ADALET HABERLERİ

ADALET HABERLERİ

AYM'nin 2022/105315 başvuru numaralı kararı

AYM'nin 2022/105315 başvuru numaralı kararı
2 Okunma

Anayasa Mahkemesi'nin 12/6/2025 tarihli ve 2022/105315 başvuru numaralı kararı

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

BİRİNCİ BÖLÜM

KARAR

RASİME ŞEBNEM KORUR BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2022/105315)

Karar Tarihi: 12/6/2025

BİRİNCİ BÖLÜM

KARAR

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Recai AKYEL

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

İrfan FİDAN

Yılmaz AKÇİL

Raportör

:

Yusuf Enes KAYA

Başvurucu

:

Rasime Şebnem KORUR

Vekili

:

Av. Oya Meriç EYÜBOĞLU

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının, gözaltı süreci nedeniyle kötü muamele yasağının, basın yayın organlarının soruşturma sürecindeki yayınları nedeniyle de şeref ve itibar hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 9/11/2022 tarihinde yapılmıştır.

3. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

III. OLAY VE OLGULAR

5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

6. Adli tıp uzmanı ve Türk Tabipler Birliği Merkez Konseyi başkanı olan başvurucu 19/10/2022 tarihinde bir konferans nedeniyle Almanya’da bulunduğu esnada, Brüksel merkezli olan ve YouTube üzerinden yayın yapan Medya Haber TV isimli kanalda yayımlanan bir programa katılmıştır. Programın sunucusu başvurucuya Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından Kuzey Irak’ta yürütülen sınır ötesi operasyonlarda kimyasal silah kullanıldığı iddialarına ilişkin bir soru yöneltmiştir. Başvurucu, Skype üzerinden katıldığı programda kimyasal silah kullanıldığı yönünde iddiaların bulunduğu durumlarda bağımsız bir heyet tarafından yerinde inceleme yapılmasının gerekli olduğunu belirtmiştir. Başvurucu, canlı yayındaki açıklamasında "Daha önce de incelemiştim. Belli ki sinir sistemini doğrudan tutan toksik gazlardan birisi kullanılmış durumda. Çok çeşitli kimyasal silahlar var. Her ne kadar kullanılması yasak olsa da ne yazık ki çatışmalarda kullanıldığını görüyoruz. Uluslararası sözleşmelerin uygulanması ve kimyasal silahların kullanımını yasaklayan Cenevre Sözleşmesi kapsamında böyle bir iddia ortaya çıktığında nasıl bir araştırma yapılacağı da Minnesota Protokolü’nün ilkelerinin ele alınması gerekiyor." ifadelerini kullanmıştır. Söz konusu yayın sırasında arka fondaki ekran görüntülerinde PKK terör örgütü üyelerinin resminin bulunduğu ve "Zap'ta kimyasal silahla 17 gerilla katledildi." şeklinde bir haber metninin yer aldığı belirtilmiştir.

7. Millî Savunma Bakanlığının 20/10/2022 tarihli ihbar evrakı kapsamında başvurucu hakkında PKK terör örgütü propagandası yaptığından bahisle suç duyurusunda bulunulmuştur.

8. Bu ihbar üzerine Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) soruşturma başlatmıştır.

9. Başvurucu, Türkiye’ye dönmüş ve soruşturma kapsamında İstanbul'da gözaltına alınmıştır. İstanbul'dan Ankara İl Emniyet Müdürlüğü görevlileri tarafından teslim alınan başvurucu, Ankara'ya getirilmiştir.

10. 26/10/2022 tarihinde kollukta başvurucunun avukatları eşliğinde şüpheli sıfatıyla ifadesi alınmıştır.

11. 27/10/2022 tarihinde başvurucunun Cumhuriyet savcısı tarafından ifadesi alınmıştır. İfadesi sırasında başvurucunun üç müdafii de hazır bulunmuştur. Başvurucu ifadesinde "Ben 19/10/2022 tarihinde Almanya'nın Berlin şehrinde bir konferansa katılmak için bulunduğum süre zarfında beni Medya Haber TV'den şahsen tanımadığım bir kişi sabah saatlerinde aramak suretiyle Medya Haber Tv'ye canlı bağlantıyapmam için bana ulaştılar. Benim cep telefonu numaram herkeste olduğu için numaramı nereden aldıklarını bilmiyorum. Söz konusu haber kanalının PKK silahlı terör örgütüyle bir irtibatı olup olmadığıyla hekim olarak bilmiyorum ve ilgilenmiyorum da. 18/10/2022 tarihinde Almanya da… bir konferansta yine nerenin vatandaşı olduğunu bilmediğim, o ortamda tanıştığım bir meslektaşım içinde bulunduğum hekim arkadaşlarıma bir video gösterdi. Bizler bu videoyu izleyip karşılıklı fikir alış verişlerinde bulunduk. Benim Medya Haber Tv'de canlı yayında yaptığım bağlantı öncesinde video hakkında böyle bilgi sahibi oldum. Bana sormuş olduğunuz incelenen görüntüler kapsamındaki kimyasal, toksik ve zehirli gazlarla ilgili yorum bir ön değerlendirmedir. 18/10/2022 tarihinde hekimler arasında yapmış olduğumuz video değerlendirmesi ile 19/10/2022 tarihinde canlı bağlantıya çağrılmam arasında bir irtibat yoktur. Benim yaptığım bu ön değerlendirme de de herhangi bir kurum ve kuruluşa müracaatımız olmuyor. Uluslararası Cenevre Sözleşmesinde bir araştırma yapılması için devletler tarafından başvuru yapılmasını gerekmektedir. Yine ekranda görünen kulaklık ile yapmış olduğum bağlantıda ben karşıda sadece spikerin yüzünü görmekteydim. Benim haricen bir cep telefonuyla bir görüşmem olmadı. Doğrudan Skype üzerinden bağlandım. Kapatmam suretiyle bağlantım sonlandı. Kalmış olduğum otelin odasında otelin interneti ile bu bağlantıyı sağladım. …Ben Kuzey Irak yerini IPPNW raporunda okumak suretiyle öğrendim. Kapalı bir alan olduğu anlaşılıyordu ve rapor kapsamında Kuzey Irak'ta olduğundan bir bilgimiz rapor kapsamında yoktur. Bu hususu da yine yukarıda belirtmiş olduğum gibi 18/10/2022 tarihinde videonun izlendiği hekim arkadaşlarımın grubunda söylemiştir. O arkadaşlar da IPPNW grubuna üyedir. Benim Medya haber TV de canlı bağlantı için arayan kişiyi tanımıyordum. Yine söz konusu yayın kuruluşunun PKK silahlı terör örgütünün irtibatlı ve geçmiş haberlerini, yayınlarını bilmiyorum. Çünkü ben hiç haber izlemeyen, hatta kendi bağlantı yaptığım programları da sonrasında izlemeyen bir insanım. Yakın dönemde Türk Tabipler Birliği görevim ve otopsili pek bir olay olmadığı için aranmamıştım ancak Türkiye İnsan Hakları Vakfında bulunduğum dönemde hak ihlallerinden dolayı daha sık aranıyor ve haber niteliği paylaşımlar ve adli tıp içerikli bilgime danışılıyordu." şeklinde beyanda bulunmuştur.

12. Başvurucu ve müdafilerinin Başsavcılıktaki beyanlarında gözaltı sürecinin başvurucu için yorucu olduğunu, sadece fiziki şiddetin değil uykusuz bırakma gibi eylemlerin de kötü muamele kapsamında bulunduğunu, bedensel ve ruhsal iyilik hâli olmadan başvurucunun ifadesinin alındığını, bu durumun yasak sorgu kapsamında bulunduğunu belirttikleri fakat herhangi bir kötü muamele iddiasıyla ilgili şikâyetçi olduklarına dair bir beyanlarının bulunmadığı görülmektedir.

13. Başsavcılık, yaptığı değerlendirme sonucunda 27/10/2022 tarihinde, Sulh Ceza Hâkimliğinden başvurucunun üzerine atılı terör örgütü propagandası yapma suçundan tutuklanmasını talep etmiştir. Tutuklamaya sevk yazısında aşağıdaki değerlendirmelerde bulunulmuştur:

- Adı Medya Haber TV olarak geçen basın kuruluşunun PKK terör örgütüyle irtibatlı bir yayın kuruluşu olduğu, başvurucunun Medya Haber TV üzerinden yaptığı görüşmenin canlı bağlantı şeklinde ve çok geniş kitlelere ulaşabilecek ana haber bülteni kapsamında gerçekleştirildiği belirtilmiştir.

- Başvurucunun söz konusu canlı bağlantıda Türk Tabipler Birliği Merkez Konseyi Başkanı ünvanını da kullanmak suretiyle Türkiye Cumhuriyeti devletinin kendisine yasal olarak verdiği resmî bir ünvanı PKK silahlı terör örgütünün basın yayın araçlarından biri olan Medya Haber TV'de kullanmak suretiyle terör örgütü propagandasında paylaştığı, bu paylaşımın propaganda suçunun daha ağır şekline vücut verdiği iddia edilmiştir.

- Her ne kadar başvurucu, Skype üzerinden bağlanması nedeniyle televizyonda paylaşılan ekran görüntülerinden haberinin olmadığını iddia etmiş ise de Skype programının görüntülü veya sesli görüşme şeklinde iletişim sağladığı, canlı bağlantı görüntülerinde başvurucunun kulaklık takmak suretiyle belli bir ekrana baktığının net bir şekilde görüldüğü, diğer ekran paylaşımında Medya Haber TV sunucusu olan ve hakkında kolluk birimleri tarafından arama kaydı bulunan kişinin de başvurucuyu görebilecek şekilde ekrana baktığı, bu hâliyle Skype üzerinden sadece sesle bağlantı yapılmadığı, böyle bir durum olsaydı canlı telefon bağlantısı şeklinde bağlantıların yapılabileceği ancak mevcut deliller kapsamında video konferansla bağlantı yapıldığının anlaşıldığı ileri sürülmüştür.

- Canlı bağlantı ekran görüntülerinde PKK terör örgütü üyelerinin çok sayıda resminin bulunduğu, söz konusu örgüt üyelerinin arka fondaki yazı kapsamında Irak'ın kuzey bölgesindeki Zap kesiminde Türk Silahlı Kuvvetlerince etkisiz hâle getirildiğinin anlaşıldığı ancak bunun örgütsel saikle ve propaganda yapmak kastıyla "Zap'ta kimyasal silahla 17 gerilla katledildi." şeklinde arka fon resmi kullanılmak suretiyle oluşturulduğu başvurucunun da yayın esnasında nerede, ne zaman, kim tarafından çekildiği belli olmayan, canlı bağlantıda gösterilmeyen ancak sadece yer olarak Zap kelimesiyle uyumlu olması adına "Irak'ın Kuzey bölgesinde" şeklinde adlandırılan bir video görüntüsünü izlediğini iddia ettiği belirtilmiştir.

- Başvurucunun adli tıp uzmanı sıfatıyla uyumsuz olacak şekilde olay yerine gitmeksizin nerede, ne şekilde çekildiği belli olmayan ve terör örgütü propagandası yapmak saikiyle servis edilmiş bir videoyu sadece izlemek suretiyle "Toksik, kimyasal, zehirli gazlar kullanılmış." şeklinde açıklama yaptığı ancak söz konusu durumun Minessota Protokolü kapsamında olay yerinde incelenmesi gerektiğine dair canlı bağlantının sonunda çelişkili beyanlarda bulunduğu, başvurucunun olay yerinde incelenmesi gereken önemli bir husus hakkında sadece video izleyerek kanaatte bulunmasının ve söz konusu kanaatini Medya Haber TV isimli, PKK terör örgütüyle doğrudan irtibatlı bir kanal üzerinden, arka fonda terör örgütü üyelerinin resimlerinin ve bu örgüt üyelerinin katledildiğine dair ifadelerin bulunduğu bir canlı bağlantıda dile getirmesinin terör örgütü propagandası suçu açısından kuvvetli bir suç unsuru teşkil ettiği ileri sürülmüştür.

- Başvurucunun Türk Tabipler Birliği Merkez Konsey Başkanı olarak isminin terör örgütü propagandası suçuna konu video paylaşımında yazılmak suretiyle gösterildiği, yasal sıfata sahip bir kişi üzerinden kimyasal silahlar kullanıldığı iddiası tartışılmak suretiyle PKK terör örgütü üyelerinin silahlı eylemlerinin meşru gösterilmeye çalışıldığı belirtilmiştir.

- Başvurucunun PKK terör örgütü üyelerinin etkisiz hâle getirilmesinin gerillaların katledilmesi şeklinde sunulduğu, Türk Silahlı Kuvvetlerinin ülkenin bölünmez bütünlüğüne yönelik yaptığı meşru müdafaa ve koruma faaliyetlerinin illegal bir eylem gibi gösterildiği canlı bağlantıya katılmak suretiyle propaganda eylemine dâhil olduğu iddia edilmiştir.

14. Başvurucu, Ankara 3. Sulh Ceza Hâkimliği önündeki sorgusunda hakkındaki suçlamaları reddetmiştir. Sorgu esnasında yine başvurucunun üç müdafii hazır bulunmuştur. Hâkimlik, yaptığı değerlendirme sonucunda 27/10/2022 tarihinde başvurucunun tutuklanmasına karar vermiştir. Sulh Ceza Hâkimliğinin tutuklama kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Şüphelinin üzerine atılı Terör Örgütü Propagandası Yapmak suçunu işlediğine dair; Şüphelinin Emniyette, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nda ve Hakimliğimizde alınan ifadesi, şüphelinin ifadesinde bir kısım çelişkilerin bulunması, şüpheli tarafından sarf edilen suça konu açıklamalara yer veren yayın kuruluşunun PKK silahlı terör örgütüne müzahir ve örgüt ile irtibatlı olduğuna, örgütün şiddet içeren eylemlerinin kamuoyuna duyurulmasını sağlamayı amaçladığına dair yayın yaptığına ilişkin tutanak ve tespitler, Açık Kaynak Araştırma ve Değerlendirme tutanağı içeriği, şüphelinin ikametinde ele geçirilen örgütsel dokümanlar, arama ve el koyma tutanağı, mevcut delil durumu ve tüm dosya kapsamı birlikte ele alındığında şüphelinin atılı suçu işlediği yönünde kuvvetli suç şüphesinin bulunduğu, şüpheliden ele geçirilen dijital materyal incelemesinin henüz sonuçlanmaması, delillerin toplanılmaya devam edilmesi, eylemin sabit görülmesi halinde alması muhtemel ceza miktarı da dikkate alındığında tutuklamanın ölçülü olduğu, adli kontrol kararının yeterli görülmemesi kanaatine varılması nedeniyle CMK'nın 100. ve devamı maddeleri gereğince şüphelinin tutuklanmasına … [karar verildi.]"

15. Başvurucunun tutuklama kararına yaptığı itiraz, Ankara 49. Asliye Ceza Mahkemesince 8/11/2022 tarihinde reddedilmiştir.

16. Başvurucu 9/11/2022 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

17. Soruşturma sonucunda 9/11/2022 tarihinde Başsavcılık tarafından başvurucu hakkında terör örgütü propagandası yapma suçundan cezalandırılması istemiyle iddianame düzenlenmiştir.

18. İddianame Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesince 11/11/2022 tarihinde kabul edilmiş ve kovuşturma aşamasına geçilmiştir.

19. Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi 11/11/2022 tarihinde yetkili mahkemenin İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi olduğunu belirterek yetkisizlik kararı vermiştir.

20. Yetkisizlik kararının kesinleşmesinin ardından yargılama İstanbul 24. Ağır Ceza Mahkemesi nezdinde görülmeye başlanmıştır.

21. İstanbul 24. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 11/1/2023 tarihindebaşvurucunun terör örgütü propagandası yapma suçundan 2 yıl 8 ay 15 günhapis cezasıyla cezalandırılmasına karar verilmiştir.

22. İstanbul 24. Ağır Ceza Mahkemesi tutuklu kaldığı süreyi, yargılama sonunda aldığı ceza miktarını nazara alarak başvurucunun tahliyesine de karar vermiştir.

23. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesi 16/1/2024 tarihinde istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermiştir.

24. Başvurucu, bu karara karşı temyiz kanun yoluna başvurmuştur. Bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla temyiz incelemesi devam etmektedir.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

25. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Tutuklama nedenleri" başlıklı 100. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.

(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:

a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.

b) Şüpheli veya sanığın davranışları;

1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,

2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma,

Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa."

26. 5271 sayılı Kanun'un "Tutuklama kararı" başlıklı 101. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

"(1) Soruşturma evresinde şüphelinin tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine veya re'sen mahkemece karar verilir. Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.

(2) Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda;

a) Kuvvetli suç şüphesini,

b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,

c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,

d) (Ek:8/7/2021-7331/14 md.) Adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını,

gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilir. Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda belirtilir."

27. 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun "Terör örgütleri" başlıklı 7. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

"Terör örgütünün; cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde propagandasını yapan kişi, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu suçun basın ve yayın yolu ile işlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır. Ayrıca, basın ve yayın organlarının suçun işlenmesine iştirak etmemiş olan yayın sorumluları hakkında da bin günden beş bin güne kadar adli para cezasına hükmolunur."

B. Uluslararası Hukuk

28. İlgili uluslararası hukuk için bkz. Besime Konca, B. No: 2017/5867, 3/7/2018, §§ 50-53.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

29. Anayasa Mahkemesinin 12/6/2025 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

30. Başvurucu; ifade alma ve sorgu işlemi sırasında yaşı ve sağlık durumu gözetilmeksizin yürütülen yorucu ve yıpratıcı bir dizi işleme maruz bırakıldığını, söz konusu işlemlerin gece vaktinde yapıldığını, neredeyse otuz saati aşan bir zaman dilimi içinde kendisine çok az uyuma imkânı verilmek suretiyle ifadesinin alındığını belirterek kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

31. Bakanlık görüşünde, başvurucunun kötü muamele yasağı kapsamına girebilecek asgari ağırlık derecesine ulaşmış bir eyleme maruz kaldığına dair savunulabilir bir iddia ortaya koymadığı ve iddialarına ilişkin başvuru yollarını tüketmediği ileri sürülmüştür.

2. Değerlendirme

32. Temel hak ve özgürlüklere saygı devletin tüm organlarının uyması gereken bir ilke olup bu ilkeye uygun davranılmadığı takdirde ortaya çıkan ihlale karşı öncelikle yetkili idari mercilere ve derece mahkemelerine başvurulmalıdır. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği, Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunulabilmesi için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun bireysel başvuru konusu şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu makamlara sunması, bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir. İddia edilen hak ihlallerinin bu olağan denetim mekanizması içinde giderilememesi durumunda bireysel başvuru yoluna gidilebilir (İsmail Buğra İşlek, B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17; Bayram Gök, B. No: 2012/946, 26/3/2013, § 18).

33. Anayasa Mahkemesi, gözaltında kolluk görevlilerinin kötü muamelesine maruz kalma şikâyetleri yönünden ise yetkili Cumhuriyet başsavcılığına yapılacak suç duyurusu ve devamında yapılacak ceza yargılaması sürecini bireysel başvuruda bulunmadan önce tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olarak kabul ettiğini birçok kararında belirtmiştir (birçok karar arasından bkz. Günay Dağ ve diğerleri [GK], B. No: 2013/1631, 17/12/2015, § 100; Hidayet Karaca [GK], B. No: 2015/144, 14/7/2015, §§ 46-52; Zeki Güngör, B. No: 2013/8491, 31/3/2016, §§ 43, 44; Alparslan Altan [GK], B. No: 2016/15586, 11/1/2018, § 183).

34. Başvurucu, kötü muamele yasağı kapsamındaki şikâyetlerine ilişkin olarak ilgili kamu görevlileri hakkında Cumhuriyet başsavcılığına suç duyurusunda bulunduğundan başvuru formu veya eklerinde bahsetmemiştir. Dolayısıyla başvurucunun bu iddiası yönünden bireysel başvuruda bulunmadan önce tüketilmesi gereken hukuk yoluna başvurmadığı anlaşılmıştır.

35. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Şeref ve İtibar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

36. Başvurucu; hakkında yürütülen adli süreç boyunca kendisinin ve müdafilerinin dahi medyadan öğrenebildiği bilgilerin basın özgürlüğüyle açıklanamayacak tarafgir, mahremiyetini ihlal edici ve kriminalize edici bir dille sunulduğunu, bu bilgilerin kamu yetkilileri dışında öğrenilmesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, kamu makamlarına atfedilebilecek bu eylemler nedeniyle masumiyet karinesinin ve lekelenmeme hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

37. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Başvurucunun hakkında yapılan haberlerin içeriğinin karalayıcı, kriminalize edici, mahremiyetini zedeleyici olduğu yönündeki şikâyetinin şeref ve itibar hakkına yönelik olduğu söylenebilir. Bu nedenle şikâyetin bir bütün olarak şeref ve itibar hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.

38. Masumiyet karinesi, kişinin suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak nitelendirilmemesini ve suçlu muamelesine tabi tutulmamasını güvence altına alır (Kürşat Eyol, B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 26). Anayasa Mahkemesi, yargılama makamları ya da diğer devlet görevlilerinin ifadeleri veya kışkırtmasına dayanmayan basın ve yayın organlarındaki yazılar veya bazı küçük düşürücü haberlerle ilgili şikâyetleri bir bütün olarak şeref ve itibarın korunmasını isteme hakkı kapsamında değerlendirmektedir (Kadir Sağdıç [GK], B. No: 2013/6617, 8/4/2015, § 31).

39. Öncelikle başvurucunun hakkında yapılan haberlerin içeriğinin karalayıcı, kriminalize edici, mahremiyetini zedeleyici olduğu yönündeki şikâyetlerini bireysel başvurudan önce herhangi bir hukuk yolunu tüketmeden dile getirdiği belirtilmelidir. Oysa Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, bireysel başvuruda bulunulmadan önce, ihlal iddiasının dayanağı olan işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş olan idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmiş olması gerektiği belirtilmiştir. Temel hak ihlallerini öncelikle derece mahkemelerinin gidermekle yükümlü olması, kanun yollarının tüketilmesi koşulunu zorunlu kılar (Necati Gündüz ve Recep Gündüz [1. B.], B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 19).

40. Öte yandan başvurucunun hakkında yapılan haberlerle ilgili şikâyetini bir nefret suçu veya şiddete çağrı temelinde dile getirilmediği de belirtilmelidir. Bu durumda başvurucunun söz konusu şikâyetini bireysel başvuruda bulunmadan önce şeref ve itibarının korunması hakkını ihlal ettiğini iddia ettiği basın organları aleyhine tazminat davası yolunda dile getirmesi gerekir. Zira Anayasa Mahkemesi benzer başvurularda şeref ve itibar hakkının ihlal edildiği iddialarıyla ilgili olarak bireysel başvurudan önce tüketilmesi gereken etkili hukuk yolunun hukuk davası olduğunu birçok kez zikretmiştir (birçok karar arasından örneğin bkz. Adnan Oktar (3) [2. B.], B. No: 2013/1123, 2/10/2013, § 35; S.S.A. [1. B.], B. No: 2013/2355, 7/11/2013, § 31; Halkevleri Derneği ve İlknur Birol, B. No: 2013/577, 30/6/2014, § 29; Işıl Yaykır, B. No: 2013/2284, 15/4/2014, § 44). Somut olayda anılan kararlarda varılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.

41. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

C. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

42. Başvurucu; kendi uzmanlık alanına ilişkin değerlendirmelerinin bir suç oluşturmadığını, bu değerlendirmelerin hakkın kullanımı niteliğinde olduğunu, dolayısıyla suç işlediğine dair kuvvetli suç şüphesinin söz konusu olmadığını, suçlama konusu programa katılmasından sonra yoğun itibarsızlaştırma sürecine rağmen yurt dışından kendi isteğiyle geri döndüğünü, bu nedenle kaçma şüphesinden bahsedilemeyeceğini, suçlamaya konu programa ilişkin kayıtlar Başsavcılık makamının elinde olduğundan delillerin karartılması tehlikesinin de mevcut olmadığını, tutuklama kararında daha hafif başka tedbirlerin uygulanmama gerekçesinin açıklanmadığını, tutuklamanın ölçülü olmadığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

43. Başvurucu; adli tıp konusunda bir bilim insanı olarak kendi uzmanlık ve çalışma alanı dâhilinde yaptığı değerlendirmelerin akademik özgürlük kapsamında olduğunu, söz konusu programda sorulan sorulara verdiği cevapların akademik özgürlüğün kullanılması niteliğinde görülmesi gerektiğini, bu özgürlük kapsamındaki açıklamaları nedeniyle tutuklanmasının ifade özgürlüğünü ihlal ettiğini iddia etmiştir.

44. Başvurucu; uğradığı hak ihlallerinin münferit değil başta kendisi olmak üzere Türkiye'deki hekimler, bilim insanları ve insan hakları savunucularına yönelik susturma ve baskı yaratma politikasının bir parçasını oluşturduğunu, bu davada da aynı niyetle hareket eden yetkililerin ceza kanunlarını meşru bir amacın ötesinde kullandığını belirterek Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 5., 6. ve 10. maddeleriyle bağlantılı olarak 18. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

45. Bakanlık görüşünde, Anayasa Mahkemesinin ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin verdiği bazı kararlara, derece mahkemelerinin ve soruşturma makamlarının gerekçelerine yer verilmiş; inceleme yapılırken Anayasa'nın, mevzuatın ilgili hükümlerinin, Anayasa Mahkemesi içtihadının ve somut olayın kendine özgü şartlarının dikkate alınması gerektiği ifade edilmiştir.

2. Değerlendirme

46. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması" başlıklı 13. maddesi şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."

47. Anayasa'nın "Kişi hürriyeti ve güvenliği" başlıklı 19. maddesinin birinci fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:

"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.

...

Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir."

48. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Başvurucunun şikâyetinin özü, tutukluluğun hukuki olmadığına ilişkindir. Dolayısıyla başvurucunun iddiaları Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmelidir.

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

49. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Genel İlkeler

50. Genel ilkeler için bkz. Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170, 6/12/2016, §§ 110-124.

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

51. Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının kanuni dayanağının olup olmadığı belirlenmelidir. Başvurucu, terör örgütünün propagandasını yapma suçundan 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır. Dolayısıyla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.

52. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti bulunup bulunmadığı değerlendirilmelidir.

53. Somut olayda başvurucunun terör örgütüyle bağlantılı bir televizyon kanalına röportaj verdiği, röportajda devlet tarafından kimyasal silah kullanıldığı iddialarına ilişkin görüşlerini beyan ettiği ve görüşlerini sunduğu esnada söz konusu kanalın öldürülen PKK üyelerinin görüntülerini ekrana getirdiği, bu kişileri gerilla olarak nitelediği ve aynı esnada başvurucunun resmî sıfatı haiz ünvanının da ekranda yer aldığı iddia edilmiştir. Skype üzerinden yayına katılan başvurucunun açıklamalarını arka planda "Zap’ta kimyasal silahla 17 gerilla katledildi" yazısını görmesine rağmen Türk Tabipler Birliği Merkez Konsey başkanı olarak yaptığı ve dolayısıyla PKK terör örgütünün illegal faaliyetlerinin legal, örgüt üyelerinin etkisiz hâle getirilmesinin ise gerillaların katledilmesi şeklinde gösterildiği bir ortama katılmak suretiyle propaganda eylemine dâhil olduğu ileri sürülmüştür. Başvurucu; söz konusu yayında izlediğini iddia ettiği videodaki görüntülerin sinir sistemini etkileyen bir kimyasal silahın kullanılmış olabileceğini gösterdiğini, bu şüphenin Birleşmiş Milletlerin Minnesota Protokolü’nün ilkeleri doğrultusunda yerinde ve bağımsız heyetler tarafından incelenmesini gerektirdiğini ifade etmiştir.

54. Soruşturma makamları; adli tıp uzmanı bir hekim olan başvurucunun olay yerine gitmeksizin nerede, ne şekilde çekildiği belli olmayan ve terör örgütü propagandası yapmak amacıyla servis edilmiş bir videoyu kimin hangi amaçlahazırladığını araştırmadan ve soruşturmadansadece izlemek suretiyle "Toksik, kimyasal, zehirli gazlar kullanılmış." şeklinde açıklama yapmasının, olay yerinde incelenmesi gereken önemli bir husus hakkında sadece video izleyerek kanaatte bulunmasının ve söz konusu kanaatin Medya Haber TV isimli PKK terör örgütüyle doğrudan irtibatlı bir kanal üzerinden arka fondaterör örgütü üyelerinin resimlerinin ve bu örgüt üyelerinin katledildiği şeklinde ifadelerin bulunduğu bir canlı bağlantıda dile getirmesinin terör örgütü propagandası suçu açısından kuvvetli belirti oluşturduğunu belirtmiştir. Soruşturma makamlarının başvurucunun suç işlediğine dair kuvvetli belirti bulunduğu yönündeki değerlendirmesinin keyfî ve temelsiz olduğu söylenemez.

55. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığı değerlendirilmelidir. Bu değerlendirmede tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar gözardı edilmemelidir.

56. Somut olayda Hâkimlikçe başvurucunun tutuklanmasına karar verilirken dijital materyal incelemesinin henüz sonuçlanmamasına, delillerin toplanılmaya devam edilmesine, eylemin sabit görülmesi halinde alınması muhtemel ceza miktarına dayanılmıştır.

57. Dolayısıyla somut olayın özel koşulları ile Hâkimlik tarafından verilen kararın içeriği birlikte değerlendirildiğinde başvurucu yönünden özellikle -suçun ağırlığına atfen- kaçma şüphesine yönelen tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin olduğu söylenebilir (benzer yöndeki değerlendirme için bkz. Yıldırım Ataş, B. No: 2014/4459, 26/10/2016, § 61; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405, 25/5/2017, § 66).

58. Başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm özellikleri dikkate alınmalıdır.

59. Başvurucunun terörle bağlantılı bir suç nedeniyle tutuklanması dikkate alındığında Hâkimliğin isnat edilen suç için öngörülen yaptırımın ağırlığını, işin niteliğini ve önemini de gözönünde tutarak başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının keyfî ve temelsiz olduğu söylenemez (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756, 16/11/2016, § 214).

60. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

Hasan Tahsin GÖKCAN ve Yusuf Şevki HAKYEMEZ bu görüşe katılmamıştır.

61. Öte yandan başvurucu tutuklama tedbiri nedeniyle ifade özgürlüğünün, tutuklama tedbirinin amacı dışında kullanılması nedeniyle Sözleşme'nin 18. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmüş ise de tutuklama kapsamında ileri sürülen temel hukuki mesele kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelendiğinden ve bu hakkın ihlal edilmediği sonucuna varıldığından diğer şikâyetler hakkında bir inceleme yapılmasına gerek olmadığı kanaatine ulaşılmıştır.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A.1. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

2. Şeref ve itibar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

3. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

B. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamındaki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE Hasan Tahsin GÖKCAN ve Yusuf Şevki HAKYEMEZ'in karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA, 12/6/2025 tarihinde karar verildi.

KARŞIOY GEREKÇESİ

1 Anayasa’nın 19. maddesinde düzenlenen özgürlük ve güvenlik hakkı uyarınca tutuklama tedbirine, suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler bakımından başvurulabilir. Bunun için suçlamanın kuvvetli sayılabilecek inandırıcı delillerle desteklenmesi gerekir (AYM Mustafa Ali Balbay, B. No: 2012/1272, 4/12/2013, § 72).

2. Diğer taraftan Anayasa’nın 13. maddesinde temel hak ve özgürlüklere yönelik sınırlamaların kanunilik ve ölçülülük ilkelerine aykırı olamayacağı belirtilmiştir. Bu bağlamda kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik bir müdahale olan tutuklamanın kanun tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddelerinde belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanma ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir (Halas Aslan, B. No: 2014/4994, 16/2/2017, par. 53, 54, 72). Bu konudaki anayasal güvence ilgili kanunda da yer almıştır. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 100. maddesine göre suçu işlediği konusunda kuvvetli suç şüphesi bulunması durumunda şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olguların bulunması, şüpheli veya sanığın davranışlarının delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme, tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma hususlarında kuvvetli şüphe oluşması hâllerinde tutuklama kararı verilebilecektir. Anılan Kanunun 100/1. ve 101/1.,2. madde ve fıkralarında ise tutuklamaya ancak; işin önemi, verilmesi beklenen ceza miktarı yönleriyle ölçülü olması ve adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını ortaya koyan hukuki ve fiili nedenlerin varlığı halinde karar verilebileceği düzenlenerek ölçülülük ilkesine yer verilmiştir.

3. İncelenen dosyada başvurucu hakkında, yurt dışından yayınlanan bir TV programına Skayp ile katılıp açıkladığı görüşleri nedeniyle terör örgütünün propagandasını yapma suçundan soruşturma açılmış ve gözaltına alınarak tutuklama kararı verilmiştir. C. Başsavcılığının tutuklama istemine konu yazısı ve sulh ceza hakiminin kararlarında, açıklama yapılan yayın kuruluşunun PKK silahlı terör örgütüne müzahir ve örgütle irtibatlı olduğu görüşlerinin belirtildiği, başvurucunun açıklama yaptığı sırada ekranda silahlı örgüt üyelerinin görüntülerinin geçtiği ve “Zap’ta kimyasal silahla 17 gerilla katledildi” ifadesiyle arka fon resminin kullanıldığı, başvurucunun da yayınlanan video akışı devam ederken örgüt üyelerine yapılan müdahalelerde “toksik kimyasal zehirli gazlar kullanılmış” olduğuna dair açıklama yaptığının belirtildiği anlaşılmaktadır. Sulh ceza hakiminin tutuklama gerekçesinde ise yayın ve olay koşullarından söz edilip diğer bulgular ile dijital materyal üzerindeki incelemelerin devam ettiğinden söz edilerek eylemin suç oluşturacağı konusunda kuvvetli suç şüphesinin bulunduğu kanısına varıldığı görülmektedir.

4. Buna karşılık başvuranın yayın sırasındaki açıklamasının kullanılan silahların bünyesel etkileri ile Minnesota soruşturma protokolü kapsamında adli tıp bilimi açısından mesleki ve teknik boyutla sınırlı olduğu, ayrıca iddialarda yayın sırasında ekrandan akışı olan görüntüleri ve suç örgütünün cebir, şiddet ve tehdit yöntemlerini meşru gören bir ifadesinin bulunduğunun ileri sürülmediğine dikkati çekmek gerekmektedir. Dijital delillerle ilgili inceleme bu aşamada sürüyor olmakla birlikte, atılı suça ilişkin delillerin yayın kayıtları olduğu ve bu aşamada başvuranın başka bir suçu işlediğine ilişkin bir iddianın da yer almadığı gözetilmelidir. Bu durumda terör örgütüne müzahir bir yayın organında böyle bir konuda paylaşım yapmanın meslek etiği açısından eleştirilebileceği söylenebilir ise de eylemde terör örgütünün propagandası suçunun, örgütün "cebir şiddet ve korkutma biçimindeki yöntemlerini" benimsemeye veya teşvik etmeye ilişkin unsurlarının oluştuğuna yönelik kuvvetli belirtinin tutuklama kararında ortaya konulamadığı kanısındayım.

5. Kuvvetli belirtinin yokluğu ihlal sonucuna ulaşmak için yeterli ise de bu olay bağlamında kişi özgürlüğüne yapılan müdahalenin meşru amacının ve ölçülülüğünün incelenmesi gerekli görülebilir (bu konuda bkz. AYM Adem Kaplan, B. no: 2020/39792, 14.01.2025). Bu anlamda tutuklama gerekçesinde meşru amaç (tutuklama nedeni) kapsamında yalnızca delilleri karartma şüphesinden söz edilmiştir. Ne var ki incelemeye konu olayda suçun delili televizyon programındaki konuşmadan ve arama işlemi sırasında bulunduğu belirtilen diğer delillerden ibarettir. Söz konusu bulgular ve elde edildiği belirtilen dijital delil adli merciin elinde olup bunların kaçırılmasının veya karartılmasının mümkün olmayacağı açıktır. Bu açıdan gösterilen gerekçe somut olayın özellikleriyle bağdaşmamaktadır.

6. Öte yandan olayda tutuklamanın ölçülülüğüne ilişkin bir değerlendirme de yapılmamıştır. Hakimin ölçülülük değerlendirmesi yalnızca suçun muhtemel cezası ve delillerin kapsamıyla sınırlı olup, bu kriterler ölçülülük değerlendirmesi bakımından yeterli değildir. Başvuranın bir hekim ve meslek örgütünün başkanı olduğu ve yurt dışında yaptığı yayına karşı tepkileri de görerek yurda döndüğü gözetildiğinde kaçma şüphesinin ne şekilde somutlaştırıldığı gösterilmemiştir. Yine böyle bir şüphe varsa bile aynı kamusal yarara yurt dışına çıkış yasağı, vb. adli kontrol tedbirleri gibi daha hafif bir müdahale yöntemi ile ulaşılıp ulaşılamayacağı tartışılmamıştır.

7. Sonuç olarak başvuran hakkında atılı suçu işlediğine ilişkin kuvvetli belirtiler ortaya konulamadan, ayrca tutuklama nedenlerinin bulunduğuna ve tedbirin ölçülü olduğuna ilişkin dayanılan olgular açıklanmadan tutuklama kararı verilmesi, özgürlük ve güvenlik hakkına ilişkin Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasındaki güvencelerin ve dolayısıyla özgürlük ve güvenlik hakkının ihlaline yol açmıştır. Bu nedenlerle başvuranın kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edildiği görüşündeyim.

Başkan

Hasan Tahsin GÖKCAN

KARŞIOY GEREKÇESİ

1. Tutuklama tedbirinin hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasıyla yapılan başvuruda Mahkememiz çoğunluğunun başvurucunun Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamındaki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerektiği şeklindeki kararına katılmamaktayım.

2. Başvurucu, 19/10/2022 tarihinde bir konferans nedeniyle Almanya’da bulunduğu esnada, Brüksel merkezli olan ve YouTube üzerinden yayın yapan bir televizyon kanalında yayımlanan bir programa Skype üzerinden katılmıştır. Başvurucuya Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından Kuzey Irak’ta yürütülen sınır ötesi operasyonlarda kimyasal silah kullanıldığı iddialarına ilişkin programın sunucusu tarafından soru yöneltilmiştir. Kimyasal silah kullanıldığı yönünde iddiaların bulunduğu durumlarda bağımsız bir heyet tarafından yerinde inceleme yapılmasının gerekli olduğu cevabını da içeren açıklamasında başvurucu ayrıca; "Daha önce de incelemiştim. Belli ki sinir sistemini doğrudan tutan toksik gazlardan birisi kullanılmış durumda. Çok çeşitli kimyasal silahlar var. Her ne kadar kullanılması yasak olsa da ne yazık ki çatışmalarda kullanıldığını görüyoruz. Uluslararası sözleşmelerin uygulanması ve kimyasal silahların kullanımını yasaklayan Cenevre Sözleşmesi kapsamında böyle bir iddia ortaya çıktığında nasıl bir araştırma yapılacağı da Minnesota Protokolü’nün ilkelerinin ele alınması gerekiyor." ifadelerini kullanmıştır. Bahse konu telefon bağlantısı esnasında televizyon ekranında arka fondaki görüntülerde PKK terör örgütü üyelerinin resminin bulunduğu ve "Zap'ta kimyasal silahla 17 gerilla katledildi." şeklinde bir haber metnine de yer verilmiştir.

3. Akabinde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturma başlatılmış ve bu kapsamda başvurucu Türkiye’ye döndüğünde gözaltına alınmıştır. Başvurucu konuyla ilgili alınan ifadesinde Cumhuriyet Savcısına bahse konu konuşmayla ilgili detaylı açıklamalarda bulunmuştur (bu açıklamalar için bkz.: § 11).

4. Yapmış olduğu değerlendirme sonucunda Savcılık 27/10/2022 tarihinde Sulh Ceza Hâkimliğinden başvurucunun üzerine atılı terör örgütü propagandası yapma suçundan tutuklanmasını talep etmiş ve aynı tarihte başvurucunun aynı mahkemece şu gerekçeyle tutuklanmasına karar verilmiştir:

Şüphelinin üzerine atılı Terör Örgütü Propagandası Yapmak suçunu işlediğine dair; Şüphelinin Emniyette, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nda ve Hakimliğimizde alınan ifadesi, şüphelinin ifadesinde bir kısım çelişkilerin bulunması, şüpheli tarafından sarf edilen suça konu açıklamalara yer veren yayın kuruluşunun PKK silahlı terör örgütüne müzahir ve örgüt ile irtibatlı olduğuna, örgütün şiddet içeren eylemlerinin kamuoyuna duyurulmasını sağlamayı amaçladığına dair yayın yaptığına ilişkin tutanak ve tespitler, Açık Kaynak Araştırma ve Değerlendirme tutanağı içeriği, şüphelinin ikametinde ele geçirilen örgütsel dokümanlar, arama ve el koyma tutanağı, mevcut delil durumu ve tüm dosya kapsamı birlikte ele alındığında şüphelinin atılı suçu işlediği yönünde kuvvetli suç şüphesinin bulunduğu, şüpheliden ele geçirilen dijital materyal incelemesinin henüz sonuçlanmaması, delillerin toplanılmaya devam edilmesi, eylemin sabit görülmesi halinde alması muhtemel ceza miktarı da dikkate alındığında tutuklamanın ölçülü olduğu, adli kontrol kararının yeterli görülmemesi kanaatine varılması nedeniyle CMK'nın 100. ve devamı maddeleri gereğince şüphelinin tutuklanmasına … [karar verildi.]”.

5. Başvurucu yapmış olduğu bireysel başvuruda bahse konu açıklamalarla ilgili olarak; kendi uzmanlık alanına ilişkin değerlendirmelerinin bir suç oluşturmadığını, bu değerlendirmelerin hakkın kullanımı niteliğinde olduğunu, dolayısıyla suç işlediğine dair kuvvetli suç şüphesinin söz konusu olmadığını, suçlama konusu programa katılmasından sonra yoğun itibarsızlaştırma sürecine rağmen yurt dışından kendi isteğiyle geri döndüğünü, bu nedenle kaçma şüphesinden bahsedilemeyeceğini, suçlamaya konu programa ilişkin kayıtlar Savcılık makamının elinde olduğundan delillerin karartılması tehlikesinin de mevcut olmadığını, tutuklama kararında daha hafif başka tedbirlerin uygulanmama gerekçesinin açıklanmadığını, tutuklamanın ölçülü olmadığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

6. Mahkememiz çoğunluğu ise yapmış olduğu incelemede tutuklamanın hukukiliği bağlamında soruşturma makamlarının başvurucunun suç işlediğine dair kuvvetli belirti bulunduğu yönündeki değerlendirmesinin keyfî ve temelsiz olmadığı gerekçesiyle (bkz.: § 54) suç işlendiğine dair kuvvetli belirti bulunduğunu belirtmiştir.

7. Yine çoğunluk, somut olayın özel koşulları ile Hâkimlik tarafından verilen kararın içeriği birlikte değerlendirildiğinde başvurucu yönünden özellikle -suçun ağırlığına atfen- kaçma şüphesine yönelen tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin olduğu gerekçesiyle tutuklama tedbirinin meşru amacının bulunduğunu (bkz.: § 57) belirtmiştir.

8. Ek olarak çoğunluk kararında, başvurucunun terörle bağlantılı bir suç nedeniyle tutuklanması dikkate alındığında Hâkimliğin isnat edilen suç için öngörülen yaptırımın ağırlığını, işin niteliğini ve önemini de göz önünde tutarak başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının keyfî ve temelsiz olmadığı (bkz.: § 59) ifade edilmektedir.

9. Çoğunluğun ulaştığı bu kanaate katılmak mümkün değildir. Bu bağlamda, ilk olarak, tutuklamanın hukukiliği bağlamında somut bireysel başvuruya konu olayda tutuklama kararında suç işlendiğine dair kuvvetli belirtinin bulunduğuna yönelik tespitin hukuken sorunlu olduğu kanaatindeyim.

10. Mahkememiz yerleşik içtihadında ifade edildiği üzere tutuklama ancak "suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler" bakımından mümkündür. Bir başka anlatımla tutuklamanın ön koşulu, kişinin suçluluğu hakkında kuvvetli belirtinin bulunmasıdır. Bunun için suçlamanın kuvvetli sayılabilecek inandırıcı delillerle desteklenmesi gerekir. İnandırıcı delil sayılabilecek olguların niteliği büyük ölçüde somut olayın kendine özgü şartlarına bağlıdır (Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, § 114).

11. Bu konuda öncelikle ifade etmek gerekir ki başvurucunun yapmış olduğu konuşmanın yayımlandığı televizyon programının arka fondaki görüntülerle birlikte ortaya çıkan tablosundan yola çıkılarak terör propagandası suçu işlendiği şeklinde bir hukuki değerlendirme yapılması mümkündür. Ancak somut bireysel başvuruya konu durumun yayının sunuluş şekliyle ilgili olmadığını, burada değerlendirmeye konu olan hususun sadece başvurucunun televizyon programına Skype üzerinden katılarak kullandığı ifadeler olduğunu belirtmek gerekir. Zira başvurucu, konunun bağlamı da dikkate alındığında sadece kendisine bir televizyon programına katılması yönünde yapılan davet üzerine Skype aracılığıyla canlı yayın programına katılarak sorulan sorulara bir doktor olarak cevap vermiş olduğunu ve değerlendirmelerde bulunduğunu belirtmiştir.

12. Yaptığı değerlendirmelerin içeriğinin tasvibinin mümkün olup olmadığından bağımsız olarak ifade etmek gerekir ki burada bu açıklamaların terör propagandası suçu bağlamında kuvvetli belirti sayılabilmesi için öncelikle bu açıklamaların 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 7.maddesinin ikinci fıkrasında (2013 yılında yapılan değişiklikle eklenen) ortaya konulduğu üzere “terör örgütünün; cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek” şekilde yapılıp yapılmadığı hususunun değerlendirilmesi önem arz etmektedir.

13. Dolayısıyla tutuklama kararında, 2013 yılında yapılan değişiklik dikkate alındığında başvurucunun açıklamalarının ne şekilde terör örgütünün cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterdiği veya övdüğü veya bu yöntemlere başvurmayı teşvik ettiği gösterilmelidir. Oysa Sulh Ceza Hakimliği kararında başvurucunun canlı bağlantıda yaptığı açıklamalardan hareketle terör örgütü propagandası suçuna ilişkin kuvvetli belirti bulunduğuna dair herhangi bir değerlendirme yer almamaktadır.

14. Tutuklama kararında mahkeme “şüpheli tarafından sarf edilen suça konu açıklamalara yer veren yayın kuruluşunun PKK silahlı terör örgütüne müzahir ve örgüt ile irtibatlı olduğuna, örgütün şiddet içeren eylemlerinin kamuoyuna duyurulmasını sağlamayı amaçladığına” işaret etmiştir. Oysa burada yayın kuruluşunun terör örgütüne müzahir olmasından hareketle başvurucunun sorumlu tutulması hukuken sorunludur.

15. Zira bahse konu tutuklama kararında yayın kuruluşunun eylemleri ve yayımladıkları görüntülere dayalı olarak değil başvurucunun yaptığı açıklamalardan hareketle bir terör propagandası suçu işlenip işlenmediği noktasında bir değerlendirmeye yer verilmesi gerekirdi. Ancak başvurucunun konuşmasının ne şekilde terör örgütünün cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterdiğini veya övdüğünü ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik ettiğini gösteren hiçbir değerlendirme tutuklama kararında yer almamaktadır.

16. Nitekim yukarıda aynen alıntılanan konuşma metninde başvurucunun hiçbir şekilde PKK terör örgütünün eylemleriyle ilgili bir ifadesine rastlanılamamakta, çatışmalarda kimyasal silah kullanımı durumunda bunun ne şekilde araştırılacağından bahsedilmektedir. Dolayısıyla salt bu ifadelerden hareketle başvurucunun terör örgütünün propagandasını yapma suçu bağlamında kuvvetli suç şüphesi altında olduğunu söylemek mümkün değildir.

17. Ek olarak, tutuklama kararında başvurucuya atfedilebilecek başka bir somut delil de ortaya konulabilmiş değildir. Terör örgütüne müzahir yayın kuruluşu ile ilgili hususlardan hareketle başvurucunun tutuklanma gerekçesi oluşturulması ise cezai sorumluluk bağlamındaki temel anayasal ilkelerle de uyumlu değildir. Bu nedenle bu biçimdeki dayanaklar kuvvetli suç şüphesi noktasında yeterli görülemez.

18. Dolayısıyla yukarıda sıralanan nedenlerle bireysel başvuruya konu olayda Sulh Ceza Hakimliğinin tutuklama kararında yer verdiği gerekçelerin terör örgütü propagandası suçu işlendiğine dair kuvvetli suç şüphesi oluşturduğu söylenemez.

19. Tutuklamanın hukukiliği bağlamında ikinci olarak somut olayda tutuklama nedenlerinin ortaya konulup konulmadığı incelenmelidir. Tutuklamanın meşru amacı olarak kaçma şüphesi ve delilleri karartma şüphesinin tutuklama kararında gösterilmesi gerekmektedir.

20. Zira, Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında, tutuklama kararının "kaçma" ya da "delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini" önlemek amacıyla verilebileceği belirtilmiştir. Bununla birlikte anayasa koyucu, tutuklama nedenlerine ilişkin olarak "bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hâllerde" ibaresine yer vermek suretiyle hem tutuklama nedenlerinin Anayasa'da ifade edilenlerle sınırlı olmadığını belirtmiş hem de bunların dışında bir tutuklama nedeninin ancak kanunla düzenlenmesini mümkün kılmıştır (Gülser Yıldırım (2), § 117).

21. Tutuklama nedenlerinin düzenlendiği 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinde tutuklama nedenleri sayılmıştır. Buna göre şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olguların bulunması, şüpheli veya sanığın davranışlarının delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme, tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma hususlarında kuvvetli şüphe oluşturması hâllerinde tutuklama kararı verilebilecektir. Maddede ayrıca işlendiği konusunda kuvvetli şüphe bulunması şartıyla tutuklama nedeninin varsayılabileceği suçlara ilişkin bir listeye yer verilmiştir (Gülser Yıldırım (2), § 118).

22. Eldeki başvuruda Sulh Ceza Hakimliğinin tutuklama kararında şablon gerekçelere yer verilmiş olup bu tür gerekçeler somut olay bağlamındaki gerçeklikle de bağdaşmamaktadır. Zira somut olaydaki tek delil başvurucunun yapmış olduğu konuşma olmasına rağmen tutuklama kararında tutuklamanın meşru amacı bağlamında “delillerin toplanılmaya devam edilmesi”nden bahsedilmektedir. Oysa somut dosadaki delil zaten başvurucunun konuşmasını yaptığı anda elde edilmiş durumdadır. Ayrıca delillerin toplanmamış olması bir tutuklama nedeni değildir (Erkan Tepeli [2. B.], B. No: 2021/28682, 8/1/2025, § 20). Tutuklama nedeni delillerin karartılması tehlikesinin var olmasıdır. Bu da tutuklama kararında gösterilmemiştir.

23. Ek olarak tutuklama kararında tutuklama tedbirinin meşru amacıbağlamında başvurucunun kaçma şüphesi ile ilgili hiçbir değerlendirmeye de yer verilmiş değildir. Hatta yurtdışında olan başvurucunun, soruşturmadan haberdar olmasına rağmen Türkiye’ye kendi isteğiyle dönmüş olması da kaçma şüphesini oldukça azaltan bir olgu olmasına rağmen dikkate alınmamıştır.

24. Dolayısıyla somut bireysel başvuruda başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin meşru amacı ortaya konulabilmiş değildir.

25. Tutuklamanın hukukiliği bağlamında üçüncü olarak başvurulan tutuklama tedbirinin ölçülülüğü incelenmelidir.

26. Ölçülülük ilkesi, "elverişlilik", "gereklilik" ve "orantılılık" olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik, öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını; gereklilik, ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını; orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (Gülser Yıldırım (2), § 120).

27. Bu bağlamda ifade etmek gerekir ki somut başvuruda tutuklamanın ölçülülüğü noktasında da hukuki sorunlar mevcuttur. Zira somut olayda tutuklama yerine daha hafif tedbirlere başvurulması mümkün olmasına rağmen Sulh Ceza Mahkemesi kararında başvurucu hakkında niçin en ağırı olan tutuklama tedbirine başvurulduğu ortaya konulabilmiş değildir.

28. Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunun söylenebilmesi için tutuklamaya alternatif diğer koruma tedbirlerinin yeterli olmaması gerekir. Bu çerçevede -tutuklamaya göre temel hak ve özgürlüklere daha hafif etkide bulunan- adli kontrol yükümlülüklerinin ulaşılmak istenen meşru amaç bakımından yeterli olması hâlinde tutuklama tedbirine başvurulmamalıdır. Nitekim bu hususa 5271 sayılı Kanun'un 101. maddesinin (1) numaralı fıkrasında işaret edilmiştir (Gülser Yıldırım (2), § 122).

29. Öte yandan terör propagandası suçu biçimdeki bir suçun bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılabileceği dikkate alındığında bu suçla ilgili gerçekleştirilecek tutuklamalarda uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülülüğünün tutuklama kararında daha açık biçimde gerekçelendirilmesi gerekir.

30. Zira tutuklamanın hukukiliği bağlamında dikkate alınacak hususlardan biri tutuklama tedbirinin isnat edilen suçun önemi ve uygulanacak olan yaptırımın ağırlığı karşısında ölçülü olmasıdır. Nitekim 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinde; işin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması hâlinde tutuklama kararı verilemeyeceği ifade edilmiştir (Gülser Yıldırım (2), § 121).

31. Sonuç olarak, yukarıda sıralanan gerekçelerle başvurucu hakkındaki tutuklamanın hukuki olmadığı iddiasına ilişkin olarak Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği kanaatinde olduğum için çoğunluğun aksi yöndeki kararına katılmamaktayım.

Üye

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

Kaynak:https://www.hukukihaber.net/aymnin-2022105315-basvuru-numarali-karari