ADALET HABERLERİ

ADALET HABERLERİ

Ceza Genel Kurulu'nun 2022/391 E., 2025/357 K. sayılı kararı

Ceza Genel Kurulu'nun 2022/391 E., 2025/357 K. sayılı kararı
2 Okunma

Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 24.09.2025 tarihli, 2022/391 E., 2025/357 K. sayılı kararı

T.C.

Yargıtay

Ceza Genel Kurulu

2022/391 E., 2025/357 K.

"İçtihat Metni"

İtirazname No : 2021/22533

KARARI VEREN

YARGITAY DAİRESİ : 8. Ceza Dairesi

MAHKEMESİ :Asliye Ceza

SAYISI : 202-40

I. HUKUKÎ SÜREÇ

Gerçeğe aykırı bilirkişilik suçundan sanıkların, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 223/2-c maddesi uyarınca beraatlerine ilişkin Antalya 8. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 17.10.2014 tarihli ve 923-636 sayılı hükümlerin, katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 8. Ceza Dairesince 19.02.2020 tarih, 15103-10104 sayı ve oy çokluğu ile; "... Alanında uzman olan sanıkların, CMK'nın 63. maddesi gereğince kendilerine inceleme için tevdi edilen senet üzerinde uzmanlık alanlarına ilişkin özel teknikler, gerekli cihazlar kullanılarak ve yapılan inceleme tekniği de belirtilmek suretiyle bir kanaate ulaşmaları ve sonucunu rapora bağlamaları; eğer bir kanaate ulaşamamış iseler veya bazı hususlar şüpheli kalmış ise bu durumu da raporlarında belirterek yargılama makamının değerlendirmesine sunmaları gerekir iken açıklanan hususlardan yoksun bir şekilde Adli Tıp Kurumu Başkanlığının 03.09.2012 tarihli raporunda ayrıntılı ve gerekçeli olarak belirtilen olgular da irdelenmeksizin teknik ve bilimsel gerçekliklere aykırı davranılarak bilirkişi raporu düzenlemek suretiyle TCK'nın 276. maddesinde tanımlanan gerçeğe aykırı bilirkişilik ve tercümanlık yapma suçunu işledikleri anlaşılmakla atılı suçtan sanıkların mahkûmiyeti yerine yazılı şekilde beraatlerine karar verilmesi" isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.

Daire Üyeleri ... ve ...; "...Tüm dosya kapsamından, sanıkların düzenledikleri raporla, Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesince düzenlenen rapor arasında çelişki olduğu anlaşılmış ise de, sanıklara sorulan hususun sadece '6' rakamının sonradan eklenip eklenmediğiyle sınırlı olması, oysa Adli Tıp Kurumunca senedin tamamı üzerinde ve dosyanın tamamı incelenerek görüş bildirilmesi, raporun düzenlenmesinde teknik veriler esas alınmakla birlikte sonuçta kanaatin sübjektif değerlendirmeye dayanması göz önüne alındığında, sanıkların kasten gerçeği yansıtmayan görüş bildirdiklerine ilişkin mahkûmiyetlerine yeterli, kesin ve inandırıcı bir kanıt bulunmaması karşısında mahkemenin sanıkların beraatleri yönündeki kararlarının yerinde olduğu" düşüncesi ile karşı oy kullanmışlardır.

Bozmaya uyan Yerel Mahkemece 18.01.2021 tarih ve 202-40 sayı ile gerçeğe aykırı bilirkişilik suçundan sanıkların, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 276/1, 62/1, 50/1-a, 52/2 ve 52/4. maddeleri uyarınca 7.000 TL adli para cezası ile cezalandırılmalarına ve taksitlendirmeye karar verilmiş, bu hükümlerin de sanıklar müdafileri tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 8. Ceza Dairesince 27.01.2022 tarih, 13797-1583 sayı ve oy çokluğu ile onanmasına karar verilmiştir.

Daire Üyesi ...; bozma kararında yer alan muhalefet şerhi doğrultusunda karşı oy kullanmıştır.

II. İTİRAZ SEBEPLERİ

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı 26.03.2022 tarih ve 22533 sayı ile; karşı oyda belirtilen görüş doğrultusunda itiraz yoluna başvurmuştur.

CMK'nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 8. Ceza Dairesince 09.06.2022 tarih ve 925-9077 sayı ile; itiraz nedeni yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

III. UYUŞMAZLIK KONUSU

Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanıkların suç işleme kastlarının bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.

IV. OLAY VE OLGULAR

İncelenen dosya kapsamından;

Katılan tarafından ... isimli şahıs adına düzenlenen 15.11.2007 tanzim, 25.02.2008 vade tarihli ve 65.000 TL bedelli bonoya dayanılarak 02.02.2011 tarihinde takip talebinde bulunulduğu, aynı tarihte Alanya 1. İcra Dairesinin 2011/1100 esas sayılı dosyası üzerinden katılana ödeme emri gönderildiği,

Katılan vekilince düzenlenen 12.05.2011 tarihli şikâyet dilekçesinde; katılan tarafından ...'a verilen senet üzerinde tahrifat yapıldıktan sonra icra takibine konulduğunun belirtildiği,

Alanya Cumhuriyet Başsavcılığınca 13.07.2011 tarih ve 4304 sayı ile; bahse konu senedin üzerindeki "6" rakamının sonradan eklenip eklenmediğinin tespit edilmesinin istendiği,

Antalya Kriminal Polis Laboratuvarı tarafından düzenlenen 31.10.2011 tarihli ve BLG-2011/1782 sayılı uzmanlık raporunda; "Tetkike konu 25.02.2008 vade tarihli '65.000' TL'lik senet üzerinde UV-IR ışık kaynakları ve optik cihazlar yardımıyla yapılan inceleme neticesinde; söz konusu senet üzerinde tahrifat yapıldığını gösterir nitelikte herhangi bir bulgu tespit edilememiştir." açıklamalarına yer verildiği, bu raporun sanık ... tarafından belge inceleme uzmanı, sanık ... tarafından ise belge inceleme teknisyeni olarak imzalandığı,

Alanya Cumhuriyet Başsavcılığınca 21.11.2011 tarih ve 4304-5758 sayı ile; dolandırıcılık ve resmî belgede sahtecilik suçlarını işlediklerine dair kamu davası açmaya yeterli delil elde edilemediğinden bahisle ... ve ... hakkında kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar verildiği,

Katılan vekili tarafından Alanya Cumhuriyet Başsavcılığına hitaben düzenlenen 23.12.2011 havale tarihli dilekçede; suça konu senette yer alan "5.000" rakamının önüne "6" rakamının, "Beşbin" ibaresinin önüne ise "ATMIŞ" kelimesinin sonradan eklendiği ve senedin birbirinden farklı kalemler kullanılarak hazırlandığının ilk bakışta dahi anlaşılabildiği iddia edilerek gerçeğe aykırı mütalaada bulunduklarından bahisle sanıkların cezalandırılmalarının talep edildiği,

Alanya Cumhuriyet Başsavcılığının 25.02.2012 tarihli ve 14541-9 sayılı yetkisizlik kararı ile; suça konu raporun tanzim yeri itibarıyla evrakın gereğinin takdir ve ifası için Antalya Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildiği,

Antalya Cumhuriyet Başsavcılığınca Adli Tıp Kurumu Başkanlığı Fizik İhtisas Dairesine hitaben düzenlenen 26.03.2012 tarihli ve 7654 sayılı müzekkerede; suça konu senet üzerinde sonradan oluşturulmuş ekleme ya da tahrifat bulunup bulunmadığının ve 31.10.2011 tarihli ve BLG-2011/1782 sayılı uzmanlık raporu içeriğinin bu senetle uyum gösterip göstermediğinin, uyumsuz yönleri varsa neler olduğunun gösterilmesinin talep edildiği,

Adli Tıp Kurumu Başkanlığı Fizik İhtisas Dairesi Adli Belge İnceleme Şubesi tarafından düzenlenen 29.05.2012 tarihli ve 4427 sayılı raporda; söz konusu senet üzerinde sorulan hususlar doğrultusunda sağlıklı bir inceleme yapılabilmesi için iddia ve savunmaları içerir dosyanın gönderilmesi gerektiğinin belirtildiği,

Antalya Cumhuriyet Başsavcılığının 15.06.2012 tarihli ve 7654 sayılı yazısı ekinde aynı sayılı soruşturma dosyasının gönderilmesi üzerine Adli Tıp Kurumu Başkanlığı Fizik İhtisas Dairesi Adli Belge İnceleme Şubesi tarafından düzenlenen 03.09.2012 tarihli ve 6937 sayılı raporda;

"İnceleme konusu 65.000 TL meblağlı senette;

a) Miktarın rakam ile belirtildiği bölümde baş taraftaki '6' rakamının kendisinden sonra gelen '5' rakamını ezdiği, ebat ve konum bakımından kendisinden sonra gelen rakamlardan farklılık gösterdiği saptandığından, söz konusu '6' rakamının senedin tanzimi sırasında sırası dahilinde yazılmamış olup bulunduğu yere sonradan ilave edilmiş olduğu sonucuna varıldığını,

b) Miktarın yazı ile yazıldığı bölümde ise baş tarafta bulunan 'ATMIŞ' yazısından sonra gelen 'B' harfinin büyük ve diğer harflerin küçük oluşu 'ATMIŞ' yazısının sağ taraftaki 'Beşbin' yazısı ile uyumsuzluğu ve aralarında ebat, konum, satır hizası bakımından farklılıklar bulunduğu saptandığından söz konusu 'ATMIŞ' yazısının senedin tanzimi sırasında sırası dahilinde yazılmamış olup bulundukları yere sonradan ilave edilmiş olduğu sonucuna varıldığını," içeren görüş belirtildiği,

Anlaşılmaktadır.

Sanıklar aşamalarda benzer şekilde; kendilerinden 65.000 TL'lik senetin miktar hanesinde tahrifat yapılıp yapılmadığı hususunun incelenmesinin istendiğini, yaptıkları inceleme neticesinde bu hususa ilişkin herhangi bir bulguya rastlamadıklarını, bu tür belgeleri mürekkep farkı, kaligrafi, fulaj, yazının konum ve pozisyonu ile silme izleri bakımından incelediklerini, bu konularda bir farklılık varsa bunu açıkladıklarını, aksi hâlde bir açıklama yapmadıklarını, raporlarının bilimsel kurallara uygun ve yeterli olduğunu, eğer belge düzenlenirken ileride tahrifat yapma niyeti ile hareket edilmiş ve sonradan belgenin düzenlendiği andaki şartlar oluşturularak tahrifat yapılmış ise bu durumu tespit etmelerinin mümkün olmadığını, uygulamada aynı konuda farklı kurumlar tarafından birbiri ile uyumlu olmayan raporlar düzenlenebildiğini, bunun gerçeğe aykırı bilirkişilik suçunu işlediklerini göstermeyeceğini, teknik cihazlar yardımıyla tespit edilemeyen bazı tahrifatlara ilişkin tamamen subjektif kriterler neticesinde görüş belirttiklerini, diğer bir deyişle uzmanın bilgisine, tecrübesine ve yorumuna göre farklı neticelere ulaşılabileceğini, somut olayda da Adli Tıp Kurumu Başkanlığının kesin tahrifat bulgularından ziyade görsel analize dayalı olarak subjektif bir değerlendirme yaptığını, bu nedenle de iki rapor arasında çelişki oluştuğunu, ancak hâkimin bilirkişi raporuna bağlı olmadığını, isterse yeniden bilirkişi raporu alabileceği gibi bilirkişi raporuna bağlı olmadan da karar verebileceğini, kişilerin eğitim seviyelerine göre birçok senette farklı yazım karakteri ve şekillerinin olduğunu, kaldı ki isnat edilen suçun oluşabilmesi için kasten gerçeğe aykırı rapor düzenlemeleri gerektiğini, taraflarını tanımadıkları bu olayda kasten gerçeğe aykırı rapor tanzim etmelerini gerektirecek bir neden bulunmadığını savunmuşlardır.

V. GEREKÇE

A. İlgili Mevzuat ve Uyuşmazlık Konusuna İlişkin Açıklamalar

TCK'nın "Gerçeğe aykırı bilirkişilik veya tercümanlık" başlıklı 276. maddesinin birinci fıkrası suç tarihi itibarıyla; "Yargı mercileri veya suçtan dolayı kanunen soruşturma yapmak veya yemin altında tanık dinlemek yetkisine sahip bulunan kişi veya kurul tarafından görevlendirilen bilirkişinin gerçeğe aykırı mütalaada bulunması halinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur." şeklinde düzenlenmiştir.

Anılan fıkranın gerekçesi ise "Madde, bilirkişi ve tercümanların kasten gerçeği yanlış olarak yansıtmalarını, yanlış tercüme yapmalarını cezalandırmaktadır. Bilirkişinin, kendi bilgi ve değerlendirmesine göre vereceği mütalâanın sadece hatalı olması, kastın bulunmaması hâlinde suç oluşturmayacaktır." şeklinde açıklanmıştır.

Suçun oluşumu için bilirkişinin yargı mercileri veya suçtan dolayı kanunen soruşturma yapmak veya yemin altında tanık dinlemek yetkisine sahip bulunan kişi veya kurul tarafından görevlendirilmiş olması ve görevlendirilen bu bilirkişinin gerçeğe aykırı mütalaada bulunması gerekmektedir.

Gerçeğe aykırı mütalaada bulunma fiili ya gerçeğin tümüyle gizlenip açıklanmaması, ya kısmen açıklanması ya da kısmen veya tamamen değiştirilerek açıklanması şeklinde icra edilebilir. Ancak bilirkişinin kendi bilgi ve değerlendirmesine göre verdiği mütalaanın sadece hatalı olması, failin mütalaasının gerçeğe aykırı olduğu bilinç ve iradesi ile hareket etmemiş bulunması hâlinde kast unsuru gerçekleşmediğinden suç oluşmayacaktır.

Mamafih, Anayasa'nın 138/1. ve CMK'nın 217/1. maddeleri ile Anayasa'nın 38. ve İHAS'ın 6/2. maddeleri sarahatine göre ispat hukuku bakımından vicdani kanaat esasını benimseyen Ceza muhakememizin amacı, maddi gerçeği insan onuruna yaraşır biçimde ortaya çıkarmaktır. Geçmişte yaşanan ya da yaşandığı iddia olunan bu vakıayı/maddi gerçekliği, olay mahkemesi yapacağı öğrenme yargılaması ile taraflar ve delillerle doğrudan muhatap olup muhakeme hukukuna ilişkin normlar doğrultusunda, gerektiğinde mantık ilminden ve tecrübe kurallarından da faydalanarak sonradan mahkeme önünde temsil etmeye çalışacak, böylece sezgileriyle değil akıl yoluyla vicdani kanaate ulaşarak (Metin Feyzioğlu, Ceza Muhakemesinde Vicdani Kanaat, Yetkin Yayınevi, s. 139) maddi sorunu çözecektir. Bu yetki münhasıran olay mahkemesine aittir.

Vicdani kanaate ulaşılması, isnat olunan fiilin ispatlandığı anlamına gelir. Bu nedenle, vicdani kanaat hukuki sorunla değil, maddi sorunla ilgili bir kavramdır ve vicdani kanaate ulaşacak makam da maddi uyuşmazlığı çözmeye yetkili derece mahkemeleridir. Hukuki sorunun çözümünde vicdani kanaat ölçütü kullanılamaz. Çünkü; hukuki sorunun doğru çözümü, maddi olaya uygulanması gereken hukuk kurallarının doğru bulunması ve doğru yorumlanması ile ilgilidir.

Vicdani ispat sisteminde hâkimler, hür vicdanlarına göre hüküm verirler. Her türlü delil aracı, kural olarak kullanılabilir ve bunlar serbestçe değerlendirilir. Ancak bu serbestliğin sınırını yine hukuk belirler. Nitekim, Anayasa'nın 138/1. maddesine göre hâkim, vicdani kanaatini oluştururken, Anayasa'nın, kanunların ve hukukun çizdiği çerçevede kalmak zorundadır. Delil araçlarının ne zaman ve kimler tarafından ikame edilebileceği, bunların muhakemede tabi tutulacakları işlemler, delil aracı ikame taleplerinin hangi şartlarda ret olunabileceği, çelişme yönteminin nasıl hayata geçirileceği, delil aracı yasaklarının neler olduğu gibi konular hukuk tarafından düzenlenir (Feyzioğlu, syf. 357).

Kural olarak delillerle doğrudan temas kurmayan ve öğrenme yargılaması yapamayan Yargıtayın, hukuka uygun olarak elde edilen delilleri takdir etme ve bu suretle ilk derece mahkemelerinin vicdani kanaatini denetleme, aslında olayın nasıl cereyan ettiğini ortaya koyma imkanı bulunmamaktadır. Ancak hükmün gerekçesini esas alarak, bu delillerle varılan sonucun/kabul edilen maddi vakıanın, akıl yürütme/mantık kurallarına, genel hayat tecrübelerine ve bilimsel kaidelere uygun olup olmadığını denetleyebileceğinde de kuşku yoktur. 288. maddenin Hükûmet Tasarısı'ndaki gerekçesinde bu duruma: "Delillerin yanlış değerlendirilmesi, kuralların yorumunu ve eylemin gerçek niteliğinin saptanmasını etkilediğinde elbetteki hukuka aykırılık oluşturur." denilerek işaret edilmiştir. Uygulama da bu şekilde istikrar kazanmıştır. Doktrinde Yenisey aynı düşünceyi; "Bir hukuk normu olmayan fizik ve mantık kuralları ve tecrübe kaidesi, bir hukuk normu gibi ele alınarak bunlara aykırı olan vicdani kanaatin denetlenmesine imkan sağlamaktadır." (Feridun Yenisey, İstinafta Maddi Ve Hukuki Mesele Denetimi, Dr. Silvia Tellenbach'a Armağan, Seçkin Yayınları, s. 1282) diyerek benimsendiğini ifade etmiştir. Çünkü; sağlıklı bir hukuki denetimin ön şartı, maddi vakıanın usulüne uygun, tam ve doğru olarak belirlenmiş olmasıdır.

Ceza yargılamasında kanıt serbestliği ilkesi başlığı altında toplayabileceğimiz temel prensiplere göre; a) Her şeyin kanıt olabileceği (hukuka uygun yöntemlerle elde edilmiş), b) İlgililerin kanıt ileri sürebilecekleri, c) Hâkimin kendiliğinden kanıt araştırabileceği, (hatta zorunlu olarak araştırması gerektiği), d) Kanıt ileri sürmede zaman kısıtlaması olamayacağı, e) Kanıtlama külfetinin sanığa yüklenemeyeceği, f) Kanıt değerlendirmede hâkimi bağlayan üstün kanıtın söz konusu olmayıp hâkimin tüm kanıtları serbestçe değerlendirebileceği, (vicdani kanaat) ceza yargılamasının temel ilkeleridir. Bu ilkelerin birinden dahi vazgeçmek, ceza yargılamasının temel ilke ve yapısına aykırı davranmak anlamını taşır (YCGK, 08.04.1991 tarihli ve 81-111 sayılı).

Amacı, somut olayda maddi gerçeğe ulaşarak adaleti sağlamak, suçu işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasını önlemek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmek olan ceza muhakemesinin en önemli ve evrensel nitelikteki ilkelerinden birisi de doktrin ve uygulamada; suçsuzluk ya da masumiyet karinesi olarak adlandırılan kuralın bir uzantısı olan ve Latincede; in dubio pro reo olarak ifade edilen şüpheden sanık yararlanır ilkesidir. Bu ilkenin özü, ceza davasında sanığın mahkûmiyetine karar verilebilmesi bakımından göz önünde bulundurulması gereken herhangi bir soruna ilişkin şüphenin, mutlaka sanık yararına değerlendirilmesidir. Oldukça geniş bir uygulama alanı bulunan bu kural, dava konusu suçun işlenip işlenmediği, işlenmişse sanık tarafından işlenip işlenmediği veya gerçekleştirilme biçimi konusunda bir şüphe belirmesi hâlinde de geçerlidir. Sanığın bir suçtan cezalandırılabilmesinin temel şartı, suçun hiçbir şüpheye mahal bırakmayacak kesinlikte ispat edilmesidir. Gerçekleşme şekli şüpheli veya tam olarak aydınlatılamamış olay ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak mahkûmiyet hükmü kurulamaz. Ceza mahkûmiyeti; herhangi bir ihtimale değil, kesin ve açık ispata dayanmalı, bu ispat hiçbir şüphe ya da başka türlü oluşa imkân vermemelidir. Toplanan delillerin bir kısmının gözetilip diğer kısmı göz ardı edilerek ulaşılan kanaat üzerinden yüksek de olsa bir ihtimalle sanığı cezalandırmak, ceza muhakemesinin en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan hüküm vermek anlamına gelecektir (YCGK, 11.6.2013 tarihli ve 36-294 sayılı).

Şu hâlde, sanığa isnat edilen fiilin sanık tarafından icra edildiğinin kabulü için, gerekçeli ve muhtemel şüphenin tamamen yenilmesi gerekir. Zira kabili te'lif olmayan şüphe ile gerçeğin yan yana mevcudiyeti ile vicdani kanaate ulaşılmasının, mantık ve hukuk kuralları bakımından mümkün olduğu söylenemez.

B. Hukuki Değerlendirme

Sanık ...'in belge inceleme uzmanı, sanık ...'in ise belge inceleme teknisyeni olarak Antalya Kriminal Polis Laboratuvarında görev yaptıkları, ... ve ... isimli şahıslar hakkında dolandırıcılık ve resmî belgede sahtecilik suçlarından yapılmakta olan soruşturma sırasında Alanya Cumhuriyet Başsavcılığının 13.07.2011 tarihli ve 4304 sayılı yazısı üzerine katılan tarafından ... adına düzenlenen 15.11.2007 tanzim ve 25.02.2008 vade tarihli, 65.000 TL bedelli bonoyu inceleyen sanıkların, 31.10.2011 tarihli ve BLG-2011/1782 sayılı bilirkişi raporunu gerçeğe aykırı olarak düzenledikleri iddia edilen olayda;

Gerçeğe aykırı bilirkişilik suçunun oluşması için failin mütalaasının gerçeğe aykırı olduğu bilinç ve iradesi ile hareket etmesi, diğer bir ifade ile kastının bulunması gerekmektedir. Oysa 31.10.2011 tarihli ve BLG-2011/1782 sayılı bilirkişi raporundan da anlaşıldığı üzere sanıklar söz konusu senet üzerinde "UV-IR ışık kaynakları ve optik cihazlar" kullanarak teknik bir inceleme yaptıktan sonra kesin bir kanaat bildirmekten kaçınmışlar ve yalnızca "...söz konusu senet üzerinde tahrifat yapıldığını gösterir nitelikte herhangi bir bulgu tespit edilememiştir." şeklinde subjektif bir analizde bulunmuşlardır. 29.05.2012 tarihli ve 4427 sayılı rapora göre Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesi Adli Belge İnceleme Şubesinin, sağlıklı ve isabetli bir değerlendirme yapılabilmesi amacıyla yalnızca senet üzerinde inceleme yapmaktan kaçınıp dosyada yer alan iddia ve savunmaları içeren tüm belgelerin temin edilerek gönderilmesini talep etmesi ve ancak ilgili belgelerle birlikte yapılan bütüncül inceleme sonucunda nihai bir kanaate ulaşabilmesi hususu nazara alındığında, senet üzerindeki tahrifatın ilk bakışta dahi anlaşılabileceği iddiasına iştirak etmek mümkün olmamıştır. Dosya kapsamında sanıkların taraflarla irtibatlı olduklarına dair herhangi bir emareye rastlanamadığı da göz önüne alındığında mahallinde ikame olunan ve tartışılan delillerin, gerekçeli/muhtemel şüphenin tamamen ortadan kaldırılması ve sanıkların mütalaalarının gerçeğe aykırı olduğu bilinç ve iradesi ile hareket ettikleri, başka bir deyişle kastlarının bulunduğu yönünde vicdani kanaat oluşması için yeterli olmadığı anlaşılmakla, in dubio pro reo/şüpheden sanık yararlanır ilkesi gereğince sanıkların beraatleri yerine yazılı şekilde mahkûmiyetlerine karar verilmesinin isabetsiz olduğu kabul edilmelidir.

Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının kabulüne karar verilmelidir.

VI. KARAR

Açıklanan nedenlerle;

1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,

2- Yargıtay 8. Ceza Dairesinin 27.01.2022 tarihli ve 13797-1583 sayılı onama kararının KALDIRILMASINA,

3- Antalya 8. Asliye Ceza Mahkemesinin 18.01.2021 tarihli ve 202-40 sayılı hükümlerinin, sanıkların suç işleme kastlarının bulunmadığının gözetilmemesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,

4- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 24.09.2025 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.

Kaynak:https://www.hukukihaber.net/ceza-genel-kurulunun-2022391-e-2025357-k-sayili-karari