Ceza Genel Kurulu’nun 2021/213 E., 2025/136 K. sayılı kararı

Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 19.03.2025 tarihli ve 2021/213 E., 2025/136 K. sayılı kararı
T.C.
Yargıtay
Ceza Genel Kurulu
2021/213 E., 2025/136 K.
"İçtihat Metni"
İtirazname No : 2016/13964
KARARI VEREN
YARGITAY DAİRESİ : (Kapatılan)14. Ceza Dairesi
MAHKEMESİ :Ağır Ceza
SAYISI : 265-282
I. HUKUKÎ SÜREÇ
Sanığın çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçundan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 103/2, 62, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 13 yıl 4 ay hapis; kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan ise aynı Kanun'un 109/1, 109/3-f, 109/5, 62, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 2 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba ilişkin... Ağır Ceza Mahkemesince verilen 20.11.2015 tarihli ve 265-282 sayılı hükümlerin, sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 14. Ceza Dairesince 14.12.2020 tarih ve 987-5832 sayı ile; "Sanığın aşamalarda mağdureyi on altı yaşında zannettiği ve gerçekte on beş yaşından küçük olduğunu bilmediği yönündeki savunması, mahkemece yapılan ilk gözlemde mağdurenin içinde bulunduğu yaştan biraz büyük gösterdiği belirtilmesine rağmen izleyen celse on beş-on altı yaşlarında göründüğü ve kayıt yaşına nazaran bariz olarak çok daha küçük ya da büyük olmadığının ifade edilmesi sonucunda göründüğü yaşa ilişkin tereddüt oluşması ve tüm dosya içeriği nazara alındığında, olayda 5237 sayılı TCK'nın 30. maddesinde düzenlenen hata hükümlerinin uygulanma koşullarının bulunduğu gözetilerek hükümler kurulması gerekirken yetersiz gerekçeyle anılan maddenin tatbikine yer olmadığına karar verilmesi," isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
II. İTİRAZ SEBEPLERİ
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı 28.01.2021 tarih ve 13964 sayı ile; "...Mağdure ve sanığın hala - dayı çocuğu olması, ailelerin görüşüyor olması, sanığın her savunmasında mağdurenin yaşı hakkındaki hatasını bir farklı bir nedene dayandırması, duruşmada mağdurenin fiziksel görünümünün yaşı ile uyumlu olduğunun tespit edilmesi, en önemlisi de mağdurenin soruşturma aşamasında sanığın doğum tarihini bildiğine dair beyanı ile duruşmada sanığın kendisine doğum tarihi 1999 olarak bildiğine dair beyanda bulunduğuna dair beyanları, sanığın mağdurenin doğum tarihinin ay ve gününü bildiğine dair savunması, sanığın mağdurenin 29/07/1999 tarihinde doğduğunu sanması halinde dahi suç tarihi olna 23/07/2014 mağdurenin 15 yaşından küçük olacağı husuları birlikte gözetildiğinde sanığın mağdurenin yaşını bildiğinin, en azından hataya düşmediğinin kabulü gerektiği" görüşüyle itiraz yoluna başvurmuştur.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay (Kapatılan)14.Ceza Dairesince 24.05.2021 tarih ve 692-3608 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
III. UYUŞMAZLIK KAPSAMI VE KONUSU
İtirazın kapsamına göre inceleme sanık ...’ın mağdureye yönelik çocuğun nitelikli cinsel istismarı ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından kurulan mahkûmiyet hükümleriyle sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık hakkında TCK'nın 30. maddesinde düzenlenen hata hükmünün uygulama imkânının bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.
IV. OLAY VE OLGULAR
Nüfus kaydına göre 29.07.2000 doğumlu olan mağdurenin suç tarihinde 13 yaş 11 ay 24 günlük olduğu,
17.11.2015 tarihli celsede Mahkemece yapılan gözlemde; mağdurenin resmî kayda göre hâlen içinde bulunduğu yaşından biraz daha büyük gösterdiğine yer verildiği,
20.11.2015 tarihli celsede Mahkemece yapılan gözlemde; hâlen 15-16 yaşlarında göründüğünün, resmî kayda göre olan yaşına nazaran bariz olarak çok daha küçük ya da büyük olmadığının belirtildiği,
26.07.2014 tarihinde Samsun... Devlet Hastanesince mağdure hakkında düzenlenen rapora göre; kızlık zarında eski yırtık tespit edildiği, vulva ve vajende darp cebir izinin bulunmadığı,
Anlaşılmaktadır.
Mağdure savcılıkta; halasının oğlu olan sanık ile aralarında yaklaşık bir buçuk ay önce bir gönül ilişkisinin başladığını ve 22.07.2014 tarihinde birlikte kaçmaya karar verdiklerini, rızası ile sanıkla cinsel ilişkiye girdiğini, sanığın, gerçek yaşını bildiğini, kimliğindeki doğum tarihinin doğru olduğunu, sanıktan şikâyetçi olmadığını, mahkemede; rızasıyla sanık ile toplamda iki kez cinsel ilişkiye girdiğini, Kayseri'deyken cinsel ilişkiye girdikten sonra sanığın, nüfus cüzdanına baktığını ve 2000 doğumlu olduğunu gördüğünü, hatta kendisine hitaben "Ben seni en azından 1999 doğumlu zannediyordum." dediğini,
İnceleme dışı sanık ... savcılıkta; olay günü arkadaşı olan sanığı karşıladığını, sanığın yanında 18-20 yaşlarında bir kızın bulunduğunu, aynı gün akşam tekrar sanığın yanına gittiğinde sanığa mağdurenin yaşını sorduğunu, sanığın ise "15 yaşında" olduğunu söylediğini, bunun üzerine sanığa "Kızın yaşı çok küçük, kızı babasına götür. Teslim et." dediğini, mağdureyi gördüğünde yaşını büyük zannettiğini, mahkemede; sanığın, mağdurenin yaşının 16 olduğunu söylediğini, yoksa evin anahtarını onlara vermeyeceğini, hatta sanığın bile mağdurenin yaşını büyük olarak bildiğini, mağdurenin gerçek yaşını karakolda öğrendiğini duyduğunu, kolluk beyanında da mağdure ile ilgili "16 yaşında." şeklinde beyanda bulunduğunu, ancak bunun tutanağa yanlışlıkla 15 yaşında yazılmış olabileceğini,
Beyan etmişlerdir.
Sanık ... savcılıkta; mağdure ile aralarında yaklaşık iki ay önce gönül ilişkisi başladığını, bu süreç içerisinde iki üç defa yüz yüze görüştüklerini, mağdureyle onun rızası dâhilinde bir kez cinsel ilişkiye girdiğini, mağdurenin doğum gününü 29 Temmuz olarak bildiğini ancak 2000 yılında doğduğundan haberdar olmadığını, bu nedenle yaşının daha büyük olduğunu düşündüğünü, 2000 yılında Kayseri'de doğduğunu öğreninceye kadar mağdurenin gerçek yaşını bilmediğini, dolayısıyla "Sanık benim gerçek yaşımı, yani 2000 doğumlu olduğumu biliyordu." şeklindeki beyana bir anlam veremediğini, mağdurenin "Sanık benim gerçek yaşımı yani 2000 doğumlu olduğumu biliyordu." şeklindeki beyanına bir anlam veremediğini, sorguda; mağdurenin 15 yaşının altında olduğunu bilmediğini, keza görüntü olarak 15 yaşından büyük gösterdiğini, mağdurenin nüfus cüzdanına olayın jandarmaya intikalini öğrendikten sonra baktığını, her ne kadar mağdure akrabası ise de mağdurenin Adana merkezde yaşadığını ve köye nadiren geldiğini, sürekli olarak onu görmediğini, bu nedenle yaşını günü gününe bilmediğini, mahkemede; mağdureyle rızasıyla cinsel ilişkiye girdikten sonra mağdurenin annesiyle yaptığı konuşmada jandarmanın kendilerini aradığını duyup o ara mağdurenin kimliğini kontrol ettiklerini, 16 yaşında olmadığını o zaman anladığını, ancak mağdurenin kendisine 16 yaşında olduğunu söylediğini, bildiği kadarıyla mağdurenin 8. sınıfı bitirip liseye geçtiğini, hatta ona "Sen yaşını yanlış hesaplamışsın. Yaşın küçükmüş senin." dediğini, 16 yaşında olduğunu söyleyen mağdureye görünüş itibarıyla aldandığını,
V. GEREKÇE
A. İlgili Mevzuat ve Öğretide Uyuşmazlık Konusuna İlişkin Görüşler
TCK'nın "Hata" başlıklı 30. maddesi şöyledir;
"Fiilin icrası sırasında suçun kanuni tanımındaki maddî unsurları bilmeyen bir kimse, kasten hareket etmiş olmaz. Bu hata dolayısıyla taksirli sorumluluk hâli saklıdır.
Bir suçun daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli hâllerinin gerçekleştiği hususunda hataya düşen kişi, bu hatasından yararlanır.
Ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenlere ait koşulların gerçekleştiği hususunda kaçınılmaz bir hataya düşen kişi, bu hatasından yararlanır."
Madde, 08.07.2005 tarihli ve 25869 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 5377 sayılı Kanun'un 4. maddesi ile eklenen; "İşlediği fiilin haksızlık oluşturduğu hususunda kaçınılmaz bir hataya düşen kişi, cezalandırılmaz." biçimindeki dördüncü fıkra ile son hâlini almıştır.
Madde gerekçesinde ise; "Madde metninde çeşitli hata hâlleri düzenlenmiştir.
Birinci fıkrada suçun maddî unsurlarında hataya ilişkin hükme yer verilmiştir. Kast, suçun kanuni tanımındaki maddî unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesidir. Bu unsurlara ilişkin bilgisizlik, eksik veya yanlış bilgi sahibi olunması durumu ise, maddî unsurlarda hata olarak adlandırılır. Böyle bir hata kastın varlığına engel olur. Örneğin, kişi vestiyerden kendisininki zannederek başkasının paltosunu alır. Keza, kişi gece karanlığında vahşi bir hayvan zannıyla hareketli bir cisme ateş eder. Ancak, gerçekte bu hareket eden cisim bir insandır ve dolayısıyla; bu insan ölür veya yaralanır. Örnek olarak verilen bu olaylarda failin bilgisi gerçeğe uysaydı; işlediği fiil haksızlık teşkil etmeyecekti. Bu nedenle hata hâlinde kasten işlenmiş bir suçtan söz etmek mümkün değildir.
Fıkrada ayrıca, maddî unsurlarda hata hâlinde, taksirle sorumluluğa ilişkin hükme yer verilmiştir. Buna göre, meydana gelen neticeye ilişkin olarak gerekli dikkat ve özen gösterilmiş olsaydı böyle bir netice ile karşılaşılmazdı şeklinde bir yargıya ulaşılabiliyorsa; taksirle işlenmiş bir suç söz konusu olur. Ancak bu durumda neticenin taksirle gerçekleştirilmesinin kanunda suç olarak tanımlanmış olması gerekir. Bu nedenle, kendisinin sanarak başkasının çantasını alan kişinin yanılgısında taksirin varlığı kabul edilse bile; kanunda hırsızlık fiilinin ancak yararlanma kasdıyla işlenebileceği belirtildiği için; böyle bir olay dolayısıyla ceza sorumluluğu doğmayacaktır. Buna karşılık, av hayvanı zannederek gerçekte bir insana ateş edip onun ölümüne neden olan kişinin bu hatasında taksiri varsa, adam öldürme kanunda taksirle işlenen bir suç olarak da tanımlandığı için, böyle bir olayda fail, taksirle adam öldürme suçundan dolayı sorumlu tutulacaktır.
Kastın varlığına engel olan hata, suçun sadece temel şekline ilişkin unsurlar hakkında değil, aynı zamanda failin daha ağır veya hafif ceza ile cezalandırılmasını gerektiren nitelikli unsurları bakımından da ortaya çıkabilir. İkinci fıkra ile kişinin, suçun nitelikli unsurlarına ilişkin hatasından yaralanması öngörülmüştür.
Hükûmet Tasarısının 23 üncü maddesinin birinci fıkrasında 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 52 nci maddesinde düzenlemeye paralel olarak şahısta hata ve hedefte sapma hâli düzenlenmiştir.
'Şahısta hata' aslında bir ve ikinci fıkra hükümleri bağlamında düşünülmesi gereken bir durum olduğu için, bu hususa ilişkin ayrı bir hükme yer verilmesi gereksiz görülmüştür.
Keza, hedefte sapma hâli ile ilgili olarak bu madde kapsamında düzenleme yapılmasına gerek görülmemiştir. Çünkü hedefte sapma hâlinde bir hata söz konusu değildir. Bu durumda suçların içtimaı hükümleri kapsamında değerlendirilmesi gereken bir sorun söz konusudur. Nitekim, uygulamada da hedefte sapma, suçların içtimaı ve özellikle fikri içtima bağlamında ele alınmaktadır.
Hükûmet Tasarısının 23 üncü maddesinin 3 üncü fıkra veya bendinde düzenlenen 'hukuka uygunluk nedenlerinde hata' ile ilgili hüküm, bölüm başlığına paralel olarak değiştirilmiştir. Madde metnindeki 'hukuka uygunluk nedenleri' yerine, 'ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenler' ibaresi konulmuştur. Somut olayda söz konusu nedenlere ait koşulların gerçekleştiği hususunda hataya düşen kişi, bu hatasından yararlanabilecektir. Ancak, bunun için hatanın kaçınılmaz olması gerekir. Hatanın kaçınılabilir olması durumunda ise, kişi işlediği fiilden dolayı sorumlu tutulacak ve fakat bu hata, temel cezanın belirlenmesinde göz önünde bulundurulacaktır." biçiminde açıklamalarda bulunulmuştur.
Hata (yanılma); genel olarak kişinin tasavvuru ve zihninden geçirdikleri ile gerçeğin birbirine uymaması anlamına gelen bir kavramdır. Hata kural olarak iradenin oluşum sürecine etki eder ve gerçeğin yanlış biçimde tasavvuru veya bilinmesi nedeniyle irade bozulmuş olarak doğar. Failin tasavvurunun konusu, dış dünyaya ait bir şeye ilişkin olabileceği gibi normatif dünyaya (kurallar alanına) dair de olabilir. Dış dünyayla ilgili şeyin olduğundan farklı bir biçimde algılanması hâlinde unsur yanılgısından (tipiklik hatası), normatif dünyaya ait gerçekliğin farklı biçimde değerlendirilmesi hâlinde ise yasak hatasından bahsedilir. Kısaca unsur hatası, bir algılama hatası olduğu hâlde; yasak hatası, bir değerlendirme hatasıdır.
Hata, kastı ortadan kaldıran veya kusurluluğu etkileyen hata olmak üzere ikiye ayrılır. Suçun maddi unsurlarında (TCK'nın 30/1. maddesi), suçun nitelikli hâllerinde (TCK'nın 30/2. maddesi), hukuka uygunluk nedenlerinin maddi şartlarında (TCK'nın 30/1-3. maddesi) hata kastı kaldırır. Kusurluluğu ortadan kaldıran veya azaltan sebeplerin maddi şartlarında hata (TCK'nın 30/3. maddesi) ile haksızlık yanılgısı (yasak hatası) (TCK'nın 30/4. maddesi) kusurluluğu etkileyen hata şekilleridir. Kastı kaldıran hata türüne hukuka uygunluk nedenlerinin sınırındaki yanılgıyı da eklemek gerekmektedir (TCK'nın 27/1. maddesi).
TCK'nın 30. maddesinde çeşitli hata hâlleri düzenlenmiş olup maddenin birinci fıkrasında suçun maddi unsurlarında hataya ilişkin hükme yer verilmiştir.
Kast, suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesi olup bu unsurlara ilişkin bilgisizlik, eksik ya da hatalı bilgi, maddi unsurlara ilişkin bir hatadır. Bu hatanın kastın varlığına engel olacak düzeyde bulunması hâlinde sanığa ceza verilmeyecektir. Suçun maddi unsurlarına ilişkin hata, eylemin suç teşkil etmesi için bulunması zorunlu hususlara ilişkin bir yanılmadır. Maddenin birinci fıkrasının ikinci cümlesinde, hata dolayısıyla taksirli sorumluluk hâlinin saklı olduğu belirtildiğinden, taksirle de işlenebilen bir suçun maddi unsurlarında tedbirsizlik ve dikkatsizlik sonucu hataya düşülmesi kusurluluğu ortadan kaldırmayacaktır.
Doktrinde bu konuya ilişkin olarak; "Suçun maddi unsurlarına ilişkin hata, eylemin suç teşkil etmesi için bulunması zorunlu hususlara ilişkin bir yanılmadır. Örneğin, arkadaşını ziyarete giden bir kimsenin, arkadaşının olduğu düşüncesiyle bir başkasının konutuna girmesi veyahut onbeş yaşını bitirmiş olan çocukla rızaen cinsel ilişkide bulunanın, mağdurun reşit olduğunu düşünerek bu eylemi gerçekleştirmesi." (Artuk/Gökcen/Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi, 7. Baskı, s. 522), "Suçun maddi unsurlarında hata (unsur yanılgısı), müşahhas bir olayda suçun maddi unsurlarına müteallik hususlardaki bilgisizliği, eksik veya yanlış bilgiyi ifade eder. Bir başka ifadeyle, faildeki müşahhas olaya ilişkin tasavvurun gerçekle bağdaşmaması hâlidir. Bu hata, suça ilişkin kastı ortadan kaldırır. Bu hata hâlinde kasten işlenmiş bir haksızlıktan bahsetmek mümkün değildir. Failin bilgisi veya tasavvuru gerçeğe uysaydı; işlediği fiilin bir haksızlık teşkil etmeyeceği muhakkak olmalıdır." (İzzet Özgenç, Türk Ceza Kanunu Gazi Şerhi Genel Hükümler, Seçkin, 1. Baskı, 2005, s. 421), "Failin suç tipindeki bir unsurda yanılması, bu suçun kasten işlenmesini engeller. Bu takdirde suç taksirle işlendiği takdirde cezalandırılabilen bir suç ise, sorumluluk taksirli suçtan dolayıdır." (Hakan Hakeri, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi,12. Baskı, s. 362) şeklinde görüşlere yer verilmiştir.
Failin isnat olunan suçun maddi unsurlarına ilişkin hatası esaslı, diğer bir ifadeyle kabul edilebilir bir hata olursa, bu takdirde fail TCK'nın 30. maddesinin birinci fıkrası uyarınca bu hatasından yararlanacak, bunun sonucu olarak yüklenen suç açısından kasten hareket etmiş sayılmayacağından ve suçun taksirle işlenmesi hâli de kanunda cezalandırılmıyor ise CMK'nın 223. maddesinin ikinci fıkrasının (c) bendi gereğince beraatine karar verilmesi gerekecektir.
İkinci fıkra ile kişinin suçun daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli hâllerinin gerçekleştiği hususundaki hatasından yararlanması öngörülmüş, buna göre kardeşi olduğunu bilmediği bir kişiyi öldüren failin, kasten öldürme suçunun nitelikli hâllerinden olan kardeşini öldürmekten değil, kasten öldürmenin temel şeklinden sorumlu olacağı, değersiz zannederek değerli bir kolyeyi çalan fail hakkında ise değer azlığı hükmünün uygulanacağı ilke olarak kabul edilmiştir.
Üçüncü fıkrada, ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenlere ait şartların gerçekleştiği konusunda kaçınılmaz bir hataya düşen kişinin, bu hatasından yararlanacağı hüküm altına alınmış olup fıkrada hem hukuka uygunluk sebebinin maddi şartlarında hata hem de kusurluluğu etkileyen hâllerle ilgili hata düzenlenmiştir. Failin bu fıkra hükmünden yararlanabilmesi için bulunduğu durum itibarıyla hatasının kaçınılmaz olması gerekmektedir. Hataya düşmenin kaçınılmaz olmasını, kusursuz olmak şeklinde anlamak gerekir (Nevzat Toroslu, Ceza Hukuku, Genel Kısım, Savaş Yayınevi, Ankara, 2016, s. 194.). Bunun için fail, fiili işlediği sırada ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenlere ait koşulların gerçekleştiği hususundaki hatası nedeniyle kınanamamalı, dikkatsiz ve özensiz davranmış olmamalıdır.
Maddeye 5377 sayılı Kanun'la eklenen dördüncü fıkrada ise kişinin işlediği fiilden dolayı kusurlu ve sorumlu tutulabilmesi için, bu fiilin bir haksızlık oluşturduğunu bilmesi gerektiği vurgulanmıştır. Buna göre fail, işlediği fiilin haksızlık oluşturduğu konusunda kaçınılmaz bir hataya düşmüşse, diğer bir ifadeyle, eyleminin hukuka aykırı olmadığı, haksızlık oluşturmadığı, meşru olduğu düşüncesiyle hareket etmişse ve bu yanılgısı, içinde bulunduğu şartlar bakımından kaçınılmaz nitelikte ise artık cezalandırılmayacaktır. Hatanın kaçınılmaz olduğunun belirlenmesinde kişinin bilgi düzeyi, gördüğü eğitim, içinde bulunduğu sosyal ve kültürel çevre şartları göz önünde bulundurulacaktır.
Üçüncü ve dördüncü fıkraların uygulanması yönüyle kişinin kaçınılmaz bir hataya düşmesi şartı aranmakta olup hatanın kaçınılabilir olması durumunda kişi kusurlu sayılacak, diğer bir ifadeyle fiilden dolayı sorumlu tutulacak, ancak bu hata temel cezanın belirlenmesinde dikkate alınacaktır.
B. Somut Olayda Hukuki Nitelendirme
Sanığın, dayısının kızı olan mağdureyle yaklaşık bir buçuk ay boyunca duygusal ilişki yaşadığı ve 22.07.2014 tarihinde birlikte aldıkları karar sonrasında kaçtıkları, ardından cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir nedene dayalı olmaksızın cinsel ilişkiye girdikleri hususunda Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında herhangi bir uyuşmazlığın ve bu kabulde de dosya içeriği itibarıyla bir isabetsizliğin olmadığı anlaşılan dosyada;
Sanık ve mağdurenin kuzen olmaları ve yakın yerlerde yaşamaları, yaklaşık iki ay süreyle gönül ilişkilerinin bulunması ve bu süreçte ikrarla sabit olduğu üzere en az iki üç kez yüz yüze görüşmeleri, mağdurenin savcılıkta gerçek yaşının sanık tarafından bilindiğini ifade etmesi ile sonradan sanık lehine değiştirildiği anlaşılan inceleme dışı sanık ...'in, kendisini de suçtan kurtarmaya yönelik anlatımları haricinde sanığın mağdurenin yaşının küçük olduğunu bilmediğine dair başkaca bir delille desteklenmeyen savunmasına itibar edilememesi hususları bir bütün olarak gözetildiğinde, sanık hakkında TCK'nın 30. maddesinde düzenlenmiş olan hata hâlinin uygulanma şartlarının oluşmadığının kabulü gerekmektedir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulü ile Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına ve dosyanın, uygulamanın denetlenmesi amacıyla Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Başkanı; "Sanık ile mağdurenin yakın akraba olmakla birlikte mağdurenin köyde yaşaması nedeniyle nadiren görüşmeleri, mağdurenin yargılama evresinde, gerçek yaşını cinsel ilişkiye girdikten sonra öğrendiğini belirttiği sanığın; 'Ben seni en azından 1999 doğumlu zannediyordum' dediğini ifade etmesi, Mahkemece yapılan 20.11.2015 tarihli gözlemde mağdurenin içinde bulunduğu yaştan büyük gösterdiğine yer verilmesi ve sanığın, inceleme dışı sanık ...'in anlatımları ile de desteklenen savunmaları ile dosya kapsamındaki diğer deliller bir bütün olarak değerlendirildiğinde, sanık hakkında TCK'nın 30. maddesinde düzenlenmiş bulunan hata hükmünün uygulanmasında zorunluluk bulunduğu" görüşüyle,
Yedi Ceza Genel Kurulu Üyesi ise; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuşlardır.
VI. KARAR
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay (Kapatılan) 14. Ceza Dairesince verilen 14.12.2020 tarih ve 987-5832 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,
3- Dosyanın, uygulamanın denetlenmesi amacıyla Yargıtay 9. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 19.03.2025 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.