükmün sanık müdafii tarafından istinaf edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesince 02.07.2021 tarih ve 1618-1874 sayı ile istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

Kararın sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 19.10.2022 tarih ve 12983-8117 sayı ile;

“Sanık ...'ın halasının kızı olan ... ile imam nikâhıyla birlikte yaşadıkları ve ortak iki çocuklarının bulunduğu, sanık ...'ın İzmir iline çalışmaya gittiği dönemde maktul ...'ın sanık ...'ın imam nikâhlı eşi ...'le gönül ilişkisi yaşamaya başladıkları ve çocukları bırakarak birlikte kaçtıkları olayda, ilk haksız hareketin maktul ...'den sanık ...'a yöneldiğinin kabulünün gerektiği, sanık ... lehine haksız tahrik koşullarının oluştuğu, bu bağlamda kendisine yönelik haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında üzerine yüklenen suçu işleyen sanık ... hakkında 5237 sayılı TCK'nin 29. maddesi gereğince makul oranda haksız tahrik indirimi yapılması gerekirken yazılı biçimde hüküm kurulması,” isabetsizliğinden bozulmasına oy çokluğu ile karar verilmiş;

Daire Üyeleri ... ve ...; “(…)Bu çerçevede maktul ...’den kaynaklanan ve sanık ...’a yönelen hukuk kuralları ile korunan hiçbir haksız davranış bulunmamaktadır. Resmî eş yönünden dahi aldatma fiiline katıldığı için üçüncü kişiye karşı tazminat davası açılması kabul edilmezken, gayriresmî bir birlikteliğin bozulduğu gerekçesiyle kurulan yeni birlikteliğin hukuken haksızlık olarak değerlendirilmesi kanaatimizce mümkün görülmediğinden, tanık ...’in yaşı küçük çocuklarını bırakması ise maktul ...’den kaynaklanan bir haksızlık olmadığından sanık ... hakkında tasarlayarak öldürme suçundan kurulan hükümde TCK’nin 29. maddesi uyarınca makul düzeyde haksız tahrik indirimi yapılması gerektiğine ilişkin bozma nedenine katılmamaktayız.” düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.

Fatsa Ağır Ceza Mahkemesi ise 03.02.2023 tarih ve 2-38 sayı ile;

“(…)Dosya kapsamına göre; 2005 yılında sanık ...’in, 1988 doğumlu olan tanık ... ile dini nikâh kıyarak birlikte yaşamaya başladığı, beyanlara göre müşterek iki çocuklarının bulunduğu, birçok suçtan sabıka kaydı olan ve sürekli alkollü içki içen sanığın birlikte yaşadığı ...’e şiddet uyguladığı, olay tarihinden yaklaşık dört yıl önce tanık ...’in kendisine karşı şiddet uygulanmasından dolayı birlikte yaşadığı sanık ...’ı terkederek Adana’da ikamet eden babasının yanına taşındığı, bir süre sonra da İzmir’de ikamet eden kardeşlerinin yanına gittiği, İzmir ilindeyken ... ile akrabası olan maktul ... arasında bir gönül ilişkisinin kurulduğu ve olay tarihinden yaklaşık üç ay önce ... ile ...’in kaçarak birlikte yaşamaya başladıkları anlaşılmaktadır.

Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu 2017/5 Esas 2018/7 Karar sayılı kararında evlilik birliği devam ederken eşlerden biri ile evli olduğunu bilerek birlikte olan üçüncü kişiye karşı manevi tazminat isteminde bulunulamayacağına karar vermiştir. Yargıtay anılan karar ile resmi nikâh akdi yaparak evlenen kişilerin eşlerine karşı sadakat yükümlülüğü bulunduğu, sadakat yükümlülüğüne uymayan eşin maddi ve manevi tazminat yükümlülüğü altında olduğu, sadakat yükümlülüğüne aykırı hareket eden eş ile evli olmasına rağmen ilişki içinde bulunan üçüncü kişiye ise maddi veya manevi tazminat davası açılamayacağını kararlaştırmıştır. İçtihadı Birleştirme Kararları hukukumuzda kanun ile eşdeğerdir.

Somut olayda; tanık ..., sanık ...’ın kendisine şiddet uygulaması üzerine babasının evine kaçmış sonrasında da duygusal ilişki kurduğu maktul ... ile müşterek bir yaşam kurmak için anlaşarak birlikte yaşamaya başlamıştır. Küçük yaşta sanık ... ile birliktelik kuran tanık ...’in aralarında resmî nikâh bulunmadığından kendisine karşı gerçekleşen şiddet eylemleri nedeniyle boşanma davası açması mümkün olmamakla birlikte, maktul ... ile tanık ...’in resmen evlenmesine engel bir durum da bulunmamaktadır. Sanık ..., samimi savunmalarında belirttiği üzere çocuklarının annesi olması nedeniyle ...’i öldürmeyeceğini söylemiş, namusunu temizlemek için sadece maktul ...’i öldürmeye karar vermiştir. Bu çerçevede maktul ...’den kaynaklanan ve sanık ...’a yönelen hukuk kuralları ile korunan hiçbir haksız davranış bulunmamaktadır. Resmî eş yönünden dahi aldatma fiiline katıldığı için üçüncü kişiye karşı tazminat davası açılması kabul edilmezken, gayriresmî bir birlikteliğin bozulduğu gerekçesiyle kurulan yeni birlikteliğin hukuken haksızlık olarak değerlendirilmesi mahkememizce mümkün görülmediğinden, tanık ...’in yaşı küçük çocuklarını bırakması ise maktul ...’den kaynaklanan bir haksızlık olmadığından sanık ... hakkında tasarlayarak öldürme suçundan kurulan hükümde haksız tahrik uygulanmaması gerektiği,” gerekçesiyle bozmaya direnerek önceki hüküm gibi sanığın mahkûmiyetine karar vermiştir.

Hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 09.04.2023 tarihli ve 37664 sayılı temyiz talebinin esastan reddi ile hükmün onanması istekli tebliğnamesi ile dosya, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 307. maddesi uyarınca kararına direnilen daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 1. Ceza Dairesince 13.06.2023 tarih, 3520-4109 sayı ve oy çokluğu ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş, açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

II. UYUŞMAZLIĞIN KAPSAMI VE KONUSU

Direnme kararının kapsamına göre inceleme sanık ... hakkında nitelikli kasten öldürme suçundan kurulan mahkûmiyet hükmüyle sınırlı olarak yapılmıştır.

Suçun sübutuna ve suç niteliğine ilişkin bir uyuşmazlık ve bu kabulde dosya içeriği itibarıyla herhangi bir isabetsizlik bulunmayan somut olayda, Yargıtay 1. Ceza Dairesi çoğunluğu ile İlk Derece Mahkemesi arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık ... hakkında haksız tahrik hükmünün uygulanma koşullarının bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.

III. OLAY VE OLGULAR

İncelenen dosya kapsamından;

Tanık ... şikâyetçi sıfatıyla 03.02.2020 tarihinde kollukta; dayısının oğlu sanık ... ile imam nikâhıyla evlendiklerini, resmi nikâhlarının olmadığını, sanıkla bu birlikteliğinden 5 ve 9 yaşlarında iki oğlunun dünyaya geldiğini, sanıkla 8-9 yıl kadar bu şekilde İzmir’de yaşadığını, sürekli içki içen sanığın kendisine şiddet uygulaması üzerine olaydan 4 yıl önce sanıktan ayrılarak Adana’ya babasının evine döndüğünü, babasının yanında kaldığı dönemde ara sıra İzmir’e kardeşlerini ziyarete gittiğini, olay tarihinden 6 ay kadar önce maktul ... ile İzmir’de tanıştığını, bir süre sonra kendisinin Adana’ya döndüğünü, maktulün ise çalışmak için İstanbul’a gittiğini, olaydan bir ay önce maktulün kendisini telefonla aradığını ve “Ben geliyorum, hazırlan gidiyoruz.” dediğini, bunun üzerine eşyalarını toplayarak maktul ile birlikte Fatsa’ya geldiklerini, olay tarihinden 25 gün önce kardeşi ...’in kendisine telefon ederek “Abla, dayım ve çocukları sizin için ölüm emri verdi, dikkatli olun!” dediğini, saat 16.00 sıralarında evde bulunduğu esnada silah sesleri işittiğini, evden çıktığında maktulü evin önünde öldürülmüş hâlde gördüğünü, maktulü öldürenler ve kendisini tehdit eden sanık ve akrabalarından şikâyetçi olduğunu, hâlen tehdit edildiği için kadın sığınma evinde kalmak istediğini ifade etmiştir.

Sanık ...; tanık ... ile dinî nikâh kıyarak 2005 yılından 2017 yılına kadar birlikte yaşadıklarını, iki çocuklarının olduğunu, dayısının oğlu olan maktul ...’ın 2017 yılında birkaç defa Adana'ya geldiğini ve evlerinde kaldığını, 2017 yılından itibaren ...’le aralarının açıldığını ve ayrı yaşamaya başladıklarını, ...’in bir dönem Adana'da bulunan babasının evinde, bir dönem de İzmir'de bulunan abisinin ve yakınlarının yanında kaldığını, ...’le 3 yıldır ayrı yaşadıklarını, hatırladığı kadarıyla 12.10.2019 tarihinde 4 kişinin kendisini darbettiğini, bu olaydan 3 gün sonra maktulün ...’i kaçırdığını, Whatsapp uygulaması üzerinden maktul ... ile irtibata geçtiğini, maktulün kendisine "Erkek misin, karını elinden aldım, seni darbettirdim!" dediğini, imam nikâhlı eşi ...’in kaçırılmasından sonra babasının İzmir'den Adana'ya geldiğini, ...’i ve maktul ...’i öldüreceğini abisi inceleme dışı sanık ...'e söylediğini, bu niyetini diğer kardeşi ...'a da Fatsa'ya gelmeden 3-4 gün önce ifade ettiğini, Fatsa'ya gelmeden 2-3 gün önce abisi ...’den maktul ... ve ...’in Fatsa'da olduklarını öğrendiğini, Fatsa’ya otobüsle geldiklerini, kendisinde ve kardeşi ...'da telefon bulunmadığını, sadece abisi ...’de telefon olduğunu, devlet hastanesi önünde buluştukları bir şahsın kendilerine maktulün kaldığı evi uzaktan gösterdiğini, saat 18.00-18.30 sıralarında kardeşi ... ile birlikte maktulün evinin önüne gittiklerini, ...'ün kendilerinden yaklaşık 50 metre uzakta olduğunu, bu esnada maktul ile karşılaştıklarını, maktule "Bana bu ihaneti niye yaptın, şerefsiz, namussuz!" diye küfrettiğini, maktulün ise "Adam mısınız, ananızı avradınızı sinkaf ederim, karını kaçırdım!" dediğini, inceleme dışı sanık ...’ın kaçan maktulü kovaladığını ve elindeki bıçağı 2-3 kez maktule savurduğunu, kendisinin ise maktule 2-3 el ateş ettiğini, maktul yere düşünce yanına gidip 2-3 el daha ateş ettiğini, bu sırada ...'ün tam olarak nerede durduğunu bilmediğini, ...’la kaçmaya başladıklarını, elindeki silahı, başındaki bereyi ve yedek şarjörü dereye attığını, Ünye otogarına gittiklerini, burada gördükleri ... ile birlikte Adana otobüsüne bindiklerini ancak Samsun’da yapılan yol kontrolünde yakalandıklarını, yaptığından pişmanlık duyduğunu savunmuştur.

IV. GEREKÇE

1. İlgili Mevzuat

TCK'nın 29. maddesinde haksız tahrik; "Haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işleyen kimseye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine on sekiz yıldan yirmi dört yıla ve müebbet hapis cezası yerine on iki yıldan on sekiz yıla kadar hapis cezası verilir. Diğer hâllerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir." şeklinde, ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak kabul edilmiştir.

Haksız tahrik, kişinin haksız bir fiilin kendisinde meydana getirdiği hiddet ya da şiddetli elemin etkisi altında suç işlemesi durumunda kusur yeteneğindeki azalmayı ifade etmektedir. Bu hâlde fail, suç işleme yönünde önceden bir karar vermeden, dışarıdan gelen etkinin ruhsal yapısı üzerinde meydana getirdiği karışıklığın neticesi olarak bir suç işlemeye yönelmektedir. Bu yönüyle haksız tahrik, kusurun irade unsuru üzerinde etkili olan nedenlerden biridir. Başka bir anlatımla, haksız tahrik hâlinde failin iradesi üzerinde zayıflama meydana gelmekte, böylece haksız fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altındaki kişinin suç işlemekten kendisini alıkoyma yeteneği önemli ölçüde azalmaktadır.

Ceza Genel Kurulunun istikrar kazanmış kararları ile öğretide de kabul gören görüşler doğrultusunda haksız tahrik hükmünün uygulanabilmesi için;

a) Tahriki oluşturan haksız bir fiil bulunmalı,

b) Fail öfke veya şiddetli elemin etkisi altında kalmalı,

c) Failin işlediği suç bu ruhsal durumunun tepkisi olmalı,

d) Haksız tahrik teşkil eden eylem mağdurdan sâdır olmalıdır.

TCK'da, 765 sayılı Türk Ceza Kanunu'nda yer alan ağır-hafif tahrik ayrımına son verilerek tahriki oluşturan eylem, somut olayın özelliklerine göre hâkim tarafından değerlendirilip, sanığın iradesine etkisi göz önünde bulundurulmak suretiyle, maddede gösterilen iki sınır arasında belirlenen oranda cezasından indirim yapılacağı hüküm altına alınmıştır.

Haksız tahrik hükmünün uygulanabilmesi açısından, failin suçu ilk haksız fiilin doğurduğu öfke veya şiddetli elemin etkisiyle işleyip işlemediği önemlidir. Mağdur ya da ölenden gelen haksız hareketin psikolojik etkisinin devam ettiğinin kabulünde zorunluluk bulunan hâllerde, haksız tahrik hükmünün uygulanması gerekmektedir.

Yerleşmiş yargısal kararlarda kabul edildiği üzere tahrik uygulamasında kural olarak, haksız bir eylem ile mağduru tahrik eden fail, karşılaştığı tepkiden dolayı tahrik altında kaldığını ileri süremez. Ancak maruz kaldığı tepki, kendi gerçekleştirdiği eylemle karşılaştırıldığında aşırı bir hâl almışsa, başka bir deyişle tepkide açık bir oransızlık varsa, bu tepkinin artık başlı başına haksız bir nitelik alması nedeniyle fail bakımından haksız tahrik oluşturduğu kabul edilmelidir.

Karşılıklı tahrik oluşturan eylemlerin varlığı hâlinde, fail ve mağdurun biri diğeri yönünden tahrik oluşturan bu haksız davranışları birbirlerine oranla değerlendirilmeli, öncelik-sonralık durumları ile birbirlerine etki-tepki biçiminde gelişip gelişmediği göz önünde tutulmalı; ulaştıkları boyutlar, vahamet düzeyleri, etkileri ve dereceleri gibi hususlar dikkate alınmalı, buna göre etki-tepki arasında denge bulunup bulunmadığı gözetilerek, failin başlangıçtaki haksız davranışına gösterilen tepkide aşırılık ve açık bir oransızlık saptanması hâlinde, failin haksız tahrik hükümlerinden yararlandırılması yoluna gidilmelidir.

Evrensel bir ceza hukuku ilkesi olan kuşkudan sanık yararlanır prensibi uyarınca bir olayda ilk haksız hareketin sanıktan mı, yoksa maktul ya da mağdurdan mı kaynaklandığının her türlü şüpheden uzak ve inandırıcı delillerle kanıtlanamaması hâlinde, oluşan kuşku sanık lehine yorumlanarak sanığın TCK'nın 29. maddesindeki haksız tahrik hükmünden yararlandırılması gerektiği hususunda herhangi bir tereddüt bulunmamakta ise de bu kabulün dosya kapsamından anlaşılan olayın gerçekleşme biçimine, somut olayın özelliklerine ve hayatın olağan akışına uygun düşmesi zorunluluğu karşısında her olayın kendine özgü koşulları değerlendirilerek bir sonuca varılması gerektiği gözden uzak tutulmamalıdır.

2. Somut Olayda Hukuki Nitelendirme

Sanık ...’in 2005 yılında, o tarihte 17 yaşında olan halasının kızı ... ile resmî nikâh kıymaksızın birlikte yaşamaya başladığı, bu birlikteliğinden 6 ve 9 yaşlarında iki oğlunun olduğu, dosya içerisindeki rapora göre antisosyal kişilik bozukluğu olan ve çok sayıda suçtan sabıkası bulunan sanığın alkol ve uyuşturucu madde de kullandığı, sanığın birlikte yaşadığı ...’e şiddet uyguladığı, 9 yıl kadar sanıkla birlikte İzmir’de yaşayan ...’in içinde bulunduğu şartlara ve sanıktan gördüğü kötü muameleye daha fazla dayanamadığı için olay tarihinden 4 yıl önce sanıktan ayrılarak Adana’ya, babasının evine döndüğü, zaman zaman kardeşlerini ziyaret etmek maksadıyla İzmir’e giden ...’in, İzmir’de maktul ... ile tanıştığı ve olay tarihinden yaklaşık 3 ay önce kendi rızasıyla maktul ile birlikte yaşamak için Adana’dan ayrıldığı, farklı illerde kaldıktan sonra maktulle Ordu’nun Fatsa ilçesine yerleştikleri, maktulü öldüreceğine ilişkin kesin kararını olay tarihinden günler önce yakın çevresine söyleyen sanık ...’in maktul ve ...’in adreslerini tespit ettiği, kardeşleri inceleme dışı sanıklar ... ve ... ile birlikte Adana’dan Fatsa’ya geldiği, evinin önünde bekledikleri maktulün yolda görünmesi ile inceleme dışı sanık ...’ın bıçakla vurarak, sanığın ise silahla birden fazla kez ateş ederek maktulü birlikte öldürdükleri anlaşılan olayda;

Sanık ...’ın resmî nikâh kıymaksızın birlikte yaşadığı tanık ...’e sürekli şiddet uygulaması üzerine ...’in olay tarihinden 4 yıl kadar önce sanıktan ayrılarak bahse konu fiilî ilişkisini sonlandırmış olması, ...’in olaydan 3 ay kadar önce maktul ile rızası doğrultusunda birlikte yaşamaya başlamasının ... yönünden sadakat yükümlülüğünün ihlali olarak kabul edilememesi, zira Türk Medeni Kanunu’nun 185/3. maddesinde bu yükümlülüğün sadece eşlere yüklenmiş olması; TCK’nın 29. maddesinde ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak düzenlenen haksız tahrik hükmünün uygulanabilmesi için mağdur veya maktulden kaynaklanan ve sanığa yönelen bir haksız fiilin olmasının gerekmesi, somut olayda ise maktulün, sanıktan 4 yıl önce ayrılıp fiilî ilişkisine son veren ... ile ilişki yaşamasının açıklanan nedenlerle hukuk düzenince korunan bir haksızlık olarak değerlendirilmesinin mümkün olmaması karşısında; maktul ...’den kaynaklanıp sanık ...’a yönelen herhangi bir haksız fiil bulunmadığı, sanığın cezadan kurtulmaya matuf, rapor ve tanıklarla ispatlanamayan soyut darp ve hakaret iddialarına da itibar edilmesinin mümkün olmaması nedeniyle; şarta bağlı olmaksızın olay tarihinden günler önce aldığı öldürme kararı doğrultusunda olay günü maktulü tasarlayarak öldüren sanık ... hakkında haksız tahrik hükmünün uygulanma koşullarının oluşmadığı kabul edilmelidir.

Bu itibarla direnme kararına konu mahkûmiyet hükmüne ilişkin gerekçenin isabetli olduğuna, usul ve yasaya uygun İlk Derece Mahkemesi hükmünün onanmasına karar verilmelidir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan iki Ceza Genel Kurulu Üyesi; sanık hakkında haksız tahrik hükmünün uygulanması gerektiği düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.

V. KARAR

Açıklanan nedenlerle;

1- Fatsa Ağır Ceza Mahkemesinin, sanık ... hakkındaki 03.02.2023 tarihli ve 2-38 sayılı direnme kararına konu mahkûmiyet hükmüne ilişkin gerekçesinin İSABETLİ OLDUĞUNA,

2- Usul ve kanuna uygun bulunan direnme kararına konu hükme yönelik temyiz istemlerinin esastan reddiyle hükmün ONANMASINA,

3- Bozmaya uyularak inceleme dışı sanık ... hakkında kurulan mahkûmiyet hükmüne yönelik temyiz talebinin Özel Dairece reddine karar verilmiş olması karşısında; dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 22.04.2025 tarihli müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.

Kaynak:https://www.hukukihaber.net/ceza-genel-kurulunun-2023370-e-2025178-k-sayili-karari