AYM'nin 2022/32530 başvuru numaralı kararı
Anayasa Mahkemesi'nin 17/9/2025 tarihli ve 2022/32530 başvuru numaralı kararı
|
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
|
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
METİN YAMALAK BAŞVURUSU (4) |
|
(Başvuru Numarası: 2022/32530) |
|
Karar Tarihi: 17/9/2025 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Basri BAĞCI |
|
Üyeler |
: |
Engin YILDIRIM |
|
Rıdvan GÜLEÇ |
||
|
Yıldız SEFERİNOĞLU |
||
|
Metin KIRATLI |
||
|
Raportör |
: |
Yusuf Enes KAYA |
|
Başvurucu |
: |
Metin YAMALAK |
|
Vekili |
: |
Av. Emrah BARAN |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararı sonrasında yargılamanın yenilenmesi talebi kabul edilmesine rağmen hapis cezasının infazına devam edilmesi nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 2/3/2022 tarihinde yapılmıştır. Komisyonca başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne ve başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu30/3/1999 tarihinde PKK terör örgütüne üye olma ve bir alışveriş merkezine molotofkokteyli ile saldırarak on üç kişiyi öldürme şüphesiyle gözaltına alınmıştır.
6. İstanbul Emniyet Müdürlüğünde kolluk görevlileri 4/4/1999 tarihinde başvurucunun müdafi hazır bulundurulmadan ifadesini almıştır. Başvurucu, terör örgütü üyesi olduğunu itiraf etmiş ve alışveriş merkezine molotofkokteyli atarak yangına sebebiyet verdiğini kabul etmiştir.
7. İstanbul Cumhuriyet savcısı 6/4/1999 tarihinde başvurucunun ifadesini almıştır.
8. Bunu müteakip başvurucu, nöbetçi hâkim tarafından sorgulanmıştır. Başvurucunun sorgulanması sırasında müdafi hazır bulunmuştur. Nöbetçi hâkim, başvurucunun tutuklu yargılanmasına karar vermiştir.
9. Başvurucu hakkındaki yargılama 14/7/1999 tarihinde İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi nezdinde başlamıştır. Devlet Güvenlik Mahkemelerinin kaldırılmasının ardından dosya İstanbul Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmiştir.
10. İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi 7/5/2007 tarihinde başvurucuyu devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını devlet idaresinden ayırmaya çalışma suçundan (1/3/1926 tarihli ve 765 sayılı mülga Türk Ceza Kanunu'nun 125. maddesi) ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkûm etmiştir. İlk derece mahkemesi, bu kararı verirken başvurucunun polise, savcıya ve nöbetçi hâkime verdiği ifadeleri, video kayıtlarını, olay yeri incelemelerinin yazılı tutanaklarını, otopsi raporlarını, görgü tanıklarının tespitlerini, balistik raporu ve bazı sanık ifadelerinin de dâhil olduğu çeşitli delilleri gözönünde bulundurmuştur.
11. Yargıtay 7/5/2009 tarihinde kararı onamıştır.
12. Başvurucu, gözaltında tutulduğu sırada avukat yardımından faydalandırılmadığını ileri sürerek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) başvurmuştur.
13. Hükûmet, dostane çözüm anlaşmasına varma girişimlerinin başarısızlıkla sonuçlanmasının ardından 28/12/2018 tarihli bir yazıyla sorunun çözülmesi amacıyla tek taraflı bir deklarasyon sunmayı önerdiğini bildirmiştir. Hükûmet ayrıca Mahkemeden Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 37. maddesi uyarınca başvurunun kayıttan düşürülmesine karar verilmesini talep etmiştir. Söz konusu deklarasyon aşağıdaki gibidir:
"Türkiye Cumhuriyeti, mevcut davada, Mahkemenin yerleşik içtihadı ışığında, Sözleşmenin 6. maddesinin (1) numaralı ve (3) numaralı fıkrası kapsamında başvurucuların haklarının ihlal edildiğini kabul etmektedir.
Hükümet, ayrıca, 15/7/2003 tarihinde 4928 sayılı Kanun’un, avukata erişim hakkına getirilen sistematik sınırlamaya ilişkin hükmü yürürlükten kaldırdığını hatırlatmaktadır.
Bununla beraber, Hükümet, 31/7/2018 tarihli 7145 sayılı Kanun’la değiştirildiği üzere, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 311. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (f) bendinin, hâlihazırda, AİHM’nin dostane çözüm veya tek taraflı deklarasyon sonrası bir başvuruyu kayıttan düşürmeye karar verdiği davalarda ceza yargılamalarının yenilenmesi gerektirdiğini vurgulamaktadır. Hükümet, yukarıda belirtilen hukuk yolunun, Sözleşme’nin 6. maddesi kapsamında başvuranların şikâyetleri bakımından tazmin sağlayabildiğini düşünmektedir.
Dolayısıyla, AİHM önünde derdest olan, yukarıda anılan davanın çözüme kavuşturulması amacıyla Hükümet, başvuranların her birine, yani, A.G. ve Metin Yamalak’a, yansıtılabilecek tüm vergiler hariç olmak üzere, masraf ve giderlerin yanı sıra tüm maddi ve manevi zararları karşılığında 500 avro (beş yüz avro) ödemeyi teklif etmektedir."
14. AİHM Günay ve Yamalak/Türkiye (B. No: 6675/10, 30/4/2019) başvurusunda hükûmetin tek taraflı deklarasyonunu da dikkate alarak başvurunun Sözleşme'nin 6. maddesi kapsamındaki şikâyetle ilgili kısmının kayıttan düşürülmesine karar vermiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"23. Mahkeme, Türkiye’ye karşı açılan davalar dâhil olmak üzere, bazı davalarında, adli yardımın sistematik olarak engellenmesi ve başvuranları mahkûm etmek için avukat yokluğunda alınan ifadelerin kullanılması hakkındaki şikâyetlere ilişkin uygulamasını ortaya koymuştur (bkz., diğerleri arasında, Mehmet Duman/Türkiye, B.No: 38740/09, 23/10/2018; Ömer Güner/Türkiye, B.No: 28338/07, 4/9/2018; Girişen/Türkiye, B.No: 53567/07, 13/3/2018; Canşad ve Diğerleri/Türkiye, B.No: 7851/05, 13/3/2018; İzzet Çelik/Türkiye, B.No:15185/05, 23/1/2018 ve Bayram Koç/Türkiye, B.No:38907/09, 5/9/2017).
24. Mahkeme, yukarıdaki davalarda, başvuranların avukata erişim hakkına konulan kısıtlamanın sistematik niteliğinin, kendi başına, Sözleşmenin 6 §§ 1 ve 3 (c) maddesinin ihlaline karar vermek için yeterli olup olmadığını incelemeksizin, başvuranların polise verdiği ifadelerinin kabul edilebilirlikleri incelenmeden davaya bakan mahkeme tarafından kullanılmasının ve daha sonra Yargıtayın bu eksikliği giderememesinin, o maddenin bir ihlalini teşkil ettiğine karar vermiştir. Ayrıca, yukarıdaki tüm davalarda, Mahkeme, Sözleşmenin 6 §§ 1 ve 3 (c) maddesinin ihlal edildiğine karar verilmesinin, başvuranlar tarafından yaşanan manevi zarar için yeterli adil tazmin teşkil ettiği kanaatindedir.
25. Mahkeme, ayrıca, tek taraflı deklarasyonlarında Hükümetin, Sözleşme’nin 6 §§ 1 ve 3. maddesinin ihlal edildiğini kabul ettiğini belirttiğini gözlemlemektedir.
26. Bu noktada, avukat hakkına yönelik sistematik kısıtlama konusunun kaynaklandığı yasal hükümlerin, 4928 sayılı 15/7/2003 tarihli karar ile kaldırıldığını (bkz. Salduz/Türkiye[BD], B.No: 36391\02, §§ 27-31, AİHM 2008) ve avukata erişim hakkına yönelik hiçbir sistematik kısıtlamanın öngörülmediği, 1/6/2005 tarihinde yürürlüğe giren yeni Ceza Muhakemesi Kanunu’nu (5271 sayılı Kanun) not etmek önemlidir.
27. Bununla beraber, Mahkeme, 31/7/2018 tarihine kadar, Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 311. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (f) bendinin, başvuruculara, sadece Mahkemenin Sözleşme’de veya Protokolleri’nde ihlal olduğuna karar veren hükmü bazında ceza yargılamalarının yenilenmesi imkânını veren bir hukuk yolu sağladığını kaydetmektedir. Ancak, 31/7/2018 tarihinde 7145 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden sonra, başvuranlar, Mahkemenin artık dostane çözüm veya tek taraflı deklarasyon temelinde davayı kayıttan düşürmeye karar vermesinin ardından cezai yargılamalarının yenilenmesine yönelik bir başvuruda bulunmaya hak kazanmıştır. Bunun sebebi, söz konusu iki durumun, artık, ceza yargılamalarının yeniden açılması gerekçeleri olarak, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 311. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (f) bendinde ayrıntılı olarak listelenmesidir. Dolayısıyla, Mahkeme, iç hukukun, dostane çözüm veya tek taraflı deklarasyon temelinde bir başvuruyu kayıttan düşüren bir kararın veya hükmün ardından, başvuranların yargılamaların yeniden başlatılmasını talep edebileceği bir hukuk yolu öngörmesinden dolayı memnundur.
28. Bu bağlamda, Mahkeme, ayrıca, Mahkemenin içtihadına ve uygulamasına göre, başvuranın bu yönde talep etmesi durumunda iç hukuk yargılamalarının yeniden başlatılmasının, Sözleşme’nin 6. maddesinin ihlal edildiği iddiasına yönelik olarak etkili bir çözüm sağlamak için en uygun yol olduğuna işaret etmektedir. Dolayısıyla, Mahkeme, yukarıda belirtilen hukuk yolunun, başvuranların Sözleşme’nin 6. maddesi kapsamındaki şikâyetlerine ilişkin olarak telafi kabiliyetine haiz olduğunu düşünmektedir. Mahkemenin Sözleşme ve Protokolleri tarafından güvence altına alınan hakların ve özgürlüklerin korunmasındaki ikincil rolü dikkate alındığında, Mahkeme, Sözleşme’nin herhangi bir ihlalinin giderilmesinin öncelikli olarak ulusal makamların görevi olduğu hatırlatılmaktadır.
29. Ek olarak, Mahkeme Anayasa Mahkemesinin, 2015/10131 sayılı başvuruda, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin ihlal tespit etmesi durumunda ceza yargılamaların yenilenmesi için yapılan başvuruları reddetme konusunda ulusal mahkemelere hiçbir takdir yetkisi bırakmadığına hükmeden kararına dikkat çekmektedir. Mahkeme, Anayasa Mahkemesinin 2015/12755 sayılı başvuruda verdiği, Yiğitdoğan/Türkiye (2) (B.No: 72174/10, 3/6/2014) kararında Sözleşme’nin 6 §§ 1 ve 3 (c) maddesi kapsamında başvurucunun haklarının ihlal edildiğini tespit etmesinin ardından başvurucu tarafından yargılamaların yenilenmesi talebinin ilk derece mahkemesinin reddetmesi dolayısıyla adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini kaydeden kararını dikkate almaktadır.
30. Teklif edilen ve benzer davalarda hükmedilen miktarlarla tutarlı olan tazminat miktarının yanı sıra Hükümet deklarasyonu içerisinde bulunulan ikrarların mahiyeti göz önünde bulundurulduğunda, Mahkeme, başvurunun incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir gerekçe bulunmadığı kanaatindedir. Bu karar, başvuranların zararının telafisi için mevcut olan herhangi bir başka başvuru yolunu kullanma imkânlarına halel getirmemektedir.
...
33. Yukarıda açıklanan hususlar dikkate alındığında, başvurunun Sözleşme’nin 6. maddesi kapsamındaki şikâyeti ilgilendiren kısmının kayıttan düşürülmesi uygun görülmektedir."
15. AİHM'in bu kararı sonrasında başvurucu, yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunmuştur.
16. İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi 19/7/2019 tarihinde yargılamanın yenilenmesi talebinin reddine karar vermiştir.
17. Başvurucu 29/7/2019 tarihinde bu karara itiraz etmiştir. Başvurucu, dilekçesinde hakkında verilen AİHM kararına istinaden yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunmasına rağmen aynı dosyada başka bir hükümlü hakkında AİHM tarafından verilen ihlal kararına dayanarak yeniden yargılama talebinde bulunduğunun zannedildiğini, yanlış bir gerekçeyle talebinin reddedildiğini ileri sürmüştür.
18. İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi 29/8/2019 tarihinde itirazın kabulüne ve başvurucunun belirttiği AİHM kararının mevcut olup olmadığının araştırılması, böyle bir ihlal kararı varsa yargılamanın yenilenmesi yoluyla ihlali giderecek şekilde hüküm kurulması için dosyanın mahkemesine gönderilmesine karar vermiştir.
19. İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi 9/12/2019 tarihinde başvurucunun talebinin 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 311. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (f) bendi gereğince kabulüne, başvurucu hakkındaki yargılamanın yenilenmesine, infazının durdurulmasına yönelik talebin ise cezanın miktarı ve süresi gözönünde bulundurulduğunda başvurucunun kaçma şüphesi taşıdığı gerekçesiyle reddine karar vermiştir.
20. Yeniden yargılama kapsamında 1/4/2021, 2/11/2021 ve 11/1/2022 tarihli duruşmalarda başvurucunun infazın durdurulması talepleri reddedilmiştir. Başvurucu 11/1/2022 tarihinde verilen infazın devamı kararına itiraz etmiştir.
21. İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi 27/1/2022 tarihinde itirazı reddetmiştir. Bu karar 4/2/2022 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
22. Başvurucu 2/3/2022 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
23. İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi 26/5/2022 tarihinde önceki hükmün onaylanmasına ve infazın aynen devamına karar vermiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde, yapılan yargılama neticesinde; dosyadaki sanıkların ifadelerinin alındığı tarih itibarıyla Türk ceza yargılama sistemine 1/12/1992 yılında CMUK'un 135/3. maddesinde 3842 sayılı Kanun'un 12. maddesi ile yapılan değişiklik sonucu getirilen ihtiyari avukat yardımından faydalanma hakkının yine aynı Kanun'un 31. maddesinde devlet güvenlik mahkemelerinin görev alanına giren suçlarda uygulanmayacağı hükmü bulunduğu ve bu düzenlemenin adil yargılama hakkını zedeler nitelikte olduğu düşünülmüşse de, örgüt mensubu sanıkların olayın sıcağı sıcağına alınan ifadelerinde ayrıntılı bir şekilde örgütsel eylemleri anlattıkları ve bu ifadelerin birbirini doğrular nitelikte olduğu, mahkûmiyet hükmü kurulurken sadece hükümlünün hazırlık soruşturmasında vermiş olduğu ifadelerin dayanak yapılmadığı, diğer deliller de dikkate alınarak mahkûmiyet hükmü kurulduğu, yine bu kararın Yargıtay 9. Ceza Dairesinin... ilamı ile onanmak suretiyle 7/5/2009 tarihinde kesinleştiği, mahkememizce yapılan dosya incelemesinde; hükümlünün hazırlık aşamasında verdiği ifadeler dikkate alınmasa dahi mevcut diğer delillerin mahkûmiyet hükmü kurmaya yeterli olduğu kanaatine varıldığından hükümlü hakkında verilen mahkûmiyet kararlarının kaldırılmasını veya cezanın azaltılmasını gerektirir bir neden bulunmadığı, Kapatılan İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi'nin (CMK 250. madde ile yetkili) ... kararı ile 765 sayılı TCK'nın 125. maddesi uyarınca cezalandırılmasına dair karar verilen ve Yargıtay 9. Ceza Dairesinin ... ilamı ile onanmak suretiyle ... kesinleşen hükümlü Metin Yamalak hakkındaki hükümlerin gerekçesinin ve kararının yerinde olduğu kanaatine varılmakla daha önce verilen Kapatılan İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi... kararının onanmasına karar [verilmiştir]."
24. Başvurucu karara karşı temyiz kanun yoluna başvurmuştur. Yargıtay 27/2/2024 tarihinde hükmü onamıştır. Yargıtay kararında yargılama sürecindeki usuli işlemlerin kanuna uygun olarak eksiksiz yapıldığını, başvurucunun hazırlık aşamasında verdiği ifadeler dikkate alınmasa dahi mevcut diğer delillerin mahkûmiyet hükmü kurmaya yeterli olduğunu, aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların temyiz denetimini sağlayacak biçimde eksiksiz olarak sergilendiğini, özleri değiştirilmeksizin tartışıldığını, vicdani kanının kesin, tutarlı ve çelişmeyen verilere dayandırıldığını, eylemlerin doğru olarak nitelendirildiğini ve kanunda öngörülen suç tipine uyduğunu belirtmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
25. İlgili ulusal ve uluslararası hukuk için bkz. Yaşar Alat [GK], B. No: 2021/65564, 21/11/2024, §§ 33-43.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
26. Anayasa Mahkemesinin 17/9/2025 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
27. Başvurucu, AİHM'in ihlal kararı doğrultusunda yeniden yargılama kararı ile önceki karar kaldırılarak dayanağı kalmayan hükme bağlı tutmanın sonlandırılması yönünde karar verilmesi gerekirken infazın durdurulması talebinin reddedilmesi ve ihlale yol açan yargılama sonucu kurulan hükme bağlı olarak özgürlüğünün kısıtlanmasına devam edilmesi nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
28. Bakanlık görüşünde, Anayasa Mahkemesinin verdiği bazı kararlara ve ilgili yargı mercilerinin gerekçelerine yer verilmiş; inceleme yapılırken Anayasa'nın ve mevzuatın ilgili hükümlerinin, Anayasa Mahkemesi içtihadının ve somut olayın kendine özgü şartlarının dikkate alınması gerektiği ifade edilmiştir.
29. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında bireysel başvuru formundaki ihlal iddialarını yinelemiştir.
B. Değerlendirme
30. Anayasa Mahkemesi Yaşar Alat kararında AİHM tarafından verilen bir ihlal kararı üzerine yenilenen yargılamada infazın durdurulmamasının kişi hürriyeti ve güvenliği hakkını ihlal edip etmediğini incelemiştir. Somut olayda ihlal kararı değil tek taraflı deklarasyon sonucu kayıttan düşme kararı söz konusudur.
31. 5271 sayılı Kanun'un 311. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (f) bendine 31/7/2018 tarihinde yürürlüğe giren 7145 sayılı Kanun'un 18. maddesi ile "veya ceza hükmü aleyhine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan başvuru hakkında dostane çözüm ya da tek taraflı deklarasyon sonucunda düşme kararı verilmesi" ibaresinin eklenmesi sonucunda, bentte belirtilen mahiyetteki ihlal kararının yanı sıra bu karar da kişilere yargılamanın yenilenmesi kanun yoluna başvuru imkânını sağlayan bir neden olarak öngörülmüştür. Dolayısıyla Yaşar Alat kararındaki tespitler somut olayda da geçerlidir.
32. Anayasa Mahkemesi Yaşar Alat kararında 5271 sayılı Kanun'un 323. maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki "Yeniden yapılacak duruşma sonucunda mahkeme, önceki hükmü onaylar veya hükmün iptali ile dava hakkında yeniden hüküm verir." şeklindeki düzenlemeye atıf yaparak önceki mahkûmiyet hükmünün mahkûmiyet kararının onaylanacağı ya da iptal edileceği aşamaya kadar geçerliliğini koruduğunu, bu süreçte infazın durdurulup durdurulmayacağı hususunda yargı mercilerinin bir takdir yetkisinin söz konusu olduğunu belirtmiştir (Yaşar Alat, §§ 58-61).
33. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi, AİHM'in kararı üzerine yenilenen yargılamada infazın ertelenmesi veya durdurulmasına karar verilmesinin gerekli olup olmadığının ihlal kararının niteliğine bağlı olabileceğini, bazı hâllerde ihlal kararının kişinin mahkûmiyete bağlı tutulması ile mahkûmiyet arasındaki bağı koparmayacağını, böyle bir durumda kişinin bir suç isnadına bağlı olarak tutuklu olma kapsamında özgürlüğünden yoksun bırakılmasının söz konusu olmadığını belirtmiştir (Yaşar Alat, § 63).
34. Somut olayda AİHM'in kararı üzerine yeniden yapılan yargılamada infazın durdurulup durdurulmayacağı hususunda yargı mercilerinin bir takdir yetkisi söz konusudur. Somut olayda Mahkeme, takdirini infazın durdurulmaması yönünde kullanmıştır. Ayrıca tek taraflı deklarasyon ile kabul edilen ihlal, gözaltında avukat yardımından faydalandırılmamaya ilişkindir. Mahkeme ve Yargıtay başvurucunun hazırlık aşamasında verdiği ifadeler dikkate alınmasa dahi mevcut diğer delillerin mahkûmiyet hükmü kurmaya yeterli olduğunu belirtmiştir. Dolayısıyla AİHM'in kararı başvurucunun mahkûmiyete bağlı tutulması ile mahkûmiyet arasındaki bağı koparmamaktadır.
35. Yukarıda yer verilen açıklamalar çerçevesinde başvurucunun yargılamanın yenilenmesi talebinin kabul edilmesinden sonra özgürlüğünden yoksun kalma hâli, Anayasa'nın 19. maddesinin ikinci fıkrası kapsamında yetkili mahkemece verilmiş bir mahkûmiyet kararına dayalıdır ve kanuna uygun bir tutma mahiyetindedir. Zira başvurucunun yeniden yargılama incelemesi süresince tahliye edilmemesine yani hakkında verilen mahkûmiyet kararının infazının devamına daha önceki kesinleşmiş mahkûmiyet hükmü temelinde karar verildiği görülmektedir. Bu anlamda başvurucu hakkında verilen infazın devamı kararı, Anayasa'nın 19. maddesinin ikinci fıkrası çerçevesinde yetkili mahkemece verilmiş bir mahkûmiyet kararına dayalıdır ve kanuna uygun bir tutma niteliğindedir.
36. Sonuç olarak belirtilen bu hususlar doğrultusunda ağır ceza mahkemesince infazın durdurulmasının uygun görülmediği dönemde başvurucunun hürriyetinden yoksun kalmasının hukuki bir temelinin bulunduğu anlaşılmıştır.
37. Açıklanan gerekçelerle AİHM'in kararına rağmen hapis cezasının infazına devam edilmesinin hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
Engin YILDIRIM bu sonuca katılmamıştır.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. AİHM'in kararına rağmen hapis cezasının infazına devam edilmesinin hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA Engin YILDIRIM'ın karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
B. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından adli yardım talebi kabul edilen başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 17/9/2025 tarihinde karar verildi.