AYM'nin 2022/21314 başvuru numaralı kararı
Anayasa Mahkemesi'nin 11/6/2025 tarihli ve 2022/21314 başvuru numaralı kararı
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
İKİNCİ BÖLÜM |
KARAR |
S. S. BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2022/21314) |
Karar Tarihi: 11/6/2025 |
İKİNCİ BÖLÜM |
KARAR |
Başkan |
: |
Basri BAĞCI |
Üyeler |
: |
Engin YILDIRIM |
Rıdvan GÜLEÇ |
||
Kenan YAŞAR |
||
Ömer ÇINAR |
||
Raportör |
: |
Hikmet Murat AKKAYA |
Başvurucu |
: |
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru, beyanları mahkûmiyet kararında belirleyici ölçüde delil olarak kullanılan tanıkların duruşmada sanık tarafından sorgulanamaması nedeniyle tanık sorgulama hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
2. Başvurucunun 2010 yılında sözleşmeli astsubaylık sınavını geçerek İzmir Gaziemir Subay-Astsubay Yetiştirme Okulunda eğitim gördüğü, sonrasında ise İstanbul 15. Füze Üs Komutanlığına astsubay olarak atandığı dosya kapsamından anlaşılmaktadır.
3. Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanmasının (FETÖ/PDY) Türk Silahlı Kuvvetleri içinde yer alan yapılanmasına yönelik yürütülmekte olan soruşturmalarda başvurucu hakkında beyanda bulunan kişilerin ifadeleri ile başvurucunun HTS kayıtlarının incelenmesi neticesinde başvurucu hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan Kayseri Cumhuriyet Başsavcılığınca 9/1/2019 tarihinde iddianame düzenlenmiştir. Bu kapsamda başvurucunun 2009 yılından itibaren örgüt faaliyetlerinde bulunduğu, örgüt içinde Kayseri'de bölge talebe mesullüğü yaptığı, örgüt içi konumları tespit edilen diğer örgüt mensuplarıyla irtibatının olduğu, askerî eğitime başladığı ve asker olarak görev yaptığı dönemde gizliliğe riayet ederek bağını sürdürdüğü iddia edilmiştir.
4. İddianamenin Kayseri 4. Ağır Ceza Mahkemesince (Mahkeme) kabul edilmesi üzerine tanıklar C.A. ve Ö.A.nın güncel adresinin tespiti ile beyanlarının alınması açısından saptanan adrese göre işlem tesisine dair ara kararı verilmiştir. Duruşma günü olarak 12/2/2019 belirtilmiştir. Bu süreçte başvurucu, Antalya L Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda tutulmaktadır.
5. Tanıklardan Ö.A.nın İstanbul'da yaşadığını, geçici olarak Kayseri'de bulunduğunu, duruşma gününde Kayseri'de olamayacağını beyan etmesi üzerine Mahkemece sanık ve müdafiinin yokluğunda 30/1/2019 tarihinde celse açılmıştır. Tanık, önceki ifadelerine benzer şekilde, kendisinin 2011 yılından sonra "Erciyes eyaletinde" büyük bölge talebe mesulü görevini yaptığını, başvurucunun da aynı "eyalette" kendisi altında bölge talebe mesulü görevini yürüttüğünü, "eyalet" yapılanması içinde bölge talebe mesulüne yaklaşık on evin bağlı olduğunu, akabinde başvurucuyu askerî sınavlara girme konusunda yönlendirdiklerini, girdiği sınavları kazandığını, askerî okul sınavlarını kazandıktan sonra irtibatı kestiğini belirtmiştir. Daha önceden fotoğraflar üzerinden yaptığı teşhisi de tekrarlamıştır.
6. Elbistan Ağır Ceza Mahkemesi aracılığıyla istinabe yoluyla 6/2/2019 tarihinde dinlenen diğer tanık C.A. ise Kayseri'de başvurucu ile kendisini Yusuf kod adlı kişinin tanıştırdığını, İzmir'de Yusuf kod adlı kişinin kendileriyle ilgilendiğini, bu kişinin kendilerine dinî sohbetler verdiğini, başvurucu ile İzmir'de kaldıkları yerin örgüt evlerinden olmadığını belirtmiştir. Ayrıca eğitim sürecinin sona ermesine müteakip atanmalarının yapılmasından sonra başvurucu ile görüşmediklerini, kendisinin atandıktan sonra FETÖ/PDY ile görüşmelerinin devam ettiğini, başvurucunun daha sonraki durumunu ise bilmediğini ifade etmiştir.
7. Mahkemenin 12/2/2019 tarihli celsesine başvurucu Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile katılmıştır. Başvurucu; müdafii eşliğinde yaptığı savunmada Ö.A.yı tanımadığını, kim olduğunu bilmediğini, diğer tanığı ise okuldan tanıdığını, ifadesinde geçen hususları kabul etmediğini belirtmiştir. Cumhuriyet savcısının esas hakkında mütalaasına karşı başvurucu ve müdafiinin beyanları alınmış, sonrasında başvurucu hakkında silahlı terör örgütü üyeliği suçundan 7 yıl 6 ay hapis cezası verilmiştir.
8. Hükme karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. İstinaf başvurusunun esastan reddedilmesi üzerine yapılan temyiz incelemesinde (Kapatılan) Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 1/10/2020 tarihli kararıyla hükmün bozulmasına karar verilmiştir. Bu kapsamda 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 196. maddesinin (4) numaralı fıkrasında öngörülen zorunluluk hâlinin ne olduğu belirtilmeden mahkeme salonunda hazır bulundurulmayıp SEGBİS yöntemiyle başvurucunun esas hakkındaki savunması ve son sözü sorulmak suretiyle yargılamanın tamamlanması bozma nedeni sayılmıştır.
9. Bozma sonrası 11/2/2021 tarihli celsede Mahkeme, Yargıtayın bozma kararına uymuştur. Bu kapsamda başvurucu, ceza infaz kurumundan getirilerek dinlenmiştir. Başvurucu suçlamaları reddetmiş; Erciyes Üniversitesinde ikinci öğretim olarak eğitim aldığını, kendisine ait işletmede gündüzleri çalıştığını, HTS kayıtlarının tamamen o döneme ait veriler olduğunu ileri sürmüştür. Başvurucu müdafii; diğer hususların yanı sıra, tanıkları sorgulayamamasından şikâyet etmiştir. Duruşmada Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki mütalaasına karşı başvurucu ve müdafiinin beyanları alınmış, sonrasında hüküm verilmiştir. Başvurucu silahlı terör örgütüne üye olma suçundan neticeten 7 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmıştır.
10. Gerekçeli kararda tanıkların ifadelerine yer verildikten sonra HTS kayıtlarına ilişkin açıklamalar yapılmıştır. Kararın ilgili kısımları şu şekildedir:
"... HTS kayıtları incelendiğinde; sanığın, FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün şehir dışı talebe mesulü yapılanmasında görevli ... ile 1 kez, şehir dışı talebe mesulü ... ile 11 kez, şehir dışı talebe mesulü ... ile 3 kez, şehir dışı talebe mesulü ... ile 22 kez, şehir dışı talebe mesulü ... ile 6 kez, askerî öğrencilerden sorumlu abi konumunda bulunan 'doktor' ... ile 1 kez ve askerî yapılanmada öğretmen olarak bilinen ve sanığın tanımadığını söylediği mahrem imam tanık [Ö.A.] ile 17 kez irtibatı olduğunun görüldüğü, söz konusu HTS kayıtları ile kayıtlarla ve dosya kapsamı ile uyumlu tanık beyanları karşısında sanığın suçtan kurtulmaya matuf beyanlarına mahkememizce itibar edilmediği,
...
Yukarıda ayrıntılarıyla izah edilen gerekçe ve tartışılan delillere göre; sanığın amacını benimsediği silahlı terör örgütü FETÖ/PDY yapılanması içerisine dâhil olduğu, örgüt ile organik bağ kurarak süreklilik gösteren faaliyetlerde bulunduğu, tanık beyanı ile de anlaşıldığı üzere FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü içerisinde Bölge Talebe Mesullüğü görevini yürüttüğü, daha sonra örgüt mensuplarının yönlendirmesi ile askerî eğitime başladığı, asker olarak görev yaptığı dönemde de gizliliğe riayet ederek örgüt mensubu mahrem imamlarla görüşmeye devam ettiği, hakkında FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü üyeliğinden işlem yapılan kişilerle irtibatı olduğu anlaşılmakla sübut bulan çeşitlilik ve süreklilik gösteren yukarıda ayrıntılarıyla izah edilip tartışılan eylem ve faaliyetlerinin sanığın atılı olan silahlı örgüt üyeliği suçunu oluşturacağı,"
11. Başvurucu hakkındaki hüküm temyiz aşamasından geçerek 24/11/2021 tarihinde kesinleşmiştir.
12. Başvurucu, nihai hükmü 21/1/2022 tarihinde öğrendikten sonra 18/2/2022 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
13. Komisyon, adli yardım talebinin kabulüne ve başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.
14. İnceleme sırasında başvurucuya ait HTS kayıtlarının tarih baz aralığı, Kayseri Cumhuriyet Başsavcılığı veya Mahkeme tarafından istenen müzekkere örneği, varsa HTS analiz raporu ile konuya ilişkin bilirkişi raporuna dair ilgili diğer belgeler Mahkemeden istenmiştir. Bu kapsamda gelen cevabi yazıda HTS kayıtlarının istendiğine dair mahkeme kararına rastlanılmadığı belirtilmiştir. Ancak Konya Cumhuriyet Başsavcılığınca başka soruşturma dosyalarından elde ettiği HTS kayıtları üzerinden yaptırdığı incelemeye ait 14/11/2018 tarihli HTS inceleme raporu ile sanığa ait fezleke ve ekleri Anayasa Mahkemesine gönderilmiştir. Bu evrakın ekine bakıldığında ise başvurucunun HTS kaydının alınmadığı, FETÖ/PDY soruşturmalarında şüpheli olan şahıslardan alınan HTS kayıtlarına göre inceleme yapılıp diğer şüphelilerle olan telefon görüşmelerinin başvurucu yönünden belgeye döküldüğü anlaşılmıştır.
II. DEĞERLENDİRME
15. Başvurucu, tanıkları sorgulayamamasından yakınmıştır. Bu kapsamda tanık beyanlarının tek delil olduğunu, dosyada HTS analiz raporunun bulunmadığını, HTS kayıtlarının 2010 yılına kadar çıkartıldığını ileri sürmüştür. Bu kapsamda ne öğrenci olduğu zamanda ne de personel olduğu dönemde hiçbir HTS veya sabit hattan ardışık aranma kaydının bulunmadığını beyan etmiştir. Adalet Bakanlığı (Bakanlık), tanık sorgulama hakkı bağlamında görüşünü bildirmiştir. Bu kapsamda içtihadı hatırlatarak Anayasa ve mevzuat hükümleri doğrultusunda somut olayın kendine özgü koşullarının gözönüne alınması gerektiğini belirtmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
16. Başvuru, tanık sorgulama hakkı kapsamında incelenmiştir.
17. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan tanık sorgulama hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
18. Anayasa Mahkemesi, tanık sorgulama hakkıyla ilgili olarak verdiği kararlarında somut bir yargılama öncesinde veya haricinde elde edilen tanık beyanlarının delil olarak kabulünün yargılamanın adilliğine zarar verip vermediğini değerlendirmek için üç aşamalı bir test uygulanması gerektiğini ifade etmektedir. Buna göre ilk olarak tanığın mahkemede hazır edilmemesi geçerli bir nedenin mevcudiyetine dayanmalıdır. İkinci olarak sanığın sorgulama veya sorgulatma imkânı bulamadığı tanık tarafından verilen beyanın mahkûmiyetin dayandığı tek veya belirleyici delil olup olmadığı değerlendirilmelidir. Sorgulama veya sorgulatma imkânı tanınmayan tanığın beyanının tek veya belirleyici delil olduğunun tespit edilmesi durumunda ise üçüncü aşama olarak savunma tarafının maruz kaldığı bu zorlukların telafi edilmesi amacıyla yeterli düzeyde karşı dengeleyici güvenceler sağlayan bir usulün yürütülüp yürütülmediği ortaya konulmalıdır (bazı değişikliklerle birlikte bkz. Abdurrahim Balur [2. B.], B. No: 2013/5467, 7/1/2016, § 80; Onur Urbay [1. B.], B. No: 2014/6222, 6/3/2019, §§ 36, 40; Zekeriya Sevim [2. B.], B. No: 2018/18989, 16/6/2021, §§ 44, 51). Bu kapsamda hükme ulaşılırken sorgulanmamış tanık beyanını destekleyen başka doğrulayıcı delillere dayanılması telafi edici güvencelerden biri olarak kabul edilebilir (Orhan Güleryüz [1. B.], B. No: 2019/30221, 28/12/2021, § 39). Sorgulanmayan tanığın beyanının güvenilirliğinin ve doğruluğunun saptanması amacıyla savunma tarafına sağlanabilecek bir diğer telafi edici güvence, sanığa olayın kendi versiyonunu anlatma ve delillerini sunma imkânının tanınmasıdır (Orhan Güleryüz, § 40). Bundan başka, tanıkların, onlara soru sorulmasına imkân sağlayacak şekilde aynı anda ses ve görüntü nakleden vasıtalarla dinlenmesi de savunma tarafına sağlanabilecek telafi edici güvencelerden biri olarak değerlendirilebilir (bkz. Metin Akdemir (2) [1. B.], B. No: 2020/3964, 21/9/2022, § 36).
19. Tanık sorgulama hakkına ilişkin testin birinci aşaması kapsamında tanığın mahkemede hazır edilmemesinin geçerli bir nedene dayanıp dayanmadığının ortaya konulması gerekliliği esasen -anayasal düzeyde bir ilke olan- hükme temel alınan delillerin hâkim huzurunda ikame edilmesi zorunluluğunu ifade eden doğrudan doğruyalık ilkesinin bir sonucudur. Bu kapsamda hakkaniyete uygun yargılanma hakkının özel bir görünümü olan doğrudan doğruyalık ilkesi uyarınca hâkim, kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilecek ve bu deliller hâkimin vicdani kanaatiyle serbestçe takdir edilecektir. Bu bağlamda ceza yargılamasında kural olarak özellikle tanık beyanlarının esas hakkında kararı verecek hâkim/mahkeme tarafından alınması, tanık beyanlarının bu hâkim/mahkeme tarafından takdir edilmesi gerekir (Erdal Sonduk [GK], B. No: 2020/23093, 15/2/2024, §§ 43-46).
20. Sanığın, aleyhinde beyanda bulunan tanıklarla esas hakkında kararı verecek hâkimin huzurunda yüz yüze gelmesi, onların güvenilirliğini bu esnada test etme fırsatı elde etmesi adil yargılanma hakkı kapsamındaki tanık sorgulama hakkı bakımından da büyük önem taşımaktadır. Bu nedenle sanığın suçluluğu konusunda karar verecek hâkim, sağlıklı gözlem yapabilmek ve sadece iddia makamının yorum şekliyle değil savunma makamının iddia ve itirazlarını da değerlendirerek doğru bir vicdani kanaate ulaşabilmek için anlatımlarıyla sanığın hukuki durumunu önemli ölçüde etkileyecek tanıkları huzurda dinlemelidir. Dolayısıyla tanıkların duruşma öncesinde veya haricindeki dinlenmeleri sırasında düzenlenmiş tutanakların veya yazılı açıklamaların duruşmada okunması huzurda dinlemenin eş değeri olarak değerlendirilemez (bazı farklılıklar ve eklemelerle birlikte bkz. Erdal Sonduk, § 45).
21. Nitekim 5271 sayılı Kanun'un 210. maddesinin (1) numaralı fıkrası olayın delili, bir tanığın açıklamalarından ibaret ise bu tanığın duruşmada mutlaka dinleneceğini öngörmektedir. Daha önce yapılan dinleme sırasında düzenlenmiş tutanağın veya yazılı bir açıklamanın okunması dinleme yerine geçemez. Anılan hükmün gerekçesinde de "Delillerin hükmü verecek mahkeme huzurunda ortaya konulması, tartışılması ve irdelenmesi adil yargılama ilkesinin temel gereklerindendir. Bu itibarla, duruşmada sanık ve tanığın ifadesine ait tutanakların okunması ile yetinilmesi, ancak zorunlu hâllerde kabul olunabilir." denilerek bu husus vurgulanmıştır (Erdal Sonduk, § 53). Kaldı ki Yargıtayın da bazı kararlarında 5271 sayılı Kanun'un 210. maddesinin (1) numaralı fıkrasında yer alan, olayın delilinin tanık açıklamalarından ibaret olduğu durumlar hakkında genişletici bir yaklaşım benimsediği ve tanık ya da tanıkların beyanının tek değil belirleyici delil olduğu durumları da anılan hükmün kapsamında gördüğü anlaşılmaktadır (birçok karar arasından bkz. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 17/3/2021 tarihli ve E.2019/9 MD.213, K.2021/118; Yargıtay (Kapatılan) 16. Ceza Dairesinin 15/2/2021 tarihli ve E.2020/220, K.2021/1681; Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 11/12/2024 tarihli ve E.2023/1657, K.2024/17714 sayılı kararları).
22. Somut olayda Mahkemece; konutu yargı çevresi dışında bulunan tanık C.A.nın duruşmaya getirilmesinin mümkün olup olmadığıyla ilgili bir değerlendirme yapılmamış, söz konusu tanığın konutunun yargı çevresi dışında olması istinabe yoluyla dinlenmesi için yeterli bir sebep sayılmıştır. Diğer taraftan başvurucunun ve müdafiinin yokluğunda, tarihi belirlenen duruşma gününden önce celse açılması talebi uygun görülmüştür. Dolayısıyla "mahrem imam" olduğu belirtilen tanık Ö.A.nın duruşma açılması yönündeki beyanının dikkate alınması karşısında başvurucunun tutuklu olarak başka bir şehirdeki ceza infaz kurumunda olmasının dikkate alınmadığı, bu konuda bir değerlendirme yapılmadığı sonucuna varılmıştır. Sonuç olarak başvurucunun tanık sorgulama imkânından yararlandırılmamasının gerekçelendirilmesi yükümlülüğü somut olayda kamu makamları tarafından yerine getirilmemiştir. Ancak buna ilişkin bir nedenin ortaya konulmamış olması, tanık sorgulama hakkının ihlal edildiğinin kabul edilmesi için yeterli değildir. İkinci olarak hükmün tek başına veya belirleyici ölçüde başvurucunun sorgulama imkânına sahip olmadığı bir tanık tarafından verilen ifadeye dayalı olup olmadığı ortaya çıkarılmalıdır.
23. Testin ikinci aşaması uygulanırken delilin tekliği ifadesinden o delilin sanık aleyhine yegâne delil olması, delilin belirleyiciliğinden ise davanın sonucunu ağırlıklı olarak etkileme eğilimi olan delil anlaşılmalıdır (bazı değişikliklerle birlikte bkz. Baran Karadağ [2. B.], B. No: 2014/12906, 7/5/2015, § 65). Belirtilmelidir ki bir delilin belirleyici olup olmadığı sadece başvurucunun mahkûmiyeti yönünden değil temel cezanın alt sınırdan uzaklaşılarak tayin edilmesi açısından da dikkate alınmalıdır (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hasan Bati [2. B.], B. No: 2019/8419, 28/6/2022, §§ 33-35). Aksi hâlde suçun sübutu tespit edilerek mahkûmiyete karar verilmesi dışındaki sonuçlar yönünden adil yargılanma güvenceleri anlamsızlaşır. Bu bakımdan mahkûmiyet hükmünün yalnızca sorgulanmamış tanığın ifadesine dayandığı veya cezanın alt sınırdan uzaklaşılmasında sadece sorgulanmamış tanığın ifadesine dayanıldığı bir durumda delilin tek olduğu söylenebilir. Buna karşılık mahkûmiyet hükmü kurulurken veya cezanın alt sınırdan uzaklaşılmasında sorgulanmamış tanığın ifadesinin yanında başka delilin/delillerin de bulunduğu ancak bu delilin/delillerin ağırlığının sorgulanmamış tanığın ifadesine nazaran daha az olduğu hâllerde sorgulanmamış tanığın ifadesinin belirleyici delil olduğu ifade edilebilir. Diğer delillerin ispat gücünün sorgulanmamış tanığın ifadesine nazaran daha yüksek olduğu hâllerde sorgulanmamış tanığın ifadesinin belirleyici delil olduğunun kabulü mümkün olmayacaktır.
24. Duruşmada sorgulanmayan tanığın ifadesinin tek veya belirleyici delil olup olmadığı hususu öncelikle mahkûmiyet gerekçesine bakılarak tespit edilir. Bu açıdan mahkemenin sorgulanmamış tanığın ifadesinin ağırlık derecesini gerekçeli kararda tartışmış olması beklenir. Ancak gerekçeli kararda bu tartışmanın yapılmadığı veya mahkemenin değerlendirmesinin bariz takdir hatası veya açık keyfîlik içerdiği hâllerde Anayasa Mahkemesinin kendisi bu değerlendirmeyi yapacaktır.
25. Mahkeme, mahkûmiyet kararında başvurucunun duruşmada sorgulayamadığı tanıklar Ö.A. ile C.A.nın beyanlarına dayanmıştır. Ayrıca başvurucunun FETÖ/PDY mensubu olduğu belirtilen birçok şahıs ile irtibatı olduğunu gösteren HTS kayıtlarını da dikkate almıştır. Bununla birlikte söz konusu HTS kayıtlarına nasıl ulaşıldığı, HTS kayıtlarına ilişkin bir rapor alınıp alınmadığı dosya kapsamından anlaşılamamış; bilirkişi raporunun alınması hâlinde söz konusu raporun başvurucuya tebliğ edilip edilmediği konusunda da bir bilgiye ulaşılamamıştır. Bunun üzerine Mahkemeden istenen müzekkere sonucunda başvurucunun HTS kaydının alınmadığı, FETÖ/PDY soruşturmalarında şüpheli olan şahıslardan alınan HTS kayıtlarına göre inceleme yapılıp diğer şüphelilerle olan telefon görüşmelerinin başvurucu yönünden belgeye döküldüğü anlaşılmıştır.
26. Dolayısıyla ilk derece mahkemesi, örgüt üyesi ya da yöneticisi olduğu iddiasıyla yargılanmakta olan kişilerle iletişimine ilişkin HTS kayıtlarının başvurucunun bir terör örgütüne üye olma bilinciyle hareket ettiğini gösterdiğini yeterli şekilde açıklamamıştır (tespit edilen görüşmelerin örgütsel bir görüşme olduğuna ve açılan soruşturma veya kovuşturmayla ilgisi bulunduğuna yönelik bir iddia ileri sürülmediği gibi bu yönde bir delil de ortaya konulamadığının dikkate alındığı bir karar için bkz. A.L. [1. B.], B. No: 2016/63999, 9/1/2020, § 64; diğer bazı sanıklarla sadece iletişim hâlinde olmasının, iletişim içeriklerinin bulunmadığı ve iletişimin mahiyeti bilinmediği gözetildiğinde tek başına terör örgütü hiyerarşisi içerisinde gerçekleştirilmiş örgütsel faaliyetlerin varlığını ortaya koyduğundan bahsedilemeyeceği değerlendirmesi için bkz. Bilal Celalettin Şaşmaz [1. B.], B. No: 2019/20791, 18/10/2022, 59).
27. Başvurucu hakkındaki gerekçeli karar incelendiğinde duruşmada dinlenmeyen tanıkların başvurucu aleyhine verdikleri beyanların ve diğer delillerin ağırlığı hususunda Mahkemece herhangi bir değerlendirmede bulunulmadığı da görülmektedir. Mahkûmiyete esas alınan tanık beyanlarının başvurucunun örgütteki konumu ve faaliyetlerine ilişkin açıklamalar içerdiği anlaşılmaktadır. Bu nedenle duruşmada dinlenmeyen tanık beyanlarının mahkûmiyet kararına götüren tek olmasa da belirleyici nitelikte delil olduğunun kabul edilmesi gerekmektedir.
28. Yargılama sürecinde başvurucuya olayları kendi bakış açısına göre anlatma ve delillerini sunma imkânı tanınmıştır. Bu kapsamda tanıkların beyanlarını içeren tutanak içerikleri duruşmada başvurucuya okunmuştur. Ancak tanık beyanlarının alındığı aşamada başvurucu hazır bulunmadığından sorgulama yapmasına imkân tanınmamıştır. Ayrıca başvurucu, sorulan sorulara tanıkların verdikleri cevaplar hakkında kişisel izlenim edinme fırsatı elde edememiştir. Bu yüzden tanıkların gösterdiği tepkiler konusunda Mahkemenin dikkati çekilememiş, tanık beyanlarının güvenilirliği test edilememiştir. Öte yandan hükme ulaşılırken sorgulanmamış tanık beyanları dışında başka bir delilin hükme esas alınmaması ve tanıkları sorgulama imkânının tanınmaması nedeniyle savunma makamının maruz kaldığı sınırlamanın telafi edildiğini söylemek mümkün gözükmemektedir. Sonuç olarak güvenilirliği ve doğruluğu test edilmemiş tanıkların beyanları hükme esas alınmış olduğu hâlde savunmanın karşılaştığı zorlukları telafi edecek karşı dengeleyici güvencelerin sağlanmadığı anlaşılmıştır. Bu bağlamda tanıkların başvurucunun hazır bulunduğu duruşmada veya en azından SEGBİS yoluyla dinlenmemesinin bir bütün olarak yargılamanın hakkaniyetini zedelediği sonucuna ulaşılmıştır.
29. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki tanık sorgulama hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
30. Başvurucu bozma sonrası yargılamanın tek celsede bitirildiğini, bu nedenle savunmasını etkili hazırlayamadığını, dilekçelerle HTS kayıtlarının ve SEGBİS çözümlerinin kendisine verilmesini talep ettiği hâlde bunların verilmediğini ileri sürmüştür. Başvuruda tanık sorgulama hakkının ihlal edildiğine karar verildiğinden ileri sürülen diğer şikâyetler hakkında kabul edilebilirlik ve esas yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek olmadığına karar verilmesi gerekir.
III. GİDERİM
31. Başvurucu, ihlal kararı verilmesini talep etmiştir.
32. Başvuruda tespit edilen anayasal hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar ve zorunluluk bulunmaktadır. Anayasa'nın 148. ve 153. maddeleri ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. ve 66. maddeleri uyarınca ihlal kararının gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatıp Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında belirtilen ilkelere ve gerekçelere uygun biçimde yürütülecek yargılama sonunda hak ihlalinin nedenlerini gidererek yeni bir karar vermektir (yeniden yargılama konusunda bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2) [1. B.], B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
33. Öte yandan hak ihlali kararından Anayasa Mahkemesinin davanın sonucuyla ilgili olarak bir tutum sergilediği sonucu çıkarılmamalıdır. Anayasa Mahkemesince verilen hak ihlali kararı uyuşmazlığın sonuçlarından bağımsız olup davanın kabulüne, reddine ya da beraate veya mahkûmiyete karar verilmesi gerektiği anlamına gelmemektedir. Kural olarak, yargılamanın her aşamasında olduğu gibi ihlalin sonuçlarını gidermek üzere yeniden yapılacak yargılama sonunda da delillerin dava ile ilişkisini kurma ve bunları değerlendirip sonuç çıkarma yetkisi ilgili mahkemelere aittir.
IV. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Tanık sorgulama hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki tanık sorgulama hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Diğer ihlal iddialarının İNCELENMESİNE GEREK OLMADIĞINA,
D. Kararın bir örneğinin tanık sorgulama hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Kayseri 4. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2020/319, K.2021/71) GÖNDERİLMESİNE,
E. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 11/6/2025tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.