ADALET HABERLERİ

ADALET HABERLERİ

AYM'nin 2023/97399 başvuru numaralı kararı

AYM'nin 2023/97399 başvuru numaralı kararı
1 Okunma

Anayasa Mahkemesi'nin 25/6/2025 tarihli ve 2023/97399 başvuru numaralı kararı

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

İKİNCİ BÖLÜM

KARAR

ŞAHİN AKKAN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2023/97399)

Karar Tarihi: 25/6/2025

İKİNCİ BÖLÜM

KARAR

Başkan

:

Basri BAĞCI

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

Rıdvan GÜLEÇ

Kenan YAŞAR

Ömer ÇINAR

Raportör

:

Tolga BAŞBOZKURT

Başvurucu

:

Şahin AKKAN

Vekili

:

Av. Serkan AKBAŞ

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1- Başvuru, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin ihlal kararına dayanılarak yapılan yargılamanın yenilenmesi talebinin reddedilmesi nedeniyle toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

2- A. Bireysel Başvurudan Önceki Aşama

3- Başvurucu hakkında (kapatılan) Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesinin (CMK 250. madde ile yetkili) 28/4/2011 tarihli kararıyla terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek suçundan 7 yıl 6 ay hapis cezası verilmiştir. Ayrıca aynı hükümde, katıldığı iki farklı gösteri nedeniyle başvurucu iki kez terör örgütü propagandası yapma suçundan 1 yıl hapis, 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'nun 32. ve 33. maddelerine muhalefet suçlarından her iki madde uyarınca ayrı ayrı 6 ay hapis ve görevi yaptırmamak için direnme suçundan 12 ay hapis cezasına mahkûm edilmiştir. Anılan karar, Yargıtay incelemesinden geçerek kesinleşmiştir.

4- Başvurucu, mahkûmiyetle sonuçlanan davaya ilişkin olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) başvurmuştur. Başvurucu katılmış olduğu toplantı nedeniyle hakkında mahkûmiyet kararları verilmesinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 11. maddesinde düzenlenen toplanma özgürlüğünü ihlal ettiğini ileri sürmüştür.

5- AİHM önündeki bireysel başvuru süreci devam ederken başvurucu 2/7/2012 tarihli ve 6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun kapsamında yapılan düzenlemeler doğrultusunda hakkında hüküm kurulan terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme ve terör örgütü propagandası yapma suçları yönünden uyarlama yargılaması yapılması talebiyle 7/7/2012 tarihinde Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesine (Mahkeme) başvurmuştur. Mahkeme 3/12/2012 tarihinde verdiği ek kararla başvurucu hakkında hükmedilen her iki suç açısından hükümlerin iptaline karar vermiş ve aynı suçlara konu eylemler nedeniyle yeni bir hüküm kurmuştur. Mahkeme yeni kurduğu hüküm uyarınca başvurucuyu terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek suçundan 6 yıl 6 ay 22 gün hapis cezasına mahkûm etmiştir. Aynı kararda Mahkeme, terör örgütü propagandası yapma suçundan ise bir kez mahkûmiyet hükmü kurmuş ve bu hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar vermiştir. Bu karar itiraz yolundan geçerek kesinleşmiştir.

6- AİHM, başvurucu hakkında Mahkeme tarafından uyarlama yargılaması sonucunda verilen 3/12/2012 tarihli hükmü de dikkate alarak ve başvurucunun gizlilik talebini de kabul ederek Çiçek ve diğerleri/Türkiye (B. No: 48694/10 ve diğer dört başvuru 22/11/2022) kararını vermiştir. Kararda AİHM, başvurucunun toplanma özgürlüğüne yönelik yapılan şikâyeti kabul edilebilir bulmuş; başvurucunun katılmış olduğu gösterideki eylemleri nedeniyle hakkında mahkûmiyet kararı verilmesinin dayanağı olan 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 220. maddesinin altıncı fıkrasının kanunilik şartını sağlamadığı gerekçesiyle Sözleşme'nin 11. maddesinin ihlal edildiği sonucuna varmıştır. Kanuni dayanak konusunda ayrıntılı açıklama yapmayan AİHM, daha önce benzer şikâyetler yönünden verdiği kararlardaki ulaşılan sonuçtan ayrılacak bir durumun bulunmadığını belirterek Işıkırık/Türkiye (B. No: 41226/09, 14/11/2017) ve Anayasa Mahkemesinin Hamit Yakut ([GK], B. No: 2014/6548, 10/6/2021) kararına atıfta bulunmuştur. AİHM; ayrıca Sözleşme'nin 11. maddesinin ihlal edildiğine ilişkin vardığı sonucu dikkate alarak, başvurucu hakkındaki terör örgütü propagandası yapma ve 2911 sayılı Kanun'a muhalefet suçlarından verilen mahkûmiyet hükümlerini incelemeye gerek duymamıştır.

7- Başvurucu 23/6/2023 tarihli dilekçeyle AİHM kararına dayanarak yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunmuştur. Mahkeme 17/7/2023 tarihli verdiği ek kararıyla talebin reddine karar vermiştir. Mahkeme kararında, başvurucu tarafından yapılan talebin AİHM ve Anayasa Mahkemesinin verdiği pilot kararlara dayandığını, yargılamanın yenilenmesi talebinin kabul edilebilmesi için mevcut dosya kapsamında bir ihlal kararının bulunması gerektiğini belirtmiştir.

8- Başvurucu; AİHM tarafından karara bağlanan Çiçek ve diğerleri/Türkiye kararının doğrudan kendisi hakkında olduğunu, gizlilik talebinin kabul edilmesi nedeniyle isminin kısaltılarak kullanıldığını, bu durumun Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Dairesi Başkanlığına sorularak öğrenilebileceğini belirterek karara itiraz etmiştir.

9- Diyarbakır 7. Ağır Ceza Mahkemesi 13/9/2023 tarihli kararıyla başvurucunun itirazını reddetmiştir.

10- Başvurucu, nihai kararı 14/9/2023 tarihinde öğrendikten sonra 13/10/2023 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

11- Komisyon, adli yardım talebinin kabulüne, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.

12- B. Bireysel Başvurudan Sonraki Aşama

13- Başvurucu 27/11/2023 tarihinde bir kez daha yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunmuşsa da Mahkeme 17/1/2024 tarihinde başvurucunun talebini benzer gerekçelerle reddetmiştir.

14- Adalet Bakanlığı (Bakanlık) tarafından Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına 2/1/2025 tarihinde gönderilen yazıyla başvurucunun Çiçek ve diğerleri/Türkiye kararının icrası kapsamında, Avrupa Konseyine sunulmak üzere yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunup bulunmadığı ve buna ilişkin bilgi ve belge istenmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

15- Başvurucu; AİHM'in hak ihlali kararı üzerine yaptığı yargılamanın yenilenmesi talebinin hukuka aykırı biçimde reddedildiğini ve ihlal kararının gerekliliklerinin yerine getirilmediğini belirterek birtakım temel hak ve özgürlüklerinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

16- Bakanlık görüşünde, başvurucunun toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edilip edilmediği noktasında Anayasa Mahkemesi tarafından yapılacak incelemede Anayasa ve mevzuat hükümleri doğrultusunda somut olayın kendine özgü koşullarının gözönüne alınması gerektiği ifade edilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

17- Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan [1. B.], B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvuru toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı kapsamında incelenmiştir (benzer yöndeki karar için bkz. Agit Demir [1. B.], B. No: 2019/37723, 14/9/2022, § 13).

18- Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

19- Temel hak ve özgürlüklerin korunması ve geliştirilmesi amacıyla 4/11/1950 tarihinde imzalanan Sözleşme 10/3/1954 tarihli ve 6366 sayılı İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Koruma Sözleşmesi ve Buna Ek Protokolün Tasdiki Hakkında Kanun'la Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından onaylanmış ve onay belgesinin 18/5/1954 tarihinde Avrupa Konseyi Genel Sekreterliğine tevdi edilmesiyle Türkiye açısından yürürlüğe girmiştir. Bakanlar Kurulunun 22/1/1987 tarihli ve 87/11439 sayılı kararı ile Avrupa İnsan Hakları Komisyonuna bireysel başvuru hakkı, 25/9/1989 tarihli ve 89/14563 sayılı kararı ile de AİHM'in zorunlu yargı yetkisi tanınmıştır. Böylece Türkiye, Sözleşme'de bulunan temel hak ve özgürlükleri güvence altına alma yükümlülüğünü kabul etmiş ve yargı yetkisi içinde bulunan tüm bireylere hukuken bağlayıcı nitelikte ihlal kararı verebilecek bir uluslararası mahkemeye başvuru yapabilme hakkını tanımıştır (Sıddıka Dülek ve diğerleri [1. B.], B. No: 2013/2750, 17/2/2016, § 68).

20- Sözleşme ile güvence altına alınan temel hak ve özgürlüklerin etkili bir şekilde korunması, AİHM tarafından verilen ihlal kararlarının iç hukukta gereği gibi yerine getirilmesi ile mümkündür. AİHM tarafından verilen ihlal kararlarının iç hukukta gereği gibi yerine getirilmemesi, Sözleşme ile güvence altına alınan temel hak ve özgürlüklerin uygulamada etkili bir şekilde korunamadığı anlamına gelir (Sıddıka Dülek ve diğerleri, § 69). Nitekim AİHM tarafından verilmiş bir ihlal kararı, temel hak ve özgürlüklerin teoride olduğu gibi pratikte de etkili bir şekilde korunabilmesi amacıyla 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile yargılamanın yenilenmesi sebebi olarak kabul edilmiştir. 5271 sayılı Kanun, bu konuda ilgili yargısal mercilere takdir hakkı tanımayarak kesinleşen bir hükümle sonuçlanmış bir davanın yargılamanın yenilenmesi yoluyla tekrar görüleceğini öngörmüştür (Nihat Akbulak [GK], B. No: 2015/10131, 7/6/2018, § 37).

21- Anayasa'da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerden Sözleşme kapsamındaki herhangi birinin ihlal edildiği iddiasını bireysel başvuru yoluyla incelemek Anayasa Mahkemesinin görev alanına girer. Aksinin kabulü, Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanı içinde yer alan temel hak ve özgürlüklerin bireysel başvuru yolu ile etkili bir şekilde korunmasını öngören Anayasa'nın amacı ile bağdaşmaz. Bu sebeple AİHM tarafından verilen bir ihlal kararının gereklerinin yerine getirilip getirilmediği Anayasa Mahkemesince incelenmelidir. Ancak Anayasa Mahkemesince yapılacak bu inceleme, olayların baştan itibaren yeniden değerlendirilmesi şeklinde değil AİHM tarafından verilen ihlal kararının gereklerinin yerine getirilip getirilmediği ile ilgili sınırlı bir inceleme olacaktır (Sıddıka Dülek ve diğerleri, § 70).

22- Somut olayda başvurucu, AİHM'in toplanma özgürlüğünün ihlal edildiğine dair kararına istinaden ilk derece mahkemesinden yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunmuştur. Başvurucunun bu talebi kendisi hakkında verilmiş bir ihlal kararı bulunmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir. Başvurucunun bu karara karşı yaptığı itiraz da reddedilmiştir.

23- 5271 sayılı Kanun'un 311. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (f) bendinde "ceza hükmünün, İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin veya eki protokollerin ihlâli suretiyle verildiğinin ve hükmün bu aykırılığa dayandığının, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararıyla tespit edilmiş olması" hükümlü lehine yargılamanın yenilenmesi sebebi olarak düzenlenmiştir. Anılan düzenleme karşısında AİHM tarafından verilen ihlalin ceza hükmüyle bağlantılı olduğu ve ihlalin yeniden yapılacak yargılama sonucunda giderilebileceği hâllerde yeniden yargılama yapılmasının gerekeceği açıktır (Ruşen Bayar [2. B.], B. No: 2020/33709, 15/6/2022, § 33).

24- Buna göre Mahkemenin 5271 sayılı Kanun'un 311. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (f) bendi uyarınca yapılan yargılamanın yenilenmesi talebini ihlalin niteliğini nazara alarak değerlendirmesi gerekmektedir. AİHM tarafından verilen ihlalin yargılama sırasında gerçekleştirilen usule ilişkin bir ihmal, işlem veya başka bir eksiklikten kaynaklanması durumunda söz konusu hususun yeni bir ihlale yol açmayacak şekilde giderilmesi gerekmektedir. Kabul edilen ihlaldeki eksiklikler yargılamanın duruşma açarak yeniden yapılmasını gerekli kılabilir (Ruşen Bayar, § 34).

25- Somut olayda yargı mercileri yargılamanın yenilenmesi talebini, söz konusu AİHM kararının başvurucu hakkında olmadığı gerekçesiyle reddetmiştir. Başvurucu, AİHM kararının Türkçe çevirisinin bir örneğini Mahkemeye sunarak kararın kendisiyle ilgili olduğunu, gizlilik kararı gereğince adının kısaltıldığını ve Bakanlık ile yazışma yapılarak bu hususun ortaya çıkarılabileceğini ileri sürerek ret kararına itiraz etmiştir. Ancak somut olayda yargı mercileri başvurucunun bu iddialarını dikkate almamış, gerekli araştırmayı -Bakanlıkla yazışma yapılması gibi- yapmadan başvurucunun talebini reddetmiştir. Oysa yargı makamlarının basit bir araştırmayla başvurucunun iddialarının doğru olup olmadığını tespit etmesi mümkün olduğu gibi bu iddialarının açık şekilde temelsiz olduğu da söylenemez. Nitekim başvurucunun iddialarını doğrulayacak şekilde Bakanlık, daha sonraki tarihte Çiçek ve diğerleri/Türkiye kararının icrası kapsamında başvurucunun yargılamanın yenilenmesi talebinin bulunup bulunmadığını sormuş, diğer bir ifadeyle başvurucunun iddialarının doğruluğunu teyit etmiştir. Bu itibarla, yargı mercilerince yapılan değerlendirmelerin AİHM kararıyla örtüşmediği ve başvurucunun toplanma özgürlüğüne yönelik ihlalin sonuçlarını ortadan kaldırmadığı anlaşılmaktadır.

26- Açıklanan gerekçelerle toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının sağladığı güvencelerle bağdaşmayacak şekilde AİHM ihlal kararının uygulanmaması nedeniyle Anayasa'nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

III. GİDERİM

27- Başvurucu; ihlalin tespiti, yeniden yargılama yapılması ile 100.000 TL maddi ve 300.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

28- Başvuruda tespit edilen anayasal hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar ve zorunluluk bulunmaktadır. Anayasa'nın 148. ve 153. maddeleri ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. ve 66. maddeleri uyarınca ihlal kararının gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatıp Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında belirtilen ilkelere ve gerekçelere uygun biçimde yürütülecek yargılama sonunda hak ihlalinin nedenlerini gidererek yeni bir karar vermektir (yeniden yargılama konusunda bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2) [1. B.], B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

29- Bununla birlikte yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında ve eski hâle getirme kuralı çerçevesinde başvurucuya net 34.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir. Başvurucu, maddi zarara ilişkin olarak bilgi/belge sunmadığından maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa'nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere (kapatılan) Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesine (CMK 250. madde ile yetkili) (E.2010/162, K.2011/237) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucuya net 34.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

E. 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 25/6/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

Kaynak:https://www.hukukihaber.net/aymnin-202397399-basvuru-numarali-karari