AYM'nin 2022/53335 başvuru numaralı kararı
Anayasa Mahkemesi'nin 2/10/2025 tarihli ve 2022/53335 başvuru numaralı kararı
|
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
|
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
GÜNERİ POLAT BAŞVURUSU |
|
(Başvuru Numarası: 2022/53335) |
|
Karar Tarihi: 2/10/2025 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Hasan Tahsin GÖKCAN |
|
Üyeler |
: |
Yusuf Şevki HAKYEMEZ |
|
Selahaddin MENTEŞ |
||
|
İrfan FİDAN |
||
|
Yılmaz AKÇİL |
||
|
Raportör |
: |
Ayça GANİDAĞLI DEMİRCİ |
|
Başvurucu |
: |
Güneri POLAT |
|
Vekili |
: |
Av. Serdar ATILGAN |
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru, terör örgütü üyeliği suçuyla ilgili yapılan yargısal yorumların öngörülebilir olmaması ve mahkûmiyet kararının suç oluşturmayan bazı eylemlere dayandırılması nedeniyle suçta ve cezada kanunilik ilkesinin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir. Başvuru, soruşturma ve kovuşturma evrelerinde gerçekleştirilen işlemler nedeniyle başka temel hakların ihlal edildiğine ilişkin şikâyetleri de içermektedir.
2. Bireysel başvuruya konu olay tarihinde başvurucu, İstanbul Emniyet Müdürlüğü bünyesinde polis memuru olarak görev yapmaktadır. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) kapsamında emniyet teşkilatında görevli olup görevden uzaklaştırılan kamu personelinden 434'ünün örgütün kriptolu haberleşme programı olan ByLock'u kullandığı tespiti üzerine aralarında başvurucunun da olduğu şüpheliler hakkında soruşturma başlatmıştır.
3. Başsavcılık başvurucunun FETÖ/PDY'ye üye olma suçundan cezalandırılması talebiyle 17/3/2017 tarihli iddianame düzenlemiştir. İddianamede başvurucunun örgüt liderinin talimatı doğrultusunda Asya Katılım Bankası A.Ş.de (Bank Asya) aktif hesap açarak hesaba 2014 Şubat ayında 13.967,04 TL yatırdığı, 2014 Haziran ayına kadar 13.280,04 TL'yi hesapta tutup örgüt liderinin emir ve talimatlarını yerine getirdiği, darbe teşebbüsü eylemi sonrası talimat üzerine, kullandığı cep telefonunu örgütle iltisakının tespitini önlemek için yenilediği belirtilerek atılı suçu işlediği iddia edilmiştir.
4. İddianamenin kabulü ile İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesinde (Mahkeme) yargılama başlamıştır. Yargılamada 6/4/2017 tarihinde duruşma hazırlığı işlemleri yapılmıştır. Tensip Tutanağı'nda diğerlerinin yanı sıra Emniyet Genel Müdürlüğüne müzekkere yazılarak başvurucunun ByLock programı kullanıcısı olup olmadığının, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) ve Bank Asya Genel Müdürlüğüne yazılarak başvurucunun Bank Asyada vadeli veya vadesiz banka hesaplarının bulunup bulunmadığının, 1/12/2013-3/2/2015 tarihleri arasında hesaplarında bir artış olup olmadığının, bu döneme ilişkin olarak hesap hareketlerinin çıkarılarak gönderilmesinin istenmesine ve duruşmanın 14/9/2017 tarihinde yapılmasına karar verilmiştir.
5. Yargılamanın 14/9/2017 tarihli birinci celsesinde başvurucu, Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla savunma yapmıştır. Savunmasında 2014 yılı Temmuz ayında başka bir bankadan kredi kullanarak aldığı ev için Bank Asyadaki altın hesabını bozdurduğunu, zamanında Bank Asya daha iyi fiyat verdiği için bu Bankada altın hesabı açtığını, toplamda 91 günlük cari hesabı olduğunu savunmuştur. Ayrıca ByLock kullanıcısı olmadığını, 21/9/2016 tarihinde gözaltına alındığını ve cep telefonuna el konulması sebebiyle ikinci el bir telefon satın aldığını belirtmiştir. Başvurucu müdafii ise başvurucunun ByLock kullanıcısı olmadığının gelen raporlarla sabit olduğunu, Bank Asya hesabını dinî saiklerle açtığını, ev alma aşamasında parayı kullandığını savunmuştur. Anılan celsede başvurucunun Bank Asyaya ait hesap hareketlerini gösterir belgelerin bilirkişiye tevdii ile üzerinde para hareketleri konusunda inceleme yapılarak rapor düzenlenmesinin istenmesine karar verilmiştir.
6. Celse arasında Başsavcılık tarafından 2018/4960 soruşturma numarası üzerinden başvurucu hakkında 11/1/2018 tarihli yeni bir iddianame düzenlenerek gönderilmiş, Mahkemece farklı esas numarasına kaydı yapılan davanın görülmekte olan davayla birleştirilmesine karar verilmiştir. Anılan iddianamede Siirt Cumhuriyet Başsavcılığının yürüttüğü soruşturma kapsamında ifadesi alınan şüpheli H.Y.nin başvurucu hakkında yaptığı teşhise ve başvurucu hakkında verdiği ifadelerine delil olarak dayanılmıştır. H.Y. beyanında, kendisinin cemaat adına sorumlu abi olduğu dönemde başvurucunun hafta sonu cemaat evlerine gelen Diyarbakır Polis Okulu öğrencisi olduğunu, Polis Okulunun 1. ve 2. sınıfının ilk döneminde hafta sonu sohbetlerine gelip gittiğini, öğrencilik dönemi boyunca düzenlenen sohbetlere geldiğini, başvurucunun okul döneminde FETÖ/PDY mensubu olduğunu, başvurucuyu İstanbul'da mahrem hizmetlerde bir abiye teslim ettiğini ancak hangi abiye teslim ettiğini bilmediğini ifade etmiştir.
7. Yargılamanın 12/1/2018 tarihli ikinci celsesinde İstanbul İl Emniyet Müdürlüğüne yazılan müzekkereye cevap verilerek 17/12/2017 tarihinde yapılan sorgulamada başvurucunun ByLock kaydına rastlanmadığı ve celse arasında gelen 8/10/2017 tarihli bilirkişi raporunun okunduğu anlaşılmıştır. Bank Asya hesap hareketlerine ilişkin bilirkişi raporunda 5/2/2014 tarihinde 13.382,68 TL değerinde altın hesabı açıldığı ve 4/7/2014 tarihinde 13.220 TL'nin hesaptan çekildiği belirtilmiştir.
8. Mahkeme, celse arasında 19/3/2018 tarihli yazıyla H.Y.nin istinabe yoluyla tanık sıfatıyla dinlenmesi için Besni Asliye Ceza Mahkemesine müzekkere yazmıştır. H.Y. 2/5/2018 tarihli beyanlarında, 2006-2011 yılları arasında Diyarbakır'da bulunduğunu, Diyarbakır'a gittiğinde kendisinden sorumlu olduğu bildirilen, soyadını hatırlayamadığı Mikail isimli kişinin kendisini örgüt evine yerleştirdiğini ve başvurucu ile tanıştırdığını belirtmiştir. Başvurucunun o dönem polis okulu öğrencisi olduğunu, iki yıl arkadaşlık yaptıklarını, başvurucunun örgüte ait evlerde sohbetlere katıldığını, kendisinin de hafta sonları bu yapıya ait evlerdeki sohbetlere katıldığını, bu evlerde terör örgütü elebaşı Fetullah Gülen'e ait videoları izleyip kitaplarını okuduklarını ifade etmiştir. Başvurucunun sadece sohbetlere katıldığını, herhangi bir yere bağış yapmadığını, ByLock kullanıp kullanmadığını bilmediğini, 2008'den sonra başvurucuyu görmediğini, tayini İstanbul'a çıktığı için İstanbul'da ismini hatırlayamadığı ancak bu örgütte aktif olarak görev yapan bir kişiye sorumlu olduğu başvurucuyu teslim ettiğini, bu tarihten sonra başvurucunun örgütle olan bağlantısını bilmediğini belirtmiştir.
9. Yargılamanın 8/5/2018 tarihli üçüncü celsesinde başvurucunun H.Y.nin beyanlarına karşı savunması alınmıştır. Başvurucu 2006-2008 yılları arasında Diyarbakır Polis Okulunda okuduğunu ancak H.Y.yi tanımadığını, aradan 10-12 yıl süre geçtiğini, polis okulundayken arkadaşlarının kendisini piknik tarzı bir organizasyona bir iki defa ısrarla davet ettiğini, H.Y.nin oradan ismini alıp böyle bir çıkarımda bulunmuş olabileceğini belirtmiştir. H.Y.nin ilk ifadelerinde kendisini hatırlamadığını ve tanımadığını söylerken sonraki ifadelerinde bu şekilde beyanda bulunduğunu, beyanlarının çelişkili olduğunu ve suçlamaları kabul etmediğini savunmuştur. Başvurucu müdafii ise H.Y.nin aşamalardaki beyanlarının çelişkili olduğunu, başvurucunun H.Y.yi tanımadığını ve beyanlarının hükme esas alınmaması gerektiğini belirtmiştir.
10. Yargılamanın 10/10/2019 tarihli on birinci ve son celsesinde Başsavcılık esas hakkında mütalaasını sunmuştur. Mütalaada, başvurucunun 17-25 Aralık olayları öncesinde bir süre örgüte ait evlerde kaldığı ve burada düzenlenen sohbet adı altındaki örgütsel toplantılara katıldığı yönündeki tanık beyanının dosyaya yansıdığı, örgütle irtibat ve iltisakı olan Bank Asyada hesabı olduğu ve örgüt elebaşının para yatırılması talimatından sonra hesabında olağan dışı artış gözlemlendiği, tanık beyanının 2005-2006 yılllarına ilişkin olması sebebiyle delil mahiyetinde kabul edilemeyeceği ve kendisinin de örgütle irtibatının devam ettiğini gösterir başkaca somut herhangi bir delil elde edilemediğinden sadece bankadaki hesap artışının gözönünde bulundurulması gerektiği belirtilmiş; başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan cezalandırılması istenmiştir. Başvurucu ve müdafii önceki savunmalarını tekrarla mütalaayı kabul etmediklerini belirtmiştir. Mahkeme, başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan6 yıl 3 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar vermiştir. Gerekçeli kararın ilgili kısmı şöyledir:
"Her ne kadar sanık üzerine atılı suçlamayı kabul etmemiş olsa da sanığın dosyaya yansıyan [H.Y.] isimli tanığın fotoğraf teşhisi ve kolluktaki beyanı ile talimat ile alınan beyanına ilişkin savunmasında şahsı tanımadığına yönelik ilk savunması ile tanığın mahkememiz de Segbis ile beyanı alınarak sanıkla yüzleştirilmesi üzerine sanık ikinci savunmasında ilk savunmasının aksine tanığı tanımadığı yönündeki savunmasından dönmüş, tanık ile samimi olmadıklarını, sohbet toplantılarına gitmediklerini, arkadaşlarına yemek için gittikleri şeklinde bir biri ile çelişkili savunma yaparak suçtan kurtulmaya yönelik olduğu heyetimizce değerlendirilmiştir. Sanığın, tanık beyanında 2006-2008 yılları arasında örgüt içerisinde abilik yapması ve İstanbul iline örgütün İstanbul sorumlusuna teslim ettiği, sanığın tanık beyanında geçtiği üzere sanığın FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün hiyerarşik yapısına dahil olduğu, Yukarıda deliller kısmında sanık Güneri POLAT'ın örgütün finans kurumu olan Bank Asya'da ki hesabının 17/25 Aralık sürecinden sonra kapanma sürecinde olmasına rağmen sanık tarafından hayatın olağan akışına aykırı olarak hesaplarını kurtarmaya yönelik kapatması gerekirken aktifini arttırdığı gerek bilirkişi raporu ve gerekse hesap hareketlerinin heyetimizce incelenmesinde görülmüş, bu artışın da 17/25 Aralık süreci sonrası olduğu, sanığın Fetö/PDY örgüt liderinin örgütün finans kaynağını kurtarmaya yönelik talimatı ile uyumlu hareket ettiği, söz konusu eylemlerin terör örgütünün hiyerarşik yapısına dahil olduğunu gösterir biçimde çeşitlilik, devamlılık ve yoğunluk arz ettiği, dosya kapsamındaki mevcut delillere göre sanığın rızasıyla örgütün hiyerarşik yapısına dahil olup örgütle organik bağ kurmak suretiyle silahlı terör örgütü üyesi olma suçunu işlediği..."
11. Başvurucu müdafii; bu karara karşı başvurucunun Bank Asya hesap hareketlerinin ev almasına dayanan mutat bankacılık faaliyetleri olduğunu, tanık beyanlarının 2005-2006 yıllarına ait olduğunu ve ifadelerinin hükme esas alınamayacağını ileri sürerek istinaf kanun yoluna başvurmuştur. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesi 16/5/2020 tarihinde istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermiştir.
12. Başvurucu ve müdafii, istinaf başvuru dilekçesinde ileri sürülen itirazlarını yineleyerek Bölge Adliye Mahkemesi kararına karşı temyiz kanun yoluna başvurmuştur. Temyiz talebi, Yargıtayca 24/1/2022 tarihinde reddedilerek Bölge Adliye Mahkemesi kararı onanmıştır.
13. Başvurucu, nihai kararı 10/3/2022 tarihinde öğrenmiş; 6/4/2022 tarihinde başvuru yapmıştır.
14. Komisyon, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılması gerektiğinden kabul edilebilirlik hususu karara bağlanmadan başvurunun Bölüme gönderilmesine karar vermiştir.
II. DEĞERLENDİRME
15. Başvurucu, kendisine isnat edilen ve mahkûmiyet hükmüne gerekçe gösterilen eylemlerin yasal faaliyetler olup gerçekleştirildiği zamanda bunların suç olmadığını belirterek bu eylemlere dayanılarak mahkûmiyet kararı verilmesinin suçta ve cezada kanunilik ilkesini ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
16. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde; mevcut başvuruda başvurucunun adil yargılanma hakkı kapsamında hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ve suçta ve cezada kanunilik ilkesinin ihlal edilip edilmediği konusunda Anayasa Mahkemesi tarafından yapılacak incelemede Anayasa ve mevzuat hükümleri ile somut olayın kendine özgü koşullarının gözönünde bulundurulması gerektiği belirtilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
17. Başvurucunun iddiaları suçta ve cezada kanunilik ilkesi kapsamında incelenmiştir.
18. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan suçta ve cezada kanunilik ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
19. Anayasa’nın “Suç ve cezalara ilişkin esaslar” başlıklı 38. maddesinin birinci fıkrasında yer alan suçta ve cezada kanunilik ilkesi uyarınca hangi fiillerin yasaklandığının ve bu yasak fiillere verilecek cezaların hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak biçimde kanunda gösterilmesi, kuralın açık, anlaşılır ve sınırlarının belli olması gerekir (AYM, E.2019/9, K.2019/27, 11/4/2019, § 13). Anayasa’nın 38. maddesine koşut olarak 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 2. maddesinde de düzenlenen ilke, yasaklanan eylemlerin ve bu yasak eylemlere verilecek cezaların hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak biçimde kanunda gösterilmesini, kuralın açık, anlaşılır ve sınırlarının belli olmasını gerektirir. Yargı organları, terör suçları da dâhil olmak üzere tüm suçlar bakımından suça veya cezaya ilişkin olguları değerlendirirken ve özellikle fiillerin bir suça karşılık gelip gelmediğini belirlerken suçta ve cezada kanunilik ilkesini anlamsız kılacak şekilde öngörülemez bir yaklaşımda bulunmamalıdır (Mehmet Emin Karamehmet ve diğerleri [2. B.], B. No: 2017/4902, 28/1/2020, § 47). Bu nedenle suçta ve cezada kanunilik ilkesinin denetlenmesinde normun mevcut deliller çerçevesinde somut olaya uygulanış biçiminin yasal düzenlemeyle bağdaşmaz ve öngörülemez bir sonuca yol açıp açmadığı incelenmelidir (Bilal Celalettin Şaşmaz [1. B.], B. No: 2019/20791, 18/10/2022, § 62).
20. Anayasa Mahkemesi de önüne gelen birçok başvuruda FETÖ/PDY'ye üye olma suçu bağlamında suçta ve cezada kanunilik ilkesinin kapsam ve içeriğini incelemiş, ayrıntılı değerlendirmelerde bulunmuştur (Hasan Sarıcı [GK], B. No: 2018/37695, 9/10/2024, §§ 26-52; Bilal Celalettin Şaşmaz, §§ 44-64; Yahya Turgut [GK], B. No: 2021/43694, 9/10/2024, §§ 44-58).
21. Suçta ve cezada kanunilik ilkesine yönelik şikâyetleri kapsayan başvurularda çözümlenmesi gereken öncelikli meselenin başvurucunun FETÖ/PDY'ye üye olma suçunda delil olarak kabul edilen fiilleri işlediği sırada cezai yönden bir sorumluluk altına sokulabileceğini makul olarak öngörebilmesinin mümkün olup olmadığının belirlenmesi gerektiğini vurgulayan Anayasa Mahkemesi; başvurucunun örgütün terör niteliğini ve amaçlarını bildiği, örgütün bir parçası olmayı istediği, örgütün hayatta kalmasına ve amaçlarının gerçekleştirilmesine devamlı bir iradeyle katkı sağladığı ortaya konulduğu takdirde söz konusu fiillerden dolayı cezai yönden bir sorumluluk altına sokulabileceğini kabul etmiştir (Bilal Celalettin Şaşmaz, § 40; Hasan Sarıcı, § 33).
22. Terör örgütüne üye olma suçuna bağlanan ağır cezai yaptırımlar gözetildiğinde -örgütün nihai amacının herkesçe bilindiğinin kabul edilebileceği kesin bir tarihin verilmesi yoluna gidilmemiş olmakla birlikte- örgütün nihai amacının herkesçe bilinir hâle geldiği olaylardan (Bilal Celalettin Şaşmaz, § 11) önce yasal zeminde faaliyet gösteren bir sivil toplum örgütüne bağlı olduğu düşüncesiyle hareket ederek hataya düşenler ile FETÖ/PDY'nin amaç ve yöntemlerini bilen örgüt mensuplarının birbirlerinden dikkatli şekilde ayrılması yoluna gidilmiştir (Yahya Turgut, § 53; Bilal Celalettin Şaşmaz, § 54; Hasan Sarıcı, § 36).
23. Diğer taraftan Anayasa Mahkemesi, örgütün nihai amacının herkesçe bilinir hâle geldiği olaylardan sonra dahi terör örgütü hiyerarşisi içinde gerçekleştirildiği tespit edilen örgütsel faaliyetlerin varlığının ortaya konulması suretiyle örgütün nihai amacının bilindiği sonucuna varılan durumlarda Anayasa’nın 38. maddesinde güvence altına alınan suçta ve cezada kanunilik ilkesinin ihlal edilmediğine karar vermiştir (Yahya Turgut, §§ 57-59).
24. Somut olayda başvurucu hakkındaki gerekçeli karar içeriği gözönüne alındığında Mahkemece mahkûmiyete temel olarak başvurucunun Bank Asya hesap hareketlerine ve tanık H.Y.nin 2006-2008 yılları arasında başvurucunun sohbet toplantılarına katıldığına dair beyanlarına dayanılmıştır.
25. Başvurucunun sohbet toplantılarına katıldığına ilişkin kabulde beyanları delil olarak hükme esas alınan tanık H.Y. ifadesinde 2006-2008 yılları arasında katıldığı sohbet toplantılarında başvurucunun da bulunduğunu, başvurucunun 2008 yılında İstanbul'a tayini çıktıktan sonra İstanbul'da ismini hatırlayamadığı ancak bu örgütte aktif olarak görev yapan bir kişiye başvurucuyu teslim ettiğini, bu tarihten sonra başvurucunun örgütle olan bağlantısını bilmediğini söylemiştir (bkz. §§ 6, 8). Öte yandan H.Y.nin gerekçeli kararda değinildiği gibi başvurucunun 2006-2008 yılları arasında örgüt içinde abilik yaptığına dair bir beyanı yoktur. H.Y. kendisinin cemaat adına sorumlu abi olduğu dönemde başvurucunun hafta sonu cemaat evlerine gelen Diyarbakır Polis Okulu öğrencisi olduğunu ifade etmektedir (bkz. §§ 6, 8).
26. Anayasa Mahkemesi, sohbetlere katılma eyleminin başvurucunun örgüte üye olma suçundan cezalandırılmasında delil olarak kullanılabilmesi için başvurucunun katıldığı sohbetlerin örgütsel özellik taşıdığının belirlenmesini beklemektedir (Hasan Sarıcı, § 37; ayrıca örgütsel alanda kalan sohbet toplantılarının özelliklerine ilişkin olarak bkz. Bilal Celalettin Şaşmaz, § 20). Yargıtay kararlarında kritik olduğu belirtilen tarihlerden sonra devam etmeyen, gizlilik ve himmet vermek/toplamak gibi örgütsel özellik taşıdığı da belirlenemeyen dinî sohbetlere katılmaktan ibaret eylemlere istinaden mahkûmiyet kararı verilmesinin mümkün olmadığı belirtilmiştir [birçok karar arasından bkz. (kapatılan) Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 10/2/2021 tarihli ve E.2019/10348, K.2021/972; 10/5/2018 tarihli ve E.2017/4179, K.2018/1541; Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 18/01/2023 tarihli ve E.2022/39058, K.2023/114; 6/2/2024 tarihli ve E.2023/1356, K.2024/1494 sayılı kararları].Mahkeme, tanık beyanlarında ortaya konulan böyle bir bağın örgütsel özellik taşıyıp taşımadığını, taşıyorsa bu özelliğin kritik tarihlerden sonra bu niteliğiyle devam edip etmediğini ilgili ve yeterli gerekçeyle gösterebilmiş değildir.
27. Böylelikle başvurucunun katıldığı anlaşılan sohbet toplantılarının örgütsel özellik taşıyıp taşımadığını mahkûmiyet kararında değerlendirmeyen Mahkemenin başvurucunun bir terör örgütüne üye olma bilinciyle hareket ettiğini ortaya koymakta başarılı olamadığı görülmüştür.
28. Mahkemece terör örgütü üyeliği suçuna ilişkin dikkate alınan diğer bir delil, başvurucunun Bank Asya hesap hareketleridir. Mahkeme, başvurucunun örgüt elebaşının talimatı doğrultusunda Bank Asyada aktif hesap açarak hesabına Şubat 2014'te 13.967,04 TL yatırdığı, Haziran 2014 tarihine kadar 13.280,04 TL'yi hesapta tutarak örgüt liderinin emir ve talimatlarını yerine getirdiği değerlendirmesini yapmıştır.
29. Yargıtay uygulamasına göre kişilerin örgütle iltisaklı Bank Asyaya örgüt liderinin talimatıyla, terör örgütüne yardım etme ve destek olma kastıyla para yatırdıklarına ilişkin kesin ve inandırıcı delil bulunmaması durumunda mevcut şüphe sanık lehine değerlendirilmiştir (birçok karar arasından bkz. Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 25/11/2024 tarihli ve E.2022/24737, K.2024/15026; 12/12/2024 tarihli ve E.2022/30656, K.2024/18046 ile 23/12/2024 tarihli ve E.2022/34231, K.2024/19255 sayılı kararları).
30. Mahkeme, başvurucunun bir terör örgütüne üye olma bilinciyle hareket ettiğini başka bir ifadeyle somut olayın koşullarında başvurucunun mahkûmiyetine esas aldığı fiillerin suç oluşturan ya da örgütsel faaliyetler bağlamında gerçekleştirilen fiiller olduğunu, bu fiilleri işlediği sırada başvurucunun söz konusu yapının bir terör örgütü niteliğinden haberdar olduğunun kabul edilmesi gerektiğini ilgili ve yeterli gerekçelerle ortaya koyamamıştır. Sonuç olarak başvurucunun bu şekilde terör örgütüne üye olma suçundan mahkûm edilmesi anılan suçun başvurucunun aleyhine öngörülemez biçimde genişletici bir yoruma tabi tutulması ile mümkün olmuştur. Ortaya çıkan bu sonuç Anayasa’nın 38. maddesinin birinci fıkrası ile bağdaşmamaktadır.
31. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 38. maddesinde güvence altına alınan suçta ve cezada kanunilik ilkesinin ihlal edildiğine karar vermek gerekir.
32. Başvurucu; ayrıca adil yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli karar hakkının, bağımsız ve tarafsız mahkemelerde yargılanma hakkının, silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının, din ve vicdan özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvuruda suçta ve cezada kanunilik ilkesinin ihlal edildiğine karar verildiğinden kararda varılan sonuç ve uygun görülen giderime göre diğer şikâyetler hakkında kabul edilebilirlik ve esas yönünden ayrıca bir incelenme yapılmasına gerek bulunmadığına karar vermek gerekir.
III. GİDERİM
33. Başvurucu, ihlalin tespiti ile 1.000.000 TL maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
34. Başvuruda tespit edilen anayasal hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar ve zorunluluk bulunmaktadır. Anayasa'nın 148. ve 153. maddeleri ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. ve 66. maddeleri uyarınca ihlal kararının gönderildiği yargı mercilerinin yapması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatıp Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında belirtilen ilkelere ve gerekçelere uygun biçimde yürütülecek yargılama sonunda hak ihlalinin nedenlerini gidererek yeni bir karar vermektir (yeniden yargılama konusunda bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2) [1. B.], B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
35. Öte yandan hak ihlali kararından Anayasa Mahkemesinin davanın sonucuyla ilgili bir tutum sergilediği sonucu çıkarılmamalıdır. Anayasa Mahkemesince verilen hak ihlali kararı uyuşmazlığın sonuçlarından bağımsız olup davanın kabulüne, reddine ya da beraate veya mahkûmiyete karar verilmesi gerektiği anlamına gelmemektedir. Kural olarak, yargılamanın her aşamasında olduğu gibi ihlalin sonuçlarını gidermek üzere yeniden yapılacak yargılama sonunda da delillerin dava ile ilişkisini kurma ve bunları değerlendirip sonuç çıkarma yetkisi ilgili mahkemelere aittir.
36. İhlalin niteliğine göre yeniden yargılamanın yeterli giderim sağlayacağı anlaşıldığından manevi tazminatın, başvurucu uğradığını iddia ettiği maddi zararla ilgili bilgi ve belge sunmadığından da maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
IV. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Suçta ve cezada kanunilik ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 38. maddesinde güvence altına alınan suçta ve cezada kanunilik ilkesinin İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Diğer ihlal iddialarının İNCELENMESİNE GEREK OLMADIĞINA,
D. Kararın bir örneğinin suçta ve cezada kanunilik ilkesinin ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2017/51, K.2019/233) GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,
F. 664,10 TL harç ve 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan 30.664,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
G. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 2/10/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.