ADALET HABERLERİ

ADALET HABERLERİ

AYM'nin 2022/72926 başvuru numaralı kararı

AYM'nin 2022/72926 başvuru numaralı kararı
1 Okunma

Anayasa Mahkemesi'nin 16/4/2025 tarihli ve 2022/72926 başvuru numaralı kararı

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

BİRİNCİ BÖLÜM

KARAR

SERDA GÜLSÜN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2022/72926)

Karar Tarihi: 16/4/2025

BİRİNCİ BÖLÜM

KARAR

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Recai AKYEL

Selahaddin MENTEŞ

Muhterem İNCE

Yılmaz AKÇİL

Raportör

:

Muhammed Cemil KANDEMİR

Başvurucu

:

Serda GÜLSÜN

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, yapılan haber nedeniyle şeref ve itibarın korunması hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 28/6/2022 tarihinde yapılmıştır. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.

3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

5. Olayların yaşandığı tarihte başvurucu Diyarbakır Eğitim ve Araştırma Hastanesinde doktor olarak görev yapmaktadır.

6. 28/2/2019 tarihinde bir medya organının internet haber sitesinde "Diyarbakır'da doktor ve tutukluların da bulunduğu 55 kişi hakkında dava" başlığı ile yayımlanan haberde başvurucunun da adı geçmektedir. Haberin -hâlen ulaşılabilen- içeriği şu şekildedir:

"Diyarbakır ve Türkiye’nin çeşitli illerindeki Açık cezaevlerinde bulunan tutuklular izinli olarak geldikleri Diyarbakır’da izinlerinin bitimine 3 gün kala hasta olmadıkları halde hastaneye yatış yaptırdı. Cezaevine gitmeyen ve resmi kayıtlara göre hastanede yatan hasta görünen bu tutuklular dışarıda dolaşırken polis uygulamasına takıldı. GBT sorgulamaları yapılan bu kişilerin cezaevinde olmaları gerekirken dışarıda oldukları tespit edilince başlatılan soruşturmada aralarında gardiyan, doktor ve tutukluların da bulunduğu 55 kişi hakkında dava açıldı.

Türkiye'nin çeşitli illerindeki kapalı cezaevlerinde cezalarının bir kısmını tamamlayıp açık cezaevine geçmeye hak kazanan bazı tutukluların Diyarbakır'a ailelerini görebilmek için izinli olarak geldikleri ancak bu izinlerinin bitmesine kısa süre kala para karşılığında bazı gardiyanları ayarlayıp hastaneye yatış yaptırılmasını sağladıkları ortaya çıktı. Gardiyanlarında Diyarbakır Gazi Yaşargil Eğitim Araştırma Hastanesindeki bazı doktorlara menfaat karşılığı bu tutukluların "Ağır hasta" tanısıyla yatışını yapmalarını istedi. Yatışı yapılan ve hastane kayıtlarına göre, hastanede olmaları gereken bazı tutukluların eğlence merkezlerinde polis uygulaması sırasında yakalanmaları üzerine gerçek ortaya çıktı. GBT kayıtları sorgulanan bu kişilerin kayıtlara göre tutuklu olmaları gerekirken dışarıda dolaşmaları üzerine konu savcılığa bildirildi.

DOKTOR YATIŞ YAPIYOR, GARDİYAN DIŞARI GÖNDERİYOR

Gardiyan, doktor ve tutuklulardan oluşan 55 sanık hakkında, "Rüşvet almak, vermek, denetim görevini kötüye kullanmak, sahtecilik yapmak" suçlarından 10 yıldan 25 yıla kadar hapis istemiyle dava açıldı. İddianamede, 8 infaz koruma memurunun hastanede görevli olup, aynı hastanedeki 2'si memur 8'i doktor 10 hastane çalışanından açık cezaevindeki 30 tutuklunun hastaneye yatışını yaptırmalarını istedikleri bildirildi. Rüşvet karşılığındaki bu anlaşmaya 7 kişinin de doktorlar ve hükümlü tutuklular arasında kurye ve arabuluculuk yaptıkları belirlendi. Hükümlülerin izinlerinin bitimine 2 gün kala rüşvet karşılığı doktor ve gardiyanlarla anlaştıktan sonra hastanede yatan hasta görünmelerine rağmen ayrılarak günlük yaşantılarına devam ettikleri kaydedildi.

Genel Cerrahi, Göğüs hastalıkları, Beyin Cerrahi, Ortopedi, Enfeksiyon hastalıkları, Fizik Tedavi ve Üroloji kliniklerinde yatış yaparak hiçbir rahatsızlıkları olmadığı tespit edilmesine rağmen kayıtlarda 3 ila 4 ay arasında değişen sürelerle yatan hasta göründükleri tespit edildi.

CEZAEVİNE GİTMEMEK İÇİN KLİNİK KLİNİK DOLAŞMIŞLAR

Hükümlülerin bu süre zarfında hastanede kalmayıp evlerine giderek aileleriyle birlikte kaldıkları, gündüzleri de dışarıda sıradan vatandaş gibi yaşamlarını sürdürdükleri ifade edildi. Hükümlerin 1 aylık Fizik Tedavi kliniğine yatış yaptırdıkları, bu 1 aylık sürenin dolmasına 2 gün kala bu kez 1 aylık Ortopedi, ardından Üroloji kliniklerine yatış yaparak cezaevine gitmedikleri, rüşvet çarkının doktorlar, gardiyanlar ve mahkûmlar ile bu işe arabuluculuk edenler arasında pediyodik olarak döndüğü kaydedildi.

Hükümlü [İ.Y.]nin 2 ay 25 gün hastanede kaldıktan sonra firar edince hastaneye yatışını yapan doktor [Ş.Ö.nün] hastane çalışanlarını telefonla arayarak hastane kayıtlarında yeniden düzenleme yapmasını istediği telefon dinlemeleriyle ortaya çıktı.

8 AY BOYUNCA HASTANEDE GÖRÜNDÜ

Hiçbir rahatsızlığı olmadığı halde Fizik Tedavi Uzmanı [A.T.] tarafından hastaneye yatışı yapılan [K.B.] adlı hükümlünün 2 ay 13 gün hastanede yatan hasta olarak kaldığı, Bolu Açık Cezaevinin kendisini araması üzerine doktor [T.nin] hastane çalışanını arayarak hükümlü [B.nin] taburcu edilmesini istediği belirlendi. Hükümlü [M.E.B.nin] 6 ay boyunca hiçbir rahatsızlığı olmadan Ortopedi Servisine doktor [M.G.] tarafından yatışının yapıldığı, taburcu edilmeden bu kez doktor [M.B.] tarafından Fizik Tedavi kliniğine yatışı yapılarak 8 ay 9 gün boyunca yatan hasta göründüğü belirtildi.

BAYBURT CEZAEVİNDEN GELDİ 1 YIL 15 GÜN HASTANEDE YATTI

Bayburt Açık Cezaevinde hükümlüyken izinli gelen [N.M.nin] yatışının yapıldığı bildirildi. Bu servisten taburcu edilmesine az zaman kala bu kez uzman Doktor [Ü.Ç.]tarafından Kalp Damar Cerrahi servisine yatışı yapılan hükümlü [M.nin] 1 yıl 15 gün yatan hasta olarak kayıtlara girdiği belirlendi. Burdur Açık cezaevindeyken izinli gelen [S.K.nın] ise doktor [Y.A.] tarafından Beyin Cerrahi kliniğine yatışının yapıldığı, buradan taburcu olmadan bu kez doktor Serda Gülsün [başvurucu] tarafından Enfeksiyon Hastalıkları kliniğine yatışı yapılarak 68 gün yatan hasta göründüğü belirtildi.

ÖNCE YATIŞ, SONRA DIŞARI

Hükümlü [V.G.nin] hiçbir rahatsızlığı yokken uzman doktor [Ş.Ö.] tarafından Fizik Tedavi merkezine yatışının yapıldığı, ardından da taburcu edilmeden bu kez uzman doktor [H.T] tarafından Ortopedi servisine yatışı yapılarak 6 ay 26 gün boyunca kayıtlarda yatan hasta göründüğü kaydedildi. Hükümlü [G.nin] gardiyanlar tarafından hastane dışına çıkmasına göz yumularak dışarıda vakit geçirdiği ve tekrar geri hastaneye dönerek bu kez uzman doktor [E.B.] tarafından Göğüs Hastalıkları servisine yatışının yapıldığı ifade edildi. Doktorların para karşılığı hükümlülerin hastaneye yatışını yaptırdıkları, gardiyanların da para karşılığı yatışı yapılan sözde hasta hükümlülerin hastane dışına çıkmalarına para karşılığı göz yumdukları bildirildi."

7. Bu haber üzerine başvurucu, yayıncı şirket ve içerik üretici yazar aleyhine 50.000 TL manevi tazminata ve davaya konu haberi düzelten ve kınayan metnin aynı yolla yayımlanmasına karar verilmesi talepleriyle dava açmıştır. Bu davada hakkında asılsız iddialarda bulunulduğunu, kendisine iftira atıldığını, haberin yayımı sonrasında aile yaşamı ve yaşantısı ile sosyal çevresinde baskı ve tavırlarla karşılaştığını, davalıya yaptığı başvurulara rağmen haberin kaldırılmadığını ileri sürmüştür. Ayrıca şahsına yönelik saldırıların sonlandırılması ile bir daha saldırıda bulunulmamasına karar verilmesi talebiyle ayrı bir dava daha açmıştır. Söz konusu iki dava birleştirilerek görülmüştür.

8. Asliye Hukuk Mahkemesi, manevi tazminat davasının kısmen kabulüne, birleşen davanın ise kabulüne karar vermiştir. Kararın gerekçesinde başvurucunun soruşturma kapsamında şüpheli olmadığını, davaya konu haberde kullanılan başlıklar ve sonrasında haberin içeriğiyle ilgili verilen bilgilerde başvurucunun isminin geçmesinin iddianameye konu fiili işlediği algısı oluşturduğunu, başvurucunun kişilik haklarına saldırı gerçekleştirildiğini, davaya konu haberin hâlen yayında olup kişilik haklarına saldırının devam ettiğini belirtmiştir.

9. Davalılar, bu karara karşı istinaf kanun yoluna başvurmuştur. Bölge Adliye Mahkemesi (BAM) ilk derece mahkemesi kararını kaldırarak her iki davanın da kesin olarak reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:

"...dava konusu yayında 'Burdur Açık cezaevindeyken izinli gelen [S.K.nın] ise doktor [Y.A.] tarafından Beyin Cerrahi Kliniğine yatışının yapıldığı, buradan taburcu olmadan bu kez doktor Serda Gülsün [başvurucu] tarafından Enfeksiyon Hastalıkları kliniğine yatışı yapılarak 68 gün yatan hasta göründüğü belirtildi.' şeklindeki ifadelere yer verildiği, yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda, davaya konu yayın bir bütün olarak değerlendirildiğinde, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 2013/20785 Soruşturma Sayılı iddianamesinin 27. Sayfasında 21-Şüpheli [S.K.] Olayı başlığı altında; "... şüpheli [S.K.nın] 13/08/2013 tarihine kadar fizik tedavi kliniğinde hastanede yatan hasta olarak bulunduğu, taburcu edilmeden 09/09/2013 tarihinde Diyarbakır Eğitim ve Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları Kliniğinde uzman doktor olarak görev yapan Serda Gülsün [başvurucu] tarafından Enfeksiyon Hastalıkları Kliniğine yatışının yapıldığı, şüpheli [S.K.nın] 27/09/2013 tarihinde taburcu olduğu, şüpheli [S.K.nın] toplamda 68 gün hastanede kaldığına..."yönelik bilgilerin olduğu gibi paylaşıldığı, yayında davacıyısuçlayıcı ya da küçük düşürücü herhangi bir ifadeye yer verilmediği, buna göre dava konusu yayında kullanılan ifadelerin basın ve ifade özgürlüğü kapsamında kaldığı,basının haber verme hakkı, toplumundahaberalmahakkının bulunduğu,haberin yayın tarihi itibari ile kamu yararının ve toplumsal ilginin bulunduğu ve kişilik haklarına saldırı niteliğinde bulunmadığı anlaşılmıştır...."

10. Başvurucu, nihai kararı 22/6/2022 tarihinde öğrendikten sonra 28/6/2022 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

11. Başvuruya konu BAM kararında yer verilen Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının 30/10/2018 tarihli ve 2013/20785 soruşturma numaralı iddianamesinde başvurucunun şüpheliler arasında yer almadığı görülmektedir. Söz konusu iddianamede başvurucununadının geçtiği kısım şöyledir:

"21-ŞÜPHELİ [S.K.] OLAYI:

Şüpheli [S.K.nın] olay tarihinde Burdur Açık Ceza İnfaz Kurumundahükümlü olduğu, 14/07/2013 tarihinde izinli olarak ceza infaz kurumundan ayrılarak Diyarbakır iline geldiği, şüpheli [S.K.nın] 19/07/2013 tarihinde Diyarbakır Eğitim ve Araştırma Hastanesi Beyin Cerrahi Kliniğindeuzman doktor olarak görev yapan [M.Y.A.] tarafından hastaneye yatışının yapıldığı, şüpheli [S.K.nın] 10 gün beyin cerrahi bölümünde yatan hasta olarak kaldığı, daha sonra şüpheli [S.K.nın] herhangi bir rahatsızlığı olmadığı halde taburcu edilmeden 29/07/2013 tarihinde Diyarbakır Eğitim ve Araştırma Hastanesi Fizik Tedavi Kliniğinde uzman doktor olarak görev yapan şüpheli [M.B.] tarafından Fizik Tedavi Kliniğine yatışının yapıldığı, şüpheli [S.K.nın]13/08/2013 tarihine kadar fizik tedavi kliniğinde hastanede yatan hasta olarak bulunduğu, taburcu edilmeden 09/09/2013 tarihinde Diyarbakır Eğitim ve Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları Kliniğinde uzman doktor olarak görev yapan Serda Gülsün [başvurucu] tarafından Enfeksiyon Hastalıkları Kliniğine yatışının yapıldığı, şüpheli [S.K.nın] 27/09/2013 tarihinde taburcu olduğu, şüpheli [S.K.nın] toplamda 68 gün hastanede kaldığı,

Dosya kapsamında bulunan iletişimin tespiti kayıtları, fiziki takip tutanakları, hastane evrakları, ceza infaz kurumu kayıtları, şüphelilerin beyanları bir bütün olarak incelendiğinde;

Şüpheli [M.B.], görevinin gereklerine aykırı olarak şüpheli [S.K.nın] hastaneye yatışını yapmak için şüpheli [S.K.] ile vardığı anlaşma çerçevesinde kendisine yarar sağladığı, şüpheliler [M.B.] ile [S.K.] arasındaki rüşvet sözleşmesinin yapılmasında şüpheliler [F.Ö.nün] aracılık ettikleri,"

IV. İLGİLİ HUKUK

12. İlgili hukuk (ulusal mevzuat, yargı kararları, uluslararası düzenlemeler ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları) için bkz. Sadi Yıldırımoğlu, B. No: 2021/24447, 20/12/2023, §§ 16-38.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

13. Anayasa Mahkemesinin 16/4/2025 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

14. Başvurucu;

i. Söz konusu habere erişimin engellenmesi talebiyle sulh ceza hâkimliklerine yaptığı başvuruların kabul edilmesine rağmen kararların uygulanmadığını, sulh ceza mahkemelerinin verdiği yayın durduruma kararlarının haklılığını ortaya koyduğunu, haberde yer verilen hastanın 68 günlük yatışının tamamına kendisinin karar vermediğini, hastanın üç ayrı doktor kararı gereği bu süreyi hastanede geçirdiğini, söz konusu yatışın 18 günün kendisi tarafından sağlandığını ileri sürmüştür.

ii. Soruşturmada şüpheli olmamasına rağmen haberde 55 şüpheli yerine ismine yer verildiğini, ilgisinin bulunmadığı bir soruşturma ile ilişkilendirildiğini, mahkeme kararının yeterli gerekçe içermediğini, şeref ve haysiyetine yapılan saldırı nedeniyle kişilik haklarının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

iii. Haberde ismen tanıtılması ve haberin sürekli karşısına çıkması nedeniyle özel hayatın gizliliği hakkının, korunmayı isteme ve manevi tazminatın şartlarının oluşmasına rağmen davalarının reddedilmesi nedeniyle hak arama hürriyetinin ve etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

15. Bakanlık görüşünde Anayasa Mahkemesi kararlarına atıfta bulunulmuş; yapılacak incelemede somut olayın kendine özgü koşullarının dikkate alınması gerektiğinin değerlendirildiği belirtilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında kişilik haklarının ihlal edildiğini belirterek başvuru formundaki şikâyetlerini tekrarlamıştır.

B. Değerlendirme

16. Anayasa'nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak teşkil eden "Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı" kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrası şu şekildedir:

"Herkes, [...] manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir."

17. Anayasa’nın 5. maddesi şöyledir:

"Devletin temel amaç ve görevleri, … Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır."

18. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Başvurucunun şikâyetlerinin özünde, ilgisinin olmadığı bir soruşturmaya ilişkin haberde şüpheli olduğu izlenimi uyandırılacak şekilde ismine yer verilmesi nedeniyle kişilik haklarının ihlal edildiği iddiası bulunmaktadır. Şu hâlde başvurunun Anayasa’nın 17. maddesinde düzenlenen manevi varlığın korunması kavramının önemli bir parçası olan şeref ve itibarın korunması hakkı kapsamında değerlendirilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

19. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan şeref ve itibarın korunması hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Genel İlkeler

i. Bireyin Şeref ve İtibarının Korunmasında Devletin Pozitif Yükümlülüğü

20. Bireyin şeref ve itibarı, Anayasa’nın 17. maddesinde yer alan manevi varlık kapsamında yer almaktadır. Bu çerçevede kişinin hakkında doğru bilgi verilmesine ve kamu nezdinde kendisinin doğru tanıtılmasına ilişkin menfaatleri zedelendiğinde bu durum, şeref ve itibara yönelik bir saldırı teşkil eder. Devletin bireyin manevi varlığının bir parçası olan kişisel şeref ve itibarına üçüncü kişilerin saldırılarını önlemek şeklinde pozitif yükümlülüğü vardır (Adnan Oktar (3), B. No: 2013/1123, 2/10/2013, § 32). Şeref ve itibara yönelik olarak basın ve yayın yolu ile yapılan saldırılara karşı bireyin korunmaması hâlinde Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrası ihlal edilmiş olabilir (İlhan Cihaner (2), B. No: 2013/5574, 30/6/2014, § 42; Kadir Sağdıç [GK], B. No: 2013/6617, 8/4/2015, § 36).

21. Pozitif yükümlülükler özel hukuk kişilerinin birbirleriyle olan uyuşmazlıklarının çözümüne ilişkin yasal altyapının oluşturulmasını, söz konusu uyuşmazlıkların adil yargılama gereklerine uygun ve usul güvencelerini haiz bir yargılama kapsamında incelenmesini ve bu yargılamalarda temel haklara ilişkin anayasal güvencelerin gözetilip gözetilmediğinin denetlenmesini gerektirir. Bu doğrultuda derece mahkemelerince söz konusu güvenceler gözardı edilmemeli, taraflar arasındaki çatışan çıkarlar adil biçimde dengelenmeli, kişilerin temel haklarına yönelik müdahalenin meşru amaca dayalı ve ölçülü olup olmadığı değerlendirilmeli, ulaşılan sonuç hakkında hüküm kurulurken ilgili ve yeterli gerekçeler sunulmalıdır (Ömür Kara ve Onursal Özbek, B. No: 2013/4825, 24/3/2016, §§ 47-50; Alper Erarslan [GK], B. No: 2018/16857, 29/9/2022, § 28).

ii. Demokratik Toplum Düzeninin Bir Gereği Olarak İfade ve Basın Özgürlüğü

22. Anayasa Mahkemesi Anayasa'nın 26. maddesinde yer alan ifade özgürlüğü ile onun özel güvencelere bağlanmış şekli olan ve Anayasa'nın 28. maddesinde düzenlenen basın özgürlüğünün demokratik bir toplumun zorunlu temellerinden olduğunu, toplumun ilerlemesi ve her bireyin gelişmesi için hayati unsurlardan birini oluşturduğunu pek çok kez ifade etmiştir (Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, § 69; Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 34-36). Bu bağlamda ifade özgürlüğü ile basın özgürlüğü herkes için geçerlidir ve demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemdedir (Bekir Coşkun, §§ 34-36). Basın özgürlüğünün kamuya çeşitli fikir ve tutumların iletilmesi, bunlara ilişkin bir kanaat oluşturulması için en iyi araçlardan birini sağladığı açıktır (İlhan Cihaner (2), § 63).

iii. Basının Ödev ve Sorumlulukları

23. Bununla birlikte Anayasa'nın 26. ve 28. maddeleri sınırsız bir ifade özgürlüğü garanti etmemektedir. Anayasa'nın 12. maddesinin "Temel hak ve hürriyetler, kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarını da ihtiva eder." şeklinde düzenlenen ikinci fıkrası, kişilerin sahip oldukları temel hak ve özgürlükleri kullanırken ödev ve sorumluluklarına da gönderme yapmaktadır. 26. maddenin ikinci fıkrasında yer alan sınırlamalara uyma yükümlülüğü, ifade özgürlüğünün kullanımına basın için de geçerli olan bazı görev ve sorumluluklar getirmektedir (basının görev ve sorumluluklarına ilişkin olarak bkz. Fatih Taş [GK], B. No: 2013/1461, 12/11/2014, § 67; R.V.Y. A.Ş., B. No: 2013/1429, 14/10/2015, § 35; Erdem Gül ve Can Dündar [GK], B. No: 2015/18567, 25/2/2016, § 89; Orhan Pala, B. No: 2014/2983, 15/2/2017, § 46; Önder Balıkçı, B. No: 2014/6009, 15/2/2017, § 43). Bu görev ve sorumluluklar başkalarının şöhret ve haklarının zarar görme ihtimalinin bulunduğu ve özellikle ismi verilen bir şahsın itibarının söz konusu olduğu durumlarda özel önem arz eder (Orhan Pala, § 47).

24. Demokratik bir toplumda basının işlevlerini tam anlamıyla yerine getirebilmesi için özgür olması kadar sorumluluk bilinci ile hareket etmesi şarttır. Basın özgürlüğünde belli ölçüde abartıya hatta tahrik yoluna başvurmak mümkün olsa da bu özgürlük aynı zamanda ilgililerin meslek ahlakına saygı göstererek doğru ve güvenilir bilgi verecek şekilde ve iyi niyetli olarak hareket etmelerini de zorunlu kılmaktadır (İlhan Cihaner (2), § 60; Orhan Pala, § 48; Medya Gündem Dijital Yayıncılık Ticaret A.Ş. [GK], B. No: 2013/2623, 11/11/2015, § 42; Kadir Sağdıç, § 53).

25. Gerçekten de kötü niyetli olarak gerçeğin çarpıtılması bazen kabul edilebilir eleştiri sınırlarını aşabilir. Gerçeğe uygun bir beyana kamunun gözünde yanlış bir imaj uyandırabilecek vurgular, değer yargıları, varsayımlar hatta imalar eşlik edebilmektedir. Dolayısıyla haber verme görevi zorunlu olarak ödev ve sorumluluklar ve basın kuruluşlarının kendiliğinden uymaları gereken sınırlar içermektedir. Bu durum, özellikle basında yer alan söylemlerde isimleri zikredilen kişilerin ciddi şekilde itham edilmeleri hâlinde geçerlidir (İlhan Cihaner (2), § 61; Orhan Pala, § 48; Medya Gündem Dijital Yayıncılık Ticaret A.Ş., § 43; Kadir Sağdıç, § 54).

26. Olgusal isnatlar içeren ifadeler kapsamında basının gazetecilik etik ilkelerine uygun olarak ve iyi niyetle topluma doğru ve güvenilir bilgi sağlama ödev ve sorumluluğunu yerine getirip getirmediği belirlenirken ileri sürdüğü olgusal iddiaların doğruluğu konusunda yeterli araştırmayı yapıp yapmadığı denetlenmelidir (benzer değerlendirmeler için bkz. Mehmet Doğan Uğurlu ve diğerleri, B. No: 2015/954, 12/9/2018, § 54; Çetin Doğan (2) [GK], B. No: 2014/3494, 27/2/2019, § 63; Uğurlu Gazetecilik Basın Yayın Matbaacılık Reklamcılık Ltd. Şti. (2) [GK], B. No: 2016/12313, 26/12/2019, § 51). Bu denetleme gazetecinin olgusal isnatlar konusunda yeterli kaynak gösterip göstermediğine, gösterdiği kaynağa yayının yapıldığı zamanda ne dereceye kadar güvenebileceğine ve bu güvenle orantılı olarak kaynağın doğruluğunu teyit etmek açısından imkânları dâhilinde harekete geçip geçmediğine ilişkin bir değerlendirme içermelidir. Bu değerlendirmede gösterdiği olgusal isnadın konusu ve ifade ediliş biçimi de kuşkusuz gözönüne alınmalıdır (Çetin Doğan (2), § 58).

iv. Çatışan Haklar Arasında Dengeleme

27. Anayasa Mahkemesi mevcut başvuruya benzer olaylarda başvurucunun Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında koruma altına alınan şeref ve itibarın korunması hakkı ile ihtilaflı haberi yapan gazetecinin Anayasa’nın 28. maddesinde güvence altına alınan basın özgürlüğü ve bu özgürlükle bağlantılı olarak Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğü arasında adil bir denge gözetilip gözetilmediğini değerlendirmektedir (Nilgün Halloran, B. No: 2012/1184, 16/7/2014, § 27; Ergün Poyraz (2) [GK], B. No: 2013/8503, 27/10/2015, § 49; İlhan Cihaner (2), § 49; Kemal Kılıçdaroğlu, B. No: 2014/1577, 25/10/2017, §§ 56-58). Şüphesiz ki bu değerlendirme soyut değildir.

28. Çatışan haklar arasında dengeleme yapılabilmesi için mevcut olaya uygulanabilecek kriterlerden bazıları şöyledir:

i. Yayında kamu yararı bulunup bulunmadığı, yayının genel yarara ilişkin bir tartışmaya katkı sağlayıp sağlamadığı

ii. Toplumsal ilginin varlığı ve konunun güncel olup olmadığı

iii. Haberin yayımlanma şartları

iv. Haberin konusu, kullanılan ifadelerin türü, içeriği, şekli ve sonuçları

v. Basın özgürlüğünün korumasından faydalanan kişilerin meslek ahlakına saygı gösterip göstermedikleri, doğru ve güvenilir bilgi verecek şekilde ve iyi niyetli olarak hareket edip etmedikleri

vi. Hedef alınan kişinin kim olduğu, ünlülük düzeyi ile önceki davranışları

vii. Kamu ile diğer kişilerin kullanılan ifadeler karşısında sahip oldukları hakların ağırlığı

29. Anayasa Mahkemesi başvurunun koşullarına göre yukarıda sayılan kriterlerin derece mahkemelerince gerektiği gibi değerlendirilip değerlendirilmediğini denetler (Nilgün Halloran, § 44; Ergün Poyraz (2), § 56; Kadir Sağdıç, §§ 58-66; İlhan Cihaner (2), §§ 66-73). Şüphesiz ki bu denetim, başvurucu hakkındaki haberlerin -yayımlandığı bağlamdan koparılmaksızın- olayın bütünselliği içinde incelenmesini gerektirir (Nilgün Halloran, § 52; Önder Balıkçı, § 45). Anayasa Mahkemesince ortaya konulan kriterleri karşılayan değerlendirmelerin yapılmaması başvurucunun iddia ettiği üzere anayasal haklarını ihlal edecektir.

b. İlkelerin Olaya Uygulanması

30. Somut olayda derece mahkemelerinin başvurucunun şeref ve itibarının korunması hakkı ile davalıların basın özgürlükleri arasında adil bir denge kurup kurmadıkları incelenmelidir.

31. Başvurucunun Diyarbakır'da bir hastanede doktor olarak çalıştığı sırada yayımlanan haberde; Diyarbakır ve Türkiye’nin çeşitli illerindeki açık ceza infaz kurumlarında bulunan tutukluların izinli olarak geldikleri Diyarbakır’da izinlerinin bitimine üç gün kala hasta olmadıkları hâlde hastaneye yatışlarının yapıldığı, ceza infaz kurumuna gitmeyen ve resmî kayıtlara göre hastanede yatan hasta görünen bu tutukluların dışarıda dolaşırken polis uygulamasına takıldığı, bu kişilerin ceza infaz kurumunda olmaları gerekirken dışarıda olduklarının tespit edilmesi üzerine aralarında gardiyan, doktor ve tutukluların da bulunduğu 55 kişi hakkında dava açıldığı ifade edilmiştir. Haberde, Burdur Açık Ceza İnfaz Kurumundan izinli olarak gelen bir mahkûmun beyin cerrahi servisindeki yatışı sonrasında başvurucu tarafından enfeksiyon hastalıkları servisine yatışının yapıldığı ve söz konusu hastanın hastanede 68 gün yatan hasta olarak göründüğü belirtilmiştir.

32. Somut olaya konu haberin 55 şüpheli hakkında muhtelif suçlardan düzenlenen bir iddianameye dayandığı görülmektedir. Haber, açık ceza infaz kurumunda bulunan ve izinli olan kişilerin usulsüz olarak hastaneye yatışlarının yapıldığı şüphesi üzerine açılan ceza davasına ilişkindir. Haberde, geniş çaplı bir usulsüzlük haberleştirilirken iddianamede yer alan bilgilerin aktarıldığı, buna göre iddianamede başka servisteki yatışı sonrasında başvurucunun yatışını yaptığı bir mahkûmun 68 gün yatan hasta olarak göründüğü bilgisinin yer aldığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla haberde başvurucunun eylemine ilişkin olarak iddianamede yer almayan herhangi bir bilgiye yer verilmediği gibi başvurucuya şüpheli veya sanık ya da mahkûm gibi bir isnatta da bulunulmadığı görülmektedir.

33. BAM kararında, başvurucuyu suçlayıcı veya küçük düşürücü herhangi bir ifadeye yer verilmeden iddianamedeki bilgilerin paylaşıldığı belirtilerek başvurucunun açtığı davalar reddedilmiştir. Kararda, haberde kullanılan ifadelerin basının haber verme hakkı kapsamında kaldığı, yayım tarihi itibarıyla haberde kamu yararı ve olaya toplumsal ilginin bulunduğu ve haberde kişilik haklarına saldırı niteliğinin de bulunmadığı değerlendirilmiştir.

34. Bu durumda; ifade ve basın özgürlüğü ile şeref ve itibarın korunması hakkı arasında adil bir denge kurmakla görevli yargılama merciinin başvurucunun davalarının reddine yönelik verdiği kararda ilgili ve yeterli gerekçe ortaya konulmuştur. Basın özgürlüğünün yaşamsal önemi ve bu konudaki kamu makamlarının takdir yetkisi de gözetildiğinde, devletin başvurucunun şeref ve itibarının korunması hakkı bağlamındaki pozitif yükümlülüklerine aykırı davranmadığı sonucuna varılmıştır.

35. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında güvence altına alınan kişinin şeref ve itibarının korunması hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Şeref ve itibarın korunması hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan şeref ve itibarın korunması hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,

C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,

D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 16/4/2025tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

Kaynak:https://www.hukukihaber.net/aymnin-202272926-basvuru-numarali-karari