Ceza Genel Kurulu’nun 2008/88 E., 2008/184 K. ile 2003/1-226 E., 2003/229 K. sayılı kararları

Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 08.07.2008 tarihli, 2008/88 E., 2008/184 K. sayılı kararı ile 30.9.2003 tarihli, 2003/1-226 E., 2003/229 K. sayılı kararı
T.C.
Yargıtay
Ceza Genel Kurulu
2008/88 E., 2008/184 K.
"İçtihat Metni"
Kararı veren
Yargıtay Dairesi : 1. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ağır Ceza
Günü : 24.09.2007
Sayısı : 296-374
Sanık ...’ın insan öldürmeye kalkışma suçundan dolayı uygulamada daha lehe sonuç verdiği belirtilerek 5237 sayılı TCY’nın 81, 35/2, 29 ve 62 maddeleri uyarınca 1 yıl 10 ay 15 gün hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin İzmir 3. Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 01.02.2006 gün ve 107-17 sayılı hükmün sanık müdafilerince temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 03.07.2007 gün ve 7543-5426 sayı ile;
“Sanığın, geceleyin, kavga ortamında, mağduru bıçakla, iç organ yaralanmasına neden olmayacak şekilde bir kez yaraladığı olayda, hayati bölgelerin hedef seçildiğine, eyle¬min engel nedeniyle sürdürülemediğine dair delil bulunmadığı anlaşıldığı halde, yaralama suçu yerine öldürmeye teşebbüsten yazılı şekilde karar verilmesi” isabetsizliğinden bozulmuştur.
Yerel Mahkeme 24.09.2007 gün ve 296-374 sayı ile; bıçağın hayati bölgeye isabet etmesi karşısında sanığın kastının insan öldürmeye yönelik olduğunun açıklığa kavuştuğunu belirterek önceki hükümde direnmiştir.
Bu hükmün de sanık müdafii ile Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının “hükmün bozulması” görüşünü içeren 26.03.2008 günlü tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Yargıtay Ceza Genel Kurulun’da değerlendirilmiş ve aşağıdaki gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanığın kasten insan öldürmeye kalkışma suçundan cezalandırılmasına karar verilen olayda Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasındaki uyuşmazlık, suçun nitelendirilmesine ilişkindir.
İncelenen olayda;
Sanık ... tarafından işletilen İzmir Şirinyer’deki Yalçın PUB isimli birahaneye 27 Temmuz 2003 günü 24:00 sıralarında alkollü bir şekilde gelen ve bir süre arkadaşıyla birlikte içki içtikten sonra birahanenin kapanacağı yolundaki uyarı sonrasında tartışma çıkarıp hesabı ödemeden ayrılmak isteyen mağdur ...’ın dışarı çıkarıldıktan birkaç dakika sonra işyerinin önüne bıçakla gelip birahanenin camlarını kırdığı, personeliyle birlikte dışarı çıkan sanık ...’ın uzaklaşmasını söylemesine karşın mağdurun işyeri önünden ayrılmadığı, sanığın bir ara fırsatını bularak mağdurun elindeki bıçağı mücadele ederek aldığı, akabinde mağdurun zorla birahane önünden uzaklaştırılmaya çalışıldığı sırada gece karanlığında çıkan kavgada sanığın rastgele salladığı bıçak darbesinin mağdurun karın bölgesine isabet ettiği, iç organ yaralanmasına neden olmayan kesici delici alet yarası nedeniyle mağdurun hayati tehlike geçirecek biçimde yaralandığı dosyadaki kanıtlardan anlaşılmaktadır.
Etkili eylem suçu ile kasten insan öldürmeye kalkışma suçu arasındaki ayırıcı kriter manevi unsurun farklılığına dayanır. Birinci durumda sadece daha hafif sonuç (darp ve yaralama) istenilmiş olup daha ağır sonuç (ölüm) istenilmiş değildir. Fail daha ağır sonucun gerçekleşmesini istediği takdirde, kastın insan öldürmeye yönelik olduğu kabul edilir.
Sonuçlarını bilerek ve isteyerek fiili işleme iradesi olan ve failin iç dünyasını ilgilendiren kast, failin olay öncesi, olay sırası ve olay sonrası davranışları ölçü alınarak belirlenmelidir. Öldürme kastının varlığı ise;
a) Fail ile mağdur arasında olay öncesine dayalı, öldürmeyi gerektirir bir husumetin bulunup bulunmadığı,
b) Olayda kullanılan vasıtanın öldürmeye elverişli olup olmadığı,
c) Mağdurdaki darbe sayısı ve şiddeti,
d) Darbelerin vurulduğu bölgenin hayati önem taşıyıp taşımadığı,
e) Failin fiiline kendiliğinden mi, yoksa engel bir nedenden dolayı mı son verdiği,
f) Olay sonrası mağdura yönelik davranışları, başka bir anlatımla olayın kendine özgü tüm özellikleri dikkate alınarak saptanmalıdır.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; geceleyin, kavganın hareketli ortamında, rastgele salladığı tek bıçak darbesi ile mağduru iç organ yaralanmasına neden olmayacak biçimde yaralayan sanığın hayati bölgeleri özellikle seçtiğine ve eylemini sürdürmesine mani bir hal bulunduğuna dair kanıt da mevcut olmadığına göre, olayda yaralama kastı ile hareket ettiğinin kabulü gerekmektedir. Bu itibarla, Yerel Mahkeme direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle;
1-Yerel Mahkeme direnme hükmünün BOZULMASINA,
2-Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine, 08.07.2008 günü oybirliği ile karar verildi.
---
T.C.
Yargıtay
Ceza Genel Kurulu
2003/1-226 E., 2003/229 K.
"İçtihat Metni"
Adam öldürmeye tam kalkışmak ve 6136 sayılı Yasaya aykırılık suçlarından açılan kamu davalarında, değişen suç vasfı uyarınca sanığın, TCY.nın 456/2, 457/1, 51/1, 55/3 ve 59/2 maddeleri uyarınca 1 yıl 1 ay 10 gün hapis, 6136 sayılı Yasanın 13/1,55/3,59/2 ve 647 sayılı Yasanın 4. maddeleri uyarınca 659.100.000 lira ağır para cezası ile cezalandırılmasına, suça konu tabanca, şarjör ve iki kovanın zoralımına, hakkında TCY.nın 40. maddesinin uygulanmasına ilişkin, Üsküdar 1. Ağır Ceza Mahkemesince verilen, 28.02.2001 gün ve 336/99 sayılı hüküm, C.Savcısının adam öldürmeye kalkışmak suçuna yönelik aleyhe temyizi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 21.12.2001 gün ve 3407-4681 sayı ile;
"Sanığın yakın mesafeden hedef seçerek mağdurun hayati bölgelerine doğru birden fazla yaptığı atışla onu raporunda belirtildiği şekilde yaraladığı, dosya içeriği deliller ve özellikle hazırlık aşamasında beyanlarına başvurulan mağdurun ve tanıkların anlatımları ile anlaşıldığı görülmekle, öldürücü etkisi aşikar silahın doğrudan hedef seçilip ateşlenmesi suretiyle sanığın kastının öldürmeye yönelik olacağının kabulünde zorunluluk bulunduğundan fiiline uyan TCK.nun 448, 62, 51/1, 55 ve 59. maddeleri ile tecziyesi gerektiği halde, oluş ve delillere uygun düşmeyen gerekçelerle yazılı şekilde suça vasıf verilmesi" isabetsizliğinden oyçokluğuyla bozulmuştur.
Yerel Mahkemece 27.1.2003 gün ve 56/27 sayı ile;
"Eylemde hedef gözetilmesi, mağdurun yaralanmış olması ve kullanılan silahın öldürücü nitelikte olması, öldürmeye kalkışma suçunun maddi unsurudur. Bu öğelerin mevcudiyeti öldürme kastının bulunduğunun kabulüne yeterli olmayıp, manevi unsur olan kastın mevcut olup olmadığının "olayın sebep, başlangıç ve gelişimi, sanığın kararlılığı ve hareketi, olayın seyir ve istikameti, sanığın amacı ve meydana gelen sonuca" göre değerlendirilip saptanması gerekmektedir. Mağdurun yaralanmasından sonra ortam ve olanak bulunduğu halde sanığın bir daha ateş etmediği, olayda sanık ile mağdur arasında olay öncesi veya esnasında öldürme kastının mevcudiyetinin kabulünü gerektirecek bir husumetin de saptanamadığı dosya içeriğinden anlaşılmaktadır. Bu durumda sadece maddi öğelere dayanılarak öldürme kasıt ve iradesinin mevcut olduğunun kabulü ceza hukuku mantığına uygun değildir." gerekçesiyle ilk hükümde direnilmiştir.
Bu hükmün de O Yer C.Savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya, Yargıtay C.Başsavcılığının "bozma" istekli 45361 sayılı tebliğnamesi ile Birinci Başkanlığa gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü;
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasındaki hukuki uyuşmazlık, sanığın eyleminin adam öldürmeye tam kalkışma suçunu mu, yoksa yaralama suçunu mu oluşturduğu noktasında toplanmaktadır.
Ancak uyuşmazlık konusunun esasının incelenmesine geçilmeden önce, Çocuk Mahkemelerinin Kuruluşu, Görev ve Yargılama Usülleri Hakkındaki Yasanın, çocuk mahkemelerinin görevini düzenleyen 6. maddesinde 30.7.2003 gün ve 4963 sayılı Yasa ile yapılan değişikliğin suç tarihinde 15-18 yaş grubu içinde bulunan sanığın hukuki durumunu etkileyip etkilemeyeceğinin belirlenmesinde zorunluluk bulunmaktadır.
15 yaşını bitirmeyen küçükler tarafından işlenen ve genel mahkemelerin görevine giren suçlarla ilgili davaların çocuk mahkemelerinde görüleceğine ilişkin 2253 sayılı Yasanın 6. maddesinde, 4963 sayılı Yasa ile yapılan değişiklikle, maddede yer alan "15" ibaresi "onsekiz" olarak değiştirilerek, çocuk mahkemelerinde yargılanma yaşı 15'den 18'e çıkarılmış, bu şekilde, çocuk mahkemelerinin kurulmuş bulunduğu yerler ve yargı çevrelerinde, genel mahkemelerin görev alanına giren suçları işleyen 15-18 yaş grubundaki kişilerin de çocuk mahkemelerinde yargılanacakları esası getirilmiş ancak 2253 sayılı Yasanın belirtilen maddesi dışında diğer maddelerinde herhangi bir değişiklik yapılmamak suretiyle, bu gruptaki kişiler hakkında yalnızca görevli mahkemenin değiştirilmesi ile yetinilmiştir.
Bu düzenlemenin, değişiklikten önce hüküm kurulmuş olan davaları nasıl etkileyeceği, sorunu, yargılama usul yasalarının zaman bakımından uygulanması ile ilgilidir.
Yargılama Yasalarının zaman bakımından uygulanmasında genel ilke, yasa değişikliklerindeki geçici düzenlemelerde aksi belirtilmiş olmadıkça, derhal uygulama "hemen uygulama" ilkesidir, bu ilke uyarınca usul işlemleri, yapılacağı sırada yürürlükte bulunan yargılama yasası hükümlerine tâbi olacaktır. O halde, ceza yargılaması sırasında, yasada değişiklik olduğunda yeni yasa hemen uygulanmalıdır. Ancak, bu durum, önceki yasanın yürürlükte bulunduğu dönemde, o yasaya uygun biçimde yapılmış işlemlerin geçersizliği sonucunu doğurmayacağı gibi yenilenmesini de gerektirmez.
Bu ilkenin sonucu olarak;
a- Usul işlemleri mutlaka yürürlükteki yasaya göre yapılacaktır.
b-Yürürlükteki yasaya göre yapılmış işlemler, sonradan yürürlüğe giren yasa nedeniyle geçerliliğini yitirmeyecektir.
c- Yeni yasanın yürürlüğünden sonra yapılması gereken usul işlemleri yeni yasaya tâbi olacaktır.
d- Yeni yasanın uygulanmasında, sanığın leh veya aleyhinde sonuç doğurmasına bakılmayacaktır.
Somut olayda, suç tarihinde 15-18 yaş grubu içinde olan sanık hakkında, görevli mahkemece yargılama yapılarak ilk kez 28.2.2001 tarihinde, bozma üzerine de 27.1.2003 tarihinde direnme hükmü kurularak uyuşmazlık yürürlükteki yargılama yasasına uygun olarak çözülmüş, ancak temyiz aşamasında 30.7.2003 tarihinde 2253 sayılı Yasanın 6. maddesinde yapılan değişiklik ile görevli mahkeme değiştirilmiştir. Kararı veren mahkeme, karar tarihinde görevli bulunduğundan bu yönüyle yargılama yasasına herhangi bir aykırılık bulunmamaktadır, verildiği zamanda yürürlükte bulunan yargılama yasasına uygun olan hükmün bu nedenle bozulması olanağı bulunmayıp, ancak başka bozma nedenlerinin bulunması halinde, önceki hüküm ortadan kalkacağından ve mahkemenin görevi sona ereceğinden hükmün görev nedeniyle de bozulmasına karar verilmelidir.
Bu nedenle uyuşmazlık konusu incelenmeli, başka bozma nedeni veya nedenleri bulunduğu taktirde hüküm bu nedenlere ek olarak görevsizlik kararı verilmesi gerektiği görüşüyle de bozulmalı, başka bir bozma nedeni bulunmadığı halde ise onanmalıdır.
Suç vasfına ilişkin asıl uyuşmazlık konusuna gelince;
Ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 31.3.1986 gün ve 8/153, 21.5.1984 gün ve 388/178, 22.5.2001 gün ve 100/108 sayı kararlarında da vurgulandığı üzere kast, sonuçlarını bilerek ve isteyerek fiili işleme iradesidir. Adam öldürme suçunun kastını belirleme diğer bir anlatımla bu suçu yaralama suçunun kast öğesinden ayırma hususunda ise öğreti ve uygulamada; suç nedeni, kullanılan vasıtanın cinsi, kullanılış şekli, isabet alınan bölge, darbe adedi ve şiddeti, failin suçtan önceki ve sonraki davranışları, aradaki husumet gibi ölçütlere başvurulduğu görülmektedir. Bu bakımdan somut olayda uyuşmazlığın sağlıklı bir biçimde çözülebilmesi için olayın kendine özgü özellikleri yukarda değinilen ölçütler nazara alınarak değerlendirilmelidir.
Aynı mahallede oturan sanık Fatih ile mağdur Zafer'in aralarında bulunduğu grupların birbirlerine üstünlük sağlamak istemeleri nedeniyle zaman zaman tartıştıkları, olay günü de aynı nedenlerle başlayan tartışmanın kavgaya dönüşmesi üzerine mağdur Zafer'in yanında bulunan kişilerin, sanığın üzerine çullanıp, sanığı tartaklamaya başladıkları, mağdur ve yanındakilerin sanığa saldırdığını gören sanığın annesi Neşe'nin, sanığın üzerine sarılarak oğlunun dövülmesine engel olmaya çalıştığı, bu sırada olayı camdan gören tanık Döndü'nün de aşağıya inip kavgayı ayırmaya çalıştığı, saldırganların tanık Döndü ve sanığın annesi Neşe'ye de saldırıp, tartaklamak istemeleri üzerine, sanığın üzerinde taşıdığı ruhsatsız, 7.65 mm çaplı brovning tipi fişek atar el yapımı tabancasını çekerek, tanıklar Ömer Faruk Parlak ve Adem Tosun'un kolluk anlatımlarında açıkça belirttikleri üzere, 2-3 metre mesafeden mağdur Zafer'i hedef alarak 3 el ateş ateş ettiği, ateş sonucu yaralanan mağdurun hemen saat 20.20'de Çamlıca hastanesi acil polikliniğine götürüldüğü, yakınlarının isteği üzerine de buradan Haydarpaşa acil cerrahi kliniğine sevk edildiği, hakkında düzenlenen tıbbi belgeler ve raporlara göre sol koldan giren kurşunun sol humerus kırığına neden olduğu, aynı kurşunun göğüs sol yandan girerek klavikula (köprücük) kemiği altında kaldığı, her iki yaralanma nedeniyle mağdurun hayati tehlikeye maruz kalmadığı ve mevcut yaralanmanın 60 gün mutad iştigaline engel teşkil edeceği, anlaşılmaktadır.
Her ne kadar, sanık ve mağdur tarafın daha sonra anlaşmaları nedeniyle, mağdur, sanığın başkaları ile tartıştığını oradan geçerken merminin kendisine isabet ettiğini söylemiş, tanıklar da duruşmada aynı şekilde beyanlarda bulunmuşlar ise de, maddi kanıtlarla ve olaydan hemen sonra saptanan mağdur ve tanık anlatımları ile sanık savunmalarına aykırı olan bu beyanlara itibar etmek olanağı bulunmamaktadır.
Bu açıklamalar ışığında, bağlı oldukları grupların birbirlerine üstünlük sağlamak istemeleri nedeniyle aralarında husumet bulunan sanık ve mağdurun olay günü de bu nedenle tartıştıkları, tartışmanın kavgaya dönüşmesi üzerine, sanığın ruhsatsız tabancasını, ateşli silahın mutlak öldürücü mesafesi içinde bulunan 2-3 metreden mağdurun hayati tehlike doğuracak bölgelerini hedef almak suretiyle yaptığı atışlarla onu hayati tehlike doğurmayacak ancak 60 gün iş ve güçten kalacak şekilde yaralamasında, öldürme kastını taşıdığı kabul edilmelidir.
Bu itibarla icra hareketlerini bitiren ancak istediği öldürme sonucunu gerçekleştiremeyen sanığın eylemi öldürmeye tam kalkışma suçunu oluşturduğundan, yerel mahkeme direnme hükmünün suç vasfındaki yanılgı ve mahkemenin görevsizliği nedenleriyle bozulmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan bir kısım Kurul Üyeleri; Yerel Mahkeme direnme hükmünün haklı nedenlere dayandığı görüşüyle hükmün onanması yönünde oy kullanmışlardır.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, Yerel Mahkeme direnme hükmünün suç vasfındaki yanılgı ve mahkemenin görevsizliği nedenleriyle BOZULMASINA, dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına tevdiine, 30.9.2003 günü tebliğnamedeki isteme uygun olarak oyçokluğu ile karar verildi.