Ceza Genel Kurulu’nun 2022/589 E., 2024/321 K. sayılı kararı

Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 23.10.2024 tarihli ve 2022/589 E., 2024/321 K. sayılı kararı
T.C.
Yargıtay
Ceza Genel Kurulu
2022/589 E., 2024/321 K.
"İçtihat Metni"
DİRENME TUTUKLU
KARARI VEREN
YARGITAY DAİRESİ : 2. Ceza Dairesi
MAHKEMESİ :Asliye Ceza
SAYISI : 195-425
I. HUKUKİ SÜREÇ
Sanığın 28.06.2014 tarihinde işlediği nitelikli hırsızlık suçundan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 142/1-b, 62, 51/1, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, ertelemeye, 3 yıl denetim süresi belirlenmesine, hak yoksunluğuna ve mahsuba ilişkin Ankara Batı 3. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 16.12.2014 tarihli ve 672-844 sayılı hükmün, katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine inceleme yapan Yargıtay (Kapatılan) 17. Ceza Dairesince 27.12.2018 tarih ve 4526-17123 sayı ile; "6545 sayılı Kanun'un 104. maddesi uyarınca bahse konu Kanun'un yayımı tarihinde yürürlüğe gireceğinin belirtildiği, 6545 sayılı Kanun'un 62. maddesi ile değişik TCK'nın 142/2-h maddesinin Resmî Gazete'de yayımlanarak 28.06.2014 tarihinde yürürlüğe girdiği ve suç tarihinin 28.06.2014 olduğunun anlaşılması karşısında, sanık hakkında TCK’nın 142/2-h maddesinin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi..." isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Bozma ilamı sonrası devam olunan yargılama sonucunda Yerel Mahkemece 11.07.2019 tarih ve 170-783 sayı ile önceki hüküm gibi sanığın cezalandırılmasına karar verilmiştir.
Hükmün, katılan vekili ve Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 17. Ceza Dairesince 25.01.2021 tarih ve 18899-798 sayı ile; "6545 sayılı Kanun'un 28.06.2014 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdiği ve yayım saatinden bağımsız olarak bu tarihte işlenen suçlarda uygulanması gerektiği gözetilmeden ve mahkemece bozmaya uyulmasına karar verilmesine rağmen, 6545 sayılı Kanun'un Resmî Gazete’de yayımlandığı saatin belirlenememesi sebebiyle sanık lehine yorumlandığı gerekçesiyle, TCK’nın suç tarihinde yürürlükten kaldırılmış olan 142/1-b maddesi uyarınca hüküm kurulması," isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel Mahkeme ise 27.05.2021 tarih ve 195-425 sayı ile; "...Suç tarihi ile aynı günde 6545 sayılı Kanun yürürlüğe girmiştir. Sanık, suçu Kanun yürürlüğe girdikten birkaç saat sonra işlediğini iddia etmiştir. Kanun'un hangi gün ve saatte yürürlüğe girdiği hususu sorulmuş, gelen cevapta yürürlük ve yayın saatinin tespit edilemediği belirtilmiştir. Bu durumda 'şüpheden sanık yararlanır' ilkesi gözetilerek suç saati ve 6545 sayılı Kanun'un yayın saati belli olmadığından sanık lehine değerlendirme yapılmıştır." şeklindeki gerekçe ile bozma ilamına direnerek önceki hüküm gibi sanığın cezalandırılmasına karar vermiştir.
Bu hükmün de katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 29.09.2022 tarihli ve 87494 sayılı bozma istekli tebliğnamesiyle dosya, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 307. maddesi uyarınca Yargıtay 2. Ceza Dairesine gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Özel Dairece 15.11.2022 tarih ve 9646-18986 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına iade edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
II. UYUŞMAZLIK KONUSU
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; 28.06.2014 tarihinde işlediği hırsızlık suçu nedeniyle sanık hakkında TCK’nın 142/1-b maddesinin mi yoksa aynı tarihte yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanun ile değişik aynı Kanun’un 142/2-h maddesinin mi uygulanması gerektiğinin belirlenmesine ilişkindir.
III. OLAY VE OLGULAR
İncelenen dosya kapsamından;
Katılanın, aracından teyp çalındığı yönünde müracaatta bulunması üzerine soruşturmaya başlandığı,
Olay yeri inceleme raporunda; aracın sol ön kapı kelebek camının yerinde olmadığı, alt fitilinde zorlama izlerinin bulunduğu, teyp bağlantı kablolarının boşta sallanır vaziyette görüldüğü, sağ yan sürgülü kapı camı dış yüzeyinden parmak izi tespit edildiği bilgilerine yer verildiği,
Uzmanlık raporunda; suça konu araç yüzeyinden elde edilen parmak izinin sanığın sol el işaret parmağı izi ile aynı olduğunun bildirildiği,
Cumhurbaşkanlığı İdari İşler Başkanlığı Hukuk ve Mevzuat Genel Müdürlüğünce; Resmî Gazete’nin, Başbakanlık Mevzuatı Geliştirme ve Yayın Genel Müdürlüğü tarafından yayımlanmakta iken 15.07.2018 tarihli ve 30479 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 10 sayılı Resmî Gazete Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile Resmî Gazete’yi yayımlama yetkisinin Genel Müdürlüklerine verildiğinin, bu tarih itibarıyla yayım saatine ilişkin kayıtların düzenli olarak tutulduğunun, ancak önceki tarihlere ait kayıtların arşivde yer almadığının bildirildiği,
Anlaşılmaktadır.
Katılan aşamalarda; 27.06.2014 tarihinde saat 14.00 sıralarında 06 C **** plaka sayılı servis aracını park ederek istirahate ayrıldığını, ertesi gün saat 07.00 sıralarında aracının yanına geldiğinde kapıların zorlanıp sol ön kapı camının kırılarak içeriye girildiğini, navigasyon özelliği de bulunan 2.000 TL değerindeki CD çalarlı teybin yerinden söküldüğünü tespit ettiğini, zararının giderilmediğini belirtmiştir.
Sanık aşamalarda; paraya ihtiyacı olduğunu, olay tarihinde saat 05.30-06.00 sıralarında katılanın aracının kelebek camını itekleyip içeri girdiğini, teybi alarak sonradan 200 TL’ye sattığını,
Bozma ilamı sonrasında; suçu işledikten birkaç saat sonra kanun değişikliğinin ilan edildiğini,
Savunmuştur.
IV. GEREKÇE
A. İlgili Mevzuat ve Uyuşmazlık Konusuna İlişkin Açıklamalar
Ceza kanunlarının zaman bakımından uygulanması, kanun hükümlerinin hangi andan itibaren uygulanma kabiliyeti kazandıkları ile yakından ilişkili bir konudur. Kanunlar usulüne göre yürürlüğe girdikleri andan itibaren hüküm ve sonuç doğururlar. Ceza Hukukunda genel kural eylemin işlendiği tarihte yürürlükte olan kanunun derhâl uygulanmasıdır. Bu bakımdan kanunların ya da kanun değişikliklerinin ne zaman yürürlüğe girdiğinin bilinmesi, bu kanunun hangi tarihten başlayarak uygulanacağını ve aynı konudaki diğer kanunlarla çatışması hâlinde de hangi kanunun tatbik önceliğine sahip olacağını belirlemek bakımından önem taşımaktadır.
Bu bağlamda, uyuşmazlık konusuyla ilgili sağlıklı bir değerlendirme yapılabilmesi için ilgili yasal düzenlemelerin tarihi süreç içindeki görünümüne değinmek gerekmekte olup öncelikle hırsızlık suçu üzerinde durulmalıdır.
TCK'nın "Nitelikli hırsızlık" başlıklı 142. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi; "Hırsızlık suçunun, herkesin girebileceği bir yerde bırakılmakla birlikte kilitlenmek suretiyle ya da bina veya eklentileri içinde muhafaza altına alınmış olan eşya hakkında işlenmesi hâlinde, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur." şeklinde düzenlenmiş iken, 18.06.2014 tarihinde kabul edilen ve 28.06.2014 tarihli ve 29044 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 6545 sayılı Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 62. maddesiyle TCK'nın 142. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi yürürlükten kaldırılmış, ikinci fıkraya; "Herkesin girebileceği bir yerde bırakılmakla birlikte kilitlenmek suretiyle ya da bina veya eklentileri içinde muhafaza altına alınmış olan eşya hakkında" biçimindeki (h) bendi eklenmiş, birinci fıkradaki; "iki yıldan beş yıla kadar hapis" şeklindeki yaptırım "üç yıldan yedi yıla kadar hapis" olarak, ikinci fıkradaki "üç yıldan yedi yıla kadar hapis" şeklindeki yaptırım ise "beş yıldan on yıla kadar hapis" olarak değiştirilmiştir.
Görüldüğü gibi 6545 sayılı Kanun ile TCK'nın 142. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi yürürlükten kaldırılmış; ilga edilen bendin metni korunmak suretiyle aynı maddenin ikinci fıkrasına (h) bendi olarak eklenmiş ve bu bentte yazılı suç için beş yıldan on yıla kadar hapis cezası öngörülmüştür.
Suç ve karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken mülga 23.05.1928 tarihli ve 1322 sayılı Kanunların ve Nizamnamelerin Sureti Neşir ve İlanı ve Meriyet Tarihi Hakkındaki Kanun’un 1. maddesi ile kanun, devletlerle münakit mukavele ve muahedeler ve sair düveli akitler, kanunların tefsiri, hususi af ilanı, cezaların tahfif, tahvil ve tescili hükümlerinin ve bunlar gibi ammeyi alakadar eden meclis kararları ve meclis zabıtlarının, nizamnamelerin, müşterek imza ile tanzim olunan memuriyet kararnamelerinin, talimatnamelerin, kendi kanun ve düzenlemelerinde neşri mecburi olarak gösterilen hususların Resmî Gazete ile neşri zorunlu kılınmıştır.
Bahse konu Kanun’un 6. ve devamı maddelerinde de, Müdevvenat Müdürlüğünce, kanun, nizamname vesairenin kafi miktardaki matbu nüshalarının Meclis üyelerine, Genel Kurmay Başkanlığına, merkezdeki dairelere ve vilayetlere gönderileceği, valilerin kendilerine intikal eden nüshaları tatil günleri hariç olmak üzere en geç 48 saat içinde resmî dairelere, kamu kurum ve kuruluşlarına zimmetle tevzi ve vilayet gazeteleri ile ilan edecekleri, aynı şekilde kaymakamların ve nahiye müdürlerinin de nüshaları kaza ve nahiye dâhilindeki devair ve müessesata zimmetle tebliğ edecekleri hüküm altına alınmıştır.
İlgili Kanun’un 11. maddesinde; "Cezaya, vergiye, askerliğe ve halkı alâkalandıran diğer hususlara ait kanun, nizamname vesaireyi derhal şehir veya kasabalarda mutat veçhile belediyeler ve köylerde muhtarlar vasıtasıyla ilan ettirilir. Ve keyfiyet zabıt varakasıyla tespit edilerek dosyasında saklanır."
12. maddesinde ise; "Kanunların ve nizamnamelerin mer’iyet müddeti 45 günden az ve hükümlerin acele ilanı zaruri bulunduğu takdirde Başvekalet tarafından valilere telgrafla tebliğ edilir. Valiler matbuaların vüsulunu beklemeksizin bu kanun ve nizamnameleri teksir ettirerek 8, 9 ve 11. maddeler mucibince tevzi ve ilan ederler." şeklinde düzenlemeler bulunmaktadır.
Kanun’un tasarı görüşme tutanaklarında; "Mer’iyeti neşri tarihinden başlayacak olan kanunlarda halkın mezkur kanunlar münderecatına derhal vakıf olamayacakları şüphesizdir. Bu sebepledir ki, kanunların neşri tarihinden itibaren mer’i olduğu Fransa’da mer’iyet tarihinden itibaren 3 gün zarfında o kanunun ahkâmına münafi olarak yapılacak cürümlerde suçluların cehaletleri mahkemelerce, idari ve askeri selahiyattar makamlarca istisnaen kabul edilmiştir. Bundan başka Fransa’da kanunun neşri tarihi ile icrası arasında bir serbest gün kabul olunmuştur. Bu suretle, Fransa’da bir kanun neşri tarihinden itibaren ancak beşinci günü kati surette meriyete girmektedir. Bu pek makul esas bizde yalnız hafif ceza verici kanunlara münhasır olmak üzere kabul olunarak altıncı madde vücuda getirilmiştir. Kanun, nizamname ve talimatnamelerin ayrı ayrı memurine tebliği usulü ilga edilmiş ve teklif olunan layihada bunların tebliğ vazifesi valilere verilmiştir. Filhakika, bu suretle tebligat icrası öteden beri müstensihle okunmaz, anlaşılmaz bir halde teksir olunarak yapılmakta olan tebligata müraccahtır. Fakat Resmî Gazete’nin tarihi mer’iyet tarihinin hesabında esas iken, matbu bile olsa şu suretle tebligat icrası muvafık görülememiştir. Bu husustaki muamelatı tetkik olunan devletlerin neşri ve ilan usulleri de kamilen Resmî Gazete’lere istinat ettirilmiştir. Yani neşir, ilan ve tebliğ meselelerinde esas, Resmî Gazetedir..." biçiminde açıklamalara yer verilmiştir.
22.06.1927 tarihli ve 5335 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla yürürlüğe konulmuş olan Resmî Gazete’nin Sureti Neşir ve Muamelatının Tarzı İcrasına Dair Yönetmelik uyarınca ulusal bayramlar ve genel tatil günleri haricinde Resmî Gazete’nin her gün düzenli olarak yayımı devam etmekteyken 18.05.2009 tarihli değişiklikten sonra hizmetin gerektirdiği hâllerde ulusal bayram ve tatil günlerinde de yayım mümkün hâle gelmiş, 27.06.2000 tarihinden itibaren çıkan Resmî Gazetelerin metinleri, internet üzerinden de günlük olarak yayımlanmaya başlanmıştır.
09.07.2018 tarihli ve 30473 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 703 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 231. maddesi ile 1322 sayılı Kanun ilga edilmiş Resmî Gazete’nin içeriği ve yayımlanmasına ilişkin usul ve esaslar 15.07.2018 tarihli ve 30479 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 10 sayılı Resmî Gazete Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile yeniden düzenlenmiştir. Bahse konu kararnameye dayanılarak çıkarılan ve 23.11.2018 tarihli ve 30604 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren yönetmelik ile de Resmî Gazete’nin yayımlanması, içeriği ve ilanlara ilişkin düzenlemeler öngörülmüştür. 10 sayılı Kararname ve yönetmeliğe göre Resmî Gazete internet ortamında yayımlanacak olup ancak arşivlenmek amacıyla basılacaktır. Bununla birlikte lüzum görülmesi hâlinde Genel Müdürlük tarafından belirlenecek kamu kurum ve kuruluşlarına ücreti mukabilinde verilmek üzere basılı olarak da yayımlanabilecektir. Yayım işleri 1322 sayılı Kanun’un yürürlükte olduğu dönemde Başbakanlık Mevzuatı Geliştirme ve Yayın Genel Müdürlüğü tarafından yapılmakta iken 10 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile bu yetki Cumhurbaşkanlığı İdari İşler Başkanlığı Hukuk ve Mevzuat Genel Müdürlüğüne verilmiştir.
Mer’i Kararname ve yönetmelik ile mülga mevzuat arasında esas yönünden bir farklılık bulunmamakta olup Resmî Gazete’de ilanı zorunlu hususların kapsamı genişletilmiş, Resmî Gazete’nin internet ortamında yayımlanacağı ancak arşivleme amacıyla ve lüzum bulunması durumunda basılacağı ve "Mevzuatın yürürlüğe girmesi" başlığını taşıyan 7. maddesinde ise; kanunların, Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin ve yönetmelikler ile diğer düzenlemelerin ayrıca bir yürürlük tarihi belirtilmemiş ise Resmî Gazete’de yayımlandığı gün yürürlüğe gireceği yönünde düzenlemeler yapılmıştır.
Diğer taraftan, Anayasa’nın 38. maddesinde, "Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez. Suç ve ceza zamanaşımı ile ceza mahkûmiyetinin sonuçları konusunda da yukarıdaki fıkra uygulanır. Ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur." şeklinde düzenlenen suçta ve cezada kanunilik ilkesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 7. maddesinde "Hiç kimse, işlendiği zaman ulusal veya uluslararası hukuka göre suç oluşturmayan bir eylem veya ihmalden dolayı suçlu bulunamaz. Aynı biçimde, suçun işlendiği sırada uygulanabilir olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez." biçiminde hüküm altına alınmıştır.
TCK'nın 2. maddesinde de;
"(1) Kanunun açıkça suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz. Kanunda yazılı cezalardan ve güvenlik tedbirlerinden başka bir ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunamaz.
(2) İdarenin düzenleyici işlemleriyle suç ve ceza konulamaz.
(3) Kanunların suç ve ceza içeren hükümlerinin uygulanmasında kıyas yapılamaz. Suç ve ceza içeren hükümler, kıyasa yol açacak biçimde geniş yorumlanamaz." hükmü ile belirtilen ilkeye yer verilmiştir.
Ceza hukukunun temel ilkelerinden birini oluşturan suçta ve cezada kanunilik ilkesi uyarınca, hangi fiillerin suç teşkil ettiğinin ve bu fiillere uygulanacak yaptırımların hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak biçimde kanunda gösterilmesi gerekmektedir. Bireylerin yasak fiilleri önceden bilmeleri düşüncesine dayanan bu ilkeyle, temel hak ve özgürlüklerinin korunmasının güvence altına alınması amaçlanmaktadır.
Ceza veya güvenlik tedbiri yaptırımı uygulanabilmesi için kanunun, fiili "açıkça" suç sayması gerektiğinden, suç ve cezaların şeklî bakımdan kanunla düzenlenmesi yeterli olmayıp içerik bakımından da belirli amacı gerçekleştirmeye elverişli olmaları gerekir. Ceza hukukunda "belirlilik" ilkesi olarak tanımlanan ilkeye göre, suç ve ceza içeren kanun maddesinde hangi davranışların suçu oluşturduğunun açık ve anlaşılır bir biçimde tarif edilmesi, sınırlarının belli olması ve suç için uygulanacak ceza ile güvenlik tedbirlerinin gösterilmesi gerekmektedir. Belirlilik ilkesi, hukuksal güvenlikle bağlantılı olup birey hangi somut eylem ve olguya, hangi hukuksal yaptırımın veya sonucun bağlandığını bilmelidir. Birey ancak bu durumda kendisine düşen yükümlülükleri öngörebilir ve davranışlarını belirler. Hukuk güvenliği, normların öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar.
Ceza kanunlarının zaman bakımından uygulanmasına ilişkin kurallar, mülga 765 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 2. maddesi ile TCK'nın 7. maddesinde benzer biçimde düzenlenmiş olup anılan maddelerde iki önemli ilke vurgulanmaktadır. Bunlardan ilkine göre; ceza hukuku kuralları yürürlüğe girdikleri andan itibaren ileriye etkili olarak uygulanırlar. Geçmişe etkili uygulama veya geçmişe yürürlük ilkesi denilen ikinci prensibe göre ise, ancak failin lehine olan kanun geçmişe etkilidir. Dolayısıyla suçtan sonra yürürlüğe giren ve fail lehine olan kanun, hükümde ve infaz aşamasında dikkate alınacak, geçmişe yürürlük ilkesinin bir yansıması olan aleyhe kanunun geriye yürüme yasağı prensibi uyarınca da suç teşkil eden eylemin gerçekleştirildiği tarihten sonra yürürlüğe giren ve cezayı ağırlaştıran hükümler fail hakkında tatbik edilmeyecektir.
Yukarıda izah olunan kanuni düzenleme ve değişiklikler ile ilgili mevzuat hükümleri uyarınca şu değerlendirmelerde bulunulabilir.
1- Kural olarak kanunların yürürlük tarihi Resmî Gazete’de yayımlandıkları gündür. Bazen kanunlar yürürlüğe girecekleri tarihi kendileri gösterebilirler. Bu açık bir tarih belirleme şeklinde olabileceği gibi kanunun Resmî Gazete’de yayımlandığı günden itibaren belli bir sürenin geçmesini öngörmek suretiyle de olabilir. Kanunun ne zaman yürürlüğe gireceği konusunda açık bir hüküm bulunmadığı hâllerde karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 1322 sayılı Kanun’un 3. maddesi gereğince Resmî Gazete’de yayımı takip eden günün başlangıcından itibaren 45. günün bitiminde yürürlüğe girmiş olur.
2- Büyük Türkçe Sözlüğü'nde neşir "yayma, dağıtma, dağıtım"; ilan ise "açıkça bildirme, açıkça duyurma, duyuru" şeklinde tanımlanmış olup 5187 sayılı Basın Kanunu’nun "Tanımlar" başlığını taşıyan 2. maddesinin (b) bendinde bu Kanun anlamında yayım; "Basılmış eserin herhangi bir şekilde kamuya sunulması" şeklinde tarif edilmiştir. Bu bağlamda;
A- Doktrinde, Resmî Gazete’nin de basılı bir eser vasfında olması nedeniyle Basın Kanunu hükümlerine tabi olup neşir ve ilan yanında vatandaşlara da tevzi edilmesi gerektiği yönünde bir kısım görüşler (Sulhi Dönmezer-Sahir Erman, Nazarî ve Tatbikî Ceza Hukuku, C: I, 13. Bası, s: 163) ileri sürülmekle birlikte, bir kanunun yürürlüğe girmesi için Resmî Gazete’de yayımlanması zorunlu ve yeterli olup yayım ve ilan, esasen kamuya duyurma amacına müstenit olduğundan vatandaşlar nezdinde ayrıca bir tebliğe ve dağıtıma gerek bulunmadığında tereddüt edilmemelidir. Nitekim, 1322 sayılı Kanun’un layihasından, 6 ve devamı maddelerine göre Resmî Gazete ile ilana ek olarak yapılması gereken özel ilanın bir yürürlüğe giriş şartı olmadığı yalnızca halkın, kanunu öğrenmesini sağlayabilecek idari bir tedbir niteliğinde bulunduğu anlaşılmaktadır. İçtihadı Birleştirme Ceza Genel Kurulunun 20.09.1939 tarihli ve 40-54 sayılı kararında da aynı esas kabul edilmiştir.
B- Öğretideki farklı görüşlerin varlığına rağmen (Dönmezer-Erman, s: 161) 1322 sayılı Kanun’un 12. maddesi gereğince yapılması gereken ilanın da bir yürürlüğe girme biçimi olmadığı, kanun ve nizamnamelerin yürürlük tarihlerinin 45 günden az olduğu acele hâllerde, mezkur Kanun’un kabul edildiği zamandaki koşullar da nazara alındığında, idari merciilerin kanunu uygulama yönünde zaruri hazırlıkları yapabilmelerine ve halkı da bilgilendirmeye dönük bir düzenleme niteliğinde olduğunu kabul etmek lazımdır. Zira, bu ahvalde de matbu nüshalar vilayetlere ve kazalara doğrudan doğruya gönderilecek olup vali ve kaymakamlar matbuaların vüsulünü beklemeksizin telgrafla kendilerine intikal eden nüshaları çoğalttırarak görev yaptıkları idari sınırlar içinde bulunan kamu kurum ve kuruluşlarına ilan ve tevzi edeceklerdir. Aksi yöndeki kabulün, iletişimde aksaklık yaşanması, telgraf içeriğine zamanında ıttıla edilememesi veyahut teksirin okunaklı olmaması gibi hâllerde bir kanunun belli zaman aralıkları ile aynı il hudutları içinde bulunan farklı kazalarda dahi farklı tarihlerde yürürlüğe girmiş olduğu gibi bir sonuç ortaya çıkar ki, kanun koyucunun amacının bu olduğu söylenemez.
3- Yukarıda zikredilen istisnai hükümlerin varlığına rağmen kanunun yayım saatine ilişkin bir düzenlemeye yer verilmemesi bilinçli bir tercihi göstermekle, abesle iştigal etmeyecek olan kanun koyucunun, bir kanunun Resmî Gazete’de yayım ve ilan edildiği tarihin başlangıcından itibaren tüm yurtta ve tüm vatandaşlar için aynı zamanda uygulanma kabiliyeti kazandığını amaçladığı sonucuna ulaşılmaktadır.
4- Öte yandan, TCK'nın 61. maddesinin altıncı fıkrasında, hapis cezasının gün, ay ve yıl hesabıyla belirleneceği, bir günün yirmi dört saat; bir ayın otuz gün olduğu, yılın ise resmî takvime göre hesap edileceği düzenlenmiş olup ceza ve usul kanunlarında saate dair ayırt edici bir hüküm sevk edilmediği görülmektedir. Nitekim, hükümlüler cezasının infazına başlandığı saat dikkate alınmaksızın bihakkın tahliyeyi hak ettiği tarih itibarıyla salıverilmektedir. Dolayısıyla somut uyuşmazlık bakımından varılan bu sonucun, Kanun'un sistematiğine uygun düştüğü de söylenebilecektir.
B. Hukuki Değerlendirme
Sanığın, 28.06.2014 tarihinde sabah saat 06.00 sıralarında katılanın park hâlinde bulunan aracının sürgülü camını zarar vermek suretiyle açıp araç içerisinde bulunan teybi yerinden sökerek çalması nedeniyle TCK’nın 142/1-b maddesi uyarınca cezalandırılmasına karar verildiği anlaşılan dosya kapsamında;
18.06.2014 tarihinde kabul edilip 28.06.2014 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak aynı günde yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanun’un 62. maddesi uyarınca 2 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası gerektiren TCK’nın 142/1-b maddesinin ilga edildiği ve madde metni aynen korunmak suretiyle aynı eylemin 5 yıldan 10 yıla kadar hapis cezası öngören TCK’nın 142. maddesinin ikinci fıkrasına (h) bendi olarak eklendiği anlaşılmakla, "Kanunsuz suç ve ceza olmaz" ilkesi uyarınca suç teşkil ettiği neşir ve ilan olunmayan eyleminden dolayı kimseye ceza verilemeyeceği hususunda bir tereddüt bulunmamakla birlikte bahse konu Kanun değişikliği ile daha önce hiç suç teşkil etmeyen bir eylemin cezalandırma kapsamına alınarak yeni bir suç ihdas edilmediği gibi suç tarihi ve öncesinde sanığın eyleminin, TCK'nın "Kişilere Karşı Suçlar" başlığını taşıyan İkinci Kısmının, "Mal Varlığına Karşı Suçlar" başlığını taşıyan Onuncu Bölümünde açık ve belirli bir şekilde "Hırsızlık" suçu biçiminde vazedilerek cezai yaptırıma bağlanmış olması karşısında, sanığın atılı suçu işlerken Kanun’un amir hükmünü ihlal ettiğini bilmekte olduğu, kaldı ki, eylemin haksızlık içeriğinin devam etmesi nedeniyle kanunu bilmemenin de mazeret sayılamayacağı, Kanun’un Resmî Gazete’de yayım ve ilanının bizzat kamuya duyurulması niteliğinde olup ayrıca ilgililerine tebliğ ve tevziine dair aksi yönde bir düzenlemeye de yer verilmemesi ile "kamu düzeni ve kanun önünde eşitlik" ilkeleri de gözetildiğinde, 6545 sayılı Kanun ile değişik TCK’nın 142/2-h maddesinin Resmî Gazete’de yayım ve ilan edildiği tarihin başlangıcından itibaren ülkenin her tarafında ve aynı zamanda yürürlüğe girdiğinin ve sanığın eylemine uyan TCK’nın 142/2-h maddesi uyarınca cezalandırılması gerektiğinin kabulünde zorunluluk bulunmaktadır.
Bu itibarla isabetli bulunmayan Yerel Mahkemenin direnme kararına konu hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
V. KARAR
Açıklanan nedenlerle;
1-Ankara Batı 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 27.05.2021 tarihli ve 195-425 sayılı direnme kararına konu hükmünün, sanığın eylemine uyan TCK’nın 142/2-h maddesi uyarınca cezalandırılması gerekirken aynı Kanun'un suç tarihi itibarıyla yürürlükten kaldırılmış bulunan 142/1-b maddesi uygulanmak suretiyle eksik cezaya hükmedilmesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
2-Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 23.10.2024 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.