AYM'nin 2022/84248 başvuru numaralı kararı
Anayasa Mahkemesi'nin 17/9/2025 tarihli ve 2022/84248 başvuru numaralı kararı
|
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
|
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
A. O. B. BAŞVURUSU |
|
(Başvuru Numarası: 2022/84248) |
|
Karar Tarihi: 17/9/2025 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Basri BAĞCI |
|
Üyeler |
: |
Engin YILDIRIM |
|
Rıdvan GÜLEÇ |
||
|
Yıldız SEFERİNOĞLU |
||
|
Metin KIRATLI |
||
|
Raportör |
: |
Aydın DEMİREL |
|
Başvurucu |
: |
|
|
Vekili |
: |
Av. Mehmet ERDEM |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nda öngörülen otuz gün içinde tutukluluk incelemesinin yapılmadığı gerekçesiyle açılan tazminat davasının reddedilmesi nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ile adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 31/8/2022 tarihinde yapılmıştır. Komisyonca, başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
A. Ceza Davası Süreci
5. Başvurucu kasten adam öldürme isnadı ile 6/10/2020 tarihinde tutuklanmıştır.
6. Nizip Ağır Ceza Mahkemesince 22/4/2021 tarihli duruşmada 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 108. maddesi uyarınca başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına itiraz yolu açık olmak üzere karar verilmiştir. Söz konusu duruşmada başvurucunun Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi'ndeki (SEGBİS) sorun nedeniyle hazır edilemediği, başvurucu müdafi tarafından duruşmaya katılamayacağına ilişkin mazeret dilekçesi verildiği anlaşılmaktadır. Söz konusu karara karşı itiraz kanun yolu tüketilmemiştir.
7. Nizip Ağır Ceza Mahkemesi 24/5/2021 tarihinde başvurucu ve müdafinin hazır bulunduğu duruşmada başvurucunun mahkumiyetine ve itiraz yolu açık olmak üzere hükümle birlikte tutukluluk halinin devamına karar vermiştir. UYAP üzerinden yapılan incelemeye göre tutukluluğun hükümle birlikte devamına ilişkin karara karşı itiraz kanun yolu tüketilmemiştir.
8. Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesi 23/12/2021 ve 12/4/2022 tarihlerinde verilen dilekçeler ile istinaf talebinden vazgeçildiğini ifade ederek istinaf talebini itiraz kanun yolu açık olmak üzere 12/5/2022 tarihinde reddetmiştir.
9. Başvurucu hakkındaki mahkûmiyet 2/6/2022 tarihinde kesinleşmiştir.
B. Tazminat Davası Süreci
10. Başvurucu 24/5/2021 tarihinde yapılan tutukluluğun değerlendirilmesine ilişkin duruşmanın 5271 sayılı Kanun'un 108. maddesinde öngörülen otuz günlük süreyi aşar şekilde gerçekleştirildiğini iddia ederek uğradığını iddia ettiği manevi zararlar için 5271 sayılı Kanun'un 141. ve devamı maddeleri uyarınca tazminat davası açmıştır.
11. Gaziantep 3. Ağır Ceza Mahkemesi (Ağır Ceza Mahkemesi) 9/11/2021 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Kararın ilgili kısmı şu şekildedir:
"...Bu açıklamalar ışığında her ne kadar davacı vekili tarafından müvekkili davacının tutukluluk halinin 30 gün süre içinde değerlendirilmediği, 5271 sayılı yasanın 108. maddesine göre şüpheli veya sanığın en geç otuzar günlük süreler itibarıyla tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceğinin değerlendirilmesi gerektiğini, süresi içinde tutukluluk hali değerlendirilmeyen müvekkilinin manevi olarak zarar gördüğünü, müvekkilinin manevi zararının 5.000 TL (beş bin) tazminini talep etmiş ise de; davacının tutukluluk incelemesinin 3 gün gibi makul sayılabilecek bir süre geçtikten sonra yapıldığı, ayrıca hükmün henüz kesinleşmediği, istinaf incelemesinin devam ettiği, kararda hüküm kesinleşmeden önce gerçekleşen ve şahsî hürriyeti sınırlama sonucunu doğuran bütün hâller nedeniyle tutuklulukta veya gözaltında geçirmiş olduğu sürelerin 5237 sayılı yasanın 63. maddesi gereğince hükmolunan hapis cezasından mahsubuna karar verildiğinin görüldüğü, davacı hakkında verilen hüküm kesinleşse bile tutuklulukta geçirdiği sürenin mahsup edileceğinden davacının devlet aleyhine tazminat davası açmakta hukuki yararı bulunmadığı anlaşılmakla davanın reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan gerekçelere dayanarak;
1-Her ne kadar davacı vekili tarafından müvekkili davacının tutukluluk halinin 30 gün süre içinde değerlendirilmediği, 5271 sayılı yasanın 108. maddesine göre şüpheli veya sanığın en geç otuzar günlük süreler itibarıyla tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceğinin değerlendirilmesi gerektiğini, süresi içinde tutukluluk hali değerlendirilmeyen müvekkilinin manevi olarak zarar gördüğünü, müvekkilinin manevi zararı 5.000 TL (beş bin) manevi zararın tazminini talep etmiş ise de; davacının yargılandığı Nizip Ağır Ceza Mahkemesinin yazı cevabından davacı hakkındaki hükmün henüz kesinleşmediğinin, davacının hükümle birlikte tutukluluk haline karar verildiğinin, kararda hüküm kesinleşmeden önce gerçekleşen ve şahsî hürriyeti sınırlama sonucunu doğuran bütün hâller nedeniyle tutuklulukta veya gözaltında geçirmiş olduğu sürelerin 5237 sayılı yasanın 63. maddesi gereğince hükmolunan hapis cezasından mahsubuna karar verildiğinin görüldüğü, böylece davacı hakkında verilen hüküm kesinleşse bile tutuklulukta geçirdiği sürenin mahsup edileceğinden davacının devlet aleyhine tazminat davası açmakta hukuki yararı bulunmadığı anlaşılmakla davanın REDDİNE [karar verildi]..."
12. Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 16. Ceza Dairesi (Bölge Adliye Mahkemesi) 24/6/2022 tarihinde usul ve yasaya aykırılık barındırmayan karara yönelik istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermiştir.
13. Başvurucu, nihai hükmü 23/8/2022 tarihinde öğrenmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. İlgili Mevzuat
14. 5271 sayılı Kanun'un "Tutukluluğun incelenmesi" başlıklı 108. maddesi şöyledir:
"(1) Soruşturma evresinde şüphelinin tutukevinde bulunduğu süre içinde ve en geç otuzar günlük süreler itibarıyla tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceği hususunda, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından 100 üncü madde hükümleri göz önünde bulundurularak, şüpheli veya müdafii dinlenilmek suretiyle karar verilir.
(2) Tutukluluk durumunun incelenmesi, yukarıdaki fıkrada öngörülen süre içinde şüpheli tarafından da istenebilir.
(3) Hâkim veya mahkeme, tutukevinde bulunan sanığın tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceğine her oturumda veya koşullar gerektirdiğinde oturumlar arasında ya da birinci fıkrada öngörülen süre içinde de re'sen karar verir."
15. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat istemi" başlıklı 141. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
" Suç soruşturması veya kovuşturması sırasında;
a) Kanunlarda belirtilen koşullar dışında yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen,
b) Kanunî gözaltı süresi içinde hâkim önüne çıkarılmayan,
c) Kanunî hakları hatırlatılmadan veya hatırlatılan haklarından yararlandırılma isteği yerine getirilmeden tutuklanan,
d) Kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında hüküm verilmeyen,
e) Kanuna uygun olarak yakalandıktan veya tutuklandıktan sonra haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlerine karar verilen,
f) Mahkûm olup da gözaltı ve tutuklulukta geçirdiği süreleri, hükümlülük sürelerinden fazla olan veya işlediği suç için kanunda öngörülen cezanın sadece para cezası olması nedeniyle zorunlu olarak bu cezayla cezalandırılan,
g) Yakalama veya tutuklama nedenleri ve haklarındaki suçlamalar kendilerine, yazıyla veya bunun hemen olanaklı bulunmadığı hâllerde sözle açıklanmayan,
h) Yakalanmaları veya tutuklanmaları yakınlarına bildirilmeyen,
i) Hakkındaki arama kararı ölçüsüz bir şekilde gerçekleştirilen,
j) Eşyasına veya diğer malvarlığı değerlerine, koşulları oluşmadığı halde elkonulan veya korunması için gerekli tedbirler alınmayan ya da eşyası veya diğer malvarlığı değerleri amaç dışı kullanılan veya zamanında geri verilmeyen,
k) Yakalama, adli kontrol veya tutuklama işlemine karşı Kanunda öngörülen başvuru imkânlarından yararlandırılmayan,
l)Konutunu terk etmemek veya uyuşturucu, uyarıcı veya uçucu maddeler ile alkol bağımlılığından arınmak amacıyla hastaneye yatmak dâhil, tedavi veya muayene tedbirlerine tâbi olmak ve bunları kabul etmek şeklindeki adli kontrol yükümlülükleri uygulandıktan sonra haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlerine karar verilen,
Kişiler, maddî ve manevî her türlü zararlarını, Devletten isteyebilirler."
2. Yargı Kararları
16. Yargıtay 12. Ceza Dairesi'nin 15/1/2024 tarihli ve E.2021/7160, K.2024/142 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...b. İlk derece mahkemesi gerekçesinde de tespit edildiği üzere, 30.09.2016 tarihinde yapılan tutukluluk incelemesinden sonraki tutukluluk incelemesinin otuz günlük süre geçtikten sonra 31.10.2016 günü yapıldığı anlaşılmıştır. İlk derece Mahkemesince ''takip eden günlerin resmi tatil olduğu ve CMK 105. maddesi uyarınca tutukluluk incelemesinin üç gün içinde sonuçlandırılmış olduğu'' gerekçesinin hukuki dayanaktan yoksun olduğu, resmi tatillerde tutukluluk incelemesi yapılamayacağına dair kanuni bir düzenleme olmadığı gibi, CMK'nın 105 inci maddesinde düzenlenen üç günlük karar süresinin tutuklama kararının geri alınması ve salıverme istemlerine ilişkin olduğu, tutukluluğun incelenmesi durumuyla ilgili olmadığı anlaşıldığından, yetersiz gerekçe ile davanın reddedilmesi hukuka aykırı bulunmuştur..."
17. Yargıtay 12. Ceza Dairesi'nin 26/5/2025 tarihli ve E.2024/3006, K.2025/4817 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"... davacının 30.09.2016 tarihinde yapılan tutukluluk incelemesinden sonraki yeni tutukluluk incelemesinin 30 günlük süre geçtikten sonra 31.10.2016 tarihinde yapıldığı ve yine yargılandığı 2017/67 esas sayılı dava dosyasıyla birleştirilen 2017/223 esas sayılı dava dosyasında 18.08.2017 tarihinde birleştirme kararı ile birlikte tutukluluğunun devamına karar verildiği, tutukluluğun devamına yönelik itirazın 13.09.2017 tarihinde reddine karar verilerek tutukluluk halinin devam ettiği, bundan sonraki tutukluluk halinin ise 30 günlük süre geçtikten sonra 2017/67 esas sayılı dava dosyasında 24.10.2017 tarihinde yapılan 3. celsede değerlendirildiği anlaşılmakla; süresinden sonra yapılan bu tutukluluk incelemeleri sebebiyle kanunda öngörülen yasal şartların oluştuğu belirlenerek davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
...
2- Davacı vekilinin temyiz isteminin incelenmesine gelince;
Bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sürecindeki işlemlerin usûl ve kanuna uygun olarak yapıldığı, aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların toplanan tüm delillerle birlikte gerekçeli kararda gösterilip tartışıldığı, tazminat şartlarının oluştuğunun saptandığı, vicdanî kanının dosya içindeki belge ve bilgilerle uyumlu olarak kesin verilere dayandırıldığı, tazminat miktarının doğru biçimde belirlendiği anlaşılmakla, davacı vekili tarafından öne sürülen temyiz sebepleri ve CMK'nın 289/1. maddesi ile sınırlı olarak yapılan temyiz incelemesi sonucunda hukuka aykırılık görülmediğinden CMK'nın 302/1. maddesi gereği, Tebliğname’ye uygun olarak, oy birliğiyle TEMYİZ İSTEMİNİN ESASTAN REDDİ İLE HÜKMÜN ONANMASINA[karar verildi]..."
18. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 19. Ceza Dairesi'nin 14/5/2025 tarihli ve E.2024/4659, K.2025/2290 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Kanun koyucu5271 Sayılı Yasa 108. maddesinde tutukluluk incelemesinin süresi ile inceleme isteyebilecek kişileri ve tutukluluk inceleme şeklini düzenlemiş olup CMK 108. Madde,
"... (1) Soruşturma evresinde şüphelinin tutukevinde bulunduğu süre içinde ve en geç otuzar günlük süreler itibarıyla tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceği hususunda, Cumhuriyet Savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından 100 üncü madde hükümleri göz önünde bulundurularak, şüpheli veya müdafii dinlenilmek suretiyle karar verilir.[19]
(2) Tutukluluk durumunun incelenmesi, yukarıdaki fıkrada öngörülen süre içinde şüpheli tarafından da istenebilir.
(3) Hâkim veya mahkeme, tutukevinde bulunan sanığın tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceğine her oturumda veya koşullar gerektirdiğinde oturumlar arasında ya da birinci fıkrada öngörülen süre içinde de re'sen karar verir...." şeklinde düzenlenmiş olup,
İzmir ve Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı arasındaki yetki uyuşmazlığının çözümü sonrasında davacının tutukluluk incelemesinin 30 günden sonra 12.03.2020 tarihinde yapılması ve hakkındaki yargılamanın derdest olması nedeniyle maddi zararının bulunduğu veya bulunmadığı yönünde tespit yapılmadığından maddi tazminat talebinin reddine, CMK 141/1-d maddesinde düzenlendiği üzere kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayanlar fıkrası gereğince manevi tazminat talebinin kısmen kabulü ile nesnel bir ölçüt olmamakla birlikte, hükmedilecek manevi tazminatın davacının sosyal ve ekonomik durumu, üzerine atılı suçun niteliği, gözaltı-tutuklulukta geçirdiği süre ve benzeri hususlar gözönüne alınarak hak ve nesafet ilkelerine uygun makul bir miktar olarak 10.000 TL manevi tazminatın davalı Hazineden tahsili ile davacıya verilmesine, haksız fiilin meydana geldiği tarih olan 23.02.2020 tarihinden itibaren kabulüne karar verilen manevi tazminata yasal faiz işletilmesine, davanın tümden reddine karar verilmemesi nedeniyle davalı Hazine vekiline vekalet ücreti hükmedilmesine yer olmadığına ve yapılan yargılama giderlerinin Hazine üzerinde bırakılmasına kesin olarak karar verilmiştir."
B. Uluslararası Hukuk
1. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
19. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) "Adil yargılanma hakkı" kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes davasının, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahiptir. ..."
2. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihadı
20. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) süregelen içtihatlarına göre Sözleşme'nin 6. maddesinin uygulanabilmesi için ya cezai anlamda bir suçlamanın ya da medeni hak ve yükümlülüklerin esasıyla ilgili bir uyuşmazlığın olması gerekmektedir (pek çok karar arasından bkz. Bouloıs/Lüksemburg [BD], B. No: 37575/04, 3/4/2012, §§ 85, 86).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
21. Anayasa Mahkemesinin 17/9/2025 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
22. Başvurucu, 5271 sayılı Kanun'un 108. maddesi uyarınca re'sen tutukluluk değerlendirmesinin geç yapılması nedeniyle açtığı tazminat davasının reddedilmesinden yakınmış; bu sebeple kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
23. Bakanlık görüşünde; Anayasa ve ilgili mevzuat hükümleri ile somut olayın kendine özgü koşullarının dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir.
2. Değerlendirme
24. Anayasa'nın "Kişi hürriyeti ve güvenliği" başlıklı 19. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.
...
Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir.
Bu esaslar dışında bir işleme tâbi tutulan kişilerin uğradıkları zarar, tazminat hukukunun genel prensiplerine göre, Devletçe ödenir."
25. Başvurunun bu kısmının kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
26. Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasında güvence altına alınan tazminat hakkı, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı yönünden ilk sekiz fıkrada yer alan güvenceleri tamamlayan ve onlara riayet edilmemesi sonucunda ilgililere tazminat ödenmesini zorunlu kılan bir işleve sahiptir. Dolayısıyla mahkûmiyete bağlı tutuklamalar yönünden de tazminat hakkının bulunduğu açıktır. Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasındaki tazminat hakkının uygulanabilmesi için kişinin anılan maddenin diğer fıkralarında belirtilen esaslar dışında bir işleme tabi tutulduğunun yargı mercilerince ya da Anayasa Mahkemesince tespit edilmesi gerekir. Kişinin Anayasa'nın 19. maddesinin ilk sekiz fıkrasında belirtilen esaslara aykırı bir işleme tabi tutulduğu yargı mercileri tarafından tespit edilmişse Anayasa Mahkemesinin yapacağı inceleme tazminat miktarının yeterli olup olmadığını belirlemekle sınırlı olacaktır (M.E. [2. B.], B. No: 2018/696, 9/5/2019, §§ 46, 47).
27. Bu kapsamda öncelikli tespiti gereken husus başvurucunun tazminat davasının dayanağı olan müdahalenin Anayasa'nın 19. maddesinin ilk sekiz fıkrasında belirtilen esaslara aykırı nitelik taşıyıp taşımadığına ilişkindir.
28. Anayasa Mahkemesi daha önce verdiği birçok kararda, 5271 sayılı Kanun'un 108. maddesine göre yapılan değerlendirmelerin re'sen yapıldığını ve bu değerlendirmelerin Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası ile hürriyeti kısıtlanan kişiye tanınan yargı merciine itiraz edebilme hakkı kapsamında değerlendirilemeyeceğini belirtmiş; bu kapsamdaki şikâyetler hakkında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı yönünden konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemezlik kararları vermiştir (Firas Aslan ve Hebat Aslan [1. B.], B. No: 2012/1158, 21/11/2013, § 32; Faik Özgür Erol ve diğerleri [1. B.], B. No: 2013/6160, 2/12/2015, § 24; Ali Kavlak [1. B.], B. No: 2016/8018, 10/12/2019, § 120).
29. Sonuç olarak 5271 sayılı Kanun'un 108. maddesi uyarınca re'sen yapılan tutukluluk değerlendirmelerinin -bu kararlara başvurucu tarafından itiraz edilmediği hususu da gözetilerek- kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi mümkün değildir. Bu kararların incelenememesi ve bunlara ilişkin ihlal tespiti yapılamaması nedeniyle başvurucunun şikâyeti yönünden Anayasa'nın 19. maddesi dokuzuncu fıkrası kapsamında bir tazminat hakkının varlığından da söz edilememektedir.
30. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
31. Başvurucu, 5271 sayılı Kanun'un 108. maddesi uyarınca re'sen tutukluluk değerlendirmesinin geç yapılması gerekçesiyle açtığı tazminat davasının reddedilmesi nedeniyle ayrıca gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
32. Bakanlık görüşünde; Anayasa ve ilgili mevzuat hükümleri ile somut olayın kendine özgü koşullarının dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir.
2. Değerlendirme
33. Anayasa'nın "Hak arama hürriyeti" başlıklı 36. maddesi şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.
Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz."
34. Anayasa'nın "Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması" başlıklı 141. maddesi şöyledir:
"Mahkemelerde duruşmalar herkese açıktır. Duruşmaların bir kısmının veya tamamının kapalı yapılmasına ancak genel ahlakın veya kamu güvenliğinin kesin olarak gerekli kıldığı hallerde karar verilebilir.
Küçüklerin yargılanması hakkında kanunla özel hükümler konulur.
Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.
Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir."
35. Somut olayda başvurucunun açtığı tazminat davasının hukuka aykırı şekilde reddedilmesine ilişkin şikâyetinin gerekçeli karar hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
36. Eldeki başvuruda öncelikle başvurucu tarafından ileri sürülen manevi tazminat talebinin adil yargılanma hakkı kapsamındaki medeni hak ve yükümlülükler kapsamında olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
37. Sözleşme'nin 6. maddesine dair AİHM'in benimsediği dinamik yorum anlayışı medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili soyut bir tanımlama yapmaktan kaçınmasına neden olmaktadır. Medeni hak ve yükümlülük kavramı, ilke olarak özel hukuk davalarını Sözleşme'nin 6. maddesinin koruması altına almaktadır. Fakat AİHM, geliştirdiği içtihatla, özel kişiler arasındaki uyuşmazlıklar yanında kamu hukuku özellikleri ağır basan devlet ile birey arasındaki uyuşmazlıkları da medeni hak ve yükümlülük kavramına dâhil etmekte ve bu uyuşmazlıkların 6. maddenin kapsamına girdiğini ortaya koymaktadır (İsmail Taşpınar [1. B.], B. No: 2013/3912, 6/2/2014, § 23).
38. Bireysel başvuru konusu edilen olayda başvurucu 5271 sayılı Kanun'un 108. maddesinde öngörülen süre aşılarak yapılan değerlendirme nedeniyle uğradığı zararlara ilişkin manevi tazminat talebinin reddedilmesinden şikâyetçidir.
39. 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesine göre suç soruşturması veya kovuşturması sırasında Kanun'un (1) numaralı fıkrasında belirtilen kişilerin maddi ve manevi her türlü zararlarını devletten isteyebilecekleri ifade edilmiştir (bkz. § 15).
40. Konuya ilişkin Yargıtay ve Bölge Adliye Mahkemesi kararları gözönüne alındığında başvurucunun şikâyetinin 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında değerlendirildiği görülmektedir (bkz. §§ 16-18).
41. Bu doğrultuda mevzuat ve yargı kararları birlikte gözetildiğinde somut olayda başvurucu tarafından 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi uyarınca iletilen manevi tazminat talebinin adil yargılanma hakkı kapsamındaki medeni hak ve yükümlülükler kapsamında olduğu değerlendirilmiştir.
42. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
43. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş ancak gerekçeli karar hakkından açıkça söz edilmemiştir. Bununla birlikte Anayasa'nın 36. maddesine adil yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının kapsamına gerekçeli karar hakkının da dâhil olduğu AİHM'in birçok kararında vurgulanmıştır. Dolayısıyla Anayasa'nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının gerekçeli karar hakkı güvencesini de kapsadığının kabul edilmesi gerekir (Abdullah Topçu [1. B.], B. No: 2014/8868, 19/4/2017, § 75).
44. Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında da "Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır" denilerek mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma yükümlülüğü yüklenmiştir. Anayasa'nın bütünlüğü ilkesi gereği anılan Anayasa kuralı da gerekçeli karar hakkının değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulmalıdır (Abdullah Topçu, § 76).
45. Gerekçeli karar hakkı, kişilerin adil bir şekilde yargılanmalarını sağlamayı ve denetlemeyi amaçlamaktadır. Bu hak, tarafların muhakeme sırasında ileri sürdükleri iddialarının kurallara uygun biçimde incelenip incelenmediğini bilmeleri ve demokratik bir toplumda kendi adlarına verilen yargı kararlarının sebeplerini toplumun öğrenmesinin sağlanması için de gereklidir (Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, §§ 31, 34).
46. Mahkemelerin anılan yükümlülüğü, yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya karar gerekçesinde ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz (Yasemin Ekşi [1. B.], B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56).
47. Ancak yargı merciinin aynı maddi veya hukuki olguyla ilgili olarak başka bir yargı merciinin vardığından farklı bir sonuca ulaşması hâlinde bunun dayanaklarını gerekçeli kararında göstermesi beklenir. Anayasa'da güvenceye bağlanan tüm temel hak ve özgürlüklerin yorumunda gözetilmesi gereken temel bir ilke olarak düzenlenen hukuk devleti ilkesi, yargı organlarının aynı maddi veya hukuki olgularla ilgili olarak çelişkili kararlar vermekten mümkün olduğunca kaçınmasını gerekli kılar. Aynı maddi veya hukuki vakıalarla ilgili olarak farklı kararlar verilmesi hukuk devleti ilkesini zedeleyebileceği gibi kişilerin hukuka olan inancını da zayıflatabilir. Bu nedenle bir maddi veya hukuki vakıa ile ilgili olarak başka bir yargı mercii tarafından bir kimse lehine karar verildiği, ancak diğer bir yargı merciinin aynı olgu hakkında farklı bir sonuca ulaştığı durumlarda bunun gerekçesinin belirtilmesi gerekir. Yargı merciinin bu gibi durumlarda gerekçe gösterme yükümlülüğü, kişilerin hukuka olan güvenlerinin sarsılmaması için hayati öneme sahiptir (Mehmet Okyar [2. B.], B. No: 2017/38342, 13/2/2020, § 29).
48. Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği, davanın niteliğine ve koşullarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık ve somut bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili olması, başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte bulunması hâlinde davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile yanıt verilmesi gerekir. Aksi bir tutumla mahkemenin davanın sonucuna etkili olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında ilgili ve yeterli bir yanıt vermemesi hak ihlaline neden olabilecektir (Sencer Başat ve diğerleri, §§ 35, 39).
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
49. 5271 sayılı Kanun'un 108. maddesi gerek soruşturma, gerek kovuşturma evrelerinde tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceği hususunun, merciince belirli aralıklarla mutlaka incelenmesini zorunlu kılmakta ve böylece tutuklama gibi kişi özgürlüğünü geçici olarak yok eden bir tedbirin gereksiz olarak uzamasını önlemek amacını gütmektedir. Başvurucu da kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında kalmayan söz konusu güvenceden yararlandırılmaması nedeniyle uğradığını iddia ettiği manevi zararın tazmini için 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi uyarınca tazminat davası açmıştır (bkz. § 10).
50. Ağır Ceza Mahkemesi başvurucunun 5271 sayılı Kanun'un 108. maddesi kapsamındaki müdahale nedeniyle manevi olarak uğradığı zarara ilişkin tazminat isteminde bulunmasında söz konusu sürelerin mahsup edilebileceği şeklindeki gerekçesi ile hukuki yarar bulunmadığını ifade ederek tazminat istemini reddetmiştir (bkz. § 11). Bununla birlikte Ağır Ceza Mahkemesi tarafından verilen kararda, 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi hükmünün yanı sıra yukarıda örnekleri verilen yargı kararlarında (bkz. §§ 16-18) yapılan değerlendirmeler ile varılan sonuçlardan ayrılmayı haklı kılan ilgili ve yeterli bir gerekçenin bulunmadığı anlaşılmıştır.
51. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
C. Diğer İhlal İddiaları
52. Başvurucunun makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddialarının Veysi Ado ([GK], B. No: 2022/100837, 27/4/2023) ve Ahmet Kartalkuş ([2. B.], B. No: 2019/39635, 19/3/2024, §§ 25-42) kararları doğrultusunda başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle; aile ve özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin temellendirilmemiş iddiasının Cemal Günsel ([GK], B. No: 2016/12900, 21/1/2021) kararı doğrultusunda açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. GİDERİM
53. Başvurucu; ihlalin tespiti ile 100.000 TL maddi ve 100.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
54. Başvuruda tespit edilen anayasal hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar ve zorunluluk bulunmaktadır. Anayasa'nın 148. ve 153. maddeleri ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. ve 66. maddeleri uyarınca ihlal kararının gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatıp Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında belirtilen ilkelere ve gerekçelere uygun biçimde yürütülecek yargılama sonunda hak ihlalinin nedenlerini gidererek yeni bir karar vermektir (yeniden yargılama konusunda bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2) [1. B.], B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
55. Öte yandan hak ihlali kararından Anayasa Mahkemesinin davanın sonucuyla ilgili olarak bir tutum sergilediği sonucu çıkarılmamalıdır. Anayasa Mahkemesince verilen hak ihlali kararı uyuşmazlığın sonuçlarından bağımsız olup davanın kabulüne, reddine ya da beraate veya mahkûmiyete karar verilmesi gerektiği anlamına gelmemektedir. Kural olarak, yargılamanın her aşamasında olduğu gibi ihlalin sonuçlarını gidermek üzere yeniden yapılacak yargılama sonunda da delillerin dava ile ilişkisini kurma ve bunları değerlendirip sonuç çıkarma yetkisi ilgili mahkemelere aittir.
56. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasının yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
VII. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3. Diğer ihlal iddialarının kabul edilebilirlik kriterlerini karşılamaması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Gaziantep 3. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2021/352, K.2021/644) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,
E. 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 17/9/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.