AYM'nin 2022/66222 başvuru numaralı kararı
Anayasa Mahkemesi'nin 17/7/2025 tarihli ve 2022/66222 başvuru numaralı kararı
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
İKİNCİ BÖLÜM |
KARAR |
CEMAL YILDIRIM BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2022/66222) |
Karar Tarihi: 17/7/2025 |
İKİNCİ BÖLÜM |
KARAR |
Başkan |
: |
Basri BAĞCI |
Üyeler |
: |
Yıldız SEFERİNOĞLU |
Kenan YAŞAR |
||
Ömer ÇINAR |
||
Metin KIRATLI |
||
Raportör |
: |
Tolga BAŞBOZKURT |
Başvurucu |
: |
Cemal YILDIRIM |
Vekili |
: |
Av. Semra DEMİR |
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru, bir sosyal paylaşım sitesi üzerinden sarf edilen sözler nedeniyle adli para cezasına hükmedilmesinin ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.
2. Bir sosyal paylaşım sitesi üzerinden ve bir haber sitesine ait profilden üst düzey kamu görevlisi olan F.A.ya ait fotoğraf ile birlikte "[F.A.]: Türkiye olarak yaradılanı Yaradan'dan ötürü severek her zaman ırkçılık ve faşizm gibi hastalıklardan azade olduk." şeklindeki açıklaması haber niteliğinde paylaşılmıştır. Başvurucu da bu paylaşımı alıntılayarak kendi profili üzerinden "Hıyar turşusu kuracağım. Tariflerinizi alabilir miyim?" şeklinde bir cevabi paylaşımda bulunmuştur.
3. Başvurucunun paylaşımındaki sözler nedeniyle hakkında suç duyurusunda bulunulmuştur. İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık), F.A. hakkında sarf edilen sözlerin onur ve şerefi rencide ettiği gerekçesiyle başvurucu hakkında kamu görevlisine karşı hakaret suçundan hakkında iddianame tanzim etmiştir.
4. İstanbul Anadolu 10. Asliye Ceza Mahkemesi (Mahkeme) başvurucunun savunmasını almak üzere Ankara Asliye Ceza Mahkemesine talimat yazısı göndermiştir. Ankara Asliye Ceza Mahkemesi tarafından başvurucunun alınan savunmasında, başvurucu söz konusu sosyal medya hesabının kendisine ait olduğunu ancak bu paylaşımı ne zaman yaptığını hatırlamadığını, şayet bu paylaşımı yaptıysa da ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini belirtmiştir.
5. Başvurucu müdafii 16/5/2022 tarihli bir dilekçe ile Mahkemeye 17/5/2022 tarihli duruşmaya -aynı tarihteki başka bir duruşmaya dair belgeyi de ekte sunarak- mesleki mazeretinden dolayı katılamayacağını iletmiştir.
6. Mahkemenin 17/5/2022 tarihli son duruşmasına başvurucu ve müdafii katılmamıştır. Başvurucu müdafiinin mazeretine ilişkin Mahkeme tarafından herhangi bir ara kararı verilmemiştir. Cumhuriyet savcısı aynı duruşmada başvurucunun cezalandırılması için esas hakkındaki mütalaasını açıklamıştır. Akabinde aynı celsede Mahkeme, başvurucu ve müdafiine mütalaaya karşı savunmalarını sunmaları için süre tanımadan, başvurucu hakkında hakaret suçundan 1.740 TL adli para cezasına mahkûmiyetine kesin olarak karar vermiştir. Mahkeme kararının gerekçesinde şu hususları belirtmiştir:
"Anılan Twitter profil sayfasının künye bilgileri, özellikle bu sayfayı kullanan kullanıcının diğer bilgilerinin, sanığın kişisel bilgileri ve bu konudaki bilirkişi raporuyla da uyumlu olmasından dolayı sanığın katılana sosyal medya ortamında ve olay tarihinde, katılan olan [F.A.]'nın: 'Türkiye olarak yaradılanı Yaradan'dan ötürü severek her zaman ırkçılık ve faşizm gibi hastalıklardan azade olduk' şeklinde ibarelerin ve katılanın fotoğrafının da bulunduğu bir video paylaşımını alıntılayıp, katılan [F.A.]'ya hitaben onun onur, şeref ve saygınlığını rencide edici boyutta 'Hıyar turşusu kuracağım. Tariflerinizi alabilir miyim?' şeklinde sözü yazmak suretiyle, bu yazdığı sözle de emsal Bursa Bölge Adliye Mahkemesi'nin 4/12/2018 tarih, 2018/2011 esas ve 2018/2871 karar sayılı ilamında da yer aldığı üzere, cümle bütünlüğü ve anlamsal bütünlük olarak sanığın kullandığı kelimelerle katılana hıyar şeklindeki sözle birlikte sövme şeklinde olan yazılı ileti şeklindeki eylemiyle katılana hitaben sosyal medya ortamlarında başkalarının görmelerine imkân sağlayacak şekilde aleni bir biçimde basit ve aleni hakaret suçunu işlediği takdir ve sonucuna varılmış, ..."
7. Başvurucu, nihai kararı 13/6/2022 tarihinde öğrendikten sonra 15/6/2022 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
8. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
II. DEĞERLENDİRME
9. Ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.
10. Başvurucu vekili; başvurucu tarafından sarf edilen sözlerin muhatabının politikacı olduğunu, bu nedenle politikacılara yönelik sarf edilen ağır eleştirinin ifade özgürlüğü kapsamında kalacağını ileri sürmüştür. Bu nedenle başvurucu hakkında hükmedilen mahkûmiyet kararıyla ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini iddia etmiştir. Son olarak; başvurucunun kovuşturma aşamasında savunmasının bizzat alınmayıp istinabe yoluyla diyeceklerinin sorulduğunu, ayrıca ikinci celse için sunulmuş olan haklı mazeret dilekçesi hakkında bir karar dahi verilmeden Cumhuriyet savcısının mahkûmiyet talepli esas hakkındaki mütalaasına karşı diyeceklerinin sorulmadığını, mütalaaya karşı savunma için ek süre tanınmadığını ve bu şekilde yargılamanın mahkûmiyet kararıyla sonuçlandırıldığı belirtilerek adil yargılanma hakkının da ihlal edildiğini ifade etmiştir.
11. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde; Anayasa Mahkemesinin somut olayla benzer olaylarda verdiği bazı kararlara yer verilmiş; başvurucunun ifade özgürlüğü ve adil yargılanma hakkının ihlal edilip edilmediği noktasında inceleme yapılırken görüşte değinilen Anayasa ve ilgili mevzuat hükümleri, Anayasa Mahkemesi içtihadı ve somut olayın kendine özgü koşullarının dikkate alınması gerektiği ifade edilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı ihlal iddialarını yinelemiştir.
12. Başvurucunun ileri sürdüğü şikâyetler bir bütün hâlinde ifade özgürlüğü kapsamında incelenmiştir.
13. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
14. Başvurucunun sosyal medya üzerinden sarf ettiği sözler nedeniyle mahkûmiyetine karar verilmesinin başvurucunun ifade özgürlüğü hakkına yönelik bir müdahale olduğu açıktır. Anılan müdahale, Anayasa'nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa'nın 26. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Anayasa'nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik toplum düzeninin ... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
15. İfade özgürlüğüne gerçekleştirilen müdahalenin dayanağı olan 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 125. maddesinin kanunilik ölçütünü karşıladığı değerlendirilmiştir. Müdahalenin başkalarının şöhret veya haklarının korunmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır. Bu belirlemenin ardından müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluğu yönünden inceleme yapılacaktır.
16. Anayasa'nın 26. maddesinde korunan ifade özgürlüğüne yapılan bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için toplumsal bir ihtiyacı karşılaması ve başvurulabilecek en son çare niteliğinde olması gerekir. Nitekim bu şartları taşımayan bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olduğu kabul edilemez (Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, § 51; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, § 68; Tansel Çölaşan [1. B.], B. No: 2014/6128, 7/7/2015, § 51). Başvuruya benzer davalarda mahkemelerin taraflardan birinin ifade özgürlüğü ile diğerinin şeref ve itibarının korunması hakkı arasında adil bir denge sağlamaları hayati önem taşımaktadır. Bu dengeleme esnasında kullanılması gereken ölçütler genel olarak şunlardır:
i. İfadelerin kim tarafından dile getirildiği (Nihat Zeybekci [1. B.], B. No: 2015/5633, 8/5/2019, § 29; Kemal Kılıçdaroğlu [1. B.], B. No: 2014/1577, 25/10/2017, § 59),
ii. Hedef alınan kişinin kim olduğu, ünlülük düzeyi ve önceki davranışları yanında katlanması gereken eleştirinin sınırlarının sade bir vatandaşa göre daha geniş olup olmadığı (hedef alınan kişinin kamusal yetki kullanan bir görevli olması nedeniyle yapılan değerlendirmelerin bulunduğu kararlar için bkz. Ali Suat Ertosun (7) [2. B.], B. No: 2014/1416, 15/10/2015, § 36; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri [GK], B. No: 2018/17635, 26/7/2019, §§ 128, 129; Nilgün Halloran [2. B.], B. No: 2012/1184, 16/7/2014, § 45; İlhan Cihaner (2) [1. B.], B. No: 2013/5574, 30/6/2014, § 82; Kadir Sağdıç [GK], B. No: 2013/6617, 8/4/2015, §§ 60-66; hedef alınan kişinin siyasetçi olması nedeniyle yapılan değerlendirmelerin bulunduğu kararlar için bkz. Bekir Coşkun, §§ 66, 67; Ergün Poyraz (2) [GK], B. No: 2013/8503, 27/10/2015, § 56; Kemal Kılıçdaroğlu, §§ 59- 61),
iii. İfadelerin genel yarara ilişkin bir tartışmaya katkı sağlayıp sağlamadığı, kamuoyu ile diğer kişilerin düşünce açıklamaları karşısında sahip oldukları hakların ağırlığı (Bekir Coşkun, § 69; Çetin Doğan (2) [GK], B. No: 2014/3494, 27/2/2019, § 62; Ergün Poyraz (2), § 56; Kadir Sağdıç, §§ 60-66; İlhan Cihaner (2), §§ 66-73; Nihat Zeybekci, § 32),
iv. Kamuoyu bilgilendirme değeri, toplumsal ilginin varlığı ve konunun güncel olup olmadığı (Seray Şahiner Özkan [1. B.], B. No: 2016/6439, 9/6/2021, § 44; İbrahim Okur (2) [1. B.], B. No: 2018/12363, 26/5/2021, § 28),
v. Şikâyetçinin kendisine yöneltilen ifadelere cevap verme olanağının bulunup bulunmadığı (Temel Coşkun [1. B.], B. No: 2017/1632, 29/1/2020, § 33; Şaban Sevinç (2) [1. B.], B. No: 2016/36777, 26/5/2021, § 42; Nihat Zeybekci, § 39),
vi. İfadelerin hedef alınan kişinin hayatı üzerindeki etkisi (Ali Suat Ertosun (2) [2. B.], B. No: 2013/1592, 20/5/2015, § 33; Hüseyin Kocabıyık [1. B.], B. No: 2020/15593, 22/11/2022, § 24),
vii. Cezalandırmaya konu edilen ifadelerin kullanıldıkları bağlamından kopartılıp kopartılmadığı (Nilgün Halloran, § 52; Bekir Coşkun, §§ 62, 63; Önder Balıkçı [2. B.], B. No: 2014/6009, 15/2/2017, § 45; Nihat Zeybekci, § 36),
viii. Başvurucunun yaptırıma maruz kalma endişesinin başvurucu üzerinde caydırıcı etki yaratıp yaratmayacağı (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Ergün Poyraz (2), § 79; Kemal Kılıçdaroğlu (3) [2. B.], B. No: 2015/1220, 18/7/2018, § 71),
ix. Dava konusu söylemlerin maddi vakıaların açıklanması veya değer yargısı olarak nitelendirilip nitelendirilemeyeceği (Durmuş Fikri Sağlar (2) [GK], B. No: 2017/29735, 17/3/2021, § 50; Deniz Karadeniz ve diğerleri [GK], B. No: 2014/18001, 6/2/2020, §§ 48-49).
17. Anayasa Mahkemesi; somut olayın koşullarında başvurucunun müşteki hakkında kullandığı ifadeler sebebiyle mahkûmiyet kararı verilmesinin zorunlu bir ihtiyaca karşılık gelip gelmediğini, müdahalenin gerçekleşmesi amaçlanan meşru amaçla orantılı olup olmadığını, bunu haklı göstermek için ortaya konan gerekçenin Anayasa Mahkemesince ortaya konan ve yukarıda açıklanan kriterleri karşılayan, ilgili ve yeterli bir gerekçe olup olmadığını davanın bütününe bakarak değerlendirecektir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Bekir Coşkun, § 56; Tansel Çölaşan, § 56; Kemal Kılıçdaroğlu, § 58; Sinan Baran [1. B.], B. No: 2015/11494, 11/6/2018, § 38; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 120).
18. Somut olayda, üst düzey kamu görevlisi olan F.A. tarafından Türkiye'nin faşizm ve ırkçılık konusundaki duruşuna ilişkin bir açıklama yapılmıştır. Bu açıklamayı, sosyal medya hesabı bulunan bir haber profili F.A.nın fotoğrafını da ekleyerek paylaşmıştır. Başvurucu da bu paylaşımı alıntılayarak kendi sosyal medya hesabı üzerinden "Hıyar turşusu kuracağım. Tariflerinizi alabilir miyim?" şeklinde bir cevabi paylaşımda bulunmuştur. Bunun üzerine, F.A. şeref ve onurunun rencide edildiği iddiasıyla başvurucu hakkında Başsavcılığa şikâyetçi olmuştur. Yürütülen ceza davası sonucunda da başvurucu hakaret suçundan adli para cezasına mahkûm edilmiştir.
19. Dolayısıyla somut olayda Anayasa Mahkemesi, başvurucunun ifade özgürlüğü ile şikâyetçinin şeref ve itibarı arasında adil bir denge kurulup kurulmadığını inceleyecektir. Eldeki başvurunun çözümlenmesinde gözönünde tutulması gereken hususlardan ilki, hem başvurucu hem de şikâyetçinin toplumsal konumlarıdır (Kemal Kılıçdaroğlu, § 59). Sözlerin muhatabı olan şikâyetçi F.A. toplumda herkes tarafından tanınan üst düzey bir kamu görevlisidir. Başvurucu ise başvuru formunda kendisi hakkında kamuoyu tarafından tanınan, siyasetçi veya kamu görevlisi olduğuna dair herhangi bir bilgi paylaşmamıştır. Bu sebeple, başvurucunun sarf ettiği eleştirilere davacı konumunda bulunan üst düzey kamu görevlisinin sade vatandaşa göre daha fazla hoşgörü göstermesi beklenmektedir (Önder Balıkçı, § 42; Mustafa Nihat Behramoğlu ve Güneş Basım Yayım Organizasyon ve Ticaret Ltd. Şti. [1. B.], B. No: 2015/11961, 11/6/2018, § 54). Ancak olgusal temeli bulunmayan veya değer yargısı içeren söz konusu dil ve üslup karşısında kamu görevlilerinin lekelenmeme haklarının korunması gerektiği de gözardı edilmemelidir.
20. Somut başvuru açısından tespit edilmesi gereken ikinci husus, başvurucu tarafından dile getirilen ifadelerin tartışılan konu bağlamında kalıp kalmadığının tespit edilmesidir. Anayasa Mahkemesinin benzer uyuşmazlıklarda pek çok kez altını çizdiği üzere, bir kimse aleyhine sarf edilen sözün bağlamı öncelikle değerlendirilmeye muhtaçtır. Zira bir ifadenin hakaret boyutuna varıp varmadığı tespit edilirken kullanıldığı bağlamdan kopartılmaksızın, olayın bütünlüğü içerisinde ele alınması gerekir (Cem Atmaca [2. B.], B. No: 2018/6030, 8/9/2021, § 37; Nilgün Halloran, § 52; Önder Balıkçı, § 45; Aziz Yıldırım (6) [2. B.], B. No: 2022/13809, 10/7/2024, § 12). Başvurucunun yaptığı paylaşımda sarf ettiği sözlerin F.A.nın dile getirdiği ifadeyle nasıl bir bağlam bütünlüğü içinde olduğu ilk bakışta anlaşılabilir durumda değildir. Diğer bir ifadeyle Türkiye'nin faşizm ve ırkçılık konusundaki duruşuna ilişkin yapılan açıklama ile başvurucunun davacıya yönelik dile getirdiği ifadeler arasında doğrudan bir bağlantı kurulamamaktadır.
21. Bununla birlikte söz konusu bağlamın ne olduğu konusunda en iyi açıklamayı yapacak konumdaki başvurucunun savunmasının Mahkeme tarafından doğrudan alınmadığı, istinabe yoluyla alınan savunmada ise başvurucunun sözlerinin bağlamının ne olduğunun sorulmadığı görülmektedir (bkz. § 4). Dahası başvurucu müdafiinin duruşmaya katılım konusundaki mazereti hakkında herhangi bir ara kararı verilmeden devam eden yargılamada savcılığın esas hakkındaki mütalaasına karşı talep edilen savunma süresi de tanınmadan yargılamanın mahkûmiyet kararıyla bitirildiği görülmektedir (bkz. §§ 5-6). Bu durumda ilk derece mahkemesinin başvurucu tarafından sarf edilen sözlerin bağlamını ve dolayısıyla sebepsiz ve sırf tahkir amaçlayan keyfî bir saldırı niteliğinde olup olmadığını tespit etmek için yeterli gayreti gösterdiği söylenemez.
22. Bu doğrultuda Anayasa Mahkemesi çok sayıdaki kararında, ifade özgürlüğüne gerekçesiz olarak veya Anayasa Mahkemesince ortaya konulan kriterleri karşılamayan bir gerekçe ile yapılan müdahalelerin Anayasa'nın 26. maddesini ihlal edeceğini ifade etmiştir (Kemal Kılıçdaroğlu, § 58; Bekir Coşkun, § 56; Tansel Çölaşan, § 56; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 120). Yukarıdaki açıklamalar ışığında ilk derece mahkemesi gerekçesinde, başvuruya konu ifadenin dile getirilme nedenini, kullanılan sözün arka planı olup olmadığını, müştekinin önceki davranışları nedeniyle kendisine yöneltilen sözlere katlanması gerekip gerekmediğini, söz konusu tartışmanın kamusal bir yarara katkı sağlayıp sağlamadığını ve müştekinin rahatsız olduğu başvurucunun sözlerine cevap verme imkânının bulunup bulunmadığını değerlendirmemiştir. İlk derece mahkemesi tarafından sadece soyut bir değerlendirmeyle, daha önce bölge adliye mahkemesine konu olmuş ve hakaret olarak kabul edilmiş bir karara atıf yapılarak başvurucu hakkında mahkûmiyet kararına hükmedilmiştir.
23. Bu kapsamda ilk derece mahkemesi tarafından ileri sürülen bu gerekçenin -emsal bir karara sadece atıf yapılması- yeterli olduğu söylenemeyecektir. Zira her ifade, doğası gereği, kendi bağlamı ve şartları içinde ele alınmak durumundadır. Diğer bir deyişle bölge adliye mahkemesinin bir davanın kendi koşulları içinde hakaret olarak kabul ettiği herhangi bir ifade, birebir aynı dahi olsa her olayda otomatik olarak hakaret suçunun oluştuğu şeklinde yorumlanmamalıdır. Bunun için davanın kendi subjektif koşulları kapsamında yeni ve yeniden bir hukuki değerlendirme yapılması gerekir ki yukarıda sayılan dengeleme ölçütleri buna hizmet etmektedir (Fatih Altaylı [1. B.], B. No: 2022/109322, 18/12/2024, § 17). Buna karşın somut olayda Mahkeme, taraflar arasındaki olayların ve yapılan paylaşımın bütününe bakarak başvurucunun ifade özgürlüğü ile müştekinin şeref ve itibarının korunması hakkı arasında bir denge kurmaya çalışmamış; anılan ölçütlere göre bir değerlendirme yapmaksızın söz konusu ifadenin hakaret suçunu oluşturduğunu kabul etmiştir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Oğuz Demirkaya [2. B.], B. No: 2018/15033, 18/5/2021, § 38; Sami Küçükbaşkan [2. B.], B. No: 2018/5571, 8/9/2021, § 44; Metin Çapar [2. B.], B. No: 2018/12551, 16/12/2020, § 40). Dolayısıyla ilk derece mahkemesinin verdiği mahkûmiyet kararıyla başvurucunun ifade özgürlüğüne yaptığı müdahalenin zorunlu toplumsal bir ihtiyaca karşılık geldiğini ortaya koyacak nitelikte ilgili ve yeterli bir gerekçeyle açıklandığı söylenemez.
24. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
Ömer ÇINAR bu sonuca katılmamıştır.
III. GİDERİM
25. Başvurucu; ihlalin tespiti ve 5.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
26. Başvuruda tespit edilen anayasal hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar ve zorunluluk bulunmaktadır. Anayasa'nın 148. ve 153. maddeleri ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. ve 66. maddeleri uyarınca ihlal kararının gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatıp Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında belirtilen ilkelere ve gerekçelere uygun biçimde yürütülecek yargılama sonunda hak ihlalinin nedenlerini gidererek yeni bir karar vermektir (yeniden yargılama konusunda bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2) [1. B.], B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
27. Eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin sonuçlarının bütünüyle ortadan kaldırılabilmesi için başvurucuya manevi zararları karşılığında taleple bağlı kalınarak net 5.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
IV. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
C. Anayasa'nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE Ömer ÇINAR'ın karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
D. Kararın bir örneğinin ifade özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul Anadolu 10. Asliye Ceza Mahkemesine (E.2022/145, K.2022/584) GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvurucuya net 5.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
F. 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
G. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 17/7/2025tarihinde karar verildi.
KARŞIOY
Başvurucu, sosyal medya üzerinden yapılan bir paylaşım nedeniyle hakkında adli para cezasına hükmedilmesinin ifade özgürlüğünü ihlal ettiğini iddia etmiş, Sayın Mahkemece yapılan değerlendirmede çoğunluk tarafından, başvurucunun Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğü hakkının ihlal edildiği kabul edilmiştir. Aşağıda belirttiğimiz gerekçeler ile çoğunluk görüşüne katılmıyoruz. Şöyle ki;
Bir sosyal paylaşım sitesi üzerinden ve bir haber sitesine ait profilden T.C. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı F.A.’ya ait bir fotoğraf ile birlikte haber niteliğinde bir paylaşım yapılmıştır. Başvurucu bu paylaşımı alıntılayarak kendi profili üzerinden “Hıyar turşusu kuracağım. Tariflerinizi alabilir miyim” şeklinde bir cevabi paylaşımda bulunmuştur.Bu paylaşım üzerine başvurucu hakkında suç duyurusunda bulunulmuş, Başsavcılık tarafından başvurucunun kamu görevlisine hakaret suçundan cezalandırılması için iddianame düzenlenmiş, başvurucu savunmasında sosyal medya hesabını kendisinin kullandığını, paylaşımı ne zaman yaptığını hatırlayamadığını belirtmiş, mahkemece yapılan yargılama sonucunda başvurucunun 1.740 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına kesin olarak hükmedilmiştir.
Anayasanın 17. maddesinde kişilerin maddi ve manevi varlığının korunması ve geliştirilmesi hakkı düzenlenmiştir. Yine Anayasanın 26. maddesinde herkesin düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahip olduğu belirtilmiş, bu hürriyetlerin kullanılmasının, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabileceği belirtilmiştir. Buna göre, kişilerin şeref ve itibarının korunması amacı ile kanunla ifade özgürlüğüne müdahale edilmesi ve sınırlanması mümkündür.
Türk Ceza Kanununun 125. maddesinde “Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle ihtilat ederek işlenmesi gerekir. (2) Fiilin, mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle işlenmesi halinde, yukarıdaki fıkrada belirtilen cezaya hükmolunur. (3) Hakaret suçunun kamu görevlisine karşı görevinden dolayı işlenmesi halinde, cezanın alt sınırı bir yıldan az olamaz.” düzenlemesi yer almaktadır. Yine aynı Kanunun 126. maddesinde, “- (1) Hakaret suçunun işlenmesinde mağdurun ismi açıkça belirtilmemiş veya isnat üstü kapalı geçiştirilmiş olsa bile, eğer niteliğinde ve mağdurun şahsına yönelik bulunduğunda duraksanmayacak bir durum varsa, hem ismi belirtilmiş ve hem de hakaret açıklanmış sayılır”.
Anayasanın 26. maddesinde, şeref ve haysiyetin korunması amacı ile ifade özgürlüğünün sınırlanması mümkün kılındığından kişilerin şeref ve itibarının korunması ve söz konusu hakaret ve sövme fiillerinin tekrarlanmaması amacı ile Türk Ceza Kanununun 125. ve 126. maddelerinde öngörülen düzenlemeler kanunilik ölçütünü karşılamaktadır. Bunun yanında hakaret veya sövme fiilleri nedeniyle kişilik hakları ihlal edilen kişilerin Türk Ceza Kanunu uyarınca failin cezalandırılmasını istemesi, mutlaka failin hapis cezası alması anlamına da gelmemektedir. Öyle ki, ceza hukukunda adli para cezası, hükmün açıklanmasının geri bırakılması gibi yaptırım türleri mevcut olup, mahkeme somut durum ve koşullara göre fiilin suç oluşturmayacağını kabul edebileceği gibi, suç olduğu kanaatine ulaşırsa hapis cezası dışındaki yaptırım türlerine de hükmedebilecektir. Buna göre mahkemece cümle ve anlam bütünlüğü dikkate alınarak başvurucunun eylemi sövme şeklinde nitelendirilerek, yazılı iletinin katılana hitaben sosyal medya ortamlarında başkalarının görmesine imkan sağlanacak şekilde paylaşılması nedeniyle başvurucunun basit ve aleni hakaret suçunu işlediği kabul edilmiş ve adli para cezasına hükmedilmiştir.
Anayasa Mahkemesi Emin Aydın kararında (Emin Aydın, B. No: 2013/2602, Karar Tarihi; 23/1/2014) kamu görevlilerin daha fazla eleştiriye katlanmaları gerektiğini belirttikten sonra onların kamuoyu önünde itibarsızlaştırılması nedeniyle somut olayda adli para cezasına hükmedilmesi ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesini Anayasa’ya aykırı görmemiştir. Mahkeme, kararında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Janowski/Polonya kararına da atıf yapmıştır. Anayasa Mahkemesi söz konusu kararında özetle (Emin Aydın, B. No: 2013/2602, Karar Tarihi; 23/1/2014), “77. Nitekim AİHM, Janowski davasında,gazeteci olan başvurucunun belediye görevlilerinin yüzlerine karşı “aptal” ve “hödük” ifadelerini kullanması sonucu yerel mahkemece cezalandırılmasını ifade özgürlüğü kapsamında inceleyerek, başvurucunun bu sözlerinin, kamuoyunu ilgilendiren konularda yapılan bir fikir alışverişi kapsamında olmadığını, bu sözlerin kamuya açık bir alanda ve birçok kişinin önünde sarf edildiğini bu sebeple başvurucunun olayda gazeteci değil sıradan bir vatandaş olarak kabul edileceğini, kamu görevlilerine yapılan bu hakaretin kabuledilebilir eleştiri sınırını aştığını belirterek, kullanılan sözlerin ifade ve basın özgürlüğü kapsamında değerlendirilemeyeceğine karar vermiştir (bkz. Janowski/Polonya, B.No: 25716/94, 21/1/1999, §§32-35).78. Diğer taraftan müdahalenin ölçülülüğü değerlendirilirken dikkate alınması gereken başka bir husus da uygulanan yaptırımın ağırlığıdır… 79. … Somut olayda başvurucu hakkında ceza davası açılmış ve yargılanmış olmakla birlikte başvurucu aleyhine hapis cezası verilmekten kaçınılarak adli para cezasına hükmedildiği ve verilen cezanın da hükmün açıklanmasının geri bırakılması suretiyle uygulanmadığı görülmektedir.” gerekçelerine yer vermiş, sanık hakkında adli para cezası verildikten sonra hükmün açıklanmasının geri bırakılması suretiyle kararın uygulanmamasını da ölçülü bir yaptırım olarak değerlendirmiştir. Somut olayımızda ise, başvurucu aleyhine adli para cezası karşılığı 1.740 TL para cezasına hükmedilmiştir. Cezanın adli para cezası olduğu ve meblağ olarak yüksek bir tutarda olmadığı nazara alındığında söz konusu yaptırım ölçülü olmaktadır.
Anayasa Mahkemesi’nin yerleşik içtihatlarında ifade edildiği üzere, delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanması bireysel başvurunun ikincilliği ilkesi gereği yargılamayı yapan derece mahkemelerinin görevidir. Anayasa Mahkemesinin görevi ise, derece mahkemelerinin yorumlarının açıkça keyfi veya bariz takdir hatası içerecek nitelikte olup olmadığını incelemektir. Yerel mahkeme, somut olay bağlamında dosya kapsamındaki delilleri değerlendirmiş, başvurucunun ifadesine başvurarak sosyal medya hesabını kullandığını belirlemiş, kararını gerekçelendirerek başvurucu hakkında ilgili Kanun maddeleri çerçevesinde adli para cezasına hükmetmiştir. Buna göre, başvurucu hakkında verilen hapis cezaları başvurucunun işlediği fiil ile orantılı olmaktadır. Başvurucunun cezalandırılması, şikayetçinin Anayasa’nın 17. maddesindeki maddi ve manevi varlığının korunması hakkı açısından zorunlu toplumsal bir ihtiyaca karşılık geldiği gibi, adli para cezasına hükmedilmesi şeklindeki müdahale orantılı olup, demokratik toplum düzeninin gereklerine de aykırı değildir.
Yukarıda belirttiğimiz nedenlerle, başvurucunun Anayasanın 26. maddesinde düzenlenen ifade özgürlüğü hakkı ihlal edilmediği kanaatinde olduğumdan, aksi yöndeki çoğunluk görüşüne katılmıyorum.
Üye Ömer ÇINAR |